Eyl 23

ZORAKİ MEHMET AĞA

ZORAKİ MEHMET AĞA

 

Eskiden camilerde devlet tarafından imam görevlendirilmemektedir. İşte tam bu zamanlarda Ramazan ayı yaklaştığı günlerde köy ağalarını bir telaş sarmış. Ağalar “Ramazan ayı geliyor. Allah nasip ederse oruçlarımızı tutacağız. Fakat camimizin imama ihtiyacı var bunu bizlerden başka kimse karşılayamaz.” Birlikte üç ağa köyümüze bir imam tutalım. İmamın ücretini üçümüz paylaşalım diye karar almışlar ve köylerine bir imam bulmuşlar.

İmam iş bulmaktan dolayı sevinçli bir şekilde çocuklarıyla birlikte ailece köye gelir ve yerleşir. Ramazan ayına birkaç gün kala da görevine başlar.

Her şey gayet güzel gitmektedir. İmam, köylüler ve ağalar son derece memnundur. Ramazan ayı gelmiş, oruçlar tutulmakta, vakit ve Teravih namazları cemaatle camide kılınmaktadır. Birkaç gün böyle geçer. Fakat bu durumdan köyün ağalarından ve imamı tutanlardan biri olan Mehmet Ağa tedirgindir. Biraz daha susmayı ve İmam’a tedirginliği ile ilgili konuyu açmamayı uygun bulur. Ama bir hafta on gün sonra artık dayanamaz ve imamla konuşmaya karar verir.

İmamı bir namaz çıkışı yakalayarak; “ Hoca sen ne yaptığının farkında mısın?” diye sorar. İmam şaşırmıştır. Mehmet Ağa’nın neden bahsettiğini anlayamaz. Ancak “Hayırdır Mehmet Ağa ben ne yaptım ki;” der. Mehmet Ağa İmam’ı bir kenara çekerek “Bak Hocam sende biliyorsun ki seni bu köye imam olarak tutanlardan biri de benim. Fakat her namazda rükûdan doğrulurken Semih Ağa ile Hamid Ağa’nın adlarını söylüyorsun ama benim adımı bile anmıyorsun, senin bu yaptığın ayıp değil mi? Bu şekilde davranırsan benden alacağın payı veremem. Sen de işinden olursun” der.. İmam bir kez daha şaşkına döner. Ağaya bunu nasıl anlatacağını düşünürken, işsiz kaldığı, geçimini sağlayamadığı günleri hatırlar. Ağaya

ben onların ismini söylemiyorum. Semihallahülimenhamideh namaz farz olduğu günden beri var dese de Mehmet Ağa’yı inandıramaz. Birkaç gün daha böyle devam eder. Ancak Mehmet Ağa rahatsızdır hocaya tekrar hatırlatır. Hoca sonunda “Tamam Mehmet Ağa bu işi halledeceğim “der. Bir Teravih namazında rükûdan doğrulurken “Semihallahülimenhamideh, zoraki Mehmet Ağa der. Mehmet Ağa memnun olmuştur iştahla namazını kılar. İmam huzursuzdur fakat işsiz kalmaktan kurtulmuş ve böylece bir ay da olsa ailesinin geçimini sağlamış olur.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , | ZORAKİ MEHMET AĞA için yorumlar kapalı
Eyl 22

ABD VE AVRUPA ÜLKÜCÜLERİ HEDEF ALIYOR

ABD VE AVRUPA  ÜLKÜCÜLERİ HEDEF ALIYOR

Fransa’dan sonra Almanya da “Bozkurtlar” dedikleri ülkücü hareketin faaliyetlerini yasaklamak için harekete geçti. Federal Meclis’teki beş parti, ülkücülerin dernek ve faaliyetlerinin yasaklanması talebiyle ortak bir teklif hazırladı.

Meclisteki beş partinin imzacı olduğu ortak teklif, “Milliyetçiliğe ve ırkçılığa meydan okuyoruz- Ülkücü Hareket’in etkisini püskürtmeliyiz” başlığını taşıyor.

DW’nin haberine göre teklifte, “Bozkurtlar” olarak anılan grubun ülküsünün, Balkanlar’dan Çin’e uzanan büyük bir Türk devleti kurmak olduğu ifade ediliyor.

Almanya İçin Alternatif Partisi’nin teklifinde ülkücüler tehlike olarak nitelendirilirken “İslamcı” suçlaması da getiriliyor.

***

Biliyorsunuz, Türkiye’de de Nahçıvan-Azerbaycan bağlantısı ile ilgili olarak “Turan kapısı” kavramı gündeme getirildi diye Turancılığı “ırkçılık ve gericilik” olarak suçlayanlar oldu. Avrupa Birliği, Avrupa ülkelerini Hıristiyanlık temelinde bir araya getiriyor, bu ırkçılık ve gericilik olmuyor ama Türklerin bir ekonomik birlik kurmasına bu yaftayı yapıştırıyorlar!

Alman Meclisi’ndeki teklifi ilk gündeme getirenlerin, Yeşiller Partisi içinde bulunan ve ülkücülere karşı suç işleyip Almanya’ya kaçan Türkiye kökenliler olması tesadüf değil! Turancılığı “ırkçılık ve gericilik” olarak suçlamak bunların eseri! Çünkü dünyaya Türk gözüyle bakmıyorlar… Türkiye’de 1944’te açılan ve beraat ile sonuçlanan “Irkçılık-Turancılık” davasının asıl sebebi ise Sovyet korkusu idi!

***

Konu ile ilgili bir diğer tespitim de şudur: Ülkücüler kendilerine yönelik saldırılarda hep “ülkücü hareket engellenemez” sloganını kullanmıştır. İşte Hollanda ve Fransa’dan sonra Almanya’da da ülkücü hareket engellenmek isteniyor ama Türk Dışişleri’nin kısa tepki açıklamaları dışında kimseden ses çıkmıyor! Bunun yerine, CHP Genel Başkanı’nı tehdit eden Alaattin Çakıcı ile ilgili destek açıklaması yapılıyor! Hani “Kamalı da zeybek vuruldu, yar fidan boylum, Çakıcı’ya sözüm yok” der gibi…

Kısacası, ABD ve Avrupa, Tayyip Erdoğan‘ı öne sürerek genelde Türkiye’yi, özelde ise ülkücüleri hedef alıyor… Türkiye’de ise buna karşı “henüz” bir tepki veya karşı çıkış yok!

 

Alıntı Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | ABD VE AVRUPA ÜLKÜCÜLERİ HEDEF ALIYOR için yorumlar kapalı
Eyl 21

ATATÜRK OLMAK

ATATÜRK OLMAK

 

Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (Türk DEGS) Başkanlığını yapan Mavi Vatan’ın savunucusu emekli Tümamiral Cihat Yaycı, “Yakutistan Türkçesi lügatine gelene kadar onlar gibi kim bilir kaç tane Türkçe lügati not alarak okuyorsunuz? İşte o zaman da Atatürk oluyorsunuz…” dedi.

Yaycı sohbetimizde şu anısını anlattı:

“Ben Moskova’da askerî ateşe iken Büyükelçimiz şöyle dedi:

– ‘Amiralim, Yakutistan Heyeti Türkiye’ye gidecek şu an Anıtkabir’de Atatürk’ün kütüphanesinde Yakut Türkçesi lügati varmış. Onu görmek istiyorlar. Böyle bir lügat var mıymış ve görmeleri acaba mümkün mü?’

Anıtkabir Komutanına sordum. Komutan şöyle dedi:

– ‘Komutanın bir küçük, bir de büyük Yakut Türkçesi lügati Atamızın kütüphanesinde mevcut, geldiklerinde görebilirler.’

Ertesi sene Sayın Büyükelçi dedi ki;

– ‘Yakutistan heyeti Anıtkabir’de Yakut Türkçesi lügatini görmüşlerdi. Yine gidecekler ama bu kez o lügatin fotokopisini almak istiyorlar, mümkün mü?”

Ben Yakutistan’ın yerini Moskova’da öğrendim. Kutup Dairesinde ve Pasifik kıyısına yakın.

Tabii 1919-1920’lerden bahsediyoruz.

Diyorum ki Allah’ım bu lügat nasıl, neden geldi Atatürk müzesindeki kütüphaneye?

Herhalde birisi hediye etti. O nedenle bir fotokopi almak istiyorlardır diye düşündüm.

Anıtkabir Komutanını aradım ve fotokopi istediklerini söyleyince komutanı dedi ki;

– ‘Küçük lügat dediğimiz Meydan Larousse cildi kadar, büyük lügat ise 12 cilt.

Atatürk’ün her iki lügatin hemen hemen her sayfasında el yazısı ile notları var.  O nedenle fotokopi vermemiz mümkün değil.’

Ben tabii büyük bir şaşkınlık içerisindeyim…

Ata’mız o devirde Yakutistan’da lügat buluyor getirtiyor, okuyor, her sayfasının üstüne de not alıyor…

Yakutistan Türkçesi lügatine gelene kadar onlar gibi kim bilir kaç tane Türkçe lügati not alarak okuyorsunuz? İşte o zaman da Atatürk oluyorsunuz…”

 

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , | ATATÜRK OLMAK için yorumlar kapalı
Eyl 20

“ASIL DARBE”

“ASIL DARBE”

 

Karadeniz’e çıkmak isteyen ABD’nin baskısıyla Türkiye’de Montrö’nün tartışılması, buna tepki gösteren amirallerin darbecilikle gözaltına alınması, gözaltına alınanların, iktidar yandaşları tarafından Amerikancılıkla suçlanması ne kadar garip değil mi? Kendi suçlarını emekli amirallerin üzerine atıyorlar! Ancak, MSB eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, asıl darbeyi, Ege’de Türkiye’ye ait adaları Yunanistan’a terk eden iktidarın yaptığını söyledi.
Yalım, “Türkiye’nin batısındaki 19 Türk adası ve 2 Türk kayalığı, Yunanistan’ın başkenti Atina’dan yönetiliyor. Türkiye’de, Yunan askerleri kullanılarak darbe yapılmıştır. Devletin tekliği ve birliği ortadan kalkmış, Türkiye’nin batısında ikili devlet düzenine geçilmiştir.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da iktidarın 15 Temmuz’dan beş gün sonra fiilen darbe yaptığını söylüyor…

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | “ASIL DARBE” için yorumlar kapalı
Eyl 19

AŞK TUZAĞI

AŞK TUZAĞI

 

Nasıl bir avcıdır topsuz, tüfeksiz

Duygularım der ki; dur uzağına

Meğer pusu kurmuş, sessiz mi sessiz?

Tutuldum ipliksiz, milsiz ağına

Nasıl düştüm bilmem aşk tuzağına?

 

Sihir mi, tılsım mı, beni kandıran?

Gördüğüm bu canı peri sandıran

Yanardağ misali her an yandıran

Tutuldum ipliksiz, milsiz ağına

Nasıl düştüm bilmem aşk tuzağına?

 

Gözlerimden girdi, kalbime aktı

Yüreğime aşktan kelepçe taktı

Dumansız, ateşsiz, yaktı ha yaktı!

Tutuldum ipliksiz, milsiz ağına

Nasıl düştüm bilmem aşk tuzağına?

 

Lâl oldu dilim, tükendi sözüm

Başka hiçbir şeyi görmüyor gözüm

Yanındayken bile özlüyor özüm

Tutuldum ipliksiz, milsiz ağına

Nasıl düştüm bilmem aşk tuzağına?

 

Bu işin yaşı yok, seni de bulur

Genler, seveceği geni de bulur

Bir gün olur, tenler teni de bulur

Tutuldum ipliksiz, milsiz ağına

Nasıl düştüm bilmem aşk tuzağına?

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | AŞK TUZAĞI için yorumlar kapalı
Eyl 18

AĞLAMAYIN!

AĞLAMAYIN!

 

Hastalık her tarafı sardı diye… Ormanlarımız yanıyor, doğamız katlediliyor diye… İnsanlar yozlaşmış, herkes kendi gemisini düşünüyor diye…
AĞ-LA-MA-YIN!
Yıllar önce “şu magazin programlarına reyting verdirmeyin, ucuz pop müzikleri dinleyip prim yaptırmayın, amacı ifade özgürlüğünü senin elinden almak olana ifade özgürlüğü tanımayın” dediğimizde “ne alakası var, niye bu kadar hoşgörüsüzsün” diye eleştiriliyorduk. Biz de “kültürümüz zamanla böyle yozlaşacak, anlamıyorsunuz” diyorduk, yine kötü biz oluyorduk.
Malum kriz patlak vermeden önce herkes “en son iPhone benimki, en lüks SUV’ye ben biniyorum, en marka, en tasarımcı ürünü giysileri ben giyiyorum, ah şu kırmızı çantanın morcivertini de alayım” diyerek o AVM senin, bu gece kulübü benim dolaşıyordu. Birçokları iPhone almak için banka kredisi çekmiyor muydu?
Hiç yağma yok! Dünyanın ve doğanın nereye gittiği çoğumuzun umurunda bile değildi. Ve son iki yıldır olan bitenden, salgınla ilgili yaşananlardan sonra hiç düşünüp “akletmeden” bize söylenenleri çoğunuz hâlâ olduğu gibi kabullenmediniz mi? Başınıza ne getireceği, ne tür sağlık sorunlarına yol açabileceği bile açıkça söylenmeyen virüs iğnelerini vücudunuza sokmak için yarışmadınız mı?
O halde şimdi…
AĞ-LA-MA-YIN!
KORKUN!
Neden mi?
Çünkü siz dünyadaki bütün ormanları yaksanız da – evet, son ağacına kadar!…
Bütün denizleri ve okyanusları kurutsanız da – evet, son balığına kadar!…
Bütün hayvanları katletseniz de – evet, hayvanlar aleminin son üyesine kadar!…
Ey, insanoğlu, sen kendini bütün doğayı yok edebilecek ya da kurtarabilecek kadar BÜYÜK mü sanırsın?
Sen doğanın sadece bu gezegenden ibaret olduğunu mu sanırsın?
Yıldızlardan gelen çocukların güzel, saf, sevgi dolu yürekleri burada oldukça, sen KARANLIĞIN kazanacağını mı sanırsın?
Sen doğa için ağlama.
KENDİN İÇİN AĞLA!
Çünkü doğa öyle ya da böyle kendini kurtarır. Ne kadar olduğu bilinmez (kimileri milyonlarca yıl diyor) bir zaman önce dinozorlar tıpkı insanoğlu gibi doğanın dengesini bozuyordu. Ama gezegenin kendi ekolojisi başa çıkamayınca, büyük bir meteor yağmuru (dünya dışından gelen kozmik bir yardım) gerekeni yapıp bütün dinozorları yok etti. Bil ki doğanın gazabı, intikamı, alacağı nefes ve seni üzerinden atışı çok sert – ama son derece adil – olacak. Ne var ki o kendini kurtarırken, sen g…ü nasıl kurtaracaksın, asıl onu düşün!
O yüzden…
AĞ-LA-MA!
Şimdi ağlayıp sızlanma zamanı değil. Şimdi savaşma zamanı! Ama topla, tüfekle, şiddetle değil. Uyanarak! Aklederek! Farkındalığımızı yükseltmeye çalışarak. Aklımızı kullanıp SORGULAYARAK! Neyi neden yapmamız, nelerden uzak durmamız gerektiğini anlayarak.
Ey insan! Doğa için üzülme. Doğadan öğrenip ona sığın! O zaman hem doğa iyileşir hem de sen kurtulursun! (Bunu bütün kalbimle diliyorum!)

 

Alıntı: Selim Yeniçeri (Facebook)

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | AĞLAMAYIN! için yorumlar kapalı
Eyl 17

ALİYA İZZET BEGOVİÇ’TEN ALTIN SÖZLER

ALİYA İZZET BEGOVİÇ’TEN ALTIN SÖZLER

♦İslam dünyasında rastladığımız her şeyin aynı zamanda İslami olduğu, daha doğrusu Kur’an-ı Kerim’in prensiplerine dayalı olduğunu düşünmekten daha büyük bir hata olamaz.

♦Ben dindarlığımı annemin dindarlığına borçluyum.

♦İnsan olmak için biyolojik hayatın ötesinde bir şeylere sahip olmak gerekir.

♦İnsanlara hayat bahşetmek, ölü ruhları diriltmek maksadıyla indirilmiş bulunan Kur’anı Kerim, ne yazık ki bu gün insanlar kolay can versinler, diye başlarında okunmaktadır.

♦Ancak bizim kendi geçmişimiz üzerine hakkımız var ve kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nereye gitmemiz gerektiğini bilmemiz için ona götürecek yolu da açmak zorundayız.

♦Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.

♦Müslüman olarak yaşamak ve ayakta kalmak istiyorsa eğer o, ortam, topluluk ve düzen yaratmak mecburiyetindedir. O dünyayı değiştirmek zorundadır, aksi takdirde o değişecektir.

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , | ALİYA İZZET BEGOVİÇ’TEN ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Eyl 16

ABD ORDUSU POLATLIYA GELİYOR…

ABD ORDUSU POLATLIYA GELİYOR…
Yaklaşık 160 parça ABD Ordusu teçhizatının 6 Ağustos 2021’de İzmir, Türkiye’deki liman tesisinde boşaltılması planlanıyor.
2. Tabur,
122. Topçu Alayı,
33. Tugay Muharebe Timi,
Illinois Ulusal Muhafız Ordusu’na tahsis edilen teçhizat,
Dynamics Front 21’i desteklemek üzere limandan ticari hat taşıma kamyonu ile Polatlı Eğitim Sahası’na geçecek.
Sorsan tatbikat yapacaklar.
Hem de Sakarya meydan muharebesi zaferinin kazanıldığı yerde
Gordion’un düğümü Polatlı.
Sonra, 99 yıl önce muharebenin başladığı ve İngiliz-Yunan ordusunun kaybettiği yerde…
Bugün, bu tarihlerde ne işleri var?
Bu ülkenin ASKERİ erkânı buna nasıl müsaade eder?
Sessiz işgal devam ediyor.

 

Alıntı: Atabey H. Hakkı Kahveci

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | ABD ORDUSU POLATLIYA GELİYOR… için yorumlar kapalı
Eyl 15

DAMSIZ GİRİLMEZ!

DAMSIZ GİRİLMEZ!

Erzurumlu, İstanbul’da bulunuyormuş bir sebeple. Bir balo davetiyesi vermiş bir dostu. Üstünde “Damsız girilmez” yazılıymış. Erzurumlu okumuş ya bu uyarıyı, bir şey anlamadığı için, hiç ciddiye almamış. Dayanmış balonun kapısına. Kapıdaki görevli “Damsız girilmez efendim, damınızı alın da öyle gelin” deyince, fena şaşırmış Erzurumlu. Nasıl şaşırmasın, Erzurum’da binalara dam derler. “Oğul demiş, benim damlarım Erzurum’da…”
Demiş ya, görevli yine uyarmış: “Beyefendi, ya buradan bir dam bulun, ya da olmaz giremezsiniz”. Eh artık bu kadarı da fazla… Fena celallenmiş dadaş: “Ola ne diyirsen yani! Bir baloya sebep mülk mü satın alak burdan, Erzurum’a gidip ahıra, merege (samanlık) gındıllik (tekerlek) takıp burya mı getirek!”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | DAMSIZ GİRİLMEZ! için yorumlar kapalı
Eyl 14

MİLLÎ EĞİTİM NE KADAR MİLLÎ?

MİLLÎ EĞİTİM NE KADAR MİLLÎ?

Ülkemizin meselesi malum çok. Çözemediğimiz, meselelerin kaynağı olduğumuz için de azalmıyor, aksine çoğalıyor. Bu bahse 1938’den itibaren diye başlamak daha adil bir davranış olur.

1940’da Türk tarihini başından (milat öncesinden) günümüze kadar ele alan ders kitapları müfredattan çıkarıldı. Yunanca dili bütün okullara ders kitabı olarak kondu. Gelişmemizin “Grek” medeniyet dairesine girmekle mümkün olacağı varsayımıyla 1944’de millî eğitim müfredatında köklü değişiklikler yapıldı. Yetmedi, Lozan’da “idari ve adli kapitülasyon” adını vererek şiddetli tartışmalardan sonra reddettiğimiz şartları, 1946’da güvenlik açısından Truman Doktrini, ekonomi açısından Marşal Planı ile kabul ettik. ABD’den gelen “uzman” heyetler işe eğitimden başladı, müfredat programı kısa zamanda hazırlandı. Bu adımlar ekonomi, yönetim, güvenlik gibi diğer alanları da kapsadı. Özü itibarıyla zamanımıza kadar devam eden, dokunulması “günah” sayılan müfredat programı 76 yıldır uygulanıyor. Nesiller buna göre yetiştirildi. Öğrencilerimiz tarih gibi zevkli bir dersten, adeta nefret eder duruma geldi. Kendi tarihini, medeniyetini, kültürünü, dilini, dinini, kimliğini bilmeyen, “dünya vatandaşları” yetiştiriyoruz. Bunun sonu hiç olmaktır. Acılarımızın kaynağı buradadır.

Bu gerçeğin inkârı mümkün değil. Nitekim, bizim çocuklarımız MEB dahil üniversitelerin, meslek sendikalarının ve çeşitli kurumların araştırmalarında, üzülerek söyleyelim ki, emsal ülkelerin çocuklarıyla kıyaslanamayacak kadar çok geridedirler. Utanılacak bu duruma rağmen hayıflanmaktan başka bir şey yapılmıyor, meselenin köküne inilmiyor. Bu emperyalist tuzağa nesillerimizi daha ne kadar kurban vereceğiz? Allah korusun bu gidişin sonu felakettir, diyemiyoruz.

Her şeyin temeli olan Millî Eğitim müfredatı öncelikle bizi biz yapan, yukarda ifade edilen alanlarda kendimize dönmek ve kendimizi doğru tanımakla mümkündür. Büyük Atatürk’ün özetlediği gibi “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” Mesele budur. Yetişecek çocuklarımız Türk milletinin mensubu olmakla iftihar etmelidir. Milletler yarışında ilerlemenin çağın bilim ve teknolojini yakalamanın ve öne geçmenin yolu budur. Demek ki, bize adı değil müfredatı millî olan bir eğitim öğretim programı lazım. Bu hayati gerçeği Türk Milletin kopmuş olanlar ve işbirlikçiler hariç bilmeyen yoktur.

Alıntı: Sadi Somuncuoğlu

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | MİLLÎ EĞİTİM NE KADAR MİLLÎ? için yorumlar kapalı