DÜNYA TÜRK’Ü ANLATIYOR!…(1)
“Çağdaşlarımız olan Türkler ve Moğollar.
Onlar bozkır sanatını incelediğimiz atalarından şuan iki bin yıl uzaktalar. Fakat o dönemde yaşayan Türkler, Fransızlardan daha uygardılar, hatta Fransızlar yokken Türkler vardı ama henüz evrimlerinin ilkel dönemlerindeydiler. Öte yandan bu topluluklarda yaşamın belli başlı sorunlarına karşı büyük bir duyarlılığa, son derece bilinçli ve derin bir varlık anlayışına rastlanır. Yıllar içinde kendi deneyimlerinden çıkarttıkları derslerin, her ne kadar yüzyılların ve kültürlerinin yok olduğu dönemlerin yıkıcı etkisiyle bozulsa ve bir nebze özlerinden uzaklaşsa da; kalplerinin en derinlerinde bir yerde hâlâ varlığını sürdürdüğüne ve genetik miraslarının bir parçası olduğuna inanıyorum. Bu derslerin en azından düşüncelerini ve yaşamlarını biçimlendirmede büyük pay sahibi olduklarını söyleyebiliriz. Belki de Anadolu köylüsünü dünyanın en sağlam toprak insanı yapan vatan toprağına bağlılık duygusu, bu köklerden gelen bir duygudur. Belki de şehirlilerin köy yaşamına duydukları büyük sevgi buna bağlıdır; sayısız bahçesi ve ağaçların arasındaki evleriyle eski Türk şehirleri buna en iyi örnektir. Bu toplulukların hayvan ve bitkilere yaklaşımları, yaşam ilkeleri ve bir bütün olarak gördükleri farklı yaşam biçimlerine verdikleri önemi göstermektedir. Böyle bir yaklaşım tüm yaşam biçimlerine saygı duymayı getirecekti; ama bu saygı, yaşamın olmazsa olmaz koşulu ölümü ve öldürmeyi yasaklamıyordu, çünkü öldürülen şey besin kaynağıydı ve insan, hayvan ya da bitki fark etmiyordu. Öldürmek hep aynıydı. Acaba hangi uygarlık, Altaylılar gibi av çemberinde kalan hayvanların bir kaçının kaçmasına göz yumup türlerin yok olmamasını sağlamak istemiş ya da meyve ağacında mutlaka birkaç meyve kalmasına dikkat etmiştir?
Toroslu Yörük bir oduncunun birazdan keseceği ağaçtan özür dilemesini sağlayan nasıl bir duygudur?
Ya da birazdan kurban edeceği horozun boynunu özenle ve şefkatle okşayan köylünün heyecanı nasıl bir heyecandır?
İşte bu Türklük bilinci, çeşitli dinlerin ortaya çıkardığı türlü bağnazlıkların ve milletleri sömürmek adına yapılan savaşların karşısında, türlü zorlukların üstesinden gelmek için ihtiyaç duyulan en büyük güç kaynağı olarak tarihin her sahnesinde yerini almaktadır”
Fransız Tarihçi Türkolog Jean Paul Roux
Her zamankinden daha gür bir sesle;
__“Ne mutlu Türküm diyene!”___