Nis 14

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

 

* “Önce doğruyu bilmek gerekir, doğru bilinirse yanlış da bilinir. Ama önce yanlış bilinirse, doğruya ulaşılamaz.” Farabi

* “Ne kadar çok söylersen, karşındaki o kadar az hatırlar.” Fenelon

* “Demagoglar, başka bir tabirle halk avcıları, halkın önyargılarını, inançlarını ve cehaletini manipüle ederek popülerlik ve liderlik elde edebilir.” Sokrates

* “Olgun devlet adamını sevindirmek isterseniz, eleştirin. Basit bir hükümet adamını sevindirmek isterseniz, övün.” B. Disraeli

* “Şiddet karşıtIığının ürettiği güç kesinIikIe insan yeteneğinin icat ettiği tüm siIahIarın gücünden üstündür.” Mahatma Gandhi 

* “İman hukukî mükellefiyetlerin dışındadır.  Devlet vatandaşından itaat etmesini ister, iman etmesini değil” Hobbes                                                                                                                                                           

* “Her zaman bir ayağım şimdiki zamanda, öbür ayağım da geçmiş zamanda durmuşumdur. (…) yalnız burada gözlerimi geleceğe çevirmişimdir.  Toynbee                                                                            

* “İyilik gibi âlemde sermaye olmaz.” Türk Atasözü

* “Kötü bir işin en güçlü tanığı, vicdanımızdır.” Hz. Ömer

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Nis 13

CANİ ERMENİLERİN “TÜRK SOYKIRIMI”

CANİ ERMENİLERİN “TÜRK SOYKIRIMI”

 

Osmanlıyı parçalamak için, “size iki deniz arasında devlet kurduracağız” yalanıyla emperyalistlerin tuzağına düşen Ermeniler 159 yıldır Türk düşmanlığı yapıyor. Osmanlı Devletine karşı ilk silahlı saldırı 1860’da Zeytun’da başladı. 1914 Birinci Dünya Savaşı’na kadar yurdun her tarafına yayıldı. Savaşı fırsat bilen Ermeni çetelerin vahşete dönüşen katliamları karşısında, yarıya yakını yollarda ölen ve kaybolan 1.5 milyon Türk, Batı Anadolu’ya göç etti. 30 Ağustos 1918’de savaşı kaybedince ateşkes imzalandı. Ülke galip devletlerin işgalindeydi, 1920’ye kadar, hiçbir direnişle karşılaşmayan Ermeni vahşeti büyük boyutlara ulaştı. Kâzım Karabekir Paşa’nın komutasındaki 15. Kolordu, büyük bir Ermeni birliğiyle savaştı ve yendi. 1920’de, Gümrü Antlaşması yapılıp, bugünkü sınırlar çizildi.

Bu dönemde Doğu Anadolu’da devlet kurmak için silahlı Ermeni çeteleri 60 yıl saldırdı, Osmanlı 60 yıl meşru savunma yaptı.

Mesele yine bitmedi. Ermeniler 1920’de Sevr’de “Osmanlı ile, 160 bin askerimizle biz de savaştık masaya oturacağız” dediler, dikkate alan olmadı. Lozan’a geldiler, “Vaadiniz var, devlet istiyoruz” dediler; hüsrana uğrayıp, emperyalistlere küskün ayrıldılar.

Bu kadar aldatılmışlığa rağmen mesele yine bitmedi. Emperyalistlerin kışkırtmasıyla 50 yıl sonra 1973, 1985 arasında Ermeni ASALA terör örgütü, ABD ve Avrupa ülkelerinde 43 diplomat ve elçilik görevlimizi katletti. Sonra Türkiye’yi bölme işini PKK’ya devretti.

PKK Ermeni terör örgütüdür.

Katledilen bu masum insanların kabahati(!) Türk olmalarıydı. Bunun hukuki adı, BM sözleşmesine göre “soykırım”dır. Bugüne kadar Ermeni iddialarıyla ilgili 1’i millî, 4’ü uluslararası olmak üzere açılan 5 davada kazanan Türkiye oldu.

 

Hocalı Soykırımı, Yukarı Karabağ’ın işgali

Aradan 7 yıl geçtikten sonra, Ermeni katliamı bu defa kardeş Azerbaycan’da karşımıza çıktı. 1992 yılında Rus Motorize Alayının desteğindeki Serj Sarkisyan (2008’de Ermenistan Cumhurbaşkanı)’ın elebaşılığını yaptığı Ermeni çeteleri 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece Hocalı kasabasına saldırdı. Giriş ve çıkışı tutup kasabadaki Türklerin tamamını imha etmek üzere silahlı baskın yaptı, 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlı dâhil olmak üzere toplam 613 Azerbaycan Türk’ü vahşiyane usullerle katledildi, 487 kişi ağır yaralandı. Esir alınan 1275 kişinin akıbeti belli değil. Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si, 27 yıldır Ermeni işgali altında. Ermenistan işgali kaldırmıyor, Türkiye’den özür, tazminat ve toprak istiyor.

BM ve BMGK, Ermeni işgalinin uluslararası hukuka aykırı olduğuna defalarca karar verdi. AGİT’in Minsk Grubu eş başkanları, Rusya, Fransa ve ABD olunca, Türkiye’nin siyaseti de ortadayken, bu millî meseleyi gündemde tutmaktan başka bir çaremiz yoktur.

***

Kırım ve Doğu Avrupa Müslümanları Müftüsü, 23.2.1918’de şehit edilen kahraman Noman Çelebicihan ile sürgün, göç ve işgalde hayatını kaybeden şehitlerimizin ruhu şad olsun Allah rahmet eylesin.

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | CANİ ERMENİLERİN “TÜRK SOYKIRIMI” için yorumlar kapalı
Nis 12

HATIRALAR…

HATIRALAR…

 

Hayatın gözü kurur

İnsanlık dibe vurur

Tüm belalar kudurur

Hatıralar olmasa…

 

Bir şeytana kanarsın

Cayır, cayır yanarsın

Dünü nasıl anarsın

Hatıralar olmasa…

 

Gönül güzel bilmezdi

Hazineniz olmazdı

Can küpünüz dolmazdı

Hatıralar olmasa…

 

Tutamazsın oltayı

Sınırlarsın kotayı

Çizemezsin rotayı

Hatıralar olmasa…

 

Fikri eleyemezsin

Doğru dileyemezsin

Gerçek beleyemezsin

Hatıralar olmasa…

 

Can aşka üşenir mi?

Bilgiyi kuşanır mı?

Hiç iyi yaşanır mı?

Hatıralar olmasa…

 

Kişi erdeme ermez

Akıl bilgiler dermez

Dağlar bile yol vermez

Hatıralar olmasa…

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , | HATIRALAR… için yorumlar kapalı
Nis 11

BİLİNÇLİ BİR TOPLUM OLMAK

BİLİNÇLİ BİR TOPLUM OLMAK

 

Tam 16 yıldır…

2002’den beri yokuz…

Bu süreçte kimler katılmadı ki; Panama, Sırbistan, Nijerya, Tunus, Peru, Bosna Hersek, Kosta Rika, Honduras, Gana, Slovakya, Fildişi Sahili, Kuzey Kore, Cezayir, Ekvador, Çek Cumhuriyeti, Togo, Trinidad ve Tobago, Angola, İran…

Dünya Kupası’ndan bahsediyorum… 4 yılda bir yapılan, ülke futbolunun başarısını ortaya koyan bir numaralı futbol organizasyonu…

Fiilen ikinci kez katıldığımız 2002 Dünya Kupası’nı hatırlayın… Müthiş maçlar çıkardık ve dünya üçüncüsü olduk.

Türkiye tek yürek olmuş, kol kola girmiş başarısını kutluyordu.

Şimdi ise başka takımların yanında olmaya çalışarak turnuvayı takip ediyoruz.

Japonya…

Belçika’dan yediği son saniye golüyle turnuvaya veda ederken Türkiye’deki futbolseverler üzüldü. Çünkü turnuvada kendimizi en yakın hissettiğimiz takımlardan biriydi. Kültürleri, devlet gelenekleri, ahlaki değerleri hep ilgimizi çekti.

Futbola çok fazla önem vermiyorlar, daha doğrusu tutku haline getirmiyorlar. Buna rağmen öyle sistemli ve organize hareket ediyorlar ki… Küçük yatırımlarla büyük sonuçlar elde ediyorlar. Japonya ulusal anlamda katıldığı hiçbir organizasyonda ezilmedi, kenara itilmedi, oynadıkları futbolla hep ders verdiler.

22 maçtır yenilmeyen Belçika’ya ecel terleri döktürdüler. Ama olmadı…

90 dakika tamamlandığında Japon taraftarların gözleri yaşlıydı… Dramatik bir vedaydı.

Son saniyede gelen gole rağmen, maç esnasında yere düşen çöpleri toplamaya başladılar. Üşenmediler, yerde ne varsa tek tek çöp poşetlerine doldurdular.

Sonra bir baktılar ki rakip Belçika’nın tribünleri feci durumda. “Madem bir işe başladık, yarım bırakmayalım” diyerek orayı da temizlediler.

Japon millî takımı ise alkışlar arasında soyunma odasına gidiyordu. Birbirine giren, küfreden, alacakları primi tartışan sözde oyuncular yoktu aralarında. Hepsi birbirini teselli etti. Duşlarını aldılar, eşyalarını topladılar ve sessizce stattan ayrıldılar.

Taraftarlar ve Japon millî takımı ayrıldıktan sonra oldukça enteresan bir manzara kalmıştı geride; dakikalar önce on binlerce insan yokmuş gibi tertemiz bir stat.

Görevlilerin şaşkınlığı devam ediyordu. Soyunma odasına geldiklerinde karşılaştıkları ortam şaşırtıcıydı. Futbolcular her yeri düzenlemişler ve bir not bırakmışlardı;

“Her şey için teşekkürler.”

***

İşte bizim 16 yıldır katılamadığımız bir organizasyonda olanlar ve kendimize yakın bulduğumuz Japonya’nın medeniyeti ve insani gelişmişliği…

Biz, Japon kültüründe kendimize olan saygımızı, kaybettiğimiz geçmişimizi görüyoruz belki de…

Ama son verdikleri ders belki de unuttuğumuz, unutturulan Türkiye’nin, ve hatta insanlığın yansımasıydı; “Nasıl insan olunur”u anlattılar dünyaya…

Hunharca işlenen cinayetler, çocuk ölümleri, tecavüz, hırsızlık haberleri, tehditler, soruşturmalar, zamlar, kavgalar, her gün yanan fabrikalar, sigara yüzünden yakılan ormanlar, siyasilerin sınırlı kelimelerle toplumu getirdikleri nokta, idam tartışmaları, erken seçimler, her şeye maydanoz olmayı kendilerine görev bilen şarkıcıların yorumları… Günümüz bunlarla, bu geri kalmışlıklarla geçiyor.

İşte böyle bir tabloda Dünya Kupası’nda olduğumuzu düşünelim…

Futbolcularımız prim kavgası yapmadan, muhabirleri tehdit etmeden, gazetelerimiz “savaş” manşetleri atmadan, skandallar skandalları izlemeden bir turnuvayı tamamlayabilir miydik?

2002’deki gibi birbirimize sarılabilir, hiçbir siyasi kaygıyı düşünmeden tek yürek olabilir miydik?

 

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | BİLİNÇLİ BİR TOPLUM OLMAK için yorumlar kapalı
Nis 10

“Kapı kitli, cüzdan cepte, para yok!…”

“Kapı kitli cüzdan cepte para yok!…”

 

Bir de Aşık Veysel‘in yaşadığı bir olay var. Veysel, 1939 yılında, arkadaşıyla birlikte Tarsus Şadırvan Han’da bir odada konaklar.

Kapıyı kilitleyerek yatarlar. Sabah kalktığında, arkadaşının gittiğini görür. Giyinirken cüzdanını yoklar.

Cüzdanın yerinde olduğunu ama içindeki paraların alınmış olduğunu anlar.

Aşık Veysel “Hırsız’a beddua” adlı şiirinde başına gelenleri şöyle anlatıyor;

Parça parça olsun paramı çalan
Kimisi gerçek dedi kimisi yalan
Dünyada görmedim böyle bir plan
Kapı kitli cüzdan cepte para yok..

Gezdim İstanbul’u İzmir Ankara
Şadırvanlı handa kaldı bu para
Bu nasıl dalgadır, bu ne dubara
Kapı kitli cüzdan cepte para yok..

İsa değil göğe çıksın sır olsun
Alanların iki gözü kör olsun
Tarsus’ta bu destan hatıra kalsın
Kapı kitli cüzdan cepte para yok..

Bilsem gelmez idim ben bu Tarsus’a
Bu gamlı gönlümü koymazdım yasa
Haber verdim inzibata polise
Kapı kitli cüzdan cepte para yok..

Ehli-din olanlar asla bunalmaz
Herkesin ettiği yanına kalmaz
Bu ne muammadır hiç kimse bilmez
Kapı kitli cüzdan cepte para yok..

Olan oldu Veysel boşuna yanma
Sana kim dedi ki uyu uyanma
Sılaya gitmeyi severim amma
Kapı kitli cüzdan cepte para yok..

Aşık veysel’i rahmetle anıyoruz…

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | “Kapı kitli, cüzdan cepte, para yok!…” için yorumlar kapalı
Nis 09

BU MU ADALET?

BU MU ADALET?

Gazetelerden okuyoruz Medyadan duyuyoruz Sosyal medya da paylaşımları görüyoruz.

Artık kendi ülkemizde yaşamak zor gelmeye başladığını fark ediyoruz.

Biz vatandaş olarak hangi hukuka, hangi yargıya, hangi hâkime, hangi yönetime, kime, neye güveneceğiz?

“Bana gülümsüyordu, içimden bir ses, al eve götür dedi” diyerek “Avanak Avni” heykelini çaldığını itiraf eden gencin 10 yıl 6 aya kadar hapsi istendi.

Aybüke öğretmen ve iki askerin şehit edildiği saldırıyla ilgili olarak yargılanan teröristlere 18 yıl hapis cezası verildi.

Üç cana kıyan teröristler en az üç insanın ömrü kadar ceza almalıdır. Bunun yanında sosyal hayatı engelleme , güvenlik güçlerine saldırmadan da en az yirmişer yıl ceza

verilmeliydi.

Bi adalet arıyoruz ancak o görünürlerde yok…

 

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , | BU MU ADALET? için yorumlar kapalı
Nis 08

TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR

TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR

İşte insanlığı var eden bir kadının yaşamda var olma mücadelesi..

Sarah Sartjie Baartman Afrika’da doğmuş bir kız çocuğudur.. Annesi onu doğururken ölünce Sarah’ı babası büyütür.. İngiliz sömürgecileri ile girdiği çatışmada babasını da kaybedince onu siyahi bir tüccar kendisine köle yapar..
Tüccarı ziyarete gelen bir İngiliz subayı Sarah’ı satın alır..Çünkü Sarah’ın bir özelliği vardır; kalçası ve vajinası çok büyüktür.. Bu onun kabilesine has bir özelliktir.. İngiliz subay bu özelliğinin Avrupadaki eğlence mekanlarında ilgi çekeceğini düşünür..Onu alıp Londra’ya götürür..
Kabus böylece başlamış olur..
Sarah Londra’ya getirildiğinde 21 yaşındadır.. Subay onu bir sirke satar.. Yüzünü boyarlar, dar kıyafetler giydirip başına tüyler takarlar.. Sirkte bir kafes içinde sergilenen Sarah Avrupalıları hayrete düşürür.. Bir süre burada kaldıktan sonra müzeye götürülür.. Camdan bir bölme içinde sergilenir.. Avrupalı erkeklerin iştahı kabarır. Ona dokunmak isteyenlerin sayısı artınca camı kaldırırlar.. Taciz edilir, vücuduna çöpler dürtülür.. Kalçasının gerçek olduğunu anlamak isteyenler iğne batırıp bıçakla keserler. Acıdan bayılınca dinlenmeye alırlar.. İngiliz burjuvasının eğlence kaynağı olur.. Ayakta duramayacak kadar halsiz düşünce Paris’teki bir sirke satarlar.. Hayvan terbiyecileri onun üzerinde deneyler yaparlar.. İşleri bitince onu satın almak isteyen bir bilim adamına verirler.. Bilim adamı canlı canlı vücudundan parçalar alır.. Onun vücudu üzerinden değerlendirmelerle Avrupa ırklarının üstünlüğünü öven bilimsel makalaler yazar.. İşi bitince sokağa atar.. Sokakta onu bulanlar uzun bir süre fahişe olarak çalıştırır..
Kaderi gibi kara bedeni daha fazla işkenceye dayanamaz; 1816 yılında Paris’te ölür..
Ölümünün üzerinden 24 saat geçmeden cerrah George Cuvier tarafından vücudu yarılır.. Beyni ve cinsel organı çıkarılarak İnsanlık Müzesi’ne konur.. Doldurulan vücudu ise 1974 yılına kadar halka açık bir sergide sergilenir..

 

 

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR için yorumlar kapalı
Nis 07

SOYKIRIM

SOYKIRIM

Genocide Watch (Soykırım Gözlem Örgütü) başkanı Gregory H. Stanton’ın, 1996’da “Soykırımın 8 Aşaması” isimli bir raporunda değindiği aşamaları burada alıntılamakta yarar var. İşbu sekiz aşamanın hiçbirisinin Ermeni kökenli yurtttaşlarımız hakkında – ne Osmanlı ne de Cumhuriyet dönemlerinde – devlet ya da millet sathında kendisine yer bulmadığı anlaşılsın:

Sınıflandırma: Dil ve kültürlerin hepsi sınıflandırmayı kullanır. Doğal ve sosyal dünya kategorilere bölünür. Nesneleri ve insanları ayırıp sınıflandırılır. Tüm kültürlerin ‘biz’ ve ‘onlar’ı, ‘bizim’ grubun üyeleriyle diğerlerini ayırt eden kategorileri vardır. Farklı kategorilerdeki insanlara farklı davranılır. Irkçı topluluklar karma kategorileri çoğu kez yasaklar ve ırkların melezleşmesi kanun dışı hale getirilir. İki kutuplu topluluklarda soykırım daha olasıdır.

Sembolleştirme: Sınıflandırılanları ifade etmek ve adlandırmak için semboller kullanılır. ABD’de “Müslüman” kelimesinin öcüleştirilmesi ve “towel head” olarak aşağılayıcı, sembolik bir isimle ifade edilmesi gibi… Bazen de ten rengi ya da burun şekli gibi fiziksel özellikler, sınıflandırmanın sembolleri haline gelir. Geleneksel giysiler gibi diğer semboller ise topluluklar tarafından kendi üyelerine dayatılır. Soykırım uygulayacak yönetimler, diğer evrelerden sonra (insan-dışılaştırma, örgütlenme ve kutuplaşma) hazırlık aşamasına geçildiğinde hedeflenen grubun belirleyici bir sembol ya da farklı giysi kullanmasını ister. Mesela sarı Davut Yıldızı gibi…

İnsan-dışılaştırma: Sınıflandırma ve sembolleştirme, tüm kültürlerde gerçekleşen temel süreçlerdir. Ancak bu süreçler, insan-dışılaştırma ile birleştiğinde soykırımın basamakları haline gelirler. Diğerlerinin insan olduğunun reddi, fütursuzca öldürmeye izin veren adımdır. Soykırım kışkırtılırken hedeflenen gruba iğrenç hayvan isimleri verilir. Nazi propagandaları, Yahudileri ‘fare’ ve ‘haşarat’ olarak adlandırmıştı. Ruandalı Hutuların nefret radyosu, Tutsilerden ‘hamamböcekleri’ diye söz ediyordu. Bu aşamada kurbanlar insan olduklarını reddedecek noktaya getirilir.

Örgütlenme: Soykırım daima örgütlüdür. Çoğunlukla devlet organları ya da milis güçleri ve nefret grupları şeklinde örgütlenilir. Planlama büyük dikkatle hazırlanmalıdır. Cinayet metodunun karmaşık olmaması gerekir. Ruandalı Tutsiler palalarla öldürüldü. Kamboçya’daki Müslüman Cham grup enselerinden çapalarla öldürüldü. Kamboçya’daki imha kamplarındaki kural şuydu: “Mermiler boşa harcanmamalı.” Bu da insan-dışılaştırmanın bir ifadesiydi.

Kutuplaşma: Bir grubun cinayetleri karşı tarafın intikam cinayetlerini provoke edebilir. Kutuplaşmanın sağlanması için bu tip cinayetler hedeflenir. İlk öldürülecekler, radikallere karşı çıkan ılımlılardır.

Hazırlık: Soykırıma hazırlık aşaması ‘tanımlama’yı içerir. Kurbanların listesi hazırlanır. Evler işaretlenir. Bireyler etnik ya da dini gruplarını gösteren kimlikleri taşımaya zorlanır. Tanımlama, katliamı büyük ölçüde hızlandırır. Hazırlık aşaması, kurbanın mal varlığına el koymayı da içerir. Bu aşamada kurbanların bir araya getirilmesi de mümkündür. Kurbanların stadyum ya da kiliselere taşınması gibi. Bunun en uç aşamasında imha kampları bile inşa edilebilir. Kurbanların buralara götürülmesi örgütlenir ve bürokratikleştirilir.

İmha: Yedinci adım imhadır. Bu bir cinayet değil imha olarak algılanır. Çünkü kurbanlar insan olarak görülmemektedir. Cinayet, edebi olarak ‘arınma-tasfiye’ şeklinde tarif edilir: Bosna’daki adı ‘etnik temizlik’ iken Cezayir’deki adı ‘farelerin imhası’ olmuştur. Hedeflenen grubun üyeleri, çocuklar dâhil olmak üzere öldürülür. Çünkü insan değillerdir; cesetleri parçalanır ya da toplu mezarlarda çöp gibi yakılır.

Şükürler olsun ki biz Türkler, tarihimizde soykırım gibi bir lekeyi taşımıyoruz. Belki de yapılan suçlamalarda kendi tarihlerindeki karanlık dönemlere bakıp bize “Tencere dibin kara, seninki benden kara” çocuksuluğuyla ve bilim dışı biçimde yaklaşmaya gayret eden tarafların etkisi var.

İnkâr: Tüm soykırımlar inkâr aşamasıyla sona erer. Toplu mezarlar saklanır. Tarihi kayıtlar yakılır ya da tarihçilere yasaklanır. Suçu işleyenler, haklarındaki raporları reddeder. Bu inkarcılar sonraları ‘revizyonist’ olarak adlandırılır. Bazıları da ölü sayısını az gösterir.

Yukarıda yer verilen sekiz birbirinden korkunç ve iç ürpertici aşamanın Osmanlı Ermeniler’i için hiçbir zaman geçerli olmadığı gün gibi ortadadır. Tıpkı bu iddiaların bir takım çevrelerin Sevr’i hortlatma yönündeki ham hayallerinin ürünü olduğunun apaçık aşikâr olması gibi…

 

 

Alıntı: MDM. Liath McGorman

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | SOYKIRIM için yorumlar kapalı
Nis 06

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Paralı aptalın dalkavuğu çok olur.” Helen Rowland

* “En gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.” M. Kemal Atatürk

* “Çağdaş bir millet, müspet ilimlerle düşünen varlık demektir. Felsefenin, müspet ilimlerle zıt olmamak mecburiyetinde bulunması, onu ilimlerle sıkı bağlılık halinde

bulundurur. O halde çağdaş bir millet, düşünmeye veda etmek istemiyorsa mutlaka müspet ilimlere doğru gitmesi lazımdır.” Ziya Gökalp

 * “Yüce Tanrı’nın devlet güneşini burçlarından doğurduğu, adını kendisinin verdiği ve dünyanın hâkimiyetini bıraktığı millete verdiği isimdir. Bu isim Türk’tür ve onunla güçlü

bir bağ kurulur.” Kaşgârlı Mahmut

* “Ben bir Türk’üm Din’im cinsim uludur.” Mehmet Emin Yurdakul

* “Tarih şuuru, medeni bir milletin muhitinde asırlardan beri toplanmış ahlak, siyaset ve hukuka dair fikirlerin bir hülasasıdır.” S. Maksudî Arsal

* “Hakikatle iki buçuk asırdır bir ölüm kalım mücadelesi yapmakta olan Türk Milleti…” Mümtaz Turhan

* “Huzurun bir pahası var, bunu ödemek lazım”  Şevket Süreyya Aydemir

* “Düşünen ve inanan bir avuç insanın dünyayı değiştirebileceğinden asla şüphe etmeyin. Aslına bakarsınız, şimdiye kadar dünyayı değiştiren hep onlar olmuştur.” Margaret Me

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Nis 05

TÜRK DÜŞMANLARI

TÜRK DÜŞMANLARI

 

Edep, adap, etik ve estetikten nasipsizler Atatürk, Necip Fazıl, Mehmet Akif, Ziya Gökalp gibi abide şahsiyetlere saldırarak Türk Milletinin reflekslerini test ediyorlar.

Bu zatları kendileriyle baş başa bırakmak gerekir. Zaten yok hükmündeler bırakın yok olsunlar. 

Akif’e bakın ne diyor: “Hâlâ ‘Korkma’ diye başlıyorsun.. Neden korkacağım ulan… Mehmet Akif serserinin teki…”

Bu saygısızlığın, edepsizliğin ve terbiyesizliğin sınırı yoktur. Bir yanda sırtında giyecek paltosu yokken İstiklal Marşı için konulan ödülü almayan Mehmet Akif, diğer yanda on milyon liralık mülke şaibeli bir şekilde konan bir adam var. O adam Akif’e laf ediyor. Bu adam için liyakat giydiği kıyafet, hepsi bu!

Hızını alamıyor bu defa “Çile”nin şairi Necip Fazıl’a saldırıyor. Rahmeti rahmana karışmış olan üstada “Necip Fazıl’la 25 sene beraberliğim oldu. Necip Fazıl tanıdığım en zeki adam, tanıdığım en cesur adam. Ama tanıdığım en ahlaksız adam!” diyor.

Eee, der tabii… Bir yanda o abide Sakarya şiirinin şairi var, diğer yanda Sakarya’da yerle yeksan edilen düşmana “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen bir adam var.

Bu zatı muhteris hızına alamıyor bu defa Ziya Gökalp’a saldırıyor. Türk edebiyatının en önemli şairlerinden Gökalp’a “Ziya Gökalp’ı Türkçüler adam zanneder… Türkçüler darılmasın, Ziya Gökalp, dinsiz münevver yetişmesinde birinci derecede mesuldür” diyor.

Bu adam İngiliz Şekspir’i “Şeh Pir” yaparak ona sahip çıkarken Ziya Gökalp gibi Türklüğün, Türkçenin ve millî şuurun düşünürüne saldırması da doğal olsa gerekir. Adamdan ancak adam olanlar anlar.

Ne diyor Ziya Paşa, “Erbabı kemali çekemez nâkıs olanlar, Rencide olur didei huffaş ziyadan“. Günümüz Türkçe’siyle söylersek; “Cahil, ilim sahibini çekemez.. Yarasanın gözleri aydınlıktan rahatsız olur.”

Birileri Türk milletinin millî mukavemetinin derecesini ölçmeye, Türk adını silmeye çalışıyor. Durup dururken Atatürk‘e yapılan saldırılar ya da manevi şahsiyetine yönelik iftiraların sebebi de budur.

Ancak, onu ziyaret eden yetkililerin devlet yönetiminden olmaları en ağırıdır

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | TÜRK DÜŞMANLARI için yorumlar kapalı