
Ramazanda…

“Kör kütük köle…”
Kur’an’da Devlet-Millet Yönetimi Konusunda Temel Hükümler…(2)
Kur’an, takva sahibi olabilmek için adil olunması gerektiğini bildirir..
İslam’ın, İlahi nizamın temel direği adalettir, dengedir, doğruluktur.
Adaletin karşıt anlamı zulümdür. Hakkın gözetilmediği, adaletin olmadığı yerde zulüm ve sömürü vardır.. İlahi, tam ve mutlak adalet ahiret günü yüce Allah’ın huzurunda sağlanacaktır.
Maide süresi 8. ayette:
‘‘Adil olun, bu takvaya en yakın yoldur’’
buyurulmuştur.
Kasas süresi 59. ayette:
‘‘Biz medeniyetleri-ülkeleri zülme sapmadıkça, adaletten ayrılmadıkça yok etmeyiz’’
buyurulmaktadır. Adaletten ayrılan, zulme sapan toplumların yok edilecekleri bildirilmektedir.
En’am süresi 115. ayette ise:
‘‘Rabbinin sözü(Kur’an, ilahi sistem, varoluş) adalet ve doğrulukla tamamlanmıştır’’
buyurulmaktadır.
İlahi sistem; adaletle, doğrulukla, belli bir denge ve ölçü ile kurulan ve işleyen bir sistemdir. İlahi sitemin kurallarında değişme olmaz. İşleyişinde tesadüflere, tutarsızlığa, luzumsuzluğa yer yoktur..
Adalete aykırı davranışlar; Kur’an’a, ilahi sistemin kurallarına, dengelerine ve işleyişine aykırı davranışlardır. Adaletten ayrılmak, Allah’a ve ilahi sisteme karşı gelmek, sistemin dengelerini bozan davranışlardır. Büyük günahtır..
EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ: Kur’an, emanetlerin ehline verilmesini emreder.
Yöneticiler görevlerini emaneten icra ederler. Yönetim görevi milletin emanetidir.
Mülk ve saltanatın asıl sahibi ise Allah’tır. Allah’ın egemeliği, gökleri ve yeri kuşatmıştır. Bir milleti, devleti yönetme, o milletin değerlerine, haklarına sahip çıkma sorumluluğu Allah’ın, en kıymetli-aziz emanetidir.. Yöneticilerin emanete saygılı olmalı ve işlerinde adaletli, dürüst, çalışkan, görevlerinin gerektirdiği bilgi, deneyime sahip olmaları gerekir..
Hz. Peygamberimizin şöyle bir sözü olduğu rivayet edilmiştir:
‘‘Emanetler-görevler layık olmayanlara-ehil olmayanlara verildiğinde kıyameti bekle.. ’’
Aliimran süresi 161. ayetinde ise:
‘‘Kim emanete (Allah’ın ve devletin, milletin malına) hıyanet ederse kıyamet günü günahı boynuna asılı olarak gelir’’
buyurulmaktadır.
Devlet yönetiminde, siyasi çıkar amacıyla, liyakate aykırı, iltimas yapılarak ehil olmayan kişilere görev verilmesi, devlet kadrolarına ‘‘yandaşların’’ doldurulması Kur’an hükümlerine açıkça karşı çıkmaktır. Bu durum, devlet hizmetinde zaafa ve ehil olan kişilerin hakkının zayiine sebep olur.
Kaynak:http://www.diniyazilar.com/2011/06/devlet-millet-yonetimi-konusunda-bildirilen-temel-hukumler/
“Devlet Aklının” İntiharı
MİT çevresinde dönen hiçbir sorun aydınlanamamaktadır. Habur’da kurulan çadır mahkemeleri ile başlayan, karakol baskınları, Suriye’de jetimizin düşürülmesi, Uludere’de kaçakçıların terörist ihbarıyla bombalanması, Başbakanlık’ta bulunan böcek olayı, paralel dinlemeler, Adana’da MİT TIR’larının durdurulması, bayrak indirme provokasyonları, paralel devlet iddiaları, IŞİD rehineleri vs onlarca sorun çözüm beklemekte ancak sorunlar daha da düğümlenmektedir.
Arap Baharı’nın ardından Orta Doğu’nun terör bataklığına dönüşmesi ve Kürt meselesinde çözüm sürecinden sonra ayrılıkçılık algısının tavan yapması, bölgede ulaşım dahil inisiyatifin PKK’nın eline geçmesi, istihbaratın iyice çuvalladığını gösteriyor. Denetlenmediği için gün geçtikçe pervasızlaşan bir kurumla karşı karşıyayız. İktidar değişirse hesap sorulacağı endişesiyle suçlular her hatayı ayrı bir hatayla kapatmaya çalışıyor. Kırılan bir vazonun sorumluluğunu almaktan kaçtığı için önce masayı ardından evi yakan şaşkını andırıyorlar.
Bir kurumun tüm personeli suçlu veya art niyetli olamaz. Ancak kapalı kurumlarda tepedeki sözde aksakallı ekip Milli Güvenlik gerekçesinin altına sığınarak tüm günahlarını sevapmış gibi yaldızlayıp sunabilir. Profesyonel istihbaratçılar din, millet, vatan reflekslerini sömürerek emrindeki elemanları ölüme bile gönderebilir! Orduya duyulan güvenin zaten azaldığı bir atmosferde, generalleri yeniden hedef tahtasına oturtmak, darbe yapacaklar diye dedikodular yaymak vatan millet sevgisiyle bağdaşmaz! Ayrıca ülkeye zarar veren eylemlerinize karşı çıkıyor, suç ortağınız olmuyor diye susturmaya çalışıyorsanız asıl ihaneti siz yapıyorsunuz demektir!
Devletin ve milletin varlığını kendi varlığına bağlayan megaloman ruhlar en büyük kötülüğü bizzat savundukları kutsallara yaparlar. Darbecilerin neden oldukları felaketler sözde korudukları devlete ve ideolojiye en büyük zararı verdi. Oysa farklı düşünen herkesi hainlikle suçlamak en başta istihbarat mantığına terstir ve “devlet aklının” intiharıdır!
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/karargahtaki-hain-kumpas-31309yy.htm
Affı ve merhameti pekçok olan Hasan Sezâî hazretleri onların bu hastalık sebebiyle şiddetli acı ve sıkıntı çekmelerine dayanamadı. Mübârek kalbi tahammül edemeyip, bir gece kılık kıyâfetini değiştirerek çarşıya çıktı. Kahvelerden birine girdi. Hiç kimse onu tanıyamadı. Uyuz olanlara yaklaşarak; “Sizin derdinizin ilâcı Hasan Sezâî’dedir.” deyip oradan ayrıldı. Ertesi gün dergâhın önü ana-baba gününe döndü. Hastalığa tutulan herkes çâre bulmak ümîdiyle dergâha koşuyordu. Hasan Sezâî Efendi, gelenlerden herbirine, onların dergâhın kapısına astıkları geyik boynuzundan kazıyıp, toz hâlinde veriyordu. O tozu yarasına süren herkes Allahü teâlânın izni ile şifâ buldu. Bu arada herkes hatâsını anlayıp, yaptıkları iftirâ ve dedikodulara pişmân oldular, tövbe ettiler. Böyle bir dertten kurtulmuş olmanın verdiği sevinçle, bir sergi açıp üzerine para attılar. Toplanan paralarla dergâhın kapısına bir çeşme yapıldı.
Devlet, millet yönetimiyle ilgili olarak bildirilen temel hükümler: Şura, adalet, emanetin ehline verilmesi, seçtiğimiz yöneticilere, kanunlara itaat etmektir. Şimdi bildirilen temel hükümleri incelemeye çalışalım.
ŞURA: Kişilerin, tarafların-yöneten ve yönetilenlerin veya temsilcilerinin eşit şartlarda, en geniş katılımla karşılıklı görüşerek, danışarak, diyalog ve sosyal uzlaşı ile-bey’atlaşarak birlikte, ortak kararlar almalarıdır.. Alınan kararlar ilgili herkesi, her kesimi kapsayacak nitelikte olmalıdır. Tarafların birbirlerini denetleme imkanları olmalıdır…
Kur’an, yönetim erk’inin ‘‘seçkin, tartışma üstü’’ kişiler tarafından değil şura ile kullanılmasını istemektedir. Şura anlayışında kişi hegemonyası, despotizim, dikta yoktur..
Allah, peygamberimize bile toplumuna önderlik ederken şura ile yöneticilik yapmasını bildirmiştir.. Dikta rejimlerinde, egemenliği elinde bulunduran kişilerin danışmanlarının olması, bunlardan fikir alınması dinimizin istediği şura esası ile alakası yoktur..
ADALET: İslam dini, Allah ile insan arasındaki ilişkinin hak ve adalet üzerine kurulmasına dayanır. Kur’an’a göre hak ve adalet kişisel ilişkilerden, devlet yönetimine kadar her alanda hassasiyetle gözetilmesi gereken bir ilkedir.
Adil olmak, adaletten ayrılmamak, adaleti korumak Allah’ın emridir.
Adeletin olmadığı yerde barış, güven, huzur, başarı, mutluluk olmaz, yani İslam olmaz.
Adil olmayana mümin, adaletten uzak bir topluluğa İslam ümmeti demek mümkün değildir.