Oca
09
Aranızda Müslüman var mı?
Adamın biri elinde büyük bir bıçakla camiye dalar ve sorar:
-Aranızda Müslüman olan var mı?
Korkudan kimse bir şey diyemez. Birazdan yaşlı bir adam ayağa kalkar:
-Ben Müslüman’ım, der.
Bıçaklı adamla yaşlı adam camiden çıkarlar. Adam dışarıdaki inek sürüsünü gösterip:
-Amca, şunları kurban edeceğim de, ben beceremem yardım eder misin? Der.
Yaşlı adam bayağı bir hayvanı kestikten sonra ‘ben yoruldum başka birini bul’ der.
Adam bu sefer kanlı bıçakla yine camiye girer ve sorar:
-Aranızda başka Müslüman var mı? Az önceki adamı doğradığını düşünen cemaat çok korkar ve herkes aynı anda imama bakar, imam:
-Ne bakıyorsunuz ulan iki rekât namaz kıldırdık diye hemen Müslüman mı olduk yüce İsa aşkına…!
Oca
08
AKP’nin Açılımı; “Kürdistan”
AKP, kendi kendine yalan söyleyen bir makineye dönüşmüş bulunmaktadır. Çözüm süreciyle terör örgütünün yaktığı yangına adeta benzin dökmüştür.
AKP iktidarı açılım teraneleri altında TSK’yı bölgede “meşru müdafaa” yapar konuma sokmuştur. Halbuki İmralı’daki bebek katili; “Gerçek çekilme olmayacak, çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz” demişti. Gerçekten de öyle oluyor.
Başbakan Erdoğan, demokratik açılım sakızı ile toplumu oyalarken terör örgütü her alanda ve her anlamda örgütlenmesini tamamlamış, mevzilerini de güçlendirmiştir.
Tayyip Erdoğan, açılım, paket ve “Kürdistan” derken İmralı’daki elebaşı “Yüksekova Modeli”nden ve “Demokratik Özerkliğin” en iyi uygulandığı yer olarak da Yüksekova’yı göstermiştir.
Öcalan, “kent meclisleri ve öz savunma gücü”nden de söz etmişti. Kentlerde “öz savunma birlikleri” nin oluşturulmasını isteyen Öcalan, “Her yer, Yüksekova’yı örnek almalıdır” diye talimat vermişti. Talimat aynen yerine getirilmiştir.
Yüksekova, Öcalan’ın bahsettiği modeli uzun süredir uygulayan bir merkez. KCK kurduğu “halk meclisleri” ile ilçeyi yönetiyor, vatandaşları “KCK mahkemeleri”nde yargılıyor, “öz savunma birlikleri” olarak oluşturulan YDG-H de ilçenin silahlı “asayiş” birliği olarak faaliyet gösteriyor.
YDG-H aracılığıyla bugüne kadar kent merkezlerinde molotofkokteylli ve havai fişekli eylemler düzenliyordu. Önceki gün ise uzun namlulu silahlar kullandı. Yani, “öz savunma birlikleri” ilk defa kent merkezlerinde açık açık polisle çatışmaya girdi.
09 Aralık 2013’te akşam saatlerinde Fis Ovası kesiminde karayolunu kesen bir grup PKK’lı terörist, durdurdukları aralarda bulunanların kimliklerini kontrol etti. Araçları yakmış, araçlardaki 2 astsubay ve 2 uzman çavuşu kaçırmışlardır.
Başbakan Erdoğan, çaresizlik içinde PKK’dan kaçırılanların serbest bırakılmasını istiyor. Demek ki PKK’nın kaçırma, öldürme, baskın, kitleleri provoke etme ve eylem kapasitesi olduğu yerde duruyor. Başbakan Erdoğan ancak PKK’nın inisiyatifine seslenerek askerlerin serbest bırakılabileceğine inanıyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti için utanç verici bir haldir.
Bu arada, BDP Diyarbakır il başkanının temasları sonucu kaçırılan 4 askerin serbest bırakıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti için daha da utanç verici bir haldir.
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=29046
Oca
07
HANGİSİ DAHA ÖNEMLİ; CİBİLLİYET Mİ, EĞİTİM Mİ ?
Padişah vezire sormuş: Vezir, demiş!
-Eğitim mi önemli, cibilliyet (soy-sop-asalet) mi?
Vezir düşünmeden cevap vermiş:
-Cibilliyet padişahım.
Padişah memleketin her yerine tellallar çağırtmış.
-Duyduk duymadık demeyin en iyi hayvan eğiticisine yüz kese altın…
En iyi hayvan eğiticisi padişahın huzuruna çıkarılmış.
Padişah hayvan eğiticisine sormuş:
-Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretebilirsin?
-Altı ayda öğretirim padişahım.
Altı ay dolmuş, huzura alınmış.
Padişah:
-Öğrettin mi?
-Öğrettim padişahım.
Saray erkanı toplanmış, kedi elinde tepsi servis yapmaya başlamış, tam vezirin önüne gelmiş; padişah yine vezire sormuş:
-Vezir! demiş.
-Eğitim mi önemlidir cibilliyet mi?
Vezir padişahın sorusuna cevap vermeden önce cebinde hazır tuttuğu fareyi yere bırakmış. Kedi tepsiyi attığı gibi farenin peşinde koşmaya başlamış. Tabi altı aylık eğitimde boşa gitmiş.
Vezir cevap vermiş.
-Cibilliyet padişahım.
Önüne bir fare düştüğünde,
Eline bir fırsat geçtiğinde,
Çıkarı için vatanını satmaktan, halkını harcamaktan tereddüt etmeyecek yüksek eğitimli kedilerden,
Rabbimiz bu memleketi, bu milleti muhafaza kılsın…
Posted in Hikayeler
|
Tagged altı ay, cibilliyet, eğitim, erkan, fare, hayvan, insan, kedi, öğretmen, padişah, saray, vezir
|
Oca
06
Eğitimde Tükeniş…
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) yaptığı “İnsani Gelişmişlik Endeksi” nde Türkiye 185 ülke arasında 92. sırada yer almıştır.
Türkiye’de halen okur-yazar olmayan 10 milyon kişi vardır. Oysa sanayileşmeyi tamamlamış ülkelerde artık okur-yazarlık değil, eğitimin kalitesi tartışılmaktadır.
Birleşmiş Milletlere bağlı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) dünya ekonomisinin % 80’ine sahip toplam 65 ülkede yaptığı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” (PISA)’var. Bu program kapsamında sondaj yoluyla seçilen 15 yaşındaki öğrenciler üzerinde matematik, metin anlama, fen bilimleri kategorilerinde yapılan sınavlarda, Türkiye bu 68 ülke içinde sondan üçüncü olmuştur.
Çukurova Üniversitesinden, Prof. Dr. İbrahim Ortaş, bu sınav sonuçlarını şöyle değerlendiriyor:
“Dünyanın en kapsamlı ve orta öğretimdeki eğitim kalitesi üzerine yapılan en önemli referans kabul edilen PISA sonuçları eğitim sistemimizin şekillendirdiği çocuklarımız matematik, metin anlama (edebiyat) ve fen bilimleri kategorilerinde nitelikli insan yetiştirmekten uzak görülüyor” ve başarısızlığı da “Eğitim harcamalarının OECD standartlarının altında olmasına, bakanlığın program yapmak yerine İmam Hatip Liseleri, 4+4+4 sistemi ile uğraşmasına, Tükiye’nin ciddi bir eğitim politikasının olmamasına” bağlıyor.
Genel olarak eğitimle ilgili bugünkü sorunlar:
1. Eğitime ayrılan kaynaklar giderek azalmaktadır. Örneğin 1992 yılında konsolide bütçe harcamalarının yüzde 20’si eğitime ayrılmıştı.. Bu pay 1997 yılında yüzde 12’ye geriledi. Bugün de 440 milyar liralık 2014 bütçesi içinde eğitime ayrılan pay 55.7 milyar lira ile bütçenin yüzde 12.6’sıdır.
2. Siyasi görüşler ve eğitimi kullanmak isteyen siyasi guruplar, eğitimde etkinliği de düşürmektedirler. Eğitimi Türkiye’nin ihtiyaçlarına, verimlilik ve etkinlik kriterlerine göre değil, kendi siyasi şartlanmalarına hizmet edecek şekilde yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Söz gelimi, İmam Hatip eğitimine daha fazla önem verilmektedir. Buna karşılık günlük olaylardan anlaşıldığı kadarıyla modern eğitime, modern fen bilimlerine ayrılan imkanlar daha dar tutulmaktadır.
3. Siyasi iktidar eğitime yeterli kaynak ayıramayınca, paralı eğitimi teşvik etti. Eğitimin kişiye giden özel faydası yanında topluma giden topluma sağladığı sosyal faydası da vardır. Özel sektör eğitimin sosyal faydasını dikkate almaz. Kârını maksimize etmek için kişiye giden özel fayda kadar kaynak ayırır. Söz gelimi Vakıf Üniversiteleri içinde araştırma görevlisi alıp yetiştiren üniversiteler az sayıdadır. Birçok Vakıf Üniversitesi, kadrolu akademisyen yerine ders ücreti ile çalıştırdığı öğretim görevlisini tercih etmektedir.
Ayrıca, paralı eğitim, eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırmıştır. Zira özellikle yüksek öğretimde fırsat eşitliği, parası olan veya olmayana bakılmaksızın toplumda en yetenekli olanlara eğitimin verilmesidir.
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=29075
Posted in Gündem
|
Tagged alt yapı, çocuk, doktara, eğitim, eğitimci, genç, ilkokul, lisans, lise, öğrenci, öğretmen, okul, tükeniş, Üniversite, yüksek lisans, yüksekokul
|
Oca
05
Bu Yüzyılda Lider Türkiye’m
Başlar fazlaca dik ukalâ gibi
Her şeyde sessizlik pekâlâ gibi
Mikrop içimizde bir bela gibi
Bıçağın sırtında gider Türkiye’m
Bu yüzyılda lider, lider Türkiye’m
Bekler tüm korkular en yüce dağı
Sarmış dört yanını örümcek ağı
Pek çok aydınımız fikir tutsağı
Yılan çöreğinde gider Türkiye’m
Bu yüzyılda lider, lider Türkiye’m
Bölmekteler yurdu hep azar, azar
Türk’e, Türk düşmanı kuyular kazar
Bu millet daha çok destanlar yazar
Türk asrında Türk’e gider Türkiye’m
Bu yüzyılda lider, lider Türkiye’m
Dün, bir vatan, bayrak için öldüler
Kürt, Alevi, Sünnî diye böldüler
Türk’ü öldürerek Türk’ten bildiler
Yengeç kıskacında gider Türkiye’m
Bu yüzyılda lider, lider Türkiye’m
Eriyoruz, güngörmüş buzlar gibi
Yurda saldıranlar kuduzlar gibi
İnandık Göktürkler, Oğuzlar gibi
Bir it dalaşında gider Türkiye’m
Bu yüzyılda lider, lider Türkiye’m
Demokrasi rahim kanseri olmuş
Laikliğin bekâreti bozulmuş
“İnsan hakları”ndan tuzak, kurulmuş
Ateş çemberinde gider Türkiye’m
Bu yüzyılda lider, lider Türkiye’m
Köşe dönün diye vermedik oyu
Teröriste teslim ettik doğuyu
Bitecek bu zillet, özgür Türk soyu
Bir kısır döngüde gider Türkiye’m
Bu yüzyılda lider, lider Türkiye’m
Posted in Şiirlerim
|
Tagged Alevi, bela, bıcak sırtı, demokrasi, destan, fikir tutsağı, göktürk, kürt, laiklik, lider, mikrop, oğuz, Sünni, terörist, türkiye, yılan çöreği, yüzyıl
|
Oca
05
MEZHEPLER (6)
AMELDE HAK MEZHEPLER (A)
3. Şâfiî mezhebi
Mezhebin kurucusu İmam Şâfiî’dir. Hicri 150 tarihinde (M. 767) Filistin’in Gazze şehrinde doğmuş, 204’te (M. 819) de Mısır’da vefat etmiştir (rh.). İmam Mâlik’ten Hicaz fıkhını, Ebû Hanîfe’nin talebesi olan İmam Muhammed’den de Irak fıkhını öğrendi. Mezhebinin en önemli özelliği, âdeta Hanefî ile Mâlikî fıkhının terkibi/sentezi (birleşimi) niteliğinde olmasıdır. Şâfiî mezhebi genellikle Mısır, Suriye, Irak, Horasan’da yaygındır. Ayrıca Türkiye’nin Doğu ve Güney Doğu bölgelerinde de epeyce mensubu bulunmaktadır.
4. Hanbelî mezhebi
Mezhebin kurucusu İmam Ahmed b. Hanbel’dir (rh.). Hicri 164’te (M. 780) Bağdat’da doğmuş, 204’te (855) de yine Bağdat’ta vefat etmiştir. İmam Ahmed b. Hanbel ibadet ve muamelat konularında iki ayrı usûl benimsedi. İbadetle ilgili hususlarda ayet ve hadislere çok sıkı sarılmakla birlikte, muamelat(3) konularında (günlük hayatın icapları) bir şeyin haram olduğuna dair ayet ve hadislerde açık bir delil yoksa, onun mubah olduğuna hükmederek daha serbest bir anlayış geliştirdi. Mezheb genellikle Hicaz, Filistin, Mısır gibi ülkelerde yaygındır.
Bu dört hak mezhepten başka daha otuza yakın amelde hak mezhebin olduğu bilinmektedir. Ancak bunların bağlıları kalmadığı için kitaplarda sadece isimleri vardır.
Kaynak: http://www.mollacami.com/konu/m-e-z-h-e-p-l-e-r-12644.html
Oca
04
Osmanlı teb’asına Türk denirdi. Bunu, Güney Amerika’da “Türk” sıfatını taşıyan insanlardan anlayabiliriz. Soyca veya dilce Türk olmadıkları hâlde Osmanlı coğrafyasından giden herkes Türk olarak anılmıştır. Mesela 1989-99 arasında Arjantin devlet başkanlığı yapan Carlos Saul Menem’in lakabı el-Turco idi; bunun sebebi de babasının Osmanlı Suriye’sinden Arjantin’e gitmiş olmasıydı. Osmanlı döneminde, Balkanlarda farklı dil konuşan Müslüman ahali de aynı şekilde Türk diye anılmıştır.
Fethi yaşayan dönemin tarihçisi Aşıkpaşazade fethin ertesini şöyle anlatır: “Fethin evvel Cuma günü Ayasofya’da Cuma namazı kılındı ve hutbe-i İslam okundu. Sultan Gazi Mehmet adına kim ol Murat Gazi Han oğludur. Ve ol Gazi Mehmet Han oğludur. Ol dahi Sultan Beyazıt han oğludur ve ol dahi Murat Gazi hünkar oğludur. El Halil Gökalp neslidir kim Oğuz Han oğludur.” Batı kaynaklarında Anadolu 11. Yüzyıldan itibaren Türkiye, 15. Yüzyıldan itibaren Batı haritalarında Osmanlı devletinin bulunduğu coğrafyanın adı “Türk İmparatorluğu” adını taşıyor. Sultan Abdülhamit Han’a anayasa getirildiğinde “Bu Türk’ün menfaatine olur mu?” bilmiyorum” diyor. Avusturya Arşidükü Birinci Ferdinand’ın elçisi Busbecq şöyle demektedir: “Fakat bu düşman Tanrı’nın gazabı sonucunda bize karşı gönderilmiş bir bela ise, eski zamanlarda Atilla, büyük babalarımız zamanında Timur, şimdi de Osmanlı tufanları gibi… Böyle müthiş akınlara karşı hiçbir şey set oluşturamaz.” Yani Batılı; Atilla, Timur ve Kanuni’nin aynı milletin çocukları olduğunu biliyor.
Taraf gazetesinde Yasin Aktay’a destek veren, karısının başından aşağıya insan pisliği dökmekle meşhur Sevan Nişanyan da Orta Asya’dan gelenlerin Türkiye’de oranı ancak % 5-10. Türkleşme devlet baskısı ve İslam ile oldu diyor. Oysa Selçuklular konusunda dünya tarihinin en önemli ismi Prof. Dr. Osman Turan, Batı vesikalarından hareket ile bunun ne kadar büyük bir yanlış algı olduğunu onlarca sene önce ortaya koymuş: “Gerçekten tarihinde birçok kavim ve medeniyetlere sahne olan Anadolu’nun etnik siması, 1071’den sonra, öyle sür’atle bir değişikliğe uğradı ki bu büyük muhaceret ve iskân hareketi araştırılmadığı ve anlaşılamadığı için Türkleşme hadisesi bir muamma halinde kalmış ve çok defa yerli halkların toptan ihtida veya imhasına atfolunmuştur. İhtida ve karşılıklı nüfus zayiatları mevzuu olmakla beraber büyük muhacereti ve etnik değişmeleri itibara alamayan bu tahmini görüşlere artık bir ehemmiyet verilemez.” Bütün bunları bilen şair “Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur, Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur” demekte.
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=29002
Posted in Yazılarım
|
Tagged alparslan, amerika, Atilla, Fatih, fetih, Kanuni, müslüman, osmanlı, timur, Turco, türk
|
Oca
03
* “Bir insanın gölgesinin boyu kendisini geçtiyse o insan için güneş batıyor demektir.” Çin Atasözü
* “Çok iyi mazeret bulmayı başaranların başka bir şey başarabildikleri nadiren görülür.” Benjamin Franklin
*“En büyük vatanseverlik mesleğini en iyi şekilde yapmaktır.” Alman Atasözü
* “İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanırlar.” Goethe
*“Amacımız imkânsızı mümkün, mümkünü kolay, kolayı zarif ve zevkli yapmanın yollarını bulmaktır.” Dr. Feldenkrais
* “Dünyada değişiklik yapmakla başarılı olanlar, işe kendilerinden başlayanlardır.”
Bernard Shaw
*“Tembellik vücudun aptallığı, aptallık da zihnin tembelliğidir.” Shakespeare
*“Her şeye homurdanmaya alışmış bir kimse, fırsat kapıyı çaldığında bile gürültüden yakınır.” Conidences
* “Fedâ+kâr; kâr elde etmek için feda etmek lazımdır.”
* “Aşkta sıradan bir insan kendine uygun birini bulmaya çalışır, büyük insan ise kendini…”
*“Hayatın asıl amacı bilgiye dayalı eylemdir.” Kenan Şahbaz
*“Bilgisiz eylem vahşettir.” Kenan Şahbaz
Posted in Atasözleri Vecizeler
|
Tagged aptallık, batıyor, bilgi, bilgisiz, fedakar, gölge, güneş, hayat, imkansız, inanmak, kolay, mazeret, mümkün, nadiren, tembellik, vahşet, vatanseverlik, yaşamak, yüzsüzler
|
Oca
02
Bu bir çılgın proje, .çünkü dört adımda en aşağı yedi bin yıllık Türk tarihini ve Müslüman Türk milletini tarihten silmek istiyor…
Birinci Adım:
Hedef ülkelerin yönetimlerini ele geçirmek:
‘“Doğrudan işgal’ tıpkı Irak’ta yapıldığı gibi; ya ‘iç karışıklık- iç çatışma’ çıkartmak yoluyla yönetimleri alaşağı etmek tıpkı Libya ve Mısır’da yaptıkları gibi; ya ‘dış baskı- iç savaş’ sonrası yönetimleri istifaya zorlamak tıpkı Suriye’de halen yaşanmakta olduğu gibi ya da demokrasi eliyle demokratik seçimlerle o ülkenin yönetimini işbirlikçiler vasıtasıyla ele geçirmek tıpkı Türkiye’de yaşanmakta olduğu gibi.”
İkinci Adım:
Hedef ülkelerin kaynaklarının yönetimini ele geçirmek:
“’Özelleştirme- yabacı sermaye diyerek’ diyerek, o ülkenin stratejik kaynaklarını doğrudan satın almak ya da işbirlikçi yerli sermaye eliyle kaynakları dolaylı satın almak tıpkı Türkiye, Libya ve Mısır’da görüldüğü gibi; ya da doğrudan müdahale ile işgal edilen ülkelerdeki kaynaklara silahlı güçleriyle el koymak tıpkı Irak’ta olduğu gibi. Böylece yeraltı ve yerüstü ekonomik hatta insan kaynaklarının yönetimini ele geçirmek.”
Üçüncü Adım:
Hedef Ülkelerdeki insanları ayrıştırmak ve ayrışan gurupları güçlendirmek:
“Hedef ülkelerde birlikte yaşamakta olan insanları, teo-stratejik bir yaklaşımla etnik, dinsel ve mezhepsel farklılıklar temelinde, ‘ileri demokrasi, insan hakları ya da özgürlükler’ diyerek ayrıştırmak tıpkı Türkiye’de yönetici siyasetin yaptığı gibi. Bu amaca uygun olarak yasal düzenlemeler ya da uygulamalarla ayrışan gurupları güçlendirmek tıpkı Türkiye’de bir olan insanların ‘Türk-Kürt, Alevi-Sünni’ diye ayrıştırma gayretlerinin görüldüğü gibi.”
Dördüncü ve Son Adım:
“ İşbirlikçi yönetimler eliyle ele geçirilmiş olan hedef ülkelerdeki devlet mekanizmasının ve kaynak yönetiminin gücünü kullanarak ya anayasal düzenlemelerle ya da ayrışan ve güçlendirilen gurupları çatıştırmak yoluyla bir iç kargaşa yaratarak, bunun sonucunda yine anayasal düzenlemeyle hedef ülkeleri parçalamak. Kopan parçalardan da, İsrail’e müttefik tampon devletçikler kurmak.”
Bu pencerelerden bakıldığında, Türkiye’nin son aşamada bulunduğu açık. ABD Başkanı Obama’nın buraya kadar gelerek, Türkiye için ‘model ülke’ demesinin altında da bu yatıyor. Model, çünkü demokratik görülen bir yoldan süreç işletiliyor. Kesintisiz işlediği için de, diğer ülkelere model gösteriliyor.
Soru ise şu; bu plan ve projeler Anadolu’da tutar mı?
Öyle ya, Türk tarihi böylesi stratejilerle çok karşı karşıya kalmış, hepsini de aşmasını bilmiştir. Şimdi, Türk Milleti karşılaştığı bu yeni savaş oyunlarının işletilmesine izin verecek midir?
Türk Milleti, ne zaman ki bu gerçeği gördüğünde, bu sinsi planı yok edeceğinden kuşku yoktur çünkü bu millet gücünü en aşağı yedi bin yıllık tarihinden alıyor.
Kaynak:Erdal Sarızeybek-SARIZEYBEK HABER
Posted in Gündem
|
Tagged abd, adım, akp, Barzani, bop, çatışma, demokratik, iç karışıklık, israil, Libya, Mısır, model, obama, suriye, ülke, Yemen
|
Oca
01
Biraz Mizah
Yaşlı adam başbakanlık konutuna gider;
Kapıda ki polise der ki:
-Evladım Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmek istiyorum.
Polis:
-Amca Tayyip Erdoğan seçimleri kaybetti burayı boşalttı O artık başbakan değil der.
Ertesi gün aynı amca,aynı polise,Başbakanlık konutu kapısında;
Evladım Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmek istiyorum.
Polis bunadığını düşünerek aynı cevabı verir:
-Amca Recep Tayyip artık başbakan değil,dolayısıyla burada oturmuyor,sen artık gelme,der.
Ertesi gün aynı amca,aynı polise:
-Evlladım Recep Tayyip Erdoğan’la görüşebilir miyim?
Polis sinirlenerek:
-Eeee! bunak mısın nesin? Üç gündür aynı şey.Kardeşim Recep Tayyip Erdoğan seçimi kaybetti,artık başbakan değil!Burada oturmuyor.
Yaşlı amca:
-Kızma! evladım biliyorum,DUYMAK HOŞUMA GİDİYOR sadece.
-Polis esas duruşa geçerek, yarın görüşürüz amca; der.
*Kahrolsun akp! Ne mutlu Türk’üm Diyene!