Kas 29

CEHENNEME İLK GİRECEK MÜSLÜMANLAR

CEHENNEME İLK GİRECEK MÜSLÜMANLAR
Peygamberimiz (sav) vefatından sonra uzun yıllar yaşayan Ebu Hureyre (ra) o senelerden birinde, mescitte oturuyorken uzaktan gelen biri yanına yanaşmış ve “senden rica ediyorum, bana dostundan bir söz naklet” demiş. Ebu Hureyre de “olur” dedikten sonra derin bir nefes çekmiş ve konuşamamış. Bunun üzerine adam ricasını tekrarlamış. Ebu Hureyre yine “olur” dedikten sonra yine konuşamamış. O zat bu hadiseyi anlatırken Ebu Hureyre’den bir hadis yahut söz söyleyerek ona nasihat etmesini üçüncü defa rica ettiğini, uzaklardan gelen biri olduğunu söyledikten sonra Ebu Hureyre’nin bir “ah!” çekip yere yığıldığını naklediyor. Hemen o mübarek sahabiyi kaldırmış ve başını yasladıktan sonra ayılmasını beklemişler. Kendine geldikten sonra şöyle söylemiş: Bir gün Resûlullah ve ben burada yalnızdık. Bana “Ebu Hureyre, sana bir şey anlatayım mı?” buyurdu, ben de onu şimdi size anlatacağım. Resûlullah aleyhisselam şöyle buyurdu:
Ebu Hureyre, Allah’ın cehennemi ilk tutuşturacağı üç kişi kimdir biliyor musun? Çok Kur’an ezberleyen, ömrü Kur’an okuyarak geçen bir adamı Allah huzuruna çağıracak ve ona, “Kulum, dünyadayken ben sana kitabım Kur’an’ı ezberleyecek ve gece-gündüz okuyacak imkân vermemiş miydim?” buyuracak. O kul, “vermiştin ya Rabbi” diye cevap verecek. Allah Teâlâ da “sen ne yaptın peki?” buyuracak. Adam, “okudum ya Rabbi, hafız oldum” deyince, Allah Teâlâ o kuluna “yalan söylüyorsun!” buyuracak ve orada hazır bulunan melekler de “yalan söylüyor ya Rabbi, okurdu ama sesi güzel densin, harçlık verilsin ve insanlar ‘maşallah’ desinler diye okurdu” diyecekler. O adamın boynu bükülecek. Ve Allah Teâlâ, “nimetimin karşılığında bana değil insanlara gösteriş yaptın, şimdi o insanların bulunduğu yere git” diyerek onun cehenneme atılmasını emredecek. Cehennemi tutuşturacak ilk çıra bu kişi olacak. Demek ki cehenneme girecek ilk insan sadece gösteriş için okuyup âlim olan bir kişi olacak. Ebu Hureyre devam ederek;
Allah Teâlâ’nın ikinci olarak huzuruna bir şehidi çağıracağını anlatıyor. ‘Allah yolunda ölmüş’ o kişiye de dünyadayken verdiği nimetler karşılığında ne yaptığını soracak. O kişi, “kanlarım üzerimde ya Rabbi, senin yolunda şehit oldum” diye cevap verince Allah ona da “yalan söylüyorsun, sen benim için şehit olmadın!” buyuracak ve orada bulunan melekler dahi “evet ya Rabbi, bu senin için şehit olmadı, oraya şu şu amaçlarla gitmişti, isabet aldı ve öldü” diyecekler. Allah Teâlâ, “benim için iş yapanlar şimdi cennette, senin gözüne girmeye çalıştıkların ise cehennemde, sen de oraya git” diyecek ve ‘şehit’ de cehenneme atılacak. Üçüncü bir kul huzura çağrılacak ve Allah ona da “Dünyada birçok kimseye vermediğim kadar mal verdim mi sana?” buyuracak. Adam cevaben “verdin ya Rabbi” deyince Allah ona onca malla ne yaptığını soracak. Adam, “ya Rabbi, senin meleklerin de şahittir, bütün akrabalarıma sıla-i rahim yapar, ihtiyacı olanları gözetir, zekâtımı hiç eksik etmez, sadakalar verirdim” deyince, Allah ona da “yalan söylüyorsun, onları ben nimet verdim diye, rızamı kazanmak için yapmadın!” buyuracak, İnsanların gözüne girmek, forslu olmak için yaptığı işlerden dolayı onun cehenneme atılmasını emir buyuracak. Sonra Rasulullah sav dizlerine vurarak şöyle buyurdu: Ya Ebu Hureyre! İşte bu üç kişi, Allah’ın kulları içerisinde, kıyamet gününde cehennemi tutuşturan ilk odun olacaklardır.”
Kaynak: (Müslim, İbn Huzeyme)

BU VE BENZER HALLERDEN ALLAH’A SIĞINIRIM…

Posted in Yazılarım | Tagged , , | CEHENNEME İLK GİRECEK MÜSLÜMANLAR için yorumlar kapalı
Kas 25

TARİH DEĞİL, KİŞİLER YALAN  SÖYLER, YALAN YAZAR (K.Ş)

TARİH DEĞİL, KİŞİLER YALAN  SÖYLER, YALAN YAZAR (K.Ş)

“ARAP demek, Müslüman demektir. Eski şaşaalı günlerine kavuşmak, hakları olan hilafeti geri kazanmak onların boynuna borçtur. Büyük kurtarıcı Şerif Hüseyin yanındaki ileri gelen Hicazlılar ile birlikte gerçekleştirdiği, alimlerin desteklediği ve Suriye Irak’ın da katıldığı 1916’daki son Arap ayaklanması, İslam’ı savunmak maksadı ile yapılmış haklı bir kıyamdı. Arapların amacı, Allah tarafından kendilerine verilmiş bir makamı geri almaktı.”

“Cumhuriyet inkılabı, Mithat Paşa zamanından beri Türk gençlerinin gördüğü bir rüya idi. Türkler dünyanın her tarafına yayılan sınırları ile büyük bir devlete ancak hilafeti gasp ettikten sonra sahip olduklarının farkında değillerdi.”

“Namaz bizim namazımızdı, kitap bizim kitabımızdı. Şahadet kelimesi dinimizin esası, zekât vergimiz, oruç perhizimizdi. Hac bizim memlekete yapılıyordu. Ama başımızdakiler daha okuduklarının anlamını bilmiyordu. Bir Arap alim, doğru dürüst Arapça bilmeyen herhangi bir fıkıh kitabını okumamış kişinin arkasında saf tutmaya mecbur kalırdı. Bizler üstün olduğumuz hâlde hakir görülürken. Hakir görülmesi gerekenler tepemize çıkıyordu.”

“Babamın söylediğine göre Sultan Abdülhamid kendisine ‘sendeki kabiliyetlerden faydalanmamı engelleyenlerin Allah müstahakını versin, şu devleti ele geçiren güruha bir türlü güvenemiyorum’ deyince babam da kendisine, ‘Zatı şahanelerinizin Arap bölgesinde büyük itibarınız var. Eğer oralara gelirseniz, devlet ve saltanat için aradığınız korumayı bulacaksınız’ demiş.”

“İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetime geldi ve Meşrutiyet ilan edildi. Mekke emiri Şerif Ali Bin Abdullah, yanında bulunan Sultanın görevlileri ve vezirleri ile birlikte vazifeden alındı ve yerine Şerif Abdülilah b. Muhammed, Mekke Emiri olarak atandı. Ancak görev yerine ulaşmadan vefat etti. Bunun üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti Şerif Ali Haydar b. Cabir b. Abülmuttalib’i, Mekke Emiri yapmak istedi. Ben de büyük uğraşlar sonucu emirlik hakkını talep etmesi için babamı ikna ettim.”

“İttihat Terakki yöneticileri babamın tayin edilmesinden dolayı babama çok kızmışlardı. Bu olay babamla bütün İttihat Terakki hükûmetleri arasındaki çekişmenin başlangıcı oldu. Bu çekişme en sonunda babamın Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen Arap ayaklanmasının başına geçmesi ile sonuçlandı.”

Bu satırlar önce Ürdün Emiri, daha sonra Ürdün Kralı olan Kral Abdullah’ın ‘Biz Osmanlı’ya neden isyan ettik’ adlı kendi hayatını anlattığı kitabından alıntı.

Aslında bugün bize dayatılan bir anlayışın temellerinin nasıl atıldığını anlatıyor burada Abdullah. Elbette Osmanlı’ya değil İttihat Terakki’ye isyan ettik demek için çok da çabalıyor ama Arap olmakla doğuştan kazandığını düşündüğü yüceliğin de altını çizmeden edemiyor.

Türkleri, Osmanlı’dan ayrı gibi değerlendiriyor ama yine de Osmanlı’nın yüceliğinin kaynağını hilafete dayandırıyor. Lakin bu hilafetin de bir gasp vasıtası ile Türklere geçtiğini iddia ediyor.

Osmanlı’nın kudretini de Yavuz’la başlamış bir şey gibi tanımlıyor. Fatih Sultan Mehmet Han’ın halife olmadığını unutuyor. Ya da unutmuyor ama başka birçok bildiğimiz kişi gibi yok sayıyor. Her ne kadar İstanbul’a hayranlığını reddetmese de Osmanlı’nın başkenti İstanbul olsa da Osmanlı’nın büyüklüğünü inatla Halifeliği gasp etmesine bağlıyor.

Türkleri de açıkça aşağılıyor Kral Abdullah ve seçilmiş ırk olarak da Arap milletini tanımlıyor. Şimdilik kitabın başlarındayız. Eğer gündem müsaade ederse devamından da alıntılar yaparak paylaşacağım. Bugün muhatap olduğumuz tarihin kaynaklarının nereden geldiğini süreç içinde hep beraber daha da derinlemesine görme fırsatımız olacak o zaman.

Birinci Dünya Savaşı Sürerken Osmanlı’ya karşı askerî harekâta girişme sebebi olarak İttihat Terakki’yi göstermek, Almanlara karşı İngilizleri tercih etmiş olmanın kılıfından ibaret. Aynı İngilizler daha sonra da Fransız ortaklarına karşı Suriye’de de Dürzileri ayaklandırarak egemenlik kurmuşlardı.

Sonrasında petrolle kıymetlenen bütün o coğrafyanın da egemenliğini 2. Dünya Savaşı ile birlikte ABD’ye devretmişti İngilizler. ABD de aynı Osmanlı bakiyesi o toprakları küçük parçalar hâlinde özgürlüklerine kavuşturmuştu. 1960’lı yıllarda petrole kavuşmuş bir kaç Osmanlı kasabası dahi ülke hâline gelmiş ve Batılı sömürgecilerin menfaatlerine göre pozisyon almışlardı.

Şimdi bize bütün bunların sorumlusunun İttihat Terakki ve ardından da Cumhuriyet rejimi olduğunu söyleyenlerin tarihi kimlerden öğrendikleri de anlaşılıyor muhtemelen.

Alıntı: İnanç Uysal

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , | TARİH DEĞİL, KİŞİLER YALAN  SÖYLER, YALAN YAZAR (K.Ş) için yorumlar kapalı
Kas 23

BÜTÜN ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN

BÜTÜN ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Harf devrimi ile Türkçe’nin kullanımına başlanmıştır. Atatürk Sivas’ta yeni Türk alfabesini tanıtarak Türk Milletine okuma yazma öğretmeye başlamıştır. Bundan dolayı da Başöğretmen unvanını almıştır.

Yıl Okur yazar oranı

1923 %2,5

19271 %10,5 (1927 resmî sayımlar)

19352 % 20,4 (1935 sayımları)

Tabloda da görüldüğü gibi okuma yazma oranı hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. Bu sayede sözlü ve kulaktan kulağa bir iletişimden artık yazılı olarak ve kayıtlara geçecek şekilde Türkçe dili kullanılmaya başlamıştır. Şu anki eğitim öğretim sistemimize bir göz atacak olursak ne öğretmenin ve ne de öğrencinin ve ne de velilerin memnun olmadığı yazılı, görsel ve sosyal medyadan anlaşılmaktadır. Muktedirlerin din eğitimine ağırlık vermesi, fen ve sosyal bilimleri ötelemesi yüzünden dünya sıralamasında gittikçe son sıralarda yerimizi almaya başladığımızı görmekteyiz. Taşımalı eğitim ile köylerdeki eğitime son verilmiş, ücretli öğretmenlerle gençlerin ve atanamayan öğretmenleri umudu söndürülmüş, ne yazık ki eğitimimiz milli (çamur) olmuştur. Bir de tarikatların karıştığı eğitim dünya standartlarında yapılan eğitimden geride kalarak geleceği yakalamak hususunda bir iddiası olmadığı gerçeğini ortaya koymaktadır.

Dert o kadar çok ki yazmak istesek ansiklopediler almaz… Kuan Tzu’nun “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan eğer, tohum ek; On yıl sonrası ise tasarladığın, ağaç dik; ama yüzyıl sonrası için, halkı eğitmeye bak.” Dediğini dikkate almak zorunluluğumuz vardır.

Bu düşünceler doğrultusunda necip Türk Milletine TÜRKÇE DÜŞÜN, TÜRKÇE YAŞA, TÜRKÇE SEV diyorum ve ekliyorum…

ÖĞRETMEN

İlimlerle yoğrulup kapkara beyinlere

Medeniyet ışığı götürmeli öğretmen

Fedakârca çalışıp büyük ve küçüklere

Atide engelleri aşırandır öğretmen

Namerdin değil, merdin gönüllerdir yatağı

İlim irfan yuvası öğretmenin otağı

Kötü düşüncelerin olmamalı tutsağı

Ta ki, yerin dibine batırandır öğretmen

İstemez ki şan, şöhret, ne de bir tek madalya

Her şeyin anahtarı hazinedir akıl ya

Azrail, cehaletin gelir canın almaya

Cehaleti kabrine yatırandır öğretmen

Bir harfi öğretenin kölesi nerde hani?

Arar durur bıkmadan Çin’de olsa da ilmi

Kelepçe takıp kola mahkûm ederek zulmü

Zalimlerin işini bitirendir öğretmen

Kalplerde yaşayan o, zihinlerin güneşi

İstikbale yol bulan ülkünün meşalesi

Kokuşmuş beyinlerden cehalet denen leşi

Çıkarıp atamazsa tükürendir öğretmen

Karanlık gecelerin sönmeyen ışığı o

Dünyanın her yerinde ilimin beşiği o

Her şeyde güzelliğin, doğrunun aşığı o

Gerçekleri insana gösterendir öğretmen

Bütün derde olmalı bir ömür boyu derman

Eylemeli hakkıyla güzel doğru bir ferman

İnsanlar birinden nefret ettiği zaman

Kin, garez duyguların söndürendir öğretmen

Eğitimde oluruz çelik gibi bir nefer

Her toplumda eğitim çirkef illetler keser

Şahbaz yapar gönülden bu çağrıyı son sefer

Huyda kötü yönleri yitirendir öğretmen

Kenan Şahbaz

Eğitimci, Halk Şairi, Araştırmacı, Yazar

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , | BÜTÜN ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN için yorumlar kapalı
Kas 07

ATATÜRK’ÜM NERDESİN?

ATATÜRK’ÜM NERDESİN?

Şanlı kahraman Türk’ün altından beratı var

Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

Türk’e kefen biçmeye niyet etmiş batı var

Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

       Özünü, kimliğini atanları gördün mü?

       Türk’üm deyip de Türk’e çatanları gördün mü?

       Şeref ve namusunu satanları gördün mü?

       Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

Gazap küheylanımız gazaya nazır şimdi

Adaletin lavları yakmaya hazır şimdi

Tozlanan istiklâlin tozunu kazır şimdi

Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

       Sensiz olan bir dünya yıkılırdı, göçerdi

       Senin engin hoşgörün adaleti seçerdi

       Avrupa, fermanınla hazır ola geçerdi

       Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

Bir varlık sebebidir insanın cesareti

Aklı olan bir insan ister mi esareti?

Göster tarihindeki o müthiş mahareti

Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

       Batı, batı denilen o kokuşmuş bir, leşti

       Yedi düvel azmini kırmak için birleşti

       Türk milleti seninle bu cihanda hürleşti

       Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

En yoğun karanlıklar aydınlığa gebedir

Bu oyunu bozmanın işareti sobe’dir

Türk’ün mescidi dünya, kıblesi de Kâbe’dir

Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

      Orta Asya değil mi, Türk’ün ezeli yurdu?

      Tanrı dağı, Altaylar Türk’ü konuştururdu

      Kızılelma ülküsü kanın tutuştururdu

      Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

Kenan Şahbaz

Eğitimci, Halk Şairi, Araştırmacı, Yazar

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | ATATÜRK’ÜM NERDESİN? için yorumlar kapalı
Kas 05

15 TEMMUZ, “YENİ BİR DEVLET” İÇİN ATLAMA TAŞIYDI!

15 TEMMUZ, “YENİ BİR DEVLET” İÇİN ATLAMA TAŞIYDI!

(ŞİMDİ YENİ BİR ATLAMA TAŞI ARIYORLAR… BU ATLAMA TAŞI CANİ TERÖRİSTBAŞI İLE Mİ?..K.Ş.)

“15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümü, millî bayram ve tatil ilan edildi. Tabii darbe girişiminin değil o girişime direnişin bayramı söz konusudur ama yine de o gün Türkiye için bir utanç günüdür. ‘Halka ve Meclis’e ateş açan askerler’ ve ‘halk tarafından boğazlanan askerler’ tabloları, utanmak için yeterli değil midir?

15 Temmuz’dan önce devletin belkemiği olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nde terfiyi hak eden pırıl pırıl subaylar, ya Ergenekon-Balyoz sürecinde tasfiye edilmiş ya da emekli edilmişti. Meselâ 100 tam puan sahibi Mehmet Alkanalka terfi ettirilmezken, darbe girişimi sırasında Ömer Halisdemir tarafından öldürülen Semih Terzi terfi ettirilmişti!

2014 şûrasında general yapılan 19 albaydan 12’si ve 2015 şûrasında general yapılan 23 albaydan 20’si, 15 Temmuz darbesine karıştıkları gerekçesiyle TSK’dan atıldı!

FETÖ’nün askerî okullara sızması, 30-40 yıllık bir süreçtir ama 15 Temmuz 2016 darbe girişimine, 2014 ve 2015 Yüksek Askerî Şûralarında alınan siyasi kararların yol verdiğini görmek durumundayız.”

Yukarıdaki satırlar, bu sütunda 16 Temmuz 2019’da yayımlanmıştır.

Ankara Adliyesi’ndeki hem FETÖ çatı davası hem de Genelkurmay çatı davası başta olmak üzere 15’e yakın darbe girişimi soruşturmasını savcılarla birlikte yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen‘in geçtiğimiz hafta Afyonkarahisar’da bir grup üniversite öğrencisine yönelik özel konferansında yaptığı açıklamayı gündeme getirdi.

İşçimen, “(…) 2015 yılında Millî İstihbarat Teşkilatı’nca (MİT) YAŞ Kararları öncesi yapılan çalışmalar var. MİT, ataması yapılan 138 generalin 100 tanesinin paralel yapıdan olduğunu söylüyor. Ne hikmetse bunların general atamaları yapılıyor. (…) İzmir’de casusluk soruşturması vardı. Onunla ilgili gözaltılar yapıldı. Bizim KPSS analizlerinden bazı KPSS sanıklarının eşlerinin önemli yerlerde bulunduklarını tespit ettik. Bunlarla ilgili araştırma yapılmasını ve gerekiyorsa YAŞ kararlarıyla emekli olunmasını istedik. Belli mevzilerde elemanları deşifre olmaya başlandı ve gideceklerdi. Acil operasyon yapılması gerekiyordu. Planlı ameliyattan acil ameliyata girdik. Örgütün 15 Temmuz operasyonu, yoğun bakım operasyonudur.” dedi.

***

2015 YAŞ kararlarının altında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül imzaları var. MİT, hangi subayların FETÖ’cü olduğunu raporla bildiriyor ama Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Millî Savunma Bakanı, hepsini terfi ettiriyor! Sonra da Erdoğan “Allah’ın lütfu” olarak nitelendirdiği 15 Temmuz’u atlama taşı olarak kullanarak devletin yönetim sistemini değiştiriyor!

Üstelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, darbe girişiminden 40 gün önce düzenlediği, 6 Haziran 2016 tarihli iddianamesinde akla gelen her türlü uyarıyı da yapmıştı:

İddianamede şöyle deniliyordu:

“TSK içerisindeki bu yapılanmanın ordu disiplinini bozacak ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaştığı,

FETÖ/PYD’nin darbe teşebbüsünde bulunma tehlikesinin açık ve yakın olduğu,

Bu tehlikenin gerçekleşmesi halinde bunun devlet için gerçek bir yıkım olacağı, ülkenin bir iç savaşa sürüklenebileceği, devletin yeniden ayağa kaldırılmasının mümkün olmayabileceği,

FETÖ/PYD’nin tasfiyesinin devlet için artık varlık yokluk meselesi hâline geldiği…”

Şimdi de AKP iktidarı, milletvekili transferi gibi yollarla “Milletin çeşitliliğine dayanan Yeni Anayasa” ile Türkiye’yi Türk devleti olmaktan çıkarmanın hesabını yapıyor…AKP iktidarının tasfiyesi de devlet için artık varlık yokluk meselesi hâline gelmiş değil midir?

Alıntı: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/15-temmuz-yeni-bir…

Posted in Yazılarım | Tagged , , , | 15 TEMMUZ, “YENİ BİR DEVLET” İÇİN ATLAMA TAŞIYDI! için yorumlar kapalı
Kas 03

ÖTÜKEN’DE TÜRK BİRLİĞİ KURAN BİLGE KAĞAN

ÖTÜKEN’DE TÜRK BİRLİĞİ KURAN BİLGE KAĞAN

Bilge Kağan diyor ki:

“Doğu’da Şantung Ovası’na kadar ordu sevk ettim, denize ulaşmamıza az kaldı. Güneyde Tokuz Ersin’e kadar ordu sevk ettim, Tibet’e erişmemize az kaldı. Batı’da İnci Irmağı’nı aşarak Demirkapı’ya kadar gittim. Kuzeyde Yir Bayırku’ların toprağına ordu sevk ettim… Bunca yerlere Türk adını, Türk şanını alıştırdım…”

Türk adını, Türk şanını bunca yerlere alıştıran Bilge Kağan’ın yanında kimler vardır?

“Ben Tanrı’nın kutladığı Türk Bilge Kağan bu çağda tahtıma oturdum. Kardeşlerim, yeğenlerim, oğullarım, bütün soyum, milletim, sağımdaki şad, pıd beyleri, solumdaki tarkanlar, buyruk beyleri, Otuz Tatar ve Dokuz Oğuz halkının beyleri sözlerimi iyice işit, yürekten dinle!” diyen Bilge Kağan’ın etrafında bütün Türk Milleti vardır.

Egemenliği altına aldığı bölgeye Türk adını ve Türk şanını alıştırdığını söylediğine göre Bilge Kağan’ın bir kültür politikası olduğu ve kültürde-dilde milliyetçilik yaptığı anlaşılıyor.

***

“Küçük kardeşim Kül Tigin ile sözleştik. Babamızın kazandığı millet adı, millet sanı yok olmasın diye, Türk Milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile iki şad ile ölesiye, bitesiye çalıştım. Toplanan milleti, ateşe, suya düşürmedim…”

Millî devlet, millî birliğe dayanır. Bunun en belirgin ifadelerinden biri, Türk anayasalarında yer alan “ülkesiyle ve milletiyle devletin bölünmez bütünlüğü”dür…

“Ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlük” bakın nasıl olurmuş:

“Yanılıp bize karşı gelen Türk kavimleriyle de savaştık ve onları da düzene soktuk… Artık, küçük kardeş büyük kardeşi, oğullar babalarını bilir oldu…

Türgiş Kağanı Türk’tü, milletimdendi. Bize düşüncesizce başkaldırdığı için buyruğu ve beyleriyle beraber öldürüldü. On ok halkı da ezildi. Dokuz Oğuz benim milletimdendi. Gök ve yer bulanıp içlerine kıskançlık dolduğu için bir yılda 4 kere savaştım. Türk ordusu sarsıldı, perişan olacaktı. Orduyu yayarak karşı koydum. Düşmanı püskürttük. Orada ölecek olan çok kişi sağ kaldı.

Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar ülkelerde yaşayan bütün milletler hep bana bağlıdır. Bunca milleti düzene soktum. Artık karışıklık yok. Türk kağanı, Ötüken’de oldukça ülkede düzen bozulmaz.

Türk Milleti’nin beyleri, sözlerimi işitin! Birliğini korursan yurduna sahip olacağını, yanılırsan öleceğini buraya yazdım.

Türk Beğleri, millet, işitin!

Üstte gök basmasa, altta yağız yer delinmese, Türk Milleti, senin ilini ve töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti! Öykün ve kendine dön!”

***

Azerbaycanlı şair ve milletvekili Zelimhan Yakup, “Atilla’dan ayna tut Atatürk’ün vahtına” diyordu ya, zaten Atatürk de Atilla ile birlikte Bilge Kağan’dan kendi vaktine ayna tutmuştu…

Sözler bir tarafa, sonuca bakınız!

Türk Milleti, Atatürk önderliğinde Bilge Kağan’a öykünmüş ve kendi özüne dönmüştür. Şimdi Türk milletini, “en büyük hazinesi” olan “bu temel”den yani Türk İstiklâlinden, Türk egemenliğinden kendi rızasıyla vaz geçirmeye çalışıyorlar!

Egemenlik bölünmez! Bölünürse devlet yıkılır!

Alıntı

Posted in Şiirlerim | Tagged , , | ÖTÜKEN’DE TÜRK BİRLİĞİ KURAN BİLGE KAĞAN için yorumlar kapalı
Ağu 23

BAŞ NEREYE KUYRUK ORAYA

BAŞ NEREYE KUYRUK ORAYA

Bu hafta bir yanda “Mehmet Şimşek’in 60 bin liralık mangalı”nı konuşurken, bir yandan da “emekliye 2 bin lira zam yapılacak mı yapılmayacak mı” diye tartıştık.

Bir yanda Jeff Bezos’un 3 milyonluk restoran hesabı üzerinden restoranın bulunduğu otelin gecelik 70 bin liralık ücretini, Cumhurbaşkanlığı ve AKP yetkililerinin Bodrum’daki tatillerinde bir restoranda ödedikleri 168 bin liralık hesap konuşurken, bir yanda asgari ücretlinin hâlini konuştuk.

Cumhurbaşkanı’nın NATO zirvesine gittiği konvoyunun yanında, litresi neredeyse 45 lira olan benzinle halkın nasıl deposunu dolduracağını değerlendirdik.

Ülkede gelir dağılımındaki dengesizlik, gündemimize yansıdı. Ortanın yitirilmesiyle gündem konuları da iki ucun arasındaki şaşırtıcı uçurum oldu.

Kaynak: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bas-nereye-kuyruk-oraya-819429h.htm

Posted in Gündem | BAŞ NEREYE KUYRUK ORAYA için yorumlar kapalı
Ağu 21

OTUZ YAŞ

KIRGIZ LAIR ALIKUL OSMANOV’DAN

OTUZ YAŞ

Evet, ömür hem kısadır, hem de az…

Kader onu ölçüsünden çok yapmaz.

Az mı çok mu, çekerdim de sineye;

Oktan hızlı olmasından döner baş.

Daha dün hiç hesabımda yok iken,

Nerden çıktı bu kırat binmiş otuz yaş!

* * *

O koşuyor, şak deyince kamçılar,

Gitmek için sanki bir de yeri var…

Madem menzil baştan beri bellidir,

Neden hâlâ ivedidir insanlar?

Buna rağmen dinlenmeden, ömrünün,

Başı sonu meçhul yolun adımlar…

* * *

Bu gün coştum, eser yoktur dünümden,

Dün oynarken, geçmez yarın zihnimden.

Beni aldatan gençliğimle işim yok,

Yüz bulmuşum sanki biraz ölümden!

Onca günün, onca yılın olayı,

Daha yeni, kaçmış gibi elimden…

* * *

Şeytan gördüm, kötülüğü nam salmış,

Zavallı can, masum ama aldanmış.

Ölüm – hayat arasında bu düz yol,

Güzellikle baştan sona donanmış.

Bir limandır, bir an bile boş kalmaz,

Tıka basa dolmaktan da usanmış!

* * *

Pahalıymış, değerliymiş gençliğim,

Altın – yakut gibi kıymet biçtiğim.

Yanağından şöyle biraz sevmeye,

Evden barktan hânümandan geçtiğim.

Kurtulmaya boynumdaki bu yaştan,

Hükmü geçmez ömrün, zehri içtiğim.

* * *

Vazgeçerdim, kâr eylemez ne fayda,

On sekiz yaş kaldı hangi halayda?

Otuz da az… Fazla olsa sevinip

Esenlikte olmak sana kolay da.

Gücün varken ecelinden öç alıp,

Halkın için emek harca meydanda!

* * *

Kır at sanki uzun yolu aşmakta,

Doludizgin hep ileri koşmakta.

Kader onu acımadan sürerken,

Kamçı ile sağrısına vurmakta.

İn cin geçmez ıssız bir çöl içinde

Otuz yaşım gözden kayıp olmakta…

* * *

Dur ömürüm, dur ömürüm, ömür dur!

Rengin sarı, benzin solmuş, göz çukur..

Dinlemezsen yok ol haydi, haydi git!

Bil ki senden güçlü-hırslı ân durur.

On beş defa tekrar tekrar doğarak,

On beş defa gençleşirsem kudurur!

* * *

Evet, ömür hem kısadır, hem de az

Kader onu ölçüsünden çok yapmaz

Az mı çok mu, çekerdim de sineye

Oktan hızlı olmasından döner baş..

Daha dün hiç hesabımda yok iken

Nerden çıktı birden bire otuz yaş!

* * *

10. 8. 1944

Kırgız Şair Alıkul Osmanov  

Kaynak: Hikmet Elitaş Vezin Edebiyat Kültür Sanat Dergisi 2023 Sayı:16

Posted in Şiirlerim | OTUZ YAŞ için yorumlar kapalı
Ağu 19

RASYONEL POLİTİKALAR KÂĞIT ÜSTÜNDE KALDI.

RASYONEL POLİTİKALAR KÂĞIT ÜSTÜNDE KALDI.

Cuma günkü gazete haberlerine bakalım…

*Türkiye NATO’ya beş uçakla katıldı. Zırhlı arabalarını uçakla Amerika’ya götürdü.

*Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yapılan, Cumhurbaşkanlığı sarayının maliyeti 4,5 milyara yükseldi.

Bu haberi okuyanlar, mali disiplin sağlamak için Türkiye’nin tasarruf önlemleri aldığına inanır mı?

Aylardır vergi konuşuluyor, vergiyi duyan sermaye dışarıya kaçıyor. Yatırım projesi varsa iptal ediyor.

Merkez Bankası ödemeler bilançosu net hata ve noksan kalemine göre, bu sene ilk beş ayda Türkiye’den kaynağı belirsiz 12 milyar 370 milyon dolar döviz çıktı. Kaldı ki kriz halinde vergi sistemi ile oynamak, krizi derinleştirir.

Bu politikalara rasyonel politikalar denilmez. Rasyonel politikaların lafta kaldığı anlaşılınca gelen sıcak para da çıkar. Türkiye yeni kur şokları yaşar ve kriz dibe vurur.

Kaynak: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bir-bozan-varsa-ekonomi-dikis-tutmaz-819426h.htm

Posted in Gündem | RASYONEL POLİTİKALAR KÂĞIT ÜSTÜNDE KALDI. için yorumlar kapalı
Ağu 17

İNSANIN DEĞERİ

İNSANIN DEĞERİ

Ahmet Rasim meslek yaşamının elli ikinci yılında işsiz kalmış, Ankara’ya iş aramaya gitmişti. Üstat altmış üç yaşındaydı ve o güne dek yüz kitaba imza atmıştı. Ankara’ya gittiğinde, yolda o dönemin ünlü gazetecilerinden İsmail Müştak ile karşılaştılar. Ahmet Rasim’i Ankara’da görmek, İsmail Müştak’ı şaşırtmıştı.

“Hayrola üstat?” dedi. “Sizin Ankara’da ne işiniz var?”

Ahmet Rasim “işsiz kaldım” demedi de…

“Fırıncılar ekmeği yuvarlak yapıyor, ekmek elimden kaydı, Ankara’ya kadar yuvarlandı. Ben de ekmeğin peşinden geldim!” dedi.

Bu anlatım, İsmail Müştak’ın çok hoşuna gitmişti. Ahmet Rasim’den ayrılırken hâlâ gülüyordu. O kadar ki, akşam Atatürk’ün sofrasında da Ahmet Rasim’in sözlerini yineleyerek orada bulunan arkadaşlarını neşelendirmek istedi. Ne var ki Atatürk’ün hoşuna gitmemişti işittikleri. İsmail Müştak’a çıkışır gibi sordu:

“Peki, Ahmet Rasim Bey’in iş meselesiyle alakadar oldunuz mu?”

İsmail Müştak mahcup halde,

“Hayır, Paşam!” dedi.

Atatürk:

“Peki ya, üstadın nerede kaldığını öğrendiniz mi?”

Bu soruya da olumsuz yanıt verilince, Atatürk’ün canı sıkılmıştı:

“Türk irfanına yarım asırdan fazla bir zamandan beri hizmet etmiş yaşlı ve muhterem bir zat işsiz kalıp Ankara’ya kadar geliyor, siz ona yardımcı olmuyorsunuz. Hatta nerede kaldığını dahi sorup öğrenmiyorsunuz…” diyerek eleştirdi.

Sonra hemen bir araç çıkartarak, Ankara otellerinde Ahmet Rasim’i arattı. Dönemin Ankara’sında çok sayıda otel yoktu zaten. Üstadı bulmak zor olmamıştı. Hemen araca bindirip Atatürk’ün yanına götürdüler.

Atatürk, Ahmet Rasim’i kapıda karşıladı. Sofraya buyur etti. Yanına oturttu. Kendi eliyle ona ikramlarda bulundu. Hatırını sordu. Atatürk, özellikle Balkan Savaşı yıllarında Ahmet Rasim’in cepheleri dolaşarak yazdığı röportajları ilgiyle izlerdi. Ondan sonraki dönemlerde de, üstadın yazılarını hayranlıkla okurdu. Bu değerli kalem sahibinin işsiz kalması Paşa’ya dokunmuştu. Bir ara kulağına doğru eğilerek:

“Üstadım, münhal bir mebusluğumuz var. Kabul buyurur musunuz?” diye sordu.

Ahmet Rasim o kadar etkilenmişti ki, bu incelikli iş önerisi karşısında dayanamadı, kalktı, Atatürk’ün elini öpmek istedi ve şöyle dedi:

“Ekmek, gerçekten Aslan’ın ağzında imiş!”

Atatürk üstada elini öptürmedi; bir emeklilik ikramiyesi gibi, 1927’den 1932 yılında ölümüne kadar İstanbul milletvekili olma şansını verdi.

Bir insanın değerini, ancak DEĞERLİ İNSANLAR anlar…

Alıntı:  Omar Yüksel paylaşımından…

Posted in Hikayeler | İNSANIN DEĞERİ için yorumlar kapalı