Nis 30

NESİMÎ

NESİMÎ

İmadeddin Nesimî (MÖ 1417, Halep) veya uzun olarak Seyid Ali İmadeddin Nesimî mahlası ile tanınan, 14. yüzyılda yaşamış Hurufi meşrep Türk divan şairi.

Kökeni ve doğum yeri                                                                                                                        

Nesimi’nin yaşamı hakkında bugün elimizde çok sınırlı bilgiler bulunmaktadır ve değişik kaynaklardan sağlanan bilgiler de çok kere birbiriyle çelişkilidir. Adı İbn Hâcer el-Askalanî‘nin eserinde NesimüddinSıbt İbnü’l-Acemi‘nin eserinde Ali ve diğer bazı kaynaklarda Celaleddin ve Ömer olarak geçmektir. İmamüddin gerçek adı değil lakabıdır.

Doğum tarihinin 1369-1370 yılları arasında olduğu büyük olasılıkla 1369’da olduğu belirtilmiştir. Kaynakların çoğunluğunda doğum yeri hakkında farklı rivayetler vardır. İbn Hâcer el-Askalanî Tebriz‘de, Âşık Çelebi Diyarbakır‘da ve bazı İran kaynakları Şiraz ya da Şamahı‘da doğduğunu söyler. Osmanlı şair tezkiresi yazarı Latifi ise Bağdat‘ın Nesim nahiyesinde doğduğu için Nesimi mahlasını kullandığını bildirmektedir. Bazı yazarlar Bağdat dolaylarında günümüzde Nesim nahiyesi bulunmadığı ve eski eserlerde de Nesim adli bir mevkiye rastlanmadığını iddia etmişlerdir.

Yaşamı                                                                                                                                                            

Nesimi’nin babasının iyi eğitimli bir âlim olduğu ve Şirvan‘da gayet önemli bir şahsiyet olduğu bildirilmektedir. Nesiminin soy kökünün, peygamber Muhammed’e kadar ulaştığı ve bunun için kendisinin ve babasının “Seyyid” unvanı ile anıldıklarından söz edilmektedir. Nesimi’nin bir küçük kardeşinin de bulunduğu; onun da yaşadığı, baba ismi ve Şah Kendan mahlası ile şiirler yazdığı ve mezarının Şamahı’daki eski kabristanda olduğu ve bu mezar taşının Şah Kendan mahlası taşıdığı belgelenmiş, buna karşılık Nesimi’nin kendi mezarının Şamahı’da bulunmadığı da belgelidir.

Nesimi’nin doğduğu dönemde Şamahı şehri, Şirvan’ın kültür merkezi hâline gelmiş, burada tanınmış mektep ve medrese bulunmuş, şehrin zenginlerinin şahsi kütüphaneleri olmuştur. Onların meclislerinde şiir ve müzik meclisleri tertip edilmekteydi. Âlim ve hekim Kafieddin Darü’ş-şifa adlı tıp akademisinde faaliyet gösterip kendisi tabip yetiştirmekte idi. Nesimi’nin eğitiminin bu kültür çevresinde geçtiği ve tıp, astronomi, matematik ve mantık bilimlerini de ihtiva eden derin bir İslam eğitimi alıp yetiştiği kabul edilmektedir.

Bu eğitimden sonra önce Sibli’nin müridi olmuştur. Sonra Hürufilik kurucusu Fazlullah Esterabadî Naimi’nin (1339?-1394) hizmetine girmiş, ondan yakın eğitim ve terbiye almıştır. Onun taraftar toplama seferlerine mürşidi olarak iştirak etmiş; onun yoldaşı ve çok geçmeden onun halifesi olmuştur. Onun kızı ile de evlenmiştir. Böylece Nesimi, Hurufilik abdallar zümresinin başı ve yol göstericisi olmuştur.

Şiirlerini Hurufilik inançlarını yaymak için yazdığı ve bu inancı yaymak için Azerbaycan, İran ve Arap ülkelerine gittiği; I. Murad Hüdavendigâr döneminde Anadolu’da Osmanlı topraklarına da gelmiştir.

Fazlullah’ın öldürülmesi üzerine Azerbaycan’dan ayrılıp Türkçe şiirleriyle tanındığı Anadolu’ya gelen Nesimî’nin, I. Murad devrinde Bursa’ya ulaştığı ve burada iyi karşılanmadığı anlaşılmaktadır. Kendisinin de Hacı Bektaş-ı Veli‘den etkilendiği ileri sürülmektedir. Ayrıca Hacı Bayram-ı Veli ile görüşmek için Ankara’ya gitmiş, Hurûfilik’le ilgili fikirleri sebebiyle huzura kabul edilmemiştir. Ancak Ali Şîr Nevaî’nin Nesimî hakkında övgü dolu sözler söylemesi onun Orta Asya Türk dünyasında önemli bir kişilik olduğunu göstermektedir. Hatta bir kısım Anadolu Beylerini de etkilemiştir. Anadolu’da fikirlerini yayacak ortam bulamayan Nesimî o tarihte Hurûfiler’in Suriye’deki en önemli merkezi olan Halep’e gitti. Halkın yanı sıra Dulkadiroğlu Ali Bey’le kardeşi Nâsırüddin ve Karayülük Osman, Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah gibi devlet adamları da fikirlerinden etkilendiler.

Edebî yaşamı

Azerbaycan Türkçesi tarzında bir Türkçe divanı ve bir Farsça divanının yanı sıra Arapça

şiirler de yazmıştır. Şiirleri dönemin birçok şairini etkilemiştir. Şiirlerinde Hallâc-ı Mansûr‘u andıran ifadeler kullanmasıyla idarecilerin tepkilerini üzerine çekmiştir,

Nesimî şairlik gücünü fikirlerini yaymak için kullandı. “Tanrı’nın insan yüzünde tecelli etmesi” ve “vücudun bütün organlarını harflerle izah” gibi fikirleri dönemin dini yetkililerince tepkiyle karşılandı. Bir süre sonra Halep uleması, görüşlerinin İslam’a aykırı olduğunu ileri sürerek öldürülmesi için fetva verdi. Mısır Çerkes kölemen hükümdarı Muavyed Şeyh‘in onayını alan saltanat naibi Emir Yeşbek tarafından boynu vurulup derisi yüzülmek suretiyle 1417 yılında öldürüldü. Cesedi Halep’te 7 gün teşhir edilmiş, sonrasında vücudu parçalanarak birer parçası inançlarını bozduğu düşünülen Şehsüvaroğlu Ali Bey’le kardeşi Nâsırüddin ve Kara Yülük Osman Bey’e gönderilmiştir.

Çeşitli nazireler yazmış, şiirleri Anadolu, Azerbaycan ve İran’da yayılmıştır.

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , | NESİMÎ için yorumlar kapalı
Nis 29

ALLAH SEVGİSİNİN YERİNE BAŞKA SEVGİ KOYMAYIN

ALLAH SEVGİSİNİN YERİNE BAŞKA SEVGİ KOYMAYIN

 

Yeremya peygamber zamanında insanlar Allah’ı unutmuşlardı ve tüm dünyada bir benzeri yok diye yalnızca mabetle öğünüyorlardı; o zaman Allah gazaba gelip, bir orduyla Babil kralı Buhtunnasır’a kutsal şehri aldırdı ve kutlu mabetle birlikte yaktırdı. O kadar ki, Allah’ın peygamberlerinin dokunmak (korkusuyla) titrediği tüm kutsal şeyler kötülük dolu kâfirlerin ayakları altında ezildi.

İbrahim, oğlu İsmail’i hak olandan biraz daha fazla sevdi; bunun üzerine Allah İbrahim’in kalbindeki bu şerli sevgiyi öldürmek için, ona oğlunu boğazlamasını emretti; bıçak kesmiş olsaydı, bunu yapacaktı.

Davud Abşelom’u şiddetle sevdi ve bu nedenle Allah, oğulun babasına isyan etmesine hükmetti ve (oğul) saçından asılıp, Yoab tarafından öldürüldü- Ey Allah’ın korkunç hükmü, Abşelom saçını her şeyden çok severdi de, bu (saç) kendisinin asıldığı bir ipe döndü!

Suçsuz Eyüp, yedi oğlu ve üç kızını (gereğinden fazla) sevecekti ki, Allah kendisini Şeytan’ın eline verdi. (şeytan da) onu bir günde yalnızca oğullarından ve zenginliğinden yoksun bırakmakla kalmadı, Aynı zamanda onu acı bir hastalıkla çarptı. O kadar ki, yedi yıl süreyle bedeninden kurtlar çıktı.

Yakup Yusuf’u öteki oğullarından daha çok sevdi: bunun üzerine Allah onu sattırdı ve bu aynı oğullara Yakup’u aldattırdı; o kadar ki, kurtların oğlunu yediğine inandı ve böylece ağlaya ağlaya on yıl geçirdi.

 

 

Kaynak: Barnabas İncili

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , | ALLAH SEVGİSİNİN YERİNE BAŞKA SEVGİ KOYMAYIN için yorumlar kapalı
Nis 28

İMDAT EYLE İSLAM’A ER RAHMAN-I, ER RAHİM!

İMDAT EYLE İSLAM’A ER RAHMAN-I, ER RAHİM!

 

Bu mudur medeniyet lağım, lağım akmakta..

Senin has kullarını diri diri yakmakta..

Şeytanlaşmış bedenler sırıtarak bakmakta..

İmdat eyle İslam’a er Rahman-ı er Rahim!

 

Deccal ile Şeytan bir, zulüm zulüm çağlıyor

Mazlumların ahı var, yürekleri dağlıyor

İslam Âlemi şimdi perişan kan ağlıyor

İmdat eyle İslam’a er Rahman-ı er Rahim!

 

Hepsi İslam’dan çıkmış birer dinsiz gâvurdu

Dinsizler, imansızlar kan, kin, zulüm savurdu

Anaların feryadı yeri göğü kavurdu

İmdat eyle İslam’a er Rahman-ı er Rahim!

 

Her akılda, her canda Şeytan cirit atıyor

Fitne, fuhuş, haksızlık bu çağda yok satıyor

Bilim İblis’e köle kan,kin, irin  katıyor

İmdat eyle İslam’a er Rahman-ı er Rahim!

 

Şimdiki kılavuzlar yolları şaşırırlar

Helal, haram demeden haksızca aşırırlar

Sana ram olan kulun sabrını taşırırlar

İmdat eyle İslam’a er Rahman-ı er Rahim!

 

Haksızlık karşısında susan Şeytan diller çok

Esiyor edepsizce, hayâsızca yeller çok

Şimdi Dünya yüzünde şirke ait göller çok

İmdat eyle İslam’a er Rahman-ı er Rahim!

 

Benin dinim banadır, senin dininse sana

Diyecek aklıselim gelmedi bu zamana

Nefret, öfke, kin, zulüm içilir kana kana

İmdat eyle İslam’a er Rahman-ı er Rahim!

 

Dalgalansın Hak sancak Muhammed aşkı için

Kaybettik aslımızı bulamıyoruz niçin?

Tıpkı Cehennem zulmü yaşanır için için

İmdat eyle İslam’a er Rahman-ı er Rahim!

 

Belalar, musibetler dizi dizi ya Rabbi!

Bu çağda her yerde var Şeytan izi ya Rabbi!

Deccalların elinden kurtar bizi ya Rabbi!

İmdat eyle İslam’a er Rahman-ı er Rahim!

 

Kenan Şahbaz

 

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , | İMDAT EYLE İSLAM’A ER RAHMAN-I, ER RAHİM! için yorumlar kapalı
Nis 27

ULUS GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN

ULUS GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN

 

DÜNYADA TÜRKLER NASIL ANILIR?

Türkler günümüzde Doğu Sibirya’dan Orta Asya’ya, Anadolu’dan, Balkanlar’a kadar geniş bir coğrafyaya dağılmış vaziyettedir.

Şu anda bağımsız olan 7 Türk ülkesi, yarı bağımsız olan 15 adet Türk devleti var.

Bunlar, Azerbaycan, Kazakistan, KKTC, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye, Türkmenistan, Çin’e bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Şunhua Salar, Rusya’ya bağlı Altay Cumhuriyeti, Balkar, Başkurtistan, Çuvaşistan, Dağıstan, Hakasya, Karaçay, Tataristan, Tuva ve Yakutistan, Moldova’ya bağlı Gagavuzya, Karakalpakistan, Nahçıvan.

Sosyal medyada yayınlanan ve defalarca paylaşılan bir videoda 1 dakika 35 saniyede Dünya’da Türklerin yaşadıkları coğrafya ve isimleri yer aldı.

 

Süleyman Aydın isimli twitter kullanıcısının paylaştığı videoda şu sözlere yer verildi:

“Avrupa’nın içerilerinden Amerika’ya kadar uzanan büyük bir coğrafyada yaşayan, Bozkurt soylu Oğuz, Bulgar, Kıpçak, Karluk Boylu Türk elleri, bugün Avrupa’nın merkezinde Gagavuz, Anadolu’da ve İran İslam coğrafyasında Türk, Afşar, Irak ve Suriye’de Türkmen, Afganistan Pakistan ve Hindistan’da Kızılbaş, Kafkas’ta Azerbaycanlı, Kumuk, Nogay, Karaçaylı, Alkar, Kırım’da Tatar, Karayıl, Kırımçak, İdil yani Volga etrafında Tatar, Çuvar, Başkırt, Garbı (Batı)Türkistan’da, Türkmen, Özbek, Karakalpak, Kazak, Kırgız, Doğu Türkistan’da Uygur, Sibirya’da Tofalar, Kumandin, Koybal, Kızıl, Tatar, Tuva, Kakas, Yakut, Dolgan diye tanıyorlar. Ulu tanrıdan, çeşitli adlarla tanınan bu illerin, Turan adlı ulusta birleşmesini arzu ediyorum. Bizleri birleştiren Ulus günümüz mübarek olsun.”

 

 

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | ULUS GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN için yorumlar kapalı
Nis 26

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Sizden biri kötü, çirkin bir şey görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Ona da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Fakat bu

sonuncusu İmanın en zayıfıdır” Hz. Muhammed

* “Tanrı’nın evi insanların yüreğidir. Siz bütün kötülükleri yüreğinize dolduruyorsunuz, sonra da Tanrı için koca koca evler yapıyorsunuz. Sizi atımın

nalları altında ezmek isterim, ama siz buna bile değmezsiniz.” Cengiz Han

* “Doğu da batı da Allah’ındır; yüzünüzü nereye dönerseniz Allah oradadır.” (Bakara 115)

* “Helalin adı kaldı gören yok, haram kapışıldı hâlâ doyan yok.” Kutadgu Bilig Yusuf Has Hacip

* “Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.” (Yasin,21)

* “Allah’ın ayetlerini dünya menfaati için satmayın” (Bakara, 41)

* “Bütün yeryüzü bana mabet yapılmıştır.” Hz. Muhammed

* “Benimle yarattığım kişiyi baş başa bırak!” (Müdessir, 11)

* “Benimle o nimete boğulmuş yalancıları bana bırak” (Müzemmil, 11)

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Nis 25

GÜLLÜBAĞ BOĞAZI TUNELLERİ

GÜLLÜBAĞ BOĞAZI TUNELLERİ

 

4 Eylül 1933 de başlanmış, 14 Ekim 1939 bitirilmiştir

”Büyük bir başarı gibi, geçenden de, geçmeyenden de şimdilik bir araba için 200 lira “cık” ödeyeceğimiz, Çanakkale Köprüsü açıldı.

Resmini paylaştığım yer de Sivas Erzurum demiryolunun geçtiği Kemah’ta ki Güllübağ Boğazı.

Dağların Karasu’ya görüldüğü gibi dik indiği, resimde gördüğünüz üç tünel gibi 138 tünelin ve 22 demir köprünün bulunduğu, kayalar delinerek, ya da nehir üzerindeki köprülerle geçilerek yapılmış bir demiryolu. İnsan gücüyle yapılabileceğini düşünmek gerçekten zor.

Demiryolu ihalesine bir Alman Şirketi 67 milyon lira teklif vermiş, sonra yaptığı incelemeler sonucunda yapamayacağını düşünerek ihaleden çekilmiştir. İhale 52,1 milyona SIMERYOL adlı Nuri Demirağ’ın şirketine verilmiştir. Nuri Demirağ hattı altı parçaya bölerek taşeron firmalara yaptırılmıştır.

Demiryolu inşaatında malzemeler nehir üzerinde “kelek” denilen sallarla taşınmıştır. İnşaatta kullanılan 3000 ton çimento tonu 80 liradan, Demiryolu rayları, köprü demir ve kalıpları Sovyetler Birliği’nden alınmıştır.

Hattı yapan mühendislerden Yahya Bey taahhüdünde olan tünelin birini söz verdiği tarihte yapamadığı için intihar etmiş, mezarı Yahya Bey adı verilen o tünelin önüne yapılmış.

Demiryolu inşaatına 4 Eylül 1933 de başlanmış, 14 Ekim 1939 da bitirilmiştir.

Ambulansı dahi olmayan ülkem insanı! Meğer neler yapabiliyormuş.

Demiryolu Ankara – Kars turistik Seyahat amacıyla cazip hale getirilmiştir. Olanakları olanların bu nedenle de olsa, el emeğiyle nasıl yapıldığına inanmayacağınız bu şaheseri görmenizi öneririm.

Günümüz teknolojisiyle Boğaz Köprülerinin çocuk oyuncağı olduğu anlaşılır. ”

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | GÜLLÜBAĞ BOĞAZI TUNELLERİ için yorumlar kapalı
Nis 24

BÂRÎ TEÂLÂ’DAN ÜMİDİNİ KESİYOR!

BÂRÎ TEÂLÂ’DAN ÜMİDİNİ KESİYOR!

Sene 1918… Vatanın her köşesi muhtelif düşman kuvvetleri tarafından işgal edilmekte… İstanbul da İngilizlerin payına düşmüş. Sokak sokak, ev ev baskınlar yapılmakta… Cephelerden dönenler, işgal sahalarından geri çekilenler, yaralıların yürek sızlatan manzaraları… Hasılı bir facia yaşanmakta İstanbul’da.

Millî ruhun ve ülkünün sembollerinden merhum Ahmet Hikmet Müftüoğlu bu hali yaşayanlardan biri. Gördüklerini şöyle yazıyor; ve diyor ki;

“Mekteb-i Harbiye’nin yüksek kapısının önümdeki otomobillere, eşya arabalarına şilteler, karyolalar yükleniyordu. Herkes gibi gayr-î ihtiyari ben de durdum. Arka tarafımda; iki adam yavaşça mırıldanıyor. ‘… Mektebini işgal ediyorlar’… Gözlerde meyus bir sükûtun bütün esrarı ağlıyordu. Kaşlar çatılmış, yumruklar sıkılmış, dudaklar titriyordu.

İki kadın:

– Bakın şu zavallı askerlere! Sokak ortasında…”

“Tam o sırada kapıdan bir çavuş göründü. Etrafına ürkerek, utanarak bakındı. Kolları arasında uzunca bir şeyler saklıyordu;

– Of! Dedim. SANCAKLARIMIZ!”

“Sıra hastalara gelmişti. Bunlar yekdiğerlerine tutunarak birer gölge gibi duvara siftine, inliye, ıkına orada duran arabalara tırmanmaya başladılar. Pek kımıldanamayanların koltuklarına arkadaşları girdiler. Arabanın biri o küçük yokuştan indi. Tramvay yolunda tam karşımda durdu. Bu dakikada, yatan yaralılardan biri fırladı. Çömelenlerden birine hiddetle ve şiddetle, bir tokat indirdi. Akabinde ikisi de arabanın içine yuvarlandılar. Dayanamadım, yanlarına sokuldum:

– Hemşerim! ne oldunuz? Ne var? Herkes size bakıyor, dedim. Tokadı atan, pos bıyıkları altında, uçuk dudakları titreyerek ve gazapla soluyarak dedi ki:

– Bak efendi, bak şuna! ‘Artık din bitti, Millet bitti diyor’. Bârî Teâlâ’dan ümidini kesiyor.

– Çek arabacı!

Yağmur çiseliyordu ve ben ağlıyordum.”

 

 Alıntı:  Sadi SOMUNCUOĞLU

 

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | BÂRÎ TEÂLÂ’DAN ÜMİDİNİ KESİYOR! için yorumlar kapalı
Nis 23

ÂDEM ASİ OLDU VE YOLUNU ŞAŞIRDI

ÂDEM ASİ OLDU VE YOLUNU ŞAŞIRDI

Ben de mealleri inceledim. Ama Hocamın yazısını paylaşmayı daha uygun gördüm

Başlığa bakıp sakın kalemimi kırmayın, sakın dilimi koparmayın. Sakın bunun ilkellik olduğunu, Hz. Âdem’e hakaret ettiğimi iddia etmeyin. Sakın başlıktaki sözü inkâr etmeye kalkmayın. Yoksa Allah korusun, Kur’an’ı yani Allah’ın sözünü inkâr etmiş olursunuz.

İnkâr etmiş olursunuz çünkü yukarıdaki başlık Tâhâ Suresi’nin 121. ayetinin sonudur. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’an mealinde 121. ayet Türkçeye şöyle çevrilmiştir:

“Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.”

Evet, Âdem isyan etti ve yolunu şaşırdı. Bunu Allah söylüyor. “İsyan etti” diye çevrilen kelimenin Kur’an’daki Arapçası ‘asâ, “yolunu şaşırdı” şeklinde çevrilen kısmın Arapçası gavâ‘dır. İlk kelimenin anlamı Mehmet Kanar’ın Arapça-Türkçe Sözlük‘ünde “isyan etti, başkaldırdı, itaatsizlik etti” olarak, ikinci kelimenin anlamı “azıttı, sapıttı” olarak verilmiştir.

Ayetin son bölümü Hüseyin Atay’ın çevirisinde “Âdem Rabbine başkaldırdı ve yolunu şaşırdı.” şeklinde çevrilmiştir. Abdülkadir Şener-Cemal Sofuoğlu-Mustafa Yıldırım’ın mealinde ise anlam şöyle verilmiştir: “Böylece Âdem, Rabbine karşı gelmiş ve büyük bir yanlış yapmış oldu.”

İsteyenler başka çeviri ve meallere hatta tefsirlere de bakabilirler. Ben bir de İsmail Yakıt’ın Ötüken Neşriyat’tan yeni çıkmış Kur’an-ı Hakîm Meâli‘ndeki çeviriyi vereyim ki hiç kimsenin şüphesi kalmasın: “Âdem, Rabbine âsi oldu ve yolunu şaşırdı.”

Konuyu, Millî Düşünce Merkezi’nin sitesinde “Kumrucuk Ana” başlığıyla mizahi hikâye olarak yazdım, kimse anlamadı. İyisi mi bir de açık açık yazayım. Bir şiirde, bir manzumede Hz. Âdem ve Havva’ya “asi, cahil, sapkın” demek, asla manevi değerlere saygısızlık etmek, hakaret etmek demek değildir. Eski Türk edebiyatında “telmih” diye bir sanat vardı; şairler bu sanatla Kur’an veya hadislerdeki bir olaya, bir kişiye, bir niteliğe gönderme yaparlardı.

 

Alıntı: Ahmet B. Ercilasun

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | ÂDEM ASİ OLDU VE YOLUNU ŞAŞIRDI için yorumlar kapalı
Nis 22

“EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH!”

“EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH!”

 

1990’lar.. Amerikalı, zengin birisi dört motorlu bir jetle bizim buralarda dolaşıyor, altımızdaki Orta Doğu coğrafyasında, Arap Yarımadası’nda da dolaşıyor.

Yemen civarında bir yerde dört motordan biri stop ediyor. Kuleyi arıyor:

-Selamünaleyküm ey kule!

-Aleyna ve aleykümselam ey Yanki!

Ya kule, benim dört motorlu bir jetim var; 1 motor stop etti. Ben bu işlerde huzursuz olurum. Mümkün olan en uygun, en yakın havaalanına beni indir.’

-Don’t worry, be happy.

Yani, “Sen merak etme, keyfine bak.’ diyor…

Bir müddet daha gidiyor, ikinci motor stop ediyor; aynı mükâleme, üçüncü motor stop ediyor, aynı mükâleme. Dördüncü motor da stop ediyor, kuleyi canhıraş tekrar arıyor:

-Ey kule, selamünaleyküm!

-Aleykümselam.

-Dördüncü motor da stop etti, beni acele yere indir.

-Repeat after me?

Yani ‘Ben ne dersem onu tekrar et.’

-Olur.

– Eşhedü en la ilahe illallah!?

 

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | “EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH!” için yorumlar kapalı
Nis 21

DIRAR MESCİDİ

DIRAR MESCİDİ

Sözlükte “zarar vermek, muhalefet etmek, sıkıntı vermek” anlamına gelen dırâr kelimesi mescid kelimesiyle birlikte Kur’ân-ı Kerîm’de “mesciden dırâren” şeklinde geçmekte (et-Tevbe 9/107) ve âyette münafıkların yaptığı bu mescidden bahsedilmektedir. İslâm literatüründe yaygın olarak Mescidü’d-dırâr adıyla bilinen mescid, nâdiren Mescidü’ş-şikâk veya Mescidü’n-nifâk diye de anılır (İbn Hişâm, IV, 530; Taberî, XI, 18, 19).

Münafıklar İslâmiyet’in Medine’de güçlenerek yayılmasından rahatsız oluyor ve bu gelişmeyi önleyemedikleri için hayıflanıyorlardı. Hz. Bilâl’in okuduğu ezanın ardından müminlerin Mescid-i Nebevî’de saf tuttuğunu, birlik ve dayanışmalarının giderek arttığını görüyor, Hz. Peygamber’in sohbetlerine katılan müminlerin sayısının çoğalmasını hüzünle seyretmekten başka ellerinden bir şey gelmediğini söylüyorlardı. Ancak bu sırada içlerinden Vedîa b. Âmir onları teselli edebilecek bir haber verdi. Vedîa’ya Câhiliye devrinde hıristiyan olan ve o sırada Suriye’de bulunan Ebû Âmir er-Râhib’den bir mektup gelmişti. Ebû Âmir münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl’ün yakın akrabasıydı. Müslümanlara karşı hilelerinden dolayı Resûl-i Ekrem’in “Ebû Âmir el-Fâsık” dediği bu kişi Bedir Gazvesi’ne müşriklerle beraber katılmış (İbn Sa‘d, III, 540-541), Uhud’da da müşriklerin safında yer almış, Medineli hemşerilerini tahrik ederek onları yanına çekmek istemişse de başarılı olamamıştı. Daha sonraki savaşlarda müslümanlara karşı olumsuz tavrını sürdürmüş, Mekke fethedildikten sonra Tâif’e sığınmış, Huneyn (Hevâzin) Gazvesi’nden ve Tâif Seferi’nin ardından burada duramayarak Suriye’ye gitmişti. Giderken de münafıklara işlerini görüşebilecekleri bir mescid yapmaları ve güçlerinin yettiği kadar silâh ve mühimmat toplamaları için haber yollamış, kendisinin Bizans makamlarına gidip oradan asker getireceğini ve Muhammed’le ashabını Medine’den çıkaracağını bildirmişti. Ebû Âmir mektubunda Bizans valisiyle görüştüğünü, kendileri destek olurlarsa Bizanslılar’ı Medine’yi kuşatmaya ikna edebileceğini söylüyordu. Münafıkların bu konuyu görüşebilmeleri için dikkat çekmeyecek bir mekâna ihtiyaçları vardı. Vedîa bu mekânın nasıl yapılacağı konusunda bir öneride bulundu. Buna göre bir mescid inşa edip cemaate devam etmeyi kolaylaştırdıkları izlenimi uyandıracaklar, böylece hem Mescid-i Nebevî ile Mescid-i Kubâ cemaati arasında bir tefrika çıkarmış olacaklar, hem de Ebû Âmir ile gizlice görüşebilecekleri bir mekâna kavuşmuş olacaklardı. Vedîa b. Âmir’in teklifinin kabul edilmesinin ardından münafıklar süratle Kubâ’da bir mescid yaptılar.

Hz. Peygamber, Medine dışında Zûevan denilen yerde Tebük Seferi’nin son hazırlıklarıyla meşgulken münafıklardan beş kişilik bir heyet gelip yağmurlu ve soğuk kış gecelerinde hasta ve özürlü olanların namaz kılması için bir mescid inşa ettiklerini ve kendilerine namaz kıldırarak burayı ibadete açmasını istediler. Resûl-i Ekrem sefere çıkmakta olduğunu, dönüşte orada namaz kıldırabileceğini söyledi. Sefer dönüşü ordusuyla birlikte Zûevan’da konakladığında bazı münafıklar gelerek Hz. Peygamber’i mescidlerine götürüp namaz kıldırmak istediler. Bu sırada mescid ve onu yapanların niyetleri hakkındaki âyetler nâzil oldu (et-Tevbe 9/107-110). Bu âyetlerde mescidi inşa edenlerin niyetlerinin müminlere zarar vermek, hakkı inkâr etmek, müminlerin arasına nifak sokmak ve daha önce Allah ve resulüne karşı savaşmış olan bir kişiyi (Ebû Âmir er-Râhib) beklemek olduğu belirtiliyor, bunların gayelerinin iyilik olduğuna dair yemin bile edebilecekleri, hâlbuki yalancı oldukları vurgulanıyor, Hz. Peygamber’e Mescid-i Dırâr’da asla namaza durmaması, buna karşılık takvâ üzerine kurulmuş mescidde (Mescid-i Kubâ veya Mescid-i Nebevî) namaz kılmasının daha uygun olacağı bildiriliyordu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Medine’ye ulaşınca Âsım b. Adî (veya Ma‘n b. Adî) el-Aclânî ile Mâlik b. Duhşüm es-Sâlimî’ye mescidi yıkmaları için emir verdi (Vâkıdî, III, 1046; İbn Hişâm, IV, 530). Âsım ve Mâlik yatsı vakti sıralarında Mescid-i Dırâr’ı yaktılar. Çıkmamakta direnen Zeyd b. Câriye’nin vücudunun bir kısmının yandığı söylenir. Münafıklar ertesi sabah mescidin yıkılmış olduğunu görünce Allah’ın, sırlarını ifşa ettiğini ve gizledikleri gerçek amacın Peygamber’e bildirildiğini anladılar.

 

Kaynak: İslam Ansiklopedisi

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | DIRAR MESCİDİ için yorumlar kapalı