May 18

Altın Sözler

 
 ALTIN SÖZLER
 
1014318_713639792030911_5341947520504995011_n
 
 * “İki şey mühimdir: birincisi okyanus kadar bol HAYSİYET, ikincisi elif gibi dimdik bir ŞAHSİYET” buyuruyor.Hz. Mevlânâ
 
*“Veylün li-külli effâkin esîm” (“Gerçeği tersyüz eden günahkârın -çok yalancının- vay hâline!”) (Câsiye, 45/7).
 
*Âlemlere rahmet olarak yaratılan Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.s); “Sizden öncekiler şu sebeple helâk oldular; onlar, güçlü bir kimse hırsızlık yaptığı zaman, hırsızı serbest bırakırlar. Güçsüz bir kimse hırsızlık yapınca da, ona ceza uygularlardı” (eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VII,131,136”
 
*“Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz/ Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir.” Türkçesi ile “Milyonla çalanlar yüksek ve şerefli mevkilere yükseltilerek baş tacı edilir; birkaç kuruş çalan hırsız ise kürek cezasına çarptırılır.” Ziya Paşa
 
* II. Viyana muhasarasında 1683 yılının 12 Eylül günü Kırım Hanı Murad-Giray’la, Budin Beylerbeyi Arnavut Hoca İbrahim Paşa’nın ihanetleri yüzünden Kahlenberg=Alaman Dağı Meydan Muharebesini kaybetmiştir. II. Viyana muhasarası kaldırılmış ve ordunun perişan bir halde ric’ati gerçekleşmiştir. Darmadağın olan orduyu Yanıkkale konağında toplayan Serdâr-ı-ekrem, muharebe meydanından kaçıp Kahlenberg felaketine sebep olan Budin Valisi Koca İbrahim’i derhal idam ettirmiştir. İbrahim Paşa, cellâdın baltası boynuna inmeden önce “Padişahımıza arz edin, benim başımı haksız yere vurduruyor. Ancak içine düştüğümüz bu durumdan devleti kurtaracak olan yegâne şahsiyet Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’dır. Asla azletmesin” der.  Tarihimizin önemli şahsiyetlerinden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa
 
*Akşemseddin bunun eşsiz örneklerindendir. Çağı kapatıp yeniçağı açan hükümdara şöyle seslenir; “Oğlum, senin bana olan muhabbetini ve itibarını biliyorlar. Benden senin nezdinde haksız bir işi çözmemi isteyebilirler. Olur ki ben de boş bulunur, haksız bir talebin gerçekleşmesine vasıta olurum. Bunun mesuliyetini Allah’ın katında nasıl omuzlarım. Bu sebeple köyüme dönüyorum.”
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , | Altın Sözler için yorumlar kapalı
May 17

BORALTAN KÖPRÜSÜ KATLİAMI (1)

images (1)
 
 
 
 
 
 
 
 
images
 
BORALTAN KÖPRÜSÜ KATLİAMI (1)
1944 yılında Orta Asya, Sovyet Rusya’sı tarafından işgal edilmiş ve komünist sisteme karşı koymak için atılan en ufak adımın bile önüne geçilmek istenmişt
ir. Bu baskıdan kaçarak kendileri için “anayurt” olarak gördükleri Türkiye’ye sığınmak isteyen 146 taneAzerbaycan Türkü soydaşımız, Iğdır’daki sınır kapısına yakın yerdeki Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü‘nü geçmiş ve hürriyete kavuşmanın sevinciyle Türk sınır karakoluna sığınmışlardır.
Bu yıllar Türkiye’de “Milli Şef” * döneminin yaşandığı, “Türk yurdunda TÜRK’üm demenin suç olduğu” bir dönemdir. 146 tutsak Azerbaycanlı soydaşımızın Türkiye’ye sığındığını duyan Sovyetler hükümeti, bu kişilerin derhal SSCB’ye iadesini istemişlerdir. Türkiye’ye sığınan soydaşlarımız, kuşkusuz kendilerinin azılı Rus askerlerine geri verileceğine olasılık bile vermemektedirler. Çünkü kardeşlerinin, anayurttaki soydaşlarının yanına gelmişler ve kendilerini hiç olmadığı kadar güvende hissetmişlerdir. Fakat Milli Şef‘in Türklüğe ve Türk’e olan düşmanlığı, burada da devreye girerek akıllarda olmayan olasılığın Türk’ü adeta bir soykırıma sürüklemeye yetmiştir. 146 tutsak Azerbaycanlı soydaşımızın Türkiye’ye sığındığını duyan Sovyetler hükümeti,bu kişilerin ‘kendi vatandaşı’ olduğunu ileri sürerek derhal SSCB’ye iadesini isterler.Karakolda gergin bir bekleyiş başlar.Misafirler, ya ‘öz yurtlarına’ kabul edilecekler, yada Boraltan Köprüsü’nün öbür ucunda bekleyen ‘Rus müfrezesine’ teslim edileceklerdir.Ancak, Türk toprağını öpmeyip adeta yalayan, Türk bayrağını göz yaşları ile sulayan sığınmacılar, öz vatanlarının kendilerine sahip çıkacağından oldukça emindir.Ne yazık ki milli şef ismet İnönü den gelen emir korkunçtur:
– “Şahısları derhal ülkelerine iade edin.”
Köprünün diğer tarafında kanlı dişlerini sırıtıp göstererek bekleyen Rusları iyi tanıyan sığınmacılar, Türk askerlerine yalvarıp yakarırlar:
– “Ne olur bizleri siz öldürün onlara teslim etmeyin. Hiç değilse kendi toprağımızda, kendi bayrağımızın altında ölelim.”
Fakat askerler emri uygulamak zorundadırlar.
Boraltan Köprüsü’ne getirilen sığınmacılar, Türk askerleri tarafından beşerli, onarlı gruplar halinde karşı tarafa geçmeye zorlanır.Karşıda bekleyen Rus müfrezesi, köprüyü ilk geçen grubu, hemen oracıkta, Türk askerlerinin gözleri önünde kurşun yağmuruna tutarlar.
Olup bitenler karşısında şaşkına dönen karakol komutanı, teslimat işini derhal durdurarak, olup bitenleri Ankara’ya rapor eder:
– “Karşıya geçenleri kurşuna diziyorlar.”
Milli şeften gelen cevap şöyledir:
– “Kesin emir var. Görevinizi yapın, yoksa vatan hainliği ile yargılanacaksınız.”
Çaresizlik içinde son bir kez daha askerlerin yüzüne bakan sığınmacılar, sonunda değerli eşyalarını ve giysilerini bırakarak, Boraltan Köprüsü’nden ölüme yürümeye başlarlar.
Gözyaşlarına boğulan askerler, olanları görmemek için köprüye sırtlarını dönmüşlerdir.Sığınmacıların ölüme yürürken haykırdıkları o sözler, yürek parçalayacak niteliktedir:
– “Varsın ölen biz olalım, yaşasın Türkiye.”
Boraltan Köprüsü dramı, bir döneme damga vuran ‘utanç zincirinin’ sadece bir halkasıdır. Sovyet zulmünden kaçıp, kurtarıcı olarak zannettikleri Almanlar’a sığınan Kırım, Kazak, Özbek, Kırgız, Azerbaycan ve Ahıska kökenli onbinlerce Türk, savaşın bitiminden sonra, aynı şekilde kaçak yollarla geldikleri Türkiye’den Sovyetler Birliği’ne iade edildiler.
Hepsinin akıbeti, ya ‘gulaglarda’ ölünceye kadar çalıştırılmak, yada bir ‘idam mangasının’ karşısında son nefesini vermek oldu.İsrafil K.KUMBASAR…..16/04/2009 (Yeniçağ) 
 
Kaynak: http://dinimizvetarihimiz.blogcu.com/inonunun-boraltan-koprusu-katliami/12304310
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , | BORALTAN KÖPRÜSÜ KATLİAMI (1) için yorumlar kapalı
May 16

Sıkarken Öldü

fadimenin-kedisi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sıkarken Öldü
 Temel bir gün annesinin karşısına gelip boynunu eğmiş. Ve:
-Ana sana bir şey diyeceğum.
-Evet, oğlum seni dinliyorum.
-Ben kedimi yıkadım.
-Eeeee.
-Öldü.
-Ben sana yıkama ölür demedim mi ne olacak şimdi??
-Ama anne yıkarken ölmedi ki sıkarken öldü!!
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | Sıkarken Öldü için yorumlar kapalı
May 15

Haybah Katliamı ve Galanşoh Gölü (27 Şubat 1944)

haybah-katliamı
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Haybah Katliamı ve Galanşoh Gölü (27 Şubat 1944)
Bu sürgün sırasında çok sayıda katliam gerçekleştirildi. Bunlardan biri de Haybah köyünde gerçekleştirilen ve çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 700 kişinin ölümüne neden olan katliamdı. NKVD polisleri Haybah köyü halkını kadın, erkek, ihtiyar, çocuk ayrımı yapmaksızın ahırlara doldurarak diri diri yaktılar. Adalet Bakanı eski yardımcısı iken, buraya gönderilerek askeri birliğe katılmaya zorlanan Ziyaudi Malsagov, 27 Şubat 1944 günü Haybah’da gerçekleştirilen katliamı şöyle anlatmaktadır: “Cumhuriyet’in diğer bölgelerindeki Çeçenlerle İnguşlar vatanlarından sökülüp Kazakistan’a yollanmaktaydı. Fakat buradakileri nakletmek mümkün değildi. Çevre avullardan toplanan halk yola çıkarıldı. Hastalar, yaşlılar ve zayıflar, ertesi günü helikopterlerle taşınacakları söylenerek arkada bırakıldılar. Kadın, çocuk ve gençlerin bir kısmı da onlarla kaldı. Kalanlar 650-700 kişi kadardı. 27 Şubat 1944 günü sabah saat dokuzda çevre avullardan ve Haybah’tan toplanan bu insanlar bir ahıra sürüldü. Bu ahıra,Lavrentiva Pavloviça Beriya’nın “Örneklik Beygir Ahırı” denilmekteydi. Bu ahıra daha önce, dışardan ateşlenince içeriyi tutuşturacak şekilde kuru ot ve saman yığılmıştı. Bu insanlar ahıra sürülüp üstlerine kilit vuruldu. Ardından ahır ateşe verildi. Ateş tutuştuğu zaman ben fazla uzakta değildim. İnsanlar ahırın kapısını zorlayıp kırdı ve dışarıya çıktı. Gvişiani de o an emretti: “Ateş!” Meğer otomatikler daha önce mevzilenmiş. Otomatların biçtiği ceset yığınları kapı çıkışını tamamen kapattı. Bir iki kişi firara kalkıştı. Onları da öldürdüler. 650-700 insan ahırın içinde cayır cayır yakılarak öldürüldü.”
 
Sürgün sırasında çok sayıda Çeçen’in ölümüne neden olan bir başka hadise de Sotni köyünde yaşandı. Çeçen ve İnguşları sürmekle görevlendirilen Kızıl Ordu askerleri ve NKVD polisleri, Sotni köyü erkeklerini topladıktan sonra, yine çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan çok sayıda Çeçen’i, buzun onları taşımayacağını bildikleri halde buz tutmuş Galanşoh gölünü geçmeye zorladılar ve binlerce Çeçen, Galanşoh gölünde can verdi.
 
Kaynak: http://cecenistan.ihh.org.tr/varolus/surgunlerdiyari/haybahkatliami.html
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , | Haybah Katliamı ve Galanşoh Gölü (27 Şubat 1944) için yorumlar kapalı
May 14

Kanuni Sultan Süleyman, Süt Kardeşi Yahya Efendi ve Hızır AS. (1)

images
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN, SÜTKARDEŞİ YAHYA EFENDİ VE HIZIR AS.
25 yaşında iken tahta çıkıp tam (46) sene iktidarda kalan Kanuni Sultan Süleyman, doğduğu yer olan Trabzon’da bir ara anasının sütü kesildiğinden komşu kadının sütünü emmiş, kendisine süt annelik yapan kadının oğlu Yahya’yı da süt kardeş olarak bu yüzden, hükümdar olduğunda sarayında yanında bulundurmuştu.
Yahya, başkaları gibi değildi. Sarayda olmasına rağmen kendini gösteriş ve debdebeye asla kaptırmıyor, hep dinî konularda derinleşiyor, hocalarla, tasavvuf büyükleriyle oluyor, ibadette ileri gitmekten zevk aldığı anlaşılıyordu. Bir ara Kanuni çok sevdiği bu sütkardeşi Yahya’ya teklifini yaptı:
Senin halin hoşuma gidiyor, isteklerini hemen karşılamak istiyorum. Arzularını söyle.
Yahya’nın isteği ibretli. Şöyle diyor:
Beşiktaş yamaçlarında bir kilise yıkıntısı gördüm. Burasını onarıp bana ibadethane yapın. Ömrümü ahrete ait konularla değerlendirmek istiyorum!
Sultan, istenilen yeri derhal tamir ettirir, böylece bugün Yahya Efendi Dergâhı diye bilinen meşhur ibadet ve inziva yeri ortaya çıkmış olur.
Buradaki ibadet ve inzivası müddetince her geçen gün inkişaf eden Yahya Efendi, bir gün Hızır (AS) hayatta olduğunu, ancak onun hayatının bizimki gibi olmadığını, istediği zaman dilediği kıyafete girerek bizlere görünebileceğini sohbetinde konu eder.
 
(Devam edecek) 
 
Kaynak: http://www.ahmetsahin.org/makaledetay.asp?id=802
 
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | Kanuni Sultan Süleyman, Süt Kardeşi Yahya Efendi ve Hızır AS. (1) için yorumlar kapalı
May 13

Milliyetçilik Ülküsü (1)

images (1)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Milliyetçilik Ülküsü (1)
 
Milliyetçilik (Yurt kardeşliği) ilkesini iki ana başlıkta anlatmaya çalışalım:
1-Yurt,  2-İnsan topluluğunun kendisine tayin ettiği hedef; millet.
1.Yurt:
Bir millet olabilmenin ön şartı sınırları belirli bir toprak parçasında/yurtta hakimiyet kurmaktır. Kur’an pekçok ayetinde yurda önemle vurgu yapar. Kur’an’da oldukça fazla yer tutan Musa ile Firavun arasındaki mücadele Mısır yurdundaki hakimiyet mücadelesidir.
Bir çok peygamber mücadelelerini verirlerken yurtlarından ayrı düşümüştür. İbrahim, İshak ve Yakub’da bunlardandır. 
Güç ve basîret sahibi kullarımız İbrâhîm’i, İshâk’ı ve Ya’kub’u da hatırla! Şüphesiz Biz onları Yurt düşüncesi [vatan hasreti] saflığıyla saflaştırdık [arı- duru hâle getirdik]. Ve şüphesiz onlar, yanımızda seçilmiş en hayırlı kimselerdendir. (Sad, 45-47) 
İbrahim, kendi toplumuna karşı haniflik mücadelesi gerçekleştirmiş, daha sonra yaşadığı toprakları terk ederek mücadelesine başka topraklarda devam etmiştir. Bu ayrı kalış onda yurt hasretine neden olmuştur.
Bu ayette peygamberler nazarında yurdun önemi, değeri, yurt sevgisinin kuvveti anlatılmıştır. 
Hz.Muhammed, Mekke’de doğmuş ve büyümüştür. Peygamberlik görevini aldıktan sonra kendisine inanmayanlardan kendi yurdunda büyük eziyetler görmüş ve nihayetinde Medine’ye hicret/göç etmek zorunda kalmıştır. Hicretten sonra Bedir, Uhud ve Hendek savaşları yapılmış, bu savaşlar ile Mekkelilere belirgin bir üstünlük sağlanmıştır. Mekke’nin tekrar ele geçirilmesinden önce inen ayetlerle müslümanlar yurtlarını kurtarmaya ve yurtları için savaşmaya çağrılmıştır: 
Yeminlerini bozan, Elçi’yi yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce, size, kendileri başlayan bir toplumla savaşmaz mısınız? Yoksa onlara haşyet mi duyuyorsunuz? Artık, eğer mü’min iseniz, Allah, Kendisine haşyet duymaya daha layık olandır. (Tevbe, 13)
Aşağıdaki ayette inananların kendilerini yurtlarından çıkaran ve çıkarmak için yardımlaşan bozguncuları koruyucu, gözetici, yönetici yapmamaları ve onlarla yardımlaşmamaları istenmiştir. Yurttan çıkarılma ve bunun için yardımlaşma savaş sebebidir. 
Allah ancak, sizi, sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardımlaşan kimseleri velîleştirmenizi [koruyucu, gözetici, yönetici yapmanızı] yasaklar. Kim onları velîleştirirse, işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir. (Mümtehine, 9) 
Yurdun, yurt sevgisinin, yurda bağlılığın önemini belirten ayetlerden de birkaç örnek verelim: 
Ve andolsun İsrâîloğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onları hoş nimetlerden rızklandırdık da kendilerine ilim gelene kadar ihtilâfa/ayrılığa düşmediler… (Yunus, 93) 
Onlar orada, “Hamd, bizden o üzüntüyü gideren ve bizi lütfundan, kendisinde bize yorgunluk gelmeyen, kendisinde bizim için usanç olmayan, durulacak bu yurda girdiren Allah’a özgüdür. Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve çok karşılık vericidir” derler. (Fatır, 34-35) 
Firavun’un kavminden ileri gelenler, “Muhakkak bu çok bilgili bir sihirbazdır. O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor” dediler… (Araf, 109-112) 
İnsanların yerleştikleri, çalıştıkları, ailelerini kurdukları, huzur ve barış içinde yaşadıkları topraklar onların yurtlarıdır. Hangi soydan, hangi ırktan gelirlerse gelsinler, aynı yurtta yaşayanlar yurt kardeşidir. Yurduna ihanet eden, yurt kardeşlerine ihanet etmiş demektir.
2-İnsan topluluğunun kendisine tayin ettiği hedef; millet[2] :
600’lü yıllarda Arap yarımadasında herhangi bir devlet ya da devlet benzeri bir organizasyon yoktu. Mekke’de de düzen kabilelerin soy bağına dayalı dayanışması ile sağlanıyordu ve Mekke’nin en büyük iki kabilesi Kureyş ve Kinane kabileri idi. Kur’an, soy bağına dayalı bu kabile anlayışının yerine tüm soyları içine alacak bir ümmet/millet anlayışını ortaya koydu. 
Şimdi Kur’an’ın toplumları anlatırken kullandığı “ümmet” kavramını ve bu kavramın toplumlara hangi gözle baktığını inceleyelim: 
Ümmet (ya da immet) sözcüğünün ilk anlamı “yol” demektir. Ancak bu “yol” karada, denizde, havada gidilen hakiki manada yol değil, amaçlanmış, hedef olarak belirlenmiş mecazi anlamda yoldur. 
Ümmet sözcüğünün terim olarak anlamı ise, “kendi iradeleriyle veya bir zorunluluk neticesinde aynı zamanda aynı yerde bulunan; iyi ya da kötü aynı inanca sahip olan; aynı amacı gütme neticesinde bir arada yaşayan insan topluluğu” demektir.[4] 
Ümmet kelimesinin dilimize de yerleşmiş karşılığı millettir. 
Aksine, onlar: “Şüphesiz biz babalarımızı bu ümmet üzerinde bulduk,biz de onların izleri üzerinde doğruya erdirilmiş kimseleriz” dediler. 
Ve işte böyle Biz, senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: “Şüphesiz biz babalarımızı bir ümmet [önderli toplum] üzerinde bulduk. Biz de kesinlikle onların izlerine uyanlarız” demişlerdi. (Zuhruf, 22-23) 
Bu ayetlerden ümmet kelimesinin “yol” anlamında kullanıldığı çok açık şekilde anlaşılmaktadır. Uyarıcının Allah’ın yoluna çağırmasına karşı,“oranın şımarık varlıklı kimseleri: “Şüphesiz biz babalarımızı bir ümmet [önderli toplum] üzerinde bulduk. Biz de kesinlikle onların izlerine uyanlarız”diyerek, atalarının izinlerini benimseyip bu yolda gittiklerini “ümmet” kelimesi ile anlatmaktalar. Şimdi de ümmet-birey ilişkisini anlatan aşağıdaki ayetlere bakalım: 
Onlar, gelip geçen bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandıklarınız da kendinizedir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu olmazsınız. (Bakara 134) 
Ve içinizden hayra çağıran, ma‘rûfu emreden [iyiliği emreden], münkerden men eden [kötülükten alıkoyan] bir ümmet bulunsun. Ve işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Ali İmran, 104) 
“Onlar, gelip geçen bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandıklarınız da kendinizedir” ve “iyiliği emreden kötülükten alkoyan ümmet kurtuluşa ermiştir” cümleleri her ümmetin/milletin kendisine tayin ettiği yolun, bireyleri etkilediği, toplumun genel kabullerinin bireyleri yönlendirdiği, istisnalar hariç bozguncu bir ümmetin bireylerinin büyük oranda bozguncu oldukları, düzeltici bir ümmetin bireylerinin de büyük oranda düzeltici oldukları anlaşılmaktadır. 
 
 (Devam edecek)
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , | Milliyetçilik Ülküsü (1) için yorumlar kapalı
May 12

ATAM NERDESİN?

atam
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ATAM NERDESİN?
 
Şanlı kahraman Türk’ün altından beratı var
Nerdesin, tarihteki Mete Han’ım nerdesin?
Türk’e kefen biçmeye niyet etmiş batı var
Nerdesin, tarihteki Bilge Han’ım nerdesin?
 
Özünü, kimliğini atanları gördün mü?
Türk’üm deyip de Türk’e çatanları gördün mü?
Şeref ve namusunu satanları gördün mü?
Nerdesin, tarihteki Alparslan’ım nerdesin?
 
Gazap küheylanımız gazaya nazır şimdi
Adaletin lavları yakmaya hazır şimdi
Tozlanan istiklâlin tozunu kazır şimdi
Nerdesin, tarihteki o,Yavuz’um nerdesin?
 
Sensiz olan bir dünya yıkılırdı, göçerdi
Senin engin hoşgörün adaleti seçerdi
Avrupa, fermanınla hazır ola geçerdi
Nerdesin, tarihteki Süleyman’ım nerdesin?
 
Bir varlık sebebidir insanın cesareti
Aklı olan bir insan ister mi esareti?
Göster tarihindeki o müthiş mahareti
Nerdesin, tarihteki Han Fatih’im nerdesin?
 
Orta Asya değil mi Türk’ün ezeli yurdu?
Tanrı dağı, Altaylar seni konuştururdu
Kızılelma ülküsü kanın tutuştururdu
Nerdesin, tarihteki asil ülküm, nerdesin…?
 
En yoğun karanlıklar aydınlığa gebedir
Bu oyunu bozmanın işareti sobe’dir
Senin, mescidin dünya, kıblen ise Kâbe’dir
Nerdesin, tarihteki yiğit Türk’üm, nerdesin…?
 
Batı, batı denilen o kokuşmuş bir, leşti
Yedi düvel azmini kırmak için birleşti
Türk milleti seninle bu cihanda hürleşti
Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin…?
 
25.03.2009
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , | ATAM NERDESİN? için yorumlar kapalı
May 11

Türk-islam Tarihinde Osmanlı’nın Yeri ve Önemi

osmanliarmasi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Türk-islam Tarihinde Osmanlı’nın Yeri ve Önemi
 
Türk ve İslâm tarihinin en muhteşem devri Osmanlı Devletinin eseridir. Onlar millî ve İslâmî mefkurelerinin dâhiyane terkibi, siyasî istikrar ve içtimaî adaletleri sayesinde üç kıt’anın ortasında ve Akdeniz havzasında beşer tarihinde“Nizâm-ı âlem” dâvasının en kudretli temsilcileri olmuşlardı.
 
Eski Türk hâkanlarının meclis müesseseleri gibi, Selçuklu ve Osmanlı sultanları da devlet meselelerini daima müzakere eden bir “Dîvân teşkilâtına”sahipti. Devletin veziri, ilim ve ordu, idare adamları burada toplanırdı ve mühim meseleler içinde “Padişahım bu iş gayrı işe benzemez, ferman buyurun Dîvân’da müşâvere olunsun” gibi ihtar ve ikazlar çok dikkate şayandır. Bu devlet nizamı içinde padişahların bile, askerler gibi Mîrî toprak üzerindeki Has’ların gelirine dayanan mâişetleri onları (sultanları) bile temsil ettikleri devlet ve cemiyetin bir yüksek memuru hâline getirmişti.
 
Hattâ Fâtih bir konuşmasında: “Bu zahmet din yolunadır, ahirette Allah huzuruna varınca inayet ola. Zira elimizde İslâm kılıcı var. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmezsek bize gazi demek yalan olur” cevabını verir. Buda Fâtih’in İslâm ve cihân hâkimiyeti dâvasında ve büyük bir irade ve kudrete sahip olduğunu gösterir.
 
Karahanlı, Selçuklu, Osmanlı ve daha başka Türk hânedanları hatta Beylikler hep 2500 yıllık Oğuz Han veya Alp Er Tunga’ya mensup bulunmakla iftihar ediyorlardı. Nitekim büyük bir fâtih olmasına rağmen Timur, bir türlü“Han” veya“Sultan” unvanını alamamış ve“Emîr” olarak kalmıştı. Bu sebeble Müslüman Türkler “Âl-î Osman’ı” hem oğuz Han soyuna mensup bulunmakla ve hem de İslâmiyete ve Türklüğe büyük hizmetler yaparak şan ve şeref kazandırmakla mukaddes saymışlardı.
Nitekim tanınmış araştırıcı Bernard Lewis’in şu tesbiti de, bu düşüncemizi teyid etmektedir:
“Kuruluşundan düşüşüne kadar Osmanlı İmparatorluğu, İslâm gücünün ve inancının ilerlemesine veya savunmasına adanmış bir devlet idi. Osmanlılar altı yüzyıl, ilkönce, esas itibarile başarılı olarak Avrupa’nın geniş bir kısmında İslâm hâkimiyetini kurma çabasıyla, daha sonra da Batının amansız karşı saldırısını durdurmak veya geciktirmek için uzun süreli artçı harekâtıyla, hemen hemen devamlı olarak Hristiyan Batı ile savaş hâlinde idiler.
Osmanlı vakayinâmelerinde imparatorluğun toprakları“Memalik-i İslâm”, hükümdarları “İslam padişahı”, orduları “Âsâkir-i İslam” dinî başkanı “Şeyhülislâm”olarak adlandırılırdı; onun halkı kendini her şeyden önce Müslüman sayardı. Daha önce gördüğümüz gibi, Osmanlı Türkleri kendilerini İslâmlık ile özdeş görmüşler, diğer her hangi bir İslâm milletinden çok daha büyük ölçüde hüviyetlerini İslâmlık içinde eritmişlerdi.“Türk” kelimesi Türkiye’de hemen hemen kullanılmaz iken, Batıda Müslüman’ın eşanlamı hâline gelmesi ve Müslüman olmuş bir batılıya,“Türk olmuş”denirdi.”
 
Prof. Abdulkadir Donuk
Kaynak: http://tarihgazetesi.net/index.php/turk-tarihi/908-tuerk-islam-tarihinde-osmanl-n-n-yeri-ve-oenemi
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , | Türk-islam Tarihinde Osmanlı’nın Yeri ve Önemi için yorumlar kapalı
May 10

TÜRK, İNSANLIK TARİHİNİN BAŞLANGICIDIR !..

bilgekagan1

  sw TÜRK, İNSANLIK TARİHİNİN BAŞLANGICIDIR !..
 
“Ben Türk Bilge Kağan..
Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına kadar,
Batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar,
Hep milletler bana bağlıdır.
Bunca milleti hep düzene soktum, ilerlettim.
Doğuya ordu sevk ettim. Bunca yerlere gittim.
Tanrı (Tengri) yardım ettiği için milletime; gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen yerler kazandırdım.
Tanrı buyruğu olduğu için, Devletli olduğum için size Kağan oldum.
Tanrı yardım ettiği için dört yöndeki milleti derleyip topladım.
Ey Türk Milleti.. Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini, töreni kim bozabilir?..
Ey Türk Milleti, titre ve kendine dön !..”
 
Kaynak:Yolların Sonu Video Grubu
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , | TÜRK, İNSANLIK TARİHİNİN BAŞLANGICIDIR !.. için yorumlar kapalı
May 09

DOĞU TÜRKİSTANLI RABİA KADİR-2

images (1)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
DOĞU TÜRKİSTANLI RABİA KADİR 2
Çocukların gönderilişi “Benim eşim de bu mücadele sebebiyle daha önce 9 sene hapiste yatmıştı. Ancak daha sonra yine yazdığı 5-6 makalede Çin’e ağır eleştiriler getiriyordu. Bu sebeple eşimin tutuklanacağı bilgisi bana ulaştı. Biz de İngiltere ve Amerika’ya seyahate gideceğiz diye başvuruda bulunduk. Vize istedik. Bize vize verdiler. Döndükten sonra eşimin tutuklanacağı bilgisi kesinleşince kendisi siyasi iltica talebinde bulundu. Ama ben geri dönmek zorundaydım. 5 çocuğum oradaydı. Benim de hayatım tehlike altındaydı. Döndüm ve 5 çocuğumu 18 gün içerisinde seyahat gerekçesiyle Amerika’ya gönderdim. Ben onları yolcu ettikten 3 saat sonra tutuklamak için polis evimize geldi. O gün çocuklarımı kurtardığım için çok sevindim.”
Washington’a geliş “Çinliler bile o zaman sordular bana; Senin Amerika ve uluslararası örgütlerle ne işin var dediler. Hiçbir şey bilmediğimi onlara da söyledim. 6 sene hapis yattıktan sonra Çinli yetkililer Amerika’ya mı gitmek yoksa orada mı kalmak istediğimi sordular. Tabii ki önce Doğu Türkistan’da kalırım dedim. Orada benim mülküm, ticaretim vardı. Amerika’ya gitsem parasız pulsuz oralarda ne yapacağım diye de düşündüm. Üstelik 5 çocuğumu göndermeme rağmen diğer 5 çocuğum hâlâ Doğu Türkistan’daydı. Onları da bırakamazdım. En önemlisi halkıma da yardım etmem gerekiyordu. Ama Çinliler, sen burada kalamazsın dediler. Hatta, senin ölmen lazımdı dediler. Ve sonuç olarak beni serbest bırakacaklarını ancak Amerika’ya gitmek zorunda olduğumu söylediler. Eğer gitmezsem 18 ay daha hapiste yatmam gerektiğini ifade ettiler. Fakat biliyordum ki gitmeme kararımı bildirdikten sonra beni hapiste yaşatmayacaklardı. Daha önce birkaç kez kurtulmuştum bundan. Bütün bu ihtimalleri düşündüğümde, mücadelemi sürdürmem için öncelikle hayatta kalmam lazımdı. Eşim de oradaydı. Ve beni ertesi gün sivil bir araca koydular. Havalimanına götürdüler, uçakta bir tek ben vardım. Pekin’e getirdiler. ABD Elçiliğinden gelen kişilere teslim ettiler ve böylelikle Washington’a geldim. Kurtulmam için nasıl faaliyetler ve kampanyalar yürütüldüğünü buraya geldikten sonra eşimden öğrendim. Bu aşamadan sonra Amerika’da, Batı dünyasında Doğu Türkistan davasını anlatmak için kolları sıvadım.”
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/seni-lider-yapacagiz-30346yy.htm
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , | DOĞU TÜRKİSTANLI RABİA KADİR-2 için yorumlar kapalı