May 01

Kaç çocuğumuz yakılarak öldürülünce uyanacağız?

10252165_10202838325934272_3367670988540561257_n
10298920_10202838327374308_2397413110091636504_n
 
Kaç çocuğumuz yakılarak öldürülünce uyanacağız?
 
Gizem 6 yaşında bir kız çocuğu. Evinin kapısından kaçırıldı. Sonra cesedi bulundu. Katil akrabası idi. Nedeni ablası ile evlenmek istemiş fakat Gizem’in ailesi razı olmayınca aileden intikam almak için Gizem’i kaçırdı. Küçük kızın ağzını bant ile bağladı. Ve bıçakladı. Gizem ölmedi. Üzerine benzin döktü ve yaktı. Gizem canlı canlı yakılarak öldürüldü. Eşine az rastlanacak türden bir vahşet. Bu alçakça cinayeti planlar iken katil yakalanmamayı umuyordu. Ancak yakalansa bile idam edilmeyeceğini. Biliyordu ki nasıl olsa bir şekilde çıkarılacak olan bir af ile 10-15 sene sonra hapishaneden çıkacak ve hayatına kaldığı yerden devam edecekti. Çünkü Türkiye’de idam cezası yok.
Geçtiğimiz Nisan ayında Kars’ta, 9 yaşındaki Mert Aydın adında bir çocuk hem de tanıdığı 23 yaşındaki Aykut Balk tarafından önce tecavüz edildi sonra kafasına taşla vuruldu, ölmeyince boğularak öldürüldü. Polis 4 gün süren bir çalışmadan sonra zanlıyı yakaladı. Zanlı suçunu itiraf etti. Şu anda hapiste olan Aykut Balk intihar girişiminde bulundu.
Bir başka haberi hatırlayalım. 8 Eylül 2013 tarihli Hürriyet gazetesi: Mersin’de babası ile yaşayan 9 yaşındaki Nazar Yıldız’ı babası ayrı yaşadığı annesi Serap A.’ya 10 gün birlikte kalması için teslim etmiş. Serap A. A. adlı bir adam ile yaşıyormuş. A. A. 9 yaşındaki Nazar Yıldız’ı günlerce ” uyumadığı ve kendisini dinlemediği “ gerekçesi ile demir çubuk ve makarna süzgeci ile dövmüş. Nazar Yıldız yoğun bakımda 13 gün yaşam savaşı vermiş. Ve sonunda bu mücadeleyi kaybederek ölmüş. 13 gün doktorların kurtarmak için verdiği bütün mücadeleye rağmen o kadar ağır işkence görmüş ki kurtarılamamış.
2 yaşında bir kızı olan anne bana “kızıma bir şey olur ise dünyayı yakarım ancak idam cezasına karşıyım” demiş. Benim çocuğuma dokunmayan yılan bin yaşasın demek değil mi bu? Senin çocuğuna Allah korusun bir şey olunca dünyayı yıkıyorsun, başkasının çocuğuna bir şey olunca katili koruyorsun. Adalet mi bu?
Bu çağrıya şimdi ve tekrar destek verenlerin
bilgi@21yyte.org mailto:bilgi@21yyte.org e-posta adresine isim ve adreslerini bildirmelerini rica ederim. Bu isim ve adresler, bu makale ile birlikte 30 Mayıs 2014’te TBMM Başkanlığına yollanacaktır.
Haydi çocuklarımız için bir şey yapalım. Bir çocuğu bir katilin elinden kurtarabiliriz. Çünkü çocuk katilleri korkak olur.
 
Kaynak:http://www.yenicaggazetesi.com.tr/kac-cocugumuz-yakilarak-oldurulunce-uyanacagiz-30625yy.htm (6 fotoğraf)
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , | Kaç çocuğumuz yakılarak öldürülünce uyanacağız? için yorumlar kapalı
Nis 30

Ağlama Duvarı

248780-3-4-d5c38
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevi’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş. Bir hafta, iki hafta… Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş. İzin alıp açmış teybini, sormuş adama:
 
– Kendinizi biraz anlatır mısınız?
 
– Adım David, Polonya Yahudisiyim. Yaşım 68. Smalla’da bir kumaş dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv’de bir çiçek serasında çalışıyor…
 
– Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde, dua ederken görüyorum.
 
– Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan’a yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.
 
– Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz ?
 
– İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti.
 
Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:
 
– 40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?
 
Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevi, sonra da bezgin bir sesle cevap vermiş:
 
“Vallahi artık bilemiyorum” demiş, “İçimde, sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var…”
 
Kaynak:http://www.fikrasi.com/aglama-duvari-6294.htm
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , , , | Ağlama Duvarı için yorumlar kapalı
Nis 29

Bunun adı, Alçaklıktır! Hainliktir!

 290320140143416649766 

 

 

 

 

 

 

Bunun adı, alçaklıktır! Hainliktir!

Ülkede olanlara karşı duyarlı aydınlarımızdan birisi olan Sayın Yılmaz Dağdeviren 1970’li yıllarda TRT’de Televizyon Dairesi Başkanlığı’nı başarıyla yürüten bir şahsiyettir. 80’ini aşkın yaşına karşın -pek çok konuda olduğu gibi- Türk adının örselenmesine de tepki göstermektedir. Bu konuda gönderdiği iletinin bir bölümünde şöyle diyor:

“1,5 milyon Ermeni’yi kesmiştir” derken, Türk var.

“Kürtlere asimilasyon uygulamıştır” derken, Türk var.

“Rumların mallarını gasp etmiştir” derken, Türk var.

“6-7 Eylül olayları”nda, Türk var.

“Toprak ve tazminat taleplerinde” Türk var.

“Özerklik kılıfı altında ’bağımsızlık’isterken” Türk var.

“Bartholomeos için Ekümenik Patriklik isterken” Türk var…

Velhasıl, “isterken” Türk var,

“Hakkı teslim ederken” Türk diye bir şey yok!

Bunun adı, olsa olsa, alçaklıktır! Aslında bunun adı ’alçaklıktan’da öte hainliktir!

Kaynak:http://www.yenicaggazetesi.com.tr/vahideddin-gibi-30398yy.htmhainliktir!

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | Bunun adı, Alçaklıktır! Hainliktir! için yorumlar kapalı
Nis 28

Ayrık Otu ile Çınar Hikayesi

388499_552266494818852_2122911191_n
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alabildiğine gür yemyeşil çimenlerin, renk renk menekşelerin, papatyaların, gelinciklerin yaşadığı bir Çayır vardır. 
Bir gün bu Çayır’a ne idüğü belirsiz bir ot gelir. Masum ve mazlum bir eda ile “Sayın Çayır hazretleri” der. “Yersiz yurtsuz kaldım. Kıyıcığınızda köşeciğinizde, hiç işe yaramayan verimsiz bir parçanızda yerleşmeme müsaade eder misiniz?” 
Çayır önce şaşırır. Bu davetsiz misafiri hiç tanımıyordur. “Adın nedir?” diye sorar, “Sana kim derler?” Öteki, biraz daha ezilip büzülür, merhamet dilenen bir sesle: “Bana, ayrık otu, derler. Kimseye zararım dokunmaz. Herkese iyilik ederim.” der. Çayır: “Pekiyi. Yalnız, bizim çocuklara bir danışayım. Kabul ederlerse, sana da bir köşe veririz. Bizim burada demokrasi vardır. Hiç kimse tek başına karar veremez. Herkesin fikri alınır.” diyerek, çayırda yaşayan bütün bitkileri toplar. Kısaca meseleyi anlatır. Diz boyu çimenler, mor menekşeler kıpkırmızı gelincikler, sarı papatyalar, yeni bir arkadaşa kavuşacaklarını düşünerek çok sevinirler. Oy birliği ile, “Ayrık otu”na münasip bir yer verilmesi tezini savunurlar. O çayırda, ulu bir Çınar vardır. Çok yaşamış, çok gün görmüştür. Söz alır:
“İşinize karışmak gibi olmasın ama, bence hata ediyorsunuz. Siz, ayrık otunu tanımazsınız. Görünüşüne aldanmayın. Son derece zararlı bir bitkidir. Aranıza girerse huzurunuzu bozar, kökünüzü kurutur, yaşama hakkınızı elinizden alır. İyiliğiniz için söylüyorum. Bana göre hava hoş. Ben kuvvetliyim. Bana hiçbir şey yapamaz.” 
Çınar’ın öğütlerine aldırış eden olmaz… “İhtiyar, amma da saçmalıyor ha! Bu zavallı kime kötülük edebilir ki!” derler. Böylece, karar verilir. Ayrık otu, çayırın verimsiz bir köşesine yerleştirilir.
 
Sonra, zaman geçer… Ayrık otu, tabiatının icabını yapmağa başlar. Kendisine ayrılan saha ile yetinmez. Her tarafa kök salar. Toprağını gittikçe genişletir, herkese kafa tutar, yavaş yavaş herkesi yerinden eder. Çayır’ın huzuru kaçar. O eski ahenk, dostça ve beraberce yaşanılan günler şimdi bir hayâl olmuştur. Çimenler, artık diz boyu değildir. Menekşeler, o şahane morluklarını kaybetmiş kirli bir renge bürünmüşlerdir. Gelincikler, muradına ermeden soluveren gelinlere benzemiştir. Papatyaların sarısı artık eskisi gibi tatlı görünmez, bir “ölüm sarılığı” nı hatırlatmaktadır.
 
Vaziyetin gittikçe kötüleştiğini görünce, çayırdakiler meseleyi bir kere daha müzakere ederler. Herkes, başlangıçtaki fikrinin hatalı olduğunu, ayrık otunu kabul etmemeleri gerektiğini söyler. Yazık ki, iş işten geçmiştir. Ne yapılabileceklerini düşündüler. Neticede, “Çayır Ana”ya gidip “Ayrık otu”nu şikayet etmeye karar verirler. Çayır, çocuklarının haline çok üzülür, âdeta yüreği parçalanır. Hemen, “Ayrık otu”nu bulur. Hiddetle: “Sana verdiğimiz köşede durmamış, her tarafı istila etmeye başlamışsın. Çocukların huzuru kalmamış. Sana acıdıkları için aralarına almışlardır. Hepsini pişman ettin. Ya bu huyundan vazgeç, köşeciğine çekil, ya da geldiğin yere git.” der.
 
Ayrık otu, arsız arsız sırıtır. Kendine güvenen bir ifade ile: “Yerimden memnunum… Halimden asla şikâyetçi değilim. Rahatsızlığım da yok. Eğer rahatsız olanlar varsa, çekilip gitmekte serbesttirler. Beyhude yorulmayın. Elinizden bir şey gelmez. Köklerimi öyle derinlere saldım ki, artık söküp atamazsınız!” cevabını verir. 
 
Bu hikâye, böylece biter. Sözünü kimseye dinletemeyen o Ulu Çınar’a gelince: Çayır sâkinlerinin haline o kadar üzülmüş, kaybolan saadetlerinin arkasından öylesine ağlamış ki, “Ben demedim mi?” bile diyememiş!..
 
Kaynak: https://www.facebook.com/notes/t%C3%BCrk-polisi/galip-erdem-ayr%C4%B1k-otu-ile-%C3%A7%C4%B1nar-l%C3%BCtfen-okuyunuz/552266091485559
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , | Ayrık Otu ile Çınar Hikayesi için yorumlar kapalı
Nis 27

Güneydoğudaki Ermeniler

270420131625560427337
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Güneydoğudaki Ermeniler
Almanya’da Türklerin düzenlediği bir toplantıda Prof. Dr. Hasan Köni, “Ermeni meselesi” başlıklı bir konuşma yapmış ve şöyle demişti:
“Tehcir sırasında, yerinden olmamak için ‘convert’olan yani Müslümanlığa dönen Ermeniler var. Sayıları 300-400 bin kişi. Ayrıca dönmüş Museviler ve dönmüş Rumlar da var. Bunları maalesef Türkiye Cumhuriyeti, kendi vatandaşlarını rahatsız etmemek için açıklamıyor. Belki de devletin içinde de yüksek rütbeye gelmiş Ermeni kökenli dönmüş insanlarımız var.”
Gerçek buysa, Türkiye’nin 52 milyon seçmeninin, oy verirken kimi seçtiğini veya bir dini gruba girerken kimin peşinden gittiğini bilmesi gerekmez mi?
Bu sütunda yayınladığımız “y.canca” imzalı bir mektupta, “Hrant Dink, bir Ermenistan gezisinde oradaki muhataplarına ‘Siz 1.5 milyon Ermeni’nin katledildiğinden bahsediyorsunuz. Oysa aynı dönemde yaklaşık 500 bin Ermeni, din değiştirip Türk olmuştu. Bunları neden dikkate almıyorsunuz?’ diye sordu. Muhatabı da ‘Bu konunun gündeme gelmesi, davamıza zarar verir’ dedi. Dink, bu konuda araştırmalar yapıyordu… Acaba kim veya kimler kendini hangi kimlikle saklı tutuyordu? Özellikle de din adamı kimliği ile!
Bana göre yukarıda açıklanan dönme Ermenilerle ilgili çalışmaları, Dink’i ölüme götürdü. Türk kimliği ile Türkiye için her türlü kötülüğü yapanlar ortaya çıkacaktı; bu yüzden Dink’in öldürülmesine karar verdiler” deniliyordu.
***
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceğini düşünenler, gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesini bütün boyutları ile aydınlatırsa, devlet içindeki asıl çeteyi ortaya çıkaracak, Türk Milleti’ne karşı ters operasyon yapan bir çeteyi deşifre etmiş olacaktır.
 
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ermenice-hizmet-kime-verilecek-29984yy.htm
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , | Güneydoğudaki Ermeniler için yorumlar kapalı
Nis 26

RÜŞVET!

fft64_mf1866631
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
RÜŞVET!
 
Açmadığım, açamadığım
Kapı yoktur Dünyada
Âlimin elinde kalem
Askerin silahında kurşun oldum
Nice diktatörlere aman dedirttim
Beni dinlemeyenlere
Kanun, tüzük, kararname… Kemirttim
Benden çekinmeyen
Amir-memur, işçi-işveren… Var mı hiç?
Durağım, yerim-yurdum yok benim
Kimliğim uluslararası
En dürüst insanın beyninde
Ateş böceği gibiyim
İş görmek, gördürmek için
Amansızca seğirttim
Doğrunun kellesini kopardım
Dürüstlüğün kanına girdim
Ahlâkı ipte sallandırdım
Haklıyı sürgün ettim
Mao mu?
Lenin mi?
Stalin mi?
Hitler mi?
Bush mu?
Yeltsin mi?
Obama mı?
Dize gelmedi benim karşımda
Çağın atomu, lazeri
Yok, edebildi mi beni?
Ben, RÜŞVET!
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | RÜŞVET! için yorumlar kapalı
Nis 25

Drau Katliamı’nı Biliyor musunuz? (28 Mayıs 1945)

image0012
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kuzey Kafkasya halklarının İkinci Dünya Savaşı sırasında maruz kaldığı katliamlar Rusya toprakları ile sınırlı kalmamış, Avrupa’ya kadar uzanmıştı. 1944 yılının sonlarına doğru Rus saldırılarından kurtulmak için Avrupa ülkelerine kaçan çoğunluğu kadın, çocuk ve ihtiyarlardan oluşan çok sayıda Kuzey Kafkasyalı, önce İtalya’nın kuzeyindeki Paluzza bölgesinde bulunan İtalyan dağ köylerine yerleştirildiler. Savaşın bitmesinden birkaç gün önce de Avusturya’ya, Carinhia’nın Ober Drauburg bölgesine sürülerek, burada Drau nehri vadisine yerleştirildiler. 11 Şubat 1945’te Yalta Konferansı’nda Rusya, Amerika ve İngiltere tarafından alınan bir karar ile İngiliz işgal bölgesine dahil edilen bu vadideki insanların Rusya’ya iade edilmesine karar verildi. Mülteciler en azından Türkiye’ye gitmeleri için izin verilmesini istediler; ancak bu talepleri reddedildi. Londra’dan gelen 28 Mayıs 1945 tarihli karar, “Mülteciler, Sovyet otoritelerine teslim edilecektir.” şeklindeydi. Kararın uygulanması için, İngiliz tankları, bu insanları Dellah bölgesine sürdüler. Burada “yurtlarına dönmeleri gerektiği ve bunun için kendilerine yardımcı olunacağı” resmen tebliğ edildi.
 
28 Mayıs – 1 Haziran tarihleri arasında yaklaşık 8,000 Kuzey Kafkasyalı silahlardan arındırılarak Ruslara teslim edildi. Teslim edilenler sınırın sadece 200 metre ilerisinde kurşuna dizilerek öldürüldüler. Çok az sayıda Kafkasyalı, Rus askerlerinin elinden kurtularak diğer ülkelere geçebildi. Geriye kadın ve çocukların cesetleri ve Kuzey Kafkasyalıların bir vadiyi dolduran eşyaları kaldı.
 
Teslim olmanın ölüm ya da Stalin’in acımasız kamplarında mahkumiyet anlamına geldiğini bilen bazıları Ruslara teslim olmaktansa kucağındaki çocuğuyla nehre atlamayı tercih etti. Bu korkunç dramın şahitlerinden çiftçi Martin Nagale gördüklerini şöyle anlatıyordu: “…Çok korkunçtu. Kadınlar teslim edilmemeleri için yalvarırken, her yeri gözyaşları ile yıkıyorlardı. Bu yalvarmaların faydasız olduğunu gören birçoğu da çocukları ile kendilerini Drau nehrine attılar.” Bir başka şahit Mrs. Maria Tiffling, faciada gördüklerini şöyle ifade ediyordu: “Bir ailenin bütün fertleri ile Drau sularında kayboluşunu unutamam. Anne bir yavrusunu sırtına bindirmişti. Diğer ikincisinin de ellerini tutuyordu. Üçüncü ve en küçük çocuk da babasının kollarında idi. Hepsi de kendilerini asi Drau’nun sularına korkunç çığlıklarla attılar.” Dünya tarihinin az bilinen bu katliamından sonra Avusturya’nın güneyinde Spittal Drau kasabasında 24 Ekim 1960 yılında Batı Avrupa Müslümanları Birliği tarafından küçük ama anlamlı bir anıt dikildi. Anıtın kitabesine şunlar yazılmıştı: “Burada 28 Mayıs 1945’te 7,000 Şimali Kafkasyalı, kadın ve çocukları ile birlikte Sovyet makamlarına teslim edildiler. Ve İslamiyet’e olan sadakatleri ile Kafkasya’nın istiklali ideallerine kurban gittiler.”
 
Kaynak: http://cecenistan.ihh.org.tr/varolus/surgunlerdiyari/draukatliami.html
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , , | Drau Katliamı’nı Biliyor musunuz? (28 Mayıs 1945) için yorumlar kapalı
Nis 24

Galip Erdem’den Altın Sözler

20140404_525382 

 

 

 

 

 

 

*”Hepimizin bildiği, yine de çoğumuzun unutur göründüğü bir gerçeği hatırlatmanın tam zamanıdır. Milletimizin düşmanları, hem sayıca çokturlar, hem de güçlüdürler. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı düşünürken, aklımızdan hiç çıkmaması gerektiği halde, düşmanlarımızın varlığını ve gücünü hesaba katmıyor gibiyiz. Unuttuklarımız arasında varlığımızın başlıca şartı saydığımız «MİLLÎ BİRLİK ve BERABERLİK» en başta geliyor.”

*”Horlanan değerlerimizin başında, hiç şüphesiz Türkçemizi ele almak zorundayız. Türk dili, batı dillerinin istilâsına uğramıştır. Öyle ki Cumhuriyet öncesinin yanlış tutumu, Arapça ve Farsça kelimelerin dilimize doldurulması büyük bir şuursuzluk örneği olarak gösterilirken, batı dillerinden gelen binlerce kelime hiç sıkıntı çekmeden ve maalesef çoğu zaman yetkili makamların yardımı ile dilimize yerleşmiştir. Kesin bir rakam vermenin imkânsızlığını belirttikten sonra, 900 yıl boyunca Türkçemize giren yabancı kelimelerin sayısı, Cumhuriyet dönemi içinde alınan ve resmî yazışmalarda kullanılan kelime sayısından çok fazla değildir. Türkçemiz, sorumluların niyetini münakaşa etmeden söyleyelim: Halkın dili olmaktan çıkmış, Osmanlı çağı dilinin «Avrupacası» haline gelmiştir.

*”Özüne yabancılaşan bir milletin hiçbir sahada ilerlemesinin mümkün olmadığını unutmayız. Teknik gelişmeleri benimserken, millî kültürümüze bağlanmanın bir milliyetçilik şartı olduğunu, en ziyade kalkınmış ülkelerin, millî kültürlerinden kopmadıklarını biliriz.”

*”İkibin yıllık bilinen millet hayatımızın her döneminde yalnız askerlik sahasında değil, ilim ve kültür, sahasında da büyüklüğümüzü tanımanın gururunu taşıyoruz. Batı kültür değerlerinden çoğunun, milletimize ters düştüğünü bilmekteyiz. Ahlâk ve faziletimizi kaybetmemek için özümüze yabancılaşmamak zorundayız.”

*”Türkçülük ülküsü, teb’a ve din birliğinin yalnız başına artık önem taşımadığını, millet birliğinin diğer bütün değerlerin üstüne çıkarıldığını görmekten, yaşamaktan ve denemekten doğmuştur.”

*”Bulgar devletini Bulgar Türkleri kurmuştur. Ancak İslâv çoğunluğu arasında erimiş, hem dillerini, hem de fizikî özelliklerini kaybetmişlerdir. Belki tuhaf gelecek ama, en doğru ifade, bugünkü Bulgarlar’ın aslında Bulgar olmadıklarıdır!”

 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | Galip Erdem’den Altın Sözler için yorumlar kapalı
Nis 23

ÖZGÜRÜM BAYRAK GİBİ!…

Sevgisizdir gönüller

Kupkuru çorak gibi…
 
        Benimse sevgilerim
        Söylenir barak gibi…
 
Düşüncem her yanlışı
Düzeltir tarak gibi…
 
        Bir yaralı kuş görsem
        Titrerim yaprak gibi…
 
Tüm canlıyı, cansızı
Sararım toprak gibi…
 
        Özgürlüğün ardından
        Koşarım kısrak gibi…
 
Her zaman hürriyete
Uçarım Burak gibi…
 
        Irk adım Türk’tür benim
        Özgürüm bayrak gibi…
 
03.06.2007
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , | ÖZGÜRÜM BAYRAK GİBİ!… için yorumlar kapalı
Nis 22

Soruldu vatandaşa!

images (1)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Soruldu vatandaşa!
Bu adam dendi, elinde mikrofon olan adam, en öndeki, hani hakâret eden diğerlerine, hani memleketin kendisine oy vereninden geriye kalanını ‘hâin’ ilân eden adam, hani Suriye ile girişilecek bir savaşı imkân olarak gören adam; bebek katiline “Türkiye’nin başbakanını ben yönetiyorum” cümlesini kurabilme imkânını vermek gibi bir hakka sahip midir?
“Evet” dedi vatandaş, “sahiptir”.
Yine soruldu vatandaşa!
Bu çocuk dendi, hani telefonda ada pazarlığı yapan, hani gazete manşetlerini organize etmeye çalışan, hani evdekileri sıfırlamak için onca çaba sarf eden bu çocuk mahkeme önüne çıkartılabilir mi?
“Hayır” dedi vatandaş, “çıkartılamaz”.
Soruldu vatandaşa!
Şu arkada duran adam var ya hani, hani simsiyah saçlarından tanıdığımız, bayramda çikolata kutusunda para ikrâm edilen, hani Allah’ın kelâmıyla alay eden adam, arama motorundan bulduğu âyetlerden her cuma bir tâne sallayan bu adam siyâset yapmaya devam edebilir mi bu ülkede?
“Evet” dedi vatandaş, “yapabilir”.
Yine soruldu vatandaşa! Balkonda eksik kalan adam, sanıkların balkonunda, sandığın kazananı tarafına ismi yazdırılan bu kâtil, yıllarca insanlarımızın kanıyla beslenen bu adam, İmralı’dan çıkıp Meclis’e girebilir mi, PKK bu ülkenin topraklarında özerklik ilan edebilir mi, Güney Doğu illerimizde Türk bayrağı gönderden indirilebilir mi?
“Evet” dedi vatandaş, “indirilebilir”.
Soruldu vatandaşa, devletin bakanı kendisine hediye edilen 700 bin liralık saati kabul edebilir mi, bu ülkede başbakanın çocuğunun vakfına bağış yapılarak rant elde edilebilir mi?
Yeniden öldürülebilir mi gencecik çocuklar sokak aralarında, bugün gece vakti ellerinde sopayla insan avına çıkanlar yarın ellerine silah alabilir mi, bugün meydanlarda bir çocuğun ölümü üzerinden siyâset yapıp gözü yaşlı annesini yuhalatan, yarın kendi siyasi istikbâli için o silahı o çocukların ellerine tutuşturabilir mi?
Savaşa sokabilir mi memleketi, kendi savaşı için bu ülkenin evlâtlarını fedâ edebilir mi, dilediğini içeriye tıkıp dilediğini salabilir mi, dilediği ile aynı ini paylaşıp dilediğinin inine girebilir mi, memleketi ortadan ikiye bölebilir mi?
Cevap verdi vatandaş, “evet” dedi “hepsine evet”. Ve bütün balkon aklandı, mahkeme kurulamadığından, memlekette kamuoyu gündemindeki bazı yolsuzluk iddialarını yargılayabilecek bir mahkeme bulunamadığından mahkemenin veremediği kararı sandık verdi.
 
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ankara-degil-memleket-meselesi-30355yy.htm
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , | Soruldu vatandaşa! için yorumlar kapalı