Eyl 26

İŞTE ASIL CESARET BU!

İŞTE ASIL CESARET BU!

“Karacıların komutanı bir eri çağırmış.
Er, hemen gelmiş:
– Emret komutanım!.. demiş. Komutan emretmiş:
– Asker, yere yat!
Karacı er yere yatmış. Tank üstünden geçmiş. Er, emri bozmadan tankın altında kalmış. Tank geçince ölmüş tabii. Komutan:
– İşte Cesaret bu!.. demiş.
Havacıların komutanı da bir er çağırmış. Er koşarak gelip:
– Emret komutanım!.. demiş. Havacı komutan helikoptere binmesini emretmiş. Er helikoptere binmiş. Havalanınca paraşütsüz atlamasını emretmiş. Er atlamış. Yere çakılıp ölmüş. Havacı komutan da:
– İşte cesaret bu!.. demiş.
Denizci komutan da bir erini çağırmış. Er koşarak gelip:
– Emret komutanım!.. demiş. Komutan emretmiş:
– Evladım suya dal, on dakika çıkma!..
Denizci er karşılık vermiş:
– Hadi lan!..
Denizci komutan:
– İşte asıl cesaret bu!.. demiş.”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , | İŞTE ASIL CESARET BU! için yorumlar kapalı
Eyl 25

KAHRAMANLARA NİÇİN GAZİLİK VERİLMEZ?

KAHRAMANLARA NİÇİN GAZİLİK VERİLMEZ?

Ana haber bültenlerinde 2-3 dakikalık haberlerde göz yaşı döküp, sosyal medya hesaplarından “siyah kurdele” paylaşımları da bitti… Tıpkı günlük gıda ihtiyacımız gibi, coğrafyamıza ve kültürüme özgü yas meyvesini yedik, bitirdik ve unuttuk!

Ama unutmayanlar, o acıyı her gün yaşayanlar var… Dahası hâlâ sağlık sorunlarıyla uğraşan ve devletin gazilik vermediği kahramanlarımız var.

Kimisi göğsünden vurulmuş, kimisi uzvunu kaybetmiş, kimisi topal kalmış, kimisi sırtında mermiyle yaşıyor, kimisinin yüzü yanmış…

Anlaşılmaz prosedürler, anlam verilemeyen bürokrasiden dolayı gazi sayılmıyorlar!

Evet, yanlış duymadınız, hani televizyon izlerken devletin sahip çıkacağını düşündüğümüz o gaziler, yaralanan evlatlarımız bürokratik engellerden dolayı ortada kalmış durumdalar.

Mağdur sayısı o kadar fazla ki, güç şartlarda bir araya gelerek 2015 yılında bir dernek bile kurmuşlar. Derneğin adı Malul Sayılmayan Gaziler Derneği…

Yıllardır hem hukuki alanda hem de kamuoyunda farkındalık oluşturabilmek için büyük bir mücadele içindeler. Ama sonuç alamıyorlar. Sonuç alamadıkları gibi, hem maddi hem manevi yönden yıpranıyorlar. Vatan için döktükleri kan yetmemiş olacak ki devleti “Gazi” olabilmek için ikna etmeye çalışıyorlar.

Daha da açık konuşalım…

Hiçbir siyasinin, siyasi partinin umurunda değiller.

Çünkü oy getirecek potansiyelleri yok ama gazi sayılırsa SGK’ya ek yük binecekmiş gibi görülüyorlar.

Sayıları 20 bine yaklaşan büyük bir mağdur kitleden bahsediyoruz.

“Ama gazi olması için daha büyük bir uzuv kaybetmesi lazım, sırtındaki kurşun hayatını kısa vadede etkilemez, kafasındaki kurşun sadece baş ağrısı yapar…” gibi akıl almaz mazeretlerle bu kahramanları gazi saymayan anlayış ne yazık ki “devlet görevlisi” diye ortalıkta dolaşıyor.

Terörle mücadelede vatanı için bir damla kanını döken her fert bu toplumda en müstesna noktada karşılanmalıdır.

Ama nerede… Söze gelince, lafa gelince “herkes milliyetçi, vatansever” eyleme gelince kimse ortalarda yok!

Bu kardeşlerimizin, bu büyüklerimizin, bu evlatlarımızın mağduriyetlerini gidermek hepimizin öncelikli görevidir.

Siyasi iktidar ise olayları zaten tüm detaylarına kadar biliyor. Yapacak olsalar bunca yıldır bir adım atarlardı. Ama ne hikmetse o adım atılamadı.

Başta muhalefet partilerine kamuoyu oluşturma ve konuyu gündemde tutma açısından çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor.

#NedenGaziDegiller hastagiyle sosyal medyada gündem oluşturmaya çalışıyorlar, “bu konuda elimden ne gelir” diyen okuyucularımız en azından bu farkındalık sürecine destek olsunlar.

 

Alıntı Yeniçağ

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , | KAHRAMANLARA NİÇİN GAZİLİK VERİLMEZ? için yorumlar kapalı
Eyl 24

“Başımızın püsküllü belası”.

“Başımızın püsküllü belası”.

 

Sultan II. Mahmut’lu yıllar. Padişah bir gün “Şunları yapmak çok mu zor” deyince millî üretim gündeme gelir ve tekstil sektörümüzün ilk kuruluşu Feshaneler krulur.

Bir yaz günü Kaptanı Derya Hüsrev Paşa’nın dikkatine koca kavuklarıyla kürek çeken kalyoncular takılır. Zorlanmakta, aşırı terlemekte olanların önüne geçmek için formül arar. Sonunda onlara Tunus usulü fesler giydirir. Sultan bir Cuma selamlığında gördüğü feslilere ilk anda tepki gösterir; “Hüsrev Paşa kimdir ki, kendi aklınca kıyafet düzenlemektedir” der. Bu lafları kalabalık bir grup içerisinde söyleyince, paşa karşıtları ümitlenir.

Millet bu tepkinin devamını bekleyip nihai darbeye hazırlanır. Ancak, Mahmut Han yeni kurduğu ordunun -Asakir-i Mansure-i Muhammediye- tamamına fes giydirme kararı alır. Böylece dönem edebiyatına yeni bir deyim dahil olur; “Fes giydirmek”. Sultanın buna niçin gerek gördüğüne ise “Yeniçeriyi akıllardan silmek için” cevabı verilir.

Böylece fes giyme hızla yayılmaya başlar. Fesin Fas kökenli olduğu gerçektir ama, Arap’ın, Boşnak’ın, Rum ve Ermeni’nin birbirinden görüntü farkı kalmamıştır. Durum öyle bir hale gelmiştir ki, bir deyim daha türemiştir; “Başımızın püsküllü belası”.

Bir rivayete göre de 1789 Fransız ihtilalindeki direnişçilerin kırmızı külahlarına da “Hürriyet sembolü” denmesi Osmanlı’dan alıntıdır.

Hani türküdeki gibi; “Fes başına, fes başına, fesine kurban olayım”. Bir de zamanımıza kadar gelen benzetmedeki gibidir:

“Fes, yakışıklıların yanağına al renkler yansıtır. Fes güllerin şahına, goncalara benzer. Perçemleri gizlerken, kötü bakışlara ket çeker”.

Meşrutiyet’ten sonra feslerin ön tarafına ay-yıldız koymak revaçtaydı. Bunun öncülüğünü ise Harbiye Nazırı Enver Paşa yapmıştı. Burma bıyıkları ve sert bakışlarıyla adeta fes mankeni gibiydi.

O senelerde gençler kar yağarken dahi göğüslerini açarlardı. Ceketler omuza atılır, ayakkabının topuğuna basılırdı. En önemli aksesuvar olan fes de hafifçe alna yatırılırdı. Arada bıyıklar elin tersiyle sıvazlanırdı. Tüm hedef muhatabın dikkatini çekmekti. Hatun kişi, bu işmarları hemen alırlardı. Kimi fesler kulakları içine alacak kadar genişti. Bunlar da “Kallavi” ve “Babayani” diye ikiye ayrılırdı. Bazıları da silindire benzerdi. Dönemin bitirimleri bunlara “Saksı Dibi” adını vermişlerdi.

Horozibiği, Vezir Fesi, Kel Örten, Ayıp Kapayan ve daha pek çok değişik isimliler mevcuttu. Esnaf sınıfının kodamanları “Şıllık” denilenlerle gezerlerdi. Köy delikanlıları Tablası Çiçeklileri tercih ederlerdi. Mollalar, bunların etrafına sarık sararlardı. Osmanlı’da kimin neyi takacağı konusunda nizamnameler vardı.

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | “Başımızın püsküllü belası”. için yorumlar kapalı
Eyl 23

Tımarhaneye ihtiyaç duyanlar!

Tımarhaneye ihtiyaç duyanlar!

 

Bu ülkede “Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiç biri olmazdı” diyen tarihçiler var.

Adam Yunan’ın ne yapacağını ya da yapmayacağını Yunandan daha iyi biliyor. Bu ülkenin düşmanını bu kadar iyi tanıyan bir tarihçisi (!) varsa sırtı yere gelmez. Kim bilir belki de bu tür aklını bütünüyle kaçırmış tarihçilere göre Yunan Megalo İdea’yla ve İzmir’i işgal ederek şeriatı getirmek istiyordu! Yanlış anlaşıldı!

Bu ülkede “İngiliz Muhipleri Cemiyeti”, “Wilson Prensipleri Cemiyeti” vardı. Marifetleri cümle âlemce bilinirdi. Bir Yunan Muhipleri cemiyeti yoktu o da bu sefil türler tarafından yeni kurulmuş.

Cumhuriyetin kuruluşu sırasında yüz ellilikler listesinden söz edilirdi. Galiba bu liste yüz ellilik değil yüz elli binlikler listesiydi.

İş bununla bitmiyor bu ülkede ses duvarını değil, başta tarih ile ar ve namus duvarını aşan bilim adamları (!) da mevcuttur. Adı lazım değil o da şöyle zırvalıyor: “Çanakkale ve Bursa’da genelev olarak kullanılan camiler var. Ahır olarak kullanılan camiler var. Türkiye’de, camileri kapatıyorlar müessese olarak.”

İyi de 1915’lerde “Genelev” tabiri kullanılmazdı. O dönemde bu kavramın adının “Umumhane” olduğu bu büyük mucidin gözünden kaçmış olmalı!

Çanakkale şehitlerine, camiye, ülkenin kurucu iradesine ve cumhuriyete böyle bir iftira ve hakareti ancak bir iblis yapabilir.

“Çanakkale içinde aynalı çarşı” türküsünde geçen “Çanakkale içinde vurdular beni, ölmeden mezara koydular beni” ifadesini dayanak göstererek yaralı askerlerin canlı canlı toprağa gömüldüğünü söyleyen insancıklar var bu ülkede.

 

Alıntı Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | Tımarhaneye ihtiyaç duyanlar! için yorumlar kapalı
Eyl 22

Altın Sözler

 Altın Sözler                                         

* “Zorluk seni zorlayıncaya kadar, sen zorluğu zorla!” Kızılderili atasözü.

* “Suçlunun beraat ettiği yerde, yargıç mahkûm olur.” Publilius Syrus

* “Tarihimizi kendimiz yapar, sonra oturup buna kader deriz! Benjamin Disraeli

* İsrail’in 21 Ağustos 1969’da Mescidi Aksa’yı yakma girişimi “O gece, sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki; Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e

girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki; “Biz dilediğimizi yapabiliriz, zira bu ümmet uyuyan bir ümmettir.” İsrail Başbakanı Golda

Meir

* “Kimse bir yengece düz yürümeyi öğretemez.” Aristofanes

* “Benimle aynı fikirde olan herkesten korkarım.” E. Benyoeta                                                                         

* “İktidar denilen bu satranç oyununda tek bir şah vardı ve diğerleri vezir de olsa, at da olsa piyondan öte hayat süremiyorlardı.” İskender Pala (Şah ve Sultan, Kapı

Yayınları, s. 165)                                           

* “Emperyalizm kendi doğası gereği savaştan yana olmak zorundadır.” Aziz Nesin      

* “Kelimelerin de tecrübeler kadar önemli olduğunu anlama yıllara mal oldu. Çünkü kelimeler tecrübelerin unutulmamasını sağlar.” Willie

Morris                                                                                                     

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Eyl 21

“Papaz olduk” be!…

“Papaz olduk” be!…

 

ABD’nin karşısında bu kez Irak, Suriye ve Libya gibi iç savaşa sürüklenmiş, zavallı hale getirilmiş devletcikler yok aslında!..

Peki, kime, ne için, hangi gerekçeyle ve cesaretle tehdit yağdırıyor ABD?..

Kime meydan okuyor Amerika, kimin “hukuk” sistemini hedef alıyor, kimden başıboşluk ve deyim yerindeyse teslimiyet istiyor Washington?..

Ne yazık ki hedefteki bir kez daha Türkiye Cumhuriyeti ve yeri gelince “eyyy Avrupaaaa” diye kafa tutan AKP iktidarı!.. 

Hani, “hukukun üstünlüğü”nü savunan Türkiye Cumhuriyeti var ya, bir “papaz” için özgürlük talebi Demokles’in Kılıcı gibi başında dönüyor Ankara’nın…

Çünkü ABD ile Türkiye arasında uzun süredir papaz Brunson gerginliği var… Neden bu kadar önemli bu şahıs, ABD yönetimi tüm işini bırakıp neden bu papazın peşine düşmüş acaba?..

Mahkeme tutanaklarına bakılırsa, “İzmir’de terör örgütleri FETÖ ve PKK adına suç işlediği, casusluk yaptığı” iddiasıyla hakkında 35 yıl hapis cezası istenen bir zanlı bu…

Ancak anlaşılıyor ki, Brunson’un bundan çok daha büyük önemi ve etkisi var ki, Washington yönetimi topyekûn teyakkuz halinde, meseleyi ısrarla takip ediyor…

ABD Başkanı Trump, geçen hafta Twitter üzerinden papazı cansiperane savunurken, onun “iyi bir insan ve aile babası” olduğunu belirtmiş ve “serbest bırak”ılması için Ankara’ya çağrı yapmıştı… Hem de birkaç kez ve de ısrarla…

“Türkiye bir hukuk devleti, kuru gürültüye pabuç bırakmaz” diye düşünüyorsunuz ama bir suç zanlısı için ortalığı birbirine katan ABD, sonunda biraz olsun emeline ulaştı…

Çünkü papaz Brunson cezaevinden çıkartıldı ve “ev hapsi”ne alındı!..

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay “Ucuz tehditlere tahammülümüz yok” dese de, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “Kimse Türkiye’ye dayatma yapamaz” diye konuşsa da ve Binali Yıldırım “Bize tehdit sökmez” diye açıklama yapsa da, ABD “taviz”i ev hapsiyle görmüş olmalı ki, Türkiye’ye tehdit savurmaya devam etti!..

Papaz “ev hapsi” taviziyle yarı özgür kalmasına rağmen Trump ve yardımcısı Mike Pence, “din adamı” Andrew Craig Brunson‘un serbest bırakılmaması halinde Türkiye’ye “yaptırım” uygulayacakları tehdidinde bulundu!!!

Trump papazla ilgili kararı en baştan vermiş olmalı ki, ondan “masum inanç adamı” diye söz etti ve “derhal serbest” bırakılmasını istedi… Hem de talimat verircesine…

Üzerinde düşünülmesi gereken “asıl vahim mesele” şudur;

Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ABD istedi diye bir suçluyu nasıl cezaevinden çıkartır, ev hapsine alır?..

Böyle bir gaflette; “Türk devleti, dış etkenler ve baskılarla mı hukuk mekanizmasını işletiyor” gibi vahim ve düşündürücü bir soru yaygınlaşır ki, bu durum hem hukuku yaralar hem de bağımsızlığı…

Ne yani; Türkiye’yi, “yaptırım” tehdidiyle dize getirmeye çalışan her devlete taviz mi verilecek, boyun mu eğilecek, teslim mi olunacak?..

Ya da, ne aldı AKP iktidarı bu vahim taviz karşısında?..

“gizemli bir gerekçe” mi var da, papaz alelacele “ev hapsi”ne alındı, Ankara “küstah” tehdidi sıradan yanıtlarla geçiştirmeye çalıştı?..

Amerika, “ben her şeyi ‘yaptırım’ tehdidiyle yaptırırım” mı diyor yoksa?..

Yineliyorum; mesele papaz ve suçu değil artık… Asıl mesele milyonları rencide eden tehditlere boyun eğercesine “terör yandaşlığı ve casuslukla” suçlanan bir ABD’liye özel muamele yapılması, ev hapsine alınması…

Bu vahim olay ülkeyi yönetenleri rencide etmiyorsa, hiç kuşkunuz olmasın her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşını kahretmiştir… Hem de devlete, hukuka güvenini sarsarak… Çok yazık çok…

 

Alıntı Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | “Papaz olduk” be!… için yorumlar kapalı
Eyl 20

UYAN ŞANLI YİĞİT TÜRK

UYAN ŞANLI YİĞİT TÜRK

 

Kumpas kurmuş orduna

Kuzgun dalmış kurduna

Kara çökmüş yurduna

Uyan şanlı yiğit Türk!

 

Saflığını at gitsin

Zaferleri tat gitsin

Huzur ile yat gitsin

Uyan şanlı yiğit Türk!

 

Sahip ol vatanına

Vatanda yatanına

Güven asil kanına

Uyan şanlı yiğit Türk!

 

Yanlışa kanıp gitme

İlmi sakın terk etme

Herkesi dost zannetme

Uyan şanlı yiğit Türk!

 

Bitmez hain oyunu

Hiç kazdırma kuyunu

Haydi koru  soyunu

Uyan şanlı yiğit Türk!

 

Terör denen ur gitsin

Hainleri vur gitsin

Birliğini kur gitsin

Uyan şanlı yiğit Türk!

 

Vermelisin çok emek

Olma, küresel denek

Uyumak ölüm demek

Uyan şanlı yiğit Türk!

 

Damardadır kudretin

Herkes bilir şiddetin

Göster gayri hiddetin

Uyan şanlı yiğit Türk!

 

Her çağda almalı ön

Turan’a olmalı yön

Titre ve kendine dön

Uyan şanlı yiğit Türk!

 

Çevir felek çarkını

Dünya görsün farkını

Hiç unutma ırkını

Uyan şanlı yiğit Türk!

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , | UYAN ŞANLI YİĞİT TÜRK için yorumlar kapalı
Eyl 19

TUZ DA KOKARSA!

TUZ DA KOKARSA!

 

Nesillerimizin zehirlenmesine, İslâmdan sapılmasına müsaade edebilir miyiz? Düşünenler, fikir yürütenler, İslâmı kaynağından kavramak isteyenler, hangi yoldan yürüyeceklerini kimden nasıl öğrenecekler?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tek vazifesi, “Evleneceklerin buluğ çağında mı, değil mi?” sorusuna, yüzyıllar öncesinin kitaplarını açıp fetva yetiştirmek mi? Yoksa çağın gerekleri karşında İslâmın cevabını aramak mı?

Bazı sitelerde şöyle bir haber yer alıyor:

“İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun çekilen görüntüleri çok konuşulacak.

Görüntülerde, Çavuşbaşı’ndan canlı yayın yapıldığı belirtilirken, akıllara Ustaosmanoğu’nun Beykoz’daki evi geldi. Görüntülerde, tarikatın müritleri ‘türbe’ ziyareti yapar gibi Ustaosmanoğlu’nu ziyaret ettiği görülüyor.

Çavuşbaşı’ndan canlı yayın yapan kişinin, ‘Şu anda binlerce bayan geldi, görüş yaptı. Şimdi erkekler görüş yapıyor. Sultanımızın sağlığı yerinde olduğu sürece öğle namazı peşine görüş oluyor’ dediği görülüyor.

Camın arkasında duran Mahmut Ustaosmanoğlu’nu müritleri ziyaret ederken, görüntülerde seslenen başka birinin ise sık sık, ‘Maşallah diyoruz, Kur’ân’dan ayetler okuyoruz. İsteklerimizi, dualarımızı kalbimizden geçirerek devam ediyoruz’ dediği görülüyor. Aynı kişinin, ziyaretçilerden nazar ayetleri ve Fatiha okunmasını istediği de görülürken, ‘Sultanımıza bakarak devam ediyoruz, bekleme yapmıyoruz. Başka şeylerle ilgilenmeyin. Faydalanabildiğiniz kadar faydalanın’ ifadeleri de kullanılıyor.”

Bu cemaatin sitesine de girdim. Şeyhlerine “mürşit” veya “sultanımız” diye hitap ediyorlar. İsmini anarken “Kuddise sırruhu” deniyor ki, çoklukla bu saygı sözü “velî” kabul edilenler için söylenir.

Diyanet, acaba Allah’a ulaşmadaki bu “aracı kurum” için ne yorum getirecek? Sanmam ki, bir şey desin. Çünkü cemaat hükûmetin destekçisi…

Diyanet asıl tefrikçi…

Tuz da kokarsa artık!

Diyanet’e sadece Abese Suresi’nin 1-4 ayetlerini hatırlatacağım. Hareketleri Kur’ân’a mugayir mi değil mi Prof. Dr. Ali Erbaş karar versin.

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | TUZ DA KOKARSA! için yorumlar kapalı
Eyl 18

Hanımparmağı

Hanımparmağı

 

Neyzen’i sonradan görme zengin bir arkadaşı yemeğe davet ediyor. Ev sahibi Boğaz’daki yalısında konuğuna soruyor; “Siz hiç hanımparmağı yediniz mi?” Neyzen bunu ilk defa işitmekte.

– Hayır. Kusura bakmayın ama bu yaşa geldim hiç parmak yemedim. Buna vezirparmağı da dâhildir.

Ev sahibi ısrarcı; “Şimdi yersiniz efendim”.

– Hayır yemem.

Tam o esnada hizmetçi gümüş tepsi içinde küçük sarı muzlar getirmiştir. İngiltere’nin sömürgelerinde yetişen bu muzlara “Lady’s finger” yani hanımparmağı

denmekte. Hafif mayhoş ama lezzetliler. İncecik kağıtlara sarılıp satılıyorlar. Tatlıcıda vezirparmağı neyse, Balıkpazarı’nda hanımparmağı o.

Sofrada kendisiyle dalga geçilmesine sinirlenen Neyzen karşı taarruza geçiyor. Ev sahibine soruyor:

– Siz hiç bakire memesi yediniz mi?

Ömrünün büyük bölümü İngiltere’de geçen beyefendi birden bağırmaya başlıyor; “Hayır monşer hayır, yemem ben öyle şey”.

Neyzen “Sen onu külahıma anlat. Kızmemesi usaresi de mi içmedin” der. Davetliler kahkaha atmaya başlarlar. Sonradan görme zengin bayılmak üzeredir.

Bereket güngörmüş, kültürlü davetliler vardır. Duruma müdahale ederler; “Kızmemesi”nin bir narenciye olduğunu anlatırlar. Yani utanılacak bir tarafı yoktur. Konu

değiştirilir, hayatımızdan elini çeken diğer meyvelerin tartışmasına geçilir.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , | Hanımparmağı için yorumlar kapalı
Eyl 17

SÜRÜ PSİKOLOJİSİ

SÜRÜ PSİKOLOJİSİ

Nedir sürü psikolojisi? 1848’de Amerikan siyasetinde geliştirilen bir kitle inandırma ve yönlendirme yöntemi. İngilizcesi “Bandwagon Effect”… Dan Rice adında bir palyaço, bando arabasına bindirilerek, coşkulu müzikler ve dikkat çekici sloganlar eşliğinde şehir turlarına çıkarıldı. Halka, bandoya katılma çağrısı yapıldı. Bu yöntemle başarılı sonuçlar alındı o seçimlerde.

Psikoloji bilimi ise şu tanımlamayı yapıyor: “Belirli inançların, bir grup, topluluk ya da ülke insanlarına çeşitli özendirme ve propaganda teknikleriyle belletilerek onların sürüleştirilmesi, güdülmesi, yönlendirilmesi.”

Burada temel öge, inançtır. Bu inanç ülküsel bir inanç olabilir de, olmayabilir de… Bu inancın bireyler tarafından benimsenmiş/benimsetilmiş olması yeterlidir.

Sürü psikolojisiyle bağlantılı çok önemli kavram ya da yöntem de “grup çalışması”dır. Grup dinamiklerinin en önemli ilkesi “uyum”dur. Uyum kutsanır. Uyumu korumak adına doğrulara kulaklar tıkanır, yanlışlara tartışılmadan onaylar verilip uyulur. Ayrı düşünmek “ihanet” olarak algılanır, diğer üyelerin kabul ettiği her şey, düşünüp irdelenmeden kabul edilir.

Bizdeki tarikat, cemaat ve parti yapılanmalarının pek çoğunda bu mekanizma işler, işletilir.

Sözü son 24 Haziran seçimlerine getireceğim, bu girizgâh onun içindi. Ve sözü daha dar anlamda baba yurdum, doğum yerim Bayburt İline getireceğim.

Bayburt, cumhurbaşkanlığı seçiminde, geçen yıl 16 Nisan halk oylamasında verdiği orana yakın bir oyu vererek rekor kırdı yine %82 ile.

Bir İl’de halkın %82’sinin aynı şeyleri düşünmesi, ısrarla aynı yönde oy veriyor olması, toplumsal ve psikolojik bir bozukluktur.

Bu bozukluk nasıl çözümlenip irdelenmeli?

“Kolektif bilinç” diyemeyiz buna. Bilinç olması için bilgi gerek, sorgulayan bir ilgi gerek; özgür düşünce gerek ve çözümleme yapabilme, aklı kullanma, mantık yürütebilme yetisi gerek. 

“Ortak akıl” mı? Hayır o da değil…

Bayburt halkının istenci tutsak alınmış, algıları yönetilebilir duruma getirilmiş, beyinler yıkanmış, belli dogmalar bakımından şartlandırmalar yapılmış, kısacası mangurtlaştırılmıştır halk.

Daha doğrusu önce bu vaatler doğrultusunda talep yaratılmıştır. Havaalanı ve demir yoludur bunlar…

Halk bunları şiddetle istiyor… Öyle belletilmiş ona, algı yönetimi yöntemleri ile. Bu vaatleri tartışmıyor, “olsuna”, “yapılsına” kilitlenmiş. “Bayburt ne üretiyor, demir yolu gelince, hangi malını götürüp satacaksın? 100 bin dolayında il nüfusu olan bir yere, demir yolu hangi tüketim mallarını taşıyacak? Bayburt fabrikasız şehir, fabrika istesenize?” denememiştir, dense de anlatılamaz. Havaalanı da öyle… Bir de aldatmacası var: Bayburt-Gümüşhane ortak havaalanı imiş. İyi de o havaalanına haftada iki uçak seferi ancak yapılabilir, dolmaz ki uçaklar. Hele de kışın…

 

Alıntı 

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , | SÜRÜ PSİKOLOJİSİ için yorumlar kapalı