Eşkiyadan da Beter
Yıl 1936, aylardan da kasımdır. 136 deveden oluşan bir kervan, yükünü Antalya’dan alarak yola çıkmıştı; Konya’ya doğru yol alıyordu.
Kızılay’ın Adana Yedinci İmdat Ekibi’nin kervanıydı. Çadır, yatak, yorgan, giyecek ve un, Konya’daki depolara ulaştırılacaktı. Develere yüklenmiş denklerin üzerinde “Türkiye Kızılay Cemiyeti” yazılıydı, cemiyetin sembolü kırmızı ay işareti de vardı.
Torosları aşmaya çalışırlarken birkaç el silah sesi duyuldu. Yüze yakın atlı eşkıya, ellerinde silahları olduğu halde kervanı çevirmişlerdi. Eşkıya başı öne doğru çıkıp sorar:
-Nereden geliyorsunuz?
Ona ekip başı cevap verir:
-Antalya’dan geliyoruz.
-Yolculuk nereye?
-Konya’ya…
-Yükünüzde ne var?
Eşkıya başı, cevap almaya gerek görmeden develerden birine yanaşır.
Elde edecekleri ganimeti çok merak ediyordu. Deveye yüklü dengin üzerindeki kırmızı ay resmini görünce duraklar.
Okuma yazması yoktu ama Kızılay’ın sembolünü tanımıştır.
Adamlarına döndü, bağırır.
-Silahlarınızı indirin. Bu, tüccar malı değil, Kızılay Cemiyeti’nin malı. Kızılay’ın malına dokunulmaz. Yürüyün, gidiyoruz, der
Atını tepeye, ağaçların arasına doğru sürer. Arkasından adamları da giderler ve gözden kaybolurlar.
Kervan, yoluna devam eder.
(Eğitimci yazar Hasan Kallimci, “Ben bu tarihî hatırayı, Dr. Orhan Yeniaras’ın yazdığı, İstanbul’da basılan Kızılay Tarihine Giriş adlı kitabından aldım” diyor ve ekliyor:
“Bu nasıl eşkıyalıktır?” diyenler, inanmazlarsa o kitabı temin ederek bakabilirler.
İnanmamakta da haklıdırlar, çünkü öyle bir zaman içindeyiz ki, 1936 yılının eşkıyasını bile arar olduk…)
This entry was posted in
Hikayeler. Bookmark the
permalink.