Mar 22

AŞKIN SULTANI

AŞKIN SULTANI

 

Gündüzümde güneş, gecemde aysın

Aşkın merasında bir yılkı taysın

Ömrüm her vaktinde hep seni saysın

Aşkın sultanına can mı dayanır?

 

Yüreğime kurşun oldun, ok oldun

Bir vardın, göründün, birden yok oldun

Gözümde, gönlümde her dem çok oldun

Aşkın sultanına can mı dayanır?

 

Bilgiler, belgeler sorulmuş bana

Bir aşk suçu nasıl vurulmuş bana

Aşkın darağacı kurulmuş bana

Aşkın sultanına can mı dayanır?

 

Bu canın düştüğü kumpas, hile mi?

Aşk için çekilen zevk mi, çile mi?

Kırıldı dediler aşkın kalemi

Aşkın sultanına can mı dayanır?

 

Tıpkı bir esaret sardı içimi

Sever; Aslı, Leyla, Şirin biçimi

Kendi bağlar, kendi çeker ipimi

Aşkın sultanına can mı dayanır?

 

Aşkın deltasında durul istiyor

Gönül dergâhına kurul istiyor

Yürekten âşık ol, vurul istiyor

Aşkın sultanına can mı dayanır?

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | AŞKIN SULTANI için yorumlar kapalı
Mar 21

Töreye takılan paslı “KULP!” (3)

Töreye takılan paslı “KULP!” (3)

 

Feodalitenin ikiyüzlü yasası!..

Evet; kurban Diyarbakır’ın “Kulp” ilçesinde yaşayan zihinsel özürlü 14 yaşındak F.B.’den başkası değil…

İşte bu zavallı çocuğa tecavüzle suçlanan 92 kişiden 11’i, Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde 28 Mart 2017’deki duruşmada, 10 sanık ise 21 Eylül 2017’de serbest bırakılmış!!!

Ne tuhaftır ki, davada tutuklu sanık kalmamış!.. Hem de mağdurun, “Sanıklar tarafından çok kez tecavüze uğradım. Baskı altında şikâyetçi olmadığıma dair dilekçe gönderdim. Tüm sanıklardan şikâyetçiyim… Üzerimizde yoğun baskı var. Annemi dövüp para teklif ettiler… Baskı ve dayak yüzünden şikâyetten vazgeçtik” diye ifade vermesine rağmen!!!

Davaya müdahil olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatı Remzi Atalay, F.B.’nin annesinin de baskı altında olduğunu belirterek, “Mağdur baskı nedeniyle sürekli ifade değiştiriyor. Anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Sanıklar tutuklu yargılansın” demiş ama nafile…

F.B.’nin hikayesi; 2012’de 13 yaşındayken, aralarında bürokratların da olduğu 28 kişinin tecavüzüne uğrayan Mardinli N.Ç.‘den farklı değil… Ona tecavüz edenler de feodal ve siyasal ilişkilerin dayattığı baskıyla serbest kaldılar!..

 

Alıntı Yeniçağ: Mehmet FARAÇ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | Töreye takılan paslı “KULP!” (3) için yorumlar kapalı
Mar 20

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Bana çözmem için bir soru bırakılsa ve bir saatlik süre tanınsa; 45 dakikasını soruyu tanıyıp okuyup anlamaya, 10 dakikasını çözüm yolu üretmeye, geriye kalan 5 dakikasını da çözüme ayırırım.” Einstein                                                                                                                                              

* Bir güzellik yap kendine… Sadece sahip olduklarını düşün, mutlu ol onlarla. Sahip olmadıkların üzülsün seninle olamadıklarına. Paul Auster                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          * “Eğitim insanları daha bilinçli kılar ve bu nedenle eğitilmiş olanlar sermaye sahibinin kamu çıkarlarına aykırı ve gelir dağılımını bozucu uygulamalarına karşı çıkarak

denge sağlar” Adam Smith * “Avam için din, kendi gibi düşünmeyenleri yok etmek hürriyetidir… Kinle bağdaşan bir din, din olmaktan çıkar…” Cemil Meriç                                                                                                                                                                                                                                                                                                         * Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk seçme ve seçilme hakkını dünyanın birçok ülkesinden önce Türk kadınına tanıdı.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                  3 Nisan 1930 tarihinde belediyelerde,                                                                                                                   

26 Ekim 1933’te köy ihtiyar heyeti ve muhtarlık seçimlerinde,                                                                         

5 Aralık 1934’te ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kadına seçme ve seçilme hakkı tanındı.                                       

* “Kadın yükselmezse alçalır vatan” Ziya Gökalp                                                                                                                                                         

* “Eğitilmiş insanlar batıl itikatlar ve yanlışlara karşı, daha duyarlı olur” Adam Smith

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Mar 19

TÜKETİCİNİN YANİ VATANDAŞIN MORALİ BOZUK

TÜKETİCİNİN YANİ VATANDAŞIN MORALİ BOZUK

Merkez Bankası ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)  her ay tüketici eğilim anketi yapıyor. Bu anketler sonucu  ‘‘Tüketici Güven Endeksi” hesaplanıyor.

Ocak ayı Tüketici Güven Endeksi, bir önceki ay olan 2017 Aralık ayına göre yüzde 11.1 ve bir yıl öncesi olan 2017 Ocak ayına göre ise yüzde 3.6 oranında arttı. 

Tüketici Güven Endeksinde, güven sınırı 100’dür. 100 üstünde güven var, 100 altında güven yok demektir. Ocak 2018 Güven endeksi 91.1 oldu. Bu demektir ki Tüketici

Güven Endeksinde bir  artış var ama henüz tüketici güveni yoktur.

 

                 TÜKETİCİNİN MORALİ 
OCAK 2017 OCAK 2018 YÜZDE DEĞİŞME
TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİ 87,9 91,1 3,6
GENEL EKONOMİK DURUM BEKLENTİSİ 88,6 96,1 8,5
İŞSİZ SAYISI BEKLENTİSİ 68,9 76,0 10,3
(İŞSİZLİK AZALACAK)
HANE HALKININ MADDİ DURUMU 73,8 76,0 3,0
TASARRUF ETME OLASILIĞI 22,4 26,2 17,0
KONUT ALMA İHTİMALİ 6,9 8,9 30

Kaynak Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | TÜKETİCİNİN YANİ VATANDAŞIN MORALİ BOZUK için yorumlar kapalı
Mar 18

ANZAKLI ÖMER’İN HİKAYESİ

ANZAKLI ÖMER’İN HİKAYESİ

 

ANZAKLI ÖMER’İN HİKAYESİ”1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD’ye giden doktor Ömer Musluoğlu görev yaptığı hastahanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:

“Amerika ‘ya gittiğim ilk yıllar ( 1957) lisanım pek o kadar iyi değil.newyork’da Medical Center Hospital adlı bir hastahanede görev almıştım. Fakat vazifem kan almak,kan vermek,serum takmak,elektrokardiyoğrafi çekmek gibi işler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direk olarak hasta muayenesine ,tedavisine verilmiyıor. Diğer zamanlarda da laboratuarda çalışıyorum.

Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adam. Tahminen yetmiş beş yaşlarında tabii kendisi ile ingilizce konuşuyorum.

Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız?

Çünkü adamcağız kanser hastası olduğu halde üstelik kansızdı. Elimde kan torbası da var tabii ki.. pazusunu açtım. Baktım pazusunda dövme şeklinde bir Türk bayrağı var. Çok ilgimi çekti benim. Kendisine sormadan edemedim.

Siz Türk müsünüz?

Kaşlarını yukarıya kaldırarak ” Hayır “manasına işaret yaptı. Ama ben hala merak ediyorum:

Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?

“Aldırma işte öylesine bir şey dedi. Ben yine ısrarla dedim ki:

Fakat benim için bu bayrak çok önemli. Dikkatimi çekti. Çünkü bu benim milletimin bayrağı,benim bayrağım…

Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:

Siz Türk müsünüz?

Evet Türk’üm….

İhtiyar gözlerime bakarak tanıdık bir göz arıyor gibiydi. Anlatmaya başladı:

Yıl 1915. Sen hatırlamasın o yılları. Çanakkale diye bir yer var Türkiye’de .orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben Anzak’tım Avustralya Anzaklarından …

İngilizler bizi toplayıp dediler ki: “Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda . birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok önemlidir.” Biz de inandık sözlerine vaadetlerine… Savaşmak isteyenler arasına katıldık.

Avustralyalı Anzak ihtiyar anlatmaya devam ediyordu:

Bizim yıkayan İngilizler,Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale’ye sevkediyorlarmış. Bizi gemilere doldurup Mısır’a getirdiler o zaman . Mısır’da şöyle böyle birkaç ay talim gördük. Atış talimi . ondan sonra da bizi alıp Çanakkale’ye getirdiler.

Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor,gökyüzünde havai fişekler ,geceyi gündüze çeviriyordu zaman zaman…

Her taarruzunda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti uzaktan gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer barbarlıktan değil,kalplerinde ki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş . bunu nereden anladığımı söyleyeyim.

Biz karaya çıktık. Taarruz edemiyoruz. Bizi püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Bizi tekrar püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim.

Meraktan ağzım açık yaşlı Avustralyalıyı dinliyorum. Savaşın dehşetli anılarını anlatırken hastalığına rağmen tir tir titremeye başlamıştı. Devam etti:

Gözlerimi açtığımda kendimin yabancı insanların arasında gördüm. Nasıl korktuğumu anlatamam. Çünkü İngilizler bize Türkleri barbar,vahşi kimseler olarak tanıttı ya…

Ama dikkat ettim. Yaralarımı sarmışlar. Bana hiç de öfkeli bakmıyorlar. Kendime geldim iyice bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu. Dedim ki; kendi kendime:

Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürdüler. Ama öldürmüyorlar… Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı.

Bu duygularla “Yazıklar olsun bana” dedim. “Böyle asil insanlarla niye ben savaşıyorum ben . Niye savaşmaya gelmişim. Bu İngiliz milleti ne yalancıymış ne kadar Türk düşmanıymış”diyerek pişman oldum. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki… Bu iyiliğe karşı ne yapsam düşündüm durdum günlerce…..

Nihayet bize serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu dövme Türk bayrağını yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte.

Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:

Talihin cilvesine bakın ki o zaman ölmek üzere iken yaralarıma iyileştirerek ,sıhhate kavuşmama çaba sarfeden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarfeden bir Türk…

Ne garip değil mi? Avustralya ‘dan Amerika’ya gelirken bir Türkle karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Size minnettarım. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar… Buna bütün kalbimle inanıyorum.

Peşinden nemli gözlerle “Bana adınızı söyler misiniz? Dedi. “Ömer” cevabını verdim. Gayet merakla tekrar sordu:

Peki niçin Ömer ismin, vermişler sana ?

Babam müslümanların ikinci halifesi isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş.

Yahu senin adın müslüman adı mı ?

Ben “Evet, Müslüman adı” deyince yüzüme baktı baktı,birden doğrulmak istedi. Ban mani olmak istedim. Israr etti.

Ama niye ısrar ediyordu?

İhtiyarın ısrarına dayanamayıp yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri dolu soluydu. Yüzüme bakarak dedi ki:

Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Mr. Josef Miller idi. Şimdiden sonra “Anzaklı Ömer” olsun.

Olsun

Peki doktor beni müslüman eder misin?Müslüman olmak zor mu ?

Şaşırdım. Nasıl da birdenbire Müslüman olmaya karar gelmişti. Meğer o yaşa gelinceye kadar içten içe hep düşünüyormuş da kimseyle konuşamadığı için ,soramadığı için konuşamıyormuş..

Tabii dedim müslüman olmak çok kolay.

Sonra kendisine imanın ve İslamın şartlarını anlatırım. Kabul etti. Hem kelime-i şahadet getiriliyor, hem de çocuklar gibi ağlıyordu.

Yaşlılık bir yandan,hastalık bir yandan b,ir de yıllardan beri içinde kavuşmak isteyip de bilemediği için kavuşamadığı İslamiyet’e olan hasretin sona ermesi bir yandan bu yaşlı gönlü duygulanmıştı. …Mırıldandı:

Siz müslümanlar tesbih çekersiniz bana da bir tesbih bulsan da ben de yattığım yerden tesbih çekerek Allah’ımı ansam olur mu?

Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakkı’ı zikretmeyi ihmal etmiyormuş. Neyse uzatmayayım hemen bir tesbih bulup kendisine getirdim.

Hasta yatağında tesbih çekiyor,biz de gerektiğinde tedavisiyle ilgileniyorduk. Fakat benim için o daha bir başkalamıştı. Müslüman olmuştu.

Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica ettim.

Beni yalnız bırakma olur mu?

Ne gibi Ömer amca ?

Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat!sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor.

O günden sonra her gün yanına gittim. Bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım. Fakat günden güne eriyip tükeniyordu.

Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum . hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum. “Doktor Ömer! Lütfen 217 numaralı odaya gelin!”

Dedim ki içinden “Bizim Ömer amca galiba yolcu?”hemen yukarı çıktım. Odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi:

Sağ elinde tesbih açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı,göğsünde imanı ile ,koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu.

Hemen başucuna oturdum. Kendisine kelime-i şehadet söylettirdim. O şekilde kucağımda teslim-i ruh etti….

Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu.

“Ne yalan söyleyeyim,ağladım.”

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | ANZAKLI ÖMER’İN HİKAYESİ için yorumlar kapalı
Mar 17

Türk’ün Kızılelma Ülküsünü Engelleniyor

Türk’ün Kızılelma Ülküsünü Engelleniyor

 

Ayakları bu topraklara basmayan, vatan telâkkîleri olmayan, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığıyla motive olan müflis sözde sol aydınları…

PKK’yı kundaklara sarıp sarmalayıp, beşiğini sallayıp başında ninniler söyleyen, besleyip büyüten Marksist sol, PKK’nın etnik ırkçılığını görmezden gelirken her zaman Türk milliyetçiliğine saldırdı ve bu tavrıyla siyasal İslâmcılarla hep aynı safta durdu. Yani hep iki aynı cepheden saldırıya uğradı Türk milliyetçiliği ve Türk milliyetçileri; Marksist sol ve siyâsal İslâm…

Bir gerçeği ifade etmek gerek, Marksist sol aynı cephe ve pozisyonunu koruyor. Siyasal İslâm ise bugün Türk devlet geleneğinin ve Türk milliyetçilerinin Kızılelma’sını iştahla kemiriyor. Bunu yaparken her yaptıkları iş gibi sulandırıyor ve Türk’ün Kızılelma ülküsüyle en ufak bir aidiyetleri olamadığı için ancak cami çıkışlarında cemaate kırmızı elma dağıtıyorlar…

Ayakları öpülesi Mehmetçiğin savaşa yani ölüme giderken verdiği istikâmetin adı olan Kızılelma, Türk milliyetçiliğini ayaklar altından kaldırıp, Türk devlet politikası olarak baştâcı yapacak mı?

Bunun cevabı konusunda şahsen hiçbir ümidim yok…

Çünkü Türk milliyetçilerinin böyle bir kararlılığı yok, çünkü böyle bir hedefleri yok, çünkü böyle bir siyasal güçleri yok, çünkü böyle bir irâdeleri yok. Türk milliyetçileri rüzgârın önünde sürüklenen bir yaprak gibi, yönlerini rüzgâr tâyin ediyor…

Maalesef…

 

Alıntı Yeniçağ: Adnan İslamoğulları

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | Türk’ün Kızılelma Ülküsünü Engelleniyor için yorumlar kapalı
Mar 16

YAHUDİ PAZARLIĞI

YAHUDİ PAZARLIĞI
Yahudi bir vatandaş, oğlunu ticarete alıştırmak için alışverişe göndermiş. Yalnız bir tembihte bulunmuş:
“-Ne isterlerse sen yarısını ver!..”
Çocuk sabahleyin bir ayakkabı mağazasına girmiş.
Bir çift ayakkabı beğenmiş. 
Mağaza sahibinin de bir prensibi varmış:
Günün ilk müşterisini mağazadan boş göndermek istemiyormuş. İlk müşteriye mutlaka ayakkabı satıyormuş.
Çocuk, ayakkabının fiyatını sormuş. Mağaza sahibi söylemiş:
“- Kırk lira.”
“- 20 liraya verirsen alırım.”
Mağaza sahibi prensibini düşünerek, tamam demiş.
Çocuk bu kez, “olmaz” demiş. “10 liraya ver!..”
Mağaza sahibi, “iyi madem al on liraya” demiş.
Çocuk bu sefer de yarısını teklif etmiş:
“- Hayır, beş liraya alırım.”
Mağaza sahibi onu da kabul etmiş. Yahudi çocuğu bu kez iki buçuk lira vermiş. Ayakkabıcı işin içinden çıkamamış:
“- Tamam, para istemiyorum. Al götür ayakkabıları” demiş. Çocuk ne dese beğenirsiniz:
“- Üste yirmi lira verirseniz öyle alırım!”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | YAHUDİ PAZARLIĞI için yorumlar kapalı
Mar 15

Töreye takılan paslı “KULP!” (2)

Töreye takılan paslı “KULP!” (2)

 

Tehdit, dayak, vahşet!..(2)

İşte bu vahim hikayede en çok acı çeken ve en çok acı veren figür de “kurban!..”

Rezaletin en vahim tarafı da budur zaten; Yani “kurban”ın yaşı, konumu ve en önemlisi de çaresizliği, sahipsizliği…

Kurbanla ilgili iki ayrı raporda şunları yazmış uzmanlar;

“… Yaşından daha düşük zekâ yaşına sahip, saf ve çocuksu biri… Yüzde 50 zihinsel engelli durumu olan mağdurun, cinsel istismarın hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin gelişmediği…”

Ve küçük kızın tedavi edildiği rehabilitasyon merkezindeki dehşet verici saptamalar da bir o kadar düşündürücü;

“… Mağdurun sürekli uzun kollu giydiği, sağ kolunun omzuna kadar darp izi dolu olduğu, sağ elinin üstünde çizikler olduğu, boynunda morluk ve tırnak izleri!..”

Peki ya; babası öldükten sonra, iki yıl boyunca tecavüz vahşetiyle yüzyüze kalan, yardım istediği herkesin istismarına uğrayan, “imdat” diye bağırdığı zamanlarda yüzüne kapılar kapanan mağdurun polisteki dehşet verici ifadesine ne demeli;

“… Bana ilk tecavüz eden E.Ş.’dir. E.Ş.’nin kardeşi M.Ş. beni bir eve götürdü. Ellerimi ve ayaklarımı bağlayıp, ağzımı koli bandı ile bantladı ve tecavüz etti. Tecavüz eden veya ilişkiye girdiğim kişiler sonra başka kişilerle ilişkiye girmemi istedi. Biri evimize gelerek, benimle ilişkiye girmek istedi. Bunu annem gördü. Sonra annemi arayıp, beni evine göndermesini istedi. Gittiğimde tecavüz etti. Durumumu tüm mahalleye ve dedeme söyleyecekleri tehdidi ile tecavüz ediyorlardı… Bıçağı karnıma dayayıp, zorla tenha yerlere götürüp, tecavüz ediyorlardı…”

 

Alıntı Yeniçağ: Mehmet FARAÇ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | Töreye takılan paslı “KULP!” (2) için yorumlar kapalı
Mar 14

RUH HIRSIZI

RUH HIRSIZI

Bir ömür nefesinde, bakışında ferdeyim
Aşkla gönül ufkuma doğduğun seherdeyim
Hafızamda anılar canlandı birer birer
Seni hep yüreğimle kokladığım yerdeyim

Aşk ile bakışına kandığım günler var ya!
Bir ömür seninleyim sandığım günler var ya!
Şimdi hepsi bir hançer saplanır yüreğime
Aşkınla alev, alev yandığım günler var ya!

Safça hatta ahmakça dedim ömür çiçeğim
Seni şu hafızamdan kazıyıp sileceğim
Geç de olsa anladım ruh hırsızı ey kadın!
Ruhumu aldın benden ruhsuz mu öleceğim?

Nasıl bir yaratıksın imandan, dinden ettin
Gök kuşağı renginde dünyamı zindan ettin
İrademi, kanımı sömürdün sülük gibi
Başardın en sonunda Şahbaz’ı candan ettin

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | RUH HIRSIZI için yorumlar kapalı
Mar 13

MİADINIZ DOLDU

MİADINIZ DOLDU

 

“Paspas ettiler” diyorum; her türlü milliyetçiliği ayaklarının altın aldıklarını söylemişlerdi! İslâmcıları da liberalleri iktidara gelmek için kullandılar. Şimdi milliyetçiliği kullanıyorlar.

Bunlar, belli bir projenin ürünüdür. İşte Lozan’ı “dayatma” olarak gördüklerini açıkladılar! “Sevr’i mi isterdiniz” diye sormak gerekir.

Zaten, Türkiye Cumhuriyeti’nin dönüştürülmesi söz konusu edilmiştir. Şimdi pek kullanmıyorlar ama “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” de diyorlardı.

***

Sonradan Milli Eğitim Bakanı yaptıkları Ömer Dinçer, 19-21 Mayıs 1995 tarihlerinde Sıvas’ta bir sempozyumda yaptığı konuşmada, “Türkiye Cumhuriyeti’nin öngördüğü ulusal devlet yahut milliyetçilik esaslarına dayalı devlet fikri yerine uluslararası işbirliği yapan ve belki de siyasi olarak bütünleşen ülkeler söz konusu olmaya başlamıştır” diyerek bu niyeti açıkça belirtiyordu.

Yine Dinçer, “Başlangıçta kurulurken ortaya atılan cumhuriyet ilkesinin de zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tarif edilen Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür” diyordu.

Halen Cumhurbaşkanı başdanışmanı olan Mehmet Uçum ise “Kürt politikası, Türkiye’nin yeni siyasal sistem ihtiyacı içerisinde bir yere sahiptir ve ‘yeni anayasal sistemin bir boyutudur.’ Türkiye’ye özgü ‘başkanlık modeli’, üniter yapı içerisinde ‘adem-i merkeziyetçiliğin geliştirileceği’ bir esasa dayandığından ‘Kürtlerin yaşadığı bölgeler’ de dahil olmak üzere tüm Türkiye bakımından güçlü ‘yerel-bütünleştirici merkez yapısı’nı kurmak hedeftir. Yani ‘dışlayıcı ve baskıcı Türk milleti’nden ‘kapsayıcı ve özgürleştirici Türkiye milleti’ne geçiş sürecinde Kürt sorununun kalıcı çözümünün gerçekleşeceği bir siyasal realite söz konusudur.” demiştir. Diğer danışmanlardan ikisi de eyalet sistemini savunmuştur.

Abdullah Öcalan‘ın, dolayısıyla ABD’nin de projesi bu zaten! Öcalan, aynı görüşleri “demokratik konfederalizm” diye savunuyor.

***

Bunları niçin hatırlattım. Çünkü Tayyip Bey‘den sonra AKP Genel Başkan Yardımcısı Harun Karacan da “Zeytin Dalı Harekâtı Türkiye’deki 3 milyon Suriyelinin kendi topraklarına dönmesini sağlayacak.” dedi.

İyi de “Suriyeliler ülkelerine dönmeli” diyenlere “ırkçı” diyordunuz, “bunlar Ensarı bilmez” diyordunuz!

Şimdi, Afrin operasyonunu daha sonuçlanmadan oya dönüştürmeye ve asıl projenizi hayata geçirmeye çalışıyorsunuz!

Fakat sizin de miadınız doldu.

 

Kaynak Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | MİADINIZ DOLDU için yorumlar kapalı