Tem 16

Ben Sevmem!

images 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ben sevmem!
Benden bilgiliyi!…
 
Ben sevmem!
Benden becerikliyi!…
 
Ben sevmem!
Benden yürekliyi!…
 
Ben sevmem!
Benden başkasını seveni!…
 
Ben sevmem!
Benden başkasını öveni!…
 
Ben sevmem!
Benden emir almayanı!…
 
Ben sevmem!
Benden korkmayanı!…
 
Ben sevmem!
Benden olmayanı!…
 
Tavsiye: Beni daha da tanımadıysanız lütfen bir doktora gidin.
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , | Ben Sevmem! için yorumlar kapalı
Tem 15

Yıldırım Beyazid’in Şahitliği

indir
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 YARGI MENSUPLARINA İTHAF!
 
Bursa’da Ulu Camii’nin yapımında mimarbaşı bir işçiyi tokatlamıştı. Olay Kadı Molla Fenari’ye intikal etmişti. Molla Fenari de olayı gören Yıldırım Beyazıt’ı kadılığa çağırmıştı.
Davalı ve davacıdan sonra gelen Yıldırım Beyazıt Kadılığa girdiğinde Molla Fenari “oraya oturun” diye yer gösterir. Kadı:
“Murat oğlu Yıldırım Beyazıt sen olayı görmüşsün, nasıl gördün, kalkın, kimliğinizi açıklayın önce” der.
Yıldırım Beyazıt kalkarken başı döner, zoraki ayakta durur, titrek bir sesle, “Murat oğlu Yıldırım Beyazıt benim,” der. Kadı Molla Fenari;
“Başınız mı döndü” diye sorar. Beyazıt;
“Öyle oldu” diye cevap verir. Kadı:
“Neden?” diye sorar. Beyazıt:
“Bilemem” der. Kadı:
“Sabah… Daha önce de döner miydi?” Beyazıt:
“Bir defa döndü. Kalkarken.” Kadı:
“Şarap dönmesi midir?” Beyazıt:
“Neden sorarsın? Dava ile ne ilgisi vardır?” Kadı:
“Sorumuz dava ile ilgilidir, cevabı verilmelidir. Baş dönmesi şaraptan mıdır diye sorulduydu.” Beyazıt:
“Bilemem.” Kadı:
“Geceleri geç vakitlere kadar şarap içip eğlendiğini bilenler var. Dün gece içtiniz mi?” Beyazıt:
“Evet, içtim.” Kadı:
“Olay gününün gecesinde de işrette miydin? Beyazıt:
“Evet” Kadı Molla Fenari işçiye dönerek, “başka şahidiniz var mı” diye sorar? İşçi:
“Yok” der. Kadı:
“Tanık olarak gösterdiğiniz Murat oğlu Yıldırım Beyazıt’ın şahitliğini geçerli kabul etmiyorum. Şarap alışkını olanlar işret gecesinin gündüzü baş ağrılı olurlar. Şarabın uyuşturucu gücüde devam eder. Görüşü bulanık yapar. Bulanık görüşte tam bir görme yoktur. Murat oğlu Yıldırım Beyazıt gibi devamlı şarap içenlerin gördükleri ise şüpheli bir görüştür. Bir kadı olarak söylediklerini doğrudur diye kabul edemem. Şahit gidebilir. Yargılanmayı dinleyecekse şu yana geçsin,” der.
Önce kadıya kızan Yıldırım Beyazıt Han, bu yargılama sonucunda:
“Tanrıya şükür senin gibi bir kadı Yıldırım Beyazıt’ın zamanında yaşadı, yoksa boşuna ömür geçirmiş olurdum” diye şükretti.
 
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | Yıldırım Beyazid’in Şahitliği için yorumlar kapalı
Tem 14

Efsanelerin Efsanesi!

VATANSEVER26_1344581169146
Kanımıza dokunuyor Cizre’de dağıtılan naylon diplomalar ve milletin varlığına başkaldırış. Devlet-i Aliye adına göğsümüzü siper ettiğimiz evkafın başı “soruşturuyoruz” dese de yemiyoruz gayri. Vali vazifesini yerine getirmeyip iktidarın memuru rolünü oynarken, kaymakam ile başvekil ne yapsın? Eli kolu bağlanıp kışlalarına hapsedilen askerin çaresizliği, işgalcinin polisi görünümüne bürünen emniyetin teslimatı ile girdim efsanelerin efsanesinin yanına…
“Oğul unutma… Açılımın sonu saçılımdır. Biz buralarda yatarken beş kişi mecliste boy gösterecek… İleri demokrasi adına, gök ekinler gibi bizleri biçecekler. Ne Haberal ne Balbay ne de Allah’ın aslanı Alan… Öcalan serbest bırakılmadan rehin tutulmaya devam edeceğiz.”
O konuşuyor biz dinliyoruz… Her şeyi ve tüm gelişmeleri bizlerden çok daha iyi değerlendirmesi karşısında söylenecek sözümüzde yok. “15 Temmuzda sözde Balyoz’un duruşması var. Ama Aysel Tuğluk’un on yıllık, Sebahat’in sekiz yıllık, Leyla’nın on beş yıllık, Ahmet Türk’ün ve de diğerlerinin bilmem kaç yıllık kesilmiş cezaları sumen altı… Onlar yeter ki özgür ve özgürlükçü olsun… Biz de planlarını bozduk diye yatalım öyle mi? Bu millet bu yalana inanıyorsa ne diyelim be evlat…” serzenişi ile noktalarken Engin Paşa’ya karşı araya giriyorum. Ukalalık baş belası.. “İyi de Komutanım uyanış başladı gecenin en karanlık anı sabaha yakın olanıdır.” Aslanın yelesini kabartması gibi yutkunurken yine boyun adaleleri sertleşiyor. “Bahr’ı Fecir… Uyanışta, Gezide o bilinci tam anlamıyla göremedim oğul…” diyor.
“Sabah vakti taarruzu… Bahr’ı Fecir başlangıcı” arasındaki stratejik farkı fark ettirmek için ne yazsan nafile.
“Allah… Allah…” 

images (1)

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=27293

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | Efsanelerin Efsanesi! için yorumlar kapalı
Tem 13

Mevzubahis Vatan!

dur yolcu* “Vatan sevgisi imandan gelir.”Hz. Muhammed
 
*”Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya layıktır”.  Mevzubahis vatansa, gerisi teferruattır.” Mustafa Kemal Atatürk
 
*”Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır; Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Mithat Cemal Kuntay
 
*”Benden eğerimi isteyiniz vereyim, atımı isteyiniz vereyim. Fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin veremem.” Mete Han
 
*”Bir memleketin saha bakımdan büyüklüğü onun gerçek büyüklüğünü ifade etmez ve bir milleti millet yapan arazisi değildir.” Thomas Henry Huxley
 
*”İnsan vatanını sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı vatan sayesinde kaimdir”. Namık Kemal
 
*”Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker görmedim.” Hamilton
 
*”Vatan aşkını artırmak için en emin yol, bir müddet yabancı bir memlekette kalmaktır.” William Shenstone
 
*”Vatan bir milletin evidir.” Ahmet Mithat
 
*”Vatan için katlanılan ölüm kadar tatlı ve şerefli bir ölüm var mıdır?” Horatius
 
*”Vatan sevgisi ahlakta iyiliği, ahlakta iyilik de vatan sevgisini meydana getirir.” Montesquieu
 
*”Vatan sıhhate benzer, değeri kaybedilince anlaşılır.” Süleyman Nazif
 
*”Vatan, çalışkan insanların omuzları üstünde yükselir.” Tevfik Fikret
 
*”Vatana olan borcunu ödemeden ölen insan bedbahttır”.  J. Fletcher 
 
*”Vatanı için ölmüş bir insan mesut insandır.” Virgilius
 
*”Vatanında ölmeyen iki kere ölür” “İ.Habib Sevük
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Mevzubahis Vatan! için yorumlar kapalı
Tem 12

O kafa!…

images (1)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Demokrasi denen şuh ve işveli dilber, genellikle hâki rengin tasallutuna mâruz kalırdı. O kadar mâruz kalırdı ki, artık aralarındaki mâruz kalma durumu muydu, yoksa yarı gönüllü bir alışkanlık mıydı, burası biraz karışık tarihin içinde..
“Bu ülkeye komünizm gelecekse de biz getiririz” diyen kafa ile “Zigana vâdisinde portakal yetişmez” diyen kafa aynı kafadır. “Halk plajlara hücûm etti, vatandaş denize giremiyor” diyen kafa ile “Asmayacaktık da besleyecek miydik?” diyen kafa aynı kafadır. “Demokrasi bir araçtır” diyen kafa ile “Şeriat sandıktan da çıksa iktidar olamaz” diyen kafa aynı kafadır.
Bütün bunlarla, “Camiye ayakkabılarıyla girdiler, camide içki içtiler” diyen kafa, “çapulcu” diyen kafa, “faiz lobisi” diyen kafa, “polise operasyon emrini ben verdim” diyen kafa, “kandan besleniyorlar” diyen kafa, “Reyhanlı’da öldürülenler Sünniydi” diyen kafa, “biz de bir milyonu toplarız” diyen kafa aynı kafadır; iktidarın, gücün şehvetidir bu.
O kafalar, demokrasi denen nâzenini dillere düşürenler, adını çıkartanlardır.
Kutsanan bir bâkire gibi, muhafaza edilmesi gerekenler listesindedir aslında demokrasi ama bir türlü o muameleye lâyık görülmez.
Ülkenin bir tarafında meydanı dolduran kalabalığın elinde on binlerce insanın kanından sorumlu bir câninin posterleri ve o câninin örgütünün bezleri sallanır, bunun adına ‘demokrasi’ denir, aynı ülkenin diğer bir tarafında bir baba ve sekiz yaşındaki kızı biber gazına boğulur, onların meydanlardaki gösterilerinin adı ‘vandalizm’dir.
Ülkenin bir yanında on binlerce insanın kanını elinde taşıyan örgüt kendi polis teşkilatını kurar, İmralı’daki câninin resimlerini taşıyan tişörtleriyle kimlik kontrolü yapar, devletin polisini yaralar, bu ‘demokrasi’nin cilvesi ve ‘basit bir izci örgütü’ dür, aynı ülkenin diğer yanında bir eylemci polis kurşunuyla öldürülür, bunun adı ‘meşru müdafaa’ dır, zaten öldürülen kişi bilmem hangi sol örgüte mensuptur, silahsız da olsa öldürülebilir.
Ülkenin bir yanında bir ‘açılım çocuğu’ Türk askerine “gidin buradan, burası T.C. toprağı değil, Kürdistan” der, bunun adına ‘demokrasi’ denir ve ‘açılım çocuğu’nun ‘anlaşılması’ gerekir, aynı ülkenin diğer yanında elinde Türk bayraklarıyla sokaklarda yürüyen çocuklar ‘çapulcu’ olur.
Ülkenin güneyinde bir komşusunun siyâsi muhalefeti ‘baş tâcı’ edilir, bunun adı ‘demokrasi ve insan hakları’ olur, ama yine aynı ülkenin güneyde bir kadîm şehir, bir kadîm diyar, bir soydaş şehir, bir Türk şehri Kerkük’te Türkmenler şehit edilir, bunun adı bile konmaz, derin ve kahrolası bir sükût kaplar aynı ülkenin hükümetini.
 
Kaynaktan alıntıdır. http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=27285
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | O kafa!… için yorumlar kapalı
Tem 11

Ayı Aklı – Bir Suzden Bir Buzden

28906ayi-akli
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Buna “ayı aklı” denir..
Hani “severken öldüren” akıl..
Adamla ayı dost olmuş, ayı adamı öyle sevmiş, öyle sevmiş ki, adam uyurken yüzüne konan sinekten dostunu kurtarmak için yerden kapmış koca bir kaya, sineğe indirmiş, sinek sizlere ömür, adam da tabii…
 
***
 1_temel_laz_fikra_www_aygoogle_com
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Temel ile arkadaşı sineklerden rahatsız oldukları için sinek avına çıkarlar.
Dolaşıp sinek ararlarken, bir sinek gelip birinin alnına konar.
Laz sineği kaçırmamak için usulca gayet sessiz bir şekilde eliyle işaret ederek arkadaşına alnındaki sineği gösterir.
Arkasından da arkadaşı hemen silahın namlusunu sineğe doğrultup ateş eder;sineği de, arkadaşını da vurur. Ancak Temel gayet sakindir:
“Bir suzden, bir buzden citti” diye söylenir.
 
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , | Ayı Aklı – Bir Suzden Bir Buzden için yorumlar kapalı
Tem 10

Vatansızlar Var!…

 
 936404_486198194783945_859192726_n
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kansız bir memleket istiyor gönlüm
Ancak kana doymaz imansızlar var
Civanlar, yiğitler besliyor ömrüm
Ona “kelle” diyen vicdansızlar var!…
 
Yok, olmuş namuslar, vicdanlar, arlar
Saymakla biter mi yoklarla varlar
Beyinleri işgal etmiş davarlar
Kalpsizler, ruhsuzlar ve kansızlar var!…
 
Kan içen canavar “sayın” olursa
İktidar senindir dayın olursa
Batar, bir ülkede hayın olursa
Adalete kıyan mizansızlar var!…
 
Vekil kral gibi ağırlanmakta
Asil her zeminde azarlanmakta
Ülke adım adım pazarlanmakta
Bu cennet vatanda vatansızlar var!…
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | Vatansızlar Var!… için yorumlar kapalı
Tem 09

Kuyruk Acısı

296123_510820062305467_1862210022_n

Hikayeyi bilirsiniz !Zamanın birinde bir köylü ile yılan arkadaş, dost olurlar.Köylü yılana her gün süt götürmekte yılan ise ona her gün bir altın vermektedir.
Onlarınki karşılıklı menfaat dostluğu ama olsun her ikisi de karşılıklı bir şeyler alıp veriyorlar yani birbirlerinin hayatını kolaylaştırıyorlar. Paylaşımda bulunuyorlar.
Bu karşılıklı alışveriş uzunca bir süre devam ediyor.Köylü bir gün hastalanıyor her gün götürdüğü sütü görüyemeyecek yılana, çağırıyor oğlunu yanına,bak oğlum bizim bahçenin yanındaki dut ağacının dibinde her gün bir yılan gelir, benim götürdüğüm sütü alır ve yerine bir altın bırakır.Ben bugün hastayım ve bu sütü sen götür ve yılanın verdiği altını getir der.
Oğlu babasının bahsettiği yere gider, sütü bırakır, ancak babasına da kızar.
Sütü babasının dediği yere bıraktıktan sonra altını vermeye gelen yılana baltayla saldırır yılan kendini kurtarmak isterken aldığı balta darbesiyle  kuyruğu kopar ve yılan can acısıyla oğlana saldırır ve onu  öldürür. 
Gelelim gündemimize…
 
Gezi protestolarında “aslan” kesilen başbakan “%50′ yi zor tutuyorum” diyerek vatandaşların kendi emrinde görevli olarak görüp diğer %50′ yi tehdit etmiştir. AKP’ye oy veren vatandaş Başbakan RTE’nin emrinde hazır bekleyen bir ordu mu dur, acaba? …
Bütün bunlar olurken terör örgütünün  cani ele başının direktifleri tek tek yerine getirilmiş, üstüne üstlük  “akiller heyeti” oluşturulmuştur. “Akiller heyeti” önceden ezberlemiş oldukları terör örgütünün tekliflerini vatandaşın isteğiymiş gibi RTE’ye sunmuşlardır.  Bular yaşanırken Cizre’de terör örgütünün kendi güvenliğini sağlamak için sözde diplomalar dağıttığı gündeme bomba gibi düşmüştür. Ne hikmetse TÜSİAD heyeti Cizre’ye giderek “güvenliği sağlayan” hainler nezaretinde halay çekebilmiştir.Hükumet “gezi”ye gazla,TOMA’yla müdahale  ederken Cizre’ye konuyu araştırmak için müfettiş gönderiyor.
(Sabrınız ya da sabır taşınız çatlamasın aman dikkat! )
ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Doğu, Güneydoğu da; (Batman, Gaziantep, Hakkari, Diyarbakır) ve Adana’da ‘teftiş’ havasında gezerek, “çözüm sürecine destek” mesajları veriyor. Teröristlerle kol kola, göbek göbeğe olan BDP “bunun çözüm sürecini engellemek için yapıldığını, örgütün böyle bir çalışmasının olmadığını ” bildirmiş, en basit ifade ile vatandaşın aklıyla alay ediyor. Fırsatlardan faydalanan terör örgütü halkı korku, şantaj, kandırma ve çeşitli yollarla yanına almaya başlamış, gücüne güç katmış, Hükumette ise maalesef “tık” yok ve hala “gezi” derdinde…
RTE  bunları “duymaz, görmez, bilmez” davranmaya devam ediyor. Vatandaşlar da RTE “Sağır sultanlığa terfi etti”  ifadeleri kullanıyor.
Türkiye’yi yönetenlerin ne yapacağını idamlık cani terörist yöneticisinden öğreniyoruz. 
Cani elebaşının isteklerini yerine getirmeye devam eden AKP milletin tepkisine karşı da rafa kaldırdığı EMASYA (Emniyet,Asayiş, Yardımlaşma) Protokolünü tekrar uygulamak için harekete geçmiştir. Vesayetten kurtulduğunu söyleyerek farklı vesayetler protokolleri  imzalamıştır. MGK toplantısındaki “Halk ayaklanırsa asker polise yardımcı olsun” sözlerinin etkin bir şekilde kullanımına yasal zemin arandığı görülmektedir.
Ülkeyi uçurumun eşiğine getiren AKP kendini kurtarma gayretine düşmüş, dolaylı şekillerde askeri göreve çağırma çareleri hazırlamıştır.
Bundan sonraki süreç büyük ihtimalle büyük müttefikimiz ABD-AB politikaları bizi karıştırmaya devam ediyor. ABD burnumuzun dibinde ve her şeyi organize ediyor ve pazarlıklar ABD ile yapılmakta olduğu biliniyor… 
Yukarıdaki hikaye bunu anlatabilecek en güzel hikaye!
Daha fazla geç olmadan bütün vatandaşların uyanması dileğiyle…
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , | Kuyruk Acısı için yorumlar kapalı
Tem 08

Somuncu Baba

somuncubaba3Yıldırım Bâyezid, 798/1396 tarihinde kazandığı Niğbolu zaferine bir nişâne-i şükür olarak Bursa’da Ulu Cami’nin inşâsını başlatmıştı. UluCami’nin inşâatı, 802/1399 yılında tamamlanınca, eskiden beri ehl-i İslâm arasında mevcut olan âdet gereğince, açılma merasiminin Cuma günü yapılmasına karar verilmişti. Sultân Bâyezid, o gün, Cuma namazında hitabet ve imametin ve namazdan sonraki va’zın teberrüken damadı Emir buhari tarafından yapılmasını arzu etmişti. Bu isteğe hayır cevabını veren Emir Buhari, gerekçesini şöyle açıklıyordu: “Bu beldede yani Bursa’da benden daha âlim kimseler vardır ve kutb-ı zaman burada iken bana va ‘z vermek düşmez. Bu şeref, halkın Etmekçi Koca dedikleri Şeyh Hâmid’e aittir”. Bu cevabı şaşkınlıkla dinleyen Padişah, hemen teklifi Somuncu Baba’ya iletir. Somuncu Baba, sırrının fâş olduğunun farkındadır ve nitekim bu hissiyatını, Emir Sultan’a söylediği şu cümleyle ifâde eder: “Hay Emir Hay! Niçin bizi fâş ettin?’
Çevreden gelen büyük âlimlerin ve meşâyıhın da bulunduğu büyük bir cemâ’ate önce imamlık ve hatiplik yapan Somuncu Baba, namazdan sonraki va’zını da Fatiha Sûresinin tefsirine tahsis etmişti. Bu va’zında Fatiha Sûresini yedi ayrı makamda tefsir etmesi ve bu sûrenin tefsirinde zamanımızdaki bazı ulemânın müşkülen vardır diyerek Molla Fenârî’nin gerçekten mevcut olan müşküllerini de halletmesi, Câmi’deki hem ulemâ, hem meşâyıh ve hem de avâm-ı nâs arasında hayret ve takdire sebep olmuştur2. Ulu Câmi’deki bu va’zdan sonra meydana gelen hâdiseleri kısaca şöyle özetlemek mümkündür:
Birincisi: Hutbe ve va’zını dinleyen halk, onun büyük bir veli ve kutub olduğunu anlamıştır. Bunun üzerine elini öpmek üzere kapıya hücum eden halkın bu hücumu karşısında, caminin her üç kapısından da çıktığı görülmüştür. Akabinde hemen çilehânesine çekilerek, bir daha ekmek yapmamıştır3. Artık halk arasında onun kerametlerinden ve menkıbelerinden bahsedilir olmuştur. Bu menkıbe ve kerametlerinden bir tanesi de şudur:
Şeyh Hâmid’in dostlarından ve mürîdânından bir derviş sûfî, iki parça tarlayı zirâ’at ederdi. Bunlardan birini, Şeyh Hâmid hesabına ve diğerini de kendi adına ekti. Şeyh Hâmid için ektiği tarladan bir tek habbe hâsıl olmadı ve kazâ-i ilâhî ile tarlanın mahsûlı telef oldu. Ancak kendisi için ektiği parça, fevkalade hâsıl vermişti. Bir gün Şeyh Hazretleri mezkûr tarlaların üzerine varup, “Bu iki parçadan hangisi bizimdir?” şeklinde keşf yoluyla durumu öğrenmek isteyince, sûfî, Şeyh’in tarlasında ekin bulunmadığından utanarak kendisine ait olanı “Bu sizindir.” deyü Şeyh Hâmid’e gösterdi. Şeyh Hazretleri bu sözü duyunca, üzüldü ve şöyle söyledi: “Dünya tarlasından meyve ve ürüne ulaşmak berhudarlık alâmeti değildir. Belki günah tohumunun kemâl-i zuhûrundandır.”. Yani Âhiretin bakî meyvelerinidünyada fânî bir surette yemek istemiyordu4.
İkincisi; Onun hem zahir ve hem de bâtın ilimlerine vâkıf olarak Fatiha tefsirini yedi ayrı makamda yapması, herkesi ve özellikle de ilk Osmanlı Şeyhülislâmı olarak kabul edilen büyük Allame Molla Şemsüddin Fenârî Hazretlerini hayretlere düşürmüştür. Somuncu Baba’nın va’zını dinleyen ve sonradan da onun müridi olan Mollla Fenari, kendini tutamayarak ve halka dönerek bu hayretini şöyle ifade etmiştir: “Şeyh Hâmid, bize burada hikmetler saçıyor ve büyüklüğünü gösteriyor. Fâtiha’yı yedi vecih üzere tefsir eyledi. Birinci tefsiri herkes anlayabilirdi. İkinciyi, buradaki ancak bazı kimseler anlayabildi. Üçüncüyü ise, bir kısmını aklım idrâk ettiyse de, bir kısmını idrâk edemedi. Bundan sonraki vecihleri ise, bizim idrâkimizin dışında kaldı. Ancak kendisi idrâk edebilir.”5. Bu manalardan aldığı ilhamlarla, Molla Fenari, Fâtiha-i Şerifeyi tefsir eden bir Risale kaleme almıştır ki, meşhurdur ve kütüphanelerde mevcuttur. Kısaca Somuncu Baba, bu va’zı ile, tefsirde de üstâd olduğunu isbât eylemiştir.
Fâtiha’yı yedi makam üzerine tefsirini açıklayan bir araştırmacının değerlendirmesini burada özetlemek istiyoruz:
Somuncu Baba’nın Ulu Cami’de yaptığı va’zda, “Fatiha sûresini yedi ayrı makamda tefsir etmesi’, onun mutasavvıfların işârî tefsirini çok iyi bildiğini; özellikle İbn-i Arabi’nin mektebinin Kur’an ve hadislerden çıkardıkları zahirî manalar yanındaki batınî manalara muttali’ olduğunu göstermektedir. Babası vasıtasıyla intisâb ettiği Ebheriyye Tarikatının İbn-i Arabî’ye bağlılığı ve kendisinin Dâvud Kayserî’den de ders almış olma ihtimali, onun bu vasfını geliştirmiştir. Bilindiği gibi, mutasavvıflar, fıkıh ve kelamcıların kullandığı nazar ve istidlal metodundan ziyâde tasfiye ve işrâka dayalı bir mükâşefe metodunu izlemektedirler. Âyet ve hadisleri tefsir ederken de, bu metoda baş vururlar. Somuncu Baba da, Fatiha Suresinin tefsirinde bu metodu kullanmıştır6.
Somuncu Baba’nın Ulu Cami’deki bu va’zı sırımı fâş etmiş; korktuğu başına gelerek birden şöhret oluvermiştir. Halkın ziyâde tazim veikramlarından rahatsız olan Şeyh Hâmid, mürîdi Hacı Bayram-ı Veli İle birlikte Bursa’dan ayrılmış ve gözlerden kaybolmuştur. Daha sonra beraber Hacca gittikleri ve oradan da Aksaray’a geldikten sonra burada ihtifâ eylediği yani gizlenip kaybolduğu, tabakât kitaplarının verdiği bilgiler arasındadır.
Kaynaklar:
1-Âlî, Künh’ül-Ahbâr, sh. 112-113; Aynî, Hacı Bayram-ı Veli, 66
2-Sarı Abdullah Efendi, Semerât’ül-Fu’âd, 231-232; İsmail Hakkı, Silsile-i Tarîk-i Celvetî, Vrk. 56/a; Aynî, Hacı Bayram-ı Veli, 66-67; Hüseyin Vassâf, Sefine-i Evliya, II, 255; Mecdî Efendi, Hadâık, I, 75; Taşköprüzâde,Şakâık, 35
3-Vassâf, Sefine-i Evliya, II, 255
4-Mecdî Efendi, Hadâık (Şakâık Tercümesi), I, 75
5-Sarı Abdullah Efendi, Semerât’ül-Fu’âd, sh. 231-232; İsmail Hakkı,
Silsile-i Tarîk-i Celvetî, 56/a-b
6-Yılmaz, Somuncu Baba, 21; Bediüzzaman, Muhâkemât, İstanbul 197
7-,sh. 1077İsmail Hakkı, Silsile-i Tarîk-i Celvetî, Vrk. 56/b; Sarı Abdullah Efendi,Semerât’ül-Fu’âd, 2338Baba Yusuf, Hakikinâme, Vrk. 82/b vd.
 
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | Somuncu Baba için yorumlar kapalı
Tem 07

Altın Sözler

images
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
* Ne üstün zekâ, ne hayal gücü ne de her ikisi beraber bir dahi yapmaya yeter. Sevgi, sevgi, sevgi… İşte bu, dehanın ta kendisidir.   Newton
 * Dünyada bütün dertlere çare bulunur ama servet, şehvet, şöhret mikrobuna yakalananlara deva bulunamaz Eflâtun
* Biraz bilmek tehlikelidir; ya derinliklerden iç ya da bilgeliğin tadını tatmaya kalkma! Çünkü sığ sular beyni zehirler, bol sular insanı temizler. Pompey
* “Dünyanın en büyük felâketi, iyi adamın kötü adama muhtaç olmasından daha büyük felâket olamaz…”  Büyük İskender
*“Bu iddialar rastlantı değil. En zoruma giden bu sürecin İmralı’yla ilişkilendirilmesi. Denge takası noktasında aynı kefede gösterilmek her TSK mensubu için züldür. Bunun yerine ömür boyu hapiste çürümeyi tercih ederim” İlker Başbuğ Emekli Genel Kurmay Başkanı
*“Türkler, güney bölgelerinin tamamını CIA’ya devrettiler. Oralarda CIA başıboş, kontrolsüz dolaşıyor. İskenderun otellerinde CIA cirit atıyor. Oteller El-Kaide teröristleri ile dolu. CIA, Adana yakınlarındaki İncirlik üssünden bölgeye getirdikleri teröristleri kullanıyorlar. Bunun Türkiye’ye dönüşü feci olacak” ABD’li tarihçi Tarpley
*Sular yükseldiğinde balıklar karıncaları yiyor… Sular çekildiğinde de karıncalar balıkları yiyor. Bu durumda kimin kimi yiyeceğine, balıklar ve karıncalar değil sular durumu karar veriyor!
* Paris’te öldürülen üç PKK’lıdan birini rahibe gibi tarif ederek PKK’lı teröristi şöyle anlatılır: “Bembeyaz dişlerini açıkta bırakan sürekli gülümser haliyle, kıvır kıvır saçlarının altında sımsıcak bakan gözleriyle insanın içini ısıtıveren, alçakgönüllü ve son derece hareketli, sevimli, candan bir genç kız olarak canlandı hafızamda”. Cengiz Çandar
* “Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi, bölgede sınır ve harita değişikliğini gündeme getirebilir” Cevat Öneş
* “Yeni anayasa yapılırsa bu final, adı konmayan bir affı gündeme getirebilir ama buna daha zaman var” Cevat Öneş
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , | Altın Sözler için yorumlar kapalı