Eki 12

3 Soru 3 Cevap…

th (1)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
1. Soru: -Ne oldu KCK’lılara af?
 
Arz edeyim;
Yarı açık pakette KCK’lılara af getirecek TCK ve terörle mücadele kanunundaki tüm değişiklikler hazırdı. Son gece uyku haram oldu Usta’ya. Sabahlara kadar düşündü kaşındı. Telefonla kurmaylarını aradı; “Bunları çıkarıyorum. Seçim öncesi bunları yaparsak MHP oylarını artırır” dedi.
2.Soru: -Ruhban Okulunun açılması?
Arz edeyim;
Usta, “Bunun da üstünü şimdilik çiziyorum. Bu da seçim öncesi MHP’ye yarar. Dostlarımız bize anlayış gösterecektir” dedi.
3.Soru: -Jandarmanın İçişleri’ne bağlanması?
Arz edeyim;
Terörle mücadelede en aktif unsur olan Jandarma içindeki MHP sevgi ve sempatisi hesaplandı. “Zaten askeri çok kızdırdık. Dursun şimdilik bakalım. Bunu da MHP’ye yazdırmayalım”da karar kılındı.
Hesaplar yaptı Usta. Alt alta, üst üste koydu. Paketi mahalli seçimlerde deldirmemek için aklınca önlem aldı.
PKK’ya ve sivil uzantılarına mesaj gönderdi “sabredin devamı gelecek ama şimdilik sıkıntıdayım. Hepsini birden tek pakette yaparsak paketi MHP’ye deldiririz” diye.
Ne kadar anlayışsızlar şu BDP’liler. Paketi görünce “kabağın içi boş çıktı” diyorlar.
2014 mahalli seçimlerinde kabağın oyulacağını Usta aşçı kadar da göremiyorlar!..
 
 
Kaynak:Haber Fedai
 
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | 3 Soru 3 Cevap… için yorumlar kapalı
Eki 11

Cehalete Övgü…

th (3)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
* H. Willem Van Loon’un şu sözünü nasıl hatırlayalım
: “İnsanlık, cehaletin sakin vadisinde mesut yaşıyordu.” Elbette bilenle bilmeyen bir değildir.
* Edip Ahmet’in ifadesiyle bin cahil bir bilgin etmez. Lakin okumuş yazmış zümre içinde halinden memnun olan da yok. Gerek klâsik şairlerimiz, gerek günümüz şairleri, feleğin hep cahillerden yana olduğundan şikâyet etmişlerdir.
* 17. yüzyıl Divan şairlerimizden Zuhûrî’nin şu beyti konumuzla ilgili ilk aklıma gelen örneklerden biri: “Arûs-ı devleti nâdâna akd eyler felek ammâ//Eger bin cân ile dânâ ederse rağbet el vermez.”
Şair bugünkü dille şöyle diyor: “Felek, mutluluk gelinini cahile nikâhlar, ama onu bin can ile bilgin istese, vermez.” Zuhûrî’nin de dediği gibi, okumuş yazmış insanlar dünyada rahat yüzü görmezler.
* Shakespeare’in tabiriyle “Bilgi arttıran dert arttırır.” Çünkü bilgin olmak beraberinde sorumluluk da getirir. Söz gelimi cahil, gece gündüz yanan sokak lambalarının altından her gün gelir geçer de tınmaz. Fakat sorumluluk sahibi kişiler gün ortasında yanan sokak lambalarından rahatsız olurlar. Tabii, bu işin en basiti… Toplumdaki israfı, devlet hayatındaki savurganlığı görüp de rahat uyumak mümkün müdür?
 
th (4)
 
Bu konuda Vahit Mahtûmî’nin şu beytini de zikretmeden geçmek olmaz:
“Devlet ricâli râhatı hîç bilmemektedir//Râhat ricâli devleti hîç bilmemektedir.
Demek ki devlet adamları rahat nedir bilmezler. Yani yüklendikleri görev ve sorumluluk onların rahat uyumalarına, gezip eğlenmelerine manidir. Devlet yönetimini yiyip içip gezip eğlenmek zanneden kişiler ise devleti ve devlet yönetimini tanımayan zavallılardır.
Aklı başında, helâl süt emmiş zevat için devlet idaresi ateşten gömlektir. Devlet adamının özel hayatı yoktur
 
*Nurettin Topçu’nun ifadesiyle “O, yaşama zevkini bırakmış, yaşatma aşkına gönül vermiştir. “ Bir mum, etrafını aydınlatabilmek için nasıl yanıp yok oluyorsa devlet adamı da, millete hizmet yolunda, dünyevî nimetlere aldırış etmeden adım adım yürümek, enerjisini bu yolda harcamak zorunda kalır.
 
*Şair Emin doğru söyler:
“ Erbâb-ı kemâlin yeri vîrâne-i gamdır//Hâk üzre düşer mîve nâ-puhte olunca.
Meyve nasıl olgunlaşınca yere düşüp parçalanırsa, kâmil insanların yeri de maalesef gam, keder yıkıntıları olur.
Kısacası, cahil insanlarda genellikle maşerî vicdan teşekkül etmediği için sosyal hadiseler onları fazla ilgilendirmez. Kendi küçük dünyalarında rahat ve huzur içinde yaşayıp giderler. Sosyal hayatın -özellikle de şehir hayatının bin bir sorunu içinde bunalan bilginlerin gözüyle onlara bakıldığında cehalete övgüler düzmek gelir insanın içinden…
 
 th (5)
 
Kaynak:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=13424
 
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , | Cehalete Övgü… için yorumlar kapalı
Eki 10

117 Yıllık Karar

siyon-sema
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
AKP iktidarının, ekonomik alt yapıyı Türklerin elinden çıkararak yabancılara teslim etmesi ile paralel olarak, 2001 yılında Tayyip Erdoğan’a ABD’den gönderilen gizli belgede istendiği gibi yerel yönetimleri özerkleştirecek yasal alt yapıyı da hazırladığı bilinen bir gerçektir.
Bütün bu yapılanlar, Amerikan Kongresi’nin 31 Ocak 1896 tarihli 54. Kongre gizli kararı ile örtüşmektedir. 100 yıl sonra emekli amiral İlker Güven tarafından tespit edilerek kamuoyuna duyurulan kararda, “Uluslararası Hıristiyan Komitesince din, mezhep ve milliyetçi özelliklere bakılmaksızın geçici bir Hıristiyan yöneticinin Türkiye’nin başkanı olarak seçilmesini müteakip Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut bölgelerinin sınırlarla ayrılması, bu bölgelerin Hıristiyan eyaletleri olarak kabul edilip, Hıristiyan gücünün Türkiye Birleşik Devletleri adında toplanması sağlanacaktır” deniliyordu.
ABD’nin, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Kenan Evren, Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit ve son olarak Tayyip Erdoğan’a dayattığı karar bu karardır. Açılım veya sözde demokrasi paketi, eski Osmanlı vatandaşlarının, yani Türkiye’den giden Ermenilerin, Rumların ve Yahudilerin torunlarının Türkiye’ye gelerek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilmesine dönük Ömer Çelik’in çağrıları ve bu yöndeki yasa hazırlıkları da 117 yıl önce alınan bu karara hizmet etmektedir.
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | 117 Yıllık Karar için yorumlar kapalı
Eki 09

ÜLKE BATIYOR!

th (2)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yine, menfaate çaldılar sazı
Kolay kazanmanın peşinde tazı
Cahili, aydını, erkeği, kızı
Fili hamuduyla yuttu, yutuyor
 
Benlik ahtapotu bünyeyi sarmış
Bugüne dek neler, neler koparmış
Şerefini beş paraya satarmış
Şimdi vücudunu sattı, satıyor
 
İki ayaklı bir fare türemiş
Paraları bankalarda o yemiş
Önceden de pek çok yollar denemiş
Dürüstlükte güme gitti, gidiyor
 
Yanlış ettik, yanlış eğittik genci
Çoğalıyor hem de modern dilenci
Kimsenin kimseye yok hiç güvenci
Aydın yanlış maya tuttu, tutuyor
 
Milyonların hastalığı atalet
Tükenmiş, yok olmuş, kayıp adalet
Her yanda yaşanır bin bir rezalet
Ülkemiz batağa battı, batıyor
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , | ÜLKE BATIYOR! için yorumlar kapalı
Eki 08

Yıl 1973…

th (1)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
“Acıyı bal eyleyen” idealizmin ruhlara hakim olduğu o günleri 1973’lü daûssıla” hissi ile anıyoruz…
O günün seçim hatıraları gündeme geliyor. İşte o zamanın “gençlerinden” sonsuz bir fedakarlık örneği hatırlanıyor…
1973 seçimleri yaklaşmıştır. O zamanlar siyaset şimdiki gibi parayla yapılmamaktadır lakin parasız da seçim gemisi yürümemektedir.
MHP’nin seçim yardımı yok. Ufukta iktidar olmayınca kodamanları yok. Varı yoğu Ülkü Ocaklı gençler, MHP’ye gönül vermiş fukaralar, bir avuç entelektüel ve bir elin parmakları kadar ağabeyler.
Seçim zamanı köy köy gezilecek, vatandaşın ayağına gidilecek, miting yapılacak, kahve toplantılarında çay paraları ödenecek, mitingde kürsü açılacak kamyonlar kiralanacak. Tabii ki idealizm, tabii ki Ülkücülük lakin arabaların depoları benzinle doluyor, otobüsler bilet ücreti olarak “Milliyetçi Türkiye” idealini kabul etmiyor. Partinin kasası tam takır, kuru bakır…
MHP kurmay heyeti toplanır, seçim kampanyasına maddi destek sağlamak için “ne yapılabilir” masaya yatırılır.
Bırakın Türk’ü, dünya siyasi tarihinde örneğine rastlanmayacak bir fikir ortaya atılır. Kan bağışı kampanyası düzenlenecek, Ülkücüler kanlarını Kızılay’a satacaklar, elde edilen gelir MHP’ye bağışlanacak. O zamanlar Kızılay kan bağışlarına para ödemektedir. Kampanya olağanüstü ilgi görür, Ülkücüler ülkenin dört bir yanında Kızılay kan merkezlerine akarlar. Satılan kan bedelleri 1 milyon lirayı aşar. Paralar MHP’ye bağışlanır, parti seçime girer.
Bu hikaye ne uydurma ne de bir efsanedir; hayat gibi gerçektir. Hikayenin içinde kan verdiği damar yolundan kaptığı enfeksiyonla hayatını kaybeden bir yiğit de vardır.
Tıpkı Çanakkale kahramanları gibi gençliği ve memleketi arasında tercihini “memleket” ten yana yapıp bize bu rahat günleri hediye eden, en azından anlatacak hikayeler bırakan o neslin fedakarlıkları ile bizim rahata düşkünlüğümüzü bir araya getirince ne hissettiniz?
Ben, 1973’ün sonbaharında Kızılay kan merkezlerinin önünde kuyruk olan o “kavruk yüzlü” çocukların bakışlarından bir kez daha utandım…
 
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28318
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , | Yıl 1973… için yorumlar kapalı
Eki 07

Çinli Bir Filozofun Denklemi

th
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
‎( İnsan ) = ( yemek ) + ( uyumak ) + ( para) kazanmak için çalışmak ) + ( Eğlenmek )
 
( Eşek ) = ( yemek ) + ( uyumak ) olduğuna göre ilk denklemde
 
( yemek + uyumak ) yerine ( Eşek ) koyabiliriz…
 
( İnsan ) = ( Eşek ) + ( para kazanmak için çalışmak ) + ( Eğlenmek )
 
bu yeni denklemde her iki taraftan ( Eğlenmek ) çıkartılırsa:
 
( İnsan ) – ( Eğlenmek ) = ( Eşek ) + ( para kazanmak için çalışmak )
 
SONUÇ:
 
Eğlenmesini bilmeyen insan, sadece para kazanmak için çalışan eşekten başka bir şey değildir.
 
Çinli Filozof Chang Ying Yue’dan;
Her kim gün boyunca arı kadar aktif, bir boğa kadar güçlü, bir at kadar çalışkan olduğu halde,
akşam olunca bir köpek kadar bitkin eve dönüyorsa; bir veterinere görünmelidir. Çünkü eşek olması, kuvvetle muhtemeldir.
 
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , | Çinli Bir Filozofun Denklemi için yorumlar kapalı
Eki 06

Uşak Ruhlulardan Kurtulmak

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir ülkede ülkeyi yönettiğini iddia edenler vatandaşlarına her türlü hakareti ederken görmeyenler, duymayanlar daha ne zamana kadar sessiz kalacaklar ve doğruları söylemekten çekinecekler, korkacaklar. Kainatın son dini İslamiyeti bile siyasi ikballerine alet edenlere, “demokrasi bizim için araçtır” diyenlere, vatandaşa “gözünüzü toprak doyursun” diyenlere, “başbakana dokunmak ibadettir” diyenlere,necip Türk milletinin bu seçim döneminde gerekli dersi vereceğine inanıyorum. Yalnız dünyadaki bütün ülkelerin uygulamaktan vazgeçtiği şu dijital denen bilgisayar sayımlarının yerine eski sistemde olduğu gibi ıslak imzalı sandık tutanaklarının sonuçları geçerli kılınmalıdır.Sadece ve sadece yüce Türk Milleti’nin bekasını, mutluluğunu, müreffeh, çağdaş ve muasır medeniyet yolunda ilerlemesini ülkü edinen Milliyetçi Hareket Partisi her daim ülkenin emrindedir. Devletimizin bütünlüğü her konunun üzerindedir. Terör örgütüne teslim olan bir iktidar mevcutken halkın çok dikkatli ve bilinçli olma mecburiyeti vardır. Bu konuda bütün vatanseverlerin, ülkü erlerinin, ülkü devlerinin durmaksızın gayret etmeleri de kaçınılmazdır. Aksi şekilde davranmak her ferdi vebal altında bırakacaktır. Uşak ruhlu zihniyetlerden kurtulmanın zamanı gelmiştir. Bütün vatandaşların 30 Mart seçimlerinde mutlaka sandığa gitmeli ve oylarını kullanmalıdırlar. Saygıdeğer Türk Milleti bir oy ile mutluluğa, huzura kapı açmak elinizde. Bu gücünüzü hiç bir çıkar ile değişmeden iradenizi kullanarak akıl ile değerlendirmenizi dilerim.

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | Uşak Ruhlulardan Kurtulmak için yorumlar kapalı
Eki 05

Altın Sözler

Guzel-Sozler--Gercek* “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.” M.Akif Ersoy
 
* “İnmemiştir Kur’an, bunu hakkıyla bilin,Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.” M.Akif Ersoy 
 
* “Bu ezanlar-ki şehadetleri dinin temeli, ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli…” M.Akif Ersoy 
 
* “Bize lazım olan gençlik bir fırka veya zümre gençliği değildir. Biz fırka ve şahsiyetlerin ebediliğine kani değiliz.
Her şeyden üstün, her şeyden önce bir Türkiye vardır. Biz Türk Gençliği istiyoruz!” H. Nihal Atsız
 
* “Büyük adam hususi hayatında da yüksek ve temiz olan adamdır. Bir takım meziyetleri bulunan bir rezil hiç bir zaman büyük değildir.” H. Nihal Atsız
 
* “Davanın adamı olmak gerekir.” H.Nihal Atsız
 
* “Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur!” Necip Fazıl
 
* “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.” Necip Fazıl
 
* “Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.” Necip Fazıl
 
 
 
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Eki 04

Böl ve Hükmet…

th (2)

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Başbakan Erdoğan’ın BM Zirvesi için gittiği ABD’den dönüşünde uçakta sohbet ettiği gazetecilere söyledikleri, o “Gayya Kuyusu”nun başında duran birinin “intihar mektubu” gibidir!
Suriye lideri Beşar Esad’la aralarında geçen şu diyaloğu aktarıyor Erdoğan:
“Kendisine “Sen Nusayri’sin, eşin ise Sünni. O zaman bunu bir fırsat olarak kullan” dedim…”
2004 yılındaki Gürcistan gezisinde “Ben Gürcüyüm”, 2005 yılındaki Norveç gezisinde de bu ifadenin devamı olarak “Eşim Türk değil Arap” diyen Erdoğan’ın, bunu nasıl bir “fırsat”a dönüştürdüğünü gördük hep birlikte;
Bölücüler için bu ülkeden bir karış toprak koparmak dahi “hayal”ken, “millet”e alternatif olarak ortaya attığı “36 parçalı mozaik” açılımı sayesinde gerçekliği konuşulur oldu. Anayasasında “bölünmez bir bütün” olduğu vurgulanan ülke sınırları içinde, bölücüler işi “özerklik ilanı”na getirebilecek kadar cesaretlendirildi…
 
BÖLÜCÜLER CESARETLENDİRİLDİ
Sahi BOP’un temel felsefesi de, “dönüştürülecek ülkelerin halklarını cesaretlendirmek”ti değil mi?
Davutoğlu’nun ortağı Clinton’un selefi! Colin Powell, öyle demişti 2004 yılında Fas’ta katıldığı “Gelecek için Forum” toplantısında:
“BOP Projesine giren ülkelerdeki değişimi dışarıdan empoze etmeyeceğiz. Bunu ülkelerin sosyal, ekonomik alanda ilerlemeleri ile beraber kendi içinden başlatacağız ve siyasi ve ekonomik reformlarını gelişmiş ülkelerle el ele gerçekleştirmelerini sağlayacağız; halklarını cesaretlendireceğiz!”
Nitekim gazetecilerle uçakta başlayan “o sohbet”in devam cümlelerinde, Suriye’deki çeşitli etnik ve dini gruplara dönük hayli “cesaret verici” ifadeler kullanmış Erdoğan da:
“Suriye’de nüfusun yüzde 10’u Nusayri, yüzde 60’ı ise Sünni. Esed’in zamanla Nusayriler’in tamamının bile desteğini alabileceğini sanmıyorum. Sünniler ve Hıristiyanlar zaten karşı, Dürziler de istediği desteği vermiyor. Silahlı gücü ve Şebiha ile bir yere kadar gidebilir…”
Rand Corporation’ın 2003 tarihli “Uygar ve demokratik İslam, partnerler, kaynaklar ve stratejiler” başlıklı raporunu hatırlamanın tam zamanı:
İslam dünyasını “modernistler, köktendinciler, gelenekçiler ve laikçiler” olmak üzere dört gruba ayıran projenin nihai hedefi, bu grupları aralarında emperyalizme karşı olası bir ittifak oluşturamayacak duruma getirmek, yani çatıştırmaktı.
Bildiğiniz “divide et impera” işte…
Böl ve hükmet!  
Kaynak:Selcan TAŞÇI (Kanlı, kârlı; mezhep savaşları (1))
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , , | Böl ve Hükmet… için yorumlar kapalı
Eki 03

Gerçek Aşk

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor. Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Han’ı görür ve Ona âşık olur. Lâkin umutsuz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye…
Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir. Lâkin aradaki uçurum cariyeyi iyice çıkmaza sokar ve kararsız hale getirir. Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devasa farkın kendini engellemesi arasında bocalayan cariye Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halife hazretlerinin yatağına bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır: “Derdi olan neylesin?” Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kâğıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kâğıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Ve kâğıdın arkasına cevabını yazar: “Derdi neyse söylesin.” Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra Cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kâğıdı arar. Kâğıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına kâğıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye, kâğıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ekler: “Korkuyorsa neylesin?” Akşam olur. Halife çadıra döner. Kâğıdı okur ve cevabı yazar: “Hiç korkmasın söylesin.” Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecek. Ne olacaksa olsun artık. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip Halifeyi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur. Cariye, Halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Selim Han “Buyurunuz, sizi dinliyorum” deyince, cariye tüm cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuştur. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle: “Efendim…” der. “Cariyeniz… Size…” ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır. Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında Koca Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der: “Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, maşukunun yolunda olur ve o yolda ölür.”
 
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , | Gerçek Aşk için yorumlar kapalı