Oca 24

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Siyasetde, devlet yönetiminde amaca ulaşmak için, töreye, ahlâka aykırı da olsa, her türlü aracı yolu kullanma temeline dayanan siyasal öğreti” Makyavelizm

* “Tanrım değiştirilebilen ve değişmesi gereken şeyleri değiştirme cesaret ve gücünü;  değiştirilemeyecek şeyleri olduğu gibi kabul etme olgunluğunu ve ikisi arasındaki farkı anlayabilecek bilgeliği bana ver.” Doğan Cüceloğlu

* “Vatan, dürüst bir adam tarafından inşa edilir ve bir hain tarafından yok edilir” Sümer atasözü

* “Dostunu görmek istiyorsan; darda gör, zorda gör, kavgada gör, hele bir de menfaatine dokunda gör!” Şeyh Edebali

* “Bilim ve sanat bir kuşun kandı gibidir. Bu iki kandı kullanabilenler uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. ‘Tavuk toplum’, önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz. ”Charles Darwın

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Oca 23

SENİ BEN SANDIM

SENİ BEN SANDIM

Nasreddin Hoca bir gün yolda giderken bir adamla karşılaşmış. Adamla sohbet etmeye başlamışlar. Bir saat havadan sudan konuştuktan sonra Hoca:

– Kusura bakma arkadaş. Ben seni tanıyamadım, adın neydi?, diye sormuş.

Adamcağız çok şaşırmış:

– Madem beni tanımadın, neden benimle bir saattir sohbet ediyorsun?, demiş.

Nasreddin Hoca:

– Kıyafetlerin benimkine çok benziyordu. Ben de seni ben sandım, demiş.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | SENİ BEN SANDIM için yorumlar kapalı
Oca 22

“SİNAN ATEŞ’E SUİKAST PLANLARI…” 

“SİNAN ATEŞ’E SUİKAST PLANLARI…” 

Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in hayatını kaybettiği silahlı saldırının nasıl planlandığını ve Ateş’in hedef alınmasının nedenlerini yazdı.

Yeniçağ gazetesi yazar Yavuz Selim Demirağ, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in hayatını kaybettiği silahlı saldırıyla ilgili çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Demirağ, saldırının arka planını ve öncesinde yaşananları belirterek, Ateş’in neden hedef alındığını söyledi.

Demirağ’ın “Sinan Ateş’e suikast planları…” başlıklı yazısı şöyle:

Devlet Bahçeli’yi Genel Başkanlığa taşıyan ekipten şu anda kimse kalmadı. MHP’nin Gençlik kesimi olan Ülkü Ocakları kurultaylarda hep belirleyici olmuştur. Rakiplerini bu güç ile tasfiye eden Bahçeli, partisini iktidarın aparatı haline getirince Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı ve yöneticiliği yapan gençlik önderleri isyan etti. MHP’de imza toplayarak kurultaya taşımak isteyen Ülkü Ocakları Genel Başkanlarından Musavat Dervişoğlu ve Servet Avcı istifa etti. Dervişoğlu ve Hakan Ülser İYİ Parti kurucusu oldu. 9 yıl Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı, MHP Genel Başkan Yardımcılığı ve Milletvekilliği yapan Atila Kaya, referandumda hayır oyuna çağrı yapan Suat Başaran, Harun Öztürk, Azmi Karamahmutoğlu, Ulvi Batu gibi isimlerden Başaran iki kez, Kaya ve Harun derhal ihraç edildiler. Azmi Karamahmutoğlu ve Ulvi Batu için çok önce “Üyeliklerini yenilemediği” gerekçesi ile ihraçlarına gerek kalmadı. Ülkü Ocakları Genel Başkanlığını 8 yıl yapan Alaattin Aldemir zaten CHP’ye katılmıştı. Geride sadece merhum Sinan Ateş kalmıştı. O da MHP’nin resmî üyesi olmadığı için ihraç söz konu olmamıştı. Ateş’ten önceki Olcay Kılavuz MHP’nin Mersin milletvekiliydi ve gençlik teşkilatından elini çekmiyordu.

Sinan Ateş’in istifaya zorlanmasının sebeplerini de özetleyelim. Ateş’in, D. Bahçeli’nin kalp kapağı ameliyatı sırasında kendisine yöneltilen: “Bahçeli hastaneden çıkamazsa ne olur?” sorusuna: “Başbuğ Türkeş öldü. Yerine Bahçeli seçildi. Emr-i hak vaki olursa yerine başka bir ülkücü seçilir. Unutmayın ki Fatih, İstanbul’u fethettiğinde 21 yaşındaydı” sözlerinin üzerine zam yapılıp Bahçeli’ye iletildi. Rüyasında bile MHP Genel Başkanlığını görenlere tahammül edemeyen Bahçeli çok öfkelendi. Ateş’e bazı milletvekilleri ve parti yöneticileri yurdun çeşitli yerlerinde görevli Ülkü Ocağı başkanlarının görevden alınmasını, yerine şu ismin getirilmesini talep ettiler. Ateş uygun lisan ile bu ricaları yerine getirmediği için şikayetçileri arttı. Ardından Fesli Kadir ve Yavuz Bahadıroğlu ile ilgili zehir zemberek tavrı AKP’nin kurmaylarından Bahadıroğlu’nun oğlu Mücahit Birinci’nin “Cumhur İttifakı’na zarar veriyor” açıklaması bardağı taşırdı. Görev süresi boyunca on binlerce nutuk dağıtan, Atatürk ve Türk tarihi konusunda ortaokul ve liseli gençlere ücretsiz kitap dağıtan Sinan Ateş’e bir de “Fetöcü” yaftası yapıştırılıp, “Teşkilatlara sokulmayacak” mesajları yayınlandı. Tehditler, hakaretler suikasttan sonra sosyal medyadan sinsice silindi…

Tüm muhalifler tasfiye edilip dikensiz gül bahçesi haline dönüşen MHP’de tek endişe sağlık sorunları olan Devlet Bahçeli’nin ölümünden sonraki yapılanma oldu. Kulislerde bir dönem konuşma metinlerini yazan İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter’in “Prens” olarak hazırlandığı iddiaları yayıldı. Uzun yıllar Genel Sekreterlik yapan İsmet Büyükataman bu söylentilere anında olumsuz düşüncelerini açıkladı. Teşkilat Başkanlığı, Parti Sözcülüğü gibi görevler yüklenen Semih Yalçın’ın kendisine göre yapılanma ile Olcay Kılavuz ve Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yıldırım ile ittifak kurduğu iddia ediliyor.

MHP’de gençlik kesiminin kongre ve kurultaylarda belirleyici olduğunun altını çizmiştik. İzzet Ulvi Yönter için yapılan anketlerde esamisi okunmadığı ortaya çıktı. Bu ölçümün sürpriz sonucu Sinan Ateş idi. Bahçeli gibi akademisyen, Türkçü, dini hassasiyetleri, Atatürkçü tavrı ile “Bahçeli sonrası alternatif” kişiliği bu iş için avuçlarını ovuşturanların canını sıktı. Sinan Ateş ihraç edilmediğine göre karizması çizilmeliydi. O’nu davet eden, çeşitli illerde gezdiren, tanıtanlara saldırıldı. Arabaları silahla tarandı. Demir çubuklarla dövüldü. Fakat yükselişi engellenemiyordu. Yakın takibe alındı… İddialara göre 4 önemli isim sık sık bir araya gelip “Bertaraf etme planı” hazırladılar. Ankara-Çubuk ilçesinden maceraperest bir tetikçi adayı bulup, eğitimden geçirdiler. Takip ve provalarda korktuğunu, bu işi beceremeyeceğini anladıkları için işi profesyonellere havale etmeye karar verip, İstanbul’daki uzantılarına haber gönderdiler. Sonuçta paranın açamayacağı kilit yoktur. Cinayet, gasp, uyuşturucu suçlarına bulaşmış, kaybedeceği bir şeyi olmayan çete üyelerinin avukatlığını yapanlar, cezası kesilmiş, firari sanıklarla irtibat kurup, tıpkı FETÖ metodu ile “Gizli tanık” formülü gibi “Korumalı tetikçi” buldular…

Yurt dışına kaçmış cinayet konusunda profesyonel tetikçileri Gürcistan üzerinden İstanbul’a getirdiler. Ceza indirimi, yeni kimlik ve yakalanmama garantisi yanında bizlerin aklına gelmeyen astronomik rakamlarla suikast konusunda anlaştılar. Kriminaller uyuşturucu ve diğer ihtiyaçları için avans istediler. Bir yöneticinin eşi hesabından harçlık niyetine üç defada toplam 97 bin TL hesaplarına yatırıldı. Tetikçilerin çete reislerine dolar cinsinden avansları ödendi. Sonuçta cinayetten aranan tetikçilerin güvenli bir şekilde infaz için Ankara’ya getirilmesi gerekiyordu.

Başkentte kafeterya zinciri ve çeşitli şirketleri olan ve ismi tüm kesimlerce bilinen birinin Gölbaşı’ndaki çiftliğine gelip, irtibatlı kişiye teslim edildiler. İki gün boyunca atış talimi yaptılar. Olayda kullanılan motosiklet ve silahları ise bir başka yönetici tarafından temin edilip “Operasyonun” lojistik konuları da çözülmüş oldu…

Alıntı: Yavuz S. Demirağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | “SİNAN ATEŞ’E SUİKAST PLANLARI…”  için yorumlar kapalı
Oca 21

EMEKLİ KURMAY ALBAY GÜRAY BELHAN

EMEKLİ KURMAY ALBAY GÜRAY BELHAN

Emekli kurmay albayın Güray Belhan’ın yazdığı  “Önüm, Arkam, Sağım, Solum Tarikat…” adlı kitabının kapağında, “FETÖ’cü askerî savcının yok edemediği, yeni nesil tarikatçıların tasfiye ettiği vatansever Atatürkçü kurmay albayın hikâyesi” ifadesi yer almaktadır…                                                                                                                            Belhan’ın kurmaylık mezuniyet projesi, “Suriyeli mülteci sorununun Türkiye’nin millî güç unsurlarından nüfus gücü ile psiko-sosyal ve kültürel gücüne etkileri ve muhtemel çözüm yolları” başlığını taşıyor.                                                                                                                                    Belhan, projenin “sonuç ve teklifler” bölümünde önce Atatürk‘ün, Medeni Bilgiler kitabında yazdığı ulusal ahlak tanımını hatırlatıyor:                                                                                                “Gerçekte, ahlaksal düzen, belli kişilerden ayrı ve bunların üstünde ancak toplumsal, ulusal olabilir. Ulusun, toplumsal düzeni ve güvenliği, bugünkü ve gelecekteki rahatlığı, mutluluğu, esenliği ve korunmuşluğu, uygarlıkta ilerlemesi ve yükselmesi için insanlardan her konuda ilgi, çaba ve özverisini ve gerektiğinde seve seve kendisini gözden çıkarmayı isteyen ulusal ahlaktır. Her yönden gelişmiş bir ulusta, ulusal ahlak gerekleri, o ulusun bireyleri tarafından bir çeşit muhakeme edilmeksizin, vicdan ve duygusal bir güdüyle yapılır. En büyük ulusal duygu, ulusal heyecan işte budur.” Belhan, daha sonra şu tespitleri yapıyor:                                                                                                       “Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta tutan en önemli unsur, insanının vatanı için gerektiğinde seve seve kendini feda edebileceği bir ahlak ve kültür yapısına sahip olmasıdır. Bunu Türk toplumu hiçbir muhakeme yapmadan yerine getirir. Ancak 2011 yılından itibaren ülkesini ve tüm imkânlarını Suriyelilere açmak Türk halkı için iyi bir deneyim değildir. Çünkü halk arasında, kendi ülkesini savunacak hâldeyken kaçıp başka ülkeye gelen bir kültür ve anlayışın insanımız nazarında çok da kıymeti harbiyesi yoktur. Özellikle, 2019 yılı yeni yıl kutlamalarında Suriyeli gençlerin Taksim Meydanı’nda Suriye bayraklarıyla eğlenmeleri ve kutlama görüntüleri, Türk insanının hafızasında derin izler bırakmıştır.                                                                                                                                                                Türk askerinin savaşçı ruhu ve her türlü zorluğa göğüs geren sarsılmaz iradesi ise Türk kültürünün kazandırdığı bir yetenektir. Bu kültür yapısı bozulursa Türkiye Cumhuriyeti’nin dış tehditlere karşı bağışıklığı sekteye uğratılmış olacaktır. Türkiye, sığınmacı problemini değerlendirirken bu hususun göz önünde bulundurulması elzemdir.                                 Prof. Dr. Hasan Köni’nin Millî Savunma Üniversitesi’ndeki dersleri sırasında yapmış olduğu tespitin ne kadar yerinde olduğu görülmektedir;  ‘Kültürünü oluşturan mekanizmayı ortadan kaldırmadan Türkiye’yi yıkmak mümkün değildir!                      Tarihte eşi benzeri olmayan yüksek bir rakamı aşan Suriyeli sığınmacı nüfusunun, Türkiye’ye sosyo-kültürel alandaki olumsuz etkilerinin toplumda olası yozlaşmanın işaret fişeği olabileceği kıymetlendirilmektedir.”

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , | EMEKLİ KURMAY ALBAY GÜRAY BELHAN için yorumlar kapalı
Oca 20

TARİHİ, YAŞANILAN TARİHLE BİLMEK DURUMUNDAYIZ (K.Ş)

TARİHİ, YAŞANILAN TARİHLE BİLMEK DURUMUNDAYIZ(K.Ş)

Biz şimdi, “Osmanlı padişahlarının astığı astık, kestiği kestik” diyen cahiller ordusuyla karşı karşıyayız. Tunç Soyer gibiler bu ilkel yargıyı doğru zannediyor. İsmail Kahraman gibiler de tersine ve kutsayarak inanıyor. İki uçtakilerin hiç farkları yok. İki taraf da hakikate ve tarihe uzak. Bilmek de, başka söz duymak da istemiyorlar. Yobazlığı, iletişim çağında en ilkel şekilde yaşatıyorlar. Dolayısıyla bugünü değerlendirirken de ayakları yere basmıyor, düşünceleri, daha doğrusu kurguları dünyanın gidişine uymuyor.

Hâlbuki tarihe baktığınızda, devlet hayatına girdiğinizde muazzam bir düzenin işlediği görülür. Türk ülkelerindeki, devrine göre birçok bakımdan en iyi devlet teşkilatıdır. Öyle olduğu için dünyaya hâkim olmuşuzdur. Tarihimizde, şimdi Türkiye’de yaşandığı gibi iki dudağın arasından çıkan ölçülü-ölçüsüz emirler söz konusu değildir. Öyle yapanlar çıkar, fakat çok ayıplanır, horlanırlar. Halk, hak gözetmeyeni affetmez. Herkesin kanunlar ve kurallarla, gelenek-göreneklerle düzenlenmiş bir hareket alanı vardır. O alanı padişah bile aş(a)maz. Aştığı veya uymadığı, kuralları yanlış uyguladığı zaman halkın tepkisi hemen netleşir.

Derece derece halka yayılan bir anlayıştan, bir yaşama kültürü ve üslubundan bahsediyoruz. Bunları mekteplerimizde okutmadık, öğretmedik. Onun için çocuklarımız tarihleriyle övünemiyorlar. Asırlarca dünyaya hükmettiğimizi bilmeden liseyi bitirmiş nesillerimiz var. Nasıl hükmettiğimizi bilen zaten azdan az.

Türk’ün olağanüstü yaratıcılığı

Evet, bu hâkimiyet, yaratıcılık isteyen bir iştir. Türk’ün teşkilatçılığıyla bütünleşen yapıcı-yaratıcılığı zirveleşmiş bir özelliğiydi. Fransa gibi estetiğin merkezine dönüşmüş bir ülkede 18. yüzyılda bir asır sürecek Türk modası(Turquerie) ilan ettiren bu yaratıcılığımızdır. Günlük yaşayışta, ev eşyalarında, yeme içme alışkanlıklarında, müzikte, resimde, mimaride, heykelde, hayatın hemen her alanında etkisini gösteren bu akım dalga dalga her kesimi etkilemiştir. Egzotik dedikleri bilinmeyen değerlere ve güzelliklere doğru akan bir sevgi seli bütün Avrupa’yı sarmıştır. Türk’ün yaratıcılığına olan hayranlığı hiç olmazsa Batı’dan okuyarak bilmek lazım.

O zirveden düştüğümüz için eziklik duyuyoruz. İç dünyamızda, alt bilincimizde bu düşkünlüğü kabul etmeyen büyüklük dipdiri duruyor. Ne çare, önümüzü kesen bir cehalet var ki ona mahkûmuz. Adını doğru koyalım: Kurtulacağımız o cehaletin beslediği aşağılık duygusudur. Bunun yolunu büyük Atatürk bulmuş ve uygulamaya koymuştu. Biz o Türk’e ve Türklüğe inancı zedeledik.

Alıntı: Yağmur Tunalı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | TARİHİ, YAŞANILAN TARİHLE BİLMEK DURUMUNDAYIZ (K.Ş) için yorumlar kapalı
Oca 19

BİRLİKTE RAHMET VARDIR

BİRLİKTE RAHMET VARDIR

Farklılık çok olsa da çoklarımız bir bizim

Hem de varlarımızla, yoklarımız bir bizim

Ayrı gayrı yok bilin köklerimiz bir bizim

Ayrılıkta hep azap birlikte rahmet vardır!

* * *

Sarılmışız kıskıvrak sarmaşığız gönülde

Yankılanır sesimiz kanaryada, bülbülde

Vicdanlar haykırıyor her gönülde, her dilde

Ayrılıkta hep azap birlikte rahmet vardır!

* * *

Sevgide ve saygıda gerçek ağımız birdir

Vatan, bayrak, kültürle tarih bağımız birdir

Medeniyet yolunda modern çağımız birdir

Ayrılıkta hep azap birlikte rahmet vardır!

* * *

Kir katmak istiyorlar tertemiz özünüze

Kıyamet tellalları kin kusar yüzünüze

Mızrakla mı sokmalı gerçeği gözünüze?

Ayrılıkta hep azap birlikte rahmet vardır!

* * *

Rahman’a güvenenler hiç birlikten kaçar mı?

Her anına, her yana, korku zulüm, saçar mı?

Bu çağda insanoğlu bir olmaktan naçar mı?

Ayrılıkta hep azap birlikte rahmet vardır!

* * *

Şimdi yarış olmalı ikilikten birliğe

Her vakitten daha çok, çok muhtacız dirliğe

Banalım yürekleri birlikteki gürlüğe

Ayrılıkta hep azap birlikte rahmet vardır!

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | BİRLİKTE RAHMET VARDIR için yorumlar kapalı
Oca 18

DEVLET İŞLERİNE FESAT KARIŞTIRMAK

DEVLET İŞLERİNE FESAT KARIŞTIRMAK

Meselâ 1991’den itibaren ABD dayatmasıyla “Çekiç Güç’ü Türkiye’ye davet etmek” ve Irak’ın kuzeyinde bir devlet kurulmasına yol açmak nedir?

Mesela 2011’den itibaren, yine ABD dayatmasıyla “komşu ülke Suriye aleyhine asker toplamak, eğitmek, donatmak ve maaşa bağlamak” nedir?

Teröristlerin Türkiye üzerinden Suriye’ye akın etmesini teşvik ettikten sonra PKK/PYD tarafından zorla boşaltılan bölgede bir devlet daha kurulması, milyonlarca insanın Türkiye’ye sürülmesi, ayrıca bilinçli ve sistematik olarak Türkiye’nin nüfus yapısının değiştirilmesi için eski Afgan ordusu askerlerinin bile yasa dışı olarak sınırlardan içeri alınması nedir?   

Bu kadar “savaşçı”nın Türkiye’ye kabul edilmesinin amacı nedir? Bütün bunların Türkiye’yi içeriden çökertmek için hazırlanan projenin gereği olduğu çok açık değil midir?

Bütün bu faaliyetler, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, bağımsızlığını zayıflatmak değil midir?

***

Üniversite sınavları ve kamuya alınacak bütün personel sınavlarının sorularını çalıp, devleti ele geçirmeyi planlamak nedir?

Bu suçu işleyen sadece 10 kişiye dava açıldı! Soruşturma kapsamında 6’sı eski ÖSYM çalışanı olan 10 şüphelinin “silahlı terör örgütü kurma ve yönetme”“silahlı terör örgütüne üye olmak”“ÖSYM kanununa muhalefet”“bilişim sistemine hukuka aykırı müdahale suretiyle haksız çıkar sağlamak” ve “kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık” suçlarından cezalandırılmaları talep edildi…

Dönemin ÖSYM Başkanı Ali Demir hakkında da “silahlı terör örgütüne üye olmak” ve “zincirleme şekilde görevi kötüye kullanmak” suçlarından 18 yıl 6 ay hapis cezası istendi. 

CHP Grup başkanvekili Özgür Özel, TBMM’ye şaibeli sınavların araştırılması için soru önergesi vermişti. Özel, önergede “AKP iktidarı, herkesin gözü önünde yaşanan bu iddialar hakkında gerekli önlemleri almayarak, bu hırsızlığın en az 5 yıl daha devam etmesine göz yummuştur” ifadelerini kullanmıştı.

Bu dava ne oldu sahi? Uykuya mı bırakıldı? Hiç haber yok…

***

Ya yolsuzluklar… İhaleleri hep aynı gruplara vermek, her ihaleden yüzde 20 ile yüzde 50 arasında komisyon almak nedir? Bu paralar nerede ve kaç yüz milyar dolar ediyor? Bunu takip eden, soruşturan var mı?

Bütün bunlar dururken, “Sen nasıl olur da İstanbul’u elimizden alırsın” diye Ekrem İmamoğlu hakkında hakaret davasından hapis ve siyasi yasak kararı çıkması yetmediği için bir taraftan terör soruşturması, bir taraftan da “ihaleye fesat karıştırma” suçundan dava açılması nedir?

Ankara’da Mansur Yavaş hakkında da bir sürü iğrenç iddia öne sürülmüştü… Sonra ne oldu? Hepsi uydurma çıktı… İftira atanlar hakkında bir soruşturma açıldı mı?

Türk ordusunu çökertmek için Ergenekon, Balyoz ve Askerî Casusluk suçlamalarını tezgâhlayanlar nerede şimdi? Onların açtığı davalarda mahkûm edilenleri, içeride tutmak nedir?

Orduya siyaset karıştırmak nedir?

Bütün bunlar devlet işlerine fesat karıştırmak değil midir?

Alıntı: A.Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | DEVLET İŞLERİNE FESAT KARIŞTIRMAK için yorumlar kapalı
Oca 17

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Hiçbir özgür kişi, kendi denklerinin hukuken geçerli bir hükmü ya da ülke yasalarının gerektirdiği durumlar dışında tutuklanamaz, hapse atılamaz, mallarından ve yasal haklarından yoksun bırakılamaz, sürgüne gönderilemez ya da hiçbir biçimde zarara uğratılamaz; biz (kral olarak) ona saldırmayacağımız gibi, kimseyi de üzerine saldırtmayacağız” 1215’te İngiltere Magna Carta Libertatum Yasası, Madde 39

* “İnsanların birbirine güvenmediği yerde, olumlu sonuç alınamaz.” Thomas Hobbes

* “Bilinçlenmiş bireylerin sayısı çoğaldıkça, toplum daha bilinçli algılayıp, düşünüp, daha bilinçli davranmaya başlar” Thrasymachus

* “Sizler, hepiniz geleceğin bir gülü ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizlersiniz.” M. Kemal Atatürk

* “Farkındalık oluşturmadan, farkında olunacak bir değer oluşamaz.” Doğan Cüceloğlu

* “İnsanların yapılan önerilere eleştirel bakmadan uydukları her yerde trans vardır. Bu anlamda hipnotik ve uyanık durumlar arasında fark yoktur. Eğer bir kişi, başka birinin dediğini süreçlemeden, eleştirmeden olduğu gibi kabul edip yapıyorsa, orada trans vardır. Birinin dediğinden yeteri kadar etkilenerek onun dediğini yapmak hipnozun etkisi altında olmakla aynı şeydir.” Weitzenhoffer

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Oca 16

SİYASİ ARENADA PARALELLİK

SİYASİ ARENADA PARALELLİK

Siyasi arenada da paralel bir durum var…

Ali Babacan ve partisinden gelen “Anayasa’daki Türk tanımını kaldıracağız, ana dillerde eğitimi Anayasal hâle getireceğiz” söylemleri büyük tepkiyle karşılanınca, sanki “Andımız”ı ilkokullardan kaldıran, tabelalardaki T.C.’yi ve dağlardaki “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazılarını sildiren ve yıllarca “Türk” yerine “Türkiyeli” kavramını kabul ettirmeye çalışan başkasıymış gibi Tayyip Erdoğan, şimdi Türklüğe sahip çıkan bir söylem kullanmaya başladı…

Erdoğan aynen şöyle dedi: “Türkiye’yi ve Türk milletini, birilerinin ayak oyunlarına, ihtiraslarına, yüksek gerilim hattına mahkûm etmemekte kararlıyız. Türk bayrağından, Türk kavramından nefret edenlerle mücadelemizin süreceği bir seçimi yaşayacağımızı şimdiden söylüyorum. Onlar ne yaparsa yapsın, biz işimize bakıyor, usta bir satranç oyuncusu maharetiyle demokrasi ve kalkınma hamlelerimizi tek tek hayata geçiriyoruz.”

Oysa Erdoğan, “Çözüm Süreci”nde, “Kimse bizim karşımıza Kürtlükle çıkmasın. Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız.” diyordu.

Abdullah Gül de “Ne mutlu Türk’üm diyene sözünü dağlara taşlara yazdılar. Bu ilkelliktir ve aşılacaktır” diye konuşuyordu…

Halen Cumhurbaşkanı Hukuk Başdanışmanı olan Mehmet Uçum, Anayasa değişikliklerinin yeterli olmadığını her fırsatta vurguluyor ve “Dışlayıcı ve baskıcı Türk Milleti’nden ‘kapsayıcı ve özgürleştirici Türkiye Milleti’ne geçiş sürecinde Kürt sorununun kalıcı çözümünün gerçekleşeceği bir siyasal realite söz konusudur.” diyor…

AKP Grup Başkan Vekili Ayşenur Bahçekapılı da yeni anayasa için komisyon kurulduğunda, “Anayasayı değiştireceğiz ve vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. Yoksa demokratikleşmeyi yapamayız. Vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes kendi etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’ diyecek. İşte bu, sorunu çözer” demişti.

AKP’nin bir dönem İstanbul İl Başkanı olan Aziz Babuşçu da “AKP sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk” diye konuşmuştu.

***

Şimdi ne oldu da Erdoğan“Türk bayrağından, Türk kavramından nefret edenlerle mücadelemizin süreceği bir seçimi yaşayacağımızı şimdiden söylüyorum.” diyor?

Aslında Erdoğan‘ın bu cümlesinde sorunun cevabı da var; Türklük kavramına “seçim süreci boyunca” sahip çıkacaklarını söylüyor…

Seçimden sonra ne olacak? “Türkiye Yüzyılı”nda Türklük var mı? Türklük üzerinden siyasi satranç oynadıktan, piyonlar kullanılıp atıldıktan sonra siyasi ümmetçiliğe devam mı edilecek?

Alıntı: Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | SİYASİ ARENADA PARALELLİK için yorumlar kapalı
Oca 15

BEŞ KURUŞLUK TOKAT

BEŞ KURUŞ

Nasrettin Hoca yolda yürürken, biri ensesine öyle bir vurmuş ki, nerdeyse yere düşecekmiş, hiddetle dönüp bakmış; karşısında tanımadığı genç bir adam. Nasrettin Hoca sormuş:

– “Ne cüretle vuruyorsun!..”

– “Özür dilerim hocam, sizi birine benzettim, küçük bir hata yaptım, ama siz pireyi deve yaptınız.

– “Yürü o zaman, kadıya gidiyoruz!”

Gitmişler kadıya, ikisini de dinleyen kadı efendi, Nasrettin Hoca’ya vuran gencin akrabasıymış. Kadı efendi, Nasrettin Hoca’yı yumuşatıp, akrabasını kurtarmaya çalışmış:

– “Hoca, hislerini anlıyorum. Bu durumda herkes aynı şeyi hissederdi. Şimdi bu genç adam kendine bir tokat atsa, kabul eder misin?”

Nasrettin Hoca ısrar etmiş:

– “Olmaz, mahkeme yapılsın.”

Kadı efendi, bunun üzerine akrabası olan genç adama dönüp kararını vermiş:

– “Ceza olarak Nasrettin Hoca’ya 5 kuruş ödeyeceksin, hemen gidip getir!..”

Nasrettin Hoca, para almaya giden genç adamın dönmesini beklemiş. Bir saat geçmiş, iki saat geçmiş, ama genç adam ortalıkta gözükmüyormuş.

Mahkeme kapısının kapanma saatine kadar bekleyen Nasrettin Hoca, kadı efendinin ensesine okkalı bir tokat indirdikten sonra demiş ki:

– “Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyememem, gelirse söyle ona; 5 kuruşu sana versin!..”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | BEŞ KURUŞLUK TOKAT için yorumlar kapalı