Ağu 16

Perşembe’nin Gelişi…

* Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir.Atasözü

* Lafla peynir gemisi yürümez. Atasözü

* Herkes hata işleyebilir, yalnız ahmaklar hatalarında ısrar ederler. Çiçero

* Kendi hatalarını görmede gündüz gibi, başkalarının hatalarını görmede gece gibi ol! Hz.Mevlana

* Tarih değil, hatalar tekerrür eder. Sultan Abdülhamit Han

* Devletleri yıkan bütün hatanın altında nice gururun gafleti yatar. Yavuz Sultan Selim

Posted in Yazılarım | Leave a comment
Ağu 16

“Bıçak İliği Kesmek Üzere”

Son günlerde Türk Milleti’nin yüreği yine yandı. Hani bir çok atasözümüz vardır. Bunlardan biri “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir.” Gelin Çarşamba’da neler oldu hep birlikte düşünelim. “Analar ağlamasın,” “Güzel şeyler olacak” diyerek teröristlerin yurda girmesini övenler, adliyeyi ayaklarına götürmediler mi? “Pişmansınız değil mi” diye soran savcıya “hayır biz pişman değiliz, terörist başının emri ile geldik” demediler mi? Bunlar hakkında nasıl bir işlem yapıldığını hepimiz medyadan öğrendik. Ardından “asit kuyuları,” “faili mechuller,” “gizli tanık,” “ergenekon terör örgütü(!)” “balyoz,” “internet andıcı” vb. dalgalarla TSK komutanlarının tutuklanmaları başlamadı mı? BDP’lilerin yaptıklarını, söylediklerini saymayacağım. Öyle zannediyorum ki, memleketini seven her Türk insanının sabrı ve dayanma gücü son noktasına gelmiştir. Bütün bunlar olurken yetkililerin konuyu bir kaç söz ile geçiştirmesi, yaklaşık 27 yıldır duyduğumuz ve duymakta olduğumuz diğer atasözümüze uygun -cek, -caklar. Elbette “lafla peynir gemisi yürümez.” Bir de sık sık duyduğumuz ama ne söyleyenin, ne de duyanın inandığı bir söz var. “Terörle bir yere varılmaz.” Terörle müzakere ortamına kadar geldiler. Dahasını yazarak moralinizi bozmak istemiyorum. “Analar ağlamadı mı? Güzel şeyler oldu mu?” Bütün bunlar Çarşamba günü olursa sizce Perşembemiz nasıl olur? (Yorumlarınızı bekliyorum.)
Öğrendiğime göre bu gün sayın Başbakanımız “bıçak kemiğe dayandı” demiş. Haddim olmayarak söylemek istiyorum ki; bıçak kemiği geçti, iliği kesmek üzeredir, sayın Başbakanım.
Herkese ümit ve huzur dolu günler dileyerek yazıma son veriyorum.

Posted in Gündem | Leave a comment
Ağu 15

Vatanına, Bayrağına Sahip Çık!

Sana imrenmekte bütün milletler
Azminle, yok olur azgın illetler
Yılan gibi çöreklenmiş zilletler
Kimi hain, kimi soysuz, kimisi kaçık
Türk Milleti vatanına, bayrağına sahip çık!

Tarihte rastladık o, hain ize
Yedi düvel, nasıl gelmişti dize?
Kanı, kanla yıkatmasınlar bize
ABD’nin AB’nin oyunu açık
Türk Milleti vatanına, bayrağına sahip çık!

Bu canlar, cananlar fedadır sana
Helal olsun kanım iç kana, kana
Türkoğlu Türk, kurban olur vatana
Milli değerlerin dağınık, saçık
Türk Milleti vatanına, bayrağına sahip çık!

Her Türk için bayrak şereftir, şandır
İstiklâl uğruna dökülen kandır
Türkiye Türklere ait vatandır
Vur mührünü bu vatana apaçık
Türk Milleti vatanına, bayrağına sahip çık!

Hilâlin Allah’ın (cc)adını taşır
Muhammed (sav), bayrakta hep yıldızlaşır
Ancak şahadetler Hakk’a ulaşır
Gazilik, şehitlik nurdan bir ışık
Türk Milleti vatanına, bayrağına sahip çık!

Allah’ın (cc) dediği, olacak elbet!
Sonsuza dek yaşayacak bu millet
Malazgirt, Çanakkale… Ne büyük hiddet
Hedef belli; gez, göz ile arpacık
Türk Milleti vatanına, bayrağına sahip çık!

Haçlı kafasında birleşmiş kinler
Gönüllere sevgi vermeli dinler
Tek tek sayılacak bütün hainler
Hepsinin dini, dili, halleri uçuk
Türk Milleti vatanına, bayrağına sahip çık!

Sana imrenmekte bütün milletler
Azminle, yok olur azgın illetler
Yılan gibi çöreklenmiş zilletler
Kimi hain, kimi soysuz, kimisi kaçık
Türk Milleti vatanına, bayrağına sahip çık!

28.03.2005

Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 15

Vatanı İçin Kendini Feda Eden Türk Anası

Vapur ve motorla İnebolu’ya çıkarılan silah ve cephane, Kastamonu üzerinden Ankara’ya, oradan da cepheye gönderiliyordu.
1921 yılı Aralık ayında birden bire bastıran kar, yolları kaplamıştı. İnebolu’dan Kastamonu’ya hareket eden bir kadın Şerife bacı, cephane yüklü kağnısı ile yorgun argın bir vaziyette ancak Kastamonu kışlası önüne kadar gelebilmiş, şehre girmek nasip olmadan kağnı arabası ile yol kenarında durmuştu.
Kağnının yanına gidenler şu acıklı manzara ile karşılaştı.
Bu vatansever Türk kadını, cephaneyi korumak için yorganını top mermilerinin üzerine örtmüş, kendisi açıkta kaldığı için soğuktan donarak ölmüştü.
Görevliler gözyaşları dökerek soğuktan donan kadını arabadan indirirken, yorganın altında çığlığı basarak ağlayan bir çocuk sesini işitince şaşırdılar. Otlara sarılı top mermileri arasına yerleştirilmiş çulların içinde kundaktaki bir kız çocuğunu buldular.
Top mermileri ıslanmasın diye kendini vatanı için feda eden ve geriye yetim bir çocuk bırakan kahraman Türk anasının bu acıklı hikâyesini bu vatan topraklarında yaşayan herkesin özellikle genç nesillerin iyi değerlendirmesi gerekir.

Posted in Hikayeler | Leave a comment
Ağu 15

Vatan Sevgisi

Bir alman bir fransız bide bizim temel gizli bi örgüt tarafından yakalanırlar.ve bunlara sorulur -ÜLKENİMİ DAHA ÇOK SEVİYOSUN YOKSA KARINIMI? İlk önce alman`a sormuşlar alman tabii ki -ülkemi demiş. -tamam demişler al şu silahı içerde karın var git öldür. alman girmiş içeri 5 dakka sonra çıkmış ne oldu demişler -vuramadım karımı daha çok seviyomuşum demiş. fransıza sormuşlar fransız -ülkemi demiş tamam al şu silahı gir odada karın var öldür demişler.fransız da öldüremeden çıkmış -karımı daha çok seviyomuşum demiş. sıra temele gelmiş temelde -ülkemi seviyorum demiş al şu silahı içerde karın var git öldür demişler temel içeri girmiş 15 dakka sonra içerden TAK-TUK-ÇAT-ÇUT sesler gelmiş temel dışarı çıktığında sormuşlar -ne oldu bu kadar kaldın demişler temelde -ne olacak verdiğiniz silah kuru sıkı çıktı bende sandalyeyle kafasını kırdım demiş.

Posted in Fıkralar | Leave a comment
Ağu 15

Vatan Sevgisi

• Vatan sevgisi imandan gelir.
Hz. Muhammed

• Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya layıktır.
Mustafa Kemal Atatürk

• Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Mithat Cemal Kuntay

• Benden eğerimi isteyiniz vereyim, atımı isteyiniz vereyim. Fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin veremem.
Mete Han

• Ana gibi yar vatan gibi diyar olmaz.

• Bülbülü altın kafese koymuşlar vatanım da vatanım demiş.
• Eğer vatan tehlikede ise, her şey vatana aittir.
George Jacques Danton

• İnsan vatanını sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı vatan sayesinde kaimdir.
Namık Kemal

Posted in Yazılarım | Leave a comment
Ağu 15

Cem Özer: ‘Kürtlere özerklik verilsin’

Cihangir’de görüntülenen Cem Özer, Güneydoğu’daki son saldırıları yorumlamış…

Cem Özer, “Buna artık çare bulunmalı. Savaşla olmayacak. Onca insan hayatını kaybediyor. Oradaki insanları da düşünmeli. Artık devletin barış yoluna gitmesi gerekiyor. Kürtlere özerklik verilsin” demiş. Babasının mirasını veriyor sanki!…

Tabi ya, Cem Özer gibileri bu işten anlar(!) Zira birileri “Türkler bir milyon Ermeniyi öldürdü” diyerek nobel ödülünü almıştı. Cem Özer acaba hangi ödülün peşinde.

Doğuda, Güneydoğuda, Çukurova’da Müslüman Türkleri öldüren, çiftliklere doldurup yakan Ermenilere laf söylemek kimin haddine! Onların ağa babaları söyle derse söylerler. Sus derse susarlar. Benim saf vatandaşımda bunları bir sanatçı(!)zanneder. Sayın Cumhurbaşkanının dostluk maçı dolayısıyla, dost olmak için, barış için Erivan’a gitmesine rağmen daha birkaç gün önce Ermeni Serj Sarkisyan gençlerle yaptığı toplantıda “biz görevimizi yaptık, Karabağı aldık, Siz de gelecekte Ağrı’yı alınız” şeklinde ifadelerde bulunmadı mı? Buna Türkiye Cumhuriyeti yetkilerinden gerekli cevap verildi mi? Bilemiyorum.

Buna benzer ifadelere Hun İmparatoru Oğuz Han da dediğimiz Mete Han’dan ders almalarını diliyorum. İnşaallah ders alırlar!

Mete Han’la savaşmak için sebep arayan Çin Hükümdarı; günün birinde bir elçi göndererek O’nun çok sevdiği atını istetti. Eski Türklerde devleti ilgilendiren böyle önemli konulara hakan kendi başına karar vermediği için Mete Han hemen Kurultay’ı topladı. Durumu görüşen Kurultay, atın düşmana verilmemesi görüşündeydi.Ancak, Mete Han konuyla ilgili olarak söz aldı ve şunları söyledi:

“- İstenilen bu at bana aittir. Kendime ait bir mal için milletimi savaşa sürükleyemem. Atım milletim için feda olsun!”

At, Çin’den gelen elçiye teslim edildi ve gönderildi.

Ancak, Mete Han!ın bu hareketi düşmanın cür’etini arttırmıştı: Yeni bir elçi göndererek Mete Han’ın hizmetinde bulunan ve O’nun çok önem verdiği kadınlarından birini istediler.

Durum Kurultay’da görüşüldü ve kadının gönderilmemesi şeklinde bir karar oluştu. Son olarak Mete Han söz aldı ve şunları söyledi:

“- Evet, bu kadın benim için çok değerlidir ama, milletim için feda etmekten çekinmeme doğru olmaz. Kendi menfaatim için savaşı göze almak milletin kaderiyle oynamaktır. Atım gibi onu da milletime feda ediyorum!”

Artık Çinliler iyice şımarmışlardı. Mutlaka bir savaş sebebi bulmak ve daha fazla güçlenmeden Hun Türklerini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Elçilerini tekrar gönderdiler ve bu defa, iki ülke arasında bulunan bir toprak parçasını istediler.

Mete Han konuyu Kurultay’a getirdi. Durum görüşüldü ama bu defa farklı bir karar çıktı: Daha önce Mete Han’a mahçup olan Kurultay üyeleri, “verimsiz bir toprak parçasını düşmana vermekten ne çıkar” görüşünü benimsediler.

Bunun üzerine Mete Han ayağa kalktı ve şöyle haykırdı:

“- Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!”

Kurultay üyeleri Mete Han’a bir defa daha mahçup olmuşlardı. Hemen hazırlıklara girişildi. Mete Han, kısa zamanda toplanan ve savaşa hazır hale gelen ordusuna şöyle seslendi:

“- Vatanı için her an ölmeye hazır olan kahramanlarım! Artık düşmana verilecek bir şeyimiz kalmadı. Şimdi onlara oklarımızla, kargılarımızla ve kılıçlarımızla cevap vereceğiz. İl Beyleri, Boy Beyleri, askerlerim! Hedefiniz Çin ülkesidir; haydi, yürüyün!..”

Bu, Mete Han’ın kurduğu dünyanın ilk düzenli ordusunun ilk büyük seferiydi. Bu sefer, adına ve kumandanına yakışır bir şekilde zaferle sonuçlandı. Çok geçmeden Mete Han’ın daha önce Çin’e gönderdiği atı ve kadını da kurtarıldı.

Posted in Gündem | Leave a comment
Ağu 13

Ruhsuz Heykeller!

Göz gezdirin insanlara bir ara
Gizliden gizliye işliyor yara
Manaların ufku ise kapkara
İnsanımız, ruhsuz heykele döndü

Benlikler kuyusu ahlâkı yuttu
Madde adlı virüs beyni kuruttu
Sevgiyi, saygıyı herkes unuttu
İnsanımız, ruhsuz heykele döndü

Menfaatler, ışıkları solladı
Baba, oğul açıkları kolladı
Bütün yıllar kara haber yolladı
İnsanımız, ruhsuz heykele döndü

Kudurur mu, bu insanlar? Kudurur
Eşekten de âlâ çifteler vurur
Bir gün gelir çatlar, çöl olur, kurur
İnsanımız, ruhsuz heykele döndü

Bir zaman bakarsın mükemmel, yahşi
Bir başka zamanda vahşiden vahşi
Benim fikrim, benim görüşüm şahsi
İnsanımız, ruhsuz heykele döndü

Dansöz gibi kıvır, evir, çevir de
Lakin yaşıyoruz hangi devirde
Muhtaç tedaviye yatar revirde
İnsanımız, ruhsuz heykele döndü

Şahbaz’ım insanlık erdeme ersin
Yiğidin hakkını yiğide versin
Başına bir tufan kopar mı dersin
İnsanımız, ruhsuz heykele döndü

14.12.1992

Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 13

Dostlarınızı İyi Seçin!

DOSTLARINIZI İYİ SEÇİN!

Ukbe b. Ebî Muayt, Mekke müşriklerinden kötü niyetli olmayan bir adamdı. Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem’le her karşılaştığında O’na saygıyla bakar, iyi münasebetini bozmamaya gayret ederdi. Hatta uzun yolculuktan döndüğünde Mekke’de yemek yedirmeyi adet edinmişti. İşte yine böyle bir yolculuktan dönmüş, vereceği yemeğe Rasûlullah’ı davet etmişti.
Rasûllullah (sav) Ukbe’nin gönlünün artık imana hazır hale geldiğini düşünerek yemek davetine şöyle karşılık verdi: ‘Ukbe! Davetine gelirim ama yemeğini yemem. Yemeğinden yemem için seni yaratan Allah’ı inkâr etmemeni, O’nun Rasûlü’ne de şahadet etmeni beklerim. Senin gibi iyi niyetli bir insan küfürde ısrar etmemeli artık!’
Ukbe bu teklife direnmedi. Rasûlullah’ın isteğine olumlu cevap vererek iman edip şahadet kelimesini söyleyiverdi. Rasûlullah Ukbe’nin iman etmesine sebep olduğu için çok sevinmişti.
Fakat Ukbe’nin Mekke’de putperest dostları da vardı. Haber bir anda onlara da ulaştı. İçlerinde Ubey b. Halef katı bir müşrik dosttu. Duyduğu haber hiç de hoşuna gitmemişti. Hemen gelip arkadaşını suçlayıcı sorular sormaya başlamıştı. ‘Duyduğuma göre Muhammed’i yemeğe davet etmişsin. Bununla da kalmayıp onun teklif ettiği şahadet kelimelerini de söylemişsin!’ ‘Evet! Öyle oldu. Onun istediği şahadet kelimesini de söyledim!’ Müşrik dostu: ‘Olamaz!’ dedi, ‘İşte bu olamaz! Hem şahadet kelimesini söyleyeceksin hem de bizimle dost olacaksın. Bu olacak şey değil!’ İlave etti: ‘Bu sana pahalıya mal olur. Bundan sonra hiçbir yerde iş bulamazsın!’
Ukbe müşrik dostunun sözlerinden endişe etmiş, getirdiği şahadet kelimesinden pişmanlık duymaya başlamıştı. ‘Olayı büyütme!’ dedi. ‘Ben sadece Ukbe’nin yemeğini yemeden gitti diye bir söylenti çıkmaması için utandığımdan şahadet kelimelerini söyledim, yoksa ona inandığımdan değil!’
Ubey kopardığı tavizden memnun olmuş ama yeterli bulmamıştı. Daha ileri giderek yol gösterdi: ‘Biz bu sözlerinin doğruluğunu ancak gidip O’na (hâşâ) tükürdükten sonra kabul ederiz. Gideceksin, O’nu sevmediğini ifade eden bir tükürük fırlatacaksın, o zaman senin o’na inanmadığını anlarız. Yoksa bizi boş sözlerle savamazsın!’

İmana yeni ısınan Ukbe’nin kalbi maalesef artık geri dönüşe geçmiş, dostlarının baskısına dayanamayıp getirdiği şahadetten vazgeçmişti. Doğruca Darunnedve’de Rasûlullah’ın ibadet ettiği yere gitti. Dilinin ucunda topladığı tükürüğü fırlatmak üzereyken ansızın bir rüzgâr çıkıverdi. Ukbe’nin dudakları arasından çıkan tükürük geriye dönerek kendi suratına yapıştı, hem de ateş gibi yaktı. Ertesi gün Ukbe’yi yüzünde yanık iziyle görenler sordular: ‘Sende böyle bir yanık izi yoktu, ne zaman oldu bu yara?’ Ukbe saklamadı: ‘O’na doğru tükürdüğüm tükürük kendime doğru geri dönüp suratıma yapışarak ateş gibi yaktı, izi kaldı!’
Ne yazık ki yarı iman etmişken dostlarının baskısı yüzünden geriye dönen Ukbe, Bedir’de kâfir olarak öldü.
Bu hadise üzerine Furkan sûresi 27–28. ayetleri geldi. Burada dostlarının yanlış telkinlerine uyanların ellerini ısırarak âhirete nasıl pişmanlık duyacaklarını anlatır: ‘Ah ne olurdu; keşke falanı dost edinmeseydim, onun isteğine boyun eğmeseydim, sözlerine itimat etmeseydim. Getirdiğim şahadet kelimelerinden vazgeçirip Peygamber’le birlikte olmama mani oldu, şeytana uydurdu. Ne kötü dostmuş meğer onlar!’

* Genç Beyin Dergisi’nden

Posted in Hikayeler | Leave a comment
Ağu 13

KİM DOST, KİM DÜŞMAN?

Küçük bir kuş ayazda yiyecek bulmak için dışarı çıkmış. Hava soğuk olduğu için kuş dayanamayıp karın üstüne düşmüş.
Kuş çaresiz ölümü beklerken oradan geçen bir inek sürüsü kuşun üstüne sıçmış. Kuş tam ineğe küfür edecekken bokun sıcaklığıyla kanatları çözülüvermiş. Kuş sevinçle ötmeye başlamış oradan geçen bir kedi kuşun sesini duymuş. Ve boku eşeleyip kuşu çıkarmış.
Kuş tam teşekkür edecekken kedi onu yemiş.
Demek ki neymiş;
1-Her üstüne sıçanı düşmanın sanma.
2-Seni her boktan kurtaranı dostun sanma.
3-Ve en önemlisi bokun içinde mutluysan sesini çıkarma.

Ekleyen: aşk cafe-Facebook

Posted in Fıkralar | Leave a comment