Kas 24

Öğretmenler Günü

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bütün öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.

Eskiden öğretmene ‘Muallim’, öğretmen yetiştiren okula da ‘Muallim Mektebi’ denirdi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde eğitime ve öğretime günümüzdeki kadar önem verilmiyordu. O dönemdeki ilk öğretmen okulu, 16 Mart 1848’de açılan ‘Darülmuallimin-i Rüşdi’dir. Buna rağmen Osmanlı döneminde az sayıda okul vardı. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte yurdumuzun her yanına yeni yeni okullar açıldı. Okul çağında olanlar bu okullarda okumaya başladı.

Atatürk, eğitim ve öğretimin, yaygınlaşması amacıyla 1928 yılında Arap harflerinin kaldırılıp yerine bugün kullanmakta olduğumuz Latin harflerinin kabulü tüm yurtta sevinç yarattı. Halkın yeni harfleri kısa sürede öğrenip daha çok yurttaşın okur – yazar olmasını sağlamak amacıyla yoğun bir çalışma başladı. Okuma – yazmayı yaygınlaştırmak için okul çağı dışındaki yurttaşlara okuma – yazma öğreten okullar açıldı. Bunlara Millet Mektepleri adı verildi. Atatürk, Ulus Okulları dediğimiz Millet Mektepleri’nde yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi. Bakanlar kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Ata’ya ‘Ulus Okulları Başöğretmenliği’ unvanını verdi. 24 Kasım Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. Millet Mektepleri’nin açılışı ve Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, 1981 yılından beri Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

 

Posted in Gündem | Öğretmenler Günü için yorumlar kapalı
Kas 23

ÖĞRETMEN

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İlimlerle yoğrulup kapkara beyinlere
Medeniyet ışığı götürmeli öğretmen
Fedakârca çalışıp büyük ve küçüklere
Atide engelleri aşırmalı öğretmen
 
Namerdin değil, merdin gönüllerdir yatağı
İlim irfan yuvası öğretmenin otağı
Kötü düşüncelerin olmamalı tutsağı
Ta ki, yerin dibine batırmalı öğretmen
 
İstemez ki şan, şöhret, ne de bir tek madalya
Her şeyin anahtarı hazinedir akıl ya
Azrail, cehaletin gelir canın almaya
Cehaleti kabrine yatırmalı öğretmen
 
Bir harfi öğretenin kölesi nerde hani?
Arar durur bıkmadan Çin’de olsa ilimi
Kelepçe takıp kola mahkûm edip zulümü
Zalimlerin işini bitirmeli öğretmen
 
Kalplerde yaşayan o,zihinlerin güneşi
İstikbale yol bulan ülkünün meşalesi
Kokuşmuş beyinlerden cehalet denen leşi
Çıkarıp atamazsa tükürmeli öğretmen
 
Karanlık gecelerin sönmeyen ışığı o
Dünyanın her yerinde ilimin beşiği o
Her şeyde güzelliğin, doğrunun aşığı o
Gerçekleri insana göstermeli öğretmen
 
Bütün derde olmalı bir ömür boyu derman
Eylemeli hakkıyla güzel doğru bir ferman
İnsanlar bir birinden nefret ettiği zaman
Kin, garez duyguların söndürmeli öğretmen
 
Eğitimde oluruz çelik gibi bir nefer
Her toplumda eğitim çirkef illetler keser
Şahbaz yapar gönülden bu çağrıyı son sefer
Huyda kötü yönleri yitirmeli öğretmen
 
 
 
Posted in Şiirlerim | ÖĞRETMEN için yorumlar kapalı
Kas 22

Hasdal’dan Mektup var! “BALYOZ”un “DARBESİ”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Selcan Taşçı’nın Yeniçağ Gaztesi’ndeki köşeşinde yayınladığı Deniz Piyade Kurmay Albay Yusuf Afat’ın, mektubu.
 
“Yakın geçmişte, “Zırhlı kurşun geçirmez camlarla donatılmış ve yürüyen modern kale haşmetinde görünen makam arabasının içinde mahsur kalan devlet büyüğümüzün, mahalle hırdavatçısında bile bulunabilecek sıradanlıkta bir “BALYOZ”un “DARBESİ” marifetiyle, mucize kurtarılışı”nın trajikomik anekdotu haberde gözümüze çarpmıştı. Sonrasında kurtuluşun mucize sembolü olan “balyoz”un yüksek bedeller ödenerek müzelik hale getirilmesi süreci yaşanmıştı…
O gün haberleri seyrederken bu balyozun bir gün kafama indirilmeye çalışılacağını ve “ne oldu”derken esir alınarak hayatımın alt üst olacağını hiç mi hiç düşünmemiştim. Anlaşılan, diğer meslektaşlarım da, benim gibi hiç düşünmemişler. Demek ki, bu “balyoz”un kerametini başa gelmeden anlamak mümkün değilmiş. Meğer biz neler yapmışız neler de hiç haberimiz yokmuş. İşin garibi hâlâ da yok…
Meğer biz;
– 2002-2003 yıllarında olmayan bilgisayarlarımız ile sözde “Balyoz” ile ilgili gerçek ad, rütbe ve unvanlarımızı kullanarak yazı yazmışız. Üstelik teröristlerin bile akıl ettiği kod adı kullanımını biz akıl edememişiz. Üstüne üstlük, bu yazıların hiç birini, ıslak veya elektronik imza ile imzalamadığımız gibi numunelik de olsa, ilaç niyetine, bir tanesinin bile kağıda çıktısını almamışız. Neden “ilaç niyetine bile çıktısını dahi almadığımız ve imzalamadığımız halde, bu dijital yazıların üstüne kendi isim ve rütbemizi olduğu gibi yazmışız”?!
– İBBB tarafından 2006 ve 2007 yıllarından sonra değiştirilen sokak isimlerini, 2003 yılında sözde “Balyoz” yazışmalarında kullanarak, güya cami eylem planı hazırlamışız. Neden 2012 yılında projelendirilen “Ağaoğlu Maslak 1453’ü proaktif davranarak öngörmemişiz”?!
– 2002-2003 yıllarından çok önce vefat eden emekli amirallere sözde “Balyoz”da görev vermişiz. Neden “Akdenizi Türk gölü haline getiren, Barbaros Hayreddin Paşa’yı unutmuşuz”?!
– 2009 yılında üniversiteye kaydını yaptıran ortaokul öğrencisinin adını, güya 2003 yılında üniversitede okuyor diye sözde “Balyoz” belgelerine yazmışız. Neden “ana karnındaki bir bebeği yazmayı unutmuşuz”?!
– Türkiyede ilk kez 2008 yılında kullanılmaya başlanan “Emniyetli Cep Telefonlarını”, güya 2003 yılında hazırlanan sözde “Balyoz” yazışmalarında kullanacağımızı yazmışız. Neden “5 yıl önceden ülkemize teknolojiyi getirmişiz”?!
– Microsoft tarafından 2006 yılında üretilerek piyasaya sürülen ve ilk kez 2007 yılı başında kullanılmaya başlanan CALİBRİ ve CAMBRİA yazı tiplerini, Mart 2003’de sözde “Balyoz” yazışmalarında kullanmışız. Neden “2020’li yıllarda ilk kez kullanılacak olan “serial…” yazı tipini kullanmamışız”?!
– 19 Mayıs 2006 tarihinde kurulan Türkiye Gençlik Birliği adını Aralık 2002’de sözde “Balyoz” yazışmalarında kullanmışız. Neden “TGB’nin de tertip komitesinde olduğu, 29 Ekim 2012 Cumhuriyet Bayramı nedeniyle organize edilen Ulus-Ankara’daki Seferberlik Yürüyüşünü yazmamışız”?!
– TRT’nin su altına dalışta görüntüleri alındığı tarih ve saatte bir deniz subayımız sözde “Balyoz” yazışmalarına yönelik dijital bir belge oluşturmuş. Neden “sözde darbe planlarını suyun altında bilgisayar kullanarak hazırlamışız?! Acaba kamera gibi balıkların da şahitliği kabul edilmediğinden m”?!
– 2003’de İzmir plakalı olan aracı, güya 2003 yılındaki sözde “Balyoz” yazışmalarında 2006 yılında değiştirildiği 16 BEB 33 yeni plakasıyla yazmışız. Neden “bu kadar müneccimlik yapmışız”?!
2000’e yakın bu örnekleri bitirmek mümkün değil. Düşünüyorum da;
– Her türlü zorluğun üstesinden gelmeye yardımcı olan mucize aparat “Balyoz” ile “kasaptaki et” terbiye edilebilir mi? Mesela soğan doğramak için?!
Balyoz’un doğru kullanımı için, tanıklar huzurunda, bilirkişi marifetiyle, Balyoz’un fayda ve mahzurları ortaya dökülebilir mi? Maazallah, yanlış kullanıp da bir yerimizi incitebiliriz.
(…)
Arabanın camını kıran Balyoz müzelik oldu. Acaba kafamıza vurulmaya çalışılan Balyoz da bir gün “Yüzyılın İftirası Balyoz Davası Müzesi” oluşturularak oraya konur mu?
Demirin ateşte kızartıldıktan sonra suya sokulduğunda çelikleşmesi gibi, suçsuz ve haklı olmaktan aldığımız güçle komplo ve ürünü iddialara karşı irademiz daha da çelikleşmiştir. Gerçeği saklayabilirsiniz ancak yok edemezsiniz. Yüzyılın iftirası Balyoz Davası’nda bir gün bütün gerçeklerin tüm ihtişamıyla ortaya döküleceği ve bu iftirayı atanların da yanına kar kalmayacağına canı gönülden inanıyorum.
“Güneş bulut altına girebilir fakat hakikat güneşi uzun müddet bulut altında kalmaz.” (Ziya Gökalp)
 
Posted in Gündem | Hasdal’dan Mektup var! “BALYOZ”un “DARBESİ” için yorumlar kapalı
Kas 21

1 yılda Yabancılara Satıldık

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
UYUM İNGİLİZLERLE FLÖRTTE
İngiliz süpermarket zinciri Tesco’nun Türkiye’deki iştiraki Tesco Kipa, gıda perakendecisi Uyum Gıda’nın çoğunluk hissesini satın almak için öngörüşmelere başladı. Büyük çoğunluğu İstanbul’da olmak üzere toplam 55 şubesi bulunan Uyum’da 1850 kişi çalışıyor.
 
YEMEK SEPETİ’NE İKİNCİ YABANCI ORTAK
 İnternet üzerinden yemek siparişi almak için 11 yıl önce kurulan yemeksepeti.com, dünyanın en büyük 10 yatırım fonundan biri olan Amerikan General Atlantic 44 milyon dolar karşılığında hisse sattı. yemeksepeti.com, daha önce de European Founders Fund’u yüzde 20 ortak almıştı.
 
PENTİ’YE AMERİKALI ORTAK
Penti Amerikalı The Carlyle Group, Penti’yle ortaklık anlaşması imzaladı. Uzun süredir pek çok yatırım fonunun ilgisini çeken Penti’den ‘ The Carlyle Group’ anlaşmasıyla ilgili hisse bedeli ve fiyat açıklanmazken, piyasalarda yüzde 30 hissenin 130 ila 150 milyon dolar arasında bir bedele satıldığı iddia ediliyor. Çorap, iç çamaşırı, ev giyim, mayo ve aksesuar pazarında güçlü bir konuma sahip olan Penti’nin Türkiye’de 155 mağazası bulunuyor. Ayrıca 16 ülkede 39 mağazası olan Penti’nin İngiltere, İtalya ve Çin’de de ofisleri var.
 
FLORMAR FRANSIZLARA
Flormar FRANSIZ kozmetik devi Yves Rocher Grubu, Türkiye’nin köklü kozmetik firması Flormar’ın yüzde 51’ini satın aldı. 100’ü Türkiye’de, 200’ü yaklaşık 30 ülkede, toplam 300 mağazası olan Flormar, İspanya’dan Suudi Arabistan’a geniş bir coğrafyada faaliyet gösteriyor.
 
DAMAT’TAN HİSSE SATIŞI
Türkiye’de Damat ve Tween markaları ile tanınan Orka Group’un azınlık hisseleri New York merkezli yatırım şirketi Investcorp’a satıldı.
 
DENİZBANK RUSLARIN OLDU
Bir zamanlar Zorlu Grubu’na ait olan ancak 2006 yılında Fransız-Belçika ortaklığı Dexia’ya satılan Denizbank bu kez de Rusya’nın en büyük bankası Sberbank’a 3.54 milyar dolara satıldı.
 
TAV FRANSIZLARA SATILDI
TAV Havalimanları Holding’in yüzde 38’i ve halka açık olmayan TAV Yatırım Holding’in yüzde 49’u Fransız Aéroports de Paris Management şirketine 923 milyon dolar karşılığında satıldı.
 
MUSTAFA NEVZAT’A 700 MİLYON DOLAR
Mustafa Nevzat İlaç Sanayii’nin yüzde 95.6’lık hissesi, 700 milyon dolar karşılığında ABD’li Amgen’e satıldı.
 
KOTON’UN YARISI SATILDI
Koton’un yüzde 50’si Turkven’in sahibi olduğu Hollanda merkezli Nemo Apparel BV’ye satıldı. Satış bedelinin yaklaşık 500 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor.
 
BAHÇEŞEHİR’E ABD’Lİ ORTAK
ABD merkezli Carlyle Grubu Bahçeşehir Kolejleri’nin yüzde 48’ini aldı.
 
FİNANS EMEKLİLİK CIGNA’YA SATILDI
Finansbank, Amerikalı sağlık ve hayat sigortası şirketlerinden Cigna ile Finans Emeklilik şirketinin yüzde 51’inin satışı için ortaklık anlaşması imzaladı. Anlaşma ile Cigna, Finans Emeklilik’in yüzde 51 hissesi için 85 milyon Euro ödeyecek.
 
GRANİSER’E 75 MİLYON DOLAR
Kazancı Ailesi’nin sahip olduğu granit sektörünün en büyüklerinden Graniser’in yüzde 75 hissesi 75 milyon dolar karşılığında İngiliz yatırım fonu Bancroft Private Equity LLP’ye satıldı.
 
BENTO’YU JAPONLAR ALDI
Japon imalat şirketi Nitto Denko, Türk sanayi tipi yapışkan film üreticisi Bento’yu 100 milyon dolara satın alDI.
 
HAK MENKUL SİNGAPURLULARIN OLDU
Hak Menkul’ün yüzde 95.9 hissesi 20 milyon dolar karşılığında Singapurlu Philip Brokarage firmasına satıldı.
 
İDAŞ’A YABANCI ORTAK
New York merkezli Capital Partners, İDAŞ’a 30 milyon lira ile ortak oldu.
 
İSKENDERUN LİMANI’NIN YÜZDE 20’Sİ SATILDI
Limak, İskenderun Limanı’nın yüzde 20’sini Avrupa Yatırım Bankası ile Fransız ve İtalyanlar’ın kamu fonlarının ortak olduğu InfraMed’e devretti.
 
MACKOLİK İNGİLİZLERE
Türkiye’nin önde gelen spor sitelerinden biri olan mackolik.com, Perform isimli bir İngiliz şirketi tarafından satın alındı. Perform, şirketin yüzde 51’lik hissesi için 40.8 milyon TL nakit ödemede bulundu.
 
PETKİM’DEKİ SON HİSSE DE SATILDI
Petkim’deki yüzde 10,32’lik son kamu hissesi, 168 milyon 500 bin dolara Socar’a satıldı.
 
POLİMER KAUÇUK ABD’LİLERİN OLDU
1957’de kurulan Türk hidrolik ve endüstriyel hortum imalatçısı Polimer Kauçuk ABD’li enerji yönetimi devi Eaton Corporation’a satıldı.
 
PRONET SATILDI
Türkiye elektronik güvenlik sistemleri sektörünün önde gelen markalarından Pronet, Londra merkezli girişim sermayesi şirketi Cinven’e satıldı. Satış bedelinin 350 milyon euro olduğu tahmin ediliyor.
 
YILIN İLK ORTAKLIĞINI SILK&CASHMERE YAPMIŞTI
Dubai merkezli Eastgate Capital Group Silk&Cashmere’in yüzde 45’ini satın aldı.
 
TARSUS İKİLEDİ
Geçen yıl İstanbul Fuar Hizmetleri’nin yüzde 75’ini alan İngiliz Tarsus Group, şimdi de Life Media Fuarcılık’ın yüzde 70’ini 30 milyon TL’ye aldı.
 
 
*sonkale.org
 
Posted in Yazılarım | 1 yılda Yabancılara Satıldık için yorumlar kapalı
Kas 21

Dünden bu güne geldiğimiz yer!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
http://www.haberiniz.com.tr/videos/video2303-Aksener_Ocalanin_heykelini_diken_elleri_kirariz_videosu.html takip edebilirsiniz
 
AKP iktidara geldiği günden bu yana BDP/KCK/PKK’nın taleplerine oldukça hoşgörülü davranarak her isteklerini yerine getirmek için adeta atağa geçmiş durumda. AKP’nin yaptıklarının yukarıda belirtiği Kürtçülük iddiasında bulunan üçlünün söylemleriyle bire bir örtüşmesi tesadüf müdür?
 
BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş “açlık grevleri” sonunda “Kürt halkı önderinin posteri niye asılmasın? Bal gibi asarız. Biz de önder Apo’nun heykelini dikeceğiz heykelini.” Diye niyetlerini gizlemeden açıkça ifade etti.
 
Salim YAVAŞOĞLU’nun(Yeniçağ) haberinden yararlanarak geçmişte neler olduğuna bir bakalım
Peşmergebaşı “Postal öpücü, çapulcu” Barzani’nin “Türkiye, İran ve Suriye’den koparılacak topraklarda bir Kürt devleti” hayalini açıklamasıyla İmralı canavarı da “Çözüm olmazsa iç savaş çıkar” tehdidiyle sahne aldı. Şimdi kamuoyu ’akan kanın devamı’ ile ‘bir şekilde çözüm’ arasında tercihe zorlandığı henüz hafızalarımızdan silinmiş değil.
 
Bu güne nasıl gelindiğine bir göz atalım.
KENAN EVREN (2007)
Birçok ülke eyalet sistemiyle yönetiliyor. Türkiye de mutlaka eyalet sistemine geçecek.
TURGUT ÖZAL (1986)
Devletin adı keşke Anadolu Cumhuriyeti olsaydı. Kürt sorununun çözümü için bu değişiklik yapılabilir.
KORKUT ÖZAL (2004)
Devlete Türk adı koymak sıkıntı yaratmıştır. Ağabeyim bu yüzden Anadolu Cumhuriyeti adını istiyordu.
ABDULLAH GÜL (1992)
’Ne mutlu Türküm diyene’ lafını tutup her yere yaza yaza Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür.
TAYYİP ERDOĞAN (2003)
Türkiyelilik bilincini yakalamalıyız, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bilinciyle zenginleştirmeliyiz.
HİLMİ ÖZKÖK (2009)
Devlete isim verme konusunda birçok ülke çözümler bulmuştur. Biz de çözüm bulmalıyız.
 
12 Eylül 1980 darbesinden beri bölgede kukla Kürt devleti kurmak için terör dahil her yola başvuran ABD, 1997 tarihli CIA raporunda ” Asker ’açılım’ı destekliyor. Şimdi cesur bir siyasetçi bulmamız gerekiyor “ tespiti yapmıştı. Sonunda aradığı ismi bulmuş olacak ki BOP planı saat gibi tıkır tıkır işliyor.
 
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında, Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Baydemir, Türkiye’nin eyaletlere bölüneceğini bunlardan birisinin de ’Özerk Kürdistan’ olacağını söylemişti. Baydemir, “Her bölgede, bölgesel parlamento olacaktır. Bu bölgesel parlamentolardan bir tanesi de, Kürdistan Bölgesel Parlamentosu
 
İşte bütün bu gelişmelerin sonucunda MHP’nin asenasından beklenen cevap geldi. “Ey gafiller Abdullah Öcalan’ın heykelini yapacakmışsınız. Yapın da görelim. Heykeli yapan o elleri kırarız. Bu irade o elleri kırar” diye adeta kükredi.
 
Posted in Gündem | Dünden bu güne geldiğimiz yer! için yorumlar kapalı
Kas 20

“Hakkari’de Neden Türk Bayrağı ile Dolaşamadın?”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ilk defa resmi kutlama dışında CHP ve birçok sivil toplum kuruluşu tarafından Ankara Ulus’ta “Cumhuriyet yürüyüşü” adı altında kutlama kararı aldılar. Ankara valiliği milli bir bayram için yapılan başvuruyu kabul etmeyerek  istihbaratlar bahanesiyle yürüyüşün yapılamayacağını bildirdi. Buna rağmen yasağı dikkate almayanlar CHP ileri gelenleri ve STK’lar “Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları için izin mi istenir?” diyerek  yüz binleri “Cumhuriyet Yürüyüşü” dolayısıyla ellerinde Türk Bayrağı bulunduğu halde Ulus’ta toplandılar. Bunları engellemek için polis tarafından barikatlar kuruldu. Yürümek isteyenlerle polis arasında arbede yaşandı. CHP Genel Başkanı Kılıçtaroğlu biber gazına maruz kaldı. Korumalar Kılıçtaroğlu’nu oradan uzaklaştırdılar. Bu olayların sonucunda siyasi parti liderleri her zamanki gibi birbirlerini suçladılar. Bu suçlamalarda benim dikkatimi çeken Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Kılıçtaroğlu’na “Ulus’ta Türk bayrağı ile dolaşmak kolay, Hakkari’de neden Türk bayrağı ile dolaşamadın?” sözüdür. Allah aşkına bu ülkenin Başbakanı Kılıçtaroğlu mudur, yoksa Tayyip Erdoğan mıdır? Hakkari’de Türk Bayrağı ile dolaşabilmeyi sağlayacak olan siyasi hükumet değil midir?  Böyle bir tartışmadan ne beklenmektedir. 
Posted in Gündem | “Hakkari’de Neden Türk Bayrağı ile Dolaşamadın?” için yorumlar kapalı
Kas 19

Benim Canım Yok mu Reis Bey?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
A ğır ceza mahkemesinde bir dava görülmektedir. Dava konusu, köyün orta yerinde bulunan çeşmeden testisine su doldurmaya gitmiş bir kızın oradan kaçırılmasıdır. Sanık sorgusunda o kızı sevdiğini, evlenmek istediğini ve o amaçla kaçırdığını söyler. Sıra mağdurenin ifadesinin alınmasına gelir. Mahkeme başkanı ile kız arasında geçen konuşma şöyle olmuştur.:
-Kızım sen çeşme başındaydın değil mi?
-He, reis bey.
-Bak, bağırıp çağırmamışsın. Yardım isteseydin, bağırıp çağırsaydın, etraftan sana yardıma gelmezler miydi?
-He, reis bey.
-Bak, sen güçlü kuvvetli bir kızsın, ama direnmemişsin. Dirensen seni kaçıramazdı.
-He, reis bey.
-Peki kızım, o zaman neden yardım istemedin, neden hiç direnmedin?
-Benim canım yok mu, reis bey?
 
Posted in Fıkralar | Benim Canım Yok mu Reis Bey? için yorumlar kapalı
Kas 18

Nureddin Zengi Aksungur, Hazret-i Resulullah’ı rüyasında görür.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
l2’nci asrın sonlarına doğru Miladi 1162 yılında Selçuklu Suriye Atabeyi Nureddin Zengi Aksungur Ortadoğu’ya akın etmiş Haçlı askerlerini küçücük ordusuyla püskürtüp, o günkü İslam dünyasını Haçlı tasallutundan uzun müddet koruyan büyük bir devlet adamıdır. Haçlılarla mücadele bayrağını kendinden sonra, Selahaddin Eyyubi’ye bırakarak Halep civarında ruhunu teslim etmiştir.
Nurettin Zengi Aksungur, bir gece, Halep’te Hazret-i Resulullah’ı rüyasında görür.
Kendisine tebessüm-ederek bakan Resül-i Ekrem Efendimiz, iki mübarek parmağıyla iki adamı işaret ederek:
– Nureddin, şu iki adamdan beni kurtar! Der.
Heyecanla uykudan uyanan Nureddin Zengi, bir müddet düşüneceye dalar ve tekrar uyur; fakat aynı rüyayı, aynı gece üç defa görür. Her defasında Hazret-i Resulullah:
Nureddin, şu iki adamdan beni kurtar! Diyerek, iki kır saçlı kimseyi göstermektedir. Sabah namazını kıldığı büyük Cami’deki Hoca Efendi’ye, bu rüyasını anlatır. Hoca efendi: Hazret-i Resulullah, bir tehlikeye maruzdur. Derhal gitmelisin! Diye rüyayı tabir eder.
Hemen bir askeri birlikle yola çıkan Nureddin Zengi, bir çok kıymetli hediyeleri de beraberine alarak, Medine’ye doğru ilerler.
Bir haftadan fazla süren bir yolculuktan sonra, nihayet Peygamber şehri Medine-i Münevvere’ye varır.
İlk iş olarak, Hazret-i Resulullah’rn kabrini ziyaret eder. Sonra bütün Medine halkını, getirdiği hediyeleri dağıtmak üzere oraya toplar.
– Sizler, Hazret-i Peygamberdin aziz komşularısınız, bu hediyelerimi lütfen kabul edin, diyerek herkese ayrı ayrı yardımda bulunan Nureddin Zengi; rüyasında kendisine gösterilen adamlara, gelenler içinde rastlayamaz. Bu defa tekrar sorar:
– Buraya gelmeyen kimse kaldı mı acaba?
-Evet, derler. İki sene evvel batıdan gelmiş iki kimse var ki, onlar hiçbir hediye almazlar,
son derece cömert kimseler, gece gündüz evlerine kapanıp ibadetle meşgul olurlar. İçimizde en salih kimseler olarak görünürler. İşte o iki zat burada yoklar. Evleri de Resulullah’ın kabr-i saadetinin yakınında, şurada …
Derhal bu iki şahsın yanına giden Nureddin Zengi, güç bela kapıyı açtırınca, bir de bakar ki, Hazreti Resulullah’ın rüyada gösterdiği kır saçlı iki adam bunlardır.
Evin ortasında büyükçe bir hasır serili, fakat başka hiç bir şey yok. Etrafı iyice tetkik eden Zengi’nin aklına bir ara şüphe gelir.
– Şu hasın kaldırın bakayım, der.
Kır saçlı adamlar hasırı kaldırınca, altında büyükçe bir merdivenin yerin altına doğru uzandığı görünür.
Bu merdivenden yerin derinliklerine doğru inen adamlar, buradan da Resulüllah’ın kabrine kadar bir mahzen açmışlardır. İşte o günlerde de, tam altına geldikleri Ravza-i Mutahhare’yi delip, Resülüllah’m mübarek vücudunu çalmaya hazırlanmışlardır. Daha sonra da ilk fırsatta mübarek naaşı Avrupa’ya kaçırmayı düşünmektedirler.
Hükümdar Nureddin Zengi’nin sıkıştırması üzerine her şeyi itiraf eden bu iki adam, kendilerinin Avrupa’dan geldiklerini, Resulüllah’ın mübarek vücudunu kaçırmak için torbalar dolusu altına pazarlık yaptıklarını apaçık söylerler.
Medine halkını hayretlere düşüren bu olay üzerine, suçlular gereken cezayı görürler.
Daha sonra da Ravza-i Mutahhare’nin etrafını kazdırarak kurşun duvar çektiren Nureddin Zengi, Resulullah’ın rüyadaki işaretiyle böyle gizemli bir olayı ortaya çıkaran kimse olur.”
 
 
*www.estanbul.com
 
Posted in Yazılarım | Nureddin Zengi Aksungur, Hazret-i Resulullah’ı rüyasında görür. için yorumlar kapalı
Kas 17

Ampulün büyüğü geride mi yoksa?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Vatandaş Mehmet Efendi, hafta sonu tatilinin verdiği rahatlık ile mışıl mışıl uyurken, sevinç içerisinde odaya dalan Ayşe Teyze’nin haykırışları kulaklarında patladı:
– “Kalk herif kalk, artık zengin olduk.”
30 yıllık hayat arkadaşını hiç bu kadar neşeli görmeyen Mehmet Efendi, şaşkınlıkla yerinden doğruldu:
– “Delirdin mi hanım, ne zenginliği?”
Ayşe Teyze, adeta gözünün içine sokar gibi elindeki gazeteyi eşine doğru uzattı:
– “Aha işte, gazetede öyle yazıyor.”
“Milli gelir 10 bin 079 dolara yükseldi” başlıklı haberi görür görmez hemen gardıroba koşan Mehmet Efendi, pantolonunu askıdan koparır gibi çekip aldı, heyecanla ceplerini yokladı, sonra telaşla eşine çıkıştı:
– “Hanım, benim dolarlar yerinde yok.”
– “Valla benimki de yerinde değil.”
– “Eee, o zaman?”
***
Mehmet Efendi, kahvaltıdan sonra gazeteyi masaya yayıp, aynı haberi bir kaç kere okudu. Gerçek, her zaman ‘ayrıntılarda’ gizliydi.
2007 yılında ‘Avrupa Hesap Sistemi’ne uygun bir teknik ile ‘rakamlar üzerinde’ oynayarak, kişi başı milli geliri bir gecede 5 bin 400 dolardan, ‘7 bin 500 dolara’ çıkarmayı başaran hükümet, bu kez 2002 yılında ‘3.492 dolar’ olan milli gelirin, 2010 yılında ‘10.079 dolara’ yükseldiğini açıklıyordu.
Milyonlarca kişi, ceplerine ‘tek bir dolar’girmediği halde, bir kalemde ‘kağıt üzerinde’, 10 bin 079 dolarcığın sahibi oluyordu.
‘Şeytana’ pabucunu ters giydirecek bu sihirli tekniğe, ancak şapka çıkarmak gerekirdi.
İçinin daralmaya başladığını hisseden Mehmet Efendi, evdekilere tek kelime dahi söylemeden birdenbire kendisini sokağa attı.
***
Mehmet Efendi, yolda yürürken, kafasını hep aynı soru meşgul edip duruyordu:
– “Bir gecede zengin olabilir mi insan?”
Karşı kaldırıma geçerken, köşedeki altı katlı apartman ile burun buruna geldi.
– “Al sana bir gecelik zengin” diye geçirdi içinden.
Daha beş yıl önce mahallede küçük bir kırtasiye dükkanı işleten Hasan Bey, kısa sürede köşeyi dönmüş, aha işte buraya da kocaman bir apartman dikivermişti.
Otobüs durağına yaklaşırken, son model bir cip durdu önünde. Ayağında ‘yumurta topuklu’ ayakkabı, üzerinde ‘blucin’ bir pantolon, üzerinde kısa bir ‘pardösü’ olan, ‘makyajlı’, ‘güneş gözlüklü’, ‘eşarplı’ bir hanımefendi indi aşağıya.
– “Nah işte bir gecelik zengin daha” diye söylendi Mehmet Efendi.
‘Burslu’ öğrencilikten ‘gemicik’ sahipliğine kadar uzanan bir dizi imaj geçit resmi yapmaya başladı zihninde.
***
Mehmet Efendi, uzun süre sokakları arşınladıktan sonra bir ara kahveye uğrayıp latife olsun diye, 20 yıllık arkadaşına takıldı:
– “Hadi gene iyisin. 10 bin 079 doları atıverdin cebe, ısmarla bir çay da içelim.”
Ahmet Efendi, şaka kaldıracak halde değildi:
– “Zenginlik bedel ister. Bundan böyle aldığın havaya bile bir bedel koyacaklar. Sokaktaki ampulü bile bir tarafına dayayacaklar, haberin yok.”
Moral bozukluğu ile çayını yudumlayan Mehmet Efendi, uzattığı paranın garson tarafından geri çevrilmesi üzerine bir kez daha sarsıldı:
– “Kusura bakma abi, zam geldi.”
Mehmet Efendi, parayı ödeyip, dışarı çıkarken, Ahmet Efendi’ye doğru seslendi:
– “Ampulün büyüğü daha geride dostum. Seçimden sonra dolu gibi yağacak olan zamlara şimdiden hazırlıklı olursan iyi edersin.”
***
Mehmet Efendi, eve döndüğünde kapı arkasındaki üzerinde ‘ampul’resmi bulunan paketleri görünce, sinirlenip Ayşe Teyze’ye çıkıştı:
– “Bir daha bu paketleri alma sakın.”
– “Nedenmiş o, çocuklar ne yiyecekler?”
– “Bizi bu hale düşüren zaten onlar değil mi? Bu yardım paketleri ile bizleri kandırıp, sonunda baba yadigarı evlerimizi de elimizden alacaklar.”
Mehmet Efendi’nin, bir önceki seçimde kendisine hangi partiye oy vermesi gerektiği konusunda saatlerce dil döküp nutuklar çektiği anı gözlerinin önünde canlandıran Ayşe Teyze, bir anda kendini kaybederek avazı çıktığı kadar bağırdı:
– “Seni kör olasıca, suç kimde peki?”
Ardından “Küüüt” diye bir ses duyuldu.
Ne olduğunu anlayamayan Mehmet Efendi, bir anda “Yandım anam” diye yerde kıvranmaya başladı.
Kafaya oklavayı yemişti garibim.
 
*İsrafil K.Kumbasar Yeniçağ Gazetesi
 
Posted in Hikayeler | Ampulün büyüğü geride mi yoksa? için yorumlar kapalı
Kas 16

Altın Sözler

                       
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Atatürk’ün Sözleri;
 
● “Öyle istiyorum ki, Türk Dili bilim yöntemleriyle kurallarını ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar, bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar.”
 
● “Müspet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.”
 
● “Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar.”
 
● “Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.”
 
● “Birçok güçlükler ve engeller karşısında bulunduğumuzu biliyoruz. Bunların hepsini inceleme ile, gayret ve iman ile ve millet aşkının sarsılmaz kuvvetiyle birer birer çözüp sonuçlandıracağız. O millet aşkı ki, her şeye rağmen içimizde sönmez bir kuvvet, dayanıklılık ve ateş kaynağıdır.”
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Altın Sözler için yorumlar kapalı