Tem 27

“-Kim takar Yalova Kaymakamı’nı”

IMG_1796

 

 

 

 

 

 

 

 

“-Kim takar Yalova Kaymakamı’nı”                                                                                                                                                                            www.kenansahbaz.com

Bir gün Yalova’ya yeni bir kaymakam atanmış. yeni kaymakam, Yalova’ya vapurla gelmeye karar vermiş. oysa aynı gün, Atatürk ya da o zamanki adıyla Gazi Paşa, özel yatıyla Yalova’ya gelecekmiş.
Halk iskelede toplanmış, hazırlıklar yapmakta, ortalığı süslemekteymiş. yapılan bu hazırlıkların kendisi için olduğunu zanneden kaymakam, iskeleye ayak basınca, durumu netleştirmek için hemen orada gözüne çarpan bir ayakkabı boyacısına sormuş;
– Yeni Yalova kaymakamını bekliyor değil mi bu insanlar ?
Boyacı, umursamaz bir şekilde yanıtlamış kaymakamı,
– Bir gün Yalova’ya yeni bir kaymakam atanmış. yeni kaymakam, Yalova’ya vapurla gelmeye karar vermiş. oysa aynı gün, Atatürk ya da o zamanki adıyla Gazi Paşa, özel yatıyla Yalova’ya gelecekmiş.
Halk iskelede toplanmış, hazırlıklar yapmakta, ortalığı süslemekteymiş. yapılan bu hazırlıkların kendisi için olduğunu zanneden kaymakam, iskeleye ayak basınca, durumu netleştirmek için hemen orada gözüne çarpan bir ayakkabı boyacısına sormuş;
– Yeni Yalova kaymakamını bekliyor değil mi bu insanlar ?
Boyacı, umursamaz bir şekilde yanıtlamış kaymakamı,
-Kim takar yalova kaymakamı’nı beyim, halk Gazi Paşa’yı bekliyor.beyim, halk Gazi Paşa’yı bekliyor.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , , , | “-Kim takar Yalova Kaymakamı’nı” için yorumlar kapalı
Tem 26

BATININ ANLAYIŞI: “KÖPEKLERİ DEĞİL, TÜRKLERİ YİYİN”

uygurlara-surgun-4428468

 

 

 

 

 

 

 

BATI NIN ANLAYIŞI: KÖPEKLERİ DEĞİL, TÜRKLERİ YİYİN”                                                                                                                                             www.kenansahbaz.com

Çin’in Yuan kentinde düzenlenen  “Köpek Yeme Festivaline”  hayvan hakları savunucuları, Birleşmiş Milletler ve Batı dünyası öyle bir tepki verdi ki, Uygurlara, “Doğu Türkistan’da Türk olacağıma Yuan kenti dışında, Çin’in herhangi bir kentinde köpek olsaydım” dedirtti.

Evet, Çin köpekleri yiyince Batı’nın ayağa kalkması, amma sıra Türkleri imha etmeye gelince küçük harflerle konuşması,  “Köpekleri değil, Türkleri yiyin”  demek oluyor ki, Türklere yapılan Çin zulmü katlanarak artıyor. Doğu Türkistan’daki camilere ahır muamelesi yapılıyor, Uygur Türklerinin bakkallarında, marketlerinde en az altı çeşit alkollü içki satılması mecburiyeti konuyor. Yetmiyor, içki içme festivalleri düzenleniyor ve Türk evlatları bu festivallere zorla iştirak ettirilerek kendilerine içki içirtiliyor.

Halkın itibar ettiği, sözlerine değer verdiği imamlar, dini önderler, Tasavvuf büyükleri dipçikle, süngü ile sokaklara sürülüyor, yüksek sesle, “Bizi Allah değil, Çin Komünist Partisi besliyor” diye bağırtılıyor.

Daha neler neler…

Köpek için ayağa kalkanlar Türklere yapılan bu insanlık dışı muameleler ve planlı katliamlar için parmağını kımıldatmıyor. Ne BM ciddi ve sert bir tavır takınıyor. Ne, kendilerini insan hakları ve demokrasi savunucusu olarak pazarlayan ABD ve Avrupalılar,  “Ayağını denk al” uyarısında bulunuyor! Benzer sebepler için Rusya’ya ambargo uygulayan Batılılar, Çin’in Türk cellatlığına ses çıkarmamakta.

Çünkü Çin’e Rusya’dan daha muhtaçlar. Çin’in elinde trilyonlarca dolarlık ABD tahvili var, Çin’de işçilik ucuz, mallarını orada üretip ucuza mal ediyor, pahalıya pazarlıyorlar. Yani “para” , Batı için “Türk” ten çok daha değerli. Tamam, Churchill’in, Çanakkale Savaşlarında Türklere kimyasal silah kullanma talebine itiraz edenlere, “İyi ama Türkler insan değil”  dediğini unutmadık. Sadece İngilizler için değil, bütün Batı için “Türkler insan değil” bunu biz biliyoruz. Nereden biliyoruz? Kendi filozoflarından bunu söyleyenler var, oradan biliyoruz. En elle tutulur örneği ise, Ermenilerin Türklere yaptığı katliamı görmezlikten gelip, Osmanlı’nın ülke güvenliği için yaptığı tehciri, BM kriterlerini aykırı bir şekilde “Soykırım”  olarak tanımlamasından ve “Türkler soykırım yapmamıştır”  diyen tarihçileri, bilim adamlarını meslekten etmelerinden, hapislere atmalarından biliyoruz.

Bizi şaşırtan, Batı’nın köpeği Türk’e tercih edişi değil, Türkiye’yi yönetenlerin Doğu Türkistan’daki bu zulme, Mısır’daki Sisi zulmünün yüzde biri kadar ilgi göstermeyişleri. Uygur Türklerine uygulanan sistemli soykırımı hiç ağızlarına almayışları. İdama mahkûm edilen Mursi için, “Ey Batı, Ey Batı!”  diye dünyayı inletenler, Mursi’den yüzlerce üstün Uygur âlimleri onar onar katledilirken ne Batı’ya neredesiniz diye sesleniyorlar, ne Çin’e “Bu yaptığın yanına kalmaz”  diyebiliyorlar…

Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/kopekleri-degil-turkleri-yiyin-34902yy.htm

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , | BATININ ANLAYIŞI: “KÖPEKLERİ DEĞİL, TÜRKLERİ YİYİN” için yorumlar kapalı
Tem 25

Ne Yapmak İstiyor Şu Siyasiler?

images

indir

 

 

 

 

 

 

 

 

Ne Yapmak İstiyor Şu Siyasiler?                                                                                                                                                                      www.kenansahbaz.com 

 

Saçmaktalar lime lime irini

Silemezsin siyasetin kirini

Sormak istiyordum çekip birini

Ne yapmak istiyorlar şu siyasiler?

 

İşimizi, aşımızı kestiler

Doğruluğu, güzelliği astılar

Koltuk için akılları bastılar

Ne yapmak istiyor şu siyasiler?

 

Koltukları ceylan deri yaptırdık

Her şeyleri kanı, canı kaptırdık

Bakırköylük olduk, aklı saptırdık

Ne yapmak istiyor şu siyasiler?

 

Sevgi kozasını birlikte örsek

Bütün zorluklara göğsümüz gersek

Laftan başka ne yaptılar, bir görsek

Ne yapmak istiyor şu siyasiler?

 

Ne hallere düştük gelin, görün bir

Şu büsbüyük kafaları yorun bir

Allah (cc) için vicdanlara sorun bir

Ne yapmak istiyor şu siyasiler?

 

Şimdi saymayayım bütün dertleri

Birbirine düşman etti fertleri

Duyuyoruz yedikleri haltları

Ne yapmak istiyor şu siyasiler?

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Ne Yapmak İstiyor Şu Siyasiler? için yorumlar kapalı
Tem 24

“Türkiye’de milliyetçilik neden yükselmiyor?”

11009862_720982024679531_6787485664295564679_n

 

 

 

 

 

 

 

“Türkiye’de milliyetçilik neden yükselmiyor?” 

“Ya milliyetçiler, toplumu yaklaşan tehlikeler karşısında ikna edebilecek inandırıcılıktan uzak ya da milliyetçilerin ‘tehlike’ olarak gördüğünü, uğruna milliyetçilik yapılan o millet ‘tehlike’olarak görmüyor!.. Bir üçüncü ihtimal de, o millet tehlikeyi sezse de çözümün ’o milliyetçiler’ eliyle gerçekleşeceğine inanmıyor… Yani yetersizlik duygusu veya güvensizlik hâkim…”

Şimdi devam edelim: Bu ihtimallerin hangisi doğru olursa olsun, milliyetçiler ve onların çatıları açısından tam bir dram ortaya çıkıyor… Milliyetçi, inandıramıyorsa bu bir problemdir… Tehlikeyi doğru tanımlayıp, milletin dikkatini çekemiyorsa bu da bir problemdir… Eğer o millet tehlikeyi seziyor ama milliyetçileri ve onların siyasî yapılarını o tehlikelerle baş etme anlamında yetersiz buluyorsa bu çok daha büyük problemdir!..

Galiba esas sıkıntı şu: Bu problemlerin hangisinin doğru olduğunu bulma ve “Çözüm nerededir?”  sorularına sağlıklı cevap arama gibi bir ihtiyacın hissedilmiyor oluşu… Küçük teselli noktaları bularak, gerçek meseleyi tartışılır olmaktan uzaklaştırmak, tıkaç veya tıkaçların bilimsel yöntemlerle ortaya çıkarılmasını engelliyor…

Şimdi dönelim başlıktaki soruya: Türkiye’de milliyetçilik neden yükselmiyor? Belki de doğru soru şuydu: Türkiye’de milliyetçilik yükseliyorsa, neden tamamıyla milliyetçi yapılarda temsil edilmiyor? Neden milliyetçiliğe düşmanlığını ilân eden yapılar bile bu potansiyelden daha fazla yararlanabiliyor? Eksik veya yanlış olan ne?

Bunu tartışmak, ’yasak meyve yiyip, Cennet’ten çıkarılmak’la eşdeğerse, yani ’yasağı konuşup siyasetten uzaklaştırılmak’sa eğer, oradan bir sonuç çıkmıyor maalesef… Tartışma olmayınca bilim olmuyor, bilim olmayınca gelişme olmuyor… Taassupla da buraya kadar!..

Sonuçların daha sağlıklı değerlendirilmesi ve çapraz doğrulama için birden fazla kamuoyu araştırma firmasına anket siparişi verilse ve şu sorulara cevap aransa:Belli oranlar etrafında gerçekleşen ve her seçim tekrarlanan donukluğun sebebi nedir? Neden beklenen patlamalar gerçekleşmiyor? Seçmenlerle milliyetçi siyasetin bütünleşmesini engelleyen tıkaçlar nelerdir; fikir mi, fikrin sunulma biçimi mi, propaganda yetersizliği mi, teşkilatlar ve kadro yapısı mı, genel başkan ya da kurmaylar mı, yoksa birden fazla sebep mi?

 

Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/turkiyede-milliyetcilik-neden-yukselmiyor-2-34906yy.htm

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | “Türkiye’de milliyetçilik neden yükselmiyor?” için yorumlar kapalı
Tem 23

Hadis-i Şerif ve Kur’an’dan Ayetler

AHKAF 20_jpg

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hadis-i Şerif ve Kur’an’dan Ayetler

www.kenansahbaz.com 

* Peygamber Efendimiz’in: “Siz nasılsanız öyle idare edilirsiniz.”

* Sizin En Hayırlınız Kavmini Müdafaa Edeninizdir. 

 * “Sizin en hayırlınız, günaha girmemek şartıyla milletinin, aşiretini müdafaa edeninizdir.” (Ebu Davud, Edep; 113) 

* “Bir millete benzemeye çalışan kimse, o milletten sayılır.” (Ebu Dâvud, Libas; 4) 

* ” Bir topluluk, kendilerinde bulunan (güzel ahlâk)ı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti/güzel bir durumu değiştirmez. Allah, şüphesiz hakkıyla işitendir, bilendir.” (Enfal suresi: 53.) 

* “…Muhakkak ki bir toplum özlerini (iç dünyalarını ve güzel ahlaklarını) değiştirip bozmadıkça, Allah da onların durumunu değiştirip bozmaz. Allah (emirlerinden yüz çeviren) bir kavme bir kötülük dileyince, artık onu geri çevirecek yoktur. Onlar için O’ndan başka bir velî (koruyup yardım eden) yoktur.” (Rad suresi:11.) 

(“Bilmez misin ki kat’î bir düsturdur bu Hak’ça / Bir kavmi bozmaz Allah, onlar bozulmadıkça” (M. Âkif). Veya “onlar özlerindeki (kötü halleri)ni (iyiye) değiştirmedikçe Allah da onları değiştirmez” Elmalılı, IV, 2964).

* “Bir kavm, özlerindeki (özlerini, güzel hal ve ahlâk ) ını değiştirip bozuncaya kadar Allah şüphesiz ki onun (halini) değişdirip bozmaz..” (Rad suresi 11) 

İslam âlimleri kıyameti üçe ayırırlar:

1.Küçük Kıyamet (insanın ölümü)

2. Orta kıyamet (milletlerin ve devletlerin tarih sahnesinden silinmesi)

3. Büyük kıyamet. (Asıl kıyamet)

* Orta kıyamet bir milletin milli kültüründen uzaklaşarak başka milletlere benzemesi, millet ve milliyetçilik şuurundan yoksun kalarak devletinin elden gitmesi sonucu tarih sahnesinde kaybolmasıdır. Bu gerçeğe Kur’an “Her ümmetin bir eceli vardır” (A’raf 34) gerçeğiyle pğarmak basar.  

 

Kaynak: http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?id=19053

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , | Hadis-i Şerif ve Kur’an’dan Ayetler için yorumlar kapalı
Tem 22

Su mucizesi!

su_saglik

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Su mucizesi!                                                                                                                                                                                                                        www.kenansahbaz.com

Niçin su içmek bu kadar önemli?                                                                                                                                                                                                               Daha fazla su tüketmek için ne yapmalıyız?

Az su içenlerde yorgunluk, dikkat güçlüğü ve hafıza bozuklukları görülebilir                                                                                                                             Sağlıklı yetişkin bir erkekte vücut ağırlığının %60’ını, kadında %50’ sini su oluşturur. Bu oranlar yeni doğan bir bebekte %70- 75 iken yaşla birlikte azalır. İnsan beyninin % 95’i ve akciğerlerin %90’ını su oluşturur. Vücuttaki bütün sistemler, organlar ve hücreler yeterli su olmadan fonksiyonlarını sürdüremezler.

Hücre içinde gerçekleşen bütün hayati metabolik olaylar ancak hücre içinde su yeterli ise gerçekleşebilmektedir. Vücut sıvısının %2 gibi küçük bir oranda azalması bile hafif yorgunluk, yakın hafızada hafif bozulma, dikkati toplamada ve yapılan işe odaklanmakta güçlüklere neden olur. Vücut sıvısının azalmasına basitçe “dehidratasyon” denir. Gün boyu devam eden hafif yorgunluğun en sık nedenlerinden biri de hafif dehidaratasyondur. 

Su neden yaşamın kaynağı? 

*Vücutta taşıyıcı göreve sahip olan su, hücrelere besin ve oksijen taşır, atıkları uzaklaştırır.

*Böbreklerin toksik maddelerden temizlenmesine yardımcı olur.

*Kan ve lenf sisteminin büyük bir kısmını oluşturur.

*Vücut sıcaklığının düzenlenmesinde rol alır.

*Kan basıncını kontrol eden elektrolitlerin dengelenmesine ve taşınmasına yardımcı olur.

*Sıcak havalarda vücudu serin tutar ve soğuk havalarda vücut izolasyonu sağlar.

*Yeteri kadar tüketildiğinde, cildin daha düzgün, daha yumuşak, daha parlak ve daha esnek olmasını sağlar.

*Tükürük ve mide salgısında bulunarak, besinlerin sindirilmesinde görev alır.

*Su, emziren kadınlarda, süt üretimini artırır.

*Bağışıklık sisteminin görevini yapabilmesi için su gerekmektedir. Bu özelliği ile zinde ve dinç kalmada yardımcı olur.

*Eklemlerin kayganlığını sağlar.

*Su tüketimi azaldıkça, vücutta depolanan yağ miktarı artmaya başlar ve kilo alımı gerçekleşir.

*İçme suyu veya doğal kaynak sularının birçoğu bölgeden bölgeye değişmekle birlikte; bazı minareleri içerir.

*Vücudumuz için gerekli olan minarelerin bir kısmını içtiğimiz sulardan elde ederiz. Bunlar içinde kalsiyum, magnezyum ve sodyum daha fazla miktarda olanlardır. Flor, iyot ve diğer eser elementlerin de bir kısmını içtiğimiz sulardan sağlarız.

 

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , | Su mucizesi! için yorumlar kapalı
Tem 21

İslam’ın şartı

47007667f63773c924c3c8e8344f95cb2b76106d5e001_570

 

 

 

 

 

 

 

İslam’ın şartı                                                                                                                                                                                                                   www.kenansahbaz.com

Karapapağ’ın biri Sarıkamış ormanlarında ağaç keserken yakalanır orman memurlarına. 
Bakım memurlarının ekip başı:
“Bak suçun ağır ama sana bir şans vereceğim, bir sorum var bilirsen, serbest kalacaksın, yoksa şu elimdeki kırılmaz sopa ile dayak yiyeceksin” der.
Soru kolaymış: “İslam’ın şartı kaçtır?” 
Fakat Karapapak bir türlü tutturamaz; 20 der dayak yer, 30 der dayak artar, 50 der haşat olur.
“Aya yeter ölürem” der…
Kestiklerini müsadere ederler memurlar, bırakırlar Karapapağı. Eve gelir, eşi sorar: 
“Ay kişi, bu nece haldı, ne olub sene? 
“Sorma arvat bakım memurları yakaladılar bir soru sordular, bilemedim, zalım oğlu zalımlar bu hala goydular meni.” 
“Ay kişi, ne sordular?  
“İslam’ın şartı gaçdı” 
“E beşdi deyeydin, demedin mi?” 
Sinirlendi Karapapak:
“A başın ölsün, 50’ye razı olmadı beş desem cırımımı çıhararlardı menim” 
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/karapapak-fikralari-34889yy.htm

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , | İslam’ın şartı için yorumlar kapalı
Tem 20

Nikola Tesla (1)

tesla-coil-300x200

 

 

 

 

 

 

 

 

Nikola Tesla (1)

www.kenansahbaz.com 

                                                                                                                                                                                                                                                                      ONUN YANINDA THOMAS EDISON BİLE APTAL KALIR…
İşte size bir ödev:
Ansiklopedilerinizi karıştırıp aşağıdaki soruların yanıtlarım kontrol edin (cevaplar parantez içinde verilmiştir):
1) Radyo’yu kim icat etti? (Marconi)
2) Röntgen makinesini kim icat etti? (Roentgen)
3) Triyot lambayı kim icat etti? (De Forest)
Hazır araştırmaya başlamışken, floresan ampulünü, neon ışıklarını, hız göstergelerini, otomobil kontak sistemini ve radar, elektron mikroskobu ve mikrodalga fırının esaslarını da kimin keşfettiğine bir bakın.
Muhtemelen, yirminci yüzyılın başlarında dünyanın en tanınmış bilim insanlarından olan Nikola Tesla’dan bahsedildiğine pek rastlamazsınız. Doğrusu, bugün onun ismini duymuş olan çok az insan vardır. Bunu sağladıkları için Thomas Edison ve General Electric’teki ekibine ne kadar teşekkür etsek azdır.
Tesla, birçoklarınca, dört yüz kilometre mesafeden on bin adet uçağı yok edebilecek ölümcül ışınlardan bahseden tuhaf biri olarak kabul edilmiş ve edilmektedir. Yeryüzünü ikiye bölebileceğini bile iddia etmişti. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, ses ve görüntülerin hava yoluyla iletilebileceğini iddia etmiş ve Edison’a, DC (Doğru Akım) elektrik sistemini alıp münasip bir yerine sokmasını söylemişti. İncilere karşı olağandışı bir nefreti vardı ve yanında çalışanların herhangi bir şekilde inci takmasını kesinlikle yasaklamıştı. En tuhafı da, yemeden önce yiyeceklerinin hacimlerini hesaplamasıydı.
Bir başka deyişle, Tesla’nın bahsini duymuş olan herkesin onu birinci sınıf bir kaçık olarak değerlendirmiş olması muhtemeldir.
Ama bazı şeyler değişiyor.

Hayatının son kısmında ortaya çıkmış bütün olağandışı yönleri bir tarafa, Tesla bu bölümün başında saydığım her şeyin ve çok daha fazlasının mucididir. Ama bundan hiç bahsedilmez. Etrafınıza baktığınızda karşılaşacağınız, modern hayatı modern yapan birçok unsurdan bir şekilde o sorumludur.
Hiç şüphe yok ki, Nikola Tesla, Leonardo da Vinci’den beri yaşamış en büyük dehadır.
                                                                                                                                                                                                                                                                  (Gayem Nikola Tesla’nın reklamını yapmak değil, teknik, elektrik ve elektronik konulara ilgi uyandırmaktır.KŞ)                                                             (Devam edecek)

 

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Nikola_Tesla

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | Nikola Tesla (1) için yorumlar kapalı
Tem 19

ÜÇ HİLAL EFSANESİ

Üç Hilal

 

 

 

 

 

 

 

ÜÇ HİLAL EFSANESİ


Sultan’a bir zarf verilir. Zarfı açan Sultan,içindeki kâğıdı çıkarır. Kâğıdın üzerine çizilmiş; iç içe geçmiş üç hilâlî görür ama bu şekle bir anlam veremez. Bu iç içe geçmiş üç hilâlîn, ne manaya geldiğini düşünür, ancak bir neticeye varamaz. İlk önce aklına, Teşkilât-ı Mahsusa veya İttihat ve Terakki Cemiyeti gelir. Bu şeklin, onlarla bağlantılı olup olmadığını düşünür. Sultan’ın bu konular üzerinde fikir yürüttüğünü, biz Derviş’ten öğreniyoruz: Derviş, olayı bize şöyle nakleder: “Sultan beni çağırdı. Huzura vardığımda, Sultan’ı biraz düşünceli gördüm. Usulünce selâmımı verdim. Hareketlerinden aceleci bir tavrı olduğu hemen anlaşılıyordu. Hızlı bir şekilde selâmımı alıp, ’gel derviş’ dedi. Elindeki kâğıdı göstererek; ’bu ne ola ki, bir anlam veremedim?’ Dedi. Zarftan çıkan kağıtta, sadece bir sembol vardı. Sultan bana; ’ bu yeni bir mesaj mı, yoksa tehdit mi, bir fikrin var mı?’ Diye sordu. Biraz tereddüt ve endişe ile Sultan’ın elindeki kağıda baktım. Gördüğüm sembol beni çok rahatlattı. Çünkü gördüğüm bu sembol, Türk Devlet geleneğinin bir nişanesiydi. Benim bildiğim; Bu sembolün kökeni, Hoca Ahmed Yesevi Sultan’a kadar gidiyordu. Muhakkak öncesi de vardı. Bu sembol, Türk Devleti’nin dünya hakimiyetini simgeliyordu. Türk Devleti’ni, dünya hakimi yapmak için; bu uğurda kendini adayanlara verilen ve manası anlatılan bir semboldü bu. Sultan’a durumu izah ettim. Sultan beni dikkatlice dinledi. Sonra şöyle dedi: ’Neden
ben bunu şimdiye kadar bilmiyordum? Bunu eğer daha evvel bana söyleseydiniz, Osmanlı Devlet Arması yerine bu sembolü kullanırdık’ deyince, Sultan’a şöyle cevap verdim: ’Sultanım, bu sembol; bir Türk Devleti’nin arması olamaz! Sadece bir Türk Devleti’ni temsil edemez! Çünkü bu sembol, bütün Türk Devletleri’nin, ortak kuruluş ve beka felsefesinin sembolüdür. Dünya Türk hakimiyetini sembolize eder. Yani bir devlete mal edilemez. Büyük Bir Seçici Kurul’un yüzyıllar boyu süregelen bir geleneğinin izlerini taşır. Ahmed Yesevi ile yeniden bir anlam kazanan bu sembol, Gizli Kurul’un sembolüdür.’ Bunun üzerine Sultan, ’iyi ama neden bana daha önce söylemediniz?’ Diye sorar. Derviş ise; ’Efendim, demek ki nasip ve zaman bugüneymiş. Bu sırrı sizin  bilmeniz bugün istenmiş. Bu sırrı sizin dedelerinizin çoğu öğrenemeden bu dünyadan göçtü gitti.’ Sultan tekrar şaşkınlıkla ve birazda kızarak sordu; ’Ne yani, dedelerim de bilmiyorlar mıydı? Koskoca İmparatorluğun Padişahları da bunu bilmiyorlar mıydı? Kim bu teşkilat?’
Derviş, büyük bir saygıyla cevap verir:
’Sultanım, bu teşkilat; Türk tarihi var olduğundan beri var. Benim bildiğim, en son Hoca Ahmet Yesevi’nin duasıyla, Anadolu’yu yeniden Türk hakimiyetine almak için, bu teşkilat faaliyete geçerek tekrar can buldu. Bunlar, herhangi bir Türk Devleti, yeryüzünde hakim konuma gelene kadar faaliyet gösterirler. Örneğin, Fatih devrinde, Kanuni devrinde bu yapı uyumaya geçmiştir. Çünkü istenilen hedefe ulaşılmıştır. Ne zaman ki Türk Devletleri zaafa uğrar, endişe hasıl olur, beka sorunu yaşar, bu yapı o zaman tekrar uykudan uyanır, faaliyete geçer. Dünyanın her yanına anında kök salar…’
Sultan, Dervişe dönerek, ’bu sembolün bana gönderilmesi, yeni bir devletin alameti mi?’ Diye sorar. Derviş bunu üzerine; ’İnşallah Efendim’ der ve Sultan’a, sembol ve bu yapıyla ile ilgili derünî bilgiler verir. Padişah gönderilen sembolden ve Derviş ile olan konuşmalarından şu sonucu çıkarmıştır; ’öyleyse bugün uyuyan bu yapı uyanmış ve harekete geçmiştir.’ Sultan derin düşüncelere dalar ve aklına kendine daha önce söylenen şu kelimeler gelir: ’Seni tahta padişah olarak oturtmuyoruz. Seni buraya yeni kurulacak Cihan Devleti’nin temellerini atman, Osmanlı’nın yıkılışını uzatman ve dünyayı oyalaman için Hakan olarak oturtuyoruz…’Padişah Derviş’e şunları söyler; ’bizler de zannederdik ki; bu saltanat, bu taht, bize babalarımızdan, atalarımızdan emanet edildi. Oysa ki, şimdi anlıyoruz ki, bu taht atalarımızdan emanet edilmemiş. Demek ki gerçekten bizi tahta oturtanlar varmış…”

 

(Kaynak:
Hasip SARIGÖZ, Türk’ün Karakterinin Deşifresi,
s.202-204
Aynı zamanda 1924-1925 Tbmm Zabıt
Ceridelerinin arkasında iç içe geçmiş üç hilal
armaları vardır. )

Türkeş zamanında Sovyetler dağılacak dendiğinde alay edenler gördüler ki sovyetler tarih oldu ve bu süreçte MÇP amblem değiştirir ve MHP ismi ile ÜÇ HİLALİ kulanmaya başlar.
Ta börü budundan buyana gelen Ulu kocaların Türkün kaderine yön verdiği işarettir bu hilal.
Her yeni devlet kurulmadan önce hazır olan zemin bu işaretle Türk beylerine bildirildi.
Türkeşin ÜÇ HİLALİ seçmesi tesadüf falan değildi kurulacak TURAN devletinin işaretiydi.Türkeşin kafkasyada kurduğu Rüzgar birliği de asyada Türklük şuurunu uyandırmış sovyetlerin çökmesinde zemin hazırlamıştır.
osmanlının üç hilali seçmeside Tesadüf değildi kimse hilallere anlam yüklemesin anlam bizim ilmimiz üstünde.

Mehmet Şamil Türkistan

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | ÜÇ HİLAL EFSANESİ için yorumlar kapalı
Tem 18

“Çok Kötü Bir Kamu Harcaması: Cumhurbaşkanlığı Sarayı”

belgemanset-6708

 

 

 

 

 

 

 

“Çok Kötü Bir Kamu Harcaması: Cumhurbaşkanlığı Sarayı”

Ali Babacan’ın danışmanı Şeref Efe, sarayı dini yönden “kibir, israf” kelimeleriyle tanımlarken kamuya yıllık 300 milyon dolar masraf açacağını söyledi.

Başbakanlık hissesi de Cumhurbaşkanlığı’na tahsis ediliyor

İmam Hatip Lisesi mezunu olan, AKP iktidara gelince 2003 yılında Hazine Müşavirliği’ne atanan, 2007 yılına kadar bu kadroda Bakan Ali Babacan’ın danışmanlığını yapan ve halen Sayıştay’da baş denetçi kadrosunda yer alan Şeref Efe, ‘Linkedin’ isimli sosyal paylaşım sitesinde “Çok Kötü Bir Kamu Harcaması: Cumhurbaşkanlığı Sarayı” başlığıyla çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Geçici görevle ABD’de bulunan Efe, Kaçak Saray’ı Sayıştay denetçiliği ve ekonomi birikimiyle yatırım; imam hatipten edindiği bilgi birikimiyle de dini yönden eleştirdi. İşte Şeref Efe’nin çarpıcı tespit ve eleştirileri:

ALLAH HESABINI SORAR‘
“Esasen her şey ortada. Bu yazı sadece ahlaki sorumluluk duygusundan kaynaklanmaktadır. Hiç bir siyasi amacı yoktur. Herhangi bir cemaat ile ilgim bulunmadığını da belirteyim ki yanlış anlaşılmasın. İmam hatip kökenliyim, ayrıca dini ilimler tahsilim oldu. Kamuda denetçilik, bakan danışmanlığı, kamu şirketlerinin üst yöneticiliği, strateji geliştirme başkanlığı görevlerinde bulundum. Bu konuda düşüncelerimi yazmazsam Allah bana bunun hesabını sormaz mı?”

‘KRALLARIN HALİ GİBİ’
“Cumhurbaşkanlığı Sarayımızın Müslümanlığa sığmadığını aslında anlatmaya hiç gerek yok. Kur’an’dan kendimize bir ölçü arayacak olursak bu saray inşası ile ilgili Allah’ın hoş karşılamadığı kibir, gurur ve israf gibi pek çok husus ile karşılaşırız. Kendilerinin, iktidarlarının ve milletlerinin itibarı için büyük binalar yapan kavimlerin akıbetleri hep kötü olmuştur. Devlet, Müslümanlardan topladığı zekatı (günümüzde vergi) ancak muhtaç insanlara ve halkın savunmasına harcayabilir. Bırakın sarayı, Müslümanlardan zorunlu olarak toplanan para ile cami bile yapılamaz. Sünnete yani Hz. Muhammed’in hayatına ve ondan sonra gelen dört doğru halifenin uygulamalarına baktığımızda ise fazlasıyla mahcup oluruz. Bizim halimiz, örnek alınması gereken Müslüman önderlerin değil, onların mücadele ettiği kibirli krallara benziyor.”

‘HALKTAN GİZLİ YAPILDI’
“Saray milletin değil devletin malıdır. Millet, ülke sınırları içindeki her varlığın asli sahibidir, ancak bu sembolik bir anlam taşır. Bir kamu harcaması süreci olarak sarayın yapılışı tamamen kural dışıdır. Halkın parasının harcanabilmesi için bütçede ve yatırım programında bu faaliyetin açıkça belirtilmesi ve detaylı analizlerin de eklenmesi gerekirdi. Mevcut kurallarımız bunları öngörüyor. Oysa yapılıp bitmiş olan bu binanın odalarının sayısını hatta maliyetini dahi bilmiyoruz. Bütçeye koymadan harcama yapılması demokratik bir ülkede kabul edilemez. Çünkü, kamu harcamalarının gerçek sahibi Meclis’tir. Maliyetini Maliye Bakanı dahi bilmiyorsa milletvekillerinin bunu onaylaması mümkün değildir. Elimizdeki saray milletten gizlenerek yapıldı, yapılan harcamalar milletin onayından geçmedi.”

‘FİNANS NEREDEN GELDİ?’
Sarayın inşası nereden finanse edilmiştir? Borçlu olan bir devletin her ilave faaliyeti borçlanarak yaptığı kabul edilir. Çünkü, o ilave masrafı yapmasaydı bu parayla borçlarından bir kısmını ödeyecekti. Saray bir yatırım olarak milletimizin başına gelen bir felakettir. Bu tür yatırımları eskiden ‘karadelik’ diye tabir ediyorduk. 2002’den bu yana unuttuğumuz karadelik felaketi ne yazık ki yeniden ortaya çıktı.
“Saray bir defalık inşaat maliyeti ile kurtulabileceğimiz bir bina değil. Borçlu bir devlet olğumuz için mütevazı bir hesapla saraydan kaynaklanan finans maliyetimiz yıllık 100 milyon doları bulur ve bu rakam her yıl katlanarak artar. Binanın bakım ve işletme masrafları da yıllık 100 milyon doları bulacaktır. Saray faydasız yatırımdır. Bin 150 oda için en az 2 bin kamu görevlisi istihdam etmek gerekecektir. Cumhurbaşkanlığında çalışan kişiler yüksek ücret alır. Bu kişilerin ortalama 5 bin lira aylık masrafı olur. Personel masrafı yıllık 100 milyon doları bulur.”
“Saray öncelikle bir semboldür. Saray için milyar dolar para harcandığını gören memur kendisi için de kesenin ağzının açılmasını bekler, devlet malını tasarruflu kullanma motivasyonunu kaybeder. Devletin harcadığı para vatandaşın harcamasından kısılan bir paradır.  Bu milletin fakirleşmesine yol açar.”

Kaynak: http://www.sozcu.com.tr/2015/ekonomi/babacanin-danismani-saraya-demedigini-birakmadi-865290/

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | “Çok Kötü Bir Kamu Harcaması: Cumhurbaşkanlığı Sarayı” için yorumlar kapalı