Oca 26

Nasreddin Hoca (1)

images
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Nasreddin Hoca (1)
 
Nasreddin Hoca, Hazar Denizi’nin batısında olduğu gibi doğusundaki Türk boyları arasında da bilinmektedir.
Bugünkü araştırmalar doğrultusunda onun 1208 yılında Türkiye’nin Eski şehir ilinin Sivrihisar ilçesinin Hortu (Nasreddin Hoca) beldesinde doğdu ğu, 1236-37 tarihinde Konya ilinin Akşehir ilçesine göçtüğü ve orada 1284-85 tarihinde öldüğü kanaati yaygındır. Hazar Denizi’nin doğusunda ise Hoca’nın, Özbekistan’ın Buhara ilinin Şirini köyünden Şarmamat ve karısının duası sonucunda bir saksının içerisinde bulunduğu, 90 gün boyunca anne ve babasını aradıklarını bulamayınca da kendilerine evlat edindiklerinden söz edilmektedir.
Nasreddin Hoca Hazar Denizi’nin doğusundaki Türk boyları arasında Afandi, Apandi, Ependi, Koja Nasır gibi adlarla bilinmektedir.
Sovyetler Birliği döneminde Doğu Türkleri arasında yaşadığına inanılan Nasreddin Hoca’nın günümüzdeki değişim ve iletişim sonucunda Türkiyeli olduğu kabul görmeye başlamıştır.
Acaba Türkiyeli Nasreddin Hoca Orta Asya coğrafyaya nasıl gitti? Yine bu bölgede kendisi olmasa bile fıkraları günlük olaylara adapte edilerek yaşayan bir Nasreddin Hoca var mıdır? En önemlisi de Doğu Türklerinin ev sahipliği yapmak istedikleri Şirini köylü Nasreddin Hoca, Oğuz Kağan,Dede Korkut, Cengiz Han, Manas ve Köroğlu gibi mitolojik özelikleri öne çıkmış olan bir tip midir? 
 
(Cabbarov 1996: 47, Özkan 1999: 20, Fedakar 2009: 322, Sakaoğlu-Alptekin 2009: 61).
 
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | Nasreddin Hoca (1) için yorumlar kapalı
Oca 25

Doğu Türkistan, Atatürk ve ‘tatlı su’ milliyetçileri!(1)

indirDoğu Türkistan, Atatürk ve ‘tatlı su’ milliyetçileri! (1)
 
TÜRKİSTAN, Türklerin ata yurdunun ortak adıdır.
Emperyalizm, ‘yerkürenin merkezi’ olarak kabul edilen uçsuz bucaksız Turan coğrafyasını ‘kontrol altında’ tutabilmek için önce ‘Doğu Türkistan’ ve ‘Batı Türkistan’ diye iki parçaya ayırdı.
Her Türk boyu ‘sanki ayrı birer milletmiş’ gibi, yeniden beş parçaya bölünen ata yurdu Batı Türkistan üzerinde ‘Kazakistan’, ‘Türkmenistan’, ‘Özbekistan’, ‘Kırgızistan’ ve ‘Tacikistan’ adı ile kurulan cumhuriyetler, komünist Sovyetler Birliği’ne bağlandı.
‘Çin Seddi’nin dışında kalan, yüzölçümü Türkiye’nin iki buçuk katına tekabül eden ve oldukça zengin ‘tabii kaynaklara’ sahip olan ata yurdu Doğu Türkistan ise, tek bir parça halinde komünist Çin Halk Cumhuriyeti’ne ilhak edildi.
Gün geldi, Sovyetler Birliği dağıldı.
Batı Türkistan üzerinde kurulan Türk Cumhuriyetleri, ‘esaret perdesini’ üzerlerinden atarak hürriyet ve istiklallerine kavuştu.
Ama, Doğu Türkistan hâlâ esaret altında.
* * *
Uygur Türklüğü, tarihte eşine benzerine rastlanmamış bir ‘Çin işkencesine’ tabi tutuluyor.
1949 yılında Doğu Türkistan’ı yeniden işgal eden Çin, Türklüğe ait ‘tarihi’ ve ‘kültürel’ eserleri yerle bir ettikten sonra, Türk nüfusunu ‘azınlığa’ düşürmek amacıyla bölgenin nüfus yapısını değiştirmeye başladı.
Devlet imkanları ile ‘çekirge sürüsü’ gibi akın akın Doğu Türkistan’a sevkedilen Çinliler, neredeyse çoğunluğu ele geçirmek üzere.
Türkleri bölgeden uzaklaştırmak için sistemli bir şekilde uygulanan etnik temizlik, 1960’lı yıllardan sonra önce ‘nükleer soykırıma’, ardından ‘anne karnında soykırıma’ dönüştü.
Bölgede gerçekleştirilen nükleer denemeler yüzünden, gelecek 50 yıl içinde yüzbinlerce çocuk, ‘ölü’ veya ‘sakat’ dünyaya gelecek.
Türk kökenli ailelerin ‘ikiden fazla’ çocuk yapmasına müsaade edilmiyor, ‘izinsiz’ hamile kalan kadınlar, ‘zorunlu kürtaj merkezlerine’ sevkedilerek bebekleri alınıyor.
* * *
Adeta bir ‘açık hava hapishanesine’ dönüştürülen Doğu Türkistan’da Türklerin ‘kendi dillerini’ kullanmalarına, ‘kendi kültürlerini’ geliştirmelerine, ‘kendi okullarını’ açmalarına, ‘toplu ibadet yapmalarına’ kati surette izin verilmiyor.
‘Haklar’ ve ‘özgürlükler’ adına ortaya çıkanlar, ‘adi suçlu’ muamelesine tabi tutulup, stadyumlarda ‘toplu olarak’ infaz ediliyor.
İnfazlar, ‘başkalarına ibret olsun’ diye televizyonlardan ‘naklen’ yayınlanıyor.
Bütün hür dünya, adeta gözünü kulağını tıkamış bir şekilde, ‘alenen’ tatbik edilen ve gelmiş geçmiş ‘en cani’ zalimlere taş çıkartan zulmü sadece seyrediyor.
Bırakın dünyayı, Türk kamuoyunun bile çoğu kez ‘olup bitenlerden’ hiçbir haberi olmuyor.
Neden?
Çünkü, Doğu Türkistan’da zulme uğrayanlar, ‘Türk’ ve ‘Müslüman’.
Tibet halkı gibi ‘Budizme’ inanmıyorlar.
Ve Dalay Lama gibi bir liderleri yok.
(Devam edecek)
 
Kaynak: 09.07.2009 İsrafil K. Kumbasar  Yeniçağ Gazetesi
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | Doğu Türkistan, Atatürk ve ‘tatlı su’ milliyetçileri!(1) için yorumlar kapalı
Oca 24

‘Leş Kargaları…!’

10516_n

 

 

 

 

 

 

 

‘Leş Kargaları…!’

Yüreğime, beynime virüs olup doldunuz

Dünyada akan kana kör ve sağır oldunuz

Masum bir güvercinin kanadını yoldunuz

Haydi, yürüyün ey ‘leş kargaları’ yürüyün!

Leşlerinizi şimdi kaldırmaya yürüyün!

 

Bu âlemde can ve kan bir yalnız sizde mi var?

Her yeriniz maskeli, bir yalnız yüzde mi var?

Yüreği yakan ateş bir yalnız közde mi var?

Haydi, yürüyün ey, ‘leş kargaları’ yürüyün!

Leşlerinizi şimdi kaldırmaya yürüyün!

 

Kandan, candan beslenen, vampirsiniz hepiniz

Yalnız karanlık değil, zifirsiniz hepiniz

Hiçbir yerden çıkmayan bir kirsiniz hepiniz

Haydi, yürüyün ey, ‘leş kargaları’ yürüyün!

Leşlerinizi şimdi kaldırmaya yürüyün!

 

Binlerce insana siz atom atmadınız mı?

Petrol için insana insan satmadınız mı?

Kanı, kini, öfkeyi cana katmadınız mı?

Haydi, yürüyün ey, ‘leş kargaları’ yürüyün!

Leşlerinizi şimdi kaldırmaya yürüyün!

 

Soysuzluğun alası genlerinizde mevcut

Hem boyda, yükseklikte, enlerinizde mevcut

Özünüz, sözünüzde, tenlerinizde mevcut

Haydi, yürüyün ey, ‘leş kargaları’ yürüyün!

Leşlerinizi şimdi kaldırmaya yürüyün!

 

İnsanlığın özünü sökenler de sizsiniz

Dünyaya kan, kin, vahşet ekenler de sizsiniz

Timsah gözyaşlarını dökenler de sizsiniz

Haydi, yürüyün ey, ‘leş kargaları’ yürüyün!

Leşlerinizi şimdi kaldırmaya yürüyün!

 

İnsanlığın “i”sinden içinizde eser yok!

Yiğitlikten, mertlikten ‘piçinizde’ eser yok!

Erkekçe savaşmaya ‘kıçınızda’ eser yok!

Haydi, yürüyün ey, ‘leş kargaları’ yürüyün!

Leşlerinizi şimdi kaldırmaya yürüyün!

 11.01.2015

Kenan ŞAHBAZ

www.kenansahbaz.com

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | ‘Leş Kargaları…!’ için yorumlar kapalı
Oca 23

“DAVUT BOYNUZU” (3)

 
indir (2)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Golyat’ın taşıdığı Kalkan’ın bir figürü. 
 
 
“DAVUT BOYNUZU” (3)
O zamanlarda bu diyarlarda Davut adında biri yaşardı, Yahuda’nın Beytlehem Kenti’nden Efratlı İşay adında bir adamın oğluydu.
 İşay’ın sekiz oğlu vardı, üç büyük oğlu Kral’la birlikte bu savaşa katılmıştı. Davut en küçükleriydi ve babasının sürüsüne gütmek için Beytlehem’e gidip gelirdi. Bir gün İşay, oğlu Davut’a seslendi ve savaştaki ağabeylerine gidip bir bakmasını, halleri niceydi, öğrenmesini istedi:
– Kardeşlerin için şu kavrulmuş bir efa buğdayla on somun ekmeği al, çabucak ordugaha, kardeşlerinin yanına git. Şu on parça peyniri de birlik komutanına götür. Kardeşlerinin ne durumda olduğunu öğren ve iyi olduklarına ilişkin bir belirti getir. Kardeşlerin Saul ve öbür İsrailliler’le birlikte Ela Vadisi’nde Filistinliler’e karşı savaşıyorlar.
Ertesi sabah Davut erkenden kalktı, sürüyü bir çobana bıraktı ve erzakı alıp vakit geçirmeksizin yola koyuldu. Ordugaha vardığında İsrailliler bir tarafta, Filistinliler öte tarafta düzen almış savaşmak için bekliyorlardı.  Hemen getirdiklerini levazım görevlisine bıraktı, cepheye koştu ve kardeşlerinin yanına varıp onları selamladı. Davut onlarla konuşurken Golyat da Filistin cephesinden ileri çıkmış ve daha önce yaptığı gibi yine meydan okuyordu. Bu meydan okuma karşısında İsrailliler ise korkuyla önünden kaçışıyor ve birbirlerini cesaretlendirmek için çeşitli şayialar ortaya atıp konuşuyorlardı.
Gördüğü manzara karşısında Davut şaşkındı; bu dev adamın tek başına meydan çıkıp koca İsrail’e kafa tutuşuna ve buna karşılık İsrailliler’in de korkup kaçışmasına bir anlam verememişti. Kimdi bu Golyat! Davut öfkelendi ve tek başına bu devle savaşmak için hazırlanmaya başladı. Bu durumu öğrenen Kral Saul hemen onu çağırdı ve Davut düşüncelerini Kral’a anlattı:
– Bu Filistinli yüzünden kimse yılmasın! Ben kulun gidip onunla dövüşeceğim!
– Sen bu Filistinli’yle dövüşemezsin Davut. Çünkü daha gençsin, o ise gençliğinden beri savaşçıdır.
– Kralım. Bu kulun babasının sürüsünü güder. Bir aslan ya da ayı gelip sürüden bir kuzu kaçırınca, peşinden gidip ona saldırır, kuzuyu ağzından kurtarırım. Eğer aslan ya da ayı üzerime gelirse, boğazından tuttuğum gibi vurur öldürürüm. Kulun, aslan da ayı da öldürmüştür. Bu sünnetsiz Filistinli de onlar gibi olacak. Çünkü yaşayan Tanrı’nın ordusuna meydan okudu. Beni aslanın, ayının pençesinden kurtaran Tanrı, bu Filistinli’nin elinden de kurtaracaktır.
 
(Devam edecek)
 

Kaynak:  Erdal Sarızeybek / Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları, araştırma, sayfa 200/207, Pozitif Yayınları, 2012.

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | “DAVUT BOYNUZU” (3) için yorumlar kapalı
Oca 22

HADİSLERDE YAHUDİLER

hadis
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hadislerle Yahudiler
 
* “Yahudileri de Hıristiyanları da Allah kahretsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler. Arap topraklarında iki din bırakmayın.” (Beyheki)

* “Yahudileri Allah kahretsin, Allah onlara içi yağını haram edince, onu eritip sattılar ve parasını da yediler.” (Buhari,Müslim)

* “Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed aleyhisselamın Allah’ın Resulü olduğuna, şehadet edinceye kadar Yahudilerle savaşın.” (Müslim)

* “Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Hatta taşlar bile, gizlenen Yahudi’yi “Ey Müslüman şu arkamda gizlenen Yahudi’yi öldür” diye haber verir.” (Buhari)

* “Kafir olan bir kavmi seven, onlarla dostluk kuran mümin, kıyamette o kafirlere haşrolur.” (Taberani)

* “Resullahın son sözlerinden biri, (Allah, Yahudi ve Hıristiyanları helak etsin. Arap topraklarında iki din kalmasın) idi.” (Beyheki)

* “İmanın temeli, Müslümanları sevmek ve kafirleri sevmemektir.” (İ.Ahmed)

* “Üç şey imanın lezzetini artırır: Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmek, kendisini sevmeyen Müslüman’ı Allah rızası için sevmek, kafirleri
sevmemektir.” (Taberani)

* Ebu Musel Eşari hazretleri anlatır:

 “Halife Ömer’e (Hıristiyan kâtibim çok işe yarıyor) dedim. “Niçin bir Müslüman kâtip almadın? (Ey müminler, Yahudi ve Hıristiyanları sevmeyin)
âyetini işitmedin mi sen?” dedi. Ben de, “Onu dini için değil, kâtipliği için aldım” dedim. “Allahü teâlânın hakir ettiğine ikram etme! Onun zelil ettiğini aziz eyleme! Allah’ın uzaklaştırdığına yaklaşma” dedi. “Ama Basra’yı onunla idare ediyorum” dedim. “Hıristiyan ölürse ne yapacaksan, şimdi onu yap! Derhal onu değiştir”dedi.” (3/55)
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , | HADİSLERDE YAHUDİLER için yorumlar kapalı
Oca 21

Selefilik (3)

turklugun-yeni-dusmani-cihatci-selefilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Selefilik (3)
 
Selefîlik nedir?
Ayrıca bu adresten Selefilikle ilgili bilgi alabilir. Video:
http://www.izlevideo.net/vehhabilik-selefilik-mezhebi-039-nin-yanlis-itikadi-mutlaka-i–640404.html
                                                                                                                                               
Selefilik, İslâm’ı, yukarıda tanıttığımız Selef-i Salihîn’in anlayıp yaşadığı gibi anlayıp yaşama iddiasının vücut verdiği bir akımdır. İlk defa Mısır’da Cemaleddin Efganî ve öğrencisi Muhammed Abduh tarafından başlatılan “ İslâmî ıslah” hareketi, daha sonra Selefîlik adıyla anılan zümrenin doğmasına kaynaklık etmiştir.
Aşağı yukarı aynı dönemde bugünkü Suudi Arabistan’ın sınırları içinde bulunan Necid bölgesinde ortaya çıkan ve Mısır’daki hareket ile benzer söylemleri dillendiren Muhammed b. Abdilvehhab’ın yürüttüğü “ Vahhabîlik ” hareketine de daha sonra Selefîlik denmiştir.
Bu iki hareket arasında temelde önemli farklılıklar bulunmamakla birlikte, söz konusu iki akım şu noktalarda birbirlerinden ayrılır:
1. İtikadî sahada Vahhabîler Kelâm mezheplerini kabul etmezler. Ehl-i Sünnet’in iki büyük kelâm alimi Ebu Mansur el-Maturidî ve Ebu’l -Hasan el- Eş’arî Vahhabîler’e göre, saf İslâm akidesini kelamî deliller kullanmak ve aklı nakle (ayet ve hadislere) hakem kılmak suretiyle bulandırmışlardır. Özellikle müteşabih [2] ayet ve hadislerin Allah Tealâ’nın şanına ve yüceliğine uygun olarak tevil edilmesine şiddetle itiraz eden Vahhabîler, tasavvufa da aynı şiddetle karşı çıkarlar.
Efganî – Abduh çizgisi ise itikadî sahada kelâm alimlerinin kullandığı metoda temelde itiraz etmez; Felsefe, mantık ve kelâm gibi ilimleri reddetmez ve müteşabih ayet ve hadislerin, Allah Tealâ ile mahlukat arasında benzerlik kurulmaması için tevil edilmesi taraftarıdır.
2. Vahhabîler, fıkhî mezhep olarak İbn Teymiyye ve öğrencisi İbnu’l -Kayyım’ın çizgisini izler. Diğer mezhepleri ise istihsan, ıstıslah, mesalih-i mürsele … gibi delillere yer verdikleri için bid’atçilikle itham ederler.
Efganî – Abduh çizgisi ise genel olarak bir tek mezhebe mensubiyeti reddederek, bütün fıkhî mezhepleri birleştirme eğilimindedir.
Aralarındaki ihtilafları kısaca zikrettiğimiz bu iki cereyan, zaman içinde birbirine yaklaşarak “Selefî” diye anılmışlardır. Ortaya çıkış döneminden günümüze doğru ilerledikçe, Selefîlik akımının içine başka görüşler de katılmıştır. Dolayısıyla “ Selefîlik ” dendiği zaman akla her ferdinin aynı şekilde düşündüğü homojen bir gruptan ziyade, aşağıda zikredeceğimiz görüşleri benimseyen kozmopolit bir kitle gelmektedir.
 
Kaynak: http://selefilik.com/selefilik-hakkinda-genis-malumat/#sthash.p9BFb3PA.dpuf
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , | Selefilik (3) için yorumlar kapalı
Oca 20

BİR KADIN NE ZAMAN VAZGEÇİLMEZ OLUR? (2)

images
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 * “Aşk, öyle engin bir denizdir ki, ne başlangıcı ne de sonu vardır.” MEVLANA
 
 
        BİR KADIN NE ZAMAN VAZGEÇİLMEZ OLUR? (2)
 
        Geçen gün futbol maçında iki hanım arasında şu konuşma çalındı kulağıma: “Kocanın futbol delisi olduğunu biliyorum şekerim. Ne o, yoksa sende mi tutuldun futbol hastalığına?” Diğer kadının cevabı çok bilgece olmuş: “futbol hastalığını da nereden çıkardın? Ben kocamı seviyorum sadece!”
       Mutluluğu bu kadınlar gibi yakalamanın sırrını şöyle açıklıyor Morgan: “Bir kadın ne zaman güzel ve vazgeçilmez olur, biliyor musunuz sevgili hanımlar? Kocasına boyun eğdiği zaman. O halde siz de:
1- Dizginleri kocanıza bırakın.
2-Kendinizi ona benzetmeye çalışın.  
3-İnattan vazgeçin.
4-Ona hizmete gönüllü olun.
5- Onu olduğu gibi kabul edin.
6-Ara sıra yapılmasını istediği değişiklik olup olmadığını sorun.
7-Bu arada kralın kölesi değil, kraliçesi olduğunuzu da hatırınızdan çıkarmayın.
İşte o zaman emin olunuz ki, kocanızın gözünde eşsiz bir mücevher niteliği kazanacaksınız.” 
 
Kaynak: Vehbi VAKKASOĞLU
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , | BİR KADIN NE ZAMAN VAZGEÇİLMEZ OLUR? (2) için yorumlar kapalı
Oca 19

“DAVUT BOYNUZU” (2)

indir
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
David ile Golyat savaşının bir figürü
 
“DAVUT BOYNUZU” (2)
Günlerden bir gün, İsrailoğullarına Kral Saul’un önderlik yaptığı bir dönemde, savaşmak üzere ordularını bir araya getiren Filistinliler, Yahuda’nın Soko Kenti’nde toplandılar. Efes-Dammim’de ordugah kurdular. Buna karşılık İsrailliler de Ela Vadisi’nde ordugah kurup Filistinliler’e karşı savaş düzeni aldılar. Tam bu esnada Filistin ordugahından Gatlı Golyat adında usta bir dövüşçü ortaya çıktı;boyu altı arşın bir karıştı, başına tunç miğfer takmış ve pullu bir zırh kuşanmıştı. Tunç zırhın ağırlığı beş bin şekeldi. Baldırları zırhlarla korunmuş, omuzları arasında tunç bir pala asılıydı. Mızrağının sapı dokumacı tezgahının sırığı gibi olup, mızrağın demir başının ağırlığı altı yüz şekeldi. Golyat’ın efsanelere konu olmuş bir Kalkanı vardı ve onu ayrı bir adam taşımaktaydı. Giyimi, kuşamı bir yana, görünüşü bile ürkütücüydü.   Bu ünlü dev adam çıktı meydana ve İsrail ordusuna meydan okumaya başladı:
– Neden savaş düzeni aldınız? Ben Filistinli’yim, sizse Saul’un kölelerisiniz. Aranızdan karşıma çıkacak birini seçin. Dövüşte beni yenip öldürebilirse, biz sizin köleniz oluruz. Ama ben üstün gelip onu yok edebilirsem, siz bizim kölemiz olur, bize kulluk edersiniz. Bugün İsrail ordusuna meydan okuyorum! Benimle dövüşecek birini çıkarın karşıma!
Golyat yiğit bir savaşçıdır ve ünü tüm Kenan ülkesine yayılmıştır. Değil İsraililer’den kimseden korkusu yoktur, kırk gün boyunca, sabah akşam çıktı meydana ve hepsine meydan okudu. Bu dev adamın korkunç naraları duyan Kral Saul da, İsrailliler de çok korkmuş ve dehşet içinde kalmışlardı…
  
O zamanlarda bu diyarlarda Davut adında biri yaşardı, Yahuda’nın Beytlehem Kenti’nden Efratlı İşay adında bir adamın oğluydu. İşay’ın sekiz oğlu vardı, üç büyük oğlu Kral’la birlikte bu savaşa katılmıştı. Davut en küçükleriydi ve babasının sürüsüne gütmek için Beytlehem’e gidip gelirdi. Bir gün İşay, oğlu Davut’a seslendi ve savaştaki ağabeylerine gidip bir bakmasını, halleri niceydi, öğrenmesini istedi:
– Kardeşlerin için şu kavrulmuş bir efa buğdayla on somun ekmeği al, çabucak ordugaha, kardeşlerinin yanına git. Şu on parça peyniri de birlik komutanına götür. Kardeşlerinin ne durumda olduğunu öğren ve iyi olduklarına ilişkin bir belirti getir. Kardeşlerin Saul ve öbür İsrailliler’le birlikte Ela Vadisi’nde Filistinliler’e karşı savaşıyorlar.
 

(Devam edecek)

Kaynak:  Erdal Sarızeybek / Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları, araştırma, sayfa 200/207, Pozitif Yayınları, 2012.

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | “DAVUT BOYNUZU” (2) için yorumlar kapalı
Oca 18

SELEFI,HARICI VE MÜRCIE’NIN FIKRASI

domates-haramdır

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Vehhabilik,Selefilik,Haricilik söylemlerinden biri…

SELEFI,HARICI VE MÜRCIE’NIN FIKRASI

Bir münadi mahallenin başından çağırdık , mürciye kim dedik? Ses çıkmadı. Harici kim dedik? Yine ses çıkmadı.

Sonra evlerin içine girdi ve sordu: Mürciye kim dedik? Ev halkından biri biz değiliz! Lakin şu kapıdır dedi . O kapıya varıp soruldu: Sen mürciyeymişsin? dedik. Yok iftiradir. Bunu söyleyen ancak haricidir.
Tekrar eski kapı çalındı, harici kim dedik niye ses etmedin ? Dedi bu iftiradir. Daha önceki kapıya mürciye etiketi yapıştırdığı için bu sefer dedi ki harici şu ileridekidir.
İlerideki kapıya varıldı ve aç kapıyı seni harici seni. Evin sakini dedi ki bu açık bir iftiradir! Ben harici değil selefiyyeyim!.
Seni bana gönderen ya haricidir ya mürciyedir. Ve devamen dedi ki ; ben bu sokak ehlini bilirim!!.
Sana hallerinden haber vereyim. dinle!!! ;
Bunlar uyuyan iki kimsedir; birinin uykusu çook derindir sokağı yıksalar duymaz.Ötekinin uykusu da çook hafiftir her tıkırtının sokağı yıkacagını sanır ve ortalığı telaşa verir.
Veya bunlar iki köledir sahiplerinin bostanında çalışan ;
Biri bostanı sahibinden daha cok sever. Sahibinin müsade verdiğine dahi rıza göstermez . Öteki ise bostana korkuluk dahi olmaz, sahip cikmaz ve de koruyup gözetmez.
Yada bunların hali aynı bölükte kılıc sallayan iki askerdir ;
Biri pek acımasızdır kadın çocuk ayırmaz katl eder.
Ötekinin içinde korku kök salmıştır az zorlanmayla ayakları geri döner.
Esasen bunlar mahallemizin yüz karası , istikametin bas belası ve fitnenin de uykusunu kaçıranlardır.
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | SELEFI,HARICI VE MÜRCIE’NIN FIKRASI için yorumlar kapalı
Oca 17

Selefilik (2)

243Selefilik (2)
Ayrıca bu adresten Selefilikle ilgili bilgi alabilir. Video:
http://www.izlevideo.net/vehhabilik-selefilik-mezhebi-039-nin-yanlis-itikadi-mutlaka-i–640404.html
Tabiun’un önemi ise temelde şu iki noktaya dayanmaktadır: 1. İslâm’ı, Sahabe kuşağından, yani en doğru şekilde anlayıp yaşamış olan kuşaktan öğrenmiş olmaları.
2. Sahabe zamanında rastlanmayan, sonradan karşılaşılmış yabancı birçok fikir akımı, kültür ve inanç şekliyle ilk defa onların muhatap olması.
Başta felsefî akımlar ve Mu’tezile , Cebriye, Mürcie gibi bid’at fırkalar olmak üzere pek çok kültür, inanç ve cereyan ilk defa Tabiun döneminde İslâm toplumuna girmiş ve önemli fikrî ve akidevî sarsıntılara sebebiyet vermiştir.
İşte Tabiun nesline mensup büyük alimler, bu akımlarla mücadele ederek Sahabe’den devralınan sahih İslâm anlayışının zedelenmeden yaşamasına ve gelecek nesillere aktarılmasına sebep olmuş ve çok büyük hizmette bulunmuşlardır. Dolayısıyla İslâm’ın özüne yabancı her türlü cereyan karşısında nasıl bir tavır takınacağımızı, Tabiun neslini örnek alarak tesbit etmekteyiz.
Tabiun dönemi, aynı zamanda fıkhî mezheplerin temellerinin atıldığı ve müstakil mezheplerin ortaya çıktığı dönem olarak da dikkat çeker. Bu dönemde yaşamış olan Hasan-ı Basrî , Süfyan -ı Sevrî , İbrahim en- Nehaî , Şa’bî … gibi pek çok büyük alim, birer müçtehid olarak, müstakil mezhep sahibi idiler. Hanefî mezhebinin imamı Ebû Hanîfe de bu kuşağa mensuptu. (Allah hepsinden razı olsun)
Tabiun’dan sonra gelerek onlara öğrencilik etmiş olan kuşağa da Tebe -i Tabiîn veya Etbau’t -Tabiîn (Tabiun neslini izleyenler) denir. Bu dönem de ilmî ihtisaslaşmanın ya şandığı, hadis-i şeriflerin yaygın olarak müstakil kitaplarda toplandığı, itikadî ve fıkhî mezheplerin iyice yerleşip müesseseleştiği bir zaman dilimidir.
Kısaca tanıttığımız bu üç nesil, gerek Kur’an ve Sünnet’te övgüye mahzar olmaları, gerekse sahih İslâm anlayışının bize kadar kesintisiz olarak gelmesinde kilit rol üstlenmiştir. Bu sebeple, daha sonraki asırlarda devamlı olarak merkezî bir yer tutmuş ve adeta doğru-yanlış ayrımının ölçüsü olarak algılanmıştır.
Tarih boyunca İslâm toplumlarında ne zaman bir sarsılma, gevşeme ve bozulma görülmüşse, bu üç neslin temsil ettiği İslâm anlayışına dönüş gayretleri sayesinde toparlanma olmuş ve doğru çizgi muhafaza edilmiştir.
Bu sebeple “Selef-i Salihîn”, İslâm Ümmeti için vazgeçilmez bir nirengi noktası ve ölçü olmuştur.
Kaynak: http://selefilik.com/selefilik-hakkinda-genis-malumat/#sthash.p9BFb3PA.dpuf

 

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , | Selefilik (2) için yorumlar kapalı