Eki 16

“Biz Hala Barış Diyeceğiz Ne Barışı”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Güneydoğu Anadolu’da Mehmetçiklerimiz onar onar şehit edildiği, İsrail tarafından Mavi Marmara gemisinde 9 vatandaşımızın şehit edildiği, şehit cenazelerine katılanların ve ağlayanların “provakatörler, kandan besleniyorlar” diye suçlandığı şu günlerde Hakkari’nin göbeğinde teröristler yol keserken, şehitlere değil de “ölen teröriste ağlamayan insan değildir” sözleri dört nala giderken ülkeyi yöneten yetkililerden terör örgütünün barındığı Kuzey Irak’a ve İmralı’ya “görüşebiliriz ” selamları gönderilmektedir.
Konu  Suriye olunca malum medya ile AKP’liler arslan kesilmekteler.
AKP adına ilk açıklamayı yapan Ömer Çelik, Suriye için “Karşımızda bir devlet yok katliam şebekesi var” diyerek bütün tarih ve coğrafya atlaslarında var olan, bütün dünyaca tanınan, bağımsız, egemen, meşru bir devleti “katliam şebekesi” ilan edip, “Barzani-ABD-PKK katliam şebekesi”nin Irak’ın kuzeyinde gasp ettiği topraklara elçilik açmak suretiyle var olmayan bir devleti tanıyanların kafası neye hizmet etmektedir acaba?… 
Bütün bunlar pek hayra alamet olmasa gerek.
 
BOP eşbaşkanı ile batı birlikte Esad’ı yerden yere vurmaktadırlar. Fakat konu Irak’taki terör kampları olunca “üç maymun oyunu” oynamaktadırlar.  Ancak ‘Özgür(Güya özgür) Suriye Ordusu’ denilen çapulcu tayfası ile birlikte Suriye’nin kuzeyinde bir terör örgütü oluşması mevcut iken AKP Genel kuruluna davet ettiği Barzani’den ve terörist başından talimat alan(PYD)hareketine karşı herhangi bir çıkışımız dahi bulunmamaktadır.  Ülkemizde yapılan çalışmaları takip eden herkes görmektedir ki  iktidara gelen bütün siyasilerimizin sık sık söylediği ”Terörle bir yere varılmaz’ sözü iflas etmiştir. Artık ‘terörle her yere varılır’ ifadesi kullanılmaktadır…
Yukarıdaki fotoğraftan da anlaşılacağı üzere şavaş naraları atılmaya başlanmış, bununla ilgili kamuoyu oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Geçmişte yaşadıklarımızdan ders alacak olursak Yemen’de kaybettiğimiz evlatlarımız için ne ağıtlar yakılmıştı. Bunlardan birini Suriye için söylediğimizde aşağıdaki ağıt meydana geliyor.
 
“Suriye benim neyime
Ateş düşer evime
Gidenler dönecek mi?
Güvenmeyin beyine”
 
Allah Yüce Türk Milleti’ nin yar ve yardımcısı olsun!… Şunu hiç ama hiç unutmasın!
 
Posted in Yazılarım | “Biz Hala Barış Diyeceğiz Ne Barışı” için yorumlar kapalı
Eki 15

BOP’un İz Düşümü mü?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yeniçağ Gazetesi yazarı Ahmet Takan’ın Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’dan edindiği bazı konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
Arap ülkelerinde askeri ataşelik yapmış eski Milli Savuna Bakanlığı Genel Sekreteri emekli kurmay albay Ümit Yalım’dan aldığım Büyük İsrail projesi ile ilgili yukarıdaki haritaları dikkatlice inceleyin.
Ümit Yalım’ın izahından; “ABD yönetimleri tarafından bütün dünyaya Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak tanıtılan ve bölgede Özgür Kürdistan kurulacağını belirten proje, aslında Büyük İsrail Projesi (BİP)dir (Resim-1). BİP Projesi iki safhadan oluşmaktadır. Projenin birinci safhası 3 İsrail 
Projesi’dir. Bu safhada, mevcut İsrail Devleti 1’inci İsrail olarak kabul edilmiş ve Irak’ın kuzeyinde 2’nci İsrail Devleti ile Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu kapsayacak şekilde 3’üncü İsrail Devleti’nin kurulması planlanmıştır. Ayrıca bu safhada, 1’inci İsrail ile 2’nci İsrail Devleti’ni birleştirmek maksadıyla Suriye üzerinden bir koridorun açılması da planlanmıştır (Resim-2). Projenin ikinci ve son safhasında da 1’inci, 2’nci ve 3’üncü İsrail Devleti’nin birleştirilerek Büyük İsrail Devleti’nin kurulması hedeflenmiştir (Resim-3).”
Acaba, bu tezkere vasıtasıyla, hedef koridorun ucunu TSK’ya tutturmak mı? Ahmet Davutoğlu’nun sinsi planlarının üstünden gaza gelip, hükümdarlığını resmen ilan etmek için her türlü maceraya gözü kapalı dalan Tayyip Erdoğan’ın başımıza daha neler saracağını hep birlikte göreceğiz. Eğer gözler görmez olmadıysa!..
Bu arada tezkere görüşmeleri sırasında Meclis’teki halet-i ruhiyeden de biraz bahsedeyim. Mebusların üstüne tam anlamıyla savaş havası çökmüştü. CHP, tezkerede nasıl oy kullanacağını belirlemek üzere grubunu kapalı topladı. Erdoğan’ın buna zaten ihtiyacı yoktu. Devlet Bahçeli de sadece grup başkanvekilleri ile kısa bir toplantı yaparak tezkereye destek oldu.
Yani milletin iradesi ve kaderi hala liderlerin iki dudağı arasında…
Acaba tezkerenin içindeki “yabancı ülkeler” ibaresinin altında İran da var mıdır?…
 
 

 

Posted in Gündem | BOP’un İz Düşümü mü? için yorumlar kapalı
Eki 14

Atatürk Neyi Ördü?

 
 
O savaş yorgunu, yoksul, bitmiş bir ülkede Atatürk’ün demir ağlardan başka neleri ördüğünü aşağıya alıyorum. Kimler örmüş, kimler  satmış görelim.
 
Atatürk 1930’da kibrit tekelinin bir Amerikan şirketine devredilmesi karşılığında 10 milyon dolarlık kredi ile Merkez Bankasını kurdu!
Atatürk 1934’te 8 milyon dolarlık Sovyet kendisini de kabul etti? Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Yatırımlarını hazırladı!
Atatürk 2 milyon 745 bin sterlik İngiliz kredisini de kabul etti.
Karabük Demir Çelik Tesisleri için! Bir yandan “yabancı sermaye” desteği alırken, öte yandan “Türk’ün kendi yurdunda, kendi diline ve yasasına uymayan kuruluşlarla ilişkide bulunamayacağı” kararı ile 1931-1938 arasında bir çok imtiyazlı yabancı şirketi “millileştirdi”; Almanların elindeki Ergani Bakır Türk Anonim Şirketi, Fransızların elindeki Keçiborlu Kükürt madeni imtiyazı feshedilmişti.

 

1920’de yüzde 68’i yabancı bankaların elinde olan mevduatta bu payı 1937’de yüzde 9’a indirmeyi başaran Atatürk “milli bankacılık” politikasının uygulanmasını sağlamıştır.

 

“Kefen bezini bile Japonya’dan alan” sıfır üretime sahip, savaş yorgunu ve yoksulu bir ülkede Atatürk bütün yer altı ve yerüstü kaynaklarımızı değerlendirmek için MTA gibi bir kuruluşu ve ETİBANK’ı kurdu?
*Yeniçağ gazetesi yazarı Selcan Taşçı’nın yazısından alınmıştır.
Posted in Gündem | Atatürk Neyi Ördü? için yorumlar kapalı
Eki 13

469 Yıllık Sır!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Mimar Sinan, Şehzadebaşı Camii’ni restore edemeyen mimarlara, cam şişede bıraktığı mektubuyla yol gösterdi. Büyük ustanın sırları 469 yıl sonra anlaşıldı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda 50 yıla yakın bir süre mimarbaşılığı yapan, imparatorluğun her yanına dağılmış çok sayıda ünlü eseri bulunan Mimar Sinan, bugün bile dünyaca tanınmış mimarlara ders veriyor. Büyük ustanın 1543 yılında yaptığı İstanbul’daki Şehzadebaşı Camii’nin 1990’lı yıllardaki restorasyonunda yaşananlar, tüm dünyayı şoke etti. Mimar Sinan’ın ‘çıraklık eserim’ dediği Şehzadebaşı Camii’sinin zedelenen kemerleri için restorasyon çalışmaları başlatıldı. Camiinin kemerlerindeki sorun, çok sayıda mimarı bir araya getirdi. Mimarlar restore konusunda karar veremedi. Ortaya birçok fikir atıldı ama hiçbiri kabul edilmedi. Mimarlardan biri incelemeler sırasında caminin kemerlerinde bir oyuk fark etti. Bu oyuktan çıkan cam şişede gizlenmiş mektup, inanılmaz gerçeği gün yüzüne çıkardı. Mektubun Mimar Sinan tarafından yazıldığı anlaşıldı. Büyük usta mektubunda, “Bu notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştireceğinizi bilmiyorsunuz” diyordu. Mektubun devamında kemerin nasıl onarılacağını anlatan Mimar Sinan, 469 yıl sonrasına da ışık tutmuş oldu. Kemerin onarımı mektuptaki gibi yapıldı. Şehzadebaşı Camii ile birlikte büyük ustanın birçok eserlerinde de mektuplar bırakarak yol gösterdiği anlaşıldı.

 

Süleymaniye Camii’ndeki önemli not
Süleymaniye Camii’nin yenilenmesinde de Şehzadebaşı Camii’nde olduğu gibi Mimar Sinan’dan not bulundu. Bir oyuktan çıkan notta, büyük usta şöyle diyordu: “Her kim bu taş eskidiğinde yenisiyle değiştirmek isterse, eski taşın yerine takılacak yeni kilit taşının iki tarafından yağlı iple taşı bir taraftan sokup öteki taraftan çeksin. Sonra ipin dışarıda kalan kısımlarını kessin.” Süleymaniye Camii’sini kurtaran bu mektup şu anda Topkapı Sarayı’nda saklanıyor.

 

Büyük Usta raylı sistem kullanmış
1950-1960 yılları arasında inşaat mühendisi, mimar ve jeofizikçilerden oluşan bir Japon heyeti Sultanahmet Camii ve Süleymaniye Camii ile yakından ilgilendi. Mimar Sinan’ın camileri gevşek zemin üzerine inşa edildiğini gören heyet, camilerde bir çatlak dahi olmamasına akıl sır erdiremedi. Camilerin sabitlenmediği, yerinde oynayarak yıkılmaktan kurtulduğu anlaşıldı. Minarelerin de raylı sistem üzerine oturtulduğu ve her yöne yaklaşık 5 derece yatabildiği ortaya çıktı.

 

Japon mühendis transa geçti…
Selimiye Camii’ne gidenler bir gün kubbenin altında sırtüstü yatan Japon turist görmüşler. “Burası kutsal bir yer. Oturun veya ayakta durun” diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon trans vaziyetteymiş, gözlerini kubbeden ayırmadan şöyle sayıklıyormuş; “Bu imkansız. Ben yılların mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Kubbenin o şekilde durması fizik kurallarına aykırı…”

 

*sonkale.org

 

Posted in Hikayeler | 469 Yıllık Sır! için yorumlar kapalı
Eki 11

Kınıyorum!…

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
“Dilsiz şeytan olmamak için susamıyorum.”  Kınıyorum!…
 
Bu ülkede yaşayan asil Türk vatandaşı olarak hakkımı kullanıp iktidardaki, muhalefetteki partilerin liderlerini ve milletvekillerini yüce Türk Milleti ve şehitler, gaziler adına kınıyorum!…
 
Kınıyorum!…
Görevli ya da görevsiz bütün akademisyenleri yüce Türk Milleti ve şehitler, gaziler adına kınıyorum!…
 
Kınıyorum!…
Medya da ahkam kesen, akıl veren, yol gösterdiğini zanneden bütün medya mensuplarını yüce Türk Milleti ve şehitler, gaziler adına kınıyorum!…
 
1984’ten bu güne kadar cani terör örgütünün elebaşlarını adeta kırk yıllık arkadaşları ya da masum bir Türk vatandaşının adını söyler gibi caniyi adıyla söylemelerinden dolayı yukarıda saydığım herkesi yüce Türk Milleti ve şehitler, gaziler adına kınıyorum!…
Ben her ifademde cani, terörist başı ve hatta mahluk dediğim halde ilgililerin “Abdullah” ya da “Öcalan” demelerinden tiksiniyor, iğreniyor yüce Türk Milleti ve şehitler, gaziler adına kınıyorum.
40 binden fazla Türk vatandaşının kanına giren terör örgütünün elebaşını asker arkadaşınızın adını söyler gibi söylemeleri yüce Türk Milleti’ nin şehit ve gazilerin, yakınlarının kanına dokunduğu gibi benim kanıma dokunuyor ve onları çıldırttığı gibi beni de çıldırtıyor. Bunun için yüce Türk Mille’ti, ve şehitler, gaziler adına yazdığım şekilde ifade edenlerin hepsini kınıyorum!…

 

Posted in Yazılarım | Kınıyorum!… için yorumlar kapalı
Eki 10

Bir Mahlûk

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
O bir cani mi desem?
O bir vahşi mi desem?
O bir yamyam mı desem?
O bir sırtlan mı desem?
Hayır, diyemem, diyemem!
Cani de, vahşi de,
Yamyam da, sırtlanda,
O’nun yanında hiç kalır!
Vahşi, cani, yamyam ve sırtlan
O’nun yanında,
Sütten çıkmış ak kaşık gibidir!
O bir Nemrut!
O bir Firavun!
O bir Ebu Cehil!
O bir Ebu Lehep!
O bir insanlık düşmanı
O bir Hasan Sahbah!
O bir Yecüc-Mecüç’tür!
O’na köpek desem;
Diyemem!
Köpekleri bile başköşeye koyarım!
O’na domuz desem;
Diyemem!
Bunu domuzlara bir hakaret sayarım!
O insan görünüşünde,
Adını henüz bilmediğimiz, bilemediğimiz
Bir mahlûktur!

 

Posted in Şiirlerim | Bir Mahlûk için yorumlar kapalı
Eki 09

Az Okuyan Toplum İçin Çok Önemli Bir Hikaye…

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Maalesef pek çok belde ve köylerimiz kütüphanesizdir. Acilen okuma alışkanlığını kazanıp geliştirmemiz gerekmektedir. Ülkemizde kurum ve kuruluşlarca kütüphane ve kitap kampanyaları yapılmalı mevcut kampanyalara destek verilmelidir. Türkiye olarak hem kütüphane ve hemde kitap fakiri olduğumuz bir gerçektir.
 
Nevşehir’de eşek sırtında köylere kitap götürerek halkın bilgilenmesine katkıda bulunan ve “Merkepli Kütüphaneci” lakabıyla tanınan Mustafa Güzelgöz’ün 1950’li yıllarda genç bir kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsinağa Kütüphanesi’nde göreve başlayaarak, yöre halkına daha fazla hizmet verebilmek için yoğun bir çaba harcadı. Güzelgöz, alınan 5 merkep ve 2 katır ile ulaşılması çok zor ve engebeli yolları aşarak, kütüphaneden aldığı kitapları Ürgüp İlçesi ile Kayseri’nin Yeşilhisar ve İncesu ilçelerine bağlı köylerdeki vatandaşlara ulaştırarak, onların bilgilenmelerine yardımcı oldu.
“Merkepli kütüphaneci” olarak anılmaya başlayan Güzelgöz, merkezi ABD’de bulunan The Lane Eryant Internatıonal Volunteer Citation tarafından 1963 yılında düzenlenen ve 77 ülkeden adayların bulunduğu yarışmada, eğitime yaptığı katkılardan dolayı dünya birinciliğine layık görüldü ve köylere kitap ulaştırılmasını kolaylaştırmak için bir cip hediye edildi.Güzelgöz, 1993 yılında da dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar tarafından, Türk Kütüphaneciliği’ne yaptığı katkılar nedeniyle ödüllendirilmişti. 84 yaşında (17 Şubat 2005 ) solunum yetmezliğine bağlı kalp rahatsızlığı nedeniyle vefat etti.

 

Posted in Hikayeler | Az Okuyan Toplum İçin Çok Önemli Bir Hikaye… için yorumlar kapalı
Eki 08

Sana Hayranım!

 

 

 

 

 

 

 

 

Sen vefakâr
Sen cefakâr
Sen fedakâr dostum kitap
Sana hayranım!
Seninle tanıdım A,B,C yi
Seninle romanlarda, hikâyelerde, fıkralarda
Her çeşit karakterlerle tanıştım
Bazen onlardan biri oldum
Seninle Dünya’yı dolaştım
Seninle Dünya’nın damı Tibet’e ulaştım
Seninle Everest Tepesine çıktım
Seninle okyanusların derinliklerine indim
Aya yolculuğumu seninle yaptım
Dünya’nın, Uzay’ın, Kâinatın özelliklerini senden öğrendim
Bir Zebur oldun, bir Tevrat
Bir İncil oldun, bir Kur-an
Bir tıp profesörü
Bir matematik uzmanı
Bir jeoloji mühendisi
Bir elektronik deha
Kısacası
Her yer, her şey sen oldun
Dünya sende
Uzay sende
Canlı ve cansız
Gözle görülen ve görülemeyen
Bütün varlıklar sende
Sevgi sende
Övgü sende
Her türlü duygu sende
Bütün bildiklerim
Ve bilmediklerim sende
Senin anlamadığın
Senin bilmediğin yok
Sensiz kör
Sensiz sağır
Sensiz dilsizim
İtiraf ediyorum sensiz bir hiçim
Sen vefakâr
Sen cefakâr
Sen fedakâr dostum kitap
Sana hayranım

 

Posted in Şiirlerim | Sana Hayranım! için yorumlar kapalı