May 08

Dünyada En Büyük Komutanlar Kimlerdir?

indir
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Dünyada En Büyük Komutanlar Kimlerdir?
 
* Filistin’deki Müslümanlar düşünüyorlar “Bu gidişat nereye varacak böyle…” falan diye. “Tarihten ders alabilir miyiz?” diye kendi aralarında konuşurlarken diyorlar ki; “Dünyada en büyük komutanlar kimlerdir?” Bir tanesi diyor ki, “Napolyon Moskova’ya yürüdüğü zaman bir tane Rus komutan vardı; bu adam Napolyon Rusya’ya geldiğinde adım adım geri çekildi ama bir türlü çarpışmaya girmedi. Adım adım çekildi, kışa kadar idare etti, soğuk geldi Napolyon soğuğa dayanamadı geri gitti. Orada bir kişinin bile burnu kanamadı”.
“İkinci büyük komutan kim olabilir?” demişler. Onu da Ruslardan bulmuşlar.
“O da, Alman Hitler geldiği zaman yine adım adım geri çekildi, Almanlar adım adım geldi, adım adım geri çekildi. Kış bastırdı araçları çalışmadı, Hitler de başaramadı geri döndü.”
“Üçüncüsü kimdi?” diyorlar. Birisi oradan atılıyor “Nasır” diyor. “Nasıl Nasır?” diye soruyorlar.
Cevap veriyor;
“Filistinliler adım adım ilerledi Nasır adım adım geri çekildi. Şimdi Nasır karın yağmasını, ortamın don olmasını bekliyor!..”
 
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/napolyon-neden-kaybetti-30348yy.htm
 
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , , , | Dünyada En Büyük Komutanlar Kimlerdir? için yorumlar kapalı
May 07

ATEŞ ÇEMBERİNDE TÜRKİYE!…

103562_ates_1
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Türkiye içinde ve çevresinde ilişkilerin günden güne çıkmaza doğru sürüklendiği şu anda Rusya Putin ile tekrar eski gücüne kavuşmak için genişleme peşindedir. Rusya Sırbistan’dan kopan Kosova’nın rövanşını Kırım ile almak istiyor. Bugün Putin’in yaptığı teklifleri dün Lenin yapmış ve sonuç hüsran olmuştu. Batı Brezenski’nin dediği gibi “Avrasya Satranç Tahtası”nda ilerlemek istiyor. Batı, soruna kendi iktisadi çıkarları açısından bakıyor.
Kırım’da tehlikeli senaryolar oynanıyor. Katil Sırp çeteleri Kırım’a götürülüyor. Kırım Tatar Türkleri arasındaki marjinal gruplar ve özellikle İslâmcı diye dolaşan maceracılar, silahlı çatışma için tahrik edilerek Ruslara askeri müdahale ortamı yaratılıyor.
Kıbrıs’ta rahmetli Rauf Denktaş ne ise, Kırım’da da Mustafa Cemil Kırımoğlu odur. Gerek Sayın Kırımoğlu’na ve gerek Kırım Tatar Meclisi’nin kararlarına uyulmalıdır.
“Aslında küresel güçlerin çatışmasının Pasifik Bölgesi’nde ve Doğu Akdeniz’de olacağı tahmin ediliyordu.
Fakat İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği (Yalta Konferansı) Kırım’da küresel savaşın çanları çalıyor.
Şimdi en kritik ülke ise Türkiye.
Siyasi ve askeri varlığı Batı’ya, ekonomisi ise Rusya ve İran’a bağımlı olan ülkemiz için çok zor bir sürece girdik.
Ne Rusya Kırım’dan geri adım atabilir, ne de ABD ve AB, Ukrayna’dan.
Karadeniz’deki gerilim Doğu Akdeniz’deki gerilimi de tetikleyebilir.”
Bu arada, coğrafyamızda yeni bir Çar’ın doğmakta olduğu da hissediliyor.
“Yeni Çar Putin” , sözde hür dünyanın bütün uyarılarına ve tehditlerine rağmen, “Şah’ı mat” etmek istiyor.
Gerçi, satrançta kimin önce mat olacağı önceleri pek anlaşılamıyorsa da, Putin piyonları bir bir deviriyor.
İnsanın en çok gücüne giden de, gezegenimizde ve bölgemizde bunca oyunlar tezgâhlanırken, “sıfır” ufuklu bir hariciye nazırının, sık sık buğulanan gözlüklerinin camlarını bile “usulca” silecek pozisyon ve mekân bulamayışı oluyor.
Ukrayna ve Kırım’daki sorun Rusya ve ABD’nin birbiri aleyhine genişleme ve rövanş alma mücadelesidir. Sorun; Ukrayna’nın toprak bütünlüğü kadar Kırım Tatar Türklüğünün demokrasi, insan hakları ve yaşama mücadelesidir. Ukrayna, Kırım’dan vazgeçmiş ise milletlerarası hukuk işletilmelidir.
 
Kaynak: 1-http://www.yenicaggazetesi.com.tr/kirimdaki-oyun-30200yy.htm
2-http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yeni-car-putin-mi-30204yy.htm
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , | ATEŞ ÇEMBERİNDE TÜRKİYE!… için yorumlar kapalı
May 06

HZ. Hüseyin’in Türk Milletine Duası

Kerbela
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
HZ. Hüseyin’in Türk Milletine Duası
Bundan 1331 sene evvel; iktidar hırsı yüzünden gözünü görmez, kulağını duymaz olan kalbi katranlaşmış Yezid, başlarında Peygamberin(SAV) Torunu Hz.Hüseyin’in bulunduğu topluluğu, bir yudum suya hasret bırakarak şehit etmiştir.
Elim Kerbela olayının vuku bulduğu 680 yılında, yeni yurtlar arama (Kızılelma) derdiyle Türkistan sahasından çıkarak Arap Yarımadasına inen ve İslam’la yeni yeni tanışan Türk Akıncıları, Arapların savaşacağı haberini alırlar ve muhkem bir mevkiden hadiseyi takip ederler. Binlerce kişilik ordusuyla Yezid, 70 kişilik Hz.Hüseyin ve kandaşlarını çepeçevre sarmıştır.
Türk Atlıları anlarlar ki; güçlüyle-zayıf, çoklukla-azlık, zalimle-mazlum karşı karşıyadır. Bir tarafta koskoca Emevi Ordusu diğer tarafta Peygamber torunu ve musayipleri, yol arkadaşları. Taraf olma gereği hissedeler ve saflarını belirlerler. Ne asabiyete ne mensubiyete bakarlar taraf olurken. Güç dengesine bakarlar ve Türk Olmanın gereğidir deyip, mazlumdan yana saf tutarlar.
Takvimler Muharrem ayının 9’unu gösterirken yedi Türk Akıncısı bu bela meydanından Hz.Hüseyin’i almak üzere binerler atlarına. Hz.Hüseyin susuzluktan tükenmek üzeredir Türk Yiğitlerini karşısında gördüğünde. “Sizi Azerbaycan’a götürelim” teklifini tereddütsöz reddeder. Çünkü bu yola dönmemek üzere çıkmıştır ve şahadeti kovalayacaktır.
Ancak gelen yiğitlerden bir isteği olur Peygamber Torununun. “Oğlum Zeynel Abidin” der “çok hasta, alın götürün onu buradan, size emanettir.”
Yedi Türk akıncısı yanlarına Zeynel Abidin’i de alarak yıldırım gibi yol alırlar Emevi Ordusunun barikatını yararak. Hz.Peygamberin sevgili torunu, Allah’ın Aslan’ı Âlimler Şahı Hz.Ali’nin oğlu Hz.Hüseyin ellerini Arş-ı A’la’ya kaldırır ve “Yarabbi bu yedi yiğide, yedi devlet nasip eyle.”
Zaten bu olaydan sonraki gün Hz.Hüseyin ve yol arkadaşları şehit edilerek Rahmet-i Rahman’a kavuşmuşlardır.
Bu yiğitler, Türkistan sahasında gözleri gibi baktıkları Zeynel Abidin’i, kargaşa ortamının durulduğundan emin oldukları ve emanete halel gelmeyeceğini anladıklarında Mekke’ye geri götürmüşlerdir.
Bugün Türkistan sahasından Balkanlara uzanan coğrafyada hür ve bağımsız yedi Türk Devleti mevcuttur. İşte bu yedi devletin yedi bayrağı, Hz.Hüseyin’in duasının kabulünün delili olarak semalarda dalgalanmaktadır.
Kaynak: http://www.gazete32.com.tr/editorun-sectikleri/hz-huseyinin-turk-milletine-duasi-h21102.html
 
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , | HZ. Hüseyin’in Türk Milletine Duası için yorumlar kapalı
May 05

3 Mayıs Nedir? (2)

turkculuk-gunu-3-mayis
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
3 Mayıs 1944’te Tutuklananlar.
3 Mayıs olayları, II. Dünya Savaşı’nın seyri ile alakalıdır ve dönemin hükümetinin Almanlara karşı üstünlük kuran Ruslara Türkçüleri feda ederek bir siyasi rüşvet vermesi olayıdır.
3 Mayıs tarihli gösterilerin ve 19 Mayıs Nutku’nun ardından toplanan milliyetçilerin davası, İstanbul 1 numaralı Örfi İdare mahkemesinde görüşülmeye başlanmıştır. Davada toplam 23 sanık yargılanmıştır.
 
İstanbul Tophane Askeri Hapishane’sinde bulunan asker sanıklar;
1-Hasan Ferit Cansever, Dr. yüzbaşı
2-Fethi Tevetoğlu, Dr. üsteğmen
3-Alparslan Türkeş, Piyade üsteğmen
4-Nurullah Barıman, Piyade teğmen
5-Zeki Özgür(Sofuoğlu) , Topçu asteğmen
6-Fazıl Hisarcıklı, Ulaştırma asteğmen
 
Aynı cezaevinde bulunan sivil sanıklar;
7-Nihal Atsız, Edebiyat Öğretmeni
8-Hüseyin Namık Orkun, Tarih Öğretmeni
9-Nejdet Sancar, Balıkesir Lisesi Edebiyat Öğretmeni
10-Saim Bayrak, Temyiz Mahkemesi Evrak Memuru
11-İsmet Rasin Tümtürk, İstanbul Belediyesi Murakıbı
12-Cihat Savaşfer, Y. Mühendis Mektebi Öğrencisi
13-Muzaffer Eriş, Y. Mühendis Mektebi Öğrencisi
14-Fehiman Altan, Y. Mühendis Mektebi Öğrencisi
15-Yusuf Kadıgil, Lise Öğrencisi
16-Cebbar Şenel, Adana Adliyesi’nde Hakim Adayı
 
Sansaryan Han’da bulunan Emniyet Müdürlüğü hücrelerinde bulunan sivil sanıklar;
17-Zeki Velidi Togan, Türk Tarihi Profesörü
18-Orhan Şaik Gökyay, Ankara Konservatuarı Direktörü
19-Hikmet Tanyu, İçişleri Bakanlığında Memur
20-Reha Oğuz Türkkan, İ.ü. Doktora Öğrencisi
21-Hamza Sadi Özbek, Aydın Maliye Tahsilat Şefi
22-Cemal Oğuz Öcal, Gazi Eğitim Enstitüsü Öğrencisi
23-Said Bilgiç, Ankara Adliyesi’nde Hakim Adayı
 
Aynı davadan sanık olarak Mehmet Külahlıoğlu ve Osman Yüksel Serdengeçti de bir süre tutuklu kalmışlardır..
 
Kaynak: http://nedir.antoloji.com/3-mayis/
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | 3 Mayıs Nedir? (2) için yorumlar kapalı
May 04

TÜRK OLMAKTAN ŞEREF DUYARIM!

turkluk_by_dmrmrt
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
TÜRK OLMAKTAN ŞEREF DUYARIM!
 
Yaratıldığımda Türk konmuş adım
Mete Han, Alparslan, Fatih… Üstadım
Güçlü bir devlete nasıl susadım
Türk’üm, hakikate Hakka uyarım!
Türk olmaktan sonsuz şeref duyarım!
 
Türk bembeyaz lekesiz kara benzer
Cana hayat veren sulara benzer
O cennet denilen diyara benzer
Türk’üm, ben bu ada canım koyarım!
Türk olmaktan sonsuz şeref duyarım!
 
Türk, dünyayı koruyan bir zar gibi…
Vatan, millet, bayrak Türk’te yar gibi…
Türklüğüme haset eden var gibi…
Türk’üm. on bin yıldır Türk’tür ayarım!
Türk olmaktan sonsuz şeref duyarım!
 
Baş eğmek diz çökmek yakışmaz Türk’e
Adalete doyar girdiğim ülke
Atam Mete Han’dan ta Atatürk’e!
Türk’üm, ecdadımı candan sayarım!
Türk olmaktan sonsuz şeref duyarım!
 
28.05.1994 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , | TÜRK OLMAKTAN ŞEREF DUYARIM! için yorumlar kapalı
May 03

3 Mayıs Nedir? 1

228534_10150171832970741_2406422_n
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
3 Mayıs Nedir?  “Türk Milliyetçilerinin Türklüklerini göğsünü gere gere haykırdığı gündür.K.Ş.”
1942 yılında ülkemizin başbakanı olan Şükrü Saraçoğlu, Türkçü bir yönetici olarak tanınmaktadır. Bu durumunu meclis konuşmalarında sık sık dile getirmektedir.
Başbakan Saraçoğlu 5 Ağustos 1942’de TBMM’de yaptığı konuşmada şunları söylüyordu:
‘Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız.
Lakin aynı dönemlerde devlet kadrolarına tescillenmiş solcular atanmaktadır. MEB’e getirilen Hasan Ali Yücel, “komünist” olduğunu çekinmeden söyleyen arkadaş gurubunu da bakanlığının kadrolarına ve üniversitelere atıyordu.
Türk milletinin kızıl dalgadan etkilenmesi ve yurtta komünizmin bir tehlike olarak yandaşlar toplaması, Nihal Atsız‘ı ve onun gibi düşünen bütün Türkçüleri komünizm karşısında bir şeyler yapma konusunda düşündürüyordu.
Bu dönemde yayımlanan “Bozkurt“, “Orhun” ve “Çınaraltı” gibi dergilerle Türkçü konularda yazılar yazan Atsız, komünizmin etkisinde kalan uyuşuk beyinlerce bir “tehdit” olarak algılanıyordu.
Eski komünistlerden İ. Hakkı Baltacıoğlu fikrinin yanlışlığını anlayıp özüne döndükten sonra Eminönü Halkevinde konferans verirken, salonu dolduran solcu gençler konferansı proveke ederler. Olaylar çıkarırlar.
Devletin her tarafına komünist kadroların yerleştirilmekte olduğu gören Nihal Atsız, devrin başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na, iki “Açık Mektup” kaleme alır, Orhun Dergisi’nin 1 Mart 1944 ve 1 Nisan 1944 tarihli sayılarında başbakan ve devlet yetkililerini uyarmak için yayınlar.
Mektupta Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel‘in emriyle komünist yazılar içeren dergilerin okullara dağıtıldığını ve o sıralarda hapishanede yatan Nazım Hikmet‘e de gizli yollardan para gönderildiğini yazar.
Şikayet edilenlerin içinde -daha sonra Bulgaristan’a kaçarken öldürülen- Sabahattin Ali de vardır.
Türk Milletine yazılan açık mektup MEB başındaki Hasan Ali Yücel’i telaşlandırır. Rahmetli Atsız Hoca böylece, Devletin içine girerek, beynine hükmetmeye çalışan virüsleri ve amaçlarını Türk halkına ifşa eder. Kaygılarını ”… Üniversitede devlet parasıyla okuyan talebeler yanlış yoldalar. Demek ki koynumuzda yılan besliyoruz. Sinsi zehirli yılanlar, bekledikleri yerlerden yemleri geldiği zaman devleti arkadan vuracaklar. Kızıl sabahı Türkiye’ye getirmek isteyen yabancı ordulara ajanlık yapacaklar…” şeklinde açıkça dile getirir.
Devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile o günlerin Ulus gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Atay’ın teşviki ile Sabahattin Ali tarafından Atsız mahkemeye verilir.
26 Nisan 1944’te Ankara’da başlayan ilk mahkemeye üniversite gençliği büyük ilgi gösterir, salon hınca hınç doldurulur. Bu yoğun kalabalık ve tezahürat karşısında Mahkeme heyetinin içeriye pencerelerden girebildiği söylenir.
Nihal Atsız Mahkeme Heyetine: ‘Sabahattin Ali’den sorulsun, hıyanetini ispat edelim mi? Buna razı mı? ‘ diye sorar. Sabahattin Ali ise buna cevap verememiştir. Duruşma, 3 Mayıs 1944 gününe ertelenir.
 
Kaynak: http://nedir.antoloji.com/3-mayis/
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | 3 Mayıs Nedir? 1 için yorumlar kapalı
May 02

Şeyh Edebali’nin Osman Beye Nasihati…

seyhedebali1cd3
 
 
 
 
 
      seyh_edebali
 
 
Şeyh Edebali’nin Osman beye nasihati…
 
“- Ey Oğul!
Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül alma sana… Suçlamak bize; katlanmak sana… Acizlik yanılgı bize; hoş görmek sana… Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana… Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana…
– Ey Oğul!
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana…
– Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.. Allah (c.c.) yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’d edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.
Milletin kendi irfanı içinde yasasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
– Ey Oğul! Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar, yaşatamadılar.
İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir. Akacak kan boş yere akmamalı. Ona yol ve yön lazım.. Zîra kan, toprak sulamak için akmaz. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.
Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı… Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.
– Ey Oğul! Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat, bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekin zamanını bilen çitfçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da… Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi da’vanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez.
Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.”
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , | Şeyh Edebali’nin Osman Beye Nasihati… için yorumlar kapalı
May 01

DOĞU TÜRKİSTANLI RABİA KADİR 1

images (1)

 

 

 

 

 

 

 

DOĞU TÜRKİSTANLI RABİA KADİR 1

Seni lider yapacağız                                                                                                                                                                         Rabia Kadir’le röportajımın bu bölümünde Rabia hanım neden hapiste kaldığını, nelerle karşılaştığını ve ABD’nin kendisine yardım sürecini anlatıyor. Yorumsuz paylaşıyorum:

“Doğu Türkistan’da protesto yürüyüşü sebebiyle 5 Şubat 1997’de kanlı olaylar yaşandı. Ben o zaman Çin’de parlamento üyesiydim, oraya gittim ve üzerime düşeni yapmaya çalıştım. Onlarca kişi idam edildi, binlerce kişi tutuklandı, yüzlerce kişi donarak öldü. Benim de parlamento üyesi olarak bu olayları inceleme hakkım vardı. Kanunlar çerçevesinde bazı görüntü ve dokümanlar topladım. Ve bunları Pekin’de merkezi hükümete göstermek ve çözüm bulmaları istiyordum. Ancak beni gözaltına aldılar. Fakat hapse atmayıp elimdeki bütün belgeleri topladılar. Sonra Urumçi’ye gönderdiler. Buna rağmen tekrar Pekin’e gittim. Olanları, gördüklerimi ulaşabildiğim herkese anlattım. Çin’e bu duruma müdahale etmeleri talebinde bulundum. Susarsam ve durumu ifşa etmezsem seni lider yapacağız (özerk bölge için) dediler. Onların görüşlerini dünyaya yaymanın akılcı olacağını ileri sürdüler. O zaman ben merkezi hükümetten tüm ümidimi kaybettim.”                                                                             

Hapisten çıkış                                                                                                                                                                                    “İşte o zaman kararım daha da netleşti. Halkımın davasını uluslararası arenada savunmalı ve dünyaya anlatmalıydım. Ve tekrar bölgeye giderek belge toplamaya çalıştım. Öldürülen insanların listesini oluşturmaya çalıştım. Öncelikle Çin’e gelecek olan yabancı heyetlere bu belgeleri vermeyi planladım. O günlerde ABD’den Çin’e senato heyetinin geleceğini duydum. Onların yanında giderken Çin polisi tarafından tutuklandım. Bana, sen artık bu zindandan kurtulmazsın, ölün çıkar dediler. Benimle ilgili ümitler tükenmişti. Çin ve Amerika arasında ne oldu, ne görüşüldü nasıl bir pazarlık geçti bunu da bilmem mümkün değildi. 2 senedir hücredeydim. İşte o zaman Amerika’nın liderliğinde bir uluslararası kampanya yürütüldüğünü duydum. Benim Çin’deki pozisyonum yüksekti. İyi bir nüfuzum vardı. Çin, hele ki o zamanlarda halkın üzerinde etki sahibi kişileri asla çıkarmazdı. Geçmişte benim gibi toplumda benzer pozisyonumdaki insanlardan tutuklananların çoğu bu akıbete uğradı. Onlar bizim öncülerimizdi. Ben hayattayken salıverilen ilk Uygur kökenli siyasi mahkûmdum.” 

Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/seni-lider-yapacagiz-30346yy.htm

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , | DOĞU TÜRKİSTANLI RABİA KADİR 1 için yorumlar kapalı
May 01

Kaç çocuğumuz yakılarak öldürülünce uyanacağız?

10252165_10202838325934272_3367670988540561257_n
10298920_10202838327374308_2397413110091636504_n
 
Kaç çocuğumuz yakılarak öldürülünce uyanacağız?
 
Gizem 6 yaşında bir kız çocuğu. Evinin kapısından kaçırıldı. Sonra cesedi bulundu. Katil akrabası idi. Nedeni ablası ile evlenmek istemiş fakat Gizem’in ailesi razı olmayınca aileden intikam almak için Gizem’i kaçırdı. Küçük kızın ağzını bant ile bağladı. Ve bıçakladı. Gizem ölmedi. Üzerine benzin döktü ve yaktı. Gizem canlı canlı yakılarak öldürüldü. Eşine az rastlanacak türden bir vahşet. Bu alçakça cinayeti planlar iken katil yakalanmamayı umuyordu. Ancak yakalansa bile idam edilmeyeceğini. Biliyordu ki nasıl olsa bir şekilde çıkarılacak olan bir af ile 10-15 sene sonra hapishaneden çıkacak ve hayatına kaldığı yerden devam edecekti. Çünkü Türkiye’de idam cezası yok.
Geçtiğimiz Nisan ayında Kars’ta, 9 yaşındaki Mert Aydın adında bir çocuk hem de tanıdığı 23 yaşındaki Aykut Balk tarafından önce tecavüz edildi sonra kafasına taşla vuruldu, ölmeyince boğularak öldürüldü. Polis 4 gün süren bir çalışmadan sonra zanlıyı yakaladı. Zanlı suçunu itiraf etti. Şu anda hapiste olan Aykut Balk intihar girişiminde bulundu.
Bir başka haberi hatırlayalım. 8 Eylül 2013 tarihli Hürriyet gazetesi: Mersin’de babası ile yaşayan 9 yaşındaki Nazar Yıldız’ı babası ayrı yaşadığı annesi Serap A.’ya 10 gün birlikte kalması için teslim etmiş. Serap A. A. adlı bir adam ile yaşıyormuş. A. A. 9 yaşındaki Nazar Yıldız’ı günlerce ” uyumadığı ve kendisini dinlemediği “ gerekçesi ile demir çubuk ve makarna süzgeci ile dövmüş. Nazar Yıldız yoğun bakımda 13 gün yaşam savaşı vermiş. Ve sonunda bu mücadeleyi kaybederek ölmüş. 13 gün doktorların kurtarmak için verdiği bütün mücadeleye rağmen o kadar ağır işkence görmüş ki kurtarılamamış.
2 yaşında bir kızı olan anne bana “kızıma bir şey olur ise dünyayı yakarım ancak idam cezasına karşıyım” demiş. Benim çocuğuma dokunmayan yılan bin yaşasın demek değil mi bu? Senin çocuğuna Allah korusun bir şey olunca dünyayı yıkıyorsun, başkasının çocuğuna bir şey olunca katili koruyorsun. Adalet mi bu?
Bu çağrıya şimdi ve tekrar destek verenlerin
bilgi@21yyte.org mailto:bilgi@21yyte.org e-posta adresine isim ve adreslerini bildirmelerini rica ederim. Bu isim ve adresler, bu makale ile birlikte 30 Mayıs 2014’te TBMM Başkanlığına yollanacaktır.
Haydi çocuklarımız için bir şey yapalım. Bir çocuğu bir katilin elinden kurtarabiliriz. Çünkü çocuk katilleri korkak olur.
 
Kaynak:http://www.yenicaggazetesi.com.tr/kac-cocugumuz-yakilarak-oldurulunce-uyanacagiz-30625yy.htm (6 fotoğraf)
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , | Kaç çocuğumuz yakılarak öldürülünce uyanacağız? için yorumlar kapalı
Nis 30

Ağlama Duvarı

248780-3-4-d5c38
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevi’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş. Bir hafta, iki hafta… Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş. İzin alıp açmış teybini, sormuş adama:
 
– Kendinizi biraz anlatır mısınız?
 
– Adım David, Polonya Yahudisiyim. Yaşım 68. Smalla’da bir kumaş dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv’de bir çiçek serasında çalışıyor…
 
– Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde, dua ederken görüyorum.
 
– Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan’a yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.
 
– Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz ?
 
– İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti.
 
Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:
 
– 40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?
 
Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevi, sonra da bezgin bir sesle cevap vermiş:
 
“Vallahi artık bilemiyorum” demiş, “İçimde, sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var…”
 
Kaynak:http://www.fikrasi.com/aglama-duvari-6294.htm
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , , , | Ağlama Duvarı için yorumlar kapalı