Eki 27

EN ÇOK SEVDİĞİM VE HAYRAN OLDUĞUM DİL TÜRKÇE’DİR”

EN ÇOK SEVDİĞİM VE HAYRAN OLDUĞUM DİL TÜRKÇE’DİR” Prof. Dr. Johan Vandewalle

 

1987’de Babil’de yarışmada birinci olduğunda sana bir soru soruldu. “En çok sevdiğin dil hangisidir” diye ne demiştin” diye sorulduğunda;

Prof. Dr. Johan Vandewalle şöyle cevap verdi “En çok sevdiğim ve hayran olduğum dil Türkçedir. O zaman 22 dil biliyordum, şu an da 50 civarın da dil öğrendim ve benim cevabım hep aynı. Çok farklı sistemlere sahip diller öğrendikten sonra hala en çok hayran kaldığım dil, yapısı en mantıklı, matematiksel bulduğum dil Türkçedir” dedi.

Prof. Dr. Johan Vandewalle Türkçeye olan ilgisinin 13 yaşında ailesiyle Türkiye seyahatiyle başladığını ifade etti.

Ziyaretleri sırasında Türklerin misafirperverliğinden etkilendiğini bu vesile ile Türkçe üzerine araştırmalara başladığını dile getirdi.

Bu araştırmalarda Türk dilinin gramerine hayran kaldığını belirterek Türkçeyi en ileri seviyede öğrenmek için büyük emek harcadığını vurguladı.

Kısa zamanda Türkçeyi ileri seviyede öğrendiğini ve bununla yetinmeyip diğer Türk lehçeleri üzerine araştırmalara başladığını sözlerine ekledi.

Ana dili Flemenkçe ile beraber ilköğretim lise hayatında Fransızca, Almanca ve İngilizceyi de öğrendiğini dile getiren Vandewalle böylelikle kısa zamanda birçok dili literatürüne kattığını kaydetti.

 

TÜRKÇENİN GÜCÜ

Dünyadaki birçok dil bilimci Türkçe için o kadar mükemmel tarifler yapmıştır ki gurur duymamak elde değildir.

Max Müller (1823 – 1900), “The Science of Language” adlı eserinde Türkçe’yi şöyle tarif eder

“Türkçeyi söyleyip yazmak için en ufak bir istek beslememiş olsa dahi, bir Türkçe grameri okumak bile gerçek bir zevktir. Kiplerdeki hünerli tarz, bütün çekimlerde egemen olan kurallara uygunluk, yapımlarda baştanbaşa görülen saydamlık, dilde pırıldayan insan zekâsının harikalı kudretini duyanlar hayrete düşmekten geri kalmaz. Bu öyle bir gramerdir ki, bir billur içinde bal peteklerinin oluşunu nasıl seyredebilirsek, onda da düşüncenin iç oluşlarını öyle, seyredebiliriz… Türk dilinin gramer kuralları o kadar düzenli, o kadar kusursuzdur ki, bu dili dil bilginlerinden oluşmuş bir kurul, bir akademi tarafından bilinçle yapılmış bir dil sanmak olasıdır”

Prof. David Cuthell ise şu ifadeleri kullanmıştır “Birçok yabancı dil bilirim. Bu diller arasında Türkçe öyle farklı bir dildir ki, yüz yüksek matematik profesörü bir araya gelerek Türkçeyi yaratmışlar sanki.. Bir kökten bir düzine sözcük üretiliyor. Ses uyumuna göre anlam değişiyor. Türkçe öyle bir dildir ki, başlı başına bir duygu, düşünce, mantık ve felsefe dilidir.”

 

Kaynak: https://www.facebook.com/trtarsiv/videos/232750071518886/

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | EN ÇOK SEVDİĞİM VE HAYRAN OLDUĞUM DİL TÜRKÇE’DİR” için yorumlar kapalı
Eki 26

ALTIN SÖZLER

ALTIN  SÖZLER

* “Birinin aklındakileri bilmek istiyorsanız söylediklerine bakın fakat birinin kalbindekileri bilmek istiyorsanız davranışlarına bakın”

* “Sadece bir iyi vardır, bilgi; sadece bir kötü vardır, cehalet” Socrates

* “Cihadın en faziletlisi zalim sultanın yanında hakkı söylemektir.” Hz. Muhammed (sav)

* “Aklın ahlâkı mantık, kalbin ahlâkı ise edeptir. Akla değer verirseniz, mantığı, kalbe değer verirseniz edebi yüceltirsiniz. Edep, edebiyatla çok yakın ilişki içerisinde olduğu için edebi faaliyetler insan ahlâkının mantığını ve kalbinin edebini geliştirmede çok büyük yer tutar.”

* “Cahil, âlimin üstünde bir makama otursa şaşılmaz. Zira çer çöp denizin üstünde, inci altında olur. Şair sözü

* “Çok yaşamak cahile, cehaletten başka bir şey kazandırmaz.” İmam Gazali

* “ Bilincini geliştirmeye kendini adamış insan, bilincini zaman içinde geliştirecektir. Ama öne kişinin kendi bilincini geliştirmekten sorumluluk alması gerekir.” Doğan Cüceloğlu

* “Sadece derin sevgisi olanlar, derin acıları hissedebilirler.” Tolstoy

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Eki 25

SUSKUN MUHALEFET!

SUSKUN MUHALEFET!

Erdoğan, en uygun rakip olarak seçtiği Kemal Kılıçdaroğlu‘nun ABD gezisi hakkında ise “Bu zat seçimlere ayların kaldığı dönemde ABD’ye gitti. Benzin istasyonuna girmiş, hamburgerci varmış, 8 saat orada geçmiş. Bu görüntüleri vermek için ta oralara kadar gitmeye gerek yoktu. Ülkemizde de benzer görüntüleri verebilirdi. Bu gezinin bir de bilinmeyen tarafları, karanlık kısımları var. Ama o şaibeli kısmın hesabını sormak bu zatı Amerika’ya gönderen partisine düşer. Bu zatın ABD’de görüştüğü FETÖ iltisaklı kişilerle muhasebeyi yapmak da 6’lı masadaki ortaklarının görevidir diye düşünüyorum.” dedi.

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül‘ün AKP’yi kurmadan önce ABD temaslarını ise muhalefet hiç gündeme getirmiyor. Sanki hep birlikte Erdoğan‘ın aday olabilmesi ve üçüncü defa Cumhurbaşkanı seçilmesi için ortam hazırlıyorlar.

Daha 1996 yılında Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı’nda, CIA’nın eski Türkiye ve Orta Doğu masası şefi Graham Fuller ile görüşen Abdullah Gül idi…

Erdoğan da Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı iken, ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz, Amerika’nın Adana Konsolosu Elizabeth Shelton, İstanbul Başkonsolosu Caroline Hagins, ABD Büyükelçilik Müsteşarı Silwer Lawrens ve CIA görevlisi Kenny Bob ile görüşmüştü.

ABD Başkanı tarafından 2004 yılında verilen Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığı görevini kabul eden de Erdoğan değil midir? AKP’nin programının esasını oluşturan 3.5 sayfalık gizli belge, daha parti kurulmadan önce, bir lobi şirketi üzerinden ABD’den gönderilmedi mi?

* * *

Tabii bir de “tartışmalı diploma konusu”  İsrail’in ilk defa bir Müslümana verdiği “Yahudi üstün cesaret madalyası”  var ama muhalefet, bu konuları da hiç gündeme getirmiyor…

 

Alıntı:

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | SUSKUN MUHALEFET! için yorumlar kapalı
Eki 24

YORGAN GİTDİ, KAVGA BİTTİ

YORGAN GİTDİ, KAVGA BİTTİ

Bir gün Hoca hanesinde otururken kapunun önünde bir gavga işitdi. Karıya, “Kalk şu mumu yak, şunları göreyim” dedi.

Karısı, “Otur âdem” dedi ise de dinlemeyüb yorganı arkasına alup çıkar. Bir âdem gelüp yorganı alup kaçar.

Hoca ditreyerek içeri gelince, karısı kavganın aslını sorar. “Kavga bizim yorgan için imiş, yorgan gitdi, kavga bitti” demiş.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | YORGAN GİTDİ, KAVGA BİTTİ için yorumlar kapalı
Eki 23

FIRAT’I NEDEN ZEHİRLEDİLER?

FIRAT’I NEDEN ZEHİRLEDİLER?

 

Fırat Nehri; Erzincan, Sivas, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa’dan sonra Suriye, daha sonra Irak topraklarına girer. Irak’ta denize yakın bir mevkide Dicle Nehri ile birleşerek Şatt’ül-Arab’ı oluşturur ve Basra Körfezi’ne dökülür.

Fırat ve Dicle ile ilgili yazılarımda her zaman şu verileri hatırlatırım:

*Avrupa Birliği Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 günü açıklanan Türkiye İlerleme Raporu’nda, Dicle ve Fırat havzalarındaki barajların ve sulama tesislerinin İsrail’in de dahil olduğu uluslararası bir konsorsiyum tarafından yönetilmesinden söz edilmişti.

*İstanbul’da 1991 yılında yapılan, Sosyalist Enternasyonal toplantısında, dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Perez, 21’inci yüzyılın su savaşları ile başlayabileceğini söylemiş ve çözüm olarak da “Orta Doğu Güvenlik ve İşbirliği Konferansı” toplanmasını, hatta Türkiye’nin önderliğinde bir “Orta Doğu Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı” kurulmasını önermişti…

*Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olarak 2009 yılı Ağustos ayında, “Mezopotamya Projesi”ni gündeme getirmişti.

*Dönemin Amerikan Büyükelçisi Pearson ise ondan önce “Erzurum’dan Bağdat’a kadar uzanan bölge tek bir ekonomik bölge olacaktır” diye bir çıkış yapmış, Barzani‘nin İnternet sitesinde, “Bu bölge aynı zamanda tek bir siyasi bölge haline gelecek, TSK, Kuzey Kürdistan’dan çekilecektir” yorumu yapılmış ve Fırat-Dicle’yi içine alan Büyük Kürdistan haritası yayınlanmıştı.

*AMDL adıyla Türkiye’de Rio Tinto şirketi tarafından kurulan şirketin, “maden arama imtiyaz haritası”nın kuzey sınırları da Fırat Nehri’ydi! Barzani haritası ile örtüşüyordu…

*Büyük Orta Doğu Projesi’ndeki “Free Kürdistan”ın üst sınırı da Fırat’tır!

*Abdullah Öcalan ise avukatları aracılığıyla aynen şöyle diyordu: “AKP benim yol haritamdan yararlanıyor. Ben yol haritamda Orta Doğu’daki demokratik çözümleri belirtirken ‘Dicle-Fırat Havzası Demokratik Konfederalizmi’ni önermiştim. Davutoğlu şimdi bunun görüşmelerini yapıyor Irak ve Suriye’yle.”

*Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani‘nin katılımıyla 2020 yılında iki ülke arasında imzalanan anlaşmalar arasında “Su Yönetimi Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı” da vardı. Katar, zaten Amerikan işgali altında bir ülkedir. Yani anlaşmanın asıl tarafı Katar üzerinden, oradaki Amerikan-İngiliz şirketleridir.

*AKP hükümetinin, İsrail ile imzalanan iki mutabakat metni 5 Ekim 2004 günü Resmî Gazete’de yayınlanmıştı. Birincisinde, İsrail, GAP bölgesi ve Orta Anadolu’ya sulama tesisleri yatırımı için davet ediliyor, ikincisinde ise bu tesislerin uluslararası yönetime kavuşturulacağı belirtiliyordu!

***

Fırat’ın, İsrail emellerinin bir numaralı destekçisi Rothschild’e bağlı bir şirket tarafından zehirlenmesi, olayın 16 milyon lira ceza ile kapatılmaya çalışılması, Fırat ve Dicle sularını tartışmalı hale getirmek içindir… Bu da “Büyük Orta Doğu Projesi”ne yani “Büyük İsrail Projesi”ne hizmet demektir!

 

 

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | FIRAT’I NEDEN ZEHİRLEDİLER? için yorumlar kapalı
Eki 22

HUNZA TÜRKLERİ

 

HUNZA TÜRKLERİ

Bilim dünyasını şaşkınlık içinde bırakan Hunza Türkleri ortalama 110 ile 120 yıl yaşıyor ve kadınları 70’inde anne oluyor. Peki Hunzaların sırrı ne?

Pakistan ve Hindistan sınırında yaşayan bu insanların çok ilginç bir özelliği var…

Tamamen Müslüman olan Hunzalar ortalama 110 ile 120 yıl yaşıyor. Burada 65 yaş yolun yarısı sayılıyor…

Kadınlar 65-70 yaş arasında anne oluyor. 100 yaşında ölenlere genç öldü deniliyor. Hunzaların çok ilginç bir yanı da burada hiç kanser vakasının yaşanmaması…

Bu Türkler kansere yakalanmadıkları gibi sık rastlanan diğer rahatsızlıklara da uğramıyorlar.

Bunun nedeni denizden 6 bin metre yükseklikte çok yüksek oksijeni olan bir bölgede bulunmaları. Buz gibi temiz su içip kendi ekip biçtiklerini yemeleri..

 

SADECE KENDİ MEYVE SEBZELERİNİ TÜKETİYORLAR

Hunza Türkleri’nin et ve baharatlı yemekleri çok ünlü ve Sadece kendi ürettikleri sebze ve meyveleri tüketiyorlar.

Hunzalar Çin ve Afganistan sınırında Pakistan Keşmirinin kuzeyinde Tanrı Dağları, Himalayaların batı uzantısı olan Karakurum Sıradağları, Hindukuş dağlarının kesiştiği 160 km uzunluğunda, 1.6 km genişliğindeki Hunza Vadisinde yaşıyan bir halk. Hunzalar Çin ve Afganistan sınırında Pakistan Keşmirinin kuzeyinde Tanrı Dağları, Himalayaların batı uzantısı olan Karakurum Sıradağları, Hindukuş dağlarının kesiştiği 160 km uzunluğunda, 1.6 km genişliğindeki Hunza Vadisinde yaşıyan bir halk.

Aslında komşu oldukları Çin değil, günümüz Çin devletinin sınırları içerisinde Uygurların yaşadığı Doğu Türkistan.

Hunzalar kendilerine Hunzakut diyorlar. Konuştukları dil olan Buruşo yüzünden onlara Bruşolar diyenler de var.

Hunza Bruşo dilinde “ok” anlamına geliyor.

Hunza Vadisi 7900 kilometre karelik bir alan. Kuzey doğusunda Doğu Türkistan, Kuzey Batısında Pamir Dağları yer alıyor.

Etrafında 6000 ile 7788 m. ye kadar yükseklikte muhteşem görünümlü zirveler var.

Turistler buralara fotoğraf çekmeye ve uzun yürüyüşler yapmaya geliyor.

Hunza Vadisinden Hunza Nehri akıyor. Dağlardaki buzullar nehrin ve insanların su kaynağı.

Dil Hunzakutların konuştukları Bruşo (Bruşaski) dilinin komşu toplulukların Hint-Avrupa kökenli dilleriyle herhangi bir bağı yok.

Bu dili Kafkas kökenli dillerle bağdaştıranlar var. Şimdilerde Urdu dilini de konuşuyorlar.

Asırlarca yolu, izi olmayan, erişilmesi çok güç bir yerde izole olarak yaşayan Hunzakutlar “Mir” dedikleri hanedan reislerinin ve ona danışmanlık yapan on iki kişiden oluşan bir İhtiyar Heyeti idaresinde, yani Türk geleneklerine uygun olarak, 900 yıldan fazla bir süre bağımsız yaşamışlar.

Eskiden Sincan-Keşmir arasında gidip gelen kervanlara sarp geçitlerde baskın yaparak, mallarını çalarak, gerektiğinde adam öldürerek geçimlerini sağlarlarmış. Ancak komşu halkların sert tepkileri üzerine 1860 da onlara söz vererek bundan vazgeçmek zorunda kalmışlar.

Eskiden Sincan-Keşmir arasında gidip gelen kervanlara sarp geçitlerde baskın yaparak, mallarını çalarak, gerektiğinde adam öldürerek geçimlerini sağlarlarmış. Ancak komşu halkların sert tepkileri üzerine 1860 da onlara söz vererek bundan vazgeçmek zorunda kalmışlar.

Bağımsız yönetim 1870 de İngiliz askerleri gelmesiyle kesintiye uğradı. Hunzalar İngilizler gittikten sonra tekrar bağımsız oldular.

Ancak Mirlik 1974 de Pakistan tarafından ilga edildi (ortadan kaldırıldı) ve Hunzakutlar tamamen Pakistan yasalarına tabi oldular.

Çin’in Sincan Uygur bölgesindeki Kaşgar şehrini Pakistan’ın Pencap eyaletindeki Hasan Abdal şehrine bağlayan, Gilgit ve Hunza vadisinden geçenKarakurum Karayolunun 1979 da tamamlanması ve 1986 da turizme açılmasıyla Hunza vadisine erişim kolaylaşmıştır.

Zor şartlarda yapılan yolun inşaatında ölen işçi sayısı 1010. Günümüzde Hunzakutların vadideki yerleşim yerleri olan Ganiş köyü, Aliabad ve Kerimabad ile Gilgit arasında otobüs ve minibüsler işlemektedir. Gilgit’teki havaalanına iç hat seferleri yapılmaktadır. Tarlalar veraset yoluyla bölündüğü ve vadi artan nüfusu besleyemediğinden genç Hunzakutlar artık gurbette çalışmakta ve ailelerine para göndermekteler.

DİNLERİ VE KADINLARI

Hunzalar/Hunzakutlar Şii mezhebinin İsmailiye koluna mensup Müslümanlar.

Hunzalıların oralara kısa süreli gelenlere anlattıklarına göre kadınların başları açık, dışarı çıkmakta ve gezmekte serbestler, evleriyle ilgili kararlarda kocalarıyla aynı oranda söz sahibiler

Ebeveynler eş adayını Hunza aşiretlerden birinden seçiyor (akraba evliliği kesinlikle yasak) ancak çocuğun bu seçimi kabul etmeme hakkı var. Boşanma olayı çok nadir.

Geçmişte durum nasıldı bilemeyiz. Kadınlarının başları açık gezdikleri iddialarına karşın fotoğraflar ve gidenler pek de öyle demiyor.

Günümüz Pakistan’ında Müslüman kadınların başı açık gezmeleri mümkün değil. Gerçekte yakın çevreden kız aldıklarına da bakılırsa bütün bu iddialar Avrupalı kökenli olduklarını vurgulamak için ortaya atılmış olmalı.

Hunzakutların en büyük özellikleri dış dünyanın dikkatini çekmek için fırsat bulduklarında sansasyonel, abartılı tanıtımlara ve gösterilere başvurmaları. Bunlardan biri de, Büyük İskender’in 2 bin 300 yıl önceki seferde orada kalan askerlerinin torunları olduklarını iddia etmeleri.

Kanıt olarak da çevre halkı Peştunlara göre beyaz tenlerini, farklı dil ve kültürlerini gösteriyorlar.

Ancak Türkler de Pakistanlılara göre beyaz tenli, dil ve kültürleri farklı, kaldı ki Hunzaların yaşadıkları ülke olan Pakistan’ın resmi dili Urdu bir zamanlar o topraklara hükmetmiş olan Türk Hükümdarı Gazneli Mahmut’un ordusunun dili.

Makedonyalı Büyük İskender’in torunları olduklarını iddia eden Hunza Prensi Gazanfar Ali Han ve Prensesi Rani Atikan 2008 yılında anavatanları olduğunu iddia ettikleri Makedonya’ya yaptıkları ziyarette Makedonya Başbakanı Gruevski tarafından Büyük İskender’in askerleri şeklinde giyinmiş şeref kıtası ile karşılandılar.

Yunanistan ile isim sorunu yüzünden Atina’nın NATO ve AB üyeliğine ambargo uyguladığı 2 milyon nüfuslu Makedonya, Hunzaların iddialarına ve ziyaretine mal bulmuş mağribi gibi atlamışlardı. Ancak bütün bunlar, diğer bölümlerde de açıkladığımız gibi, maksatlı ve “show” amaçlı.

Eski bir Hunzalı Mir Sefdar Han’ın hatları tipik Orta Asya Türk ırkının bilhassa Uygur Türklerinin özelliklerini taşıyor En son Y-DNA gen araştırmalarında (Firasat ve diğerleri) HunzakutlardaGreklerin genetik unsurlarına hiç rastlanmadı. Büyük İskender kalıntıları olabilecek diğer halklardan Kalaşlar da aynen sıfır çektiler, sadece Peştunlarda % 2 Grek geni bulundu.

Hunzakutlar üzerinde yapılan gen araştırmaları bulguları : – % 25,8 sıklıkta R1a1a haplogrubu M17 markeri. Keşmir, Özbekistan, Güney Asya, Doğu Türkistan (Uygur), Orta Asya, Karadenizin Kuzeyi, Macaristan’da, İdil/Ural bölgesinde Kıpçak Bozkırlarındayoğun olarak, Sibirya ve Eski Yugoslayva’nın Makedonya dışındaki bölgelerinde daha az yoğunlukta rastlanmıştır

Şimdi gelelim Hunzaların gerçek kökenlerine. Önce yukarıdaki Karakurum Karayolu haritasına dikkatlice bakalım. Bu karayolunun hikâyesini daha önce anlatmıştık. Burada dikkati çeken husus şu: Hunza vadisi Uygur Türklerinin yaşadığı Doğu Türkistan’daki Sincan Uygur Bölgesinin yalnızca iki adım ötesinde. Arada sadece Kuncerab geçidi var. Uygurların yarısı genetik açıdan R1a ve R1b haplogrubuna mensup. Avrupalılar gibi. Yukarıda açıklandığı gibi Hunzalar ve Uygurlar arasında genetik bağ var.36/
Hunza’daki “Hun” öneki onların kökeninin Hunlara dayandığının göstergesi olabilir. Bir tarafta Hunza, Buroşo dilinde “OK” demek, diğer tarafta Türklerin en büyük boyları Oğuz’un aslı “OK UZ”. Türk boyları ve Türklerle genetik bağları var.

Yörede genetikçilerden başka araştırma yapan Batılı antropologlara göre biyolojik özellikleri, toplumsal ve kültürel yönleri açısından Hunzakutlar Kafkasya orijinliler (Beyaz ve kumral Batı ve Doğu Avrupalılar, Kafkaslar dâhil).

 

Kaynak: Yeniçağ

 

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , | HUNZA TÜRKLERİ için yorumlar kapalı
Eki 21

YOLSUZLUK

YOLSUZLUK

Osmanlıdan beri halk arasında ”Devlet malı Deniz” sözü, toplumun yolsuzluk konusunda düşük bir hassasiyete sahip olduğunu gösteriyor.

Uygulamada bazı siyasilerden, önceki hayatı, kazancı ve geliri belli olduğu halde, çok zengin olanlar var. Bu gibilerin basına ve bazı gazetecilere para dağıttığını ve bazı medyayı finanse ettiklerini herkes biliyor. Buna rağmen eğer bunlar siyasette başarılı oluyorlarsa, toplum yolsuzluğa karşı duyarsız demektir.

Ardahan’da herkesin konuştuğu bir olay vardı… Atatürk döneminde bir ilkokul öğretmeni okul kapısındaki üç mismardan (kapıyı tutan büyük demir çivi) birini çıkarıp kendi evinin kapısına çakmış. İlkokul müfettişi bu olayı tepit etmiş. Öğretmen ihraç edilmiş ve bir yıl hapis yatmış. Adamı ”bir mismar için bir yıl hapis yatan öğretmen” olarak tarif ederlerdi.

Dünyada yolsuzluk sonuçlarına bakarsak; özellikle devleti kendi malı gibi kullananlardan hiç birisi cezasız kalmamıştır. Eski adı Zaire, şimdiki Kongo Demokratik Cumhuriyetinde diktatör Mabutu 1965 yılından 1997 yılına kadar iktidarda kaldı. Mabutu 1997 yılında önce Togo oradan da Fas’a sınır dışı edildi. Kendisini ve beraberindekilerin ülkenin yeraltı zenginliklerinden 10 milyar doların üstünde kişisel servet edindikleri açıklandı.

Hüsnü Mübarek; 2011 yılında kendisi ve oğulları tutuklandığında, iki oğlunun İsviçre bankalarında 34 milyar doları olduğu anlaşıldı.  Amerika’nın Sesi Radyosu Hüsnü Mübarek ve ailesinin 70 milyar dolar mal varlığı olduğunu açıkladı.

Arap Baharı ile devrilen Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali ve ailesi 23 yıl boyunca Tunus’u demir yumrukla idare etti. 15 milyar dolar serveti sorgulandı.

Kaddafi’nin Kanada’da 2.4 milyar doları, Avusturya’da 1.7 milyar doları, İngiltere’de 1 milyar doları ilgili devletler tarafından donduruldu.

TÜSİAD tarafından yaptırılan “İş Dünyası Bakış Açısıyla Türkiye’de Yolsuzluk” araştırmasından ortaya çıkan bir sonuca göre, birçok insan Türkiye’de yolsuzluğu bildiği halde ihbar etmiyor veya pasif kalıyor. Araştırma için işletmeler nezdinde yapılan anketlerde, yolsuzluğu ihbar etmem diyenlerin yüzde 60’lık kısmı, neden ihbar etmediklerinin gerekçelerini şöyle sıralıyor;

*Yasal bir ihbar mekanizması yok (yüzde 30),

*Sonuç vermez (yüzde 12),

*Uğraşmak istemem (yüzde 5),

*Ödüllendirildiğim bir sistem yok (yüzde 7),

*Kimliğimin ifşa edileceğinden çekinirim (yüzde 6).

Sonuç olarak; Türkiye’de ekonomik istikrarı sağlamanın şartlarından birisi ve en önemlisi, devlette yolsuzluğu önlenmek ve kamu kaynaklarını etkin kullanmaktır.

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | YOLSUZLUK için yorumlar kapalı
Eki 20

BİR DAMLA GÜZELLİĞE HASRET KOYDULAR

BİR DAMLA GÜZELLİĞE HASRET KOYDULAR

 

Kim çekiyor pimini kafalarda usların?

Gırtlakları sıkıyor pençesi kâbusların

Kinlerinde boğulduk gözlerdeki pusların

Tarih bile şahittir vahşetler dizi dizi

Bir damla güzelliğe hasret koydular bizi

 

Papağanlar ordusu bülbülleri susturan

Bütün vampirlerine radyasyonu kusturan

Çağdaş dedikleriniz Müslüman’ı kestiren

İlim, irfan, idrakle silinmeli kan izi

Bir damla güzelliğe hasret koydular bizi

 

Kendi irademizle ayakta durmalıyız

Çağların ötesine akıllar kurmalıyız

Adalet harmanını Türkçe savurmalıyız

Ay gibi, güneş gibi ülkümüzün benizi

Bir damla güzelliğe hasret koydular bizi

 

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , | BİR DAMLA GÜZELLİĞE HASRET KOYDULAR için yorumlar kapalı
Eki 19

CUMHURİYETİN İPİNİ KİME ÇEKTİRDİLER?

CUMHURİYETİN İPİNİ KİME ÇEKTİRDİLER?

Türkiye treni, 12 Eylül 2010 referandumuyla bir makas değişikliği yaşadı. 12 Eylül’cülerin yargılanabilmesini de içeren Anayasa değişikliğinin asıl hedefi, yüksek yargı organlarını FETÖ’ye teslim etmekti. Böylece makas değişikliğini yapmak isteyenlere, hukuki kolaylık sağlanacaktı.

Referandumdan hemen önce Kahramanmaraş eski Milletvekili Edip Özbaş, Yeniçağ’a yaptığı açıklamada, Türk milliyetçilerinin 40 yıldır milletin doğrularını savunduğunu, büyük oyunlar karşısında avcı kekliği durumuna düşmemeleri gerektiğini söyledi.

Özbaş, “Ben bu süreci 1919 yılından daha olumsuz olarak görüyorum. Dışardan kurgulanan bu oyuna Türk milliyetçilerini de dahil etmek istiyorlar. Başkalarının söylediği türküye bazı arkadaşlarımız eşlik ederek, onların kervanına katılıyorlar. Türk milliyetçileri makam ve mevki düşünmeden doğruları millete söylemekle yükümlüdür. AKP Türk milliyetçilerinin üzerinde oyun oynamak isteyebilir, ancak bu oyuna gelmemek gerekmektedir. Cumhuriyeti Atatürk ve Türk milliyetçileri kurdurmuştur. Bugün gelinen noktada Cumhuriyetin ipini Türk milliyetçilerine çektirmek istemektedirler. Bunun farkında olmamız gerekir” dedi.

***

Yine referandumdan hemen önce Türk Hukuk Kurumu Başkanı Tuncay Alemdaroğlu, referanduma sunulacak olan anayasa değişikliğinin ülkeyi sivil darbeye hazırladığını söyledi.

Eski Bayındırlık ve İskân Bakanı merhum Prof. Dr. Onur Kumbaracıbaşı, 12 Eylül 2010’da “Evet” sonucu çıkması halinde AKP’nin, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bugüne kadar yapılmış olan devrimlerin rotasını değiştireceğini söyledi. Kumbaracıbaşı, “Bu referandum, gerçekleri gizleyerek vatandaşı aldatmaya yönelik bir yapay referandumdur” dedi.

***

O sivil darbe, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi kullanılarak yapıldı. Cumhurbaşkanlığı sistemini öngören Anayasa değişikliği, Meclis’ten usulsüz oylama ile geçti! Gizli oy kullanılması gerekirken, sandık başında milletvekillerinin başına nöbetçi milletvekilleri dikildi. Milletvekilleri, oylarını bu nöbetçilere göstererek sandığa attı!

Referandumda da mühürsüz oylar geçerli sayılarak sonuca gidildi…

12 Eylül 1980’de, 24 Ocak denilen “küresel sermaye kararları”nı uygulayacak bir hükümet kurulması gerekiyordu. Nitekim Amerikan bursuyla yetiştirilip Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı için hazırlanan birkaç kişiden biri olan Turgut Özal‘ın 12 Eylül’den sonra Türkiye’nin dümenine geçmesi bu kararın sonucuydu. Zaten 24 Ocak kararlarını hazırlayan da Turgut Özal idi.

12 Eylül 2010 referandumu ise Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve milli direnç odaklarına yapılmakta olan operasyonlarda yüksek yargının da kullanılmasını sağladı! Ülkeyi rayına oturtacak Anayasal bir güç kalmadı. Medyaya da boyun eğdirildi. Gazete patronları köşeye sıkıştırıldı. Bırakıp kaçmak zorunda kaldılar…

Ülkeye öyle bir hava hâkim oldu ki Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve üç kuvvet komutanı, yapılan işlerin sorumluluğuna ortak olmamak için 2011 YAŞ toplantısından iki gün önce istifa etti!

Artık ülke 15 Temmuz senaryosunun sahneye konulmasına hazırdı…

15 Temmuz 2016 darbe girişimi, AKP’ye sivil darbe yapma imkânı sağladı ve önce ülkenin yönetim sistemini tek adama bağladılar sonra da yabancı girişini hızlandırarak Türkiye’nin nüfus yapısını değiştirmeye başladılar… İktidarın Suriye’de ve Afganistan’da, ABD projelerine alet olması yüzünden ülkeye 13 milyon yabancı sokuldu…

***

Cumhuriyetin ipini, öncelikle kime çektirmiş oldular? Türk milliyetçileri, bu sorunun cevabını kendi vicdanlarında vermek zorundadır!

Türk Milleti, derin uykudan uyanmaz da bu kadrolara destek vermeye devam ederse kendi ipini çekmiş olacak!

Edip Özbaş, şimdi “İstikbal ve istiklalimize musallat olan her türlü tehlikeyi savuşturmanın yegâne yolu, dün olduğu gibi bugün de milletin cesaret, azim ve kararlılığından geçmektedir.” diyor…

 

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | CUMHURİYETİN İPİNİ KİME ÇEKTİRDİLER? için yorumlar kapalı
Eki 18

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini // Yoğimiş kurtaracak bahtı kara mâderini” Namık Kemal

* “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini // Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini” M. Kemal Atatürk

* “İnsanlar, yiyecek ekmekleri ve yatacak yerleri olunca düşünmekten vazgeçerler” Voltaire

* “Zalimlerin çarkı, cahillerin çalışmayan kafalarıyla döner” Victor Hugo

* “Dünyada makam-mevki sahibi olmak insanın ayıbını örter. Faraza günah işlese sevap işledi derler. Oysa bir rindin adı içkiciye çıksa, elinde su

görseler şarap derler. Şair sözü

* “Zor günlerini yalnız atlatan, kimsenin yokluğunu hissetmez” Charles Bukowski

 

* “Be-merdî ki mülk-i ser-â-ser zemîn//Ne rîzed ki hûnî çeked ber-zemîn”

(Mertlik üzerine yemin olsun ki bir uçtan bir uca yeryüzünün saltanatı yere bir damla kan akıtmağa değmez.) Sadi Şirazi

* “Cehaleti iş başında görmekten daha korkunç bir şey olamaz.” Goethe

* “Sende insanlık varsa kimseye kin gütme. Seni kötüleyeni methederek utandır. Cahillerle gül bahçesinde zevk ü safa sürmekten, âlimlerle külhanda

yaşamak yeğdir.” Şair sözü

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı