Haz 17

GÖLGE ORDU.

GÖLGE ORDU.

Ersin Eroğlu ve Caner Taşpınar’ın, bir dönem (2016’dan 2020’ye kadar) Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Güvenlik ve Dış Politika Kurulu üyesi olarak da görev yapan Adnan Tanrıverdi’nin SADAT’ının “sır perdesini aralama” iddiasıyla yayınladığı kitap, ilk çıktığında hayli sükse yaptı. Gelin görün ki, Ukrayna’da yaşananlar paralelinde, belki de en çok konuşulması gereken dönemde bir anda gündemden rafa kaldırıldı.

* * *

Manidar tercih.

Zira, SADAT’ın kitapta da ayrıntılarıyla yer alan, “Başkenti İstanbul, resmî dili Arapça olan ve kendine ait para birimi, anayasası bulunan ASRİKA; İslam Birliği Konfederasyonu” hedefi, Tanrıverdi’nin “laiklik”le ilgili düşünceleri yahut “Mehdi gelecek. Ortamı buna göre hazırlamalıyız” sözleri zaten daha önce medyada defalarca yer almış, üzerinde konuşulmuş, tartışılmış başlıklardı. Ancak, Ürdün, Sudan, Kamerun, Kenya gibi ülkelerdeki eğitim kamp/üs/faaliyetlerinin fotoğrafları ilk defa bu kitapta yayınlandı.

* * *

Bu kampların misyonuna, yatıp kalkıp Ukrayna’ya yapılan “yabancı savaşçı” davetinin muhtemel sonuçlarını, üstelik de derin bir kaygıyla konuştuğumuz günlerde mercek tutmayacaksak ne zaman tutacağız?

Türkiye’nin “paralı asker statüsünde şirketlere ihtiyacı olduğunu” savunan Tanrıverdi’nin, “TSK, belli dost ülkelere eğitim desteği veriyor. Bu şirketler sayesinde asli görevini aksatmayacak, bu ihtiyacı karşılayacak. Türkiye’nin köklü bir askerî geleneği var. Emeklilerden, yeni terhis olan askerlerden istihdam ederek dost ülkelere hizmet verebilir. Böyle olursa dış politikanın enstrümanı olarak kullanılacak avantaj oluyor” sözlerinin alt metnini, bugün anlamaya çalışmayacaksak ne zaman çalışacağız?

* * *

Tam da ABD’nin, Rusya’ya karşı savaşsınlar diye Ukrayna’ya IŞİD ve El Nusra’cıları yollayacağı iddiaları tartışırken, adının “El Nusra’ya silah yollama” iddialarına da karışmışlığı bulunan SADAT’ın yurt dışında verdiği “gayrinizami harp eğitimleri”ni konuşmak zihin açıcı olabilirdi; ironik şekilde, “Gölge Ordu” kitabı, Amerikan ve Rus “gölge orduları”nın gölgesinde kaldı.

 

 

Alıntı: Selcan Taşçı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | GÖLGE ORDU. için yorumlar kapalı
Haz 16

EŞEK

EŞEK

Saray koruyucuları, deh demişler, çüş demişler, eşeğe bir türlü anlatamayınca padişaha varıp,

– Eşek kulunuz gelmiş, huzura çıkmak ister! Demişler. Eşeği buyuran padişah,

– Ne dilersin ey eşek kulum?.. Deyince, eşek de dileğini bildirmiş.

Padişah, canı burnuna gelip kükremiş;

– İnek eti, derisi ile gübresiyle bu memlekete, bu millete hizmet etti.

Katır dersen savaşta, barışta yük taşıdı, bu vatana hizmet etti. A eşek, ya sen ne iş gördün ki, bir de kalkmış eşekliğine bakmadan nişan istersin?..

Utanmadan bir de karşıma gelmişsin, söyle ne halt ettin?

O zaman eşek keyfinden sırıtarak,

– Aman padişahım efendim, demiş.

Size en büyük hizmeti eşek kullarınız yapmıştır.

Eğer benim gibi binlerce eşek kulun olmasaydı, sen hiç taht üzerinde oturabilir, saltanat sürebilir miydin?

Dua et biz eşek kullarına.

Bizim gibi eşekler sayesinde, sen de böyle saltanat sürüyorsun…

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | EŞEK için yorumlar kapalı
Haz 15

BU HALE NASIL GELDİK?

BU HALE NASIL GELDİK?

Son dönemlerin hayatımızı altüst eden kayırmacılık görüntülerini, sosyologlarımız, sosyal psikologlarımız henüz incelemedi. Oysa çok sayıda araştırmaya zemin oluşturan bir sosyal değişmenin eşiğinde değil içindeyiz.

Halk, “Biz bilmeyiz yukardakiler bilir” fikrinin getirdiği güvenle yaşar. Oyuyla hükumet değiştirmenin hazzını da yaşar. Gücünün farkında olması, her şeye karışabileceği manasına gelmez. Kendi hayatına titizlenir ve o çerçevede bakar. Böyle bir bencilliğin dar alanındadır. Her devirde değişmeyen budur. Halk arasında şimdi yaşanan ise çok farklı ve üzerinde ısrarla duracağımız tehlikeler barındıran bir gelişmedir.

Bu tehlikeli değişmenin ilk işaretlerini yıllar önce görmüştüm. Sanırım 2008 yılıydı. Bir bayram ziyaretinde Yahyalı’da bir mahalle bakkalı bana “Askerler, Doğu’da bizim çocuklarımızı pisi pisine öldürtüyorlarmış.” dedi. Ağır hakaretler etti. Halk, hükûmeti, kurumları her zaman eleştirirdi. Fakat ordu başkaydı. Hoşuna gitmeyenleri pes perdeden söyler ve ateşe dokunmuş gibi geri çekilirdi. Yanlıştan dönülme ümidini dua kıvamında dile getirir, “Aman ,Allah ordusuz bırakmasın, güçlerini artırsın!” derdi. Ne olursa olsun böyle bir çıkışta bulunması imkânsızdı. “Ben imkân olsa çocuğumu askere göndermem!” diyecek bir kimse toplumda yer bulamazdı. Şimdi bağıra çağıra söylenebiliyordu. Bu değişme nasıl olmuştu? Bakkala kim, nasıl bu fikri kabul ettirmişti?

Sorular kadar cevapları da açık. Dini kendine tutamak eden cemaatlerin, siyasi hareketlerin düşmanın devamlı vurduğu kaleye hücum ettiğini görüyoruz. Bir gedik açmayı başardıkları söylenebilir. İstediklerini başaramasalar da bozdular. 15 Temmuz kalkışmasına kadar varan gelişmelerin altında din üzerinden yaratılan bu ruh çözülmesi var. Buna biz imkân ve fırsat verdik.

 

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | BU HALE NASIL GELDİK? için yorumlar kapalı
Haz 14

“AYNI BAYRAĞIN ALTINDA YAŞIYORUZ”

“AYNI BAYRAĞIN ALTINDA YAŞIYORUZ”

 

Bakırköy’de çok ünlü bir Milli Piyango satıcısı vardı. Nimet Abla’dan sonra Türkiye’nin en ünlü bayisiydi. Özellikle kötü ve sert karakterleri canlandırdığı yüzlerce filmde rol alan Kenan Pars.1920’de doğan Kenan Pars’ın gerçek adı Kirkor Cezveciyan’dı. Ermeni asıllı Kenan Pars, liseden sonra çeşitli işlerde çalıştı. II. Dünya Savaşı sarasında 34 aylık görevini tamamladıktan sonra bir süre ticaret yapan Kenan Pars, çocukluk arkadaşı senarist – oyuncu Sırrı Gültekin’in aracılığıyla 1953 yapımı Lütfü Ömer Akad’ın yönettiği ‘Öldüren Şehir’ adlı filminde rol aldı. 1961’de ‘Oğlum’ ile yönetmenliğe de başlayan Kenan Pars, aynı yıl ‘Duvarların Ötesi’ adlı tiyatro oyununu da yönetti. 1970’li yıllara kadar birçok filmde rol alan Kenan Pars, ‘Seks Furyasının” başlamasıyla sinemaya ara vererek açtığı ayakkabıcı dükkânıyla yeniden ticarete başladı. Zaman zaman oyunculuğa dönen Kenan Pars, 2006’da ‘Çevre Kısa Film Festivali’nde ‘Sinema Onur Ödülü’ne layık görüldü. Uzun yıllar, Bakırköy İstanbul Caddesi üzerindeki ve günümüzde torunları tarafından işletilen ‘Kenan Pars Büfesinde bilet bayiliği yapan Kenan Pars, 10 Mart 2008’de akciğer kanseri nedeniyle 88 yaşında hayatını kaybetti. Pars, bir röportajında şunları söylemişti. “Müslüman da ölebilirim. Mezarımdaki tabelada bundan sonra ha Müslüman, ha Hıristiyan yazsın, benim için hiçbir şey fark etmez. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Üsküdar’da doğdum. Ailem, 500 yıllık Türkiyeli, ben 83 yıllık Bakırköylüyüm. Benim için Türk, Ermeni, Arnavut yok. Benim için Türkiye var. Sonuçta bu coğrafyanın çocuğuyum. Niye birbirimize ters bakalım?”

“Arnavut’u, Laz’ı, Türk’ü, Ermeni’si, Kürt’ü, Çerkez’i karışmışız. Aynı toprağa ayak basıyoruz, aynı bayrağın altında yaşıyoruz, başka seçenek yok, birbirimizi sevmeliyiz.”

 

 

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | “AYNI BAYRAĞIN ALTINDA YAŞIYORUZ” için yorumlar kapalı
Haz 13

ABD MÜTTEFİK Mİ?

ABD MÜTTEFİK Mİ?

27 Ekim 1962… Sovyetler Birliği, ABD’yle arasında krize neden olan Küba’daki Sovyet füzelerinin sökülmesini kabul etti. Bunun karşılığında, Türkiye’deki ABD’nin Jüpiter füzelerini sökmeleri koşulunu ileri sürdü, ABD de bunu kabul etti. Bu olayla, pazarlık söz konusu olduğunda ABD’nin Türkiye’yi feda edebileceği ortaya çıktı. ABD’nin bu kararı, Türkiye’ye danışılma gereği duyulmadan alınmıştı.

5 Haziran 1964… Kıbrıs’ta Rumların Türklere saldırısı üzerine, 7 Haziran 1964’te Türk askerinin Kıbrıs’a çıkması planlandı. Bunun üzerine ABD Başkanı Johnson, Başbakan İnönü’ye, 5 Haziran 1964’te ifadesi ağır ve tehdit dolu bir mektup gönderdi. Başbakan İnönü bu mektup üzerine, “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır” demişti.

1974… Dönemin başbakanı Bülent Ecevit, 1971’de yasaklanan haşhaş ekimini yeniden başlattı. Ecevit’in bu kararı, Türkiye-ABD arasında krize neden oldu. Bülent Ecevit, 2002 yılında Hürriyet gazetesinden Sedat Ergin’e yaptığı açıklamada, ”Yasaklayıcı tutumlarına karşın haşhaş üretimini belli kurallar içinde serbest bırakışımız ABD’de çok tepki uyandırmıştı. Kongre’nin ambargosu aslında Kıbrıs değil, haşhaşla ilgiliydi. Sonra Kıbrıs’a yamandı” dedi.

5 Şubat 1975… 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle, ABD Türkiye’ye ağır bir silah ambargosu uyguladı. Bu kararla, Türk-ABD ilişkileri Kıbrıs sorununa bağlanmış oluyordu. Türkiye’nin ambargoya cevabı, 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşu oldu.

25 Temmuz 1975… Başbakan Süleyman Demirel’di. İktidarda ise, Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti vardı. Silah ambargosunun kaldırılması için Demirel, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kissinger ile Ankara’da; ABD Başkanı Ford ile Brüksel’de görüştü. Fakat sonuç alınamadı. Bunun üzerine, 25 Temmuz 1975 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi’yle ABD’nin Türkiye’de bulunan 21 üs ve tesisi kapatıldı. Yaklaşık beş bin ABD’li asker ve sivil ülkeyi terk etti.

26 Eylül 1978… ABD Başkanı Carter’ın onayıyla Türkiye’ye uygulanan ambargo kaldırıldı. Ambargo kaldırıldığında, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Bülent Ecevit Başbakandı. Ecevit, ambargonun kaldırılmış olmasına rağmen, ABD’nin üs/tesislerini açmadı. Üs/tesisler, 12 Eylül yönetimi tarafından 18 Kasım 1980’de açılabildi.

1 Mart 2003… Irak Harekâtı nedeniyle ABD askerinin Türkiye’de konuşlanmasına ilişkin tezkere, TBMM’den geçmedi. ABD, bu dönemde çok istediği tezkerenin TBMM’den geçeceği beklentisindeydi. Tezkere kapsamında İskenderun’a konuşlandırılacak askerler, araçlar ve gemilere yönelik harcamalar için yaklaşık 200 milyon dolar bile ayrılmıştı. ABD, büyük bir hayal kırıklığına uğradı.

4 Temmuz 2003… Irak’ın Süleymaniye kentinde, ABD askerleri, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı subayların bulunduğu karargâha baskın düzenledi. Bir binbaşı komutasındaki 11 Türk özel harekatçının başına çuval geçirildi. 60 saat süreyle sorguya çekildiler. Türk kamuoyu, büyük bir öfke ve tepki gösterdi. Çuval geçirme olayı, bir kırılma noktasıydı.

26 Temmuz 2018… Türkiye’de casusluk suçlamasıyla tutuklu bulunan ABD vatandaşı Rahip Brunson, 26 Temmuz 2018’de ev hapsi cezasıyla cezaevinden çıkarıldı. ABD Başkanı Trump ve Başkan Yardımcısı Pence, Brunson’ın serbest bırakılmamasından dolayı Türkiye’yi yaptırımlarla tehdit eden içerikte tweetler paylaştılar. 1964 Johnson mektubunda yer alan kaba ifadeleri de aşan tehdit sözcükleri kullandılar.

Yukarıda sıralanan örnekler, iki ülke arasında yaşanan ve kriz olarak adlandırılan gerginliklerdi. Krizi aşan, Türkiye’nin coğrafi bütünlüğünü hedef alan adımlarına ne demeli?..

7 Ağustos 2003… ABD Dışişleri eski Bakanı Condoleezza Rice, Ulusal Güvenlik Danışmanı iken 7 Ağustos 2003’te Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında, 23 ülkenin rejimi ile sınırlarının değişeceğini belirtmişti. Moritanya, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, İsrail, Ürdün, Suudi Arabistan, Yemen, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar, Kuveyt, Irak, Suriye, Lübnan, Türkiye, İran, Afganistan, Pakistan’ın oluşturduğu ülkeler, 17 milyon kilometrekarelik bir coğrafyayı kapsamaktaydı. ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı, Türkiye’nin sınırlarını değiştiren bir projeyi açıkladı. Fakat herhangi bir kriz yaşanmadı…

En büyük kriz: ABD’nin ısrarlı desteğiyle, Suriye’de PKK Bölücü Terör Örgütü’nün kolu PYD, hayal edemeyeceği büyüklükte bir coğrafyaya, Suriye’nin yaklaşık yüzde 30’una sahip oldu. ABD, PYD/PKK’ya modern silahlar verdi, eğitti, donattı. 70 bin kişilik bir terörist ordusu oluşturdu. Türkiye’nin coğrafi bütünlüğünü tehdit eden böyle bir oluşumdan daha büyük bir kriz mi olur?

Türkiye ve ABD, iki NATO üyesi ülke… ABD’ye “Stratejik Ortak” ya da “Stratejik Müttefik” deniliyor. Bu kadar önemli krizlerin sahibi bir ülke, Türkiye’nin BEKA’sını olumsuz etkileyen kararlara imza atan bir NATO üyesi “Stratejik Ortak” olur mu? “Müttefik” olur mu?

1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na imza atan; 1975’te ABD’nin üs-tesislerini kapatan; 2003’te ABD askerlerinin Türkiye’de bulundurulmasını reddeden Türkiye, bugünkü Türkiye’den daha mı güçlü? O günkü Türkiye, PKK/PYD terör örgütünü ABD’ye rağmen etkisiz duruma getirir; İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği VETO kartını, PKK/PYD terör örgütü yok edilinceye kadar masada tutardı. Türkiye, bu kartı gerekirse 50 yıl masada tutmalı…

2 bin 500 yıl önce Sun Tzu şöyle demişti: “Taktik olmadan strateji, zafere giden en yavaş yoldur. Strateji olmadan taktik, yenilgi öncesi yapılan gürültüdür.”

 

Alıntı: Naim Babüroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | ABD MÜTTEFİK Mİ? için yorumlar kapalı
Haz 12

ZİYA PAŞA’DAN TERCÎ-İ BEND (8)

ZİYA PAŞA’DAN  TERCÎ-İ BEND (8)

 

Her kim ile hasbihâl etsen acır gûya sana

Hâlden senden ziyâde kendi eyler iştikâ

 

Menfa’at bahsinde ammâ eylemez aslâ hayâ                                                                                                                                                                          Bulsa ger firsat sana o^ler husûmet evvelâ

 

Herkese olmuş iken meşreb bu tezûr û riyâ

Kâr-ı âkil mi bu halka nefsini etmek fedâ

 

Çâresiz hükm-i zamane böyle o^ler iktizâ

Tut bu nush u pendi benden yâdigâr olsun sana

 

Derde uğrar kim sadâkat etse elbet Devlet’e

İstikâmet mahz-ı cinnetdir bu mûlk ü millete

 

Kiminle görüşsen’, sanki sana acır gibidir; günün gidişinden de. senden çok kendileri şikâyet ederler. Yani herkes doğruluk yolunda seni destekler, haklı bulur; kendileri de, haksız durumlardan şikâyet .eder görünerek, sana acırlar.

 

Ama menfaatleri, çıkarları söz konusu olunca asla utanmazlar ve eğer fırsat bulsalar, – doğru olduğun için herkesten önce sana düşman kesilirler.

 

Herkeste bu fitnecilik, yalan-dolan ve riyâkârlık. İki yüzlülük bir huy, tabiat olmuş iken; bu halka kendini fedâ etmek, akıllı insanın işi midir?

 

Çâresiz zamanın hükmü, gidişi, değer yargılan böyle olmayı gerektiriyor; onun için, benim nasihat ve öğüdümü iyi dinle tut, yerine getir; bu, benden sana yâdigâr, hâtıra olsun:

 

Her kim Devlet’e doğrulukla bağlılık gösterirse, hizmet ederse O’nun başı derde girer; bu Devlet’e ve Millet’e karşı doğru hareket etmek, hâlis cinnettir, yani düpedüz deliliktir!

 

 

 

 

 

Devam edecek

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | ZİYA PAŞA’DAN TERCÎ-İ BEND (8) için yorumlar kapalı
Haz 11

2035’TEN HABERLER

2035’TEN HABERLER

Bugün, Hatay, Gaziantep ve Kilis belediye başkanları bir araya gelerek bildiri yayınladılar… İllerinde Türk azınlığa yapılan baskılardan kendilerinin de rahatsızlık duyduklarını, Türk vatandaşlarını kardeşleri gibi gördüklerini, resmî dairelerde ve okullarda resmî dil Arapça ama bunun yanında Türkçe’nin de kullanılabilmesi ve okullarda Türkçe’nin seçmeli ders olarak kabul edilmesi için hükûmete başvuracaklarını söylediler…

***

İstanbul Üniversitesi’ndeki konferansta konuşan Prof. Dr. Vehbi Kerrake, “Çanakkale Savaşı’nda görülen yeşil sarıklıların Araplar olduğunu, savaşı asıl onların kazandığını, Türk kardeşlerinin ise getir götür, lojistik gibi işlere baktığını” açıklayarak, tarihin üzerinden bir sır perdesini kaldırdı… İstanbul’un fethinin de, Malazgirt’in de Arap savaşçıların desteğiyle başarıldığını bildiren Kerrake, ülkeyi yeniden bu tarihî gerçekler ışığında inşa etmenin önemini vurguladı…

***

Son dakika: Olağanüstü şartlar nedeniyle, Hatay, Gaziantep, Adana, Kilis gibi bölgeleri terk etmek zorunda kalan Türkler için Malatya, Sivas ve Kahramanmaraş’ta kamplar kurulmasına karar verildi… Hükûmetten yapılan açıklamaya göre, AFAD ve Göç İdaresi görevlendirildi… Sığınmacı Türkler için konteyner evlerde barınma imkânı sağlanacak, kampın dışına çıkmalarına izin verilmeyecek…

***

Sayıları on milyonları bulan Arap, Afgan, Pakistanlı ve diğer topluluklara ait sivil toplum kuruluşları, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde bir araya gelerek deklarasyon yayınladılar… Ültimatom gibi deklarasyonda, bu ülkede sadece Türklerin yaşamadığını, Anayasa’nın ilk dört maddesinin, devletin adının, bayrağının ve millî marşının değişmesi gerektiğini bildirdiler… Ülkenin ulusalcı kimlikten uzaklaştırılarak 87 etnik kökene göre yapılandırılmasını, bu çalışmaları yapacak ‘âkil adamlar heyeti’nin derhal oluşturulmasını ve yeni bir açılım süreci başlatılmasını şart koştular…

***

Avrupa Parlamentosu’ndan gelen İnsan Hakları Heyeti’nin raporundaki ayrıntılar ortaya çıktı… Raporda, Arap, Afgan, Pakistanlı gibi unsurların kendi hukuklarını oluşturma, silahlı çete kurma, yol kesme, adam kaçırma, haraç alma, kadınları taciz etme gibi demokratik haklarını tam olarak hâlâ kullanamadıklarının altı çizildi… Türkiye’nin ‘güvenlikçi politikalar‘ı terk ederek, ‘özgürlükçü politikalar’a geçme konusunda ağır davrandığı, bu konuda Türkiye’ye uluslararası baskı yapılması gerektiği ifade edildi…

***

Arapça bilmedikleri için şiddete maruz kalan kurye, hastane ve postane görevlisi, emlakçı, muavin, danışma memuru vs. gibi vatandaşlar, kendi haklarını korumak için dernekleşme kararı aldılar… Bu dernek, şiddete maruz kalan mensuplarına koruma, sağlık ve hukuk hizmeti desteği sağlayacak…

***

Son kararnameyle ‘ırkçılık’ artık tedavi edilebilir hastalık statüsüne sokuldu… Hastaneler bünyesinde AMATEM benzeri birimler devreye girecek… Konuyla ilgili konuşan Sağlık Bakanı, “Bizim için milliyetçilik ırkçılık fark etmez… Muhacir politikasını beğenmeyen herkes ırkçıdır ve hastalığını kabul etmese de tedaviye zorlanmalıdır… Bu doğrultuda çalışmalarımız sürmektedir… Masraflar SGK tarafından karşılanacaktır” dedi…

***

Hafta sonu için gezi önerisi: İstanbul Fatih’te az bilinen küçük bir Türk mahallesi var… Geçmişin izlerini taşıyan mahallede halk hâlâ geleneklerini koruyor ve Türkçe konuşuyor… Gidince gözlerinize inanamayacaksınız ama o küçük mahallede Türkçe tabelalar bile var… İstila zamanında arada kalmış, unutulmuş bu şirin mahalleyi ana dilinizle konuşarak gezebiliyorsunuz… İnsanı maziye çeken ve hayretler içinde “Böyle yerler kalmış mı?” sorusunu sorduran bu mahallede hafta sonu kaçamağı, kültür ve tarih turizmini sevenler için son derece hoş izler bırakacaktır…

Önümüzdeki hafta da Esenyurt’ta kâşifler tarafından bulunan gizemli bir Türk mahallesini önereceğiz…

 

Alıntı: Servet Avcı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | 2035’TEN HABERLER için yorumlar kapalı
Haz 10

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Millet, ülkesinin. Dilinin, tarihinin elinden alınmasını. Türk adının, tarihten silinmesine izin vermeyecektir.” Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu

* “Benden her şeyimi isteyin, fakat toprağımı istemeyin. Vermem, veremem.” Mete Han

* “Doğruyla savaşan, yenilir.” Hz. Ali (ra)

* “Her kim, Türk ve Atatürk düşmanıdır. Biliniz ki, onlar Malazgirt’te. İstanbul’un fethinde, Çanakkale’de ve İstiklal Harbinde mağlup ettiklerimizin

Anadolu’da kalmış tohumlarıdır.” Alpaslan Türkeş

* “Gördün mü o, dini inkâr edeni/dini inkâr ettireni/dini yalancı çıkaranı” Maun Suresi İlk ayeti

* “Bir aptalı, itaat ettiği zincirlerden kurtarmak zordur.” Voltaire

* “Ben, bu yaşadığımız dünyaya uyum sağlayamadım.” Meral Çetinkaya

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Haz 09

TUHAF BİR GİRİŞİM

TUHAF BİR GİRİŞİM

 

Türkiye’de tamamen NATO’ya ait bir boru hattı olduğunu biliyor musunuz?

Rusya ve diğer ülkelerle entegre değil. En azından denetimi ve işletimi ittifaka ait.

Bu hat Türkiye’de Millî Savunma Bakanlığı’na bağlı, Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı denetliyor ve işletiyor. Uzunluğu 3 bin 200 kilometre, toplamda 1 milyon metreküp depolama kapasitesi var.

Hatta açıklaması şöyle:

“Türk Silahlı Kuvvetleri ve NATO’ya bağlı Dış Takviye Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurulan, yaklaşık 3.200 km. boru hattından ve yaklaşık 1.000.000 m3 depolama kapasitesi bulunan depolardan oluşan Türkiye sathına yayılmış NATO Akaryakıt Boru Hattı Sistemi işletilmektedir. TÜPRAŞ Rafinelerinden alınan yakıtlar gemi, vagon ve boru hattı ile Türkiye NATO Akaryakıt Boru Hattı Sistemine alınmakta, depolara boru hatları ile nakledilmekte ve buradan Askerî Birliklere ulaştırılmaktadır.”

Bu hattın geçiş ve toplanma noktası neresiydi biliyor musunuz?

Doğru tahmin: Atatürk Havalimanı‘nın altı…

Yani Türkiye zaten Batı ile diplomatik ilişkilerini sonlandırmışken tek resmî temasın kaldığı NATO’da da ayrık bir ülke halini almamız politik açıdan tuhaf geliyor.

 

Alıntı: Murat Ağırel

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | TUHAF BİR GİRİŞİM için yorumlar kapalı
Haz 08

KAYSERİLİ KANI

KAYSERİLİ KANI

Zengin bir Arap kalp ameliyatı geçirecekmiş doktorlar ameliyat sırasında bir tedbir olarak bir miktar kan depolamak istemişler ama bu Arap’ın kanı çok nadir bir kan imiş. Bütün dünyayı arayıp taramışlar ve sonunda Türkiye’de yaşayan bir Kayserilide bu kanın olduğu anlaşılmış. Kayserili kanı vermeyi kabul etmiş ve ameliyat yapılmış. Ameliyattan hemen sonra zengin Arap, kendisine kan veren Kayseriliye teşekkürleri ile beraber müthiş bir otomobil ve bir milyon dolar para göndermiş. Bir kaç ay sonra Arap’ın bir kere daha ameliyat olması icap etmiş. Doktorlar yine Kayseriliyi aramışlar ve Kayserilide tekrar kan vereceğini söylemiş. Arap yine ameliyat edilmiş. Ancak bu defa kendisine kan veren Kayseriliye bir teşekkür notu ile bir kutu Şam baklavası yollamış. Çok daha kıymetli hediyeler ve para bekleyen Kayserili bu işe çok bozulmuş. Kan verdiği Arap zenginine bir telefon açıp, neden bu kadar cimri davrandığını sormuş. Arap kahkahalar atarak şu cevabı vermiş

– Ya habibi, gözümün nuru. Artık damarlarımda Kayserili kanı dolaşıyor!

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , | KAYSERİLİ KANI için yorumlar kapalı