
Diyanete Vicdani Bir Soru…

* “Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?” Necip Fazıl Kısakürek
*Şu anda ‘düşünme,konuşma, sus, unut!’ K.Ş
* Yurtdışında yabancı gazetecilerin, “Atalarınızın Viyana’da ne işi vardı?” sorusuna cevaben;
Osman Bölükbaşı: “Haçlı Seferleri’ne iade-i ziyaret!”
* Mecliste bir gün kürsüde hararetle DP’yi eleştirirken Menderes’te dayanamayıp “in ordan aşağı ” diye bağırınca cevap verdi ” İNEK MENDERES, İNEK” diye cevabı çakar. Osman Bölükbaşı
* “Irak’ta ve Afganistan’da insan vurmak çok zevkli(2005)” dediği ses kayıtlarıyla ortaya çıkan Amerikalı Korgeneral James Mattis’in mensubu bulunduğu orduyu Irak ve Afganistan’da hürriyet için evlatlarını feda eden bir kurum olarak değerlendiren ve “İnşallah en az kayıpla ülkelerine dönerler” duasında bulunan Başbakan’ın umudu, aynı ordunun Suriye’de Esad’ın işini bitirmesi idi.
* İsmet İnönü’nün çalışma arkadaşlarından birisi, “Paşam sizin hiç Allah demediğiniz söyleniyor halk arasında, arada sırada da olsa kalabalıklara hitâb ederken Allah lâfzını kullanınız” der. İnönü, bir sonraki mitingin sonunda kalabalıklara vedâ ederken, “Allahaısmarladık” der ve kendisini bu konuda ikaz eden arkadaşına da “Allah dedim işte oldu mu?” der.
* Koyuna bir çamçak kımız içirmişler, hemen heyecanla sormuş:
-“Kurdun evi nerede?”
* ‘Allah aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!’
* ‘Bir toplumu oluşturan bireyler iç dünyalarını değiştirmeden, Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez.’(Ra’d, 11) ”
Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan.. Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar. Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile.. İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar…
İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:
“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”
Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar “Âdetiniz böyle değil mi?”
“Ne âdeti?!” der Hoca..
Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra..
Der ki meczub bu kez:
“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun?
Kızacaksan herkese kız, tek bana değil! Hoca şaşırır:
“Benim sırtımda da mı var?” der..
“Evet” der meczub, “Hepinizin sırtı yüklü!”..
Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına, bıyık altından gülüşmeler başlamıştır..
Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır:
“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı.. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek,
bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..”
“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der,
bu kez endişeyle Hoca.. O da der ki:
“Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı! Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda… “
Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.”