Ara 25

OSMANLI’DA TÜRK OLMAK

OSMANLI’DA TÜRK OLMAK

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şu bilgileri veriyor:

Bu milletin yakın zaman kadar kendisine mahsus bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona: ‘Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına sebep olursun’ demişlerdi. Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, ‘Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiç bir içtimai zümreye mensup değilim’ demeye mecbur edilmişti”(s.34).

Osmanlı İmparatorluğu genişledikçe, yüzlerce milletleri siyasi idaresine aldıkça idare edenlerle idare olunanlar iki ayrı sınıf haline geliyorlardı. İdare eden bütün kozmopolitler Osmanlı sınıfını, idare olunan Türkler de Türk sınıfını teşkil ediyorlardı. Bu iki sınıf birbirini sevmezdi. Osmanlı sınıfı kendini millet-i hakime (egemen ulus) suretinde görür, idare ettiği Türklere millet-i mahkure (aşağı ulus) nazarı ile bakardı. Osmanlı Türk’e daima eşek Türk derdi…” (s.27).

Falih Rıfkı Atay, Batış Yılları adlı eserinde şunları yazıyor:

Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve ‘Osmanlı’ idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘Din ile milliyetin bir olduğunu’ öğrenmekti.

Vatan sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal’i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet’te duydum. Padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık.

… Okullarda da Arab’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik.

Ahmet Vefik Paşa, Bursa Valisi iken (1880) ilçeleri teftişe çıkıyor. Paşa, uğradığı bir ilçede, halkla sohbet ederken, etnik kökenlerini soruyor; aldığı cevaplar, konuştuklarının Çerkez, Arnavut, Boşnak, Gürcü vb. olduklarını gösteriyor. Sorduğu soruya utanarak, cevap vermek istemeyen bir ihtiyara, ”hangi milletten” olduğunu ısrarla söyletmek isteyince, o, bir kabahat ifşa ediyormuş gibi ürkek, titrek bir sesle, ”Ben Türküm Efendim” diyor. Bunun üzerine Paşa ”Niçin sıkılıyor, saklanıyorsun? Türk olmak kabahat mı? Bak ben de Türküm” diyor. O titrek ihtiyar birden canlanarak, ”Sahi sen de Türk müsün? Demek Türk’ten Paşa da olurmuş ha” diye sevinçle karışık hayret ifade edince, Vefik Paşa ”Paşa da kim oluyormuş, Padişah da Türk, Padişah da” diye haykırıyor. Sonra, imparatorluğun iki dertli ihtiyarı, sakallarını ıslatan yaşlar birbirine karışarak sarılıp, Türkün hazin kaderi için ağlaşıyorlar. (Türk ve Türklük, Türk Standartları Enstitüsü Yayını, s.238).

Şair Fuzuli bir şiirinin son beytinde şöyle diyor;

Fuzuli, gökten yere insen sana yer yok
Yürü var gel, ya Araptan ya Acemden

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | OSMANLI’DA TÜRK OLMAK için yorumlar kapalı
Ara 24

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Seni ölüme de götürse, doğruluktan sakın ayrılma.” Hz. Ömer

* “Tüm tutuşunla kalbini tut” Hz. Süleyman

* “İbadet ruhun avukatıdır, ibadet ruhun ilâcıdır, ibadet kalbin savunmasıdır, ibadet inancın silâhıdır, ibadet nefsin gemidir, ibadet bedenin, günahla bozulmasını önleyen tuzudur, ibadet hayatımızın elleridir. İbadet etmeyen insan, derdini köre açan dilsiz bir adamdan; merhemsiz iyileştirilebilen fistülden, hareket etmeden kendini savunan veya silahsız olarak bir başkasına saldıran, dümensiz kürek çeken veya tuz olmadan ölü bedeni koruyan bir adamdan daha çok salih amel sahibi değildir” Hz. İsa

* “Aptal olan içinden ‘Allah yoktur’ der. Bu nedenle o sefil ve iğrençtir, hiç bir iyiliği yoktur.” Hz. Davut

* “Benden sonra bütün peygamberlerin ve kutsal kişilerin ULUSU gelecek ve peygamberlerin söyledikleri tüm şeylerin karanlığı üstüne ışık dökecektir, çünkü O, Allah’ın Elçisi’dir. Hz. İsa

* “Beni gücendiren şu insanları benden uzaklaştır, çünkü onlar dudaklarıyla beni yüceltir, ama kalpleri benden uzaktır” Hz. Yeremya

* “Elimizin emeğini yiyerek kutsanacağız ve bu bizim için iyidir.” Hz. Davut

* İsrail kavmi Musa’yı hakir gördüğünde, Allah Musa’ya; “Onlar seni hakir görmediler, fakat onlar Beni hakir gördüler.” Tevrat

* “Ayağı üstüne kalkan Âdem, havada güneş gibi parlayan bir yazı gördü: «Allah’tan başka ilâh yoktur ve Muhammed Allah’ın Resul’üdür” İncil

 

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Ara 23

“TÜRKSÜZ TÜRKİYE” VİZYONU

“TÜRKSÜZ TÜRKİYE” VİZYONU

 

Erdoğan, Anayasa’ya göre üçüncü defa aday olamayacağı halde Cumhurbaşkanlığı forsunu AKP’nin seçim hazırlıklarında kullanıyorsa, diğer adayların da bu forsu kullanma hakkı doğmuştur.

***

Takipçilerimden Yunus Emre Doğru“AKP’nin ‘Türkiye yüzyılı’ vizyonu” ile ilgili bir inceleme yazıp gönderdi. Metin uzun olduğundan küçük bir özet veriyorum:

*AKP’nin Türkiye vizyonunun ilk ciddi sınavında Amerika’nın Irak’a kuzeyden girişi için hazırlanan tezkere, TBMM tarafından, 1 Mart 2003’te reddedildi. Böylece Türkiye’nin Amerikan ordusu tarafından işgal edilmesine izin verilmedi.

*ABD askerleri, Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye kentinde 4 Temmuz 2003’te Türk askerlerinin başına çuval geçirdi. Olay, Tayyip Erdoğan’ın ağzından “Ne notası vereceksin, müzik notası mı?” lafıyla geçiştirildi.

*2004’te AKP, Kıbrıs’taki halk oylamasında Annan Planı’na evet denilmesi için bütün gücünü kullandı. Allah’tan Rumlar hayır oyu verdi de plan uygulanmadı. Erdoğan aynı yıl ABD Başkanı’ndan Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığı görevi aldı.

*Mustafa Kemal Atatürk döneminde Türk milletinin dişinden tırnağından artırarak kurduğu fabrikalar birer birer satıldı, Türk bankaları birer birer yabancıların eline geçti.

*2009 yılından itibaren PKK’lı itirafçıların gizli tanıklığıyla Türk ordusunun Genelkurmay Başkanı ve üst düzey komutanları tutuklandı. Bu sırada, devlet görevlileri, bir yabancı ülke temsilcisinin gözetiminde Oslo’da PKK ile müzakere masasındaydı.

*Ülkeyi bir arada tutan duyguları oluşturan millî bayramların kutlanması zaman zaman engellendi, millî ant ırkçı bulunarak kaldırıldı. FETÖ ile ortak hareket edildi, devlet kurumları bu cemaate teslim edildi.

*Türk ordusunun terör örgütüne karşı operasyon talepleri reddedildi. Açılım sürecinde bazı kentler PKK tarafından işgal edildi. AKP bu yüzden seçim kaybedince, terörle mücadele başlatıldı ve işgal edilmiş kentlere girmek için 800’den fazla şehit verildi.

*Devlet içinde devlet olan FETÖ, 2016’da darbeye kalkıştı, AKP bu olayı “Allah’ın lütfu” sayarak, mühürsüz oyların geçerli sayıldığı referandumda tek adam sistemini kabul ettirdi.

*İktidar, yüksek enflasyon politikası uygulamaya başladı, bu arada yanlış Suriye politikası yüzünden ülkede yabancıların sayısının 13 milyona ulaştığı telaffuz edilmeye başlandı. Artan konut ihtiyacı yüzünden ev kiraları ödenemez boyutlara ulaştı.

*Ege’de Yunanistan’ın 2004 yılında 20 Türk adasını işgal etmesine göz yumuldu. Konu ortaya çıkınca da bu adaların Lozan’da verildiği iddia edildi.

*ABD Yunanistan’ın birçok bölgesine üsler kurarken ve bunlardan biri Trakya’nın burnunun dibindeki Dedeağaç üssüyken, AKP vizyonu, Trakya’nın İstanbul ile ara bağlantısını kesecek ve ikmali zorlaştıracak Kanal İstanbul’u milletin 100 milyar dolarını harcayarak yapma peşindedir.

***

“Bu politikalar sonunda Türkiye iflas eder. Sığınmacı sorunu iç çatışmaya evrilir. Düşman da 100 yıl önceki gibi ülkeyi işgale kalkışır.” diyor.

Devlet destekli istihbarat dizilerinde de “100 yıl sonra Sevr projesi dayatılıyor” teması işleniyor. AKP’nin “Türkiye yüzyılı” vizyonunun Türkiye’yi getirdiği yer budur.!

“Türksüz Türkiye” vizyonudur bu…

 

Alıntı

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | “TÜRKSÜZ TÜRKİYE” VİZYONU için yorumlar kapalı
Ara 22

SARIKAMIŞ DESTANI

SARIKAMIŞ DESTANI

 

Yıl bin dokuz yüz on dört günlerden Sarıkamış

Allahüekber dağı tüm yolları tıkamış

Kahraman şehitleri Mevla karla yıkamış

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Doksan bin kahramanla cepheye yürünmüştü

Her yer kefendi sanki beyaza bürünmüştü

Şehitlerin yüzünde o takva görünmüştü

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Kahramanca gittiler geriye dönmediler

Mevziden ayrılıp ta dağlardan inmediler

Hilal yıldız oldular bir daha sönmediler

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Konu vatan olunca donu düşünmediler

Soğuk, kar, buz ve korku onu düşünmediler

Cengâver yürekliler sonu düşünmediler

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Doğa hissizleşmişti sustukça susuyordu

Dağlar taşlar tepeler arsızca esiyordu

Öyle bir soğuktu ki her yan buz kesiyordu

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Donduk, donduk, üşüdük yurda düşman dolmadı

Bu sert soğuğa rağmen çok direndik olmadı

Bedenlerde ısıdan hiçbir eser kalmadı

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

O kahraman yiğitler buzdan adam oldular

Vatan, bayrak aşkıyla o dağlarda dondular

Vatanın toprağına şehit olup kondular

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Buz tutmuştu her yanı postalı abasıyla

Helalleşmişti eşi, annesi, babasıyla

Yenemedi zor kışı o sonsuz çabasıyla

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Hakk’a ulaşmak için bunca acele neydi

Şehadeti görünce gökler başını eğdi

Hepsinin bedenine sonsuz bir ışık değdi

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , | SARIKAMIŞ DESTANI için yorumlar kapalı
Ara 21

NARDUGAN (DOĞAN GÜNEŞ) BAYRAMI

NARDUGAN (DOĞAN GÜNEŞ) BAYRAMI

 

Türklerin yılbaşı 31 Aralık değildir, Türklerin yılbaşı, 21 Aralığı 22 Aralığa bağlayan gecedir.
Aralık ayının 21’nci gecesi günlerin en kısa, gecelerin en uzun olduğu gecedir ve inanç odur ki Türk toplumunda, gökte iyiyle kötü, aydınlıkla karanlık bir savaş içerisindedir.
Bu savaş o gece aydınlığın galebesiyle son buluyor, aydınlıklar karanlığa hâkim oluyor ve günler uzamaya başlıyor.
‘Nar’ güneştir. ‘tugan/doğan’, ‘doğan’ ; “Nardugan”/ ‘doğan güneş’tir.
Bazı boylarda bu “Nartugan” başka şekillerde ifade edilebiliyor ama sonuç olarak şudur ki, günler artık uzamaya başlamıştır, kötülükler gitmiştir, karanlık gitmiştir, onun yerine iyilikler ve barış gelmiştir, aydınlıklar gelmiştir.
İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar.
Güneşi geri verdi diye Ülgen’e dualar ediyorlar.
Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrı’den.
İnanca göre bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş.
Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar.
Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar.
Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş.
Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ da kadim Türklerin yılbaşını değil Nardugan bayramını kutlamalarını dile getirerek şunları söyledi:
“Türkler güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu büyük şenliklerle Akçam Ağacı altında kutlarlardı.
Nardugan olarak bilinen bu bayram Hunlar tarafından Avrupa’ya taşındı.
Hıristiyanlar Nardugan törenini İsa’nın doğumuyla ilişkilendirip Noel adıyla kutlamaya başladı.”

Prof. Nurullah Çetin ise şunları söylüyor:
“Noel Bayramı Hz. İsa’nın doğuşu adına kutlanıyor ancak Noel bayramının kahramanı Noel Baba diye bir kişi gerçekte yoktur.
Hakkında söylenenler tamamen uydurma ve efsaneden ibarettir.
Hıristiyanların Noel Baba’sına karşı Türklerin Ayaz Ata’sı vardır.
Eski Türklerde Soğuk Hanı olarak bilinen Ayaz Ata efsaneye göre kışın soğuk havalarda ortaya çıkan ve aç, fakir, kimsesiz garibanlara yardım eden bir evliyadır.
Ayaz kelimesi tüm Türk coğrafyasında yakıcı soğuk anlamındadır.
Ay tanrısının soğuk havaya karşı Türkleri koruması için Ayaz Han’ı gönderdiğine inanılır.
Ayaz Ata Türklerin gerçek Noel babasıdır.
Etimoloji ve kültürel olarak Türk kültüründe bir kişilik olduğu kesindir.”
Dünyada hiçbir ırk, Türkler kadar geçmişiyle övünme şansına sahip değildir.
Bir ırk düşünün, tarihte 67 devlet, 16 imparatorluk, 33 beylik, 16 hanlık, 4 tane cumhuriyet kurmuştur.
Böyle, ikinci bir ırkı gösteremezsiniz!..

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | NARDUGAN (DOĞAN GÜNEŞ) BAYRAMI için yorumlar kapalı
Ara 20

SEN DE HAKLISIN!

SEN DE HAKLISIN!

Nasreddin Hoca, kadılık yaparken bir gün bir ahbabı burnundan soluyarak gelmiş.
Hasmı için söylemediğini bırakmamış. Sonra:

– Hocam, Allah aşkına söyle, demiş, haklı değil miyim?

Hoca ne yapsın?

– Haklısın, demiş.

Ahbabı sinirleri yatışmış olarak gitmiş. Onun hemen arkasından hasmı gelmiş.
Bu defa da o başlamış atıp tutmaya, yok bana şöyle, yok böyle yaptı demeye. O da Hoca’ya sormuş:

– Haklı değil miyim?

Hoca:

– Vallahi çok haklısın, demiş.

Adam da sakinleşerek gitmiş. Tüm bunlara tanık olan Hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış.

– Senin kadılığında bir garip Hoca Efendi. İkisine de sen haklısın dedin. Hiç öyle şey olur mu?

Nasreddin Hoca hanımının yüzüne bakıp:

– Hatun, demiş, sen de haklısın!

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | SEN DE HAKLISIN! için yorumlar kapalı
Ara 19

IŞIK DOĞUDAN GELİR

IŞIK DOĞUDAN GELİR

S.Frederick Starr’ın “Kayıp Aydınlanma-Arap Fetihlerinden Timur’a Orta Asya’nın Altın Çağı” ufuk açan bir eser. Atalarımızın kültür ve bilim mirasının dökümü gibi de algılayabileceğimiz kitapta, Türk ve Müslüman bilim adamlarının evrensel kültüre aktarılan -maalesef bizler tarafından değil- bilgi hazinelerinin, bugün ne anlama geldiğini izah ediyor. Kitap bir isimler ve eserler sözlüğü gibi yazılmak yerine dün ve bugün arasındaki bağları titizlikle ortaya koymaya çalışıyor.

Örnek vermek gerekirse bizden bin yıl önce yaşamış iki büyük Asyalı deha Birunî ve İbn-i Sina arasındaki mektuplaşmayı hatırlatıyor. Bu mektuplaşmanın bilim tarihinde bir ilk olduğunu vurgulayan S. Frederick Starr, modern zaman ile Rönesans arasında yaşamış en bilimsel beyinler olarak kabul edilen Ebu Reyhan El-Birunî (973-1048) ve Ebu Ali el-Hüseyin İbn-i Sina (980-1037) arasındaki mektuplaşmayı şöyle tahlil ediyor:

 

“Yazışmalarının bir noktasında, İbn-i Sina, tehditkâr bir üslupla, Birunî’ye, iddia ettiği şeylerin doğruluğunu öğrenmek için konuyla ilgili otoritelere danışacağını bildirir. Bu, şu anda da geçerli olan yetkinlik ve uzmanlık alanlarının belirlenmesi olgusuyla ilgili yenilikçi ve öncü bir yaklaşımdı aslında. Yani, Birunî’nin bir hekim ve filozof olması, tüm alanlarda yetkin olduğu anlamına gelmiyordu. İbn-i Sina, günümüzde bilimsel bir makalenin yayın öncesi aşamasında uzmanlarca değerlendirilmesine (peer review) denk düşecek şekilde, Birunî’nin fikirlerinin, iddia ettiği konularla ilgili bilim insanları ve düşünürlerden oluşan bir hakem heyetince değerlendirilmesini talep ediyordu. Birunî’nin de, İbn-i Sina’nın da yaptıkları şey kelimenin tam manasında bilimsel keşfin ta kendisiydi. İbn-i Sina ve Birunî’nin yaptığı şey, anomalileri tanımlamak, elemek ve test etmekti. Onların ve Orta Asyalı diğer meslektaşlarının çabaları, çok daha sonra gerçekleşen bilimsel keşiflerin vazgeçilmez öncüleri olmuş, bilimsel devrimler bu çabalar üzerine inşa edilmiştir.”

 

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | IŞIK DOĞUDAN GELİR için yorumlar kapalı
Ara 18

Kıbrıs’ta İsveçli teğmen Lars Willy Lindh

 

 

Kıbrıs’ta İsveçli teğmen Lars Willy Lindh

 

“Tarih 2 Ağustos 1964. BM Barış Gücü’nde görevli İsveçli teğmen Willy Lindh Erenköy komutanıyla görüşür, Rumların bölgeye binlerce asker tank, top yığdığını,3 gün içinde saldıracaklarını söyler.

Hedefleri köprübaşını ele geçirip Türkleri denize dökmektir. Komutan Albay Rıza Vuruşkan bu istihbarat üzerine yeni savunma hatları kurar. Ve 3 gün sonra Rum saldırısı karadan, denizden başlar. BM Barış Gücü bölgeden ayrılır, uzağa çekilip Türklerin katliamını seyretmeye başlar.

Teğmen Willy Lindh ise saldırıyı durdurmak için Rum ordusu komutanlarına baskı yapar, başarılı olamayınca emrindeki 45 askerle bölgede kalmakta ısrar eder. Saldırı sırasında helikopter ve zırhlılarla Türk yaralıları alarak Lefke ve Lefkoşa hastahanelerine götürür, yiyecek getirir.

5 Ağustosta başlayan saldırıların 3. Günü en kritik Mali tepesi düşmüş tepeyi savunan öğrenci komutan Eşber Serakıncı ağır yaralanmıştır. Arkadaşlarından kendisini bir maki altına saklayıp çekilmelerini ister. Öğrenci mücahitler istemeye istemeye bu emre uyar.

Çünkü gündüz ateş yağmuru altında onu çıplak tepelerden Erenköy’e taşımak mümkün değildir. Gece olunca Willy Lindh’ten işgal edilen tepeye gidip Eşber Serakıncı’yı ve sakladıkları silah ve cephaneyi getirmesini rica ederler. Lindh tereddütsüz kabul eder .

Yanına aldığı BM askerleri ve 1 mücahitle gidip yaralı Serakıncı’yı,silah ve cephaneyi alıp  getirir. Sonra yaşama şansı çok azalan Eşber komutanı Barış Gücü helikopteri ile Lefkoşa Rum bölgesi içindeki BM hastanesine götürür, orda 9 saatlik umutsuz bir ameliyata alınır++

Ancak hayata tutunur, daha sonra Lekoşa Türk bölgesine nakledilir, 9 ay tedavi gördükten ve birkaç ameliyat daha olduktan sonra iyileşir, 1974 Barış Harekatına katılır, yeni kurulan Türk devletinde 30 yıl milletvekilliği, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı yapar.

Değerli hocam, büyüğüm, yakın dostum Eşber Serakıncı şimdi 79 yaşında emekli olmasına rağmen hala milli mücadeleye fikri katkılarda bulunmaya devam ediyor. Teğmen Willy Lindh ise 8 Ağustos’da kurşun ve bomba yağmuru altında düşmek üzere olan Erenköy komutanına gelir.

Komutanın yanında Denktaş vardır. Rumların büyük bir katliam yapacağını,kendilerinin koruma yapacağı sözünü vererek teslim olmalarını önerir.”Son kurşunumuza kadar savaşacağız son kurşunu kendimize sıkacağız” yanıtı alır.”Bari kadın ve çocukları verin onları kurtarayım “der.

Bu kez kadınlarımız “Biz kocalarımız,oğullarımız ve öğrencilerle öleceğiz onları bırakıp gitmeyiz,son kurşunu bize sıkın”der Willy Lindh bu kahramanların ölüme meydan okuyan olağanüstü onurlu duruşuna hayran olur,TMT ile işbirliği yapma, Türk direnişine yardım etme kararı alır++

Türk uçaklarının 8-9 Ağustosta Rum -Yunan ordusunu perişan etmesinden sonra ateş kes sağlanır. Türkiye’den silah Akışı devam etmektedir. TMT, diğer bölgelere yapılacak silah naklinde teğmen Willy Lindh’ten yardım ister. Tereddütsüz kabul eder ancak tek kuruş ödeme kabul etmez+++

Teğmen Willy,bir teğmen arkadaşı ve 6 askeriyle Lefke,Lefkoşa,Gaziveren’e BM kamyonları ve zırhlı araçlarla silah ve personel nakline başlar Ancak,para karşılığı Rumlara casusluk yapan bir başka İsveçli teğmenin ihbarı sonucu pusuya düşürülüp yakalanır

40 yıl sonra Willy Lindh iki kamyon içinde Lefke’ye götürdüğü 4 ton silah ve cephane kurulan pusuda ele geçirilir.Olay dünya ve İsveç basınında manşet olur.Tutuklanır.İsveçe gönderilir yargılanır 8 ay hapis cezası alır ordudan atılır.Hapisten çıkınca kimse iş vermez,dışlanır aç kalır

Willy 45 yıl sonra  1965’de İstanbul’a gelir. Erenköy savaşına katılan öğrenci mücahitler de Türkiye tarafından geri çekilmiş ve bıraktıkları yerden öğrenimlerine devam etmektedir. Willy, Erenköy ‘de arkadaş olduğu öğrencileri İstanbul’da bulur. Onu Kıbrıs öğrenci yurduna yerleştirirler++

Kendi aralarında para toplayıp ona yardım ederler.Willy sonra Ankara’ya gider,Kıbrıs öğrenci yurduna yerleşir gazi öğrencilerin ve TMT’nin yardımları ile yaşar. İş bulur, rehberlik ve çevirmenlik yapar. Sonra Alanya’ya gider. Orda aynı işi yaparak 1970 e kadar Türkiye’de kalır++

1970’de İsveç’e döner evlenir,3 kızı olur. değişik işlerde çalışır.Sonra eşini alıp yeniden çok sevdiği Türkiye’ye döner KKTC’ye ziyaretler yapar 2000 yılında Erenköy’de edindiği dostlarının da teşvikiyle İsveç’i ve orda kalmak isteyen iki kızını terk ederek KKTC ‘ye yerleşir++

Erenköy’de tanıştığı Rahmetli liderimiz onu onore eder,protokol listesine alır,plaketler verir Erenköy Mücahitler Derneği onu alkışlarla ONUR ÜYESİ yaparak minnet borcunu öder. Erenköy’den edindiği dostlukları 70’li yaşlarda sürdürüyorlar. KKTC’yi ve Türkleri çok seviyorlar++

Bu arada yaşadıklarını ve Kıbrıs Türküne yapılan saldırıları,baskıları anlatan “BM GÖZETİMİNDE SOYKIRIM”adlı bir kitap yazdı. belgesellerde konuşarak,anılarını ve tanıklığını anlatarak Türklüğün yanında durmaya,haklılığımızı anlatmaya devam ediyor

Bugün aynı kasabada yaşıyoruz. 21 yıldır Alsancak’taki evimden 2 km uzaktaki Malatya köyünde küçük bahçeli bir evde yaşıyor. Eşi kedi,köpek hoteli açtı,ona yardım ediyor. Haftada bir rehberlik yapıyor.kızı KKTC ‘de evlendi, Lapta’da yaşıyor 2 torunu burada okuyor.kızı ve torunları çok güzel Türkçe konuşuyor++

O KKTC’de çok mutlu,o bizden biri,o bir kahraman. Tek üzüntüsü ülkesinde basının onu para ile silah kaçakçılığı yapan biri olarak takdim etmesi . Oysa O,”Ben Türklere haksızlık yapıldığını,onların haklı ve mağdur olduğunu gördüm+ Foto:Cengiz Topel Anıtı açılışında Erenköy Gazisi ile vicdanımın sesini dinleyerek Türklere yardım ettim,tek kuruş almadım, talepte bulunmadım kaçakçı değilim” diyor,ki gerçek de budur. Tanrı senden razı olsun Willy Lindh. Biz senden razıyız..Herşey için sana teşekkür ediyoruz

 

Alıntı Yeniçağ

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | Kıbrıs’ta İsveçli teğmen Lars Willy Lindh için yorumlar kapalı
Ara 17

KLEPTOKRASİ (YAĞMA DÜZENİ)

KLEPTOKRASİ (YAĞMA DÜZENİ)

 

Türkiye’deki yağma düzenini herkes görüyor ama sistemi kökten değiştirmek yolunda hiçbir hazırlık yok. Şimdiki yağmalamaya katılamayanlar, sıranın kendilerine gelmesini bekliyor. Partizanlık, yağmacılıkla eş anlamlı hale gelmiş gibi…

Buna teoride kleptokrasi ya da yağma düzeni deniliyor. Vikisözlük’te “Kleptokrasi, bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin ya da siyasal veya dini grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir ve kısaca hırsızlar rejimi anlamına gelir” diye tanım yapılıyor…

Yine “Kleptokrasi ile yönetilen bir ülkede yozlaşmış politikacılar, kendilerini hukukun üstünlüğünün dışında tutup; komisyonlar, rüşvetler ve özel ayrıcalıklar yoluyla, devlet fonlarını kendilerine ve ortaklarına yönlendirerek gizlice zenginleşirler. Bununla birlikte, kleptokratlar genellikle elde ettikleri kârlarının büyük kısmını, iktidarını kaybetme ihtimâline karşın, yurt dışı bankalarda muhafaza ederler” bilgisi veriliyor.

***

Almanya merkezli Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün raporunda ise hep eski devlet başkanlarının yurt dışındaki bankalarda ne kadar parası bulunduğu açıklanıyor. Görev başındakilere, “bakın sizin paralarınızı da yayınlarız” diye şantaj yapmak için sadece eski kleptokratlardan bahsediyorlar herhalde…

Vikisözlükteki “kleptokrasi” maddesi, “Hırsızlar rejiminin egemen olduğu bir ülkede, yerli sanayi ve tarımsal üretim zayıflar ve iç pazar büyük sermaye gruplarına açılır. Siyasal alanda da insan haklarını çiğneyen, baskıcı bir yönetim kendini gösterir” diye bitiyor…

Tabii bir ülkeye yağma düzeninin hâkim olmasının asıl sebebi, halkın adalet duygusunun zayıf olmasıdır. Halk, siyaseti, ülke imkânlarından pay kapmak aracı olarak gördüğü sürece yağmalayan değişir ama yağma düzeni değişmez.

 

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | KLEPTOKRASİ (YAĞMA DÜZENİ) için yorumlar kapalı
Ara 16

GEL!

GEL!

 

Gel, iştahla yüce dağlar aşarak

Sevgiyle kutsanan öz sesim ol gel!

Gel, her mevsim çaylar gibi coşarak

Hayata tutunan nefesim ol gel!

 

Gel, son ümidimi bitirmeden gel!

Gel, olan aklımı yitirmeden gel!

Gel, bedeni kabre yatırmadan gel!

Gel, fani ömrümde güneşim ol gel!

 

Sen varsın aklımda, sen varsın canda

Sen varsın hücrede, sen varsın kanda

Yar ol bu gönlüme iki cihanda

Mahşere dek süren hevesim ol gel!

 

Sevgi canlılara en büyük haktır

Sevenin gönlü de, dili de paktır

Bağladın gönlümü kaçışım yoktur

Tutukluyum sana kafesim ol gel!

 

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , | GEL! için yorumlar kapalı