Kas 02

EGEMENLİĞİ KİM TEHDİT EDİYOR?

EGEMENLİĞİ KİM TEHDİT EDİYOR?

Erdoğan, Türk medeniyetinin zenginliğini neden 15 asırla sınırlandırıyor, onu açıklamadı ama sergilediği hassasiyetler doğrudur, ben de 10 ülke büyükelçisinin Osman Kavala ile ilgili gibi görünen bildirisinin, Erdoğan’ın Afrika gezisine cevap niteliği taşımakta olduğunu belirtmiştim.

Devlet Bahçeli‘nin “Türkiye’ye muhtıra verdiler” tespiti de doğrudur…

Yalnız, ülkenin bağımsızlığı ve millet egemenliği konusunda, AKP iktidarının bugüne kadar uyguladığı politikalar, on büyükelçinin muhtırasından daha tehlikeli değil midir? Mesela, “Türk Milleti’nden Türkiye Milleti’ne geçiş süreci”nden bahseden, 10 büyükelçi değil, Cumhurbaşkanı başdanışmanıdır. Erdoğan da uzun süre “Türk” yerine “Türkiyeli” kavramını yerleştirmek için uğraşmıştır.

“Koordinatör ülke” temsilcisinin davetiyle, terör örgütüyle Oslo’da masaya oturulduğunda, Abdullah Öcalan‘ın “ortak vatan” taleplerinin Meclis’te görüşülmesine “evet” denilmiştir. Öcalan‘ın mektubunun miting meydanında okunmasına izin verilmiştir. Terörle mücadele durdurulmuş, bu süre içinde terör örgütü şehirleri işgal etmiştir.

Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldıktan sonra “Türk milleti diye bir milletin varlığına tahammülü olmayanlar”dan bahsetmek, ne derece inandırıcı olabilir? “AKP iktidarı sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk” veya “Açılımın başarısı, anayasadaki Türklük tanımının kaldırılmasına bağlı” sözlerini de on büyükelçi söylemedi!

***

“Yeni Anayasa” hazırlayıp “Devletin adı ve şekli: ASRİKA (Asya-Afrika) İslam Devletler Birliği’dir. ASRİKA, konfederal cumhuriyettir. ASRİKA İslam Devletler Birliği, kuvvetler ayrılığı ve başkanlık sistemi ile yönetilir. Başkenti İstanbul, resmî dili Arapçadır.” diyen de on ülkenin büyükelçisi değildir!

En son devletin temel niteliklerinin değiştirilmesi tartışmasını başlatan da AKP’li bir isimdir. Ekonominin bozulması, stratejik kuruluşların yabancılara satılması, tarım üretiminin baltalanması, Merkez Bankası’nın boşaltılması gibi uygulama ve kararlar da hep AKP iktidarının eserlerindendir! Devleti, 17-25 Aralık operasyonuna kadar bütünüyle FETÖ kadrolarına teslim eden de AKP iktidarıdır.

“Diyarbakır, BÜYÜK Orta Doğu Projesi’nin yıldızı, bir merkezi olabilir” diyen, yani bütün bunları Türkiye’ye yaşatan kişinin, on büyükelçinin muhtırasına karşı “Türk Milleti’nin egemenliğine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına sahip çıkıyoruz” sözleri, Türk Milleti ve Türk devleti için teminat değildir!

Teminat, sıfırdan başlayıp, devletin kuruluş esaslarını yeniden hâkim kılmaktır.

 

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | EGEMENLİĞİ KİM TEHDİT EDİYOR? için yorumlar kapalı
Kas 01

TİLKİ İLE KEÇİ

         TİLKİ İLE KEÇİ

Sıcak bir yaz günüydü. Tilki sıcaktan, susuzluktan bunalmış perişan bir haldeymiş. Derken şansı yaver gitmiş ve bir kuyuya rastlamış. Tertemiz su, bir yandan sıcaklık, bir yandan susuzluk, düşünmeden atlamış kuyuya. Kana kana içip bir güzel yıkanmış. Kendine gelmiş, gelmiş ya! Aklı da başına gelmiş. Nasıl çıkarım bu kuyudan diye başlamış düşünmeye. “İyi olacak hastanın ayağına doktor gelir” misali bir keçi belirmiş kuyunun başında. Keçi seslenmiş:

—Su nasıl tilki kardeş?

—Mis gibi Çelebim mis!

Keçi kendine yapılan şişirmenin farkında olmadan atlamış kuyunun içine. Kana kana içmiş suyundan. Ferahlamış. Ferahlamayla birlikte kendini toparlayarak sormuş:

—Nasıl çıkarız buradan tilki kardeş?

—Kolay Çelebim kolay. Düşündüğün şeye bak! Sen arka ayaklarının üzerine kalk, ön ayaklarını kuyuya yasla, kafanı da dik tut, ben boynuzlarına basar çıkarım, seni de yukarı çekerim.

Keçi denileni yapmış. Tilki, keçinin sırtından kendini dışarı atmış. Keçi aşağıdan seslenmiş:

—Çek beni Mir’im. Tilki sende çenenin altındaki sakalın kadar akıl olsaydı, sonunu düşünmeden çıkamayacağın kuyuya dalmazdın. Hoşça kal Çelebim diyerek oradan uzaklaşmış. Tabiî ki olan keçiye olmuş.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | TİLKİ İLE KEÇİ için yorumlar kapalı
Eki 31

ALGI YÖNETİMİ

ALGI YÖNETİMİ

“1980 yılında CIA tarafından hazırlanan ‘Yanıltma Taktikleri: Efsaneler ve Gerçekler’ isimli raporda, algı yönetimi çalışmalarında kullanılacak 10 temel kuraldan söz edilmektedir:

İlk iki kural şöyledir:

‘Hedef kitlede mevcut olan bir inanış, görüş ve düşüncenin manipüle edilmesi, o bilginin/fikrin yanlışlanmasından veya yeni bir fikir ve görüş kabul ettirmekten daha kolaydır.

İnsanların algı mekanizmalarının belirli sınırları bulunmaktadır, onlara sunulacak bilgilerin tamamının birden sunulması yerine kademeli olarak sunulması daha etkilidir.’

Burada iki yöntemden bahsedilmektedir:

1- Belirsizliğin azaltılmasını amaçlayan birinci yöntemde, hedef kitlenin bilmediği bir konuda net olarak ortaya konulmuş bir hedefle ilgili tamamen yanlış, manipüle edilmiş bilgiler kullanılarak kitlenin algısının yönetilmesi amaçlanmaktadır.

2- Belirsizliğin artırılmasını amaçlayan ikinci yöntemde ise hedef kitlenin amaçlanan konuya ilişkin bir kısım bilgisi bulunmaktadır. Bu durumda ortaya sunulacak çok sayıda bilgi ile bir tür bilgi kirliliği oluşturulması hedef kitlenin hangi bilgilerin doğru hangilerinin yanlış olduğu konusunda tereddütlerin oluşması sağlanmaktadır. Böylece oluşturulan bu bilgi kirliliği kanalıyla manipüle edilmiş bilgilerin de kabul ettirilmesi daha kolaylaşacaktır.”

***

Tonyukuk, bu bilgiler ışığında Türkiye’deki algı yönetimiyle ilgili değerlendirme yaptı ve şöyle dedi:

“Hedef kitlede mevcut olan bir inanış görüş ve fikrin manipüle edilmesine örnek, Atatürkçülük üzerinden yapılan algı operasyonudur. Atatürk ile ilgili ortaya atılan yanıltıcı ve manipüle edilmiş hap bilgiler tek merkezden hazırlanıp medya üzerinden servis edilmektedir.

Manipüle edilmiş bilgiler kademeli olarak verilerek tepkiler önlenmektedir. ‘Şeriatı getireceğiz’ dedikleri anda buna tepkiler büyük olacaktır ancak kademeli olarak mevcut durum kötülenip arka planda yapılmak istenenler de kademeli verilir.

Hedef kitlede mevcut durumdan bir kopma olmayacağı algısı oluşturularak, hedeflenen amaç gizli bir şekilde o insanların beynine kademeli olarak yerleştirilir.

Ülkemizde mevcut sistemin korunacağı vurgulanarak, ‘Atatürk değil ama Kemalizm kötüdür’ algısı beslenir. Aslında hem ülkenin laik Cumhuriyet rejimine hem de Atatürk’e karşı sistemli projeli bir saldırı söz konusudur.”

 

Alıntı. Yeniçağ Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | ALGI YÖNETİMİ için yorumlar kapalı
Eki 30

MERYEM ATMACA

MERYEM ATMACA

Tarih kitapları hiç yazmaz?

Büyük kahraman Meryem ATMACA elindeki 10.000 altını vererek Rusya’daki 1800 esiri kurtardı.

Meryem Atmaca, babasından kalan 10.000 altını vererek Sovyetler Birliğinin elinde ki 1800 Türk esiri kurtarıp Anavatana dönmesini sağlamış ve fakir bir kadın olarak vefat etmiştir.

  1. Dünya Savaşı yıllarında Ruslara esir düşen 1800 Türk askerine karşılık babasından kalan tüm mirası olan 10 bin altını vererek onları kurtaran kahraman Türk kadını Meryem ATMACA’dır.

Sarıkamış’ta Ruslara karşı zorlu bir mücadele veren ama soğuk, açlık ve cephane azlığı gibi sebepler yüzünden yüzlerce askerimiz Rusların eline esir düşerek Sibirya’ya gönderildi.

Rusya’da çıkan 1917 yılındaki Bolşevik İhtilali sırasında bu esirleri kurtarmak için Meryem ATMACA devreye girdi. Elinde babasından kalma 10 bin altını vardı.

Belki de hiç kimsenin yapmayacağı fedakârlığı gösteren, Miralay Ali Rıza Atmaca efendinin eşi Meryem Atmaca Ruslarla pazarlık yaparak zimmetinde bulunan altınları onlara verdi ve askerlerimizi kurtardı.

Kendi birikiminden 10.000 altın vererek Çar Rusya’sının elindeki 1800 Türk subay ve erlerini Sibirya’dan anavatana ilhakını sağlayan ve yoksulluk içinde vefat eden vefakâr kadın kahramanlarımızdan Meryem Atmaca’yı Rahmetle anıyorum mekânı cennet olsun.

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | MERYEM ATMACA için yorumlar kapalı
Eki 29

HALK KENDİNİ YÖNETEBİLİYOR MU?

HALK KENDİNİ YÖNETEBİLİYOR MU?

İktidarların belirleyicisi olan halk, onay verip, seçtiği ve iş başına getirdiği ve hatta 20 yıldır da iktidarda tutmakta ısrar ettiği için bu hale düşürüldük. Burada halkın kendi kendini yönetme biçimi de sorgulanmalıdır.

Madalyonun öteki yüzünde hepimiz varız.

Seçtik, kendi kaderimizi tayin ettik ve başımıza bunlar geldi.

Gelmeye de devam ediyor.

Acaba ders alacak mıyız?

Mesela, diyecek miyiz; “bir partiyi iki kereden fazla seçip iktidarda tutmamız doğru değilmiş” diye.

Size bir şey söyleyeyim mi?

Türk seçmeni, siyasal karar alırken, kendi öz çıkarlarından çok, başkalarına, dini, siyasi ideolojilere göre karar veriyor. Bu da şu demektir: Türk toplumu, yeterince demokratik, siyasi ve sosyal bilince ulaşamamıştır.

Kısacası demokrasinin halka verdiği yetkileri, halk, olması gerektiği gibi yönetemiyor.

Halk kendini yönetemediği daha doğrusu kendini yöneteceklerini seçmesini beceremediği için başımıza olmadık sıkıntılar geliyor.

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | HALK KENDİNİ YÖNETEBİLİYOR MU? için yorumlar kapalı
Eki 28

CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
“Türk ulusu büyüktür. Özgürlüğü ve barışı sever. Canı pahasına da olsa, Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacak güçtedir. Ve yaşatacaktır…Cumhuriyet, etnik kökeni ne olursa olsun tüm yurttaşlarını Türk Ulusu çatı kimliğinde birleştirmiştir.”
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
CUMHURİYET
Bir yüce iradenin
Beklediği hürriyet
Can ile ifadenin
Adıdır cumhuriyet!
 * * *
Ay, yıldızlı alların
Petek petek balların
Türk, Türk diyen dillerin
Tadıdır cumhuriyet!
 * * *
Gözlerdeki o, ferin
Siperdeki neferin
Kurtuluşa seferin
Şadıdır cumhuriyet!
 * * *
Alında yazıların
Şehit ve gazilerin
Atide, mazilerin
Yâdıdır cumhuriyet
 * * *
Kenan Şahbaz
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , | CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN için yorumlar kapalı
Eki 27

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “ He şeyin en iyisini bilen Allah’tır ve başarı O’nun sayesindedir.” İbni Haldun

* “Şiddet, beceriksizlerin başvurduğu son çaredir.” İsaac Asimov

* “Tarımı ihmal eden ülke, intihar ediyor demektir. Gelişmiş ülkelerin semalarında, ne kadar uçağın uçtuğu değil. Ne kadar çok, arının uçtuğu önemlidir. Eğer arılar ölürse, ileri ki yıllarda insanlar da ölür.” Albert Einstein

* “Türk Milletinin dili, Türkçedir. Türk Dili dünyanın en güzel, en zengin ve en kolay dilidir.” Mustafa Kemal Atatürk

* “Rüşvetçi politikacıları, hırsızları ve hainleri seçen halk kurban değil suç ortağıdır.” George Orwell

* “Öyle puslu ki hava, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor.” Kazım Karabekir

* “Düşüncesini ifade edemeyen bir insan, bizzat idam edilmiş demektir.” Sokrates

* “Başkalarını kazanmak için, kendini kaybetme.” Robin Sharma

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Eki 26

KAPATMAYI, YASAKLAMAYI, KÖKLERİNİ KAZIMAYI DÜŞÜNÜRLER Mİ?

KAPATMAYI, YASAKLAMAYI, KÖKLERİNİ KAZIMAYI DÜŞÜNÜRLER Mİ?

 

Acil bir mahkeme kararı ile adını yazamadığım bu ahlâksızı sizler tanıyorsunuz.

“Hele İslami devlet olsun, en güzel sarığı biz saracağız, en güzel cübbeleri biz giyeceğiz. Başörtü meselesi çözüldü değil mi? Ayasofya, Tayyip Bey ‘Bekleyin’ dedi. Ayasofya açıldı. Sarık ve cübbe de… Vakti gelir. Devletin kontrol mekanizmalarında olalım…” sözleriyle gündeme geldi.

12 yaşındaki kız çocuğuna istismardan tutuklandı. Müritleri, istismara uğradığı iddia edilen çocuğun ailesine saldırdı. Çocuk istismarı içeren yapımları dolayısıyla dijital yayın platformlarına savaş açan ve toptan yasaklanmalarına çalışanlar, bu nevi “suç“lara “ev sahipliği” yapan tarikat yapılanmalarını da aynı şekilde kapatmayı, yasaklamayı, köklerini kazımayı filan düşünürler mi?

Bununla bitmiyor Sözcü’de dahası var.

 

“ANADOLU’DA BAŞKALARI DA VAR”

Yol TV’de katıldığı ‘Esas Mesele’ programında konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Saymaz, “Tek değil. Şuan Anadolu’da Fatih Nurullah ve benzeri başka kişilerde var. Bir kaçının ismini yurttaşlara faydası olması açısından söylemek isterim” ifadeleriyle korkunç gerçekleri dile getirdi.

İsmail Saymaz, o tarikat şeyhleri ve yaptıklarına ilişkin şunları söyledi:

 

“ÇOCUK İSTİSMARINDAN YARGILANIYOR”

“Onlardan biri Büreyde Öncel. Urfa merkezli faaliyet yürüten, Kendisini “Kadiri Şeyhi” olarak tanıtan bir kişi. 1987 doğumlu. Abdülkadir Geylani İlim ve Hizmet Derneği’nin kurucularından biri. Kendisi şuan çocuk istismarından yargılanıyor.

 

‘PEYGAMBER SOYUNDAN GELDİĞİNİ İDDİA EDİYOR’

Bir diğeri, Seyyid Muhammed Accan El Hadid Er Rufai. Bu Irak’lı bir kişi, uzun zamandır Türkiye’de yaşıyor. Peygamber soyundan geldiğini iddia ediyor. Seyyid olarak biliniyor.

Bilhassa bu kişi hakkında “Cübbeli Ahmet” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün açık alanda “Yamuk işleri vardır” diye ifade ettiği beyanları vardır. Bu yamuk işlerden kasıt, birden çok kadınla nikâhlanmasıdır. Hatta nikâh bile denilemez. Birlikte olması meselesidir.

Özellikle Seyyid Muhammed Accan El Hadid, YouTube’a bakıldığında “Ünlü Seyyid hocamız” diyerek, kitleler tarafından karşılanıyor ve ağırlanıyor. Bu da genç biri. Bu da Urfa’da bulunuyor.

 

‘ŞİMDİDEN UYARIYORUM”

Bu iki kişi gelecek dönemin konuşulan isimleri olacak. Şimdiden uyarıyorum. Tekrar ediyorum; Seyyid Muhammed Accan El Hadid ve Büreyde Öncel isimleri…

Buna ek olarak başkaları da var. Cinsel istismar düzeyinde değil ama maddi istismar. “Cennetten hurma getirdim” diyerek açık alanda bu tür istismarları sürdürüyorlar. Diyanet’in takip etmesi, izlemesi gerek kişiler bunlar.

Bir bakanımızın dediği gibi “bir defadan bir şey olma mı” denilecek?

DİB tarikatı kınamayı akıl edebildi. Yeni yeni kendine gelmeye başladı mı acaba?

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , | KAPATMAYI, YASAKLAMAYI, KÖKLERİNİ KAZIMAYI DÜŞÜNÜRLER Mİ? için yorumlar kapalı
Eki 25

ÖĞLENE KADAR DA GEÇİM GEREK, ÖLENE KADAR DA

ÖĞLENE KADAR DA GEÇİM GEREK, ÖLENE KADAR DA

 

Bir çiftçi her zamanki gibi sabahleyin kalkar, öküzüyle sabanını yanına alarak tarlasını sürmek için tarlasına gider. Öküzü ve sabanıyla tarlasını sürmeye başlar. Öğle vakti yaklaşmak üzereyken ak saçlı, azametli, güçlü- kuvvetli ve nur yüzlü bir ihtiyar gözüne ilişir.

Çiftçi; “Sende kimsin,” diye sorar?

İhtiyar; “Ben Azrail’im, öğle vakti geldiğinde senin canını alacağım,” der.

Çiftçi bir an korkar, şaşırır ve uzun, uzun düşündükten sonra;

“Ho öküzüm ho! Öğlene kadar da geçim gerek, ölene kadar da,” diyerek Azraile aldırış etmeden tarlasını sürmeye devam eder.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , | ÖĞLENE KADAR DA GEÇİM GEREK, ÖLENE KADAR DA için yorumlar kapalı
Eki 24

DİYANET ÜZERİNDEN SENARYOLAR

DİYANET ÜZERİNDEN SENARYOLAR
Gündemin dikkat çeken konularından biri ‘dualı açılış’; dindarlar duayı her zaman önemser. Tüm dinlerde duanın ayrı bir yeri ve önemi vardır. Dua; insanın iç sesi olarak yüce yaratıcısıyla özel bir irtibat biçimidir. Herkesin vicdanıyla muhatap olduğu, kendi iç dünyasıyla hemhal olduğu, öz benliğini yaşadığı sırlı bir andır.
Son günlerde Diyanet İşleri Başkanı’nın ısrarla ön plana çıkarılması birçok insanda soru işaretlerine neden olduğu görülmektedir. Muhterem Diyanet İşleri Başkanı’nın böyle bir talebinin ve girişiminin olmayacağı gibi öne çıkma heveslisi biri de olmadığını zannediyoruz.
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz haftalarda Yargıtay binası açılışında ve sonrasında Amerika’daki Türk evi açılışındaki duasıyla kamuoyunda yer aldı.

HASSASİYETLER VE POLİTİZE
Zihinlere; acaba bunun arkasında ne yatıyor sorusu geliyor. Birileri tarafından Diyanet İşleri Başkanı kasıtlı gündemde tutulup bir şeyler mi planlanıyor?
Başkanı ön plana çıkararak; karşı cenahın eleştirileriyle Diyanet İşleri Başkanlığı gibi toplumun tüm kesimlerine dini hizmet vermekle yükümlü saygın bir kurumun yıpratılması gibi bir sonuç ortaya çıkabilir.
Birileri Diyanet İşleri Başkanı’nı sosyal medyanın önüne mi atıyor? Bu noktada Diyanete yapılan eleştiri İslam’a yapılmış gibi algılanmasına zemin mi hazırlanıyor?
Böylece toplumun dini hassasiyeti yüksek kesimleri politize edilerek muhtemel oy kayıplarının önüne mi geçilmeye çalışılıyor?
Zira, şimdiye kadar Diyanetin bu kadar ön planda olduğu bir senaryo ile karşılaşmamıştık. Bu tarz teo-politik manevraların hiç kimseye fayda getirmeyeceği, ancak birilerinin değirmenine su taşıyacağı gün gibi aşikardır. Bu yaklaşım dini araçsallaştırmak, kutsalı siyasi bir malzeme haline getirmek anlamına geldiği de bilinmelidir. En hassas duygu, dini duygulardır, yıpratılmamalı, çirkin emellere alet edilmemelidir.
KUTSALLARI İSTİSMAR
Hülasa seçime yakın bir sürede safları yeniden sıklaştırmak gayesiyle Diyanetin yıpratılmasına, karşılığında da sağ-muhafazakâr cenahta “din düşmanları” algısına neden olunmak mı isteniyor? Böyle bir niyet varsa gerçekten çirkin bir plan demektir. Din ve dini değerler üzerinden insanların kutuplaşmasına neden olur.
Gelelim sadede. Diyanet İşleri Başkanı’nın dua etmesi kadar önemli ve güzel bir şey yoktur. Bir müessesenin açılış kurdelesinin dua eşliğinde kesilmesi, eğitim-öğretimin dua ile başlaması ne güzel şeyler.
Şunu net olarak ifade etmeliyiz ki bu millette, küçük marjinal bir grup hariç neredeyse yüzde doksanı büyük bir şevk ve heyecanla; besmeleyle, duayla ve Kur’an’la başlayan her etkinlikten memnun olur.
Ancak esas sorun bunun siyasi bir şova dönüştürülmesidir. Her ne kadar bunu yapanlar bu fikirde olmadıkları izlenimini vermeye çalışsa da bu durumun mütedeyyin çevrelerde bile rahatsızlıklara neden olduğu gözlemlenmektedir.
Kutuplaşmalar yüzünden bu ülke yıllarca çok çileler çekti. Farklı senaryolar tekrar sahaya sürülmemeli, aynı oyunlar oynanmamalı, basit çıkarlar uğruna bu millete tekrar yeni acılar yaşatılmamalıdır.
İKİ BİNLİ YILLAR
“Bir cumhurbaşkanının camiye gitmesi iyi midir kötü müdür?” diye bir soru abesle iştigaldir. Böyle bir sevince deyim yerindeyse “gözümüzü kırpmadan canımızı feda ederiz” derdi insanlar.
Doksanlı, iki binli yıllara kadar ülkenin cumhurbaşkanını camide görebilmek ne büyük hayaldi. Kim bilir bu rüyanın gerçekleşmesi için neleri feda etmezdi ki insanımız.
Sadece günümüzde değil, tarihimizde bile böyleydi. Mesela tarihi selâtin camilerinde padişahlara mahsus namaz kılma yeri vardı. Bunlara “hünkâr mahfili” denirdi. Hatta bu bölümün girişi hafif engin olur, Padişaha “Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var!” mesajı verilirdi.
Devlet adamlarının camiye gitmesi de dua yapması da güzel. Ama bugünkü tutum ve davranışlar “insanları dinden nefret ettirir” hale gelmişse burada sorgulama yapmak yanlış olmasa gerek.

Tabii ki şahsi bir ibadet olarak inananların camiye gitmesi hakkıdır, görevidir. Ancak ibadet, samimiyetten uzaklaşıp şov ve gösteri haline getirilirse; insanlar, dinden, dindardan, duadan ve camiden soğutulursa bu acıklı bir durum olur.

DEĞERLERDEN NEFRET ETTİRMEK
Maalesef -son dönemde örneğini sıkça gördüğümüz üzere- siren çalan araçlarla, konvoylar eşliğinde camiye gelip insanlar taciz ediliyorsa; sanki büyük bir terörist avına-baskına çıkılmış gibi eli ağır silahlı, siyah gözlüklü, tam teçhizat üniformalı adamlarla caminin içi ve dışı ablukaya alınarak kuşatılmışsa; namaz kılmayı, hatta oturmasını-kalkmasını bilmeyen birinin son anda gelip en öndeki cemaati taciz eden, hutbeyi bölen insanların huşuyla namaz kılmasını engelleyen bir durum yaşanıyorsa ki -durum herkesin malumudur- bu şık bir durum değildir, olsa olsa faciadır.
Bugün insanların ve gençlerimizin dini değerlere yaklaşımı hakikaten çok ciddi sorunludur. İnsanları dinden, dindardan, duadan hatta diyanetten ve camiden nefret ettirmek kimsenin haddine değildir, buna cüret edilmemelidir ve böyle davranmaya kimsenin hakkı yoktur.

Maazallah “Vay o namaz kılanların haline ki onlar namazı gösteriş için kılarlar” (Mâûn, 4-6) uyarısına muhatap olmak durumunda kalabiliriz.

http://www.necmettincaliskan.com.tr/3659-2/

Kaynak: Doç. Dr. Necmettin Çalışkan

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | DİYANET ÜZERİNDEN SENARYOLAR için yorumlar kapalı