Haz 06

İbret Almak…

images
 
 
 
 
 
Mısır Firavun’u II. Ramses’in 3000 Yıllık Cesedi
 
 
 
  
 
 
“Hâl-i âlem ezelî böyle perîşan ancak
Kimi handân kimi giryân kimi nâlân ancak
Bu cihân kimine kasr-ı tarab u ayş u safâ
Kiminin mihnet ile başına zindân ancak.” (Bâkî)
Bâkî’nin çok güzel ifade ettiği üzere insanlık âlemini şöyle bir gözden geçirdiğinizde kiminin zengin, kiminin fakir, kiminin mutlu, kiminin dertli, kiminin âlim, kiminin zâlim, kiminin hayat dolu, kiminin de dünyaya geldiğine bin pişman olduğunu görürsünüz. Dünya kuruldu kurulalı hiçbir devirde değişmeyen bu acı gerçekler karşısında tavrımız ne olmalı? “Batsın bu dünya!” diyerek kadere isyan etmekten başka yapılacak bir şey yok mudur?
Bu konuda Muallim Nâcî’nın şu beytinin az da olsa bana tesellî verdiğini söyleyebilirim:
“İhtilâfâtıyla uğraşmakta dehrin zevk yok
Zevk onun mirsâd-ı ibretten temâşâsındadır.”
Gerçekten de kâinâtın ihtilaflarıyla uğraşmak hiçbir zaman fayda sağlamıyor insana.
 
Şeyhî’nin (ö. 1431) “Harnâme”sini hatırlayalım. Hikâyenin başkahramanı merkep:
“Ki biriz bunlarınla hilkatte
Elde ayakta şekl ü sûrette
Bunların başlarına tâç neden?
Bizde bu fakr u ihtiyâç neden?” diyerek “merkepler de öküzler de Allah’ın yaratıkları oldukları halde niye öküzlerin boynuzları var da merkeplerin yok?” sorusunu sorar ve kendince hak arama mücadelesine girişir. Oysa sonuçta merkep, boynuz ararken kulak ve kuyruktan da olur:
“Bâtıl isteyü haktan ayrıldım
Boynuz umdum kulaktan ayrıldım.”
Hikâye kahramanının mantığıyla tabiata baktığımızda orada da birçok çelişki çıkıyor karşımıza. Özellikle vahşi canlılar arasında “yaşamak için öldürmek zorundasın” gibi bir kanun hüküm sürüyor. Ancak, olup bitenlere -Muallim Naci’nin yukarıda işaret ettiği üzere- ibret gözüyle bakılabilse meselenin çok daha farklı boyutları olduğu görülür. Söz gelimi, leylek yılanı avlıyor, yılan da fareyi… Leylek olmasa yılan çoğalıyor, yılan olmasa da fareyle baş edilemiyor. 
İbret alınmadığı takdirde Harun Reşit’in dediği gibi “Her şey layığını bulur!” (K.Ş.)
 
 
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=26733
 
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | İbret Almak… için yorumlar kapalı
Haz 05

Altın Sözler

images
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
*“İnsanların abdest alıp namaz kılmaları sizi aldatmasın!” (Hz. Muhammed.)
 
* “Türkleri dışarıdan işgal etmeye kalkmayın, yenemezsiniz. Amma bir kere içeriden ele geçirdiniz mi her şeyi kabul ettirebilirsiniz!” Makyavel
 
* “Mutlak ve ontolojik hâkimiyet, eski deyimle, kevnî hâkimiyet, elbette ki Tanrı’nındır. Bunu, insanın kullandığı siyasal hâkimiyet ile karıştırıp ’Hâkimiyet Allah’ındır’diye bozgun yaratmak, dine ve Tanrı’ya saygısızlığın ifadesidir. Ve temelinden yalandır. Dindeki, ‘Egemenlik Tanrı’ya aittir’ ilkesinin anlamı ontolojik egemenliktir, siyasal-yönetsel egemenlik değil.
(…) Tanrı’nın hâkimiyeti adına bazen tüm evrensel normları eleştirenlerin kutsallaştırdıkları eski yönetimlerde sultan veya padişah, Tanrı’ya tanınan yetkilerle donatılıp ilahlaştırılmıştır. Çok eskiye gitmeye gerek yok; teokrasilerin laikliğe en yakını olan Osmanlı yönetiminin bile, hem de 1909 Anayasası’nda 5. madde aynen şöyledir: ‘Zat-ı hazret-i padişahînin nefsi hümayunu mukaddes ve gayri mes’uldür’.”
Bu “gayri mes’ul”lüğün yanıtını, büyük din bilginimiz Elmalılı Hamdi Yazır 1909 yılında şöyle verir: “Hâkimiyet-i milliye hilafetten üstündür.” Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ise TBMM’de yaptığı bir 23 Nisan konuşması
 
*“Hâkimiyet-i milliye hilafetten üstündür.”Elmalılı Hamdi Yazır
 
* Cumhuriyet, Allah’ın gölgesi olduğunu öne süren sultanın hâkimiyetinden milletin hâkimiyetine, ümmetten millete ve kulluktan özgür birey olmaya geçişin adıdır.
“Dış düşmanlarımız istiyorlardı ki…bir asırdan beri Avrupa’nın anlaşarak taksimle ortadan kaldıramadığı Türkiye’nin mevcudiyetine artık nihayet verilsin. Fakat bu düşmanlar bir şeyde aldanmışlardı. O da Türk’ün yok edilmesi yalnız Avrupa’nın kendi aralarında uyuşup anlaşmasında değil, Türk’ün azim ve imanının kırılmasında idi. Halbuki bu mümkün değildi.” (Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, 89)
 
* “Bütün Türk âleminin merkezi ve bugünkü ana yurdunda genel Türk tarihinin varis ve mümessili olan Türk milliyeti, vatandaşlık, vatan, dil, din, ırk, kültür, ideal ve müşterek tarih birliğiyle birbirine bağlı fertlerden mürekkep bir kütledir.” İsmail Hami Danişmend
 
* “Hiçbir gün doğuşu, bizi, bir gün batışının bıraktığı yerde bulamaz.” Doğulu düşünür Halil Cibran (ölm.1931)
 
* “Bir su’da iki kez yıkanılmaz” Heraklit
 
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Haz 04

Ey Türkoğlu Varlığına Tehdit Var !

images (1)

Karıştı ülkede kabakla kavun

Sen ‘sahte barışla, türbanla’ avun
El ele, kol kola Nemrut, Firavun
Ey Türkoğlu, varlığına tehdit var! 
 
Düşürdüler seni bir kanlı derde
Her türlü paçavra hain ellerde
Sorumluluk düşer şimdi her ferde
Ey Türkoğlu, varlığına tehdit var! 
 
Tarihte kasırga, yel olup estin
Hukuktan, yargıdan ümidi kestin
Dünyaya can veren bitmez nefestin
Ey Türkoğlu, varlığına tehdit var! 
 
Gaflet, her insanın boyunu aştı
Delalet virüsü yurda bulaştı
Hıyanet, ülkenin dışına taştı
Ey Türkoğlu, varlığına tehdit var! 
 
Öldü dediğimiz fitne dirildi
Vatandaş yalanla her an gerildi
İhanet edene ödül verildi
Ey Türkoğlu, varlığına tehdit var! 
 
Hakk’a, hakikate dalmadın mı sen?
Evrene adalet salmadın mı sen?
Tarihinden örnek almadın mı sen?
Ey Türkoğlu, varlığına tehdit var! 
 
images (3)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , | Ey Türkoğlu Varlığına Tehdit Var ! için yorumlar kapalı
Haz 03

Kerküklü Türkmenler Yardım Bekliyor

 kerkuklu-turkmenler-tabela-eylemi-duzenledi-2
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Değerli soydaşımız Dr. Cüneyt Mengü de Babıali Magazin dergisinde sorunu dile getirirken; “Saddam sonrasında silahsız ve savunmasız kalan Türkmenlerin, özellikle Kerkük, Telafer, Tazehurmatu, Tuzhurmatu, Amirli, Beşir, Tisin bölgelerinde sürekli patlamalar ve füzeli saldırılar neticesinde, yüzlercesi şehit olmuş ve bir o kadarı da yaralanmıştır. Diğer yandan suikastlar ve fidye karşılığı adam kaçırmalar da halen devam etmektedir” şeklinde dikkatleri çekiyor. 
 
“… lâ yegurrennekum bi’llâhi’l-garûr” Lokman 31/33, Fâtır, 35/5  surelerinde mealen (“O çok aldatan (şeytan), sakın sizi Allah ile aldatmasın!”) Demektedir .
 
Ancak Başbakan Erdoğan bir zaman kardeş ilan ettiği Suriye devlet başkanına Esad’a; “Ey Beşşar Esad vallahi bunun hesabını vereceksin. Başkalarına göstermediğin cesareti ağzında emzik olan kundaktaki bebeğe göstermenin bedelini çok ama çok ağır ödeyeceksin. O çocukların arşı inleten figanı inşallah Rabbimin Müntakim sıfatı mucibince Kahhar sıfatı mucibince senin üzerine kutlu bir intikam olarak inecektir. Buna inanıyorum” diyor.
Diyor da; Başbakan Erdoğan, meşru bir devlet başkanına gösterdiği tepkiyi, devletine isyan eden gizli örgüt kurarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölmek için cinayet işleyen benzer caniliklere sebep olan Apo’a niçin göstermiyor de onunla anlaşıyor, ona Esad’a söylediklerini söylemiyor ya da söyleyemiyor. Esad’la fotoğraf çektiren CHP milletvekillerine ettiği lafın onda birini, Apo’yla ve Karayılan’la fotoğraf çektirmek için birbirlerini tepeleyen ve yarışan yalaka pardon yandaş medyanın gazetecilerine de söyleyemiyor? 
       
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , | Kerküklü Türkmenler Yardım Bekliyor için yorumlar kapalı
Haz 01

Tarihten Bir “Açılım”

indir
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Akbiller ve “Girit”
Balkanlardaki toprak kayıplarımız ve Yunanistan’ın kurulmasının ardından Girit’teki Rum isyanları Osmanlıyı epey uğraştırdı. Türk düşmanı Haçlılar o zamanlar da Osmanlıyı “açılıma” zorladılar. Ve gelelim “Girit açılımı”nın özet hikayesine;
Açılımın birinci aşaması:
Genel af çıkarıldı(1866-1867).
Rumlar, Mihail Korakas liderliğinde ayaklandı. Türk ordusu tam isyanı bastıracakken devreye İngiltere ve Fransa girdi. Teklifleri şuydu: “Girit Yunanlılara verilemezdi, ancak Osmanlı da Girit açılımı yapmalıydı. İlk şart, askeri harekat hemen durdurulmalıydı. Silah bırakacak isyancılar için umumi af çıkarılmalıydı.”
Tanıdık geliyor mu?.. Devam edelim..
Girit yoksuldu; Ada halkı iki yıl vergiden muaf olmalıydı. Padişahın atayacağı Valinin biri Türk, diğeri Rum iki yardımcısı olmalıydı. Ayrıca resmi yazışmalarda Türkçe zorunluluğu kaldırılmalıydı. Osmanlı “açılım”ı kabul etti. Türkler rahatladı; köy ve mezralarına döndü. Müslüman nüfus, “bu açılım ne kadar güzelmiş” demeye başladı.
Açılımın ikinci aşaması:
Jandarma yeniden düzenlendi.
Osmanlı 1878’de Ruslara yenilince, Girit’te ayaklanma oldu. Olan, köylerine dönen açılım kurbanı Türklere oldu; Evleri, tarlaları yakıldı; canlarından oldular. Türk ordusu yine isyancıların peşine düştü. Ve devreye yine Avrupalılar girdi. Girit’e özel imtiyazlar tanındı; Yani yeni bir sözleşme/açılım yapıldı.
25.10.1878’deki Halepa Sözleşmesi:
* Girit Valisi sadece Müslümanlardan seçilmeyecekti, Hıristiyan da olacaktı.
* Vilayet Genel Meclisi’nde Rumlar (49/31) çoğunlukta olacaktı.
* Hıristiyan kaymakamlar Müslüman kaymakamlardan sayıca fazla olacaktı.
* Vilayet Meclisi ve mahkeme dili Rumca olacak;
* Ancak resmi zabıtlar ve dilekçeler Rumca ve Türkçe olabilecekti.
* Ve en önemlisi asayişi sağlayan jandarma, yerli halktan seçilecekti.
Osmanlı bu açılıma da “evet” dedi. Yeter ki “kardeş kanı dursun” diyordu.
Ne yazık ki ‘kardeş kanı’ durmadı!…
Açılımın üçüncü aşaması:
Avrupa’ya müdahale hakkı.
En büyük isyan 1896’da oldu. Girit yanıyordu. İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Rusya asayiş amacıyla savaş gemilerini Girit’e gönderdiler. Ve Osmanlıya yine, yeni bir sözleşme “açılım” dayattılar. Girit Valisi kesinlikle Hıristiyan olacaktı. Vali, adada karışıklık çıkması halinde Batı’dan silah ve asker yardımı isteyebilecekti. Hemen genel af ilan edilecekti. Memurların üçte biri Hıristiyan olacaktı. Avrupalı hukukçular adli bir ıslahat reformu hazırlayacaktı. Osmanlı bu açılıma da boyun eğdi.
İstanbul’un Girit’te açılım yapmaktan başı dönmüştü. Elleri silahlı Rumlar artık şehir merkezlerinde bile Türkleri öldürmeye başladı. Girit’te oluk oluk Türk kanı akıyordu. Toplu katliamlar başladı. Türk köyleri yakılıp yıkıldı; Türkler adadan kaçış yolu arıyordu artık. Hanya ve Resmo’da 60 bin Müslüman sığınmacı kurtarılmayı bekliyordu. Sonunda Osmanlı, 18.4.1897’de Yunanistan’a savaş açtı. Beklendiği gibi bir ay gibi kısa sürede Yunan ordusunu perişan etti. Türk ordusu Atina’ya girecekken, Rus Çarı II. Nikolay’ın isteği ve İngiltere’nin baskısıyla II. Abdülhamit Türk ordusunu durdurdu. Osmanlı, bırakın bir avuç toprağı, savaş tazminatı bile alamadı. Aksine Girit’teki nüfuzunu kaybetti…
Açılımın dördüncü aşaması:
Otonom ilan edildi.
Diyeceksiniz ki, “bu yenilgiden Girit’teki Rumlar korkup sinmişlerdir.”
Ne gezer! En acıklısı Girit’te yaşandı. “Türkler, Rumları kesecek” iddiasıyla Avrupalılar adaya asker çıkardı. Asayişi artık onların askeri sağlayacaktı. Türk askerine gerek yoktu. Türk askeri gidince Rumlar bir daha ayaklanmazdı!..
Aynı gerekçeler günümüzde Kıbrıs için de söylenmiyor mu?..
Türk askeri 1898’de Girit’ten çekildi. Ada otonom ilan edildi.
Avrupalılar, Rumların ve Türklerin can ve mal güvenliklerini garanti altına aldıktan sonra adadan ayrılacaklardı. Girit’e böylece barış gelecekti. Girit Valisini seçme hakkı, büyük devletlerin onaylaması şartıyla Osmanlı padişahına bırakıldı. Sonunda Prens Otto, Girit Valisi yapıldı. Kısa bir süre sonra dört devlet adadan çekildi.
Ve sonuç: 1910’da Girit Meclisi, Yunanistan’la birleşme kararı aldı. Girit onca açılıma rağmen 1913’de Osmanlının elinden kuş olup uçtu, gitti! Osmanlı, topraklarının çoğunu diplomasi oyunlarıyla kaybetti.
Abdullah Gül, “İmparatorluk refleksi ile hareket etmeliyiz” derken acaba bunu mu kastediyordu?..
 
*Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=26364
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | Tarihten Bir “Açılım” için yorumlar kapalı
May 31

Türk Bilgenin Karakter Dersi

turk1
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Türk bilgelerinden biri evladına iki tane yün çilesi vermiş ve akşama kadar bunları birbirine vurmasını istemiş. Evlat akşama kadar bunları birbirine vurmuş. Vurdukça yünlerin içindeki toz toprak temizlenmiş, yünler parlamış daha da güzelleşmiş. İkinci gün bir yün çilesi, bir tanede çömlek vermiş ve aynı şekilde akşama kadar yün çilesiyle çömleğe vurdurmuş. Yün yine güzelleşmiş, çömlekteyse değişiklik olmamış. Üçüncü gün iki tane toprak çömlek vermiş. Bu iki toprak çömleği birbirine vurmasını istemiş. Daha ilk vuruşta çömlekler parçalanınca bilge evladına bundan ne ders aldığını sormuş. Çocuk bir şey anlamadığını söyleyince bilge anlatmış. “İlk günkü yün çileleri iki anlayışlı, mülayim insanı temsil ediyordu; hem birbirlerini kırmadılar, he de birbirlerine çarptıkça olgunlaştılar arındılar. İkinci günkü yün çilesi ile çömlek sert adamla anlayışlı adamı temsil ediyordu; sert yumuşak olana çarptıkça yumuşak olan ortamı dengeledi, yumuşattı. İkisi de bu işten zarar görmeden sıyrıldılar. Üçüncü günse iki çömlek iki sert adamı temsil ediyordu. İki sert adam birbiriyle çatıştı ve ikisi de kırıldı, üstelik ortalık toz toprak içinde kaldı”
 
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , | Türk Bilgenin Karakter Dersi için yorumlar kapalı
May 30

Altın Sözler

akil
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
*Akıl yaşta değil baştadır. Doğru bir söz fakat aklı da başa yaş getirir. C. SAHABETTİN
 
*Akıllı adam hem kitapları ,hem de doğrudan doğruya hayatı okur. LIN YUTANG
 
*Akıllı olmak da bir şey değil,mühim olan o aklı yerinde kullanmaktır. DESCARTES
 
*Aklın üç ilkesi , iyi düşünmek , iyi söylemek , iyi yapmaktır. DEMOKRİT
 
*Aklın ve ilmin üç büyük düşmanı vardır: Kötülük, bilgisizlik ve tembellik. HAECKEL
 
*Bana iyi analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim. N. BONAPARTE
 
*Bana ya hürriyet verin, ya da ölüm. PATRICK HENGY
 
*Başarı , cesaretin çocuğudur. BENJAMİN DİSRAELİ
 
*Başkalarının hürriyetlerini tanımayanlar,hürriyete layık değildir. ABRAHAM LINCOLN
 
*Ben bilmediğimi bildiğim için , öteki insanlardan akıllıyım. SOKRATES
 
*Bencil insan , tek başına kalmış meyvesiz bir ağaç gibi kurur gider. TURGENYEV
 
*Bencillik dostluğun zehiridir. BALZAC
 
*Beni isterseniz dövün,ama bırakın istediğim gibi güleyim. MOLI’ERE
 
*Beşikten mezara kadar bilim öğrenin. HZ. MUHAMMED
 
*Bilgili olduğumuz oranda özgür oluruz. SOKRATES
 
*Bilginlerle beraber düşünmeli,halkla birlikte hareket etmelidir. BERKLEY
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Altın Sözler için yorumlar kapalı
May 29

Bıçaklar İliğe Dayandı!

bicak-kemige-dayandi_191108
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hangisinin suçu yok, günahı yok?
Şehide, gaziye içten vahı yok
Bunca yanlışından bir eyvahı yok
Bıçaklar iliğe dayandı artık
 
Bülbül diller karga gibi ötmekte
Garibana kanun gücü yetmekte
Sabır tespihini millet çekmekte
Bıçaklar iliğe dayandı artık
 
Terör baş belası kan emen kene
Yönetenler rahmet dilerler gene
İcraat yok, herkesin derdi çene
Bıçaklar iliğe dayandı artık
 
Çekiyoruz otuz yıldır acıyı
Şehit verdik kardeşi ve bacıyı
Dinden çıkardınız bizim hacıyı
Bıçaklar iliğe dayandı artık
 
images
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | Bıçaklar İliğe Dayandı! için yorumlar kapalı
May 28

Bilinen İlk Türk

6f9w1g0rl3
Türkler, dünyanın en eski, asil, büyük devletler kurup, pek çok ünlü şahsiyetler yetiştiren medeni milletlerinden biridir. Türkler, Nuh peygamberin oğullarından Yâfes’in Türk adlı oğlunun neslindendir.
“Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselam’ın oğlu Yâfes’in oğlu olan kişidir.”   Mustafa Kemal ATATÜRK
 
“Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa MÖ 1328 yılında Çin tarihide “Tu-Kiu”şeklinde görülmektedir. Türk adının tarih sahnesine çıkışı MS VI yy’da kurulan Göktürk İmparatorluğu ile olmuştur. Orhun kitabelerinde yer alan “Türk” adı daha çok “Türük” şeklinde gösterilmektedir. Bundan dolayı Türk kelimesini Türk Devlet’inin ilk defa resmi olarak kullanılan siyasi teşekkülün Göktürk İmparatorluğu olduğu bilinmektedir. Göktürklerin ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken, sonrada Türk milletini ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.
MS. 585 yılında Çin İmparatorunun Göktürk Kağanı İşbara’ya yazdığı mektupta “Büyük Türk Kağanı” diye hitap etmesi, İşbara Kağan’ın ise Çin İmparatoruna verdiği cevabi mektupta “Türk Devlet’inin Tanrı tarafından kuruluşundan bu yana 50 yıl geçti” hitapları Türk adını resmileştirmiştir.
Orhun Kitâbeleri’nde Türk sözü daha çok “Türk Budun” şeklinde geçmektedir. Türk Budun’un ise Türk Milleti olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Türk adı bu dönemlerde bir topluluğun veya kavmin isminden ziyade, siyasi bir mensubiyeti belirleyen bir kelime olarak görülmektedir. Yani Türk soyuna mensup olan bütün boyları ve toplulukları ifade etmek üzere milli bir isim haline gelmiştir.
Hz. Nuh’un Semavi kutsal kitaplara göre 3 tane oğlu vardır, bunlar: Sam, Ham( Kenan ), Yafes.
Tekvin’e göre üç temel ırk Nuh’un bu üç oğlundan meydana geldi.
Yafes, Yafesi ırkın
Ham, Hami ırkının
Sam, Sami ırkının atası oldu.
Nuh’un ilk torunları
Yafes’in oğulları:Turk, Gomer, Magog, Madai, Javan, Tubal, Meshech ve Tiras.
Ham’ın oğulları: Cush, Mizraim, Put, ve Canaan.
Sam’in oğulları: Elam, Asshur, Arpachshad, Lud ve Aram.
Altta yazılı olan bilgilerde Yafes’in oğullarının tümünün soyunu Türk olarak değerlendirildiği bilgisi göze çarpmaktadır.
– “Ve gemiden çıkan Nuh’un oğulları Sam, Ham ve Yafes idiler ve bütün yeryüzüne yayılanlar bunlardan oldu… _Kenan’ın atası Ham, (bir gün) babasının çıplaklığını gördü, kardeşlerine söyledi… (utanan) Sam ile Yafes babalarının çıplaklığını örttüler…”
– “Ve Nuh dedi: ‘Kenan lanetli olsun!.. Kardeşlerine kullar kulu olacaktır! Sam’ın Allah’ı Rab, mübarek olsun ve Kenan ona kul olsun! Allah, Yafes’e genişlik versin!.. Sam’ın çadırlarında otursun!.. ve Kenan ona kul olsun!..’”
Burada söylendiği gibi Sam’ın oğulları yani Araplar zamanı geldiğinde Yafes’ in oğulları yani Türklere sığınmışlardır.
Bilindiği gibi Ham, eski Kenan diyarı olan şimdiki Filistin (İsrail) halkının atası idi. Bu bölge Sayda şehrinden Gazza’ya kadar uzanıyordu. Yahudiler bu gruba sahip çıkarlar ncak Tevrat’tan anladığımıza göre, bu kabileler lanetlenmiş ve diğerlerine kulluk etmeye mahkum edilmişlerdir. Kenan, Seba, Babil, Akad halkı ve kral Nemrud bu oğuldan olmadır. Tarihi gelişmeler bu laneti gerçek yapmıştır.
3. Oğul Yafes ise, bizim, bütün Türk boylarının atasıdır. Görüldüğü gibi, hadislerden ve Kur’an dan çok önce Tevrat’ta da en büyük iltifata mazhar olmuş millet Türklerdir. Hz. Nuh’un, en sevgili oğlu Yafes için ettiği dua, çok derin manalıdır ve olduğu gibi gerçekleşmiştir.
Türkler gerçekten de 900 yıllarından itibaren Araplar’ın çadırlarında, ülkelerinde oturmaya başlamışlardır. Yine aynı tarihlerden başlayarak Hıtay’ı, Hindistan’ı, Kuzey Afrika’yı ve Avrupa’yı hâkimiyetlerine almışlardır.
Yafes’e dönersek; Gomer, Magog. Madai, Tiras, Yavan, Tubal(Tuval), Meşeç adlı oğulları…. Gomar (Sümer), Magog (Gog-magog gibi), Madai (Medler) aşina gelmektedir…
Gomar’ın Togarmi, Rıfat (Dicle ve Fırat) ve Aşkenazoğulları…. Aşkenaz, Hazar soyundan olan Doğu Avrupa Musevîleri’ne verilen addır ve Yavan’ın oğlu Tarşiş bize ismen çok aşina geliyor. Bu kelimeler Türkçe özellikler taşımaktadır.
Togarmi’nin (Hz. Nuh’un Yafes’ten torunu) on oğlu vardır ki, bunlar Uygur, Tiros, Avar, Hun, Barsil, Zarna (Tarniyaklı), Kozar (Hazar), Sanar, Bulgar ve Sâbir’dir.
İşte biz de bunu diyoruz! Bütün Kafkasya, Türkistan (Orta Asya), Sibirya, Balkanlar ve Aanadolu halklarının atası bir!.. Hz. Nuh’un oğlu Yafes’ten geldikleri için Yafetik olarak adlandırılırlar. Yafes’in en az üç oğlundan (Gomar, Magog, Madai) geldikleri için Sümer, Gog, Magog, Gur, Guz, Oğuz, Macar olarak adlandırılırlar ve Togarmi’nin on oğlundan çoğalarak pek çok soy ve boya ayrılmışlar, yüzlerce oymak ve aşiret halinde dünyaya yayılmışlardır.”
 
Kaynak: http://turkcihantarihi.wordpress.com
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , | Bilinen İlk Türk için yorumlar kapalı