Nis 29

Bunun adı, Alçaklıktır! Hainliktir!

 290320140143416649766 

 

 

 

 

 

 

Bunun adı, alçaklıktır! Hainliktir!

Ülkede olanlara karşı duyarlı aydınlarımızdan birisi olan Sayın Yılmaz Dağdeviren 1970’li yıllarda TRT’de Televizyon Dairesi Başkanlığı’nı başarıyla yürüten bir şahsiyettir. 80’ini aşkın yaşına karşın -pek çok konuda olduğu gibi- Türk adının örselenmesine de tepki göstermektedir. Bu konuda gönderdiği iletinin bir bölümünde şöyle diyor:

“1,5 milyon Ermeni’yi kesmiştir” derken, Türk var.

“Kürtlere asimilasyon uygulamıştır” derken, Türk var.

“Rumların mallarını gasp etmiştir” derken, Türk var.

“6-7 Eylül olayları”nda, Türk var.

“Toprak ve tazminat taleplerinde” Türk var.

“Özerklik kılıfı altında ’bağımsızlık’isterken” Türk var.

“Bartholomeos için Ekümenik Patriklik isterken” Türk var…

Velhasıl, “isterken” Türk var,

“Hakkı teslim ederken” Türk diye bir şey yok!

Bunun adı, olsa olsa, alçaklıktır! Aslında bunun adı ’alçaklıktan’da öte hainliktir!

Kaynak:http://www.yenicaggazetesi.com.tr/vahideddin-gibi-30398yy.htmhainliktir!

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | Bunun adı, Alçaklıktır! Hainliktir! için yorumlar kapalı
Nis 28

Ayrık Otu ile Çınar Hikayesi

388499_552266494818852_2122911191_n
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alabildiğine gür yemyeşil çimenlerin, renk renk menekşelerin, papatyaların, gelinciklerin yaşadığı bir Çayır vardır. 
Bir gün bu Çayır’a ne idüğü belirsiz bir ot gelir. Masum ve mazlum bir eda ile “Sayın Çayır hazretleri” der. “Yersiz yurtsuz kaldım. Kıyıcığınızda köşeciğinizde, hiç işe yaramayan verimsiz bir parçanızda yerleşmeme müsaade eder misiniz?” 
Çayır önce şaşırır. Bu davetsiz misafiri hiç tanımıyordur. “Adın nedir?” diye sorar, “Sana kim derler?” Öteki, biraz daha ezilip büzülür, merhamet dilenen bir sesle: “Bana, ayrık otu, derler. Kimseye zararım dokunmaz. Herkese iyilik ederim.” der. Çayır: “Pekiyi. Yalnız, bizim çocuklara bir danışayım. Kabul ederlerse, sana da bir köşe veririz. Bizim burada demokrasi vardır. Hiç kimse tek başına karar veremez. Herkesin fikri alınır.” diyerek, çayırda yaşayan bütün bitkileri toplar. Kısaca meseleyi anlatır. Diz boyu çimenler, mor menekşeler kıpkırmızı gelincikler, sarı papatyalar, yeni bir arkadaşa kavuşacaklarını düşünerek çok sevinirler. Oy birliği ile, “Ayrık otu”na münasip bir yer verilmesi tezini savunurlar. O çayırda, ulu bir Çınar vardır. Çok yaşamış, çok gün görmüştür. Söz alır:
“İşinize karışmak gibi olmasın ama, bence hata ediyorsunuz. Siz, ayrık otunu tanımazsınız. Görünüşüne aldanmayın. Son derece zararlı bir bitkidir. Aranıza girerse huzurunuzu bozar, kökünüzü kurutur, yaşama hakkınızı elinizden alır. İyiliğiniz için söylüyorum. Bana göre hava hoş. Ben kuvvetliyim. Bana hiçbir şey yapamaz.” 
Çınar’ın öğütlerine aldırış eden olmaz… “İhtiyar, amma da saçmalıyor ha! Bu zavallı kime kötülük edebilir ki!” derler. Böylece, karar verilir. Ayrık otu, çayırın verimsiz bir köşesine yerleştirilir.
 
Sonra, zaman geçer… Ayrık otu, tabiatının icabını yapmağa başlar. Kendisine ayrılan saha ile yetinmez. Her tarafa kök salar. Toprağını gittikçe genişletir, herkese kafa tutar, yavaş yavaş herkesi yerinden eder. Çayır’ın huzuru kaçar. O eski ahenk, dostça ve beraberce yaşanılan günler şimdi bir hayâl olmuştur. Çimenler, artık diz boyu değildir. Menekşeler, o şahane morluklarını kaybetmiş kirli bir renge bürünmüşlerdir. Gelincikler, muradına ermeden soluveren gelinlere benzemiştir. Papatyaların sarısı artık eskisi gibi tatlı görünmez, bir “ölüm sarılığı” nı hatırlatmaktadır.
 
Vaziyetin gittikçe kötüleştiğini görünce, çayırdakiler meseleyi bir kere daha müzakere ederler. Herkes, başlangıçtaki fikrinin hatalı olduğunu, ayrık otunu kabul etmemeleri gerektiğini söyler. Yazık ki, iş işten geçmiştir. Ne yapılabileceklerini düşündüler. Neticede, “Çayır Ana”ya gidip “Ayrık otu”nu şikayet etmeye karar verirler. Çayır, çocuklarının haline çok üzülür, âdeta yüreği parçalanır. Hemen, “Ayrık otu”nu bulur. Hiddetle: “Sana verdiğimiz köşede durmamış, her tarafı istila etmeye başlamışsın. Çocukların huzuru kalmamış. Sana acıdıkları için aralarına almışlardır. Hepsini pişman ettin. Ya bu huyundan vazgeç, köşeciğine çekil, ya da geldiğin yere git.” der.
 
Ayrık otu, arsız arsız sırıtır. Kendine güvenen bir ifade ile: “Yerimden memnunum… Halimden asla şikâyetçi değilim. Rahatsızlığım da yok. Eğer rahatsız olanlar varsa, çekilip gitmekte serbesttirler. Beyhude yorulmayın. Elinizden bir şey gelmez. Köklerimi öyle derinlere saldım ki, artık söküp atamazsınız!” cevabını verir. 
 
Bu hikâye, böylece biter. Sözünü kimseye dinletemeyen o Ulu Çınar’a gelince: Çayır sâkinlerinin haline o kadar üzülmüş, kaybolan saadetlerinin arkasından öylesine ağlamış ki, “Ben demedim mi?” bile diyememiş!..
 
Kaynak: https://www.facebook.com/notes/t%C3%BCrk-polisi/galip-erdem-ayr%C4%B1k-otu-ile-%C3%A7%C4%B1nar-l%C3%BCtfen-okuyunuz/552266091485559
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , | Ayrık Otu ile Çınar Hikayesi için yorumlar kapalı
Nis 27

Güneydoğudaki Ermeniler

270420131625560427337
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Güneydoğudaki Ermeniler
Almanya’da Türklerin düzenlediği bir toplantıda Prof. Dr. Hasan Köni, “Ermeni meselesi” başlıklı bir konuşma yapmış ve şöyle demişti:
“Tehcir sırasında, yerinden olmamak için ‘convert’olan yani Müslümanlığa dönen Ermeniler var. Sayıları 300-400 bin kişi. Ayrıca dönmüş Museviler ve dönmüş Rumlar da var. Bunları maalesef Türkiye Cumhuriyeti, kendi vatandaşlarını rahatsız etmemek için açıklamıyor. Belki de devletin içinde de yüksek rütbeye gelmiş Ermeni kökenli dönmüş insanlarımız var.”
Gerçek buysa, Türkiye’nin 52 milyon seçmeninin, oy verirken kimi seçtiğini veya bir dini gruba girerken kimin peşinden gittiğini bilmesi gerekmez mi?
Bu sütunda yayınladığımız “y.canca” imzalı bir mektupta, “Hrant Dink, bir Ermenistan gezisinde oradaki muhataplarına ‘Siz 1.5 milyon Ermeni’nin katledildiğinden bahsediyorsunuz. Oysa aynı dönemde yaklaşık 500 bin Ermeni, din değiştirip Türk olmuştu. Bunları neden dikkate almıyorsunuz?’ diye sordu. Muhatabı da ‘Bu konunun gündeme gelmesi, davamıza zarar verir’ dedi. Dink, bu konuda araştırmalar yapıyordu… Acaba kim veya kimler kendini hangi kimlikle saklı tutuyordu? Özellikle de din adamı kimliği ile!
Bana göre yukarıda açıklanan dönme Ermenilerle ilgili çalışmaları, Dink’i ölüme götürdü. Türk kimliği ile Türkiye için her türlü kötülüğü yapanlar ortaya çıkacaktı; bu yüzden Dink’in öldürülmesine karar verdiler” deniliyordu.
***
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceğini düşünenler, gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesini bütün boyutları ile aydınlatırsa, devlet içindeki asıl çeteyi ortaya çıkaracak, Türk Milleti’ne karşı ters operasyon yapan bir çeteyi deşifre etmiş olacaktır.
 
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ermenice-hizmet-kime-verilecek-29984yy.htm
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , | Güneydoğudaki Ermeniler için yorumlar kapalı
Nis 26

RÜŞVET!

fft64_mf1866631
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
RÜŞVET!
 
Açmadığım, açamadığım
Kapı yoktur Dünyada
Âlimin elinde kalem
Askerin silahında kurşun oldum
Nice diktatörlere aman dedirttim
Beni dinlemeyenlere
Kanun, tüzük, kararname… Kemirttim
Benden çekinmeyen
Amir-memur, işçi-işveren… Var mı hiç?
Durağım, yerim-yurdum yok benim
Kimliğim uluslararası
En dürüst insanın beyninde
Ateş böceği gibiyim
İş görmek, gördürmek için
Amansızca seğirttim
Doğrunun kellesini kopardım
Dürüstlüğün kanına girdim
Ahlâkı ipte sallandırdım
Haklıyı sürgün ettim
Mao mu?
Lenin mi?
Stalin mi?
Hitler mi?
Bush mu?
Yeltsin mi?
Obama mı?
Dize gelmedi benim karşımda
Çağın atomu, lazeri
Yok, edebildi mi beni?
Ben, RÜŞVET!
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | RÜŞVET! için yorumlar kapalı
Nis 25

Drau Katliamı’nı Biliyor musunuz? (28 Mayıs 1945)

image0012
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kuzey Kafkasya halklarının İkinci Dünya Savaşı sırasında maruz kaldığı katliamlar Rusya toprakları ile sınırlı kalmamış, Avrupa’ya kadar uzanmıştı. 1944 yılının sonlarına doğru Rus saldırılarından kurtulmak için Avrupa ülkelerine kaçan çoğunluğu kadın, çocuk ve ihtiyarlardan oluşan çok sayıda Kuzey Kafkasyalı, önce İtalya’nın kuzeyindeki Paluzza bölgesinde bulunan İtalyan dağ köylerine yerleştirildiler. Savaşın bitmesinden birkaç gün önce de Avusturya’ya, Carinhia’nın Ober Drauburg bölgesine sürülerek, burada Drau nehri vadisine yerleştirildiler. 11 Şubat 1945’te Yalta Konferansı’nda Rusya, Amerika ve İngiltere tarafından alınan bir karar ile İngiliz işgal bölgesine dahil edilen bu vadideki insanların Rusya’ya iade edilmesine karar verildi. Mülteciler en azından Türkiye’ye gitmeleri için izin verilmesini istediler; ancak bu talepleri reddedildi. Londra’dan gelen 28 Mayıs 1945 tarihli karar, “Mülteciler, Sovyet otoritelerine teslim edilecektir.” şeklindeydi. Kararın uygulanması için, İngiliz tankları, bu insanları Dellah bölgesine sürdüler. Burada “yurtlarına dönmeleri gerektiği ve bunun için kendilerine yardımcı olunacağı” resmen tebliğ edildi.
 
28 Mayıs – 1 Haziran tarihleri arasında yaklaşık 8,000 Kuzey Kafkasyalı silahlardan arındırılarak Ruslara teslim edildi. Teslim edilenler sınırın sadece 200 metre ilerisinde kurşuna dizilerek öldürüldüler. Çok az sayıda Kafkasyalı, Rus askerlerinin elinden kurtularak diğer ülkelere geçebildi. Geriye kadın ve çocukların cesetleri ve Kuzey Kafkasyalıların bir vadiyi dolduran eşyaları kaldı.
 
Teslim olmanın ölüm ya da Stalin’in acımasız kamplarında mahkumiyet anlamına geldiğini bilen bazıları Ruslara teslim olmaktansa kucağındaki çocuğuyla nehre atlamayı tercih etti. Bu korkunç dramın şahitlerinden çiftçi Martin Nagale gördüklerini şöyle anlatıyordu: “…Çok korkunçtu. Kadınlar teslim edilmemeleri için yalvarırken, her yeri gözyaşları ile yıkıyorlardı. Bu yalvarmaların faydasız olduğunu gören birçoğu da çocukları ile kendilerini Drau nehrine attılar.” Bir başka şahit Mrs. Maria Tiffling, faciada gördüklerini şöyle ifade ediyordu: “Bir ailenin bütün fertleri ile Drau sularında kayboluşunu unutamam. Anne bir yavrusunu sırtına bindirmişti. Diğer ikincisinin de ellerini tutuyordu. Üçüncü ve en küçük çocuk da babasının kollarında idi. Hepsi de kendilerini asi Drau’nun sularına korkunç çığlıklarla attılar.” Dünya tarihinin az bilinen bu katliamından sonra Avusturya’nın güneyinde Spittal Drau kasabasında 24 Ekim 1960 yılında Batı Avrupa Müslümanları Birliği tarafından küçük ama anlamlı bir anıt dikildi. Anıtın kitabesine şunlar yazılmıştı: “Burada 28 Mayıs 1945’te 7,000 Şimali Kafkasyalı, kadın ve çocukları ile birlikte Sovyet makamlarına teslim edildiler. Ve İslamiyet’e olan sadakatleri ile Kafkasya’nın istiklali ideallerine kurban gittiler.”
 
Kaynak: http://cecenistan.ihh.org.tr/varolus/surgunlerdiyari/draukatliami.html
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , , | Drau Katliamı’nı Biliyor musunuz? (28 Mayıs 1945) için yorumlar kapalı
Nis 24

Galip Erdem’den Altın Sözler

20140404_525382 

 

 

 

 

 

 

*”Hepimizin bildiği, yine de çoğumuzun unutur göründüğü bir gerçeği hatırlatmanın tam zamanıdır. Milletimizin düşmanları, hem sayıca çokturlar, hem de güçlüdürler. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı düşünürken, aklımızdan hiç çıkmaması gerektiği halde, düşmanlarımızın varlığını ve gücünü hesaba katmıyor gibiyiz. Unuttuklarımız arasında varlığımızın başlıca şartı saydığımız «MİLLÎ BİRLİK ve BERABERLİK» en başta geliyor.”

*”Horlanan değerlerimizin başında, hiç şüphesiz Türkçemizi ele almak zorundayız. Türk dili, batı dillerinin istilâsına uğramıştır. Öyle ki Cumhuriyet öncesinin yanlış tutumu, Arapça ve Farsça kelimelerin dilimize doldurulması büyük bir şuursuzluk örneği olarak gösterilirken, batı dillerinden gelen binlerce kelime hiç sıkıntı çekmeden ve maalesef çoğu zaman yetkili makamların yardımı ile dilimize yerleşmiştir. Kesin bir rakam vermenin imkânsızlığını belirttikten sonra, 900 yıl boyunca Türkçemize giren yabancı kelimelerin sayısı, Cumhuriyet dönemi içinde alınan ve resmî yazışmalarda kullanılan kelime sayısından çok fazla değildir. Türkçemiz, sorumluların niyetini münakaşa etmeden söyleyelim: Halkın dili olmaktan çıkmış, Osmanlı çağı dilinin «Avrupacası» haline gelmiştir.

*”Özüne yabancılaşan bir milletin hiçbir sahada ilerlemesinin mümkün olmadığını unutmayız. Teknik gelişmeleri benimserken, millî kültürümüze bağlanmanın bir milliyetçilik şartı olduğunu, en ziyade kalkınmış ülkelerin, millî kültürlerinden kopmadıklarını biliriz.”

*”İkibin yıllık bilinen millet hayatımızın her döneminde yalnız askerlik sahasında değil, ilim ve kültür, sahasında da büyüklüğümüzü tanımanın gururunu taşıyoruz. Batı kültür değerlerinden çoğunun, milletimize ters düştüğünü bilmekteyiz. Ahlâk ve faziletimizi kaybetmemek için özümüze yabancılaşmamak zorundayız.”

*”Türkçülük ülküsü, teb’a ve din birliğinin yalnız başına artık önem taşımadığını, millet birliğinin diğer bütün değerlerin üstüne çıkarıldığını görmekten, yaşamaktan ve denemekten doğmuştur.”

*”Bulgar devletini Bulgar Türkleri kurmuştur. Ancak İslâv çoğunluğu arasında erimiş, hem dillerini, hem de fizikî özelliklerini kaybetmişlerdir. Belki tuhaf gelecek ama, en doğru ifade, bugünkü Bulgarlar’ın aslında Bulgar olmadıklarıdır!”

 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | Galip Erdem’den Altın Sözler için yorumlar kapalı
Nis 23

ÖZGÜRÜM BAYRAK GİBİ!…

Sevgisizdir gönüller

Kupkuru çorak gibi…
 
        Benimse sevgilerim
        Söylenir barak gibi…
 
Düşüncem her yanlışı
Düzeltir tarak gibi…
 
        Bir yaralı kuş görsem
        Titrerim yaprak gibi…
 
Tüm canlıyı, cansızı
Sararım toprak gibi…
 
        Özgürlüğün ardından
        Koşarım kısrak gibi…
 
Her zaman hürriyete
Uçarım Burak gibi…
 
        Irk adım Türk’tür benim
        Özgürüm bayrak gibi…
 
03.06.2007
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , | ÖZGÜRÜM BAYRAK GİBİ!… için yorumlar kapalı
Nis 22

Soruldu vatandaşa!

images (1)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Soruldu vatandaşa!
Bu adam dendi, elinde mikrofon olan adam, en öndeki, hani hakâret eden diğerlerine, hani memleketin kendisine oy vereninden geriye kalanını ‘hâin’ ilân eden adam, hani Suriye ile girişilecek bir savaşı imkân olarak gören adam; bebek katiline “Türkiye’nin başbakanını ben yönetiyorum” cümlesini kurabilme imkânını vermek gibi bir hakka sahip midir?
“Evet” dedi vatandaş, “sahiptir”.
Yine soruldu vatandaşa!
Bu çocuk dendi, hani telefonda ada pazarlığı yapan, hani gazete manşetlerini organize etmeye çalışan, hani evdekileri sıfırlamak için onca çaba sarf eden bu çocuk mahkeme önüne çıkartılabilir mi?
“Hayır” dedi vatandaş, “çıkartılamaz”.
Soruldu vatandaşa!
Şu arkada duran adam var ya hani, hani simsiyah saçlarından tanıdığımız, bayramda çikolata kutusunda para ikrâm edilen, hani Allah’ın kelâmıyla alay eden adam, arama motorundan bulduğu âyetlerden her cuma bir tâne sallayan bu adam siyâset yapmaya devam edebilir mi bu ülkede?
“Evet” dedi vatandaş, “yapabilir”.
Yine soruldu vatandaşa! Balkonda eksik kalan adam, sanıkların balkonunda, sandığın kazananı tarafına ismi yazdırılan bu kâtil, yıllarca insanlarımızın kanıyla beslenen bu adam, İmralı’dan çıkıp Meclis’e girebilir mi, PKK bu ülkenin topraklarında özerklik ilan edebilir mi, Güney Doğu illerimizde Türk bayrağı gönderden indirilebilir mi?
“Evet” dedi vatandaş, “indirilebilir”.
Soruldu vatandaşa, devletin bakanı kendisine hediye edilen 700 bin liralık saati kabul edebilir mi, bu ülkede başbakanın çocuğunun vakfına bağış yapılarak rant elde edilebilir mi?
Yeniden öldürülebilir mi gencecik çocuklar sokak aralarında, bugün gece vakti ellerinde sopayla insan avına çıkanlar yarın ellerine silah alabilir mi, bugün meydanlarda bir çocuğun ölümü üzerinden siyâset yapıp gözü yaşlı annesini yuhalatan, yarın kendi siyasi istikbâli için o silahı o çocukların ellerine tutuşturabilir mi?
Savaşa sokabilir mi memleketi, kendi savaşı için bu ülkenin evlâtlarını fedâ edebilir mi, dilediğini içeriye tıkıp dilediğini salabilir mi, dilediği ile aynı ini paylaşıp dilediğinin inine girebilir mi, memleketi ortadan ikiye bölebilir mi?
Cevap verdi vatandaş, “evet” dedi “hepsine evet”. Ve bütün balkon aklandı, mahkeme kurulamadığından, memlekette kamuoyu gündemindeki bazı yolsuzluk iddialarını yargılayabilecek bir mahkeme bulunamadığından mahkemenin veremediği kararı sandık verdi.
 
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ankara-degil-memleket-meselesi-30355yy.htm
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , | Soruldu vatandaşa! için yorumlar kapalı
Nis 21

Halk ne yapsın…???

640px-A_Warli_painting_by_Jivya_Soma_Mashe,_Thane_district
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ali zeki bir çocuktur  ve 3. sınıfa gitmektedir. 
Bir gün öğretmeni Ali’ye ‘Siyaset’ nedir diye sorar.
Ali düşünür ama o çocuk aklıyla cevap veremez.
Eve gider kitaplara bakar ama hiçbir şey anlayamaz.
O da babasına sormaya karar verir.
—Baba, Siyaset nedir?
—Baba düşünür. Ali’ye uygun bir yolla anlatmak ister.
—Bu evde parayı getiren kim oğlum?
—Sen…
—Ben kapitalist rejimim.
—Peki, parayı alıp bizim yiyecek içecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarımızı karşılayan kim?
-Annem…
—O da hükumet.
—Peki, küçük kardeşinle kim ilgileniyor?
—Dadım…
—Dadın işçi, kardeşin gelecek, sen de halksın o zaman.
Ali her şeyi not alır ve uyur.
Gece garip seslerle uyanır.
Bir de bakar ki kardeşi ağlıyor.
Yanına gidince altına pislediğini anlar.
Hemen annesini kaldırmaya gider.
Ama ne yaparsa yapsın anne kalkmaz.
Bu arada salondan gelen sesleri merak eder ve salona gider.
Babasıyla dadısını uygunsuz yakalayan Alinin ağzından aynen şu kelimeler dökülür:
—Kapitalist rejim işçiyi sömürüyor, hükumet uyuyor, gelecek bok içinde, halk ne yapsın…???
 
*Yılın fıkrası seçilmiştir…
 
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , | Halk ne yapsın…??? için yorumlar kapalı
Nis 20

İlluminati ve Türkiye…

dolar1
İlluminati simgesi herşeyi gören göz (Horusun gözü) olarakta bilinir. İlluminatinin her şeyden haberdar olduğunu ve herşeyi gördüğünü sembolize eden bir figürdür.Bu sembolü bir çok yerde kullanarak üyelerine ve diğer insanlara vermek istedikleri mesaj açıktır.”Biz burdayız, olanları da görüyoruz.”

Lady Gaga nın klibinden bir kesit. Arkasındaki bayrakta olan şekili görmüşsünüzdür. Eliyle yaptığı işaret hakkında bir fikriniz var mı Bu el işaretinin anlamı üç tane 6 rakamının yan yana gelmesini temsil eden el işaretidir.. Siz farketmeden 666 yapmış oluyor.
Ne alaka?Demeden önce şunlara bak bakalım bu işareti başka kimler yapmışlar.  Horusun gözü + 666.C-C-C Combo Breaker!!!

Madonnanın frozen adlı klibinden bir kesit. .Zira bu klip başlı başına olay zaten…Yoksa tesadüf mü diyosunuz?
Şimdi illuminatili ünlüler bunlarla sınırlı değil tabii..Basketbolcusundan tutun her iş dalına kadar birçok kişi illumnatili.
”Ya bunlar denk gelmiştir öyle, bi kere o işareti yaptı diye hemen illuminatili mi oldu ?
Şimdi bu sanatçıların neden illuminatiye mensup oldukları mevzusuna bira sonra değineceğim. Şimdi arkadaşlar bu illuminati oyunları sadece şarkıcı ilgilendirmiyor.

Sizlere popüler kültürün öğesi diye dayatılan şeyler aslında bu adamların ritüellerinin bir parçası.Metal müzik ile özleşmiş olan bu hareket aslında baphometi tanımlamak için kullanılan bir harekettir ve Lucifere tapanlar tarafından sık sık kullanılır.  Bu elemanlar,baphometin simgesini yapıyorlar. Bu işaretin ne metalle ne de rock la ilgisi vardır.                                                                                                                                                                                            Gördüğünüz gibi bizlere rock müzik işareti diye yutturulan işaret;baphomete (Lucifer) e tapan kişiler tarafından sık sık  kullanılmaktadır.

Kısacası bunların yapmak istediklerini sıralarsak aşağıdaki maddeler halinde açıklanabilir.

1-Hükumetleri ve diğer resmi görevdeki insanları kontrol altına almak için para ve zaten büyük bir eğilim arz eden seks ticareti kullanılacak.
2-İlluminati dünyanın her yerinde bu dava için başarılı ve üstün nitelikte öğrenciler yetiştirmek amacıyla
kolej ve üniversteler açıcak.
3-Teşkilatta başarılı isimler ne olursa olsun bir şekilde hükumete dini ve mali kurumlar içine yerleştirilecek
ve hepsi birer ajan olarak kullanılacak.
4-Gizli teşkilat son derece etkili medya kurumları kuracak ve kitleleri sorunların çözümü için tüm dünyada tek bir
iktidarın gerekliliğine ikna edecek.
5-Bu noktada son aşamaya gelinecek. Her tür silah ve asker kullanılarak tüm ulusal devletlere meydan okunacak. İktidar denetimin altına alınana dek savaşılacak.
6-Müslümanlığa ve Katolik mezhep içine sızılarak ve yok edilecek.

Kaynak: http://illuminativeturkiye.blogspot.com.tr/2011/08/illuminatinin-dunyaya-etkisi.html

 
TÜRKİYE’DE İLLUMİNATİ’NİN SUBLIMİNAL İŞARETLERİ:
 
     all_seeing_eye_gifneri7o             illuminati-nin-ibrahim-tatlıses-e-suikast-planı_393051        çocuklar-duymasın-illuminati-mortakal.blogspot.com     images

bkm-mutfak-illuminati-mortakal.blogspot.com

        
     
 
illuminati_331898                      
           illuminati_tayyip_akp_baphomet_2498424345         images (3)              
            muzik-endustrisinin-illuminati-tarafindan-kontrolu_109976                    muzik-endustrisinin-illuminati-tarafindan-kontrolu_109977images (2)        sertab-erener_161251  pis-yedili-ve-illuminati_243879      Scooby-Doosertab-erener_172564    sertap-erener-everyway-that-i-can-illuminati
 
naomi-campbell-illuminati-ada-7
 PROJE ADI: Horus’un Gözü Evi

MİMARİ: Luid de Garrido

YAPIM YILI: Konsept aşamasında

YERİ: Sedir (Kleopatra) Adası, Türkiye

Rus milyoner Vladislav Doron, sevgilisi Naomi Campbell için ünlü mankenin 41. yaş gününde hediye olarak Türkiye’de Sedir Adası’nda ekolojik bir ev yaptırmaya karar vermiş. Sedir Adası diğer bir adıyla Kleopatra Adası, Gökova Körfezi açıklarında ülkemizin en önemli turistik mekanlarından biridir.

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , | İlluminati ve Türkiye… için yorumlar kapalı