BİR DE “SİLAHSIZ HAÇLI SEFERİ” VAR!
Necdet Sevinç ve Ali Rıza Bayzan’ın araştırmalarına göre Ermeni meselesinde de karşımızda her zaman ABD ve onun ünlü Protestan misyoner örgütü ABCFM (Amerikan Board of Commissioners for Foreing Missions-Amerikan Yurtdışı Misyonerler Komiserliği Masası) çıkıyor:
“Osmanlı’daki misyonerlik faaliyetlerinin baş aktörü ABCFM’dir. ABCFM, yeniden yapılanma sürecinden sonra Cumhuriyet Türkiyesi’nde de misyonerlik faaliyetlerinde başı çekmektedir.
ABCFM, Osmanlı Türkiyesi’nde, ABD’nin emperyal amaçları doğrultusunda Ermenileri Protestanlaştırarak devşirmiştir. Bu çerçevede ABD’nin asıl amacı ‘Protestan Ermeni İmparatorluğu’ kurmaktı. Wilson Prensipleri ise bu amaca giydirilen politik bir kılıftı. Bu süreçteki aktörlerden birisi olan ABCFM’nin ‘Ermeni meselesi’nin doğmasında olağanüstü bir rolü olmuştur. 19. yüzyılın sonlarından itibaren ABCFM’nin yurtdışındaki misyonerlik çalışmaları artık bir nevi Ermeni davası haline gelmiştir.
15 Ocak 1820 günü, Osmanlı toprağına ilk ayak basan Amerikalı misyonerler, ABCFM adına çalışan Pliny Fisk ve Levi Parsons idi. ABCFM, Pliny Fisk ve Levi Parsons’a 1 Aralık 1833 tarihli talimat mektubu ile şu görevi veriyordu: ‘Bu mukaddes ve vadedilmiş topraklar silâhsız bir haçlı seferi ile geri alınacaktır.’
ABCFM, Türkiye’yi hem ‘kutsal ülke’ olarak hem de ‘vaad edilmiş toprak’ olarak görmektedir. ABCFM’ye göre Türkiye Türklerin değildir. ABCFM’li misyoner Everett P. Wheeler, ‘Biz Türkiye’de Hıristiyanlar ve Hıristiyanlık için okul, hastane açıyoruz, ilaç götürüyoruz, modern tıbbı ve eğitimi kuruyoruz. Türkler bizi istemeyebilir, ama oranın sahibi Türkler değil ki!’ demiştir.
ABCFM’in faaliyetlerini özetleyen 1880 tarihli Bartlett Raporu’nda belirtildiği üzere misyonerlik faaliyetleri açısından Türkiye, Asya’nın anahtarıdır.”
***
ABD’yi yöneten Yeni Muhafazakârlar da Amerikan Board ile aynı tarikat içindedir. Bu durumda, Türkiye’ye yönelik bütün Amerikan politikalarında, silâhlı veya silâhsız Haçlı Seferi zihniyetini görmek gerekir
New York Times yazarı, Thomes Friedman, 11 Eylül olayından sonra yazdığı ilk yazıda, “Üçüncü Dünya Savaşı” başlığını kullanmıştı. Friedman, Üçüncü Dünya Savaşı’nda asıl hedefin İslam dünyası olduğunu açıklarken ABD Başkanı Bush da, 11 Eylül’den sonra yapılacak mücadelenin “Haçlı Seferi” olduğunu ilan etmiş ve Türkiye’yi de “cephe ülkesi” olarak tanımlamıştı.
***
2001 yılında, medyada propagandası yapılan İtalyanlar’ın “Veneto’dan Batı Karadeniz Bölgesi’ne” sloganlı bisiklet gezisi sırasında gezinin amacını ortaya koyan bir dosya Bartın’daki toplantıda katılımcılara dağıtılmıştı. Dosyada Anadolu’nun şehir devletleri haritası da basın bildirisiyle birlikte verilmişti!
Yine 2001 yılında henüz AKP kuruluş aşamasındayken, CFR kaynaklı gizli bir belge doğrudan Tayyip Erdoğan’a gönderilmişti. Belgede, “Ankara şunu da anlamalıdır ki uygun gördüğü kuralları uygulayıp, kendi çıkarlarına uymayanları reddetmesi mümkün değildir. Küreselleşmenin bir adı da şehirleşmedir. Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir.” deniliyordu…
***
Arap Baharı Projesi de İstanbul’da tezgâhlanmıştır. “Türk Dışişleri Bakanlığı Büyük Orta Doğu Projesi Genel Koordinatörü” Ömür Onhun’un koordinasyonuyla 30 Nisan-1 Mayıs 2005 günlerinde, Topkapı’daki Eresin Otel’de “Uluslararası İslam Dünyası Sivil Toplum Örgütleri Toplantısı” düzenlenmişti. El Kudüs El Erabi adlı gazete, Mısır ve Suriye’deki İhvanı Müslimin örgütü ve sivil toplum kuruluşları için ABD’nin 1,1 milyar dolar kaynak ayırdığını ve bu örgütleri kullanarak, Arap ülkelerinde darbeler hazırladığını, para ile ilgili haberlerin USA News’den alındığını da yazıyordu. Bu gazeteler, Türkiye’deki toplantının aslında Büyük Orta Doğu projesi kapsamında AKP ile ABD arasında imzalanan gizli bir anlaşmadan kaynaklandığını iddia ediyordu.
ABD’nin Afganistan, Irak ve Suriye işgal etmesi sırasında Türkiye’yi yöneten kadroları kullanmış olmasını bile hâlâ “Yeni Osmanlı oluyoruz” diye halka benimsetmeye çalışmak artık alenen ihanettir.
Unutmak ise ölüm demektir…
Alıntı: Arslan Bulut