Ara 15

Barut Kokan Yörük Ali Paşa -2-

                                     
images (2)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Barut Kokan Yörük Ali Paşa -2-
Ali Yüzbaşı’nın 1990’da dosyasındaki ülkücülükten sakıncalı ibaresinin kalkması üzerine Harp Akademisi sınavlarına girer ve kazanır. Ancak dönemin Harp Akademisi komutanı kendisini çağırır: “Çocuklarının adı Oğuzhan ve Aslıhan’mış. Bunlar 1980 öncesinde MHP’lilerin koydukları isimler. Bu kafayla gidersen akademinden atılırsın” diye Ali Yüzbaşıyı tehdit eder. Aslında Türkiye ve Türk Ordusu için felaket olan, böyle cümleyi kurabilen bir adamın Harp Akademisi komutanı olabilmesidir. Bilmez ki bu adam mensup olduğu ordunun kurucusunun adı Oğuzhan’dır.
Yüzbaşı Ali öylesine tesadüfen subay olmadığını, Mustafa Kemal Atatürk’ün subayı olduğunu şu cevabı ile göstermiştir. “Komutanım her Türk subayı ülkücü ve Türk milliyetçisi olmak zorundadır. Ben de olması gerektiği şekilde davranıyorum, eğer beni refüze edecek olursanız öyle bavulumu alıp gitmem, buradan bana zulmeden birkaç subayın ve generalin leşini serer giderim. Sadece ben değil, siz de bunun altında kalırsınız.” Böyle bir komutan ancak böyle bir cevabı hak etmektedir. Ali Yüzbaşı, Harp Akademisi’nden sonuncu olarak mezun ettirilir.
Ali Yüzbaşı 1992’de Jandarma Genel Komutanlığı Hareket Başkanlığı’nda göreve başlar. Bu süre içinde bir kurmay subay olarak genel karargah çalışmalarının özelliğini öğrenir. 1996’da Şırnak-Beytüşşebap’a jandarma komando alayına atanır. 1997’de Kuzey Irak’ta birliği ile iki buçuk ay savaşır. Bu arada 28 Şubat başladığında Zonguldak’tadır. İsimsiz bir mektupla Cuma namazına gittiği, oruç tuttuğu, ve oğlu Oğuzhan’ın gittiği dershanenin cemaate yakın olduğu iddiaları ile takibat geçirir. Ordudan atılmasını komutanı İsmet Yediyıldız Paşa engeller. 1998’de 8 ay süreyle Azerbaycan’da, Azerbaycan jandarma teşkilatının kurulmasında çalışır. Bir Türkçü-Turancı subay olarak Elçibey ile yapılan sohbetlerin büyük keyfini yaşar.
2000 yılında albay olan Ali Aydın, önce Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanı sonra Asayiş Daire Başkanı olur. 2001-2003 arasında Balıkesir İl Jandarma Alay Komutanı olur. 2003-2004’te ise Şırnak Alay Komutanlığı görevini yapar. 2004-2005’te Bingöl Alay Komutanlığı görevine getirilir.
Albay Ali Aydın, 2005’te Tuğgeneralliğe terfi eder. Ali Aydın’ın; herkesin ülkücü diye bildiği, ülkücü olduğunu da saklamayan, ülkücülüğünün arkasında duran, ülkücü hareketin liderleri ile açık bir şekilde insani ilişkilerini sürdüren, bu albayın generalliğe terfisi tanıyan herkeste büyük bir sevinç ve şaşkınlık yaratır. Hemen hiç kimse Ali Albayın general olmasını beklememektedir. Bundan dolayı kendisini telefon ederek kutlayan Türk Ocakları Başkanı Nuri Gürgür, “Yörük Ali, sen son yarım asırda ülkücülüğünü bağıra bağıra Paşa olan ilk subayımızsın. Sen sistemin çarklarını kıran gururumuzsun” derken aslında bütün Türk Milliyetçilerinin duygularını dile getirmektedir.
Artık herkes kendisinden YÖRÜK ALİ PAŞA diye bahsetmektedir. Yörük Ali Paşa, sırası ile Bilecik Tugay Komutanlığı, Kayseri Bölge Komutanlığı ve Kastamonu Jandarma Bölge Komutanlığı görevlerini yerine getirir. 2010 yılında büyük bir kadro tasfiyesi niteliği taşıyan Balyoz Davası kapsamında tutuklanır ve yargılanarak 18 yıl hapse mahkum olur. Aslında Yörük Ali Paşa, Balyoz kapsamında tutuklanan tek ülkücü ve Türk Milliyetçisi değildir. En çok tanınan ve bilinenidir. Davayı izlemeye Silivri’ye giden MHP Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, döndüğü zaman şöyle demiştir: “Balyoz’dan yargılananların % 70’i ülkücü Türk Milliyetçisi, % 30’u ulusalcı.” Kendisine sordum: “Özcan Hoca nereden anladın?” diye. “Çok basit” dedi ve devam etti: “Çocuklarının isimlerinden.” Yani sadece Ali Paşa’nın değil, bir çok subayın çocuklarının isimleri de Oğuzhan, Mete, Kürşat, Alparslan.
Ali Aydın Paşa’nın, savunmasında Nihal Atsız ve Necip Fazıl’dan dörtlükler de vardır. Mahkum olduktan sonra soranlara şöyle der: “Biz Allah (c.c.)’a inanır O’na sığınırız, İmtihanımız buymuş, inanıyorum ki Rabbim bizi daha büyük, daha kutlu bir mücadeleye bu merhaleler ile hazırlıyor, irademizi çelikleştiriyor.”
9 Ekim 2013’te Yargıtay, Balyoz Davası’nda daha sonra yazacağım davanın geneli ile ilgili haksız ve yanlış bir karar alırken, Yörük Ali Paşa’nın mahkumiyetini kaldırdı, beraat etti. Tuğgeneral Ali Aydın serbest kaldı. Geçmiş olsun Paşam. Sadece size değil, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne geçmiş olsun. Fakat bu iş burada bitmedi. Sizin ve arkadaşlarınızın elinden özgürlüğünüzü alan ve PKK’lılar ile aynı potaya koymaya çalışan zihniyet, şimdi kuvvetinizi, Jandarma Genel Komutanlığı’nı tasfiye ederek elinizden almaya hazırlanıyor.
 
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28433 
images (1)
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , | Barut Kokan Yörük Ali Paşa -2- için yorumlar kapalı
Ara 14

Vali Çökerse Devlet Çöker

Vali Çökerse Devlet Çöker
Ya Başbakan Çökerse….
 0d567af4-3078-44e5-ae94-68bedeb7bd5c
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Devrin Başbakanı Turgut Özal’ın devlet geleneğini hiçe sayarak vali ve kaymakamlara davranış şekilleri ağır eleştirilere sebep olurdu. 1986 yılının Temmuz ayında Özal memleketi Malatya’da kayısı festivaline gitmişti. Otobüsün üzerinde konuşurken izleyiciler ufak boyundan dolayı göremediklerini işaret edince Özal yanında bulunanlara “çökün” emri vermişti. Gazeteciler, milletvekilleri, parti yöneticileri anında çöktü. Özal’ın yeğeni Yetim Hüsnü (Doğan) da Bakan. Bakan olunca çökülmez sanıyor. Ama Özal bu.. Ne bakan dinler, ne de yeğen. “Hüsnü çöm dedik ya” deyince yetim Hüsnü hedef küçültürcesine çöktü elbet. Ama Malatya Valisi ayakta. Özal’ın çök talimatına ısrarla uymuyor. Mikrofon elinde Özal “Vali Bey siz de çökün!” deyince yılların valisi “Sayın Başbakanım; ben devletin valisiyim. Vali çökmez, çömelmez. Vali çökerse devlet çökmüş olur. İzin verirseniz ben aşağı ineyim” der demez otobüsten iner. O sırada mikrofonlar açıktır. Özal ile Vali’nin diyalogunu duyan Malatyalılar hemşerileri Özal yerine bu defa Valilerini alkışlayarak, müthiş tezahürat yapar. Kırklareli, Kahramanmaraş, Mersin, Eskişehir ve Malatya Valiliği yapan Naim Cömertoğlu bu olaydan hemen sonra çıkan valilik kararnamesiyle merkeze alınır, daha sonra da emekli olur. 1 Mayıs 2013’te vefat etti.
 
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28785
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | Vali Çökerse Devlet Çöker için yorumlar kapalı
Ara 13

Anıtı Dikilenler ve Taşı Bile Olmayanlar

ads305z3bz
“Terörist mezarlığı”            Yetkililer buna  nasıl müsaade ettiniz? (K.Ş.)
 
Andrea Wolf’ü önce ‘sosyolog’diye yutturmaya kalkışmışlardı, Pınar Selek’te olduğu gibi… Wolf sözde, PKK’yla ilgili kitap çalışması için Türkiye’ye gelmişti… Oysa 1965 Münih doğumlu bu kadın, Kızıl Ordu üyesiydi, 1993’te Weiterstadt hapishanesini bombalama eyleminden dolayı Almanya’da aranıyordu… Kuzey Irak’a geçti, PKK’lı oldu ve ‘Ronahi’ kod adını aldı… Bunu ilân eden isim ise 23 Kasım 1996 tarihinde Abdullah Öcalan’dı…
23 Ekim 1998’de Van’ın Çatak ilçesi kırsalında güvenlik kuvvetleriyle PKK’lılar arasında çatışma çıktı… Çatışmada 28 (PKK’nın iddiasına göre 40) militan öldürüldü… Ölenler arasında ‘sosyolog’ Andrea Wolf de vardı…
Geçtiğimiz Eylül ayı içinde Çatak’ın Andiçen köyü kırsalında seriye bağlanmış mezarlıklardan birisi daha açıldı… Mezarlığın adı ‘Ronahi Şehitliği’… Mezarlığa granit kaplama dev bir anıt dikilmiş… Açılışta PKK’lı teröristler de ‘protokol’deki yerlerini alıyor ve onların adına birisi konuşma yapıyor… Türkiye Cumhuriyeti’ne tehdit üzerine tehdit savruluyor…
Bu mezarlıklar hem siyasî simge, hem de egemenlik havasını pekiştirmeye yarayan mühürler… Yeryüzünde bölücü terörle mücadele edip, böyle zillete göz yuman başkaca bir tek devlet var mı acaba? Sayıları ona ulaşmış olan bu PKK mezarlıklarına devlet gidip göz bile atamıyor… Sanılıyordu ki, o mezarlık alanında evvelce öldürülmüş ama yerleri örgütçe bilinen teröristler toplanıyor… Hayır, durum bununla sınırlı değil… Artık ailesi eşliğinde normal mezarlıklara gömülmüş teröristlerin cesetleri de bu tür mezarlıklara naklediliyor… Açıkçası bugünkü ve gelecek kuşakları etkilemeye yönelik büyük simgeler inşa ediliyor, ‘paketçiler’in bön bakışları arasında…
Ne dramatik bir durum değil mi? Sadece Beytüşşebap’ta şehit edilen korucu sayısı 114… Bunların 40’tan fazlasının doğru dürüst kabri bile yok… Ne başlarına bir mermer dikilmiş, ne de etrafına duvar örülmüş… Zeminden bir karış yükseklikte toprak yığını ve baş taraflarına çakılmış tahtalar olmasa mezar oldukları bile anlaşılmayacak…
Sınırlarımız içinde teröristlerin adlarına heybetli anıtlar dikilecek, her türlü ‘işbirlikçi, satılmış, hain’suçlamalarına inatla bu vatanı ölümüne savunan kimi korucular, âdeta kimsesizler mezarlığına düşecek!.. Bu korkunç çelişkinin o korucu ailelerinde oluşturacağı travma, çocuklarında yol açacağı eziklik, yenilmişlik ve sahipsizlik duygusu kimin umurunda ve nasıl aşılabilir acaba?
Tipik bir PKK propagandasıydı “T.C. kullanır, atar” diye… Korucuları hep bu propagandayla sıkıştırıyor, ‘örgütün yanında yer almaları, faşist T.C.’nin silahını bırakarak, devrimci güçlerle birleşmeleri’ni dayatıyor ve devletin bu yumuşak karnından istifade ederek ‘genel af’ bile ilân edebiliyordu…
Terhisi, tezkeresi, tayini olmayan ve kendileri ve aileleri adına kuşaklar boyu sürecek maddî ve manevî riski üzerlerine alan korucular, zaten açılım süreciyle büyük bir şaşkınlığa sürüklendiler… Toprak bütünlüğünü muhafaza uğruna mücadele verdikleri bir devletin utancı olması gereken peş peşe anıt-mezarlar yükseliyor şimdi burunlarının dibinde… Onlar ise olayları anlamlandırmaya, çözmeye çalışıyorlar ama işin içinden çıkamıyorlar…
Bir çoğu yaylalarına bile çıkamayan korucu ailelerine, “Biz yenildik” anlamına gelecek bu gelişmeleri kim nasıl anlatabilecek? Yeryüzünde hangi devlet, hangi rejim, hangi iktidar kendi evlatlarının kahramanlıklarını nesilden nesile aktarmaya yarayacak anıtları ilgili ilçelere dikmez de, onların mücadele ettikleri teröristlerin ‘siyasî meydan okuyuş’un simgesi hâline gelen anıt-mezarlarına göz yumar?
 
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28361
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , | Anıtı Dikilenler ve Taşı Bile Olmayanlar için yorumlar kapalı
Ara 12

CANİYİ BESLEMEK KİMİN İŞİ?!…

 
 1299096142
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yok, mudur durduracak intihara gidişi?
İmralı’da caniyi beslemek kimin işi?
Bilenlere sorulsun söylesin bilirkişi
Terörizmin başını övmek değil midir bu?
 
Bak, çağdaş(!) Avrupa’da görünüyor izleri
Amerika denilen devletteymiş gizleri
“Kürt sorunu” diyerek kandırmayın bizleri
Bildiğimce, “ipe un sermek” değil midir bu?
 
Terör denilen cinnet paçavralar açıyor!
Caniye af isteyen diller salya saçıyor
Hükümet hani, nerde? “Görevinden kaçıyor!”
Bölücü eşkıyayı sevmek değil midir bu?
 
Vatana ve bayrağa sebil ettik kanları
Toprağa veriyoruz gencecik fidanları
Vatan sağ olsun diyen bunca yiğit canları
En acılı anında dövmek değil midir bu?
 
Hem yediden yetmişe insanı fişliyorlar
Hem de, vatana olan ilgiyi dışlıyorlar
Vatan, bayrak diyeni bir güzel haşlıyorlar
Vatanını seveni yermek değil midir bu?
 
Saygı yok mu sizde hiç şehide ve gaziye?
Bu haller yakışmıyor bilin şanlı maziye
En gerekli anlarda gidiyorlar geziye
İnsanları yay gibi germek değil midir bu?
 
Kimler, bu hainlere destek sağlıyor şimdi
Kızılırmak, Sakarya kanlı çağlıyor şimdi
İncindi Anıtkabir ve kan ağlıyor şimdi
Hıyanetin katına ermek değil midir bu?
 
Hırs için çekilir mi asırlar boyu zillet?
Hürriyeti kullanır terör denen bu illet
Sizce, gereksiz midir; vatan, bayrak ve millet?
Aklı, fikri, vatanı, vermek değil midir bu?
 
25.11.2008
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , | CANİYİ BESLEMEK KİMİN İŞİ?!… için yorumlar kapalı
Ara 11

Büyük Türk Hanlığı’nın Çöküş Sebebi

Türk_Tarihi_600
Dünyaca ünlü Kazak şair, Muhtar Şahanov, “Uygarlığın Yanılgısı” nda Büyük Türk Hanlığı’nın çöküş sebebini anlatıyor:
-Bir Arap hükümdar, Otrar’da doğan Farâbî’ye, “Benim ülkemi nasıl bir gelecek bekliyor?” diye sormuş. Fârabî, bu soruya cevap verebilmesi için hükümdarın bir davet vermesini istemiş ve “Size en yakın olanları tahta yakın oturtun. Oturma düzenini size yakınlık derecesine göre sağlayın. Saygınızdan nasibi az olanları en sona bırakın” demiş. Hükümdar, birinci sıraya muhteşem giysileriyle en zenginleri, yâni tüccarları, sonra sırasıyla akrabalarını, mevki sahiplerini, hâkimleri, saray görevlilerini yerleştirmiş. Kapıya yakın yerde birkaç tedirgin adam varmış. Diğerlerinin onlara tahammül edemediği de açıkça belliymiş. “Kim bu insanlar?” demiş bilge. Hükümdar, “Yazar, şair takımı” demiş, “Kendilerini neredeyse benden akıllı sanıyorlar.”
Bunun üzerine Farâbî, dâvetin sonunda, yalnız kaldıklarında cevabını vereceğini söylemiş ve herkes çekildikten sonra başlamış söze:
“Düşündünüz mü hiç, / Neden yıkıldı, / O kocaman Türk hanlığı? / Asıl sebebi şudur: / Kalabalık ordularıyla / Düşmanı yendiği halde / Yüksek kültürüyle / Durduramadı… / Önemli makamlara / Bezirganları getirdiniz; / Milletin kaderini / Ellerine verdiniz. / Bezirgan yüksek fiyat verene / Satar herkesi, her şeyini. / Bir ülke eğer geliştirmezse / Manevi değerlerini / Zamanla kölesi olur / İstemese de, / Manen güçlünün. / Maneviyatsız millet / Tavuk gibidir, / Uçamaz yükseklerde! / Ama acımasız zaman, / Korkunç balyoz vuruşunu, / Mutlaka indirecektir / Başınıza, korunun!”
Ve bilge, kalbi sızılar içinde sarayı terk etmiş.
***
Şahanov, Jeltoksan isyanında, arkadaşını korumak uğruna kendisini feda eden bir Kazak kızının hikayesini anlattıktan sonra haykırıyor:
“Tehlikeyi göze alamayan / Tehlikeye atılmayan herkes / Korkak değildir, / Fakat yok olursa, Tehlikeye atılmak, / Kişilik de yok olur.”
Ve yine haykırıyor: “Aydını olmayan millet, ahlâksız kadın gibidir! Onsuz halk, halk değildir; Aptal bir sürü gibidir.”
***
Şahanov, daha sonra Stalin dönemini hatırlatıyor ve “Kanımızı zehirliyordu / Herkes için geçerli olan kural: / ‘Karnın tok ve rahat / Uyumak istiyorsan, / Gözlerini tamamen kapat, / Tüm yeteneklerinle, / Önderini göklere yücelt / Kalmayacak hiçbir derdin’ / Dalkavukluk yapıyordu herkes. / Ve bu yüzden diktatörlerin, / Manevi önderlere karşı alerjisi vardır. / Belki de bunun sonu yoktur” diyor.
 
Kaynak:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=22924
 
 hazarlar
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , | Büyük Türk Hanlığı’nın Çöküş Sebebi için yorumlar kapalı
Ara 10

II. Abdulhamid İçin Söylenen Sözler

Sultan-II.Abdülhamid-Han
* “Abdulhamid’i anlamak herşeyi anlamak olacaktır!” Necip Fazıl Kısakürek
 
* “100 gram aklın 90 gramı Abdulhamid Han’da, 5 gramı bende, 5 gramı da diğer siyasilerdedir!”  Bismarck
 
* “Sen bir anne gibi tuttun ufukları” Sezai Karakoç)
 
* “Abdülhamid devrinin her yirmi dört saati bin muamma ile doludur”. Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu
 
* “İlk şaşırmak ilk adımda başladı diyorum. Daire-i hususiye bu mu idi?” Halid Ziya Uşaklıgil
 
* “Çok hassasiyetli,azametli idi. Hiç şüphesiz şahsen merhametli idi.”  Fethi Okyar
 
* “Bize ümmetin günahını kendinde bulmak, kendinde yenmek,kendisiyle fenaya erdirmek isteyen ruh dünyasının kahramanları lazımdır.” Nurettin Topçu
 
* “II. Abdülhamit, meziyet ve kusurları ile son imparatordu. Ondan sonra Osmanlı tahtının bir pırıltısı ve ağırlığı kalmamıştı.”  Turgut Özakman-Diriliş / Çanakkale 1915′ten
 
* “Sen değil naşın hükümdar olsa elyakdır bize / Dönsün etsin taht-ı Osmaniye tabutun cülus.”  Ahmet Rasim
 
* “Abdülhamid’in yönetim tarzı azami müsamahadır.”  Mustafa Kemal ATATÜRK
 
* “Padişah Abdülhamid sayesinde Batı âlemi, bilhassa Dışişleri teşkilatları; Halifeye, İslâm âleminin Papası gözüyle bakıyorlardı. Onun bu sıfatla kullanabileceği nüfuzdan çekiniyorlar, hattâ korkuyorlardı.”  Wanbery
 
* “Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak, halbuki biz sussak tarih susmayacak, tarih sussa, hakikat susmayacak.” Sezai Karakoç
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , | II. Abdulhamid İçin Söylenen Sözler için yorumlar kapalı
Ara 09

Barut kokan Yörük Ali Paşa -1-

images

 

 

 

 

 

 

 

 

Barut kokan bir paşa: Yörük Ali Paşa -1-

Bugün ve yarın size Yörük Ali Paşa’yı, Tuğgeneral Ali Aydın’ı anlatacağım. Balyoz Davası’ndan tutuklandı. 2.5 sene tutuklu kaldı. 18 sene hapse mahkum oldu. Ve 9 Ekim’de beraat ederek TSK saflarına geri döndü. Yörük Ali Paşa, Başbuğ Türkeş’in “evladımız” dediği bir subay. 1996’da Beytüşşebap’ta komando alay komutanı iken Mayıs 1997’de Kuzey Irak’a operasyona giden ilk birliğin komutanı. İki buçuk ay kahramanca PKK ile Kuzey Irak’ta savaşmasına rağmen bazı generallerin “Yörük Ali mert, kahraman bir askerdir, lakin katmerleşmiş bir faşisttir” diyerek, madalya almasını engelledikleri Türk Milliyetçisi barut kokan bir paşayı anlatacağım. Hiç beklenmemesine rağmen, general olunca, kendisini Harbiyeli olduğu günlerden tanıyan Türk Ocakları Başkanı Nuri Gürgür’ün telefon ile arayarak, “Yörük Ali, sen son yarım asırda ülkücülüğünü bağıra bağıra Paşa olan ilk subayımızsın. Sen sistemin çarklarını kıran gururumuzsun” dediği generalden bahsedeceğim.

Yörük Ali, Kayseri Yahyalı Küçüksu Yaylası, Müsürler Aşireti obasında doğmuştur. Dedesi Kuvayımilliyecidir. Önce Çukurova’da sonra İnönü muharebelerinde görev yapmıştır. Yörük Ali, Adana’da okuduğu ortaokul döneminde ülkücü olmuştur Kısa süre Van’da sağlık kolejinde okumuş ise de bölücü baskılardan dolayı kaydını tekrar Adana’ya aldırmıştır. Adana Borsa Lisesi’nde okurken Ülkü Ocakları’nda aktif çalışmaya başlamıştır. Seminer, toplantı, afişleme bir ülkücü ne yaparsa. Adana’ya gelen Türkeş’in elini öperken merakla Türkeş’in tırnaklarına baktığını anlatmıştır. 1944’te Irkçılık-Turancılık davası sırasında Türkeş’in tırnaklarının çekildiğini duymuştur.

1976’da liseyi bitiren Yörük Ali, Kara Harp Okulu sınavlarına girmek üzere Ankara’ya gelmiştir. Ankara’da Site ve Adana öğrenci yurtlarında kalır. Ülkücü doktor subaylar ve diğer subaylar kendisine yardımcı olurlar, yol gösterirler. Adana ve Site yurdundaki ülkücü ağabeyleri sınav öncesinde kendisine ders çalıştırırlar. Ali Paşa şöyle der: “Ben eğer çadırda doğup da bugün general isem bunu o günlere ve Ülkücü Harekete ve Ülkücü Hareketin karakterime işleyen mücadele ruhuna borçluyum. Bu yüzden Ülkücü Harekete ahde vefada hata gösteremem.”

Harbiye’de Yörük Ali, ülkücü çalışmalarına devam eder. Ülkü Ocakları genel merkezi ile irtibatını sürdürür. Bu dönemde tanıştığı Muhsin Yazıcıoğlu ile, Yazıcıoğlu vefat edene kadar görüşemeye devam eder. Yörük Ali, 1980’da jandarma teğmen olarak Harbiye’den mezun olur. 1983’te ilk oğlu Oğuzhan doğmuştur. 1984’te TSK içinde ülkücü harekete yönelik tutuklama operasyonları çerçevesinde gözaltına alınır ve Ankara’da Etimesgut Zırhlı Birlikler’de askeri cezaevinde 45 gün süren sorgu, tehdit ve fiziki işkenceden geçer. Ali Paşa şöyle demektedir: “Hücrede iken tek derdim, bir an önce koğuşa geçip insan görebilmekti. Zaten TSK’dan atıldık artık, çıkabilirsek sivil hayatta rençberlik mi hayvancılık mı yapsam diye düşünürdüm. Bir de üniformalı bir subay görürsem içim cız ederdi. Adamın biri hücrede yanıma gelip, ‘sen bundan 20 yıl sonra paşa olacaksın’ dese dalga mı geçiyorsun sen benle deyip döverdim. Ama gel gör ki Rabbim’in hesabı üzerine hesap yokmuş.”

Üsteğmen Ali mahkemede ifadelerinin işkence altında alındığını söylemiştir. Bunun üzerine mahkeme Ali üsteğmeni göreve iade eder ve görev yeri olan Hakkari-Yüksekova’ya atanır. 15 Ağustos 1984’te Şemdinli baskını sonrasında Şemdinli’ye giden ilk askeri birliğin komutanıdır. 1986’da Bilecik’e tayin olur. Burada Oğuzhan’ın bir kız kardeşi olur: Aslıhan. 1989’da Van-Çaldıran’a atanır ve Tendürek Dağı operasyonlarına gider.

 

Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28421

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Barut kokan Yörük Ali Paşa -1- için yorumlar kapalı
Ara 08

En Kısa Anayasa

indir (1)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bir zamanlar üç bilge bir araya gelip dünyanın en kısa anayasasını yazmaya koyuldular. İnsanın hareketlerine ve davranışlarına hükmeden kanunu gösterebilen kişi, dünyanın en bilge kişisi seçilecekti.
“Allah suçlıları cezalandırır” diye teklif etti bilgelerden birisi. Tek cümleydi; kısa ve özdü. Fakat diğerleri itiraz ettiler. Birinci bilgenin teklifi kabul edilmedi.
“Allah sevgidir” dedi ikinci bilge. Ama bu teklif de kabul görmedi, insanın görevlerini tam anlamıyla açıklamıyordu.
Sonra üçüncü bilge tane tane şu teklifte bulundu: “Kendinize yapılması istemediğiniz şeyi, başkalarına yapmayın.”
Ve ilave etti:
“Kanun budur; gerisi sadece yoruma kalmıştır.”
Bilgeliğin teklifi işte budur. Kısa, öz ve insani olan yapılmalıdır.
  
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | En Kısa Anayasa için yorumlar kapalı
Ara 07

Kod Adı: Bozkurt

Kod_Adi_Bozkurt1
“Her hâtırat ölümün elinden bir şey kurtarmaktır” diyor Andre Gide…
Cüneyt Öztürk’ün yazdığı, “Kod Adı: Bozkurt” isimli biyografik roman ne kahramanının ölümün elinden kurtarılmış hâtıratı ne de kendisinin.
“Kod Adı: Bozkurt” çalışmasıyla ölümün değil, fakat unutulmuşluğun, arşivlerin tozlu raflarının ve yaşlanan hâfızaların insafından kurtarıyor Yarbay Kenan Çoygun’un kahramanlıklarını Cüneyt Öztürk…
Bu milletin kahraman stoklarının kâhir ekseriyetinin böyle meçhûl isimlerden oluştuğunu seriyor gözler önüne… Bir kahramanın kendisini milletine adanmışlığının, böylesine cesur, böylesine karşılıksız hayatını okuyucuyla, daha da önemlisi yeni nesillerle buluşturuyor…
Yarbay Kenan Çoygun’un Türk Mukavemet Teşkilâtı’ndaki vazifesiyle Kıbrıs’taki efsânevî mücadelesinin anlatıldığı “Kod Adı: Bozkurt” ‘ta yalnız Kıbrıs’ın değil, Türkiye ile alâkalı da pek çok bilinmeyen ya da az bilinen olayların perde arkasına dâir izlerini de tâkip edebiliyorsunuz…
Son yıllarda içinde yaşadığımız süreçte yaşananların Kıbrıs ölçeğinde benzerlerini okumuş oluyorsunuz…
1963 yılında Bayraktar Camii’nin bombalanmasından sonra İçişleri Bakanı Yorgacis’in kendisine, “Kanıt var, bu işi Türkler yaptırdı” dediği Türkiye’nin Kıbrıs Büyükelçisi Emin Dirvana’nın, Dr. Fâzıl Küçük’ün evinde toplanan Türklere, “Kimse bu işi Rumlar yaptı demesin! Yapanlar bulunacak ve cezâlandırılacak” demesi, son yıllarda ülkemizde yapılan pek çok eylemin PKK tarafından değil, barışı(!) sabote edenler tarafından yapıldığına dâir propagandalar, Emin Dirvanaların hâlen içimizde yaşadığının dramatik benzerliği olarak çıkıyor karşımıza, ‘Kod Adı: Bozkurt’ta…
Kıbrıs’ta oluk oluk akacak olan Türk kanının habercisi olaylar ve bu olayların kendisine rapor edilmesi karşısında, “Makarios benim arabamın kapısını açacak kadar bana hürmet eder” diyerek, Kıbrıs’ta hiçbir olayın çıkmayacağına inanan ve anlaşmaları ve barışı istemeyenin Denktaş ve grubu olduğunu söyleyen Dirvana’nın ruhu, kendisinden yarım asır sonra hâlâ aramızda geziyor ve PKK’nın yaptıklarını yazan, söyleyen, İmralı’daki câniye ‘bebek katili’ diyenler, ülkenin bölünme tehlikesinden söz edenleri derhal ‘barışı istemeyen, kandan beslenenler’ olarak yaftalıyor…
1958 yılında Kıbrıs’ta Türklere karşı başlayan saldırılar ve katliamlar karşısında Türkiye’de kamuoyu hassasiyeti doruğa çıkarken, Taksim’deki gerçekleştirilen mitinge 300 bin kişi katılıyor, 43 ilde yapılan büyük mitingler ve gösterilerde “Ya Taksim, Ya Ölüm” sloganları yeri göğü inletiyordu…
Son on yılda ‘Çuval’ hâdisesinden Akdeniz’de düşürülen askerî uçağımıza kadar, ‘Mavi Marmara’gemisinin basılıp 9 vatandaşımızın öldürülmesinden PKK ve uyduları tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin her gün tehdit edilmesine kadar hiçbir hâdisede toplumsal tepkilerin oluşmaması, ‘Kod Adı: Bozkurt’un dolaylı olarak ortaya koyduğu gerçeklerden yalnızca birisi…
Cüneyt Öztürk, sabırla izini sürdüğü Yarbay Kenan Çoygun’ın hâtıralarını biyografik roman olarak yayınlamakla hem Türk milletinin kahramanlarının seciyesini, ahlâkını, cesâretini, dürüstlüğünü taşıyor yeni nesillere hem de 50 yıllık bir tarihi, mahrem ve müstearlarının hâtıraları üzerinden analiz imkânını…
Yarbay Kenan Çoygun 1973 yılında emekliye ayrıldığında kirada oturuyor ve Ankara/Bahçelievler’de bir ev almak istiyordu… Emekli ikrâmiyesi evi almaya yetmediğinden kredi alması gerekiyordu. Oğlu Gültekin, iki büyük gazetenin Kıbrıs hâtıralarını yazması karşılığında almak istedikleri evin parasının tamamına tekâbül eden bir telif hakkı teklif ettiğini hatırlatarak, “Senin anıların onlar, çok da güzel yazacağından eminim” diyordu babasına.
‘Kod Adı: Bozkurt Yarbay Kenan Çoygun’un oğlu Gültekin’e verdiği cevap yüksek bir ahlâkî seciyenin, yüksek bir devlet terbiyesinin, namusla yaşanmış bir askerlik vazifesinin hülâsası hükmündedir:
“Ben, beni anlatmayı tarihe bıraktım evlât…”
Cüneyt Öztürk, Yarbay Kenan Çoygun’un hâtıralarını bizzat kendisinin bıraktığı tarihten çıkararak Umulur ki, ‘Kod Adı: Bozkurt’ Cüneyt Öztürk’ün yazacağı yeni biyografik romanlarının ilki olur ve arşivlerden daha pek çok meçhûl kahramanlarını âyân eder bize…
 
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28794
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | Kod Adı: Bozkurt için yorumlar kapalı
Ara 06

“Türkiye Cehennemi”

1425633_548079435278100_1021433954_n
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Cehennemde her ülkenin bir kazanı varmış ve altı sürekli kor ateşle yanan bu kazanın içinde kaynayan günahkarlar anında yağ olurmuş. Bu kazanların başında bekleyen Zebaniler, günah işleyenlerın cezalandırıldığı bu kazandan kafasını dışarı çıkarmak isteyenlerin anında kafasına vurarak geri kazana sokuyormuş.
 
Bir gün kontrole gelen baş zebani bir bakmış ki, diğer kazanlarda her kes çıkmaya çalışıyor ama Türkiye’nin kazanından kimse kafasını bile çıkarmıyor. Bu durumu merak eden baş zebani, zebanilerden birini çağırmış ve sormuş “niçin Türkiye’nin kazanından kimse çıkmıyor yoksa orda günahkar yokmu” diye..
 
Zebani: “olmaz mı efendim, tabi ki onlar da çıkmaya çalışıyor ama çıkmaya çalışanı alttakiler hemen geri çekiyor…”
 
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | “Türkiye Cehennemi” için yorumlar kapalı