Kas 04

21. YÜZYILIN HASTALIĞI LYME..

 21. YÜZYILIN HASTALIĞI LYME..

Lyme hastalık ilim adamları tarafından 1980’li yılların başında ilk defa ABD’de Connecticut Eyaleti’nin Lyme Kasabası’nda tanımlandığı için bu isimle anılıyor.

İlk önce sadece basit bir romatizma olduğu düşünülürken, son 20 yılda diğer hastalıkları taklit ettiği ve sanıldığından daha yaygın olduğu anlaşılıyor. Bu yüzden Lyme hastaları, genelde taklit ettiği diğer hastalıkların teşhisiyle yaşamak durumunda kalıyor. Geçmişte hastalığın sadece kenelerle yayıldığı düşünülürken günümüzde kan emen birçok canlı (bit, pire, sivrisinek, tahtakurusu, at sineği vb) ile ilerlediği anlaşılıyor. Hamilelik döneminde anneden bebeğe kan ve organ nakli yoluyla geçmesi de hastalıkla ilgili bilinmesi gereken önemli bir özellik olarak görülüyor.

Borrelia burgdorferi” spiroket bakterisinden kaynaklanan ve “İçimizdeki sessiz katil” olarak da nitelendirilen hastalık; kalp krizi, şizofreni, bipolar bozukluk, beyin tümörü, bazı kanser türleri, otizm, huzursuz bacak sendromu, ürtiker, haşimato tiroidi, alzheimer, parkinson, MS, ALS gibi kas hastalıkları ile çölyak gibi 365’den fazla pek çok hastalığı taklit ediyor.

Amerika’da 25 milyon, Çin’de 75 milyon Lyme hastası tespit edildiği, Almanya’da, her yıl yaklaşık 1 milyon kişinin Lyme hastalığına yakalandığı belirtiliyor.

Prof. Dr. Barbaros Çetin, “Son 10 yılda yapmış olduğum literatür çalışmalarına göre (110 akademik yayın) Türkiye’de yaklaşık 8-10 Milyon insanın Lyme taşıdığını tahmin ediyorum.” diyor.

Türkiye’de her yıl yaklaşık 2 milyon kişiye kene yapıştığı hâlde bu kişilerin ne kadarının LYME ve koenfeksiyonlarına yakalandığı bilinmiyor.

Prof. Dr. Barbaros Çetin, çağın hastalığıyla mücadele için Türkiye’de özellikle büyükşehirlerdeki tıp fakültelerinde Lyme araştırma merkezlerinin kurulmasının lüzumunu vurgulayarak, “Günümüzde genç doktorların Lyme hastalığına yönelmelerine ihtiyaç var, çünkü bu sorun artık dünya çapında bir salgına dönüşmüş durumda. Kamuoyunda ki farkındalığın artması için Sağlık Bakanlığı’nın bir an önce ‘Lyme Hastalığı ile Mücadele Eylem Planını’ hazırlaması ve hayata geçirmesi gerektiğini” belirtiyor.

Akla gelen soru: Lyme hastalığı tedavi edilebiliyor mu?

Prof. Dr. Barbaros Çetin, Lyme hastalığının tedavisinin olduğunu söylüyor ve ABD’de 30, Almanya’da ise 25 yıl önce kurulmuş LYME tedavi merkezleri olduğuna dikkat çekiyor.

Bu hastalıkla ilgilenen ilim adamlarımıza ön açmak ve destek vermek şart.

 

Alıntı: A.TEKİN

Posted in Gündem | Tagged , , , , | 21. YÜZYILIN HASTALIĞI LYME.. için yorumlar kapalı
Kas 03

BÜYÜK İSRAİL PROJESİ

BÜYÜK İSRAİL PROJESİ

ABD, Rusya ve Çin’in sessiz kalarak İsrail zulmüne destek vermesinin sebebi nedir? Bu sorunun cevabı verilmezse zulüm, Büyük İsrail devleti kurulana kadar devam eder! Sadece Filistin’de değil, Irak’ta, Suriye’de, Ürdün’de, İran’da, Mısır’da ve Türkiye’de kaos ortamı oluşturmak için kurulan örgütler, Büyük İsrail hedefi uğruna çalışmaya devam eder.

2003 yılı Şubat ayında konuyu Necmettin Erbakan dile getirirdi. Erbakan, Hıristiyan âleminin İsrail’in işgal politikalarına neden destek verdiğini, anlatırken şöyle demişti:

“Bush Yeni Hıristiyanlar mezhebine mensup… Yoğun bir çalışmayla, Amerika’da insanları belli bir inanca getiriyorlar. Bu inancın temelinde İsrail ile iş birliği yatıyor. Bunları asıl yürüten İsraillilerdir. Çünkü Amerika, İsrail’e istediği parayı vermiyor. Ama ‘İyi bir Hiristiyan olmak için kiliseme para ver’ derseniz veriyor. Nitekim aralarına karışan Amerikalı bir yazar, bunu kitap haline getirdi. O kitabı okuduğu zaman insan gerçekleri görüyor.

‘Tanrıyı Kadere Zorlamak’* kitabın adı… Yani onun manası şu, Hıristiyanlar, İsa Aleyhisselam tekrar yeryüzüne gelecek diye bekliyor. Siyonistler ise başka bir Mesih bekliyor. Sırf Hıristiyanları kendi maksatlarına yönelik kullanabilmek için, ‘Bizim beklediğimiz de aynı, İsa Aleyhisselamdır’ diyorlar. Takıyye yapıyorlar. ‘Ancak bizim dinimize göre, bunun yeryüzüne gelmesi için ön şartların yerine gelmesi lazım. Bu ön şartlar bildirilmiş. Bunun için Büyük İsrail kurulacak’ diyorlar… Bu tabii asırlardan beri söyledikleri bir sözdür. ‘Ve Arz-ı Mevud’a sahip olacağız. Süleyman Mabedi’ni yeniden yapacağız. Cenab-ı Hakk’ın asıl kulları biziz. Diğer kullar bize köle olarak yaratılmıştır’ diyorlar.

500 sene evvel İspanya’da, büyük bir hahamlar toplantısı yapıldı. ‘İsa Aleyhisselam’ın, (daha doğrusu onların söylediği Mesih’in), yeryüzüne gelmesi, Cenab-ı Hakk’ın takdirine mi bağlıdır, yoksa kullar olarak bizim bazı olayları hızlandırmamızla bu olay çabuklaşır mı?’ sorusunu ortaya attılar. ‘Biz ne kadar çabuk İsrail’de toplanırsak ne kadar çabuk Süleyman Mabedi’ni yaparsak, kurtarıcımız o kadar çabuk yeryüzüne gelecektir. Öyleyse bunları bir an evvel gerçekleştirelim’ dediler. Bu Amerikalı yazar da kitabın adını bunun için, ‘Tanrıyı Kadere Zorlamak’* koydu. Bütün bunlardan maksat, Amerikalıların, kendi kiliselerine yardım etmesini sağlamak, onlar ‘kendi kiliseme yardım ediyorum” diye düşünürken, o hanım yazarın ifade ettiği gibi asıl maksat İsrail’e mali imkân temin etmektir.”

İşte bugün Suriye’nin kuzeyi IŞİD diye bir örgüt kurularak boşaltılmışsa, yerine PKK/YPG yerleştirilmişse, Türkiye, hem ABD hem Rusya ile mutabakat imzalayıp, Sergey Lavrov‘un açıkladığı gibi Suriye’nin kuzeyindeki harekata yeniden başlama niyetinde olmadığı konusunda güvence vermişse işte sebebi budur!

YPG’ye 30 kilometre güneyde dokunulmazlık veren bu mutabakatlar, Türkiye’ye değil, Büyük İsrail projesine hizmet ediyor!

(*) Amerikalı kadın yazar Grace Hallsell’dir   Kitabı Türkiye’de “Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak” adıyla yayınlandı.

 

 

Alıntı Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | BÜYÜK İSRAİL PROJESİ için yorumlar kapalı
Kas 03

Var mısın bahse?

Var mısın bahse?

Köy kahvehanesinde akşamcılar toplanmışlar, kimi kağıt oynuyor, kimi de pinekliyordu. Kağıt oynayanlardan Cemal saatine bakarak; – Vay anasını saat 12 ye geliy… Habu saattan sonra kari bizi eve almaz, dedi. Kahvehanenin diğer köşesinde oturmuş olan Temel, selesinde sattığı elmaları Cemala göstererek, Cemal kardaşım, al haburadan bir okka elma, o zaman yengem seni eve alır, diye öneride bulundu. Cemal gülerek; Bilsam ki kari beni eve alacak, haçan bi okka değil, on okka elma bilem alırım. Temel’in soruna bakışı daha başkadır: Var misın bahse? Sen iki okka elmayi al baa ver, gideyim sizin eve, bak bakayım yengem beni eve aly mi, almay mi?

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | Var mısın bahse? için yorumlar kapalı
Kas 02

KARA SULARIMIZDAKİ PETROLÜ ÇALIYORLAR

KARA SULARIMIZDAKİ PETROLÜ ÇALIYORLAR

Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, Yunanistan’ın petrol hırsızlığına ve iktidarın buna göz yummasına sert tepki gösterirken önce tarihi gerçeklere ışık tuttu;

“İkinci Balkan Savaşı’ndan sonra Londra’da düzenlenen Süfera Konferansı’nda 6 büyük devlet (Almanya, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya), Ege adaları konusundaki ortak kararlarını, 13 Şubat 1914’te Yunanistan’a ve 14 Şubat 1914’te de Türkiye’ye birer nota ile bildirdiler. Karara göre, Gökçeada, Bozcaada ve Meis Adası Türkiye’ye iade edildi, Yunan işgalindeki diğer Ege adaları ise silahlandırılmamak ve askeri amaçlarla kullanmamak şartıyla Yunanistan’a verildi. Yunanistan’a, adaların egemenliği değil, sadece kullanma hakkı yani zilyetlik (possession) hakkı verildi. Bu durum, konferans sırasında kayıt altına alınan İngiliz Kraliyet Ofisi Tutanakları’nda da açıkça görülmektedir. Ayrıca Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı‘nın 1986 basımlı, Doğu Ege Adaları’nın Askerden Arındırılmış Statüsü adlı kitabında ve Prof. Dr. Sevin Toluner‘in 2004 basımlı, Türkiye’nin Bazı Dış Politika Sorunları kitabında Yunanistan’a, Kuzey Ege adalarının egemenliği değil, sadece kullanma hakkının yani zilyetlik (possession) hakkının verildiği açıkça belirtilmiştir.

1923 Lozan Antlaşması’nın 12’nci maddesi ile 13 Şubat 1914 tarihli 6 büyük devlet kararı bir kez daha teyit edildi. Yunanistan’a, Kuzey Ege Adalarının egemenliği değil, sadece kullanma hakkı yani zilyetlik (possession) hakkı verildi. Kuzey Ege’de bulunan Taşoz, Semadirek, Limni, Bozbaba, Midilli, İpsara, Sakız, Sisam ve Ahikerya adalarının mülkiyeti ile deniz yetki alanları ve hava sahası Türkiye’nin egemenliğinde kaldı.

1923 Lozan Antlaşması’nın 13’üncü maddesi ile Yunanistan’ın adaları askeri maksatlarla kullanmayacağı kararlaştırıldı. Türk Hükümeti de askeri uçaklarının ve diğer hava araçlarının Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya adalarının üzerinden uçmayacağını taahhüt etti.

1923 Lozan Antlaşması’nın 12 ve 13’ncü maddelerine göre; Taşoz, Semadirek, Limni, Bozbaba, Midilli, İpsara, Sakız, Sisam ve Ahikerya adalarının mülkiyeti ile adaların karasuları, bitişik bölge, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeleri Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir. Anılan adalarda ve adaların deniz yetki alanlarında bulunan petrol, doğal gaz, balık ve benzeri her türlü canlı/cansız varlıkların sahibi Türkiye’dir. Türk askeri uçakları, Taşoz, Semadirek, Limni, Bozbaba ve İpsara adaları ile adaların karasuları üzerinden hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan uçabilir.

Yunanistan, Taşoz Adası’nın karasularında bulunan Türk petrolünü  gözümüzün içine baka baka çalarken AKP Hükümeti ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı damat Berat Albayrak olup bitenleri pişkince seyrediyor!..

 

 

 

Alıntı: Ahmet Takan

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | KARA SULARIMIZDAKİ PETROLÜ ÇALIYORLAR için yorumlar kapalı
Kas 01

BURNUNDAN KIL ALDIRTMAYANLAR…

BURNUNDAN KIL ALDIRTMAYANLAR…
Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır.
İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. 
Doktor çağrılır. Doktor muayene eder,ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendinin başağrısı artarak sürer.
Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar.
Başka doktorlar çağrılır…Osman Efendi Uşak’ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder.

Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır,baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendiyi İstanbul’a götürmeye karar verirler.

İstanbul’da en iyi doktorlar seferber olur. 
Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır…
Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir.
Oysa dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve 
gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir.
Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran 
Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür.
O devirde Amerika değil İsviçre moda, Zürih’e gidilir. 
Haftalarca hastanede kalınır,
onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır.

Sonuç olarak:
Osman Efendiye teşhis konulamaz.
Artık yerinden kalkamayan 
Osman Efendiye ağrı kesici iğneler verilir,
ülkesine dönüp “dinlenmesi”, 
daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir.

Osman Efendi bitkin, aile perişan. “Kader”denilir, Uşak’a dönülür.
Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar.
Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, 
Osman Efendinin eski berberi “Berber Mehmet” çağrılır.
Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi tıraş ederken,
adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.
Berber Mehmet bir an düşünür. “Beyim?” der,
“Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın” 
Bir bakar, “Hah işte der.“Kıl dönmüş.” 
Osman Efendinin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın 
çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker.
Ev halkı Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran 
çığlığıyla odaya koşar.
Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alınır ve
cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.
Osman Efendinin kanayan burnuna pansumanlar yapılır,
kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır.

Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir 
uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir.
Baş ağrısından ise eser kalmamıştır.
Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz 
ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder.
Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir.
Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet’i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.

 

 

Alıntı:

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , | BURNUNDAN KIL ALDIRTMAYANLAR… için yorumlar kapalı
Eki 31

MEHPARE TANIN’IN İSYANI!…

MEHPARE TANIN’IN İSYANI!…

Lütfen, Mehpare Tanın adındaki bu genç hukukçunun isyanını, siyasi iktidar mensuplarıyla çay hasadına giden yüksek yargı mensuplarının çocuklarının kurayla gittikleri yerlerde “1 gün”, torpille getirildikleri yüksek yargı katlarında “3 gün” mesaiden sonra nasıl “maiyete” alındıklarını hatırlayarak okuyun (Ben, hali hazırda “tetkik” etmesi gereken dosyayı okumaktan aciz hakimlerin varlığını “bilerek” okudum; içim yandı) :

“Hakimlik-Savcılık mülakat sonuçları açıklandı. İlk sınavımda, 18753 kişi içerisinde 127. Oldum. Yaklaşık 90 puan aldım. Biyokimya mezunuyum. Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni, ikinci üniversite olarak birincilikle bitirdim. Mülakata başvurduğumda özel hukukta yüksek lisans da yapıyordum. İyi seviyede İngilizce biliyorum. Anadil seviyesinde İspanyolca biliyorum. Elendiğimi diğer sınavdan bir gün önce öğrendim. Ağlaya ağlaya sınava girip ikinci sınavda da yaklaşık 10.000 kişi içinde 205. oldum. Yine elendim. Bu yıl hiç çalışmadan girdim yine kazandım ve elendim. “FETÖ”cü değilim, terörle bağlantım yok. Peki neden mi elendim? AKP’li ya da tarikatlı dayım yok, hiçbir cemaate de bağlı değilim. Hakim savcı alırken bile torpil yapılıyor bilinsin istedim…”

“DEVLETİN DİN ADALETTİR” HZ. ÖMER

“ADALETİ OLMAYAN DEVLET DİNSİZDİR” HZ. ÖMER

“CAMİYİ YIK ADALETİ YIKMA” HZ. ÖMER

 

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | MEHPARE TANIN’IN İSYANI!… için yorumlar kapalı
Eki 30

ZİYA PAŞA’DAN TERCÎ-İ BEND (1

ZİYA PAŞA’DAN

TERCÎ-İ BEND  (1)

 

Bir zamanlar ben dahi düşdûm belâ-yı gayrete

Doğrulukla uğradım bin türlü derd ü zahmete

 

Geh vatandan ayrulup gitdim diyâr-ı gurbete

Akıbet oldum giriftar işbu mühlik illete

 

Veh yazık sarf etdiğim ömre zamana hizmete

Fikr içün görmek beni kâfidir ehl-i ibrete

 

Hayli demler bilmedim bâ’is nedir bu hâlete

Şimdi oldum dostlar vâkıf bu sırr u hikmete

 

Derde uğrar kim sadâkat etse elbet Devlet’e

İstikâmet mahz-ı cinnetdir bu mülk ü millete

 

Bir zamanlar ben de çalışıp, çabalama belâsına düştüm; –Neticede – doğruluğum yüzünden bin türlü dert ve sıkıntıya uğradım.

Kısacası doğru yolda gösterdiğim bütün gayretler yüzünden, Çeşitli güçlüklerle, sıkıntılarla karşılaştım.

 

Bazen vatandan ayrılıp, yabancı ellere gittim; sonunda.

İşte bu – doğruluk yolundaki- öldürücü hastalığa tutuldum.

 

Harcadığım ömre, zamana ve hizmete yazıklar olsun!

İbret almak isteyenlere, bu yolda düşünmeleri için, beni görmek yeterlidir.

 

Dostlar! Birçok zaman, bu durumun – doğruluğuma karşı gördüğüm kötülüklerin – sebebini bilemedim; ama şimdi, işin sırrını ve hikmetini çok iyi anladım:

 

Her kim Devlet’e doğrulukla bağlılık gösterirse, hizmet ederse O’nun başı derde girer;

Bu Devlet’e ve Millete karşı doğru hareket etmek, hâlis cinnettir, yani düpedüz deliliktir!

 

 

Devam edecek

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , | ZİYA PAŞA’DAN TERCÎ-İ BEND (1 için yorumlar kapalı
Eki 29

CUMHURİYET NİÇİN 29 EKİMDE İLAN EDİLDİ?

CUMHURİYET NİÇİN 29 EKİMDE İLAN EDİLDİ?

Diyanet İşleri Başkanlığı, 29 Ekim’de bile Atatürk‘ü yok saydı! Atatürk‘ü yok sayanların, Türk Milleti’nin din işlerini düzenlemek bir tarafa en küçük bir devlet memuriyetinde bulunmaya hakkı yoktur. Türk vatanı kurtarılmasaydı, Afganistan dışında İslam coğrafyasının tamamı işgal edilmiş olacaktı. Bugün 11 milyon mil karelik bir İslam dünyası varsa, bu, “Atatürk modeli” sayesindedir!                                                                                                     ***                                                                                                                                                                                                                                      Cumhuriyet neden 29 Ekim’de ilan edilmiştir? Neden 28 Ekim veya 30 Ekim’de değil? Bu konunun, yeni nesillere tekrar tekrar anlatılmasında fayda vardır.

Atatürk‘ün Niçin 29 Ekim tarihini seçtiğini, Fahrettin Altay Paşa, gazeteci Taylan Sorgun‘a anlatmıştır.

Fahrettin Altay Paşa, 1925’te Ekim ayında Çankaya’da Atatürk’ün misafiri olduğunda konuyu sorar.

Atatürk, şu cevabı verir:

“Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti? Dört yıl. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkîlap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükâfatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o devletler bunu anlamışlardır.”

Atatürk bir an durup Fahrettin Paşa‘ya bakar ve sonra elini masanın üzerine vurarak “Deyiniz ki bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür…”

Fahrettin Altay‘ın “Ama bundan hiç bahsetmediniz” demesi üzerine, Atatürk, “Övünmek olur, övünmek benimle beraber mefkûreye inananların, milletin, ordunun hakkıdır” der.

 

 

Alıntı: ​​​​​​​Arslan Bulut

Posted in Gündem | CUMHURİYET NİÇİN 29 EKİMDE İLAN EDİLDİ? için yorumlar kapalı
Eki 28

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 96. YILI NECİP TÜRK MİLLETİNE KUTLU OLSUN

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 96. YILI NECİP TÜRK MİLLETİNE KUTLU OLSUN

YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ!
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ KURUCU LİDERİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÖNDERLİĞİNDE TÜRK’ÜN DİRİLİŞ GÜNÜ OLAN,
ALINLARINDA İRFAN GÜNEŞİ PARLAYAN,
MUHTAÇ OLDUĞU KUDRET DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUT OLAN,
GENÇ TÜRKİYE’NİN CESUR, KAHRAMAN, FEDAKAR GAZİ VE ŞEHİT EVLATLARI;
CUMHURİYET BAYRAMINIZI İÇTENLİKLE YÜREKTEN, İRFANLA, İDRAKLA, ONURLA KUTLUYORUM.
BÜTÜN ŞEHİTLERİMİZE RAHMET BÜTÜN GAZİLERİMİZE ŞİFA DİLİYORUM.

 

DİRİLİŞ VAKTİ

Hainlere sustular
Türklüğe kin kustular
Sinirleri kastılar
Diriliş vakti bugün!

Çelik özün bilensin
Namertler af dilensin
Sen ırkına gülensin
Diriliş vakti bugün!

Hakk’ın çelik özüsün
Doğruluğun sözüsün
Mertliğin er yüzüsün
Diriliş vakti bugün!

Dağları erit haydi!
Gemiler yürüt haydi!
Düşmanı çürüt haydi!
Diriliş vakti bugün!

Güneş seninle doğsun
Erler düşmanı boğsun
Haydi, ülküler yağsın!
Diriliş vakti bugün!

Otağını kur artık
Hainleri vur artık
Yağdırmalı nur artık
Diriliş vakti bugün!

Karanlığın tanı var
Ötüken’in şanı var
Türk’ün asil kanı var
Diriliş vakti bugün!

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 96. YILI NECİP TÜRK MİLLETİNE KUTLU OLSUN için yorumlar kapalı
Eki 27

YUNANİSTAN EGE’DE SAVAŞ POZİSYONUNA GEÇTİ

YUNANİSTAN EGE’DE SAVAŞ POZİSYONUNA GEÇTİ

Uluslararası anlaşmalara göre, kapı gibi belgeli 18 Türk adası ve 1 kayalığını Yunan işgal etmiş… Adalarımızda askeri tatbikatlar yapıyorlar… Meydan okuyorlar, Türkiye’ye en ağır hakaretleri savuruyorlar… Üstelik, gayri askeri statüdeki adalarda her türlü ağır askeri teçhizatlaşmayı gerçekleştiriyorlar… Lozan’ı delik deşik ediyorlar… Birileri, Türkiye’de tüm bu olup bitenleri sessiz sedasız seyrediyor… Sonra da Doğu Akdeniz’e yalandan tantanalarla “çıkarlarımızı koruyoruz” diye araştırma gemileri gönderiyoruz!.. Ege, tamamen Türkiye’ye kapanınca Akdeniz’e nasıl çıkacak ve haklarımızı nasıl koruyacaksak!?..

Bakın!.. Bizler, Doğu Akdeniz‘de araştırma gemisi sayısı hamaseti ile meşgul edilip Ege’deki rezaletlerin üstü bilinçli şekilde örtülürken Yunan ne ile uğraşıyor?..

Gayri askeri statüdeki adalarda silahlanmasını arttırıyor.. Vee, bu adalarda askerlerini Türkiye’ye karşı savaş pozisyonuna geçiriyor. Nereden mi biliyorum?.. İşte fotoğraflı belgeleri:

Yunanistan  Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Georgios Kambas, 2 Temmuz ‘da gayri askeri statüde olan Limni ve Bozbaba adalarını ziyaret etti. Korgeneral Kambas’a, Tuğgeneral Georgios Vaklatzis de refakat etti. Ziyaret ve denetleme ile ilgili haber ve resimler Yunan Kara Kuvvetleri Komutanlığı resmi internet sitesinden tüm dünyaya ilan edildi.

Korgeneral Kambas, Limni Adası’na gelişte askeri tören ile karşılandı. Kambas, gayri askeri statüdeki Limni Adası’nda konuşlu askeri birliklerin harekat seviyelerini denetledi.

Korgeneral Kambas, Limni Adası’nda konuşlu Tank Taburu’nun garajı önünde poz vererek taburda görevli Yunan askerlerini denetledi. Tank Taburu’ndaki askerlerin savaş hazırlık durumundaki kıyafetleri dikkat çekti. 

Korgeneral Kambas, tank mürettebatı askerlerini de yerinde denetledi. Tank önünde poz veren Kambas, Lozan Antlaşması’na ve Türkiye’ye meydan okudu. Limni Adası’ndan Bozbaba Adası’na geçen Korgeneral Kambas, adada görevli Yunan askerleri ile birlikte fotoğraf çektirdi.

Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, Yunan’ın son küstahlığına şöyle tepki gösterdi;

“13 Şubat 1914 tarihinde Yunan Kraliyet Hükümetine, 14 Şubat 1914 tarihinde Osmanlı Devleti’ne tebliğ edilen Altı Büyük Devlet (Almanya, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya) Kararı ile Yunanistan’a Kuzey Ege Adaları’nın sadece kullanma hakkı verildi. Silahsız olmak kaydıyla kullanma hakkı verilen Taşoz, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam, Ahikerya, İpsara ve Bozbaba adaları Türk egemenliğinde kaldı. Bu durum Lozan Antlaşması’nın 12. ve 13. Maddeleri ile teyit edildi.

Korgeneral Kambas’ın ziyaret ettiği Limni Adası’nda bir Mekanize Tugay, Bozbaba Adası’nda da bir Alay kuvvetinde askeri birlik görev yapıyor. Diğer adaları da silahlandıran, Altı Büyük Devlet Kararı ile Lozan Antlaşması’nı ihlal eden Yunanistan toplam 9 adadan oluşan Kuzey Ege Adalarını kullanma hakkını kaybetmiştir. Yunanistan anılan adaları en kısa zamanda boşaltarak Türkiye’ye teslim etmelidir.

 Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Kambas, gayri askeri statüdeki Limni ve Bozbaba adalarında Türkiye’ye meydan okurken devletimizin yönetimini elinde bulunduranlar, olanı biteni turist gibi seyretti. Yunanistan’a müzik notası bile verilmedi.”

 

Alıntı Yeniçağ:

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | YUNANİSTAN EGE’DE SAVAŞ POZİSYONUNA GEÇTİ için yorumlar kapalı