Şub 02

NAMERDİM!…

NAMERDİM!…

* * *

Yağdır yüreğinden sevgilerini

Sırılsıklam kalmaz isem namerdim!..

Öp te, gönder sonsuz övgülerini

Yüreğine dolmaz isem namerdim!..

* * *

İşle can sevgini özden de içe..

Ram olsun gönlüme sözden de içe..

Konuşsun gözlerin gözden de içe..

Senin ile olmaz isem namerdim!..

* * *

Gir gönlüme her an destursuzca dal

Kurul aşk tahtına mahşerde de kal

Can suyu sevgini yüreğime sal

Her hücreme salmaz isem namerdim!..

* * *

Aşk ilacı sürüp gönül pasına

Bu can tutulmasın yokluk yasına

Gönül dünyandaki aşk deryasına

Balıklama dalmaz isem namerdim!

* * *

Her aşkın cilvesi, nazı var elbet

Sevginin doyumsuz hazı var elbet

Ömrün sonbaharı, yazı var elbet

Solduğunda solmaz isem namerdim!..

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | NAMERDİM!… için yorumlar kapalı
Şub 01

SAHTELER

SAHTELER

DAHA UYANMADIYSAN ARTIK HİÇ UYANMA…

Av. Hüseyin Özbek: Doktor olmadığı halde doktorluk yapan sahtekâr tutuklandı. Ahlâk dersi veren ahlaksızı, haramdan bahseden haramzadeyi, rüşveti meşrulaştıran fetvacıyı, ihlâstan bahseden din tacirini ne yapacağız?

Av. Cemil Çiçek: Kadının sahte doktor olduğu anlaşılıyor ve tutuklanıyor. Haberin altına yorum yazanlardan biri “Yarın randevum vardı şimdi ben ne yapacağım” yazmış. Gerçekten çok enteresan bir milletiz.

Gökçe: Sahte Doktor, sahte avukat, sahte öğretmen… Sahte diploma yapanı bulduktan sonra mesleği seçmeye bakar iş… – Nasıl olsun diplomanız? Az mimar, az mühendis, az doçent olsun lütfen. Memlekette diplomalar bir incelemeye alınsa neler çıkar neler…

Op. Dr. Mehmet Okan Özdemir: Sahte doktor yakalanınca aklıma “mRNA sıvısı olursanız salgın biter, çünkü sıvı olanlar bulaştırmaz, kendilerine bulaşsa da hasta olmaz, hasta olsa da yoğun bakımlık olmaz, yoğun bakımlık olsa da entübe olmaz, entübe olsa da ölmez, ölse de çok hafif ölür!” diyen TV meczupları geldi.

Can Kakışım: Programda, son dönemde ajanslara yansıyan sahte doktor, sahte doçent ve sahte savcı skandallarına değinerek ülkede diplomanın da artık bir işe yaramadığını, diplomasızların daha kolay ilerlediğini anlatmaya çalıştım. Devlet liyakatsizlik ve denetimsizlikten kırılıyor.

Yusuf Ziya Özcan: Akıllı insanlar oturmuş sahte doktor skandalını tartışıyor. Yahu bu ülkede ülkenin başındaki idarecinin üniversite diploması şaibeli, siz diplomasız doktordan bahsediyorsunuz?

Zeki Konca ise İsmet İnönü‘nün bir sözünü paylaşmış: “Efendiler, Elinde yanlış bir şahadetname ile cemiyete çıkan bir adamın memlekete zararı, tasavvur edebileceğinizden çok fazladır. Bir cemiyette en muzır adam, ehliyetsiz olduğu halde salahiyet sahibi olanlardır. Bu adam, bütün hayatında ilmin, liyakatin ve çalışkanlığın düşmanı olacaktır…”

***

Sahte doktor olayının, sorunları olduğu anlaşılan genç bir kadına, ameliyatlara katılma izni veren doktorun zaafından kaynaklandığı söylenebilir. Zira atanma yok, maaş yok…

Yalnız, AKP iktidarı döneminde en az 10 yıl süreyle üniversite sınav sorularının çalındığı resmen ortaya çıkmıştır değil mi? Peki bu süreçte hak etmediği halde tercih ettiği fakülteye girerek, doktor, hâkim-savcı, avukat, mühendis, öğretmen veya başka bir meslek sahibi olanların durumu nedir?

Siyasete bakalım… Yaşanan olaylar, milliyetçiliğin de Atatürkçülüğün de İslâmcılığın da sosyal demokratlığın da liberalliğin de, kitleleri kontrol etmek için kullanıldığını, temsil makamında olanların, savundukları ideolojiye uygun davranmadığını gösteriyor… Buna ne diyeceğiz?

Yaklaşık üç yıldır, küresel çapta bir sahtekârlık yaşanıyor. Grip olan insanlar, aşırı dozda ilaçlarla veya uygulamalarla öldürüldü. Aşı diye sunulan sıvıların da bulaşmayı önlemediği ve koruma sağlamadığı anlaşıldı. Türkiye’de soruşturma başlatan bir savcı çıktı o da görevden alındı… Buna ne diyeceğiz?

***

Çin’de kapatma uygulamaları devam ediyor. Yaşadıkları apartmana hapsedilen ve daire kapıları dışarıdan kapatılan Uygur Türkleri, yangında öldü… İnsan haklarından bahsedenlerden hiç ses çıkmadı! Yine Çin’de, bir kadından, sokak ortasında zorla “anal örnek” alındı…

Bu da mı uyanmaya yetmiyor? Daha ne yapılması gerekiyor?

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | SAHTELER için yorumlar kapalı
Oca 31

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hûd 112)

* “Hûd suresi beni ihtiyarlattı.” Hz. Muhammed

* “Allah, aklını işletmeyenler üzerine pislik atar.” (Yunus 100)

* “Yemin olsun ki sen çok büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem 4)

* “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanın.” Hz. Muhammed

* “Biz insana yolu göstermişizdir. O bunu ya şükrederek yürür ya küfrederek.” (Dehr 3)

* “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” Mevlana

* “Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır. Gözde bakışı, kalpte şehveti büyütür.” Hz. İsa

* “Haylaz, soğuk korkusuyla toprağı işlemeyecek ve yaz gelince dilenecektir! Elinden ne geliyorsa, hepsini dinlenmeden yap.” Hz. Süleyman

* “Kuşun uçmak için doğduğu gibi, insan da çalışmak için doğmuştur.” Hz. Eyüp

* “Gözüm ruhumu çalan bir hırsızdır” Hz. Yeremya

* “Azabı olmasa kabir rahat bir yerdir. Hesabı olmasa mahşer hoş bir mesire alanıdır.” Şair sözü

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Oca 30

Türkiye Cumhuriyeti İkinci Yüzyılına adım atarken

Türkiye Cumhuriyeti İkinci Yüzyılına adım atarken

1 Ocak 2023 tarihi ile Atatürk‘ün kurduğu Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılının ilk günüydü. Türkiye Cumhuriyeti 2002-2022 yılları arasında “kapkara” bir dönem yaşadı.

Geriye gidişin ilk tohumları Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin en ilerici ve çağdaş Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in (1897-1961) görevinden ayrılması sonrasında başladı. Türkiye’de hiçbir zaman demokrasi olmamıştır. Çünkü “demokrasi, kültür düzeyi yüksek toplumların rejimidir” Türkiye Cumhuriyeti hiç bir zaman “kültür düzeyi yüksek bir toplum” olmamıştır. Bunu ben söylemiyorum. 1974 yılı Nobel Ekonomi Ödülü’nü, Avusturya asıllı İngiliz Ekonomist Friedrich von Hayek ile paylaşan İsveçli Sosyal Demokrat kuramcı Prof. Gunnar Mrydal, 1968’de yayınlanan 3 cilt, 2500 sayfa “Asian Drama” adlı ünlü araştırmasında yazıyor. Demokrasinin olmadığı bir devlette Laiklik’ten de bahsedemeyiz. Türkiye Cumhuriyeti, eğer gerçekten Atatürk Devrimleri yoluna yeniden girecekse, ilk yapılması gereken uygulama; Türkiye’de “meslek okulu” statüsü kazandırılan tüm imam hatip okulları ve ilahiyat fakültelerinin iktidarı belirleyen araçlar olmamalıdır. Çünkü, İslam Dini’nde “din adamlığı” diye bir meslek sınıfı yoktur. Din hizmetleri “hademe-i hayrat” denilen gönüllüler tarafından görülür.Laik bir devlette, devlet okullarında asla din eğitimi verilmez. Din eğitimi ailelerde, aile büyükleri tarafından verilir.

Dolayısıyla 1971 yılında kabul edilen Millî Eğitim Temel Kanunu’nda yerini bulan Türkiye’de İlköğretim Temel Kanunu’na göre; Bir yıl süreli Ana Okulları+8 yıl süreli İlköğretim+(3 yıl süreli Meslek Liseleri) 4 yıl süreli Sosyal, Teknik ve Fen Liseleri uygulamasına bir an önce geçilmelidir.

Bu konuda Türkiye gelişmiş ve modern dünyadan tam 100 yıl geridedir.

Toplam 12 ve 13 yıl süreli bu eğitim dönemi tüm öğrencilere zorunlu ve parasız olmalıdır.

Ne var ki, 12 Eylül 1980’de sözde Türk-İslam Sentezi ile Türk Eğitim Sistemi’ne büyük bir darbe indirilmiş, dolayısıyla Türk Eğitim Sistemi’nde geriye gidişin kapıları da açılmış olduğu için, 1975’ten günümüze kadar uygulanmasına devam edilen tüm orta dereceli okullardan bitirme sınavlarının kaldırılması uygulamasına en kısa zamanda son verilmeli ve liselerin son sınıfına yeniden “bakalorya sınavları” konulmalı, bu sınavları geçenler mezun oldukları liselerde kazandıkları mesleklerde ve yakın mesleklerde üniversiteye “sınavsız” devam edebilmeli; bu sınavları geçemeyenler “lise diploması” alarak “ara eleman” niteliğinde iş dünyasına katılmalıdırlar.

Almanya’da bizim 4 yıllık teknik liselere eşdeğer okullara “abitur” deniyor. Ve bu “abitur”ları bitiren gençlerin yüzde14’üne Almanya’da üniversiteye girişte sınav uygulanmıyor. Üniversiteye devam ederken, geri kalanları “ara eleman” olarak iş dünyasına katılmaktadır.

Üniversite sayısı kalkınma değildir

1974’te Batı Almanya’da Elektrik Mühendisliği diploması alınabilen tam 7 üniversite vardı.

2022 yılında yine Batı Almanya sınırları içinde Elektrik Mühendisliği diploması alınabilen 7 üniversite vardır. Bu rakam 8 olmamıştır.

Ama Türkiye’de 2022 yılında 205 üniversite var ve bunlar gerçek anlamda yüksek öğretim kurumları değildir, meslek yüksek okulu niteliğinde kurumlardır. Edirne’den öteye Türkiye’den sadece 7 üniversite Boğaziçi Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi diploması geçerlidir.  Buralardan mezun olan gençlerin yüzde 70’i mezun oldukları dallarda hayatlarını kazanmamaktadırlar.

Türkiye’de 2022 yılında bu 205 üniversiteden 55’inde Elektrik-Elektronik Mühendisliği fakülteleri varken, 104 üniversitede İlahiyat Fakülteleri vardır.

Türkiye bu yanlış eğitim sistemi ile çağdaş ve modern bir devlet olamaz.

Günümüzde Pakistan’da Eğitim Bakanlığı’na bağlı 26 bin medrese faaliyettedir. Medrese eğitimi ile 21. Yüzyılda ancak Orta çağları yaşayabilirsiniz. Türkiye’de de Cumhuriyet 100 yaşına geldi ama, Atatürk‘ün ortadan kaldırdığı “yobazlık” tarikat yurtlarında devlet eliyle sürdürülmektedir.

2023’te, ne yaparlarsa yapsınlar, 20 yıllık “kapkaranlık” dönem “tarihe karışacaktır”. Türkiye’de 2023 yılında yapılacak seçimlerde (yurt içi ve yurt dışı) toplam 62 milyon seçmen oy kullanacak. Bunların 6 milyonu ilk kez oy kullanacaktır. Toplam seçmenlerin en az yüzde  60’ının Millet İttifakı partilerine oy verecekleri aşağı yukarı kesinleşmiş durumdadır. Belediye Başkanı’na, değişik kumpaslar kurarak, altından “yasa dışı” yollarla koltuğunu almaya çalışanlar, halen anlamamakta direniyorlar…

Bir kere Türkiye’de “hak hukuk, adalet” tamamen ortadan kalkmış durumda.

Saçma sapan ve düzmece bir mahkeme ile Sayın Ekrem İmamoğlu’na sadece ve sadece “ahmak” dedi diye 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası vermenin, akıl ve mantıkla izahı yoktur.

Alıntı: Yaşar Özay

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | Türkiye Cumhuriyeti İkinci Yüzyılına adım atarken için yorumlar kapalı
Oca 29

İNSANLAR MI ÇARPIŞMALI, FİKİRLER Mİ?

İNSANLAR MI ÇARPIŞMALI, FİKİRLER Mİ?

Nâbî’nin (ö. 1712) ara sıra sizlerle de paylaştığım çok güzel bir beyti var:

“Sözde darb-ı mesel îrâdına söz yok ammâ//Söz odur âleme senden kala bir darb-ı mesel.”

Şair diyor ki: “Söz arasında atasözü zikretmek güzeldir, hoştur ama esas olan senden geriye bir atasözü kalmasıdır.”

İşte Namık Kemâl’den (ö. 1888) bize intikal eden darb-ı mesel (atasözü) haline gelmiş bir söz: “Bârika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar=Hakikat şimşeği fikirlerin çarpışmasından doğar.”

Demek ki doğruları bulmanın yolu fikirlerin çarpışmasından geçmektedir, insanların vuruşmasından değil.

Bu anlamda Cenap Şahabeddin’in şu sözü de güzeldir:

“Mücadele-i hayatta ihrâz-ı galebe için sağlam kafa lazımdır. İnsanlar da koçlar gibi kafa kafaya dövüşürler.” (Hayat mücadelesinde başarılı olabilmek için sağlam [fikren olgun ve dolgun] bir kafa gerekir. Çünkü insanlar da koçlar gibi kafa kafaya çarpışır, daha doğrusu çarpışmalıdır.)

İsterseniz gelin dünden bugüne millet ve inanç coğrafyamızda fikirler mi çarpışmış, yoksa insanlar mı kısaca bir göz atalım.

Alıntı: Ahmet Sevgi

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , | İNSANLAR MI ÇARPIŞMALI, FİKİRLER Mİ? için yorumlar kapalı
Oca 28

OKULA BU KIYAFETLE GELİNMEZ.

OKULA BU KIYAFETLE GELİNMEZ.

Annesi okula gitmek için evden çıkmakta olan oğlunu uyarır..

“Bu kıyafetlerle okula gidilmez çabuk üzerini değiştir.” İtiraz eden çocuk kıyafetini değiştirmeden çıkar gider evden..

Okula gider, bahçede arkadaşlarıyla oynar zil çalınca koşarak sırasına oturur. Öğretmen derse girer girmez, çocuğa sert bir bakış atarak şunu söyler:

 “Ne bu kıyafet okula böyle gelinmez. Eve git çabuk değiştir üstünü”..

Öğretmen çocuğun annesidir.

Ahmet Taner Kışlalı’yi ve annesi Cumhuriyet öğretmeni Lütfiye hanımı saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz..

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | OKULA BU KIYAFETLE GELİNMEZ. için yorumlar kapalı
Oca 27

BOZKURDU ÇAKALLARA BOĞDURMAK!

BOZKURDU ÇAKALLARA BOĞDURMAK!

Türk ve Türklüğü, 100 yıl sonra yine ağır saldırıdan kurtarabilecek tüm olasılıkların susturulduğu bir döneme giriyoruz.                                                                  

Kâh “başarısız” olması planlanan siyasi parti kurdurarak umutları kırıyorlar, kâh sokak ortasında can alarak…                                                                      

Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in katledilmesini de “Atatürk gerçeğini” görmüş bir ismin susturulması olarak değerlendiriyorum.                                                                                                       Kendisinin “Cumhuriyet Dönemi Din Politikası ve Din Siyaset İlişkisi 1946-1960” başlıklı doktora tezini okuduğunuzda inançlı  bir insan olmasına rağmen konuya tam bir tarafsızlıkla yaklaştığına şahit oluyoruz.                                                                                                           

Kendisinin sergilediği çağdaş ve laik milliyetçi tavır aslında büyük Atatürk’ün de işaret ettiği gençliğin ta kendisi, okuyan araştıran ve sorgulayan.                                                                                                                          

Konulara ve olaylara kendisinden beklenen “şartlanmış küfürle” değil akıl ve bilimle yaklaşabilen Sinan Ateş kardeşimin hedef olmasına kahrolduk ama ne yazık ki şaşıramadık.                                                                                                    

Sinan’ın katledilmesinin ardından en çok konuşması beklenenlerin susması, “oh olsun” demesi beklenenlerin cinayeti araştırmaya başlaması derin girdaplı günlerin bizi beklediğini gösteriyor.                                              Ateş’in 15 aylık başkanlığı boyunca büyük ve küçükler için ayrı ayrı Nutuk dağıtması bile aslında bu coğrafyada barış içinde yaşamanın şifresini keşfettiğini gösteriyordu.                                                                                                 Yeni Akit gazetesinin gerici yazarı Niyazi Birinci’nin Atatürk aleyhine çıkışına “Türk milleti için koronavirüs kadar tehlikeli bir şey varsa o da Türk tarihine, Türk kültürüne, Türk büyüklerine ve Atatürk’e karşı düşmanlık eden cemiyet mikroplarıdır” cevabını verebilecek kadar babayiğit olan Ateş’in  “bir lider hasta ise yerine bir planın olması gerekir” ifadesi ile Türklük davasında devamlığa işaret etmesi görevden alınmasına neden olacak bir suç içeriyor mu?                                                   Gerçek şu ki, Sinan Ateş yaşadıkça birileri fikren ölecekti. Çözümü bir bedeni susturmakta buldular.                                                                                O’nu katledenler ve iki kız çocuğunu babasız bırakanlar Yunus Emre’nin şu sözlerini asla anlayamayacaklar : “Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil”                                                                                                              Sinan’ın canı bize emanettir!

Alıntı: Ünlü İş adamı Mustafa Can

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | BOZKURDU ÇAKALLARA BOĞDURMAK! için yorumlar kapalı
Oca 26

KURBAN ADADIM

KURBAN ADADIM

* * *

Sevgi küheylanı kalkınca şaha

Dörtnala koşturdu mutlu sabaha

Yalvardım, şükrettim yüce Allah’a

Sen benimsin diye kurban adadım

* * *

Sevgi de, saygı da çok oldu birden

Yüreğim sevgiye tok oldun birden

Gönlümdeki çöller yok oldu birden

Sen benimsin diye kurban adadım

* * *

Deli gönül seni gördü duruldu

Gönül obasında toylar kuruldu

Bu yiğit güzele candan vuruldu

Sen benimsin diye kurban adadım

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , | KURBAN ADADIM için yorumlar kapalı
Oca 25

TEHLİKENİN FARKINDA MIYIZ?

TEHLİKENİN FARKINDA MIYIZ?

Türkiye’de tek adam sistemi kurulmadan önce ve sonra yargıyı siyasetin emrine tabi kılmak için nasıl değişiklikler yapılmışsa, İsrail’de de benzer adımlar atılıyor…

Türkiye’de yüksek yargıdaki hâkimlerin önemli bölümünü, aynı zamanda parti başkanı olan Cumhurbaşkanı seçiyor! Bir parti başkanının seçtiği hâkimlerin, o başkanın partisiyle diğer partiler arasında tarafsız ve adil davranması beklenebilir mi?

Türkiye’nin rotasını değiştiren hatta Türkiye’yi Türkiye olmaktan ve hukuk devleti olmaktan çıkarmaya başlayan süreç, gece yarısı değiştirilen yasalarla başladı…

Sonunda, Meclis’te milletvekillerinin oylarını, genel başkanın emir durumundaki kişilere gösterdiği, bir Anayasa değişikliği kabul edildi. Yani gizli oylama ihlal edildi. Ardından, halk sandık başındayken, kural değiştirilerek mühürsüz oyların geçerli sayıldığı bir referandumla atı alanın Üsküdar’ı geçtiği hukuk dışı bir düzen kuruldu.

Şimdi, bir kişinin ağzından çıkan söz, yasa oluyor!

Meclis eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk, iktidarın, siyasal İslamcı bir ideoloji dayatarak halkı ikiye böldüğünü, böylece Türkiye’nin birliğinin tehlikeye atıldığını söylüyor…

Gerçekten de iktidar ve iktidarın teşvik ettiği sözde din temsilcisi olan gruplar, Türkiye’yi yağmalıyor. Ekonomi, bütün uyarılara rağmen bilerek ve planlı olarak çökertildi. Tarım ve hayvancılık da kasıtlı olarak bitirildi ki halk geçim sıkıntısı içinde kendi derdine düşsün…

Ülke, askerlik çağında ve zaten bir kısmı asker olan yabancılarla dolduruldu. Bütün bunlar, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında, rejimi ortadan kaldırmak için değilse ne içindir?

Halk, tehlikenin ne kadar ciddi olduğunu kavramış değildir. Bunun sebebi, muhalefetin, halkı sanki normal bir düzen içindeymişiz gibi uyutmasıdır…

Tehdit, doğrudan halkın canına, ırzına, namusuna yönelecektir. Bu hedeflerini saklamayan, açıkça tehditler savuran sözde dini gruplar var. Halk, iş başa düşünce kendi hak ve hukukuna, ırzına, namusuna sahip çıkar ama bütün bu değerler büyük ölçüde harap olduktan sonra ne kıymeti kalır?

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | TEHLİKENİN FARKINDA MIYIZ? için yorumlar kapalı