Mar 01

“DEPREM DOĞAL AFET AKP İSE SİYASİ AFET”…

“DEPREM DOĞAL AFET AKP İSE SİYASİ AFET”…

FOX TV’de izlediğim Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan dedi ki:

“Doğruyu söylememiz, korkmamamız lazım. Türkiye’nin ekmek gibi su gibi demokrasiye, hukuka, doğruya ve bunların da dile getirilmesine ihtiyacı var.

Bölgede iktisadi değerlerin yetersiz kaldığı çok acı.

Deprem sonrası bir beceriksizlik olduğu kanaatinde değilim.

2003 yılından bu yana, “AKP güçlü tek parti iktidarıdır” diye dile getirildi.

Hayır.

AKP son derece güçsüz aslında bir koalisyon hükümetidir.

AKP Cemaatler, yandaş şirketler koalisyonudur.

Bu koalisyonlar içinde sürekli rantı elde etmek, rantı kapışmak rekabeti var.

Devletin önemli kurumları bu amaçla yok edildi, yok edilmesi lazımdı.

Çünkü artık devlet üretici değil, istihdam yaratıcı değil.

Devlet yönetici idi ama neyi yönetiyor?

Rantların dağıtılmasını yönetiyor.

Devlet doğrudan doğruya rantı üreten bir mekanizma olarak çalışıyor hale getirildi…”

Değerli okurlarım,

Bilirsiniz yazılarımda AKP’nin rantçı bir iktidar olduğunu sık sık vurgularım.

20 yıllık AKP’nin bilimsel olarak tanımlanmasını yapan Prof. Dr. Yeldan Hoca, AKP’nin 2010-2022 dönemine ilişkin bir de bu tabloyu şöyle açıkladı;

“2010 yılından bu yana dolar kurundan hesaplarsanız 12 yılda 740 milyar doları AKP iktidarı betona yatırım olarak gömdü…”

Selçuk Tepeli dedi ki, “Bir yeni Türkiye…”

Önce Selçuk kardeşimi teşekkür ediyor ve kutluyorum.

Sonra da Erinç hocama teşekkür ediyor ve kutluyorum.

Akademik bir tespit olarak AKP’nin millete değil rantçılara hizmet ettiği,

Fakirden aldığı vergilerle zengin yandaş müteahhitlere rant dağıttığı, bu kadar net bir şekilde ortaya hiç konulmamıştı.

Rantçıları da ikiye ayırdı Prof. Yeldan;

-Yandaş iş insanları…

-Cemaat ve tarikatlar…

Bu söyleşi bir gerçeği net şekilde ortaya çıkardı:

Deprem doğal afet, AKP ise siyasi afet…

Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli hiç utanmadan milleti de gazetecileri de muhalefeti de “depremden sonra hesap soracağız” diye tehdit ediyorlar.

Erdoğan da Bahçeli de bilin ki bir çok hesabı seçimde millet sizden soracak…

Alıntı: Orhan Uğruoğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | “DEPREM DOĞAL AFET AKP İSE SİYASİ AFET”… için yorumlar kapalı
Şub 28

NASREDDİN HOCA AHİ EVRAN MIYDI?

NASREDDİN HOCA AHİ EVRAN MIYDI?

Prof. Dr. Mikail Bayram yaptığı araştırmaya göre; Nasreddin Hoca Anadolu Selçukluları zamanında yaşayan, daha çok Türkmen esnaf ve sanatkârlar arasında meşhur olan Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran(Evren) diye tanınan Hâce Nasîrüddin Mahmûd el-Hûyî’dir.
Nasreddin Hoca’nın latifelerini bilimsel olarak inceleyenler, onun vezir ve kadı olarak devlete hizmet ettiğini, fıkhî ve kelamî konulara vakıf, melamî meşrep bir sufi ve bilge olduğuna vurgu yaparlar.
Hoca felsefî meseleleri basite indirgeyerek topluma latifeler halinde sunuyordu. Prof. Dr. Mikail Bayram Ahi Evren’in de bütün bu özellikleri taşıdığına dikkat çekiyor.
Bu niteliklerden birincisi Nasreddin Hoca’nın filozof kişiliği. Hoca ile ilgili fıkralar kişiliğinin bu yönünü ortaya koyar.
Ahi Evren Hâce Nasîrüddin de kendi döneminin en güçlü filozofuydu. Felsefede İbn Sina ve Fahreddin-i Razî’nin takipçisi olan Ahi Evren, Yezdan Şınaht, Letaif-i Hikmet, Letaif-i Giyasiyye adlı felsefî eserlere imza atmıştı.
Sadreddin Konevî ile birbirlerine yazdıkları mektuplardan yüksek felsefî meseleleri tartıştıkları anlaşılmaktadır.
Hatta Ahi Evren’in bugüne kadar görmediğimiz Tuhfetu’ş Şekur adlı eserinin de felsefeye dair olduğunu Sadreddin Konevî’nin Ahi Evren’e yazdığı bir mektuptan öğreniyoruz.
Nasreddin Hoca ile Ahi Evren arasındaki benzerliklerden biri de hekimlikleridir.
Fıkraları incelersek Nasreddin Hoca’nın doktorluk yaptığı ve bazı kişilerin ondan ilaç istediği görülür.
Ahi Evren’in çeşitli eserleri onun da doktor olduğunu gösteriyor. İlmü’t-Teşrih adlı eseri anatomiyle ilgilidir.
Fıkralarını derleyenler Nasreddin Hoca’nın her ilimde mahir her fende kâmil olduğunu belirtirler.
Bu özellikler Ahi Evren’in de önde gelen vasıflarındandı. Ahi Evren’le Nasreddin Hoca arasındaki başka bir benzerlik isimleridir.
Bayram’ın verdiği bilgiye göre Ahi Evren’in lakabı eski kaynaklarda ‘Nasirüddin’, ‘Nasırüddin’ ve ‘Nasru’d-din’ biçimlerinde geçiyordu. Ahmed Eflakî ve Sadreddin Konevî ondan ‘Nasr’ ve ‘Nasir’ şeklinde bahsederler.
Bunun Türk gırtlak yapısına en uygun söyleniş biçimi Bayram’a göre ‘Nasreddin’dir.
Bu nedenle Ahi Evren’in lakabı halk için kaleme alınan Ahi Şecerenâmeleri, Ahi Fütüvvet-nâmeleri ve Vakıfnâme’lerinde çoğunlukla ‘Ahi Nasrü’d-din’ şeklinde kaydedilmişti.
Sadreddin Konevî Ahi Evren’e yazdığı mektuplarda ondan ‘Hace Nasirü’d- din’ olarak bahsediyordu.
Bu isim halk arasında ‘Hoca Nasreddin’ olarak yaygınlaştı. Ahi Evren’le Nasreddin Hoca’nın aynı kişi olduğunun bir başka kanıtı, Nasreddin Hoca’nın latifelerinin Ahi Evren’in Letaif-i Hikmet ve Letaif-i Giyasiyye’deki hikmetlerle benzerliğidir.
Hoca’nın nükteleri bu eserlerden alınmış olabilir. Tabii ki fıkralarda halk tarafından yeniden şekillendirilmiş, değiştirilmiş ekleme ve çıkarma yapılmış halleriyle yer alır.

Alıntı: Erdem Yaşar

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | NASREDDİN HOCA AHİ EVRAN MIYDI? için yorumlar kapalı
Şub 27

“TUZ DA KOKARSA!”

“TUZ DA KOKARSA!”

Kim “inandığı” halde inkâr edebilir; takdir-i ilahi’yi!

Beterinden ” korusun Rabbim “ hepimizi.

Lakin…

“Takdir Allah’ın” diye yan gelip yatmak mıdır kulun görevi?

Verdiği aklı paslanmaya terk etmek, “gelmekte olan”ı beklemek midir, eli kolu bağlı şekilde?

Bir de “tedbir” vardı hani; o neydi; onca gün, hafta, ay, yıldır neredeydi?

*

Her biri ayrı bir ihmalin, aymazlığın, çıkarcılığın, akıl/vicdan tutulmasının sonucu olarak, her yerinden tel tel dökülüyor, yıkılıyor memleket gözümüzün önünde…

Her şeyi kabul…

Her şeye sabır…

Ama deprem anında “toplanma yeri” olarak “okul bahçesi”ni gösteriyorsunuz vatandaşa; o okul binası da yıkılamaz arkadaş!

Yıkıldı.

Doğudan batıya, kuzeyden güneye yardım toplamayan parti, dernek, belediye, vakıf, valilik, bakanlık yok ama yardımları bölgeye ulaştıracak yollar yıkıldı…

Gönüllü çok ama bölgeye ulaşmak üzere bindikleri uçakların ineceği havalimanı yok; çöktü…

Diyeceksiniz ki “Kale çöktü; sen ne konuşuyorsun”?

Yan yana duran iki binadan biri kağıt gibi yıkılmışken, diğeri ayakta durabiliyorsa konuşurum;

Herkesin biricik umudu “asker” iken, askerî bina çökemez arkadaş!

İnsanların canları pahasına yürüttükleri arama çalışmalarından kurtardıkları yaralıları hayatta tutabilecek yegâne kuruluşlar olan hastaneler çökemez!

Belediye binası çökemez; “tuz da kokarsa” neler olacağının işaretleri bütün bunlar; yine de, tuz bu kadar da kokamaz arkadaş!

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | “TUZ DA KOKARSA!” için yorumlar kapalı
Şub 26

FELAKET

FELAKET

Bu dünyanın hali tıpkı bir mahşer

Kimine hayırdır kimineyse şer

Bu imanla iflah olmaz bu beşer

Felaket kapıyı çaldı çalacak

* * *

Sözde Müslümanlar haddi aşıyor

Her yerde sapık var, yara kaşıyor

Fitne, küfür, zulüm doldu taşıyor

Felaket kapıyı çaldı çalacak

* * *

Farklıdır toprağın üstüyle altı

Küstah, kibirlice yıkar asfaltı

Müslümanım diyen yiyor her haltı

Felaket kapıyı çaldı çalacak

* * *

Herkes birbirine ok oldu şimdi

Fakirlik, yoksulluk çok oldu şimdi

Adalet, dürüstlük yok oldu şimdi

Felaket kapıyı çaldı çalacak

* * *

Harama uzandı eliniz her an

Kin, zehir saçmakta diliniz her an

Kurudu adalet gülünüz her an

Felaket kapıyı çaldı çalacak

* * *

Hayırdan kaçarak şah edip şeri

Allah’la aldatıp bütün beşeri

Bu zulüm çağırır müthiş mahşeri

Felaket kapıyı çaldı çalacak

* * *

Benlik, adaleti bastı her yerde

Hilenin ayazı esti her yerde

Çıkarlar, doğruyu kesti her yerde

Felaket kapıyı çaldı çalacak

* * *

10.1.2023

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , | FELAKET için yorumlar kapalı
Şub 25

ATATÜRK’ÜN EMANETİ HATAY

ATATÜRK’ÜN EMANETİ HATAY

44 yıl önce, 1979’da Sovyetlerin Afganistan’a müdahalesinin ardından, Pakistan 4,5 milyona yakın Afgan sığınmacıyı kabul etti.

Afganistan’dan kabul ettiği sığınmacılardan ortaya çıkan radikal gruplar, Pakistan’da etkili bir güce ulaştı ve ülkede şeriat istemeye başladı. Afganistan’da savaşmak üzere eğittiği bu unsurlar, Pakistan’ı derin bölünmelerin yaşandığı bir ülke konumuna getirdi. Pakistan toplumu ve medyası radikalleşti. Siyasi İslamcılık, Pakistan ordusunda ve diğer devlet kurumlarında yaygınlaştı. 1980’lerde Hindistan’la yarışan nükleer güç sahibi Pakistan, bir daha istikrar yüzü göremedi.

Pakistanlı mülteci uzmanı Cavit Sıddıki, ülkedeki mülteciler tarafından organize edilen suçlar ve terör faaliyetleri nedeniyle, sosyal hayatın tehdit altına girdiğini belirtiyor. Sıddıki, mültecilerin Pakistan’da sosyal hayatı zedelediğinin tam olarak farkına varılmasının 30 yıl sürdüğünü söyledi.(1) Ama iş işten geçmişti.

***

Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı, 9 Ocak 2023 tarihi itibarıyla, resmî rakamlara göre toplam 3 milyon 535 bin 898 kişi.(2) Ancak, gayriresmî sayının daha fazla olduğu söyleniyor. En fazla Suriyeli, sırasıyla İstanbul, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Adana ve Mersin’de bulunuyor. Kilis’te yerli nüfusa yakın Suriyeli var.(3) Dikkat edilirse, en fazla Suriyeli sınır kentlerinde. Hatay’da resmî Suriyeli sayısı 356 bin 361(4). Fakat, Hatay’da daha fazla Suriyeli olduğu söyleniyor. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, 18 Nisan 2022 tarihinde, bir televizyon programında Hatay’daki Suriyeli sayısına ilişkin yaptığı açıklamada, “Sadece Reyhanlı’da (Hatay’ın ilçesi) en son açıklanan Türk nüfusu 98 bin 500, Suriyeli nüfus ise 131 bin civarında” dedi.(5)

***

Suriye’yi parçalayan ABD ve onu destekleyen zengin Avrupa ülkeleri, sığınmacı kabulü konusunda Türkiye gibi yapmadılar. Kişi başına düşen millî gelirleri 40-60 bin dolar civarında olmasına rağmen, çok daha az sayıda Suriyeliyi barındırıyorlar. Sığınmacıları da seçerek aldılar. Yaklaşık olarak Almanya 530 bin, İsveç 130 bin, Avusturya 50 bin, Kanada 54 bin, ABD 33 bin Suriyeli sığınmacı kabul etmiş. Çünkü, göçmenlerin toplumun sosyal yapısına ve güvenlik sistemine de zarar verdiğini çok iyi biliyorlar. Bu nedenle, göçmenlerin Türkiye’de kalması için ellerinden gelen her türlü adımı atıyorlar.

Türkiye, dünyanın en fazla göçmeni barındıran ülkesi haline geldi. Suriye’de İdlib kentinin Türkiye’yle 130 km sınırı bulunuyor. ABD, İdlib’i Küçük Afganistan’a dönüştürdü. El Kaide, IŞİD gibi radikal örgütler İdlib’te kökleşti. İdlib’teki radikal gruplar, sadece Suriye’ye değil Türkiye için de tehdit.

***

Dünyanın en fazla göçmenine ev sahipliği yapmanın sadece ekonomik, sosyolojik, demografik, kültürel maliyeti olmuyor. 13 Kasım 2022’de, Taksim katliamında olduğu gibi, ülke içinde büyük yerleşim yerlerinde ve kalabalık yerlerde göçmenler kullanılarak şiddetli terör saldırıları da gerçekleştiriliyor. Göçmenlerin herhangi bir güç veya provokatör tarafından, terör eylemleri için kullanılabileceği çok açık bir gerçek. Ve bunun ülkeye, toplumun güvenliğine maliyeti çok yüksek.

***

6 Şubat 2023 depreminin oluşturduğu felaketin asıl artçı depremi, başta Hatay olmak üzere yıkıma uğrayan sınır kentlerindeki demografik yapının değişme tehlikesi. Hatay, en büyük yıkımı yaşadı. Şimdi insanlar haklı olarak başka yerlere göç ediyor. Hatay’ın sahiplerinin topraklarını terk etmesi, bu medeniyetler kentinin bir Suriye şehrine dönüşmesine neden olabilir. Ve yüzyılın projesi, Sevr’i unutmayan güçlerin hayalleri savaşmadan gerçekleşebilir. Demografik yapının değişmesinin ardından, Hatay ve diğer bazı sınır kentleri Türkiye’den koparılmak istenecektir. Bu projenin, Irak ve Suriye parçası tamamlanmıştır. Demografik yapısı değiştirilerek, Hatay bu projenin son halkası olacaktır. Böylece, Akdeniz’e açılan bir maşa devlet gündeme gelecektir. Bu nedenle, Hatay’ın yapısının, kültürünün ve ekonomik gücünün korunması ulusal güvenlik ve coğrafi bütünlük açısından zorunludur. Hatay Atatürk’ün emanetidir ve Atatürk, Hatay şehididir.

Bu depremle, göçmenlerin artık Türkiye’nin yumuşak karnı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu gibi afetlerde, büyük krizlerde bazı göçmenlerin dış güçler ve terör örgütleri tarafından bir maşa olarak kullanılabileceği görülmüştür. Savaşta bu grupların, geri bölge güvenliğinde büyük riskler oluşturacağı çok açıktır.

***

Hatay, Akdeniz’in giriş kapısı, önemli ticaret ve ulaşım noktası olması nedeniyle stratejik önemde bir coğrafyadır. Tarih boyunca sayısız uygarlıklara ev sahipliği yapan, tüm inanç ve kültürlerin kardeşçe buluştuğu Hatay, ekonomik zenginliği de barındıran bir medeniyetler kentidir.

Hatay, Türkiye’yi yöneten iktidarlar için de hep önemini korumuştur. Hatay’a atanacak valinin kim olacağı Millî Güvenlik Kurulu’nda görüşülür öyle karar verilirdi. Bu uygulama, ne yazık ki mevcut iktidar tarafından kaldırıldı.(6) Çünkü, hem demografik yapısı hem de değişik kültür ve inançları bir zenginlik olarak barındırması, Hatay’ı hep önemli bir il konumuna getirmiştir. Oysa, Hatay Türkiye’nin güvenliği için stratejik önemde bir coğrafyadır.

***

Suriye haritalarında Hatay, Suriye topraklarında yer alır. Kritik önemde olması nedeniyle, Hatay’da yabancılara toprak satışı 1980’de yasaklandı. O zaman göçmen de yoktu. Şimdi, Suriyeli sığınmacıların bazılarına Türk vatandaşlığı verildi. Bunlar istedikleri şekilde mülk alımı yapıyorlar. Ayrıca, Suriyeliler mülk alımını Türk vatandaşları üzerinden yapıyor. Ayrıca, şirket kurup arazi satın alıyorlar.(7)

Devletin gecikmeden, sınır kentlerinde Türk vatandaşı veya şirket sahibi olsa bile, yabancılara toprak satışını durdurması Türkiye’nin geleceği için yaşamsal önemdedir. Başta Hatay olmak üzere, yıkıma uğrayan kentlerdeki göçmenlerin ya ülkelerine ya da Avrupa’ya gitmelerinin önünün açılması, hem ulusal güvenlik açısından stratejik önemdedir hem de gelecek kuşaklara olan kutsal borcumuzdur. Ayrıca, sınır kentlerine tek bir göçmenin bile girişine izin verilmemesi, şehitlerimizin emaneti bu kutsal vatana olan borcumuz gereğidir. Bunun için, öncelikle ve gecikmeden AB ile imzalanan ve Türkiye’yi göçmen deposu haline getiren, 2013 tarihli “Geri Kabul Anlaşması”nın iptal edilmesi gerekir.

Tarih ulusların tarlasıdır. Bir ulus ne ekerse onu biçer. Rüzgâr ekerse, fırtına; fırtına ekerse deprem biçer…

—————

(1) https://www.sozcu.com.tr/2016/dunya/multeci-sorunu-turkiyeyi-de-pakistanlastirabilir-1040754/amp/ (Erişim, 17 Nisan 2022, 1740).

(2) https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/ (Erişim, 17 Şubat 2023, 13.30).

(3) https://www.indyturk.com/node/514821/haber/yetkililer-yan%C4%B1tlad%C4%B1-kilisteki-suriyeli-n%C3%BCfus-t%C3%BCrk-n%C3%BCfusunu-ge%C3%A7ti-mi-asayi%C5%9F-sorunu (Erişim, 17 Şubat 2023, 14.00).

(4) https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/ (Erişim, 17 Şubat 2023, 13.30).

(5) https://tele1.com.tr/hatayda-suriyeli-sayisi-turk-nufusunu-gecti-606445/ (Erişim, 17 Şubat 2023, 15.37).

(6-7) https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/saygi-ozturk/seyirci-kalirsaniz-hatay-elimizden-cikar-7596185/ (Erişim, 21 Şubat 2023, 12.05)

Alıntı: Maim Babüroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | ATATÜRK’ÜN EMANETİ HATAY için yorumlar kapalı
Şub 24

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Allah, la ilahe illallah diyene cehennem ateşini haram kılmıştır.” Hz. Muhammed

* “ Şirk gerçekten çok büyük bir zulümdür.” (Lokman, 139)

* “Sen insanları imana girinceye dek zorlayacak mısın?” (Yunus 99)

* “Sen istediğini hidayete erdiremezsin.” Kasas 56)

* “Sana düşen sadece tebliğdir.” (Ali İmran 20)

* “Birisi sizi yüzünüze karşı överse yüzüne toprak saçın” Hz.Muhammed

* “Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık yapılmayacaktır.” (Bakara, 193)

* “Rabb’ın gözünde kutsal (kul) un ölmesi çok kıymetlidir” Hz. Davut (as)

* “Ey, donuna kendinden daha çok değer veren zavallı insan; kumaşı keseceği zaman, kesmeden önce dikkatle ölçer; kesilince de özenle diker. Ya, hayatını, —ölmek için doğan, o kadar ki, yalnızca doğmayan ölmez— neden insanlar hayatlarını ölümle ölçmezler?” Hz. İsa (as)

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Şub 23

6 ŞUBAT DEPREMİ İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME RAPORU

6 ŞUBAT DEPREMİ İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME RAPORU

İnşaat Mühendisleri Odası 6 Şubat depremleri ile ilgili bir ön değerlendirme raporu yayınladı.

Raporun, “yapısal açıdan” yapılan değerlendirmesinde özetle şu bilgiler verildi:

*”Deprem hasarlarının yaygın olduğu bölgeler, verimli tarım arazileri üzerinde planlanmış şehirlerdir. Sıvılaşma potansiyeli olan zeminlerde yapılan 10-15 katlı ve taşıyıcı sistemi esnek yapılar ağır hasar almış veya toptan göçmüştür.

*Yakın zamanda inşa edilmiş yapılarda, malzeme zafiyeti göçme nedenlerinden birisi olarak tespit edilirse yapı denetim sistemi çalışmamış demektir.

*Göçen binaların enkazlarından, kolon-kiriş birleşimlerinde gerekli donatı detaylarının uygulanmadığı, enine donatıların 90 derece kancalara sahip oldukları, bunların büyük depremlerde hem toptan/kısmi göçmelere, hem de ağır hasarlara yol açtığı bilinmektedir.

*Yaygın göçme görüntülerine göre, öncelikle zemin katın göçtüğü, ardından diğer katların sandviç şeklinde üst üste kapaklandığı anlaşılmaktadır. Hasarlara yön veren ana nedenlerden biri, hasar katı olan zemin katlardaki ticari mekânlarda dolgu duvarların olmamasıdır. 

*Göçen binaların kısa kolon davranışı gösterdiği, taşıyıcı sistemdeki düzensizliğin büyük burulma etkisi gösterdiği göçme görüntülerinden anlaşılabilmektedir.

*Yan yana parsellerde ve benzer yapılardan birinin yıkılması ve diğerinin ayakta kalmasına, yukarıda sıralanan düzensizliklerdeki farklılıkların yol açtığı düşünülmektedir.

*Parseller arasında, zeminlerdeki alüvyon kalınlıkları farklı olabileceği gibi malzeme ve işçilik kalitesindeki farklılıklar da dikkate alınmalıdır.

***

*Son depremde de en büyük problem, depremden önce, “mevcut riskin analiz edilerek yönetilebilir seviyeye indirgenmemiş olması”, olay komuta sistemi, planlama ve erken uyarı gibi hazırlıkların yetersiz olmasıdır.

*Bölgedeki haberleşme sisteminin çökmesi, ayrıca yıkılan bina sayısının 10 binin üzerinde olması, her olay yerine yetişmeyi ve enkazları yönetmeyi fazlasıyla zorlamış, yıkımı ‘yönetilemez’ bir boyuta taşımıştır.

*Arama kurtarma çalışmaları için organize olmakta çok geç kalınmıştır. Birçok depremzede günlerce, hiçbir arama kurtarma ekibi bölgeye ulaşmadan göçük altında beklemiştir.

*Afet yönetiminde ciddi bir koordinasyonsuzluk tüm deprem bölgelerinde gözlenmiş, arama kurtarma ekipleri doğru yönlendirilememiş, yardımlar da ihtiyaç duyulan bölgelere ulaştırılamamıştır.

*Depremin ardından binlerce meslektaşımız, hasar tespit eğitimlerine katılarak deprem bölgesinde görev yapmaya gönüllü olmuş, iki binin üzerinde üyemiz Çevre Bakanlığı’nın hasar tespit çalışmalarına dâhil edilmiştir.”

Oda’nın ikinci açıklamasında da “İnşaat Mühendisliği eğitimi uzaktan yapılamaz” denildi.

DEPREM GIDA GÜVENLİĞİNİ DE SARSTI!

Ziraat Mühendisleri Odası adına Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez tarafından yapılan açıklamada da yaşanan “Can kayıplarımızın daha da artacağı endişesiyle yaşanan bu acı tablonun derin üzüntüsü içindeyiz. Tüm imkânlarımızla devletimizle ve milletimizle dayanışma içinde olduğumuzu belirtmek isteriz.” denildikten ve kırsal alana uzun süre erişilemediği hatırlatıldıktan sonra sektörle ilgili durum şöyle belirtildi:

*”2022 yılı verilerine göre depremden etkilenen 10 ilde 2 milyondan fazla büyükbaş ve 9 milyondan fazla küçükbaş hayvan bulunmakta olup bu sayılar Türkiye’deki toplam hayvan varlığının yüzde 15’ine denk gelmektedir. Deprem bölgesindeki tarım arazisi miktarı yaklaşık 3.7 milyon hektar, kayıtlı çiftçi sayısı yaklaşık 270 bindir.

*Kırsal alanda bitkisel üretime yönelik makine ve ekipman hasarları dışında, ağırlıklı olarak hayvancılık alanında da depremin yıkıcı etkisi görülmektedir. Hayvan barınaklarının, kümeslerin ve canlı hayvanların depremden nasıl etkilendiğinin belirlenmesi önümüzdeki günler için gıda güvenliği ve güvencesi açısından son derece önemlidir.

*Tarım arazileri insanı ve insanlığı doyurur, öldürmez. Tarım arazilerimizi öldürerek geleceğimizi yok etmeyelim, aç kalmayalım, göz göre göre depremlerde ölmeyelim. Israrla sürdürülen kişisel ve çıkarcı yanlış politikalarla daha çok acılar yaşamaya gebeyiz. Mutluluk, beton yığınları arasında yaşamakla değil, doğaya dönüş ve toprağa saygı ile mümkün.”

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | 6 ŞUBAT DEPREMİ İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME RAPORU için yorumlar kapalı
Şub 22

BİLMEDİĞİ PARÇA ÇAL

BİLMEDİĞİ PARÇA ÇAL

Küçük çocuk, keman dersi için evde prova yapıyor, babası da oturmuş gazete okuyordu. Evin köpeği de çocuğun kemanından çıkan melodilere havlayarak eşlik ediyordu.

Bu gürültüde babanın gazete okuması mümkün mü? Bir duruyor, iki duruyor, ama ne çocuk keman çalmayı ne de öteki havlamayı kesiyordu. En sonunda baba, oğluna seslendi:

“Oğlum, şunun bilmediği bir parça çalsana!”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | BİLMEDİĞİ PARÇA ÇAL için yorumlar kapalı
Şub 21

DÜNYANIN EN BÜYÜK YARGILAMALARI YAPILMALIDIR

DÜNYANIN EN BÜYÜK YARGILAMALARI YAPILMALIDIR

Sadece yaşananların hesabını sormak adına değil, sağlıklı geleceği kurmak adına tarihin en büyük yargılamalarını yapmak mecburiyetindeyiz… Hesabın mahşere kalmaması için, gerçek beka için, adalet için, gelecek için bu şart…

Milletin kanına, canına, malına çökmüş o kadar zanlı var ki… Mahkeme salonları yetmezse spor salonlarında, statlarda yapılmalı bu yargılamalar…  Bir devletin ve bir milletin kaderiyle oynayan gözü kararmış alçaklar, yeryüzünün en onursuz, en adi, kendi halkına ihanette en gözü kara suçluları gibi muamele görmeliler…

‘Malzemeden çalan müteahhit‘le, ‘vicdandan çalan şerefsiz belediyeci’ birlikte çete sayılmalı… Kontrolör haramîler, yanlış zemine onay veren teknik elemanlar, şefler… Verilmemesi gereken ruhsatları veren, olmaması gereken yere imar çıkaran, toplanma alanlarını ve yeşil alanları bile doymak bilmeyen iştahlarına meze eden kim varsa, bakan, vekil, başkan, üye, müdür, memur kim varsa, ibret için, olağanüstü hâl mahkemeleri gibi mahkemelerde adaletin ve vicdanların çarmıhında hesap vermeli…

Depremden sonra yağma yapan ne kadar büyük bir alçaksa, elindeki yetkiyle depremden önce yağma yapan siyasetçi, memur ve müteahhit üçgeni onlardan daha büyük alçaktır… Bu alçaklık, hakkıyla cezalandırılmadığı sürece, çok daha büyük alçaklıklar teşvik edilmiş olacaktır… Dünden bugüne olduğu gibi…

Afetin büyüklüğü, para hırsıyla ülkeye yapılmış ihanetin büyüklüğünü gölgeleyemez… Buna fırsat vermemeliyiz… Bugün ülkenin içinde bulunduğu en büyük beka problemi, eğer gereken yargılamalar ve cezalandırmalar yapılmazsa, caydırıcılık bir millî politika hâline gelmezse işte budur… Böyle giderse, millî varlığımız, bir enkazı kaldırmak, diğer enkazı beklemekle yok olup gidecek…

***

Türk milleti bu coğrafyada kolay tutunmadı… Yüzlerce yılın zorlu mücadelesi bu… Zayıf düşüp her sürülmek istendiğinde vücudunu siper etti ve ayakta kaldı… O vücutları şimdi enkaz altına iten namussuz müteahhit ve iş birlikçi siyasetçi-memur düzeni bize gösteriyor ki, bu türden iç düşmanlar dış düşmanlardan daha namert ve daha vicdansız…

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | DÜNYANIN EN BÜYÜK YARGILAMALARI YAPILMALIDIR için yorumlar kapalı
Şub 20

TİMUR HİNTLERİ NASIL YENDİ

TİMUR HİNTLERİ NASIL YENDİ

Celal Şengör Timur’un Hintlileri nasıl yendiğini açıkladı

Akıl ve bilgi yenilerken bir savaşı kazandırmış

Celal Şengör’ün Timur’un Hintlileri nasıl yendiğini anlattığı hikaye bir kez daha gösterdi ki akıl ve bilgi yenilerken bir savaşı kazandırmış.

Celal Şengör katıldığı bir canlı yayında Timur’un Hintlileri zekasıyla nasıl alt ettiğini şöyle anlattı:

“Timur…
Delhi Muharebesinde kaybediyorlar.
Çünkü filler geliyor karşısına
Timur’un mareşalleri geliyor diyor ki;
Efendim harbi kaybediyoruz,
Geri çekilelim.

Timur diyor ki;
“Nereye çekileceğiz
arkamızda dağlar diyor…
Ordu dağılır diyor…”
Öyle mi, ne yapacağız? diyorlar
Timur diyor ki bana 10 dakika müsaade edin.
Otağa çekilip uyuyor

Harbin ortasında!
Biraz sonra kalkıyor,
“Bana ikmal subaylarını çağırın.”
İkmal subayları geliyor.
Hepsine soruyor; “Kaç deven var?”
Delirdi zannetmişler.

Şerefüddin Ali Yezidi öyle yazıyor tarihinde
Ulan deveyle filin ne alakası var?
Şimdi siz diyor develeri toplayın.
Bu develeri diyor, ordunun önüne dizin.
Bunları çelik zincirle birbirine bağlayın.
Sırtına da diyor, yanacak malzeme koyun.

Her devenin arkasında diyor bir asker
elinde meşaleyle beklesin.
Bunların arkasına diyor uzun okçuları dizin.
Uzun okçuların arkasında da mızraklı süvariyi yerleştirin.
Fil hücumunu bekleyin.
Fil hücumu başlıyor.
Timur diyor ki; develeri tutuşturun.

Develer can havliyle koşmaya başlıyor.
Fakat birbirlerinden ayrılamıyorlar.
Çünkü metal zincirlerle bağlılar.
Filler bir bakıyor ki bir ateş çemberi
fillere doğru geliyor.

Filler ateşten çok korkarmış.
bunlar yüz geri ediyorlar.
Kendi ordularını eziyorlar.
Timur kargaşayı görüyor, şimdi oklayın diyor.
Ondan sonra şimdi mızraklı süvariler…
1 saatte bitirmiş Hint ordusunun işini.”

Bu hikayenin öncesinde ise olaylar şöyle gelişir:

Timur yaya olarak çadırından çıktı. Önce Sint Nehri’ne (Dünya’nın en büyük 18.nehridir) sonra da yüz bin mızrağı gökyüzünü delercesine uzatmış yüz bin adamına baktı. Ordusuna emir verdi:

-Yere yüz sürüp Tanrı’yı analım, kalkıp atlanalım.

Müthiş bir gürültü ile kalabalık secdeye kapandı ve kalkıp at bindi. Diğer emir “İleri” oldu. Timur en önde, Umur Hoca yanında ve yüz bin kişi arkada ilerlediler. Nehrin kıyısına geldiklerinde çıplak bir adam ona yaklaştı. Gelmesine izin verdi. Bu bir elçiydi. Timur ile aralarında şöyle bir konuşma geçti:

-Buraya Sint derler, hiç tekin değildir.

-Yanıma bunu söylemek için mi geldin

-Senden büyük olan Cengiz buradan geri döndü çünkü Sint’in onu affetmeyeceğini biliyordu.

-Cengiz’den evvel de sonra da geçenler var.

-Geçtiler fakat rahat yüzü görmediler. İskender Sint’i incitmese, Hint topraklarına bulaşmasa genç yaşta ölmezdi.

-Yanıma kadar gelip başını tehlikeye koyduğun için teşekkür ederim. Fakat sana şunu da söyleyeyim. Türkler masal dinlemezler. Değil sudan, ateşten çekinmezler.

Bir süre ikili konuştuktan sonra Timur Hintlinin geri dönmesine izin verdi. O da döndü. Nehri birkaç gün sonra geçtiler. Karşılarında nasıl bir ordunun olacağını tam olarak bilmiyorlardı. Bir anda filleri görünce şaşırdılar. Korku değil ama, şaşkınlık. Savaş başladığında her şey Hintlilerin lehine gidiyordu. Filler Timur’un askerlerini eziyor, fırlatıyordu. Mızraklar, kılıçlar onların sert derilerinde kırılıyordu. Timur bu durum devam edince geri çekilme emri verdi. Kamp kuruldu. Timur günlerce çadırında bu durumu düşünüyordu. Hintliler kabuslarına giriyordu. Bir gün tüm komutanlarını huzuruna çağırttı. Sordu:

-Kaç deveniz var?

Cevaplar geldi. Timur komutanlarınkilerle birlikte birçok devenin buraya sevk edilmesine karar verdi. Bir zaman sonra binlerce deve geldi.

Timur develerle ilgili işlemlerini hallettikten ertesi gün Hint orduları göründü.

Timur ordusuna saflara soktu, dizdirdi. Filler hücum için sıralandı. Timur kendinden emindi.

Hintliler kendilerine Tanrıları tarafından vaat edilen (daha doğrusu öyle sandıkları) zaferi almak için filleri hücum ettirdi.

Ve bu sırada Timur’un emri geldi:

-Ateş!

Bir anda develerin üzerinden alevler karşı tarafa, fillere fırlamaya başladı. Olay ufak bir mancınık sisteminin develerin üzerinde bulunan çalıları yandıktan sonra fillere atmasıydı. Filler korku. Kimi öldü kimi kaçışmaya başladı. Kaçanlar kendi askerlerini de eziyordu.

Filler gittiğinde askerlerin hücumu başladı. Çok kolay olmuştu fillerden sonrası. Kısa bir süre içinde savaş bitti. Timur Hindistan’ı da ele geçirdi. Ve daha sonra kendi sistemi ile filleri birleştirdi.

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , | TİMUR HİNTLERİ NASIL YENDİ için yorumlar kapalı