Kategoriler
- Atasözleri Vecizeler (568)
- Fıkralar (578)
- Gündem (1.797)
- Hikayeler (631)
- Şiirlerim (707)
- Tarihte Bugün (196)
- Yazılarım (653)
-
Son Yazılar
En Çok Okunan Kategori
Takvim
Kontrol Panel
Eki
28
CUMHURİYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
“Türk ulusu büyüktür. Özgürlüğü ve barışı sever. Canı pahasına da olsa, Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacak güçtedir. Ve yaşatacaktır…Cumhuriyet, etnik kökeni ne olursa olsun tüm yurttaşlarını Türk Ulusu çatı kimliğinde birleştirmiştir.”
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
CUMHURİYET
Bir yüce iradenin
Beklediği hürriyet
Can ile ifadenin
Adıdır cumhuriyet!
* * *
Ay, yıldızlı alların
Petek petek balların
Türk, Türk diyen dillerin
Tadıdır cumhuriyet!
* * *
Gözlerdeki o, ferin
Siperdeki neferin
Kurtuluşa seferin
Şadıdır cumhuriyet!
* * *
Alında yazıların
Şehit ve gazilerin
Atide, mazilerin
Yâdıdır cumhuriyet
* * *
Kenan Şahbaz
Eki
27
ALTIN SÖZLER
ALTIN SÖZLER
* “ He şeyin en iyisini bilen Allah’tır ve başarı O’nun sayesindedir.” İbni Haldun
* “Şiddet, beceriksizlerin başvurduğu son çaredir.” İsaac Asimov
* “Tarımı ihmal eden ülke, intihar ediyor demektir. Gelişmiş ülkelerin semalarında, ne kadar uçağın uçtuğu değil. Ne kadar çok, arının uçtuğu önemlidir. Eğer arılar ölürse, ileri ki yıllarda insanlar da ölür.” Albert Einstein
* “Türk Milletinin dili, Türkçedir. Türk Dili dünyanın en güzel, en zengin ve en kolay dilidir.” Mustafa Kemal Atatürk
* “Rüşvetçi politikacıları, hırsızları ve hainleri seçen halk kurban değil suç ortağıdır.” George Orwell
* “Öyle puslu ki hava, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor.” Kazım Karabekir
* “Düşüncesini ifade edemeyen bir insan, bizzat idam edilmiş demektir.” Sokrates
* “Başkalarını kazanmak için, kendini kaybetme.” Robin Sharma
Eki
26
KAPATMAYI, YASAKLAMAYI, KÖKLERİNİ KAZIMAYI DÜŞÜNÜRLER Mİ?
KAPATMAYI, YASAKLAMAYI, KÖKLERİNİ KAZIMAYI DÜŞÜNÜRLER Mİ?
Acil bir mahkeme kararı ile adını yazamadığım bu ahlâksızı sizler tanıyorsunuz.
“Hele İslami devlet olsun, en güzel sarığı biz saracağız, en güzel cübbeleri biz giyeceğiz. Başörtü meselesi çözüldü değil mi? Ayasofya, Tayyip Bey ‘Bekleyin’ dedi. Ayasofya açıldı. Sarık ve cübbe de… Vakti gelir. Devletin kontrol mekanizmalarında olalım…” sözleriyle gündeme geldi.
12 yaşındaki kız çocuğuna istismardan tutuklandı. Müritleri, istismara uğradığı iddia edilen çocuğun ailesine saldırdı. Çocuk istismarı içeren yapımları dolayısıyla dijital yayın platformlarına savaş açan ve toptan yasaklanmalarına çalışanlar, bu nevi “suç“lara “ev sahipliği” yapan tarikat yapılanmalarını da aynı şekilde kapatmayı, yasaklamayı, köklerini kazımayı filan düşünürler mi?
Bununla bitmiyor Sözcü’de dahası var.
“ANADOLU’DA BAŞKALARI DA VAR”
Yol TV’de katıldığı ‘Esas Mesele’ programında konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Saymaz, “Tek değil. Şuan Anadolu’da Fatih Nurullah ve benzeri başka kişilerde var. Bir kaçının ismini yurttaşlara faydası olması açısından söylemek isterim” ifadeleriyle korkunç gerçekleri dile getirdi.
İsmail Saymaz, o tarikat şeyhleri ve yaptıklarına ilişkin şunları söyledi:
“ÇOCUK İSTİSMARINDAN YARGILANIYOR”
“Onlardan biri Büreyde Öncel. Urfa merkezli faaliyet yürüten, Kendisini “Kadiri Şeyhi” olarak tanıtan bir kişi. 1987 doğumlu. Abdülkadir Geylani İlim ve Hizmet Derneği’nin kurucularından biri. Kendisi şuan çocuk istismarından yargılanıyor.
‘PEYGAMBER SOYUNDAN GELDİĞİNİ İDDİA EDİYOR’
Bir diğeri, Seyyid Muhammed Accan El Hadid Er Rufai. Bu Irak’lı bir kişi, uzun zamandır Türkiye’de yaşıyor. Peygamber soyundan geldiğini iddia ediyor. Seyyid olarak biliniyor.
Bilhassa bu kişi hakkında “Cübbeli Ahmet” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün açık alanda “Yamuk işleri vardır” diye ifade ettiği beyanları vardır. Bu yamuk işlerden kasıt, birden çok kadınla nikâhlanmasıdır. Hatta nikâh bile denilemez. Birlikte olması meselesidir.
Özellikle Seyyid Muhammed Accan El Hadid, YouTube’a bakıldığında “Ünlü Seyyid hocamız” diyerek, kitleler tarafından karşılanıyor ve ağırlanıyor. Bu da genç biri. Bu da Urfa’da bulunuyor.
‘ŞİMDİDEN UYARIYORUM”
Bu iki kişi gelecek dönemin konuşulan isimleri olacak. Şimdiden uyarıyorum. Tekrar ediyorum; Seyyid Muhammed Accan El Hadid ve Büreyde Öncel isimleri…
Buna ek olarak başkaları da var. Cinsel istismar düzeyinde değil ama maddi istismar. “Cennetten hurma getirdim” diyerek açık alanda bu tür istismarları sürdürüyorlar. Diyanet’in takip etmesi, izlemesi gerek kişiler bunlar.
Bir bakanımızın dediği gibi “bir defadan bir şey olma mı” denilecek?
DİB tarikatı kınamayı akıl edebildi. Yeni yeni kendine gelmeye başladı mı acaba?
Eki
25
ÖĞLENE KADAR DA GEÇİM GEREK, ÖLENE KADAR DA
ÖĞLENE KADAR DA GEÇİM GEREK, ÖLENE KADAR DA
Bir çiftçi her zamanki gibi sabahleyin kalkar, öküzüyle sabanını yanına alarak tarlasını sürmek için tarlasına gider. Öküzü ve sabanıyla tarlasını sürmeye başlar. Öğle vakti yaklaşmak üzereyken ak saçlı, azametli, güçlü- kuvvetli ve nur yüzlü bir ihtiyar gözüne ilişir.
Çiftçi; “Sende kimsin,” diye sorar?
İhtiyar; “Ben Azrail’im, öğle vakti geldiğinde senin canını alacağım,” der.
Çiftçi bir an korkar, şaşırır ve uzun, uzun düşündükten sonra;
“Ho öküzüm ho! Öğlene kadar da geçim gerek, ölene kadar da,” diyerek Azraile aldırış etmeden tarlasını sürmeye devam eder.
Eki
24
DİYANET ÜZERİNDEN SENARYOLAR
DİYANET ÜZERİNDEN SENARYOLAR
Gündemin dikkat çeken konularından biri ‘dualı açılış’; dindarlar duayı her zaman önemser. Tüm dinlerde duanın ayrı bir yeri ve önemi vardır. Dua; insanın iç sesi olarak yüce yaratıcısıyla özel bir irtibat biçimidir. Herkesin vicdanıyla muhatap olduğu, kendi iç dünyasıyla hemhal olduğu, öz benliğini yaşadığı sırlı bir andır.
Son günlerde Diyanet İşleri Başkanı’nın ısrarla ön plana çıkarılması birçok insanda soru işaretlerine neden olduğu görülmektedir. Muhterem Diyanet İşleri Başkanı’nın böyle bir talebinin ve girişiminin olmayacağı gibi öne çıkma heveslisi biri de olmadığını zannediyoruz.
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz haftalarda Yargıtay binası açılışında ve sonrasında Amerika’daki Türk evi açılışındaki duasıyla kamuoyunda yer aldı.
HASSASİYETLER VE POLİTİZE
Zihinlere; acaba bunun arkasında ne yatıyor sorusu geliyor. Birileri tarafından Diyanet İşleri Başkanı kasıtlı gündemde tutulup bir şeyler mi planlanıyor?
Başkanı ön plana çıkararak; karşı cenahın eleştirileriyle Diyanet İşleri Başkanlığı gibi toplumun tüm kesimlerine dini hizmet vermekle yükümlü saygın bir kurumun yıpratılması gibi bir sonuç ortaya çıkabilir.
Birileri Diyanet İşleri Başkanı’nı sosyal medyanın önüne mi atıyor? Bu noktada Diyanete yapılan eleştiri İslam’a yapılmış gibi algılanmasına zemin mi hazırlanıyor?
Böylece toplumun dini hassasiyeti yüksek kesimleri politize edilerek muhtemel oy kayıplarının önüne mi geçilmeye çalışılıyor?
Zira, şimdiye kadar Diyanetin bu kadar ön planda olduğu bir senaryo ile karşılaşmamıştık. Bu tarz teo-politik manevraların hiç kimseye fayda getirmeyeceği, ancak birilerinin değirmenine su taşıyacağı gün gibi aşikardır. Bu yaklaşım dini araçsallaştırmak, kutsalı siyasi bir malzeme haline getirmek anlamına geldiği de bilinmelidir. En hassas duygu, dini duygulardır, yıpratılmamalı, çirkin emellere alet edilmemelidir.
KUTSALLARI İSTİSMAR
Hülasa seçime yakın bir sürede safları yeniden sıklaştırmak gayesiyle Diyanetin yıpratılmasına, karşılığında da sağ-muhafazakâr cenahta “din düşmanları” algısına neden olunmak mı isteniyor? Böyle bir niyet varsa gerçekten çirkin bir plan demektir. Din ve dini değerler üzerinden insanların kutuplaşmasına neden olur.
Gelelim sadede. Diyanet İşleri Başkanı’nın dua etmesi kadar önemli ve güzel bir şey yoktur. Bir müessesenin açılış kurdelesinin dua eşliğinde kesilmesi, eğitim-öğretimin dua ile başlaması ne güzel şeyler.
Şunu net olarak ifade etmeliyiz ki bu millette, küçük marjinal bir grup hariç neredeyse yüzde doksanı büyük bir şevk ve heyecanla; besmeleyle, duayla ve Kur’an’la başlayan her etkinlikten memnun olur.
Ancak esas sorun bunun siyasi bir şova dönüştürülmesidir. Her ne kadar bunu yapanlar bu fikirde olmadıkları izlenimini vermeye çalışsa da bu durumun mütedeyyin çevrelerde bile rahatsızlıklara neden olduğu gözlemlenmektedir.
Kutuplaşmalar yüzünden bu ülke yıllarca çok çileler çekti. Farklı senaryolar tekrar sahaya sürülmemeli, aynı oyunlar oynanmamalı, basit çıkarlar uğruna bu millete tekrar yeni acılar yaşatılmamalıdır.
İKİ BİNLİ YILLAR
“Bir cumhurbaşkanının camiye gitmesi iyi midir kötü müdür?” diye bir soru abesle iştigaldir. Böyle bir sevince deyim yerindeyse “gözümüzü kırpmadan canımızı feda ederiz” derdi insanlar.
Doksanlı, iki binli yıllara kadar ülkenin cumhurbaşkanını camide görebilmek ne büyük hayaldi. Kim bilir bu rüyanın gerçekleşmesi için neleri feda etmezdi ki insanımız.
Sadece günümüzde değil, tarihimizde bile böyleydi. Mesela tarihi selâtin camilerinde padişahlara mahsus namaz kılma yeri vardı. Bunlara “hünkâr mahfili” denirdi. Hatta bu bölümün girişi hafif engin olur, Padişaha “Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var!” mesajı verilirdi.
Devlet adamlarının camiye gitmesi de dua yapması da güzel. Ama bugünkü tutum ve davranışlar “insanları dinden nefret ettirir” hale gelmişse burada sorgulama yapmak yanlış olmasa gerek.
Tabii ki şahsi bir ibadet olarak inananların camiye gitmesi hakkıdır, görevidir. Ancak ibadet, samimiyetten uzaklaşıp şov ve gösteri haline getirilirse; insanlar, dinden, dindardan, duadan ve camiden soğutulursa bu acıklı bir durum olur.
DEĞERLERDEN NEFRET ETTİRMEK
Maalesef -son dönemde örneğini sıkça gördüğümüz üzere- siren çalan araçlarla, konvoylar eşliğinde camiye gelip insanlar taciz ediliyorsa; sanki büyük bir terörist avına-baskına çıkılmış gibi eli ağır silahlı, siyah gözlüklü, tam teçhizat üniformalı adamlarla caminin içi ve dışı ablukaya alınarak kuşatılmışsa; namaz kılmayı, hatta oturmasını-kalkmasını bilmeyen birinin son anda gelip en öndeki cemaati taciz eden, hutbeyi bölen insanların huşuyla namaz kılmasını engelleyen bir durum yaşanıyorsa ki -durum herkesin malumudur- bu şık bir durum değildir, olsa olsa faciadır.
Bugün insanların ve gençlerimizin dini değerlere yaklaşımı hakikaten çok ciddi sorunludur. İnsanları dinden, dindardan, duadan hatta diyanetten ve camiden nefret ettirmek kimsenin haddine değildir, buna cüret edilmemelidir ve böyle davranmaya kimsenin hakkı yoktur.
Maazallah “Vay o namaz kılanların haline ki onlar namazı gösteriş için kılarlar” (Mâûn, 4-6) uyarısına muhatap olmak durumunda kalabiliriz.
http://www.necmettincaliskan.com.tr/3659-2/
Kaynak: Doç. Dr. Necmettin Çalışkan
Eki
23
“BİR SUBAY HEM DE HAFIZ”
“BİR SUBAY HEM DE HAFIZ”
Tamburi, bestekâr, hâfız ve hattat Kemal Batanay anlatıyor: Müridoğlu Mehmed Kemaleddin, 1893-1981) …
Soğuk bir kış günü cuma namazı için hazırlık yaptıktan sonra biraz erken Üç Şerefeli Cami’ye gittim. Cami avlusu cuma için hareketlenmiş, cemaat camiye girmeye başlamıştı. Bu ulu mâbed karşısında ecdadımızın büyüklüğünü bir daha derinden hissettim. İçimde camiye girip Kur’an okumak arzusu uyandı. Doğruca müezzin mahfilinde yer almış bulunan müezzinlere yaklaşarak hâfız olduğumu ve Kur’an okumak istediğimi söyleyerek izin istedim.
“Bir subay, hem de hâfız” diyerek çok sevindiler ve: – “Tabii lutfedersiniz, buyrunuz, okuyunuz efendim” dediler. Mahfile çıktım aralarında yer açtılar. Oturdum ve Kur’an okumaya başladım. Kısa zamanda da cami lebâlep doldu. Cemaat huşû içinde sessizce beni dinliyordu.
Cuma saati geldi, ezan okundu ve ilk sünnet kılındı. Müezzinbaşı iç ezanı da benim okumamı işaret etti. Bu teklifi kabul ettim. Bütün vücudumu dinî bir heyecan sarmıştı. Hicaz makamında müessir bir ezan okudum.
Namaz bittikten sonra cemaatin büyük ilgi ve sevgi gösterisi arasında kalmışken bir er bana yaklaşarak: – “Efendim, kumandanım sizi istiyor” deyince “Eyvah resmî elbise ile ezan okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık” galiba diye endişe ve korkuya kapıldım.
Maiyeti ile avluda bekleyen kumandana yaklaştım. Bu Anafartalar’da savaşın akışını değiştiren dâhi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Heyecanım bir kat daha arttı. Ne ile karşılaşacağımı bilemiyordum…
Bana: – “Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim” deyince biraz rahatladım. – “İsmin?” – “Kemal Efendim” – “Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun?” – “Efendim, 16. Telgraf Bölüğü’nün hesap memuru olarak tayin edildim.” Yaverine: – “İsmini ve kıtasını yaz” dedi, sonra bana dönerek: – “Oğlum! Edirne’de kaldığımız süre içinde ben cuma namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın.” – “Baş üstüne efendim” diyerek kumandanı selâmladım. Sonra Mustafa Kemal maiyetiyle beraber camiden uzaklaştı.
Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal’in cuma namazı için Selimiye Camii’ne gideceğini ve benim de orada hazır bulunmamı Kur’an ve ezan okumamı, ayrıca durumun cami görevlilerine de bildirildiğini söyledi. Cuma günü erkenden hazırlık yaptım. Selimiye Camii’ne gittim.
Mimaride hacim, çizgi ve en güzel ölçülerin gerçekleştirildiği bir cami, dinî heyecanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir mekân. Bu mâbedde Kur’an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim. Bu duygular içinde doğruca müezzin mahfiline çıktım. Müezzinbaşıya kendimi tanıttım. Bilgisi olduğunu, istediğim zaman Kur’an okumaya başlayabileceğimi söyledi. Mânen de okumaya hazırdım. Cuma vakti girinceye kadar Kur’an okudum. Sesime hâkim ve rahattım. Caminin iç mekânının güzellik ve ihtişamı, cemaatin kalabalık oluşu da beni coşturdu, okuyuşuma heyecanıma tesir etti. Duyduğum zevk ve huzuru anlatamam. İç ezanı da aynı hal içinde aşkla okudum.
Namaz çıkışı etrafımı saran meraklı, takdir ve hayranlıklarını ifade eden cemaat arasından yine avluda maiyetiyle beni bekleyen Mustafa Kemal’e selâm verdim. Elini uzattı, hemen elini öptüm. Bana: – “Oğlum! Bugün yine bizi yaktın. Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin.” Ertesi hafta Eskicami’ye gitmem emredildi. Orada da Kur’an ve ezan okudum.
Hafta arası görev başındayken bir telefon geldi. Yüzbaşı Ali Rıza Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yatsı namazından sonra ikametgâhında beni beklediğini, kendisinin de bana refakat edeceğini bildirdi. Ali Rıza Bey’le buluşarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıktık. Oturmamı ve rahat olmamı söyledi. Sonra söz mûsikiden açıldı. Mûsikiyi kimlerden ve hangi eserleri meşkettiğimi sordu. Sonra bana: – “Birkaç eser oku da dinleyelim” dedi. – “Efendim, daha çok klasik formda eserler geçtim” dedim ve Dellâlzâde İsmâil Efendi’nin, Isfahan makamında nakış yürük semâisini okumaya başladım.
“O güzel gözlerine hayran olayım, O şirin sözlerine hayran olayım.” Sonra Tab‘î Mustafa Efendi’nin bayatî nakış ağır semâisini okudum. “Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin, Kurbanın olduğum, bize yok mu mürüvvetin.”
Mustafa Kemal de hafif bir sesle hatasız, usul vurarak bana eşlik etti. Kendisi, Leylâ Hanım’ın (Leyla Saz), hüzzam makamında: “Harâb-ı intizar oldum aman gel aman gel Yeter üzme efendim her zaman gel heman gel” şarkısını usul vurarak okumaya başladı. Benim de okumamı istedi.
Mûsiki faslı böylece gece geç vakte kadar devam etti. O’nun mûsiki bilgisi, zevki ve eserlere hâkimiyeti bende büyük hayranlık uyandırdı. Bende derin izler bırakan bu hâtırayı hiç unutamam. Onun Osmanlı kültürü içinde yetişmiş, yoğrulmuş bu şahsiyetine daima hayranlık duymuşumdur..
Kemal Batanay II. Dünya Savaşı’nda yedek subay ve hesap memuru olarak Kilyos’ta Karadeniz Boğazı muhafızlığında on dokuz ay ihtiyat zâbiti olarak askerlik yaptı. 31 Ekim 1942’de terhis oldu.
Kaynak: Prof.Dr. Muhittin Serin, Kemal Batanay, Bestekâr, Tambûrî, Hattat, Hâfız, İstanbul 2006 …’
Eki
22
Dünyanın en zeki ülkeleri arasında Türkiye kaçıncı sırada
Dünyanın en zeki ülkeleri arasında Türkiye kaçıncı sırada
WebTekno’da yer alan habere göre, dünyanın en zeki ülkeleri sıralamasında Türkiye ilk 20’de yer alıyor. Açılımı İntelligence Quotient, Türkçe anlamı ise zeka değeri ya da zeka katsayısı olan IQ, standardizasyonu yapılan zeka testlerinden alınan zeka puanıdır. İçerisinde mantık, hafıza, matematik becerisi, dil yeteneği, analitik düşünme kabiliyeti, bilgiyi işleme hızı gibi skorları bulundurur. Bireylerin olduğu gibi toplumların, ülkelerin de IQ dereceleri merak ediliyor.
Türkiye’nin IQ ortalaması: 90
Pek çok farklı faktör yer aldığı için hangi ülkelerin, toplumların dünyanın en zekisi olduğunu belirlemek oldukça zordur. Örneğin; okur-yazar oranı en fazla olan ülke en zeki ülke midir? Faktörleri tek başına alıp bir belirginlik kazandırmak mümkün değilken, tüm faktörler eşliğinde bir standardizasyon oluşturulur ve bu doğrultuda ölçüm yapılır.
Açıklanan, dünyanın en zeki ülkelerinin arasında Hong Kong, Güney Kore, Tayvan, İtalya, Moğolistan gibi ülkeler yer alıyor. Türkiye’nin IQ ortalaması ise 90 olarak belirlendi. İşte en yüksek IQ’ya sahip ilk 10 ülke ve ortalamaları:
Hong Kong: 108
Singapur: 108
Güney Kore: 106
Çin: 105
Japonya: 105
Tayvan: 104
İtalya: 102
İsviçre: 101
Moğolistan: 101
İzlanda: 101
Eki
21
RUH HIRSIZI
RUH HIRSIZI
Bir ömür nefesinde, gözlerinde ferdeyim
Aşkla gönül ufkuma doğduğun seherdeyim
Hafızamda anılar canlandı birer birer
Seni hep yüreğimle kokladığım yerdeyim
Aşk ile bakışına kandığım günler var ya!
Bir ömür seninleyim sandığım günler var ya!
Şimdi hepsi bir hançer saplanır yüreğime
Aşkınla alev, alev yandığım günler var ya!
Safça, hatta ahmakça dedim ömür çiçeğim
Seni şu hafızamdan kazıyıp sileceğim
Geç de olsa anladım ruh hırsızı ey kadın!
Ruhumu aldın benden ruhsuz mu öleceğim?
Nasıl bir yaratıksın imandan, dinden ettin
Gök kuşağı renginde dünyamı zindan ettin
İrademi, kanımı sömürdün sülük gibi
Başardın en sonunda Şahbaz’ı candan ettin
Kenan Şahbaz
Eki
20
Egemenlik, DSÖ’ye böyle devredildi!
Egemenlik, DSÖ’ye böyle devredildi!
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013 yılında Türkiye’de yapılan 63’üncü Avrupa toplantısında, “İnsani ve Sağlık Acil Durumlarına Hazırlıklılık” alanında faaliyet gösterecek bir ofisin İstanbul’da kurulması kararlaştırıldı. “Hazırlıklılık” ne demekse… Anlaşma, 2 Mayıs 2017’de Ankara’da imzalandı.
Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ‘ın imzaladığı anlaşma, iki yıl sonra 18 Mayıs 2019’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından onaylanmak üzere TBMM’ye sunuldu. 21 Ağustos 2020’de onaylandı ve Resmi Gazete’de yayınlandı. Ofis, 10 Eylül 2020’de Mecidiyeköy’de açıldı.
***
Anlaşma metninde İstanbul Ofisi için “Coğrafi Ayrık Ofis” deniliyor! “Ayrık otu”nu akla getirdiğini hiç kimse düşünmemiş!
Anlaşmanın 3’üncü maddesinin birinci fıkrasına göre ofisin, tamamen DSÖ Anayasası ve kurallarına göre çalışacağı belirtildi.
4’üncü fıkrada çalışanların görevlendirilmesinin, DSÖ yetkisinde olduğu, beşinci fıkrada bütün çalışanların DSÖ personeli olarak kabul edileceği ve anlaşmanın 10’uncu maddesindeki imtiyaz ve muafiyetlerden yararlanacakları ifade edildi.
4’üncü maddede, “Hükümet, ofisin Türkiye’nin herhangi bir yerinde tartışma ve karar alma özgürlüğü bulunduğunu kabul eder” denildi.
5’inci maddede aynen “Hükümet, DSÖ kontrolünde olacak İstanbul Ofisi mahalinin ve dokunulmazlığını kabul eder” ifadesi kullanıldı! Cümle düşük, imla bozuk ama ifade bu!
Aynı maddenin ikinci fıkrasında, “İdari, adli, askeri veya polis olmak üzere hiçbir Hükümet memuru veya Türkiye içinde kamu yetkisi kullanan diğer şahıs, DSÖ Avrupa Direktörü veya İstanbul Ofisi başkanının onayı dışında İstanbul Ofisi mahaline girmeyecektir.” denildi!
6’ncı maddede, “Hükümet, İstanbul Ofisi’nin her türlü işgal veya hasardan ve huzurunu ve saygınlığını bozacak eylemlerden korunması için tüm önlemleri alacaktır.” denildi.
7’nci maddenin fıkralarında, “DSÖ mülkleri ve varlıkları her nerede bulunursa bulunsun her türlü yasal işlemden muaftır, her türlü idari ve adli işlemden muaftır. İstanbul Ofisi’nin arşivi ve belgeleri bulunduğu yerde dokunulmaz olacaktır. İstanbul Ofisi, ithal veya ihraç edilen eşyalar veya her türlü yayınlarda vergiden muaftır.” hükümleri var!
8’inci maddede İstanbul Ofisi’ne her türlü altın, döviz veya menkul kıymet bulundurma, transfer etme yetkisi tanındı.
9’uncu maddede ofis görevlilerine diplomatik misyonlara tanınan ayrıcalıklar ve diplomatik kurye ve torbalara verilen imtiyaz ve muafiyetler de tanındı. İstanbul Ofisi memurlarının haberleşmesine sansür uygulanamayacağı kabul edildi!
***
10’uncu maddede, İstanbul Ofisi görevlilerinin dokunulmazlıklarının görevleri bittikten sonra da devam edeceği, sosyal güvenlik ödemelerinden muaf oldukları, yabancı memurlar için göçmenlik kısıtlamaları uygulanamayacağı veya yabancı tescilinden de muaf oldukları, İstanbul Ofisi Başkanı’na Uluslararası Örgüt Başkanı statüsü tanınacağı ve bu unvanın Türk uyruklulara veya devamlı Türkiye’de ikamet edenlere verilemeyeceği,
13’üncü maddede, İstanbul Ofisi’nin alanı, binası ve donatılmasından kırtasiye masrafına kadar her türlü ihtiyacından hükümetin sorumlu olacağı belirtildi.
***
İnanılır gibi değil ama devlet içinde devlet kuran ve egemenlik devreden bu maddeler, Meclis zabıtlarına yazı olarak değil fotoğraf olarak konulan anlaşma metninden alınmıştır ve uygulanıyor! Milletvekilleri, bu anlaşmayı okuyup da mı onayladı acaba?
Kaynak: Yeniçağ Arslan Bulut
Eki
19
ALTIN SÖZLER
ALTIN SÖZLER
* “İnsan kendisine uygun haberleri kabul eder, bir fikre, bir mezhebe taraftarlık ederse yalanı gerçek zannetmeye başlar.” İbni Haldun
* “Eğer bir millet büyükse kendisini tanımakla daha büyük olur.” Mustafa Kemal Atatürk
* “Kimseyle alay etme, asla kimseyi küçük düşürme. Kalbinin en ücra köşesinde bile yapma bunu, insan yaşamı alaya alınmayacak kadar hüzünlü ve ciddidir.” Fernando Pessoa
* “Sen, herkesi kör. Âlemi, sersem mi sanırsın?” Ziya Paşa
* “Hiç bir şey, zekâyı seyahat etmek kadar geliştiremez.” Emile Zola
* “Emek karşılığını bulamayınca üretim azalır, yetenekli kişiler iş yapmak istemez.” İbni Haldun
* “Yoksulluk, işlemediğimiz bir suçun cezasını çekmektir.” Eli Kamarov
* “Muhtaç bırakıp yardım etmek, planlanmış bir cinayettir.” Ernesto Che Guevara