Eki 23

“BİR SUBAY HEM DE HAFIZ”

“BİR SUBAY HEM DE HAFIZ”

Tamburi, bestekâr, hâfız ve hattat Kemal Batanay anlatıyor: Müridoğlu Mehmed Kemaleddin, 1893-1981) …

Soğuk bir kış günü cuma namazı için hazırlık yaptıktan sonra biraz erken Üç Şerefeli Cami’ye gittim. Cami avlusu cuma için hareketlenmiş, cemaat camiye girmeye başlamıştı. Bu ulu mâbed karşısında ecdadımızın büyüklüğünü bir daha derinden hissettim. İçimde camiye girip Kur’an okumak arzusu uyandı. Doğruca müezzin mahfilinde yer almış bulunan müezzinlere yaklaşarak hâfız olduğumu ve Kur’an okumak istediğimi söyleyerek izin istedim.

“Bir subay, hem de hâfız” diyerek çok sevindiler ve: – “Tabii lutfedersiniz, buyrunuz, okuyunuz efendim” dediler. Mahfile çıktım aralarında yer açtılar. Oturdum ve Kur’an okumaya başladım. Kısa zamanda da cami lebâlep doldu. Cemaat huşû içinde sessizce beni dinliyordu.

Cuma saati geldi, ezan okundu ve ilk sünnet kılındı. Müezzinbaşı iç ezanı da benim okumamı işaret etti. Bu teklifi kabul ettim. Bütün vücudumu dinî bir heyecan sarmıştı. Hicaz makamında müessir bir ezan okudum.

Namaz bittikten sonra cemaatin büyük ilgi ve sevgi gösterisi arasında kalmışken bir er bana yaklaşarak: – “Efendim, kumandanım sizi istiyor” deyince “Eyvah resmî elbise ile ezan okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık” galiba diye endişe ve korkuya kapıldım.

Maiyeti ile avluda bekleyen kumandana yaklaştım. Bu Anafartalar’da savaşın akışını değiştiren dâhi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Heyecanım bir kat daha arttı. Ne ile karşılaşacağımı bilemiyordum…

Bana: – “Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim” deyince biraz rahatladım. – “İsmin?” – “Kemal Efendim” – “Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun?” – “Efendim, 16. Telgraf Bölüğü’nün hesap memuru olarak tayin edildim.” Yaverine: – “İsmini ve kıtasını yaz” dedi, sonra bana dönerek: – “Oğlum! Edirne’de kaldığımız süre içinde ben cuma namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın.” – “Baş üstüne efendim” diyerek kumandanı selâmladım. Sonra Mustafa Kemal maiyetiyle beraber camiden uzaklaştı.

Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal’in cuma namazı için Selimiye Camii’ne gideceğini ve benim de orada hazır bulunmamı Kur’an ve ezan okumamı, ayrıca durumun cami görevlilerine de bildirildiğini söyledi. Cuma günü erkenden hazırlık yaptım. Selimiye Camii’ne gittim.

Mimaride hacim, çizgi ve en güzel ölçülerin gerçekleştirildiği bir cami, dinî heyecanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir mekân. Bu mâbedde Kur’an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim. Bu duygular içinde doğruca müezzin mahfiline çıktım. Müezzinbaşıya kendimi tanıttım. Bilgisi olduğunu, istediğim zaman Kur’an okumaya başlayabileceğimi söyledi. Mânen de okumaya hazırdım. Cuma vakti girinceye kadar Kur’an okudum. Sesime hâkim ve rahattım. Caminin iç mekânının güzellik ve ihtişamı, cemaatin kalabalık oluşu da beni coşturdu, okuyuşuma heyecanıma tesir etti. Duyduğum zevk ve huzuru anlatamam. İç ezanı da aynı hal içinde aşkla okudum.

Namaz çıkışı etrafımı saran meraklı, takdir ve hayranlıklarını ifade eden cemaat arasından yine avluda maiyetiyle beni bekleyen Mustafa Kemal’e selâm verdim. Elini uzattı, hemen elini öptüm. Bana: – “Oğlum! Bugün yine bizi yaktın. Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin.” Ertesi hafta Eskicami’ye gitmem emredildi. Orada da Kur’an ve ezan okudum.

Hafta arası görev başındayken bir telefon geldi. Yüzbaşı Ali Rıza Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yatsı namazından sonra ikametgâhında beni beklediğini, kendisinin de bana refakat edeceğini bildirdi. Ali Rıza Bey’le buluşarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıktık. Oturmamı ve rahat olmamı söyledi. Sonra söz mûsikiden açıldı. Mûsikiyi kimlerden ve hangi eserleri meşkettiğimi sordu. Sonra bana: – “Birkaç eser oku da dinleyelim” dedi. – “Efendim, daha çok klasik formda eserler geçtim” dedim ve Dellâlzâde İsmâil Efendi’nin, Isfahan makamında nakış yürük semâisini okumaya başladım.

“O güzel gözlerine hayran olayım, O şirin sözlerine hayran olayım.” Sonra Tab‘î Mustafa Efendi’nin bayatî nakış ağır semâisini okudum. “Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin, Kurbanın olduğum, bize yok mu mürüvvetin.”

Mustafa Kemal de hafif bir sesle hatasız, usul vurarak bana eşlik etti. Kendisi, Leylâ Hanım’ın (Leyla Saz), hüzzam makamında: “Harâb-ı intizar oldum aman gel aman gel Yeter üzme efendim her zaman gel heman gel” şarkısını usul vurarak okumaya başladı. Benim de okumamı istedi.

Mûsiki faslı böylece gece geç vakte kadar devam etti. O’nun mûsiki bilgisi, zevki ve eserlere hâkimiyeti bende büyük hayranlık uyandırdı. Bende derin izler bırakan bu hâtırayı hiç unutamam. Onun Osmanlı kültürü içinde yetişmiş, yoğrulmuş bu şahsiyetine daima hayranlık duymuşumdur..

Kemal Batanay II. Dünya Savaşı’nda yedek subay ve hesap memuru olarak Kilyos’ta Karadeniz Boğazı muhafızlığında on dokuz ay ihtiyat zâbiti olarak askerlik yaptı. 31 Ekim 1942’de terhis oldu.

 

Kaynak: Prof.Dr. Muhittin Serin, Kemal Batanay, Bestekâr, Tambûrî, Hattat, Hâfız, İstanbul 2006 …’

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | “BİR SUBAY HEM DE HAFIZ” için yorumlar kapalı
Eki 22

Dünyanın en zeki ülkeleri arasında Türkiye kaçıncı sırada

Dünyanın en zeki ülkeleri arasında Türkiye kaçıncı sırada

WebTekno’da yer alan habere göre, dünyanın en zeki ülkeleri sıralamasında Türkiye ilk 20’de yer alıyor. Açılımı İntelligence Quotient, Türkçe anlamı ise zeka değeri ya da zeka katsayısı olan IQ, standardizasyonu yapılan zeka testlerinden alınan zeka puanıdır. İçerisinde mantık, hafıza, matematik becerisi, dil yeteneği, analitik düşünme kabiliyeti, bilgiyi işleme hızı gibi skorları bulundurur. Bireylerin olduğu gibi toplumların, ülkelerin de IQ dereceleri merak ediliyor.

 

Türkiye’nin IQ ortalaması: 90

Pek çok farklı faktör yer aldığı için hangi ülkelerin, toplumların dünyanın en zekisi olduğunu belirlemek oldukça zordur. Örneğin; okur-yazar oranı en fazla olan ülke en zeki ülke midir? Faktörleri tek başına alıp bir belirginlik kazandırmak mümkün değilken, tüm faktörler eşliğinde bir standardizasyon oluşturulur ve bu doğrultuda ölçüm yapılır.

Açıklanan, dünyanın en zeki ülkelerinin arasında Hong Kong, Güney Kore, Tayvan, İtalya, Moğolistan gibi ülkeler yer alıyor. Türkiye’nin IQ ortalaması ise 90 olarak belirlendi. İşte en yüksek IQ’ya sahip ilk 10 ülke ve ortalamaları:

Hong Kong: 108

Singapur: 108

Güney Kore: 106

Çin: 105

Japonya: 105

Tayvan: 104

İtalya: 102

İsviçre: 101

Moğolistan: 101

İzlanda: 101

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | Dünyanın en zeki ülkeleri arasında Türkiye kaçıncı sırada için yorumlar kapalı
Eki 21

RUH HIRSIZI

RUH HIRSIZI

 

Bir ömür nefesinde, gözlerinde ferdeyim

Aşkla gönül ufkuma doğduğun seherdeyim

Hafızamda anılar canlandı birer birer

Seni hep yüreğimle kokladığım yerdeyim

 

Aşk ile bakışına kandığım günler var ya!

Bir ömür seninleyim sandığım günler var ya!

Şimdi hepsi bir hançer saplanır yüreğime

Aşkınla alev, alev yandığım günler var ya!

 

Safça, hatta ahmakça dedim ömür çiçeğim

Seni şu hafızamdan kazıyıp sileceğim

Geç de olsa anladım ruh hırsızı ey kadın!

Ruhumu aldın benden ruhsuz mu öleceğim?

 

Nasıl bir yaratıksın imandan, dinden ettin

Gök kuşağı renginde dünyamı zindan ettin

İrademi, kanımı sömürdün sülük gibi

Başardın en sonunda Şahbaz’ı candan ettin

 

Kenan Şahbaz

 

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | RUH HIRSIZI için yorumlar kapalı
Eki 20

Egemenlik, DSÖ’ye böyle devredildi!

Egemenlik, DSÖ’ye böyle devredildi!

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013 yılında Türkiye’de yapılan 63’üncü Avrupa toplantısında, “İnsani ve Sağlık Acil Durumlarına Hazırlıklılık” alanında faaliyet gösterecek bir ofisin İstanbul’da kurulması kararlaştırıldı. “Hazırlıklılık” ne demekse… Anlaşma, 2 Mayıs 2017’de Ankara’da imzalandı.

Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ‘ın imzaladığı anlaşma, iki yıl sonra 18 Mayıs 2019’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından onaylanmak üzere TBMM’ye sunuldu. 21 Ağustos 2020’de onaylandı ve Resmi Gazete’de yayınlandı. Ofis, 10 Eylül 2020’de Mecidiyeköy’de açıldı.

***

Anlaşma metninde İstanbul Ofisi için “Coğrafi Ayrık Ofis” deniliyor! “Ayrık otu”nu akla getirdiğini hiç kimse düşünmemiş!

Anlaşmanın 3’üncü maddesinin birinci fıkrasına göre ofisin, tamamen DSÖ Anayasası ve kurallarına göre çalışacağı belirtildi.

4’üncü fıkrada çalışanların görevlendirilmesinin, DSÖ yetkisinde olduğu, beşinci fıkrada bütün çalışanların DSÖ personeli olarak kabul edileceği ve anlaşmanın 10’uncu maddesindeki imtiyaz ve muafiyetlerden yararlanacakları ifade edildi.

4’üncü maddede“Hükümet, ofisin Türkiye’nin herhangi bir yerinde tartışma ve karar alma özgürlüğü bulunduğunu kabul eder” denildi.

5’inci maddede aynen “Hükümet, DSÖ kontrolünde olacak İstanbul Ofisi mahalinin ve dokunulmazlığını kabul eder” ifadesi kullanıldı! Cümle düşük, imla bozuk ama ifade bu!

Aynı maddenin ikinci fıkrasında, “İdari, adli, askeri veya polis olmak üzere hiçbir Hükümet memuru veya Türkiye içinde kamu yetkisi kullanan diğer şahıs, DSÖ Avrupa Direktörü veya İstanbul Ofisi başkanının onayı dışında İstanbul Ofisi mahaline girmeyecektir.” denildi!

6’ncı maddede“Hükümet, İstanbul Ofisi’nin her türlü işgal veya hasardan ve huzurunu ve saygınlığını bozacak eylemlerden korunması için tüm önlemleri alacaktır.” denildi.

7’nci maddenin fıkralarında“DSÖ mülkleri ve varlıkları her nerede bulunursa bulunsun her türlü yasal işlemden muaftır, her türlü idari ve adli işlemden muaftır. İstanbul Ofisi’nin arşivi ve belgeleri bulunduğu yerde dokunulmaz olacaktır. İstanbul Ofisi, ithal veya ihraç edilen eşyalar veya her türlü yayınlarda vergiden muaftır.” hükümleri var!

8’inci maddede İstanbul Ofisi’ne her türlü altın, döviz veya menkul kıymet bulundurma, transfer etme yetkisi tanındı.

9’uncu maddede ofis görevlilerine diplomatik misyonlara tanınan ayrıcalıklar ve diplomatik kurye ve torbalara verilen imtiyaz ve muafiyetler de tanındı. İstanbul Ofisi memurlarının haberleşmesine sansür uygulanamayacağı kabul edildi!

***

10’uncu maddede, İstanbul Ofisi görevlilerinin dokunulmazlıklarının görevleri bittikten sonra da devam edeceği, sosyal güvenlik ödemelerinden muaf oldukları, yabancı memurlar için göçmenlik kısıtlamaları uygulanamayacağı veya yabancı tescilinden de muaf oldukları, İstanbul Ofisi Başkanı’na Uluslararası Örgüt Başkanı statüsü tanınacağı ve bu unvanın Türk uyruklulara veya devamlı Türkiye’de ikamet edenlere verilemeyeceği,

13’üncü maddede, İstanbul Ofisi’nin alanı, binası ve donatılmasından kırtasiye masrafına kadar her türlü ihtiyacından hükümetin sorumlu olacağı belirtildi.

***

İnanılır gibi değil ama devlet içinde devlet kuran ve egemenlik devreden bu maddeler, Meclis zabıtlarına yazı olarak değil fotoğraf olarak konulan anlaşma metninden alınmıştır ve uygulanıyor! Milletvekilleri, bu anlaşmayı okuyup da mı onayladı acaba?

 

Kaynak: Yeniçağ Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , | Egemenlik, DSÖ’ye böyle devredildi! için yorumlar kapalı
Eki 19

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “İnsan kendisine uygun haberleri kabul eder, bir fikre, bir mezhebe taraftarlık ederse yalanı gerçek zannetmeye başlar.” İbni Haldun

* “Eğer bir millet büyükse kendisini tanımakla daha büyük olur.” Mustafa Kemal Atatürk

* “Kimseyle alay etme, asla kimseyi küçük düşürme. Kalbinin en ücra köşesinde bile yapma bunu, insan yaşamı alaya alınmayacak kadar hüzünlü ve ciddidir.” Fernando Pessoa

* “Sen, herkesi kör. Âlemi, sersem mi sanırsın?” Ziya Paşa

* “Hiç bir şey, zekâyı seyahat etmek kadar geliştiremez.” Emile Zola

* “Emek karşılığını bulamayınca üretim azalır, yetenekli kişiler iş yapmak istemez.” İbni Haldun

* “Yoksulluk, işlemediğimiz bir suçun cezasını çekmektir.” Eli Kamarov

* “Muhtaç bırakıp yardım etmek, planlanmış bir cinayettir.” Ernesto Che Guevara

 

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Eki 18

Meclis Eski Başkanı İsmail Kahraman “Dindar bir anayasa yapalım, İlk dört madde değişebilir” demiş.

Meclis Eski Başkanı İsmail Kahraman “Dindar bir anayasa yapalım, İlk dört madde değişebilir” demiş.

 

Yeni anayasada “Dindar devlet” yazacakmış. Meclis Eski Başkanı İsmail Kahraman: “Dindar bir anayasa yapalım. İlk 4 madde değişebilir” buyurmuş.

Unutuyor galiba.

İlk anayasamız dindardı ve onu bir yıl içinde doğar doğmaz boğup yerle yeksan eden padişahımız efendimiz de İslamcılığı ile bilinen II. Abdülhamit’ti.

Mesele devletin dindarlığı veya dindar devlet ise o daha feci.

İlk İslam devleti Emeviler katildi.

Önce Hz. Peygamberin torunlarını, “oğlum” dediği Hz. Ali’nin katlini gerçekleştirdi.

Öyle ki, Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in kafasını kestirip Yezit denen halifenin önüne koydu.

Daha sayayım mı?

Dindar, Müslüman devlet, aynı şekilde Peygamberin öbür torunu Hasan’ı karısına zehirleterek öldürttü.

Senin dindar dediğin devlet, katil olarak doğdu. Öyle ki sen bile halen daha insanları o olayların etkisiyle Alici (Alevi) Sünni olarak ayırıyorsun. O katliamların açtığı yara ile Ümmet birliği paramparça oldu ve asırlardır bir daha bütün haline gelemiyor.

Anayasa yapacaklarmış da anayasaya “dindar devlet” yazacaklarmış.

Her iki laftan birini Osmanlı’ya bağlayıp, Osmanlı Osmanlı diyorsunuz da katledilen padişahları, başbakanları (sadrazamları) söylemiyorsunuz. Onların hepsi dindar devlet sürecinde yaşandı.

Tarih size hiçbir şey anlatmıyor.

Hiçbir ders vermiyor.

1876’da, içinde II. Abdülhamit’in de olduğu bir grup tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin ilk anayasası olan Kanun-u Esasi, hem dindardı ve hem de etnik yapıları bir arada tutmayı amaçlıyordu.

Ne oldu?

Tutamadı.

Demek ki neymiş?

Anayasanın veya devletin dindarı olmazmış. Olursa da işe yaramazmış

Peki, esas olan neymiş?

İnsan!

Yani yönetenler ve onun zihniyeti…

Nitekim 19 yıldır süren AKP iktidarları, sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda muhafazakârlığın iflasıyla sonuçlanıyor.

Halinize bakın.

Güya hepiniz dindarsınız. Öyle değilseniz niye dindar anayasa istiyorsunuz değil mi?

Dindarsınız ama ülkeyi pislik götürüyor.

Yolsuzluklar diz boyunu geçti. Bizzat devletin raporlarına yansıyor.

Adaletsizlikten, haksızlıktan, millet açken üç-beş maaş alanlardan dert yanmayan var mı?

Sadece Sezgin Baran Korkmaz dosyaları bile arşı alaya kalktı da sizden gık çıkmadı.

17-25 Aralık yolsuzluk dosyaları dindarların hükmettiği Meclis’teki milletvekillerinin oyları ile Yüce Divan’dan kurtulmadı mı?

Köprülerden, hastanelerden büyük ihalelerden, offshore hesaplarını yurt dışına kaçıranlardan, Man Adası’nın hikâyesinden bahsetmiyorum…

Anayasayı dindar yapınca düğmeye basmışsınız gibi hırsızlar dürüst, hâkimler adil, torpilciler hakkaniyetli oluyor mu?

Olmuyor.

Sorun anayasada değil ki…

Sorun; zihniyetiyle, ideolojisiyle, tüm inanç ve değer sistemleriyle bizzat insanlarda.

İşte, “Muhafazakâr demokrat” olduğunu söyleyerek iş başına gelmiş AKP iktidarları ve onların yönettiği ülke olan Türkiye’nin durumu ortada.

Anayasayı değiştirelim ülke düzelsin diyenlere: Bırakın anayasayı, siz kendinizi düzeltin.

İslam Dinini, İsmail Kahraman gibi yüzlerce bürokratın, milletvekilinin, devlet ve siyaset adamının beynine yükledik, hepsine öğrettik ve ellerine de diploma verdik de ne oldu? İktidara geldiklerinde ülkeyi soyup soğana çevirdiler, haksızlık ve adaletsizliğin kitabını yazdılar.

Şimdi tutturmuşlar, “Anayasayı dindar yapalım” diye. Sizi dindar yaptık halimiz ortada. Anayasayı yapsak, bütün sesleri din adına kısarsınız. Anayasayı dindar yapmayacağız ki dinimiz oyuncağınız olmasın.

 

Kaynak: Ahmet Gürsoy

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | Meclis Eski Başkanı İsmail Kahraman “Dindar bir anayasa yapalım, İlk dört madde değişebilir” demiş. için yorumlar kapalı
Eki 17

CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI

CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI

 

Çağdaş müziği tanıtma amacıyla bir zamanlar Bayburt İline Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası götürülür. Bayburtlulara Mozart’tan, Çarskovski’den, Bethoven’dan eserler seslendirilir. Herkes koltuklarında sessiz bir şekilde dinlemişlerdir. Konser bittikten sonra Bayburtlulara nasıl buldukları sorulur. Bayburtlular:

“Biz Fransız’ı da, Ermeni’yi de gördük ama bu günkü kadar zulüm gördüğümüzü hatırlamıyoruz,” derler.

 

 

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI için yorumlar kapalı
Eki 16

SİZ BİZİ NİYE SATTINIZ?

SİZ BİZİ NİYE SATTINIZ?

 

Hani; Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi’nin, Söğüt te Şeyh Edebali’nin, Derya da yunusun, Anadolu’da Mevlana’nın, yoluna Başbuğ Alpaslan TÜRKEŞ’in açtığı çığırdan gidip Milliyetçi Türkiye’yi kuracaktık, Turan’a varacaktık, Hani <Aleme Nizam> verecektik, Başımız dik, karnımız tok, daima izzetli ve şerefli olacaktık, ADALET bizden sorulacaktı… Ne oldu da kervanımız basıldı-dağıtıldı?

Ne oldu, neler oldu da ON paraya satıldık….?

1967 den beri ortaokul, lise, üniversite çağımızda kurduğumuz hayallerimizi sattınız?!… Üniversite çağımızda yavuklumuzla birlikte gezmek varken, karakollarda geçirdiğimiz geceleri… Avukatsız girdiğimiz davaları sattınız

Hastanelerde yaralı arkadaşımızın başucunda döktüğümüz gözyaşlarını…

Ettiğimiz yemini, dökülen kanlarımızı… Gardaşımız dediğimiz arkadaşlarımızla aramızdaki Hukuku kaça sattınız?…

Siz bizim ciğerden attığımız “KANIMIZ AKŞADA ZAFER İSLAMIN, HAK HUKUK ADALET MİLLİYETÇİ HAREKET, REHBER KURAN HEDEF TURAN, NE ABD NE RUSYA NE ÇİN HER ŞEY TÜRKE GÖRE TÜRK İÇİN, ÜLKÜCÜ HAREKET ENGELLENEMEZ, ÖLMEZ BU HAREKET ÖLMEZ BU DAVA, VB. Sloganlarla kısılan sesimizi, soluğumuzu, yüreğimizi sattınız…

Nerede ettiğiniz ÜLKÜCÜ YEMİNİ?

Yağmur altında direklere çıkarak astığımız bayrakları sattınız…

Siz bizim elli yılımızı, ömrümüzü, bizi sattınız…

Sahi siz bizi niye, niçin, ne pahasına sattınız???

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | SİZ BİZİ NİYE SATTINIZ? için yorumlar kapalı
Eki 15

ECEVİTE SELAM GÖNDERMEK

ECEVİTE SELAM GÖNDERMEK

 

Siyasi yönü tartışılır elbet ama güler yüzlü ve Engin hoşgörülüydü Allah rahmet eylesin…

Demirel bir mitingde elinde “Ecevit” afişi olan bir çocuk görür ve “ Bu afiş ile ne yapacaksın?” diye sorar.

Çocuk “Ecevit’e selam göndermek istiyorum” der.

Bunun üzerine Demirel, mikrofonu çocuğa verir ve selamı göndermesini sağlar..

Ardından, bu hatıra fotoğrafı çekilir…

Hadi şimdi görelim bu davranışı mümkün mü?.

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | ECEVİTE SELAM GÖNDERMEK için yorumlar kapalı
Eki 14

ÖZÜR DİLERİM…

ÖZÜR DİLERİM…

 

Cumhurbaşkanımız olan Recep Tayyip Erdoğan zamanında, “Biz bu millete efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik” diyordu…

Hâlâ sözündeyse; ben efendiyim, Erdoğan ise hizmetkârım…

Hakkımda yeni bir dava açılmış…

Davacı Sayın Erdoğan…

Erdoğan’ın isminin karşısında, “mağdur” yazıyor… Mağdur etmişim…

Benim sayın Erdoğan’ı mağdur edebileceğime, benden yargıya sığınarak korunacağına, şu ülkede bir Allah’ın kulu inanıyor mu…?

Benim, “sayın” diye hitap ettiğim Erdoğan, yaptığım bir şeyden hoşlanmayıp, bana laf söylese, en makul cümlesi, “gazeteci bozuntusu” veya “Gazeteci müsveddesi” olurdu…

Bana silah çekseler, “Cumhurbaşkanı bozuntusu” diye yazdıramazlar mesela…

Ama o rahatlıkla bu tür kelimeleri hatta daha ağırlarını söyleyebiliyor…

Hızını alamazsa, hain ilan etmeye kadar gidebilir…

Hatta “İsrail dölü” diyebilir…

Şaka etmiyorum, Soma faciası sonrası Erdoğan Soma’da, çok büyük bir kalabalık tarafından protesto edilince, kendisini protesto eden bir gencin peşine düşmüş, bir markette kıstırmış, ensesinden tutup, “Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?” diye hakaret etmişti…

Bir gence rahatlıkla, “İsrail dölü” diyebilen bir Cumhurbaşkanını hangi sözümle nasıl mağdur etmiş olabilirim acaba?

Savcılar benim gibi gazeteciler olunca hakaretten harekete geçiyor madem; milyonların gözü önünde söylenen, “İsrail dölü” sözü üzerine neden harekete geçmediler…?

Orasını fazla karıştırmayalım değil mi..?

Mesela; Erdoğan’ın bir kadın gazeteciye, “Haddini bil edepsiz kadın” demesi… ve bir şey olmaması…

Peki biz kendisine, “haddini bil edepsiz adam” diyebilir miyiz…?

Diyemeyiz…

Bir gazeteciye, “edepsiz” demekten rahatsız olmayan cumhurbaşkanına, bir gazeteci olarak ben, edepsizden daha ağır ne söyleyerek rahatsız veya mağdur etmiş olabilirim…?

Ben yine de Sayın Erdoğan’ı mağdur etmişsem özür dilerim…

Özür dilemek bir erdemdir…

Dileyebiliyorsa; Erdoğan’da tüm mağdur ettiklerinden tek-tek özür dilesin…

Ona benden daha çok yakışır… Ki; ondan özür bekleyen milyonlar var…

Şimdi başlasa özür dilemeye, 3-5 yıla kadar bitirebilir diye düşünüyorum…

 

Kaynak: Kemal Vanlı

www.kenansahbaz.com

Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | ÖZÜR DİLERİM… için yorumlar kapalı