Ağu 03

“UÇAN” TÜRKİYE!

“UÇAN” TÜRKİYE!

AKP’nin 2002’de iktidara gelmesiyle birlikte döviz yavaş yavaş tırmanmaya başlamadı mı, akaryakıt fiyatları uçmadı mı, elektrik ve doğal gaz fiyatları

fahiş oranlara ulaşmadı mı, bir çeyrek altının fiyatı son 20 yılda 30 liradan 850 liraya çıkmadı mı?..

2002’den bu yana Türkiye ekilebilir tarım alanlarını yavaş yavaş kaybetmedi mi, tarımda dışa bağımlılık her geçen gün katlanarak artmadı mı?..

Türkiye karpuzdan samana kadar, dünyanın en yoksul-en güçsüz ülkesinin bile kolaylıkla üretebildiği ürünleri ithal etmek zorunda bırakılmadı mı?..

Trakya’dan Konya’ya, Erzurum’dan Harran Ovası’na, Çukurova’dan Karadeniz’e kadar milyonlarca hektar arazi bazen “destekleme primi” erozyonu,

bazen girdilerdeki fahiş artışları ve en sıradan gıda maddesinin bile ithal edilmesi nedeniyle atıl duruma getirilmedi mi?..

Hala uçuyoruz…

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | “UÇAN” TÜRKİYE! için yorumlar kapalı
Ağu 02

BALKANLARDAN ANAVATANA GELEN BİR AİLENİN HİKAYESİ

BALKANLARDAN ANAVATANA GELEN BİR AİLENİN HİKAYESİ

 

Balkanlardaki bir ülkeden varını yoğunu satıp anavatana gelip İstanbul’a yerleşen bir çiftin yaşam hikâyesi

Atölyeden başlayıp fabrikalar kuran, evler satın alıp yalıda yaşam kuran başarılı iş insanının ne akrabası var ne de çocuğu oluyor.

Eşiyle birlikte uzun yaşamlarında yaşları 80’leri geçince fabrikaları ile ticaretleri ile ilgilenemiyorlar.

Maalesef dolandırılmaya da, kandırılmaya da maruz kalıp yatırımlarını tek tek kaybediyorlar.

Fabrikaları evleri haraç mezat satılıyor ve servetlerini hızla kaybediyorlar.

Hacizli bir tek oturdukları yalı kalıyor ama iş insanı hastanede son günlerini yaşarken eşine parmağındaki yüzüğü gösterip diyor ki;

– “Hanım bu yüzük seni ömür boyu ele güne muhtaç etmeyecek kıymette. Yalı da giderse bu yüzüğü satar, bir daire alır, bakıcı tutar yaşarsın…”

Adamcağız bir süre sonra vefat ediyor.

Yalı da icradan haraç-mezat satılıyor ve küçük bir otelin odasına sığınan kadıncağız İstanbul’un ünlü semtlerindeki kuyumculara yüzüğü satmak istiyor.

Yüzüğü eline alıp gözüne büyüteç takan her kuyumcu yaklaşık 30 dakika ile 45 dakika arasında inceleyip inceliyor ve sonuçtan 500 bin dolar ile 800 bin dolar arasında çeşitli fiyatlar veriliyor.

Kadıncağız şaşkın şöyle düşünüyor;

– Bu kadar fiyat farkı nasıl oluyor?

Tavsiye üzerine kapalı çarşıya gidiyor.

Aynı senaryo orada da yaşanıyor üç aşağı beş yukarı fiyatlarla istikrarlı bir fiyata ulaşamıyor.

Girdiği bir dükkândaki kuyumcu hiç incelemeden şöyle bir bakıp diyor ki;

– Hanım teyze; dükkânları gezip fiyat alıyor, gerçek fiyata ulaşmaya çalışıyorsun. Ben şu kartviziti vereyim o dükkâna git. Orada imalat, alım satan yapan ak saçlı bir usta var. Bu taşların kıymetini o bilir en yüksek değerle o alır, o satar.”

Kadın o yeri buluyor ve ak saçlı adam gözüne merceği takıp yüzüğü sadece 3-5 dakika inceleyip diyor ki;

– “Yüzüğün satış değeri yaklaşık bir milyon 250 bin dolar. En fazla bir milyon dolar verebilirim.”

Kadın diyor ki;

– “Tamam, anlaştık ama çok kısa süre inceleyip en yüksek değeri verdiniz. Nasıl olur?”

Ak saçlı kuyumcu diyor ki;

– “Hanımefendi ben 12 yaşında çıraklıktan bu taşlara bakmaya başladım. Artı 60 yıl…”

 

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , , | BALKANLARDAN ANAVATANA GELEN BİR AİLENİN HİKAYESİ için yorumlar kapalı
Ağu 01

Türkiye’yi yönetecek kadrolar.

Türkiye’yi yönetecek kadrolar.

 

Erdoğan-Biden görüşmesi dolayısıyla Türk-Amerikan ilişkileri gözden geçiriliyor. Bu ilişkiler, aynı zamanda NATO süreci demektir. Fakat pek fazla gündeme gelmeyen bir ilişki ağı daha vardır. O da Amerikan burslarıdır. Öyle ki bu burslar gündeme geldiği tarihlerde, bir Amerikalı uzman, “Hedefimiz, 1975 yılına kadar Türkiye’nin yönetiminde Amerikan eğitimi almamış tek bir kişi bırakmamaktır” demişti.

Bu hedefe büyük ölçüde ulaştıkları gibi Süleyman Demirel, Turgut Özal, sonradan Abdullah Gül gibi cumhurbaşkanları ve Bülent Ecevit gibi başbakanlar dahi Amerikan bursları ile eğitim almışlardır. Tabii Amerikan eğitimi almış olmak, kendi ülkesinin çıkarlarına aykırı hareket etmek anlamına gelmez. Fakat Amerika da herhalde bir çıkarı olmasa bu bursları vermezdi…

***

Yanlış bilinen bir konu vardır. Hep denilir ki “Türkiye-Amerika arasına bir eğitim komisyonu kurulmuştur. İki üyesi Türk, iki üyesi Amerikalıdır. Eşitlik durumunda üye olan Amerikan Büyükelçisi’nin oyu esas alınır.” Halbuki bu komisyon eğitimin tamamını değil, sadece Fulbright bursunu kapsar. Yani Fulbright bursu alacak olanlara ABD Büyükelçisi karar verir. Parayı onlar veriyor çünkü.

İşte bu komisyonun kuruluşunun üzerinden 70 yıl geçti. ABD Büyükelçisi David Satterfield’ın, geçtiğimiz Ocak ayında Fulbright Komisyonu’nun 70. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen sanal programda yaptığı konuşma, elçiliğin İnternet sayfasında yayınlandı.

Büyükelçi Satterfield konuşmasında şöyle dedi: “2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Eylül 1945’te Amerikalı Senatör William Fulbright, Fulbright Değişim Programını kurmak için gerekli yasal düzenlemeyi başlatmıştır. Senato Dış İlişkiler Komitesi’nin en uzun süre başkanlığını yapan Senatör olma niteliğini elinde bulunduran Senatör Fulbright, daha barışçıl bir dünyanın kurulması konusunda eğitimin taşıdığı güce inanıyordu. Fulbright’ı burs programı yaratmaya iten sebep, Rhodes Bursu’yla okumuş ve İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı tahribatı bizzat görmüş olmasıdır.

Kültürler arasında liderliğin, eğitimin ve empatinin teşvik edilip geliştirilmesi, Fulbright programının temel hedefi olmayı sürdürmektedir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi: ‘En büyük savaş, cehalete karşı yapılan savaştır.’

Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasında 70 yıldır kesintisiz olarak sürdürülen Fulbright değişim programları, iki ülkenin eğitime, barışa ve demokrasiye nasıl derin bir değer atfettiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kültürler arası eğitimin özü, dünyayı başkalarının gözüyle görme isteğine, yani empati sahibi olmaya dayanmaktadır. Bu programın temel amacı, ülkelerin birbirlerine karşı yarattıkları güvensizliği azaltmaktır. Fulbright Türkiye Komisyonu’nu geride kalan 70 yıl içinde 5000’den fazla bursiyere burs sağlama konusunda gösterdiği çabalardan dolayı kutluyor ve Komisyon’a şükranlarımı sunuyorum. Kovid-19 pandemisi koşulları altında dahi Fulbright programı, Türkiye’den 8 Yüksek Lisans/Doktora bursiyeri ve 3 Yabancı Dil Eğitimi Asistanı bursiyeriyle faaliyetlerine devam etmektedir. Bu bursiyerler, kabul edildikleri eğitim kurumları yüz yüze eğitime açık olmadığından sanal ortamda programlarına katılım sağlamaktadır. Hali hazırda ABD’de Türkiye’den 80 bursiyer bulunmaktadır. Bursiyerlerin 35’i Yüksek Lisans/Doktora çalışmalarına devam etmekte, 14’ü misafir araştırma öğrencisi, 10’u Yabancı Dil Eğitimi Asistanı, 2’si Community College Program katılımcısı 2’si Hubert H. Humphrey Bursiyeri ve 7’si de doktora sonrası program katılımcısı olarak ABD’de bulunmaktadır.”

***

70 yıllık sürecin sonunda ne olmuştur? Türkiye, ABD’nin Büyük Orta Doğu projesi gibi kendi aleyhine olan projelerini uygulayan bir ülke haline gelmiştir. Türkiye’yi yönetenler, dünyayı hep Amerikan projeleri açısından görür duruma gelmiştir.

 

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | Türkiye’yi yönetecek kadrolar. için yorumlar kapalı
Tem 31

HAYRET, YAŞIYORUZ!

HAYRET, YAŞIYORUZ!

 

Gençlik, seksin ağında

Akıl, katran yağında

İsraf, uzay çağında

Hayret, yaşıyoruz biz!

 

Bizde rüşvet kal’ası

Dalkavukluk belası

Terbiyesiz âlâsı

Hayret, yaşıyoruz biz!

 

Bir erkek ses çıkmadı

İğrençliği yıkmadı

Deliğine tıkmadı

Hayret, yaşıyoruz biz!

 

Nutuk çekme yelinde

Sorumsuzluk selinde

Cellâtların elinde

Hayret, yaşıyoruz biz!

 

Örümcekler yürümüş

Kafaları bürümüş

Her yanımız çürümüş

Hayret, yaşıyoruz biz!

 

Kullanıldı dinimiz

Bileylendi kinimiz

Kangren ilişkimiz

Hayret, yaşıyoruz biz!

 

Dondu ülkenin kanı

Bakmaz oldu Bakan’ı

Terör asrın hakanı

Hayret, yaşıyoruz biz!

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , | HAYRET, YAŞIYORUZ! için yorumlar kapalı
Tem 30

“ARŞİVLİK” YAZI

“ARŞİVLİK” YAZI…

YENİÇAĞ GAZETESİ YAZARI SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU’NDAN

Zerrin Güngör:

(O günün gazetelerindeki rivayete göre dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’den talebiyle) Tek aday olarak girdiği Danıştay Başkanlığı seçiminde, dördüncü oylamada seçilen eski Danıştay Başkanı.

Danıştay’ın olaylı geçen 146’ncı kuruluş yıldönümü töreninde, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın önünde, “hâkimler kimsenin önünde düğme iliklemek zorunda kalmasın/iliklemesin diye düğmesiz olan” cübbesinin önünü kapatmaya çalışmasıyla tanındı.

Kurada Elazığ Hâkimliğini çeken kızının, 24 saat geçmeden Yargıtay Tetkik Hâkimliğine atanması ve sadece 3 gün sonra da Cumhurbaşkanlığı Hukuk Hizmetleri Başkanlığı’nda daire başkanı yapılması tartışıldı.

***

Faruk Nafiz Özak:

AK Partili eski bakan; 2005-2009 arasında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 2009-2011 arasında Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı yaptı.

“Fenerbahçe’nin şike yaptığının tespit edilebilmesi”ni kendi döneminde yapılan yasal düzenlemelere bağlamıştı. Fenerbahçe’nin maruz kaldığı şike operasyonunun, “FETÖ kumpası” olduğu ortaya çıktı.

Bakanlıktan ayrılmasından sonra, adı, dönemin Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanı Erdoğan Bayraktar ile ortak yeğenlerinin, Çorum Belediyesi’nde önce açıktan özel kalem müdürlüğüne, 15 gün sonra da kültür müdürlüğüne atanması olayında anıldı.

***

İbrahim Karaosmanoğlu:

AK Parti eski Kocaeli Belediye Başkanı.

Hukuk müşaviri Necmi Özen’in, CHP’li kadınların taşıdığı “Kadınlar yaşasın, yaşasın kadınlar” pankartının fotoşopla değiştirildiği “Kadına özgürlük, sevişiriz cenabet gezeriz. Tayyip sana ne, yaşasın laiklik” yazılı fotoğrafı paylaştığı sosyal medya mesajına tepkisiz kalmakla suçlandı.

AK Parti eski Gençlik Kolları Başkanı da olan oğlunun, Twitter hesabından yaptığı, “15 Temmuzdaki hain kalkışmaya kadar hobi amaçlı birkaç çakım vardı sadece. Şimdi, bir mangayı donatacak kadar silah ve mühimmatım var. Benim gibi de yüzbinler var. Bir daha ‘başka şekilde’ iktidar değiştirmeye niyetlenen olursa deneyeceğimiz çok fantezi var haberiniz olsun” paylaşımı çok tartışıldı.

***

Ahmet Karayiğit:

Yargıtay Üyesi olduğu dönemde, bu görev uhdesinde kalmak üzere Cumhurbaşkanlığı Hukuk Başdanışmanı olarak atandı.

Adı, “Çocukları hâkim yapılan AK Partililer” haberlerinde yer aldı.

***

Ziyaeddin Akbulut:

AK Parti eski Milletvekili.

Milletvekili olduğu dönemdeki “Engellileri insan yerine koyduk” ifadesi büyük tepkiyle karşılandı.

TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı olduğu dönemde, faillerinin FETÖ’cü olduğu ortaya çıkan kaset kumpasıyla tasfiye edilen MHP’li yöneticiler hakkında, “Bu benim özel hayatım, diyerek işin içinden sıyrılamazsınız… Bu ülke insanı siyasetçinin ahlaklısını sever” ifadelerini kullandı.

Dönemin Mersin Millî Eğitim Müdür vekili olan bacanağının, asılsız soruşturmalarla Alevi öğretmenleri hedef aldığı iddia edildi; önce KKTC’ye eğitim ataşesi, sonra MEB’e Genel Müdür olarak atandı.

***

Kutbettin Arzu:

AK Parti’li eski bakan ve milletvekili.

Yeğenini, Kaymakamlık Özel Kalem Müdürü yaptırdığı iddia edildi.

Adının, 60 müteahhit hakkında, Başta Diyarbakır olmak üzere birçok ilde “kamu ihalelerine fesat karıştırdıkları” iddiasıyla açılan, sanıkları arasında eski Fazilet ve Refah Partili yöneticiler ile çocuklarının da bulunduğu davanın iddianamesinde yer alan telefon konuşmalarında yer aldığı yazıldı.

***

Prof. Dr. Fatih Uşan:

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektör Yardımcısı

Adalet Akademisi Genel Kurul ve Yönetim Kurulu Üyesi.

Hukuk Fakültesi Dekanı olarak katıldığı törende Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini öpme girişimiyle tartışıldı.

****

Prof. Dr. Erkan İbiş:

Ankara Üniversitesi eski Rektörü.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Danışma Kurulu üyesi.

Rektör olduğu dönemde, bir özel üniversitede okuyan Tıp Fakültesi öğrencisi oğlunun yatay geçiş yapabilmesine imkan sağlamak için kontenjan arttırdığı iddia edildi.

Yine rektör olduğu dönemde AK Parti Siyaset Akademisi’nde ders vermesi eleştirildi.

“Yargıyı etkilemek, hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma, hileli iflas” suçlamaları ve takipsizlik/yetkisizlikle sonuçlanan soruşturma haberleri yüzünden medyayla sorun yaşadı.

***

Halil İbrahim Akça:

Eski Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri.

Türkiye Cumhuriyeti Yardım Heyeti Başkanı’yken söylediği “Kıbrıs Türk’ünü cezalandırmak lazım” sözleriyle tartışıldı. Üzerine, KKTC Lefkoşa Büyükelçiliği’ne atanması Kıbrıs Türkleri tarafından tepkiyle karşılandı.

***

Bu kişiler, “Kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkelerini belirlemek ve uygulamayı gözetmek”le görevlendirildi.

Arşiv için lazım olur belki.

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | “ARŞİVLİK” YAZI için yorumlar kapalı
Tem 29

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “İnsan, aklının idrak etmediklerini inkâr eden bir varlıktır.” İbni Haldun

* “Bir hükümdar, her zaman uyruğunun kin ve nefretinden sakınmalıdır; halkın sevgisi kalelerden daha değerlidir.” Machiavelli

* “Bir sevgiyi anlamak, bir yaşam harcamaktır, harcayacaksın.” Özdemir Asaf

* “Bütün kâinat birbirine sevgi ile bağlanmış, sevgini vermesini öğren. Çünkü gönül anlasın ki, hepsine yer varmış, sevgi siz insandan dünya, unutma ki korkarmış.” Mevlâna

* “Mantık ilminde esas olan, söylediğini ispat etmektir.” İbni Haldun

* “Bir hükümdar, her zaman uyruğunun kin ve nefretinden sakınmalıdır; halkın sevgisi kalelerden daha değerlidir.” Machiavelli

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Tem 28

”ÖLÜMLERİN SEBEBİ YANLIŞ TANI, YANLIŞ TEDAVİDİR!”

”ÖLÜMLERİN SEBEBİ YANLIŞ TANI, YANLIŞ TEDAVİDİR!”

Enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı Dr. Orhan Kara’nın “Covid-19 hastalığının hem tanısı, hem de tedavisi yanlıştır. Doğru tanı ve tedaviyi biliyorum” diye özetlenebilecek haykırışlarını üç yazı ile duyurmuştum. Uyguladığı tedavi yöntemiyle insanların hayatını kurtaran ama tedavi şemasına uymadığı için hakkında soruşturma açılan Kara, emekliliğini istedi ve “Gerçek Kovid 19” adlı bir kitap yazdı.

Kara, kitabının ağırlıklı bölümünde herkesin anlayacağı bir dil kullandı ama araştırmak isteyen doktorlar için konuyu tıbbi terimlerle izah etmeyi de ihmal etmedi.

***

Ön sözden bir özet veriyorum:

* “Covid-19 tek tip bir hastalık değildir. Üç ayrı sistemik hastalık tablosundan oluşmaktadır. Ağır Covid-19, mide bağırsak sistemi tutulumu sonucunda meydana gelir.

* ABD’li bilim insanları, sitokin fırtınası uydurmasıyla dünyayı çıkmaza soktu. Milyonlarca insan yanlış teşhis ve tedavi sebebiyle kaybedildi.

* Mevsimsel grip hastasına bile ‘evde kal’ deseniz, yedi gün sonra aynen Covid hastası gibi nefes darlığıyla acile gelebilir. Çünkü gribal enfeksiyonların tümünde bağırsak tutulumu vardır. Sıvı takviyesi yapılmayan her grip, Covid’de olduğu gibi interstisyel pnömoniyle sonlanabilir.

* Testi pozitif çıkar çıkmaz sıvı elektrolit başta olmak üzere derhal tıbbi tedaviye başlanması gereken Covid-19 hastaları, ellerine, kardiyak arrest yapan hq, azt ve kinolonlar gibi ilaçlar verilerek eve hapsedilmektedir.

* Hastalar AF, taşikardi, VF, ekstrasistol ve benzeri türlü türlü kalp aritmileriyle servise geliyordu. Bolca hq, levofloksasin, moksifloksasin, favipiravir ve azt kullanarak gelmişlerdi. Bağırsaklarındaki gaz sebebiyle, aktif karbon şurubu vermek vacip oluyordu. Ankara 10 ay sonra benim yaptığımın doğru olduğunu, o ilaçları kılavuzdan kaldırarak onayladı, fakat bana teşekkür etmedi!

* Dünyanın tüm çocuk hastalıkları uzmanları ve profesörleri bir araya geldi, ‘İshal, kusma, halsizlik, karın ağrısı ve ateş ile seyreden bu esrarengiz hastalığın ne olduğunu bilmiyoruz’ dedi. Bana da sormadılar. Sorsalardı; ‘Bu esrarengiz (!) hastalığın adı ishaldir. Nam-ı diğer enterittir enterit. MIS-C değil’ derdim.

* Bulantı, kusma, ateş, aşırı bağırsak gazı, meteorizm, epigastrik ağrı (mide üstündeki ağrı), sırt ağrısı, bel ağrısı, iştahsızlık gibi yakınmaların tümü ishal hastalığının belirtileridir.

‘İshalim var’ diyen hastanın eline, ne işe yaradığını bilmedikleri 16 tane tableti verip eve kapattılar. Aradan yedi gün geçince, ‘zatürre’ diyerek yoğun bakımlara topladılar. Biz o turkuaz tablodaki insanlarımızı, o gün acil tıbbi müdahale yapmadığımız için kaybettik. Non okluziv mezenter iskemisi. Hepsi budur. Ağır Covid-19, bir ishal hastalığıdır. İshal, dünyanın en kolay tedavi edilebilen hastalıklarından bir tanesidir. Yanlış teşhis ve tedavinizin faturasını, karantina ve kapanmayla topluma ödetmeyiniz.

* Aşı tüccarlarının oyuncağı olduk. Yatan hastaya aşı fayda etmez. Aşının ilk keşfedildiği ülkede yaşamakta olan aziz Türk milleti açısından, sadece ecnebilerin üretmekte oldukları aşıları, gündemin birinci sırasına taşımak zillettir.

* DSÖ’nün kuralları ile aramızda, ‘meyyitin gassala teslim olması gibi’ bir tam teslimiyet ve bilimsel tapınma mecburiyeti getirilmiştir. DSÖ’nün tanı ve tedavi kılavuzları ‘değişmez mutlak doğru’ kabul edilerek kutsallaştırılmıştır. Dışına çıkanın, derhal aforoz edilmesi uygulaması başlatılmıştır.

* Hâlbuki üst düzey klinik deneyim sahibi olan pratisyen hekimlere yetki ve imkân verilseydi, bu kadar can kaybı olmayabilirdi. İlk günden itibaren damar yoluyla verilecek olan 1-2 litre serum bile binlerce hayatı kurtarabilecekti. Bağırsak tutulumu yapan basit bir gribal enfeksiyondan ölen insanların tek sorumlusu, yanlış tanı ve tedavi kılavuzlarını hazırlayan DSÖ ve müritleridir.”

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | ”ÖLÜMLERİN SEBEBİ YANLIŞ TANI, YANLIŞ TEDAVİDİR!” için yorumlar kapalı
Tem 27

UYUYAMIYAN ADAM…

UYUYAMIYAN ADAM…

Psikoloğa giden bir adam derdini anlatıyordu;

-Geceleri uyuyamıyorum efendim, sürekli yatağın altında biri var gibi geliyor. Yatağın altına girip orada uyumayı deniyorum, bu defa da yatağın üstünde biri var gibi geliyor. Adamı dikkatle dinleyen psikoloğ;

-Bu saplantıyı hallederiz, bana haftada 2 kere geleceksiniz. 6 aylık bir tedavi sonrası, sizi iyileştireceğimi düşünüyorum.

Adam sormuş;

-Her viziteye ne kadar ödeyeceğim ?

-Her vizite 200 lira, bu hesaba göre 6 ayda 9.600 lira ödeyeceksiniz.

Adam;

-Tamam, hanım ve çocuklarla konuşup. Hesabımı da yapıp geleyim diye çıkıp gitmiş. Gidiş, o gidiş. Psikoloğ aradan 2-3 ay geçince adamı sokakta yakalamış, sormuş;

-Hastalığınız nasıl oldu ?

-10 liraya hallettim demiş hasta.

-Nasıl oldu bu iş ?

-Sizden çıktıktan sonra ilerideki bara gittim, biramı içerken barmene hastalığımı anlattım. ”Karyolanın bacaklarını kes.” dedi, kestim. Mesele, halloldu.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | UYUYAMIYAN ADAM… için yorumlar kapalı
Tem 26

UYGUR TÜRKLERİ ÇİN VE PARANIN MİLLİYETİ

UYGUR TÜRKLERİ ÇİN VE PARANIN MİLLİYETİ

10 Mart 2011 tarihinde Tayip Erdoğan, o dönem başbakan olarak Hatay’da bir konuşma yaptı:

“Geçmişte yapılan sermayeyi renklerine, milliyetine, coğrafyasına göre bölme yanlışına” kendilerinin son verdiğini ifade ederek, “Paranın dini, imanı, milleti, vatanı olmaz; para paradır. Para cıva gibidir, kendisine uygun nereyi bulursa para oraya akar.” tanımlaması yaptı.

Aradan geçen 10 yıl 3 aydan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Uygur Türkleri yorumu: Çin’in toprak bütünlüğüne saygılıyız!

Erdoğan’ın bu açıklamasından yaklaşık 10 gün önce, ABD yönetimi, Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı zulme karşı yeni kısıtlama ve yaptırımlar açıkladı. Bu adımla, Çin’in Uygur Türklerini zorla çalıştırarak ürettiği ürünlerin ABD’ye girişinin engellenmesi amaçlanıyor.

-O şirketlerden biri olan ayakkabı ve giyim markası Nike tarafından yapılan açıklamada, “Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde zorla çalıştırılmaya ilişkin raporlar konusunda endişeliyiz” denildi.

-Dünyaca ünlü İsveç merkezli hazır giyim firması H&M de geçen sene Çin’in yaklaşık bir milyon Uygur Türkü’nün toplama kamplarında tutulmasını gerekçe göstererek bu ülkedeki pamuk üreticileriyle olan bağını kestiğini açıkladı.

-Birleşmiş Milletler ve dünyanın önde gelen sivil toplum örgütlerinin verilerine göre şu anda Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde 1 milyona yakın Uygur Türkü, Kazak ve diğer Müslüman etnik azınlıklar Pekin yönetimi tarafından toplama kamplarında zorla çalıştırılarak ucuz iş gücü olarak kullanılıyor.

-Avrupa Parlamentosu, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesinde Uygur Türklerine ve diğer Müslümanlara yönelik kötü muameleyi ve zorla çalıştırma uygulamasını kınayarak, bundan sorumlu tutulan Çinli yetkililere yaptırım için AB ülkelerine çağrıda bulundu.

Halen yaklaşık 100 ABD’li ve Avrupalı dev şirketler Çin’e karşı Uygur Türklerinden dolayı tavır almış durumda.

Uygur Türklerine yapılan işkence ve zulme karşı dünya ayaklanırken, hangi ülkeler sessiz?

Türkiye ve Arap coğrafyasındaki tüm ülkeler.

Binlerce Uygur Türkü toplama kamplarında işkence görüyor ve Türkiye, Çin’in toprak bütünlüğüne saygı duyuyor.

Çin’in toprak bütünlüğüne sonsuz saygısı sürerken yanlış yönetim nedeniyle ekonomisi dibe vurmuş, kasası 40 milyar eksiye düşmüş Türkiye’ye Çin’den para girişi devam ediyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kasasına Çin’in parası swap yolu ile giriyor.

Çin’in en büyük telefon üreticilerinden Xiaomi, Türkiye’de fabrika açtı ve her Türk’ün cebine bir telefon koymayı başardı. Xiaomi model telefonlar Türkler tarafından adeta kapışılıyor.

Yine 2 büyük marka daha Türkiye’de fabrika açıyor.

Bitmedi Türkiye’de şirket satın alan Çinli şirket sayısı hızla artıyor. 100’ün üzerine çıktı.

Benim anlayamadığım bir şey var. Mevcut iktidar, çaresizlikten Çin’den gelecek 3-5 milyar dolar için Uygur Türklerinin feryadını duymuyor. İyi de 80 milyon Türk’e ne oldu?

Yoksa onlarda mı paranın dini, imanı ve milleti olmaz diye düşünüyor?

Kendi soydaşının kanının damladığı Çin pamuğundan üretilmiş kıyafeti giyerken, paranın cıva gibi olduğunu mu düşünüyor acaba?

 

Alıntı: Remzi Özdemir

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | UYGUR TÜRKLERİ ÇİN VE PARANIN MİLLİYETİ için yorumlar kapalı
Tem 25

600 YÜZYIL ÖNCEDEN BU GÜNÜ GÖREN İBN-İ HALDUN

600 YÜZYIL ÖNCEDEN BU GÜNÜ GÖREN İBN-İ HALDUN

Modern sosyoloji ve ekonominin öncüsü olan İbn Haldun’u bilirsiniz.

Eseri Mukaddime ‘de der ki;

Giderek lüks ve konfora dalınır, israf artar.

Devlet asabiyet mensupları arasında pay edilir.

Devletin her bir köşesi asabiyet (burada hanedan) mensuplarının şahsi çiftliklerine dönüşür.

Milletin devleti temellükü ve temerküzü (kamusal ruh) kaybolur.

Devlet, bir gurubun kendi arasında dönüp dolaşan ayrıcılıklı bir kulübe dönüşür.

Makam, mansıp, şan, rütbe ve terfiden başka hiç bir şeyi gözü görmeyen bir asalaklar topluluğu ürer.

Devletin manevi temeli ganimetçiliğe kayar.

Hanedan, sülale, aile veya bir gurup azınlığın menfaatleri “Devletin ali menfaatleri” olur.

Devletin bütün enerjisi bu ayrıcalıklı sınıfların çıkarını koruma ve kollamaya yönelir.

Artık devlet milletten ontolojik olarak kopmuştur.

Millet, bu asalaklar topluluğunu doyurmak için elinde avucunda ne varsa verir. Vergi, mahsul, ürün vs. hepsini doymaz bir iştahla bu asalaklar yer yutar.

Devletin kasası açıldıkça açılır. Açıkları kapatmak için bir taraftan yeni vergiler konulur, diğer taraftan borçlanmaya gidilir.

Devlet, bir gurup azınlığın “har vurup harman savurduğu” (israf ve terbiz) bir çiftliğe dönüşmüştür.

Bu durumda devleti elinde tutan topluluk acze düşer, dışardan veya içerden yeni asabiyet dalgaları yükselir.

Buna karşı koyamayınca artık o devlet için sonun başlangıcı (mahv, zeval) gelmiş demektir.

 

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | 600 YÜZYIL ÖNCEDEN BU GÜNÜ GÖREN İBN-İ HALDUN için yorumlar kapalı