May
18
Ufkumuz beceriksiz ellerle sisleniyor…
Yetkililer bu millet sizlere sesleniyor!
Hala niçin, ne diye hainler besleniyor?…
Koy tavrını, bu gaflet, delalet bitsin!
Bu vatanı sevmeyen defolup gitsin!
Türk çocuğu:
Bu vatana, bu bayrağa laf ettirme, laf etme
Gitmiyorlarsa itler, çek kıçına bir tekme!
Seviyoruz derler dile kanma sen
Makama, mevkiye, pula kanma sen
Bir özüne güven ele kanma sen
Göster becerini eziklik bitsin!
Bu vatanı sevmeyen defolup gitsin!
Türk çocuğu:
Bu vatana, bu millete laf ettirme, laf etme
Gitmiyorlarsa itler, çek kıçına bir tekme!
Vatansız, bayraksız, ülküsüz bomboş
Kalpler mi karanlık, beyinler mi loş?
Bil, tanı ırkını geleceğe koş
Haydi, kalk ayağa miskinlik bitsin!
Bu vatanı sevmeyen defolup gitsin!
Türk çocuğu:
Bu vatana, bu bayrağa laf ettirme, laf etme
Gitmiyorlarsa itler, çek kıçına bir tekme!
May
17
Tarih 12 Eylül: Ferit Paşa ülkeyi satıyor
12 Eylül 1919 günü Damat Ferit Paşa ve İngiltere Hükümeti adına M. Fresrer ve H.N. Churchill arasında imzalanan gizli anlaşma şöyleydi:
1 – İngiliz Hükümeti, Osmanlı İmparatorluğu üzerinde genel bir manda yetkisine sahip olması koşuluna karşılık bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü garanti eder.
2 – Konstantinopolis, Boğazlar’ın İngiliz denetimi ve koruması altında olması koşulu ile Sultanlık ve hilafet merkezi olmaya devam eder.
3- Türkiye, bağımsız bir Kürdistan kurulmasına karşı koymaz.
4- Bunlara karşılık, Türk Hükümeti, İngiltere’ye Suriye ve Mezopotamya’deki egemenliğin korunması için destek verir ve aynı amaca yönelik olarak Halife, Mezopotamya, Suriye ve diğer müslüman ile mukim bölgelerde İngilizlere manevi destek vermeyi kabul eder.
5- İngiltere, Sultan otoritesine karşı kurulabilecek olan yarı yaspl ulusal örgütlere karşı askeri açıdan Osmanlı Hükümeti’ne destek vermeyi taahhüt eder.
6- Türkiye, Kıbrıs ve Mısır üzerindeki bütün istemlerinden vazgeçecektir.
7- Bu konvansiyon, özel ve yarı resmi bir belge olarak kabul edilir. İngiliz Hükümeti, anlaşmada öngörülen hususların gerçekleşmesi için konferansta Türkiye’yi desteklemeyi taahhüt eder.
8- Barış koşulları, Yüksek Konsey’de karara bağlandıktan sonra Majesteleri Sultan, 4 ve 5. maddelerdeki konulan içeren ve bu anlaşmaya uygun yeni bir anlaşmayı kabul eder.
Sözü edilen anlaşma tıpkı bu anlaşma gibi gizli olacaktır.
Konstantinopolis’de yapılan ve çift nüsha olan bu anlaşma iki tarafça 12 Eylül 1919’da imzalanmıştır. İngiltere Dışişleri Bakanlığı gizli belgeleri, Kurtuluş Savaşı yıllarında İngilizlerin bir Kürt devleti kurdurmaya çalıştıklarını gözler önüne seriyor.
İngiliz himayesinde Kürt devleti
İngiltere’nin İstanbul’daki Yüksek Komiser Yardımcısı Amiral Webb’den Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderilen 19 Ağustos 1919 günlü raporda bu amaç açık açık yazılıyor:
“Amerika, Trabzon ve Erzurum’u içine alan bir Ermenistan’ı himaye edecek. Geri kalan dört ili de bir Kürt devleti olarak İngilizlerin himayesine bırakıyor..”
Müsteşar Hohler, 27 Ağustos 1919 günü Londra’ya şu görüşü bildirir:
“Kürt sorununa verdiğimiz önem Mezopotamya bakımındandır. Kürtlerin ve Ermenilerin durumları beni hiç ilgilendirmez…”
28 Kasım 1919 günü Mr. Kidston’dan Londra’ya gönderilen raporda şunlar yazılıyor:
“- Kürtlere her ne kadar inanmazsak da onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir..”
9 Aralık 1919 günü Yüksek Komiser Amiral Sir F de Robeck, Londra’ya Lord Curzon’a şu raporu gönderir:
“Mr. Hohler Kürt meselesi hakkında Kürt Başkanı olan Şeyh Sait Abdülkadir Paşa (Seyit Abdülkadir) ile görüştü. Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler, Kürtleri Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kullanmak için para ödemeye hazırdırlar…”
Aynı amacı sergileyen bir İngiliz belgesi de 26 Aralık 1919 tarihlii ve 966/633 sayılı.
“Kürt kabileleri İngiliz ve Fransız hakimiyetine konacak, Kürdistan’da hiçbir şekilde Türk bırakılmayacak. Bir tek Kürt devleti mi, yoksa birçok Kürt devleti mi kurulacağı düşünülecek. Ermenilere Amerikalılar kanalıyla silah sağlanacak.”
Kürdistan özerk olmalıdır
Amiral Sir F de Robeck 26 Mart 1920 günü Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a şu bilgileri veriyordu: “Kürdistan, Türkiye’den tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermeniler ile Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul’daki Kürt Kulübü Başkanı Seyit Abdülkadir ile Paris’teki Kürt delegesi Şerif Paşa emrimizdedir…”
Robeck’in Lord Curzon’a gönderdiği 28 Temmuz 1920 tarihli rapor İngilizlerin Kürt planını açıklıyor: “Kürt meselesi hakkında sizin fikrinizi biliyorum. Daha kesin bir karara varmanız için bunu yazıyorum. Damat Ferit bana geldi, sulh anlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklar. Kürt liderleri, Mustafa Kemal’i sevmezler. Çünkü o bolşevikliği getirmek istiyor. Siz Mustafa Kemal’den nefret ediyorsunuz, çünkü, o sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor. O halde Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı kullanalım, dedi.”
Paris ve Londra Konferanslarında Kürdistan sorunu çözülememişti.
Başkan Lioyd George kararlıydı. Sorun çözülecekti. Kürtler İngiliz koruması altında bir Kürt devleti kurmak istiyorlardı. Öyleyse bu devleti kurmak gerekiyordu.
Emperyalizmin diplomasisi
26 Şubat 1920 Perşembe günü Londra’da S.W. 1 Dow-ning Street 10 numaralı Başbakanlık konutunda toplanan konferansın sabahki oturumu kısa sürmüştü. 19 Nisan 1920 Pazartesi günü saat 16’da başlayan toplantıya Dışişleri Bakanı Lord Curzon başkanlık ediyordu.
İngiliz Başbakanı Lloyd George, söz aldı. Lloyd George sözlerine “Kürdistan hakkında karar vermek çok güçtür” diye başlamış ve şöyle konuşmuştu: “Kürtlerin arkalarında büyük devlet olmadıkça varlıklarını sürdüremeyecekleri düşüncesinde oldukları izlenimi elde edinilmektedir. İngiliz korumanlığı isteyerek kabul edecekleri ve Fransız korumancılığını isteyecekleri kuşkusuzdur….”
Fransız delegasyonu başkanı Dışişleri Bakanı Mösyö Millerand da Kürdistan’ı elinden kaçırmak istemiyordu. Tutanaktan izleyelim: “B. Millerand konuşmaları sırasında Lord Curzon’un Musul ilinde yaşayan bazı Kürtlerin Britanya mandasına geçeceklerine işaret ettiğini belirterek bu konunun tümü ile Fransız ve İngiliz Hükümetlerinin arasındaki bir sorun olduğunu ve yanlış sonuç çıkarılmamasını sağlamak amacıyla konunun çekinceli olduğunum kaydedilmesini istediğini belirtti.”
Kürdistan’ın sınırları çiziliyor
Konferans kapandığında 5 sayılı toplantı eki hazırdı. Bu ek metin ile Kürdistan sınırları çiziliyordu: “İş bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sayılarak altı ay içinde İstanbul’da toplanacak ve Britanya, Fransız ve İtalyan hükümetlerince atanacak bir komisyon (..) maddelerde tanımlandığı biçimde Fırat’ın doğusunda, Ermenistan’ın güney sınırlarının güneyinde, Suriye ve Irak/Mezopotamya kuzey sınırlarının kuzeyinde, çoğunlukla Kürtlerin bulunduğu bölgeler için bir yerel özerklik planı hazırlayacaktır. Bu plan bölgede yaşayan Asuri-Geldani ve öteki soy ve din azınlıklarının korunması için tüm güvenceleri içerecek ve bu amaçla, Britanya, Fransız, İtalyan, Acem ve Kürt temsilcilerden oluşacak bir komisyon işbu anlaşma hükümleri gereğince Türk sınırının İran sının ile aynı olduğu yerlerde, gerekmektie ise ne gibi düzeltmeler yapılacağını incelemek ve karara bağlamak için bu yerleri gezecektir.”
Sen Remo’da 19 Nisan 1920 günü kaleme alınan bu madde, 10 Ağustos 1920 Sevres Anlaşması’nın 64. maddesi olarak kabul edilmiştir.
İşgal gemisi İstanbul’da resepsiyon vermişti!..
Osmanlıyı parçalayan İngilizlerin, Türkiye üzerindeki emelleri hiç bitmedi. Saman altından su yürütme siyasetini uygulayan İngilizler, Orta Doğu’daki gelişmelerde hep ön planda rol oynuyor. Abdullah Gül’ün daveti üzerine 16 Mayıs 2008’de Türkiye’ye gelen Kraliçe 2. Elizabeth ve eşi Edinburgh Dükü Prens Prens Philip, işgalden 90 yıl sonra, İstanbul’da yine aynı limana demir atan İngiliz uçak gemisi “HMS Illustrious” da resepsiyon verdi.
Abdullah Gül’ün, Kraliçe’nin daveti üzerine gemiye gitmesi eleştirilere neden olmuştu. YENİÇİAĞ bu haberi, okuyucularına manşetten duyurmuştu.
Kaynak:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=83374
May
16
Times Gazetesi 12 Şubat 1856’daki yazısı şöyleydi:
“Yabancıların toprak almasında her türlü engelin ortadan kalkması, sağlıklı bir mali sistemin kurulması ve yol veya köprülere yatırılan sermayenin güven altına alınabilmesi için verilen güvenceler, ardından büyük sonuçlar getirecek olan diplomatik başarılardır. Önümüzde işlenmemiş ve zengin bir toprak bulunmaktadır. Batı sanayisi bu toprağa nüfuz etmeli ve ona sahip olmalıdır.
Bu yazıdan tam 63 yıl sonra 1919’da İstanbul’da toprağı ve binası olan vatandaşların bir kısmı mülklerini yabancılara satmaya başladı.. Bu satışları durdurmayan İstanbul Hükümeti’nin amacı “bütçe açığını kapatmak” idi!.
Özellikle Akşam Gazetesi İstanbul halkına çağrıda bulunarak, “yabancıların bir manevrası” ile karşı karşıya bulunduğumuzu ve yabancıya toprak satmanın “ülkenin bir parçasını satmak” olduğunu yazdı:
“Toprak ve mülk satmayınız. Bugün vergisini veremediğimiz toprak, yarın bize bir servet getirecektir. Satmayalım mümkünse alalım.”
Mustafa Kemal 1922’de; “Memleketin ekonomik kaynakları, bütün dünyanın aşırı isteklerini çekecek verim ve servete sahiptir. Halkımızın çiftçi ve topraklarımızın dünyanın en bereketli topraklarından olması, maddi yaşam için hiçbir kaygıya yer bırakmamaktadır.”
Derken
1923’de “Memleketimiz baştanbaşa hazinelerle doludur. Biz, o hazineler üstünde aç kalmış insanlar gibiyiz. (…) Gerçek zaferlere, ancak bu gibi verimli alanlardaki çalışmayla varacağız.” Diyordu.
Yahya Kemal’de ağır bir eleştiri:
“KOCA SALTANATI BİR MANDAYA DEĞİŞECEĞİZ!”
“Bu şehre girmek için Fatih’in her topuna
90 manda koşmuştuk.
Şimdi koca saltanatı
Bir mandaya değişeceğiz!”
Bundan tam 85 yıl sonra aynı durumla karşılaştık. 19 Ağustos tarihli Yeniçağ Gazetesi manşet haber olarak tam sayfa “Vatan namustur satılamaz!..” Kampanyası başlattı.
“Şehit kanıyla alınan, korunan ülke topraklarının para karşılığı satılması, toplumun her kesimini isyan ettirdi.
AKP, çıkardığı 4916 sayılı yasayla Türkiye’yi ‘açık Pazar’ haline getirdi. Anadolu’yu karış karış, parça parça satın almaya başlayan yabancılar, Sevr paçavrasını pratikte parayla uygulamaya koydular.
Türkiye’nin sınır boyları, su kaynakları ve maden sahaları, bloklar halinde yabancılar tarafından ele geçiriliyor. ‘Yatırım’ ve ‘İnanç Turizmi’ maskesiyle arazi alan yabancılar; silahla yapamadığını parayla ve adım adım gerçekleştiriyor. Vatanını, özgürlüğünü, bayrağını seven herkes satışa isyan ediyor!”

Aytunç Altındal (Araştırmacı Yazar): “Egemenliğimiz tehdit altında.”
Sinan Aygün (ATO Başkanı): “Ülkem adına endişeliyim.”
Prof. Dr. Mustafa Erkal (Aydınlar Ocağı Başkanı): “Sevr’i parayla uyguluyorlar.”
Vural Savaş (Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı): “Yerel yönetim yasaları da satış için çıktı.”
Prof. Dr. Anıl Çeçen (A.Ü. Hukuk Fak.): “Sistematik yapılanma var.”
Mehmet Şandır ( MHP Gn. Bşk.Yrd. ): “AKP, Türk’e ihanet ediyor.”
Gürol Engin ( CHP Mv.): “AKP, Önemini kavrayamıyor.”
Oğuz Tezmen (DYP):Yahudiler de böyle başladı.”
H.İbrahim Özsoy(ANAP): “Kim alıyorsa alsın, denemez.”
Doğu Perinçek (İ.P.Gn. Bşk.): “Urfa’yı Yahudileştirme projesi yürütülüyor.”
Filistin’deki toprakları almak için 2. Abdülhamit’in huzuruna gelen Yahudi Dr. Teodor Herz’e Abdülhamit:
“Benim bir karış toprak vermem söz konusu olamaz. Zira istenen toprak bana ait değildir. O, milletime aittir. Bu imparatorluğun hiçbir parçasını hiçbir kimseye veremem. Yahudiler şimdilik milyarlarını biriktirsinler. Kim bilir, bir gün bu imparatorluk paylaşılırsa, onlar da istediklerini, belki de bir şey ödemeden elde edebilirler. Fakat ancak kadavramız paylaşılırsa, Canlı vücuttan parça koparılmasına müsaade edemem.” Dedi.
*Hulki Cevizoğlu’nun “İşgal ve Direniş 1919 ve Bugün” adlı kitabından
May
15

Ülkede neler olup bittiğini anlamakta zorluk çektiğinizi bilen biriyim. Çünkü ben de aynı durumdayım.
Ne olduysa oldu yine malum olduğu şekilde düğmeye basıldığı anlaşıldı. ABD, İsrail, BOP ve terör örgütü “her şey planlandığı gibi devam ediyor.” Diyor. Bu planın ne olduğunu sadece bu plana dahil olanlar biliyor. Terör örgütü reklam için açıklamamış olsa pek çok şeyi bizler de bilemeyeceğiz.
ABD Başkanı Obama İsrail’e geliyor ve İsrail Türkiye’den özür diliyor, sayın başbakanımız “Obama’nın sesini özlüyor” akabinde AKPM (Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi)’nin Türkiye raporunda PKK mensuplarını “terörist” yerine “aktivist” olarak nitelendiriyor. Bütün bunlar olurken kırk bin insanın canına, bir o kadar insanın sakat kalmasına, ülkenin kaynaklarının heba olmasına sebep olan cani teröristler suçsuzmuş gibi ülke dışından geri gelemezlermiş gibi, ülke dışına çıkmaları isteniyor. Medya dan öğrendiğimize göre terör örgütünün istekleri tek tek yerine getiriliyor. Ancak ellerinde Türk bayrakları ile bunun yanlış olduğunu dile getiren şehit yakınları, gaziler, vatanseverler, milliyetçiler “kanla beslenenler, kandan medet umanlar” diye suçlanıyor hatta ellerinde bayrakla yürüyen insanlara “terörist” diyen sözde “akil” ler çıkabiliyor. Devletin resmi kurum ve kuruluşlarının isimlerinden Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) çıkartılıyor.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ nde “İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.” Tehlikeyi işaret etmiştir.
Bu gün bayrağımızın bile değiştirilmesini ifade eden aymazlara dahi sessiz kalmayı yeğleyen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin her nimetinden yararlanan pek çok komünist liboş takımı ve terörist Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne meydan okuma cesaretini gösterebiliyor.
Hatay Reyhanlı’da ise Cumhuriyet döneminin en acı katliamı işleniyor. Yöneticilerimiz ise hala hamaset peşinde…
Bunların son bulmasını isteyen her vatandaşın sorumluluklarını yerine getirme mecburiyeti vardır. Ülkenin başına gelecek musibetten her fert mesuldür. Vatana, bayrağa, millete (etnik ırkı her ne olursa olsun) sahip çıkmanın zamanı geçiyor. Fert olarak yasalar çerçevesinde savunmamızı yapmak zorundayız. “Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur!”
Posted in Yazılarım
|
Tagged akpm, aktivist, cebren, delalet, gaflet, hile, hıyanet, istiklal, muhtaç, özür, T.C, terör
|
May
14

* “Türkler yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Huyları temiz ve yücedir. Yiğitlikleri bozulmaz bir güç halindedir. İşte tarih bunun en canlı örneğidir. Onlar din ve vatan konusunda, öz değerlerine bağlılık noktasında tarafsız, adil davranmasıyla saygı telkin ederler.Türklerin yurdu, efendiler, kahramanlar ve şehitler diyarıdır. Böyle bir milletin düşmanı olmak, bence insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır.” Fransa devlet adamı, Dış İşleri Bakanı olan
LAMARTİN
* “Türkler yalancı olmadıkları gibi iki yüzlü de değildirler. Savaşta şerefle ölmeyi, ********ce yaşamaya tercih ederler. Ustalıkla kullandığı kılıcı ile yendiği milletlerin dönüp yarasını sararlar. Onlar hiçbir zaman ülkelerinde yaşayan, inançsız kimseleri engizisyonda yakmadılar.” İngiliz devlet adamı ve yazarı LORD BYRON
* “Çanakkale de başarılı olamadık, bu dehşet verici bir olaydır. Zira Türkler yuvasına girilmiş aslanın hiddetiyle, inancı, cesareti ve kahramanlığı ile savaş yaptılar böyle bir millet görmedim”. Demesinin ardında bitmiş, tükenmiş, silahları elinden alınmış, yedi düvele karşı kahramanca savaşan Türklere hayran kalan İngiliz yazarına kulak vermek gerekir. O ordu, bu ordudur. O millet yine bu millettir. Türk milleti en zor günlerinde en çetin işleri başarabildiğini ispat etmektedir.”SIR CULYENS. KORBET ise yazdığı eserinde
* “Türkler gerçekten merhametli ve hoşgörülü insanlardır. Düşmanına saldırırken amansız bir aslan olurlar. Dostlarının yanında, silahsız rakiplerine karşıda çok uyumludurlar. Kutsal değerlerine saldıranları da asla affetmezler. Fakat başka dinden olanlara da ses çıkarmazlar. Bu bir yüce hareket değildir de nedir.” Avrupalı bilim adamı ÇHATEAU-BRİAND
* “Savaşın zevkini almak isteyen Türklerle savaşmalıdır” Tarihçi TAVSEND
* “Türklerin bağrında korku kuşu yuva yapmaz.” Ünlü tarihçi NAİMA
* “Türk korkmaz, korkutur. Bir şey istemez, isterse de almadan elini geri çekmez..Barışta kuzu gibi, savaşta aslan kesilir. Her Türk kendisini aslan, atını ceylan, düşmanını av sayar.” İngiliz Lort Byron
Posted in Atasözleri Vecizeler
|
Tagged adil, efendi, hoşgörülü, kahraman, korkusuz, merhametli, şerefli, temiz, Türkler, yiğit, yüce
|
May
13
Zalimlerin yanan çırası söner
Kara vicdanların karası söner
Bütün gönüllerin yarası söner
Sevginin, saygının elisin anne
Anne, anne sesi yürek yandırır
Duyulan güzel ses seni andırır
Ancak senin sesin beni kandırır
Bülbülün, sakanın dilisin anne
En nefret ettiğin yergidir senin
Kâinat dolusu övgüdür senin
En büyük sermayen sevgidir senin
Gönüllerin seher yelisin anne
Her bir anne şefkat ile bezenir
Dünyadaki güller sana özenir
Kokun ahiretten bize uzanır
Cenneti Ala’nın gülüsün anne
May
12
“Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” ata sözünden de anlaşıldığı gibi hayatımızda pek çok insanla tanışmamıza rağmen hiç biri annemizin yerini tutamamıştır, tutamayacaktır. Zira hiç biri de bizi annemiz gibi koruyup kollayıp aynı zamanda da sevgisini ve şefkatini gösterememiştir. Ancak insanın kendince tanımladığı sevgisi güne gibi parlayan anne sevgisinin yanında bir mum ışığı kadardır.
Annenin sevgisi ve anne sevgisinin gönüllerde hissedebilmesi o kadar önemli ve o kadar özel bir duygudur ki, bu duyguyu tek bir günle geçiştirmek anne sevgisini, anne şefkatini, anne fedakarlığını umursamak ciddiye almamaktır. Annemiz bütün hayatı boyunca bizi düşünmeden asla yaşamamıştır. Biz ise 365 gün içinden sadece bir günü annemize ayırma bahtsızlığıyla övünme noktasına geldik.
Ana başa taç imiş
Her derde ilaç imiş
Bir evlat pir olsa da
Anaya muhtaç imiş.
May
11
“ŞEYTAN TAŞLIYORUZ!”

May
10
Tarih: 12 Eylül 1919
Damat Ferit Paşa İngiltere Hükümeti adına M. Fresrer ve Churchill ile anlaştı: Türkiye, bağımsız
Kürdistan kurulmasına karşı koymaz…
“Kürt” üzerinden ayrılıkçı siyaset
İktİdarIn İmralı canisiyle yaptığı “müzakere pazarlığı”, İngilizlerin Kürtler üzerinden yürüttüğü ayrılıkçı siyasetin kesintisiz sürdüğünü de ortaya koydu. Atatürk, yurdu düşmandan kurtarma mücadelesi verirken, işbirlikçi Kürtler vatanseverleri sırtından hançerlemek için İngilizler lehine çalışıyordu. Usta gazeteci Uğur Mumcu, bugüne de ışık tutan ihanet sürecini belgelemişti.
‘Özerk Kürdistan’ sınırları çizildi
Fransa ve İtalya ile anlaşan İngiltere; Fırat’ın doğusunda, Ermenistan’ın güney sınırlarının güneyinde, Suriye ve Irak/Mezopotamya kuzey sınırlarının kuzeyinde, çoğunlukla Kürtlerin bulunduğu bölgeler için bir yerel özerklik planı hazırlamış ve bu iş için “Kürt Lawrence” lakaplı Edward Noel’i görevlendirmişti. Atatürk’ün bozduğu plan için çalışma yine hızlandı!
Majestelerinin Ankara’ya da ilgisi çok derin
Kendi kontrolünde bir Kürdistan için her yolu deneyen İngiltere, Ankara ile de sürekli sıcak ilişki içinde olmaya özen gösterdi. Çankaya’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “Büyük Şövalye Nişanı” takıp karşılıklı kadeh tokuşturan Kraliçe 2. Elizabeth, Başbakan Tayyip Erdoğan ve eşini de İngiltere’de samimi bir ortamda ağırlamıştı.
Özerk Kürdistan’ın sınırları çiziliyor!
Britanya, Fransa ve İtalya, anlaştı: Fırat’ın doğusunda, Ermenistan’ın güney sınırlarının güneyinde, Suriye ve Irak/Mezopotamya kuzey sınırlarının kuzeyinde, çoğunlukla Kürtlerin bulunduğu bölgeler için bir yerel özerklik planı hazırlanacak…
İktidarın İmralı canisiyle yaptığı “müzakere pazarlığı”, İngilizlerin Kürtler üzerinden yürüttüğü ayrılıkçı siyaseti hatırlattı. Mustafa Kemal, Türk yurdunu düşmandan kurtarmak için mücadele verirken, işbirlikçi Kürtler, vatanseverleri sırtından hançerlemek için İngilizlerle ortak hareket ediyordu. Uğradığı bombalı saldırıda hayatını kaybeden usta gazeteci Uğur Mumcu’nun kaleme aldığı “Kürt-İslam Ayaklanması” adlı eserinde, bugüne de ışık tutacak ihanet süreci, tarihi belgelere dayanılarak ortaya konmuştu.
Kürtler henüz ayaklanmadı…
“Benim sorunum Kürtler. Noel, Bağdat’tan buraya geldi. Mezopotamya şimdi bizim olduğuna göre ona bir Kürt devleti kurdurup kuzey dağlarını böylece koruyabiliriz. Binbaşı Noel, bir ‘Kürt Lawrence’dir! Ancak Kürtlere fazla güvenilmez. Majestelerinin hükümetinin amacı Türkleri elden geldiğince zayıflatmak olduğuna göre Kürtleri bu şekilde harekete getirmek fena bir plan değil…” Bu sözler, İngiltere’nin 1919 yılındaki İstanbul’da görevli Büyükelçiliği Müsteşarı Hohler’indir.
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir A. Calthorpe, aynı günlerde Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a şu gizli raporu gönderiyordu: “Binbaşı Noel, Kürt şefleriyle görüş birliğine varırsa, bundan büyük faydalar sağlayacağını söylüyor. Bunlar, İstanbul’da Abdülkadir ve Bedirhan ve daha az önemli bazı kişilerdir. Bunlar, şüphe uyandırmamak için Noel’den ayrı olarak Kürt bölgesine gidecekler. Türkler, Paris’teki Sulh konferansına Kürtlerin de geleceğinden korkuyorlar. Kürtler henüz Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmadı. Noel bunu başaracağından emin..”
Noel, 1886 yılında doğmuştu. Yetenekli bir subaydı. Noel’in ilk görevi Hindistan’daydı. İkinci görevi İran’daydı. İngiliz Binbaşısı Edvvard Noel, Kürtçe de öğrenmişti.
Bu “Kürt Lawrence”ı için üçüncü ve önemli görev, Kürtlerdi.
Noel, şimdi hükümeti izin verir ve desteklerse Kürtleri ayaklandıracaktı!
Bu iş için de bir aile seçmişti: Bedirhaniler.
Fransız istihbaratı da boş durmayacak ve Bağdat’taki Yüksek Komiserliğine 1920 başında Bedirhanoğulları ile ilgili şu bilgiyi ulaştıracaktı: “Botan aşiretinden Bedirhan ailesi (Zaho ve Man arası) İngiliz ajanları ile anlaşmış ve İngiliz mandasını kabul etmiştir.”
Noel’in gezileri sürerken 23 Temmuz 1919 günü Erzurum Kongresi toplanmış.
Binbaşı Noel’in Elazığ Valisi Ali Galip ile birlikte Sivas Kongresi’ni basacakları öğrenilir.
Mustafa Kemal, Malatya’daki 12. Alay komutanına Ali Galip, Noel, Celadet Ali ve Kamuran Beyler’in tutuklanmalarını emreder. Ali Galip, Mustafa Kemal’in kendisini tutuklatmak istediğini öğrenir. Öğrenince de Malatya Mutasarrıfı Halil Rami ve Hacı Kadir Ağa’yı alarak Urfa üzerinden Halep’e kaçar. İngiliz binbaşısı “Kürt Lawrence’i” Kuvayı Milliye Mustafa Kemal’e yenilmişti!
Kaynak:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=83374
May
09
Yörüklerin kabaran ayranı ve “sahiller”de pimi çekilmiş bomba alarmı
Manisalı’ymış…
Dededen, babadan bu yana, 50 yıldır akaryakıt sektöründelermiş…
Hiç dolandırmadan, bodoslama girdi konuya:
“Her şeyi yazıyorsunuz da devletin 1.79’a mal ettiği benzini 5 liradan sattırmasını niye yazmıyorsunuz?”
Ben “Aslındaa… Sık sık ‘Motorin satışı düştü… Dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz’ türü haberler yapıyor arkadaşlarımız” demeye çalışırken, o nefes almadan devam etti:
“5 bin 172 litre benzin bize çıplak 9.293 liraya geliyor…
Üstüne 11 bin 31 lira ÖTV koyuyorlar…
3.660 lira KDV koyuyorlar…
24 bin liraya çıkıyor…
Devletin kendisine 1.79’a gelen benzini vatandaşa 5 liraya sattırmaya hakkı yok!
Son 5 yıldaki gibi rezil bir sistem görmedim ben. Günlük satışım 15-20 tonlardan 5 tona düştü.
Neden?
Vergi veriyorum diye! Fatura ödüyorum diye! Yasalara uyuyorum diye!
Ben bunları yaparken, birileri de doğudan getirdikleri kaçak akaryakıtı bedavaya satıyor diye!
Nereye gidiyor bu kaçak paraları?
PKK’ya! Ben artık vergi vermekten, fatura ödemekten, bankalara yamanmaktan bıktım!
Dayanamıyorum artık!
Araba sat, ev sat, tarla sat, dükkan sat, tanker sat; sat, sat nereye kadar!
Ben Yörükoğlu Yörüğüm! Kimseye Türklüğümü ispat etmeme gerek yok. Bu vatan için de millet için de her türlü fedakarlığı yaptım, yaparım. Ama dışarıdan gelenlerin bizi soymasına müsaade etmeyin! Emeğimizin sömürülmesine izin vermeyin!
Bu Türklükle Kürtlükle ilgili değil. Galatasaray’ın sahada 11 oyuncusu var, 6’sı yabancı ama hepsi aynı formayı giyiyor. Hepsi “karşı takıma” gol atmaya çalışıyor. Aynı hedef için birlikte mücadele ediyor.
Ama bu durum öyle değil ki;
Söyleyin ne üretiyor bunlar bu ülke için? Ne veriyorlar bu toprağa!
Bu ülkeden çalıyorlar. Benim ailemin hakkını, alın terimi çalıyorlar!”
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=26302