Ağu 06

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Gündoğumu, her şeye yeniden başlayabileceğimizin hatırlatıcısıdır.” Rupal Asodaria

* “Bu yerin tek güzel tarafı gün batımı. Etrafımdaki dünya ateşin renklerine bürünüyor.” Sara Raasch

* “Biz aşağılık duygusuna kapılmadık ki, yabancı bir millete ve onun şefine özenelim. Biz Türk’üz ve Türkçü’yüz. Biz, bize benzeriz; her işimiz, her düşüncemiz, her davranışımızda yalnız büyük Türk milletinden bir iz ve ilhâm vardır.” Başbuğ Alparslan Türkeş

* “Eğer bir karar 500’e karşı 1000 oyla alınmış ise gerçekten 1000 kişi iradeleriyle öteki kişiye hükmetmiş olurlar. Bu takdirde sizin millet egemenliği dediğiniz nesne 1000 kişinin elinde demektir” ifadelerini kullanır ve ekler: “Millet egemenliği sadece azınlığın çoğunluğun boyunduruğuna girmesi demektir…” Ünlü Fransız hukukçusu Duguit

* “Doğru kararlar tecrübeden gelir, Tecrübe, yanlış kararlardan… Will Rogers

* “Suda yürümek zor değil, yürüyebileceğine inanmak zordur. Eğer suyun üzerinde yürüyebileceğine inanırsan yürürsün” N. Fazıl Kısakürek

* “Bugün göz yumduklarınız, yarın bize göz açtırmayacak olanlardır.” Uygur atasözü

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Ağu 05

SARAY TUTUKLANMASINI EMRETTİ

SARAY TUTUKLANMASINI EMRETTİ

Kazım Karabekir’in sözleri tüylerinizi diken diken edecek. İçeri bir grup askerle Kazım Karabekir Paşa girdi

Milli Mücadele’nin temellerinin atıldığı Erzurum Kongresi, 103 yaşında. Erzurum Kongresi’nin yıldönümü akıllara Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda, Doğu Anadolu’da gösterdiği başarılar dolayısıyla “Şark Fatihi” olarak anılan Kazım Karabekir’in tüyler ürperten sözlerini getirdi.

Osmanlı Padişahı Vahdettin’in emrinin ardından Atatürk dahil herkes aldığı emri uygulamasını beklerken Kazım Karabekir paşa, Askerlikten istifa eden Atatürk’e “Paşam dün olduğu gibi bugün de bütün kolordumla emrinizdeyim. Sizi koruması için bir bölük asker getirdim” sözlerini söyledi.

Atatürk’ün en yakın silah arkadaşlarından biri olan Kazım Karabekir, Türk tarihinin gidişatına yön veren en önemli isimlerinden biridir.

O zamanlar Mustafa Kemal Atatürk’ün rütbesi Kazım Karabekir’in rütbesinden küçük. Ancak Karabekir’in Mustafa Kemal Paşa’ya söylediği o sözler sonsuz dostluğunu ve sadık oluşunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Kazım Karabekir, Atatürk’e “Paşam dün olduğu gibi bugün de bütün kolordumla emrinizdeyim. Sizi koruması için bir bölük asker getirdim” diyor.

 

“SİZİ KORUMASI İÇİN BİR BÖLÜK ASKER GETİRDİM”

Mustafa Kemal Paşa bugün Erzurum’da Atatürk evi olan evde kalıyor.

Rauf Orbay’la bir masa başında otururken -istifa etmiştir artık, sivildir- içeriye Kazım Dirik giriyor.
En güvendiği kurmayı…

Paşam diyor “İstifa ettiniz, bundan böyle kimden emir alacağım, elimdeki dosyaları kime teslim edeceğim.”

Çok üzgün Mustafa Kemal Paşa: “Gördün mü Rauf” diyor “Askerlikten istifa edince bir saat önce sen her şeysin diyen kişiler bir saat sonra sen yoksun diyor”.

O sırada yaveri Cevat Abbas içeriye giriyor ve “Paşam” diyor “Kazım Karabekir bir bölük askerle gelmekte”.

Rauf Orbay anılarında diyor ki “Bir an sarardı Mustafa Kemal”. Çünkü biliyor aldığı emri, gelecek onu tutuklayacak…

Kazım Karabekir içeriye giriyor.

Sivil olan Mustafa Kemal Paşa’nın önünde bir asker selamı çakıyor. “Paşam” diyor “dün olduğu gibi bugün de bütün kolordumla emrinizdeyim. Sizi koruması için bir bölük asker getirdim”

 

“ŞARK FATİHİ” KAZIM KARABEKİR’İN MİLLİ MÜCADELEDEKİ ROLÜ

Trabzon’da ve Erzurum’da, Muhafaza-i Hukuk Heyeti üyeleriyle görüşen Kazım Karabekir, halka moral kazandırmak ve durumdan haberdar etmek için mitingler ve görüşmelerde bulundu. Bu görüşmelerde tüm şartları zorlayarak silahlanmayı sağlamak ve yurttan düşmana kesinlikle silah veya cephane yardımı yapılmasını engellemek, Ermeni propagandalarına inanmamak, Erzurum’da doğu illeri temsilcilerinden oluşan büyük bir kongre toplamak konuları üzerinde duruldu. Karabekir’in İzmir’in işgaliyle kongre önerisi kabul edildi ve 30 Mayıs 1919’da her tarafa davetiyeler yazıldı.

Samsun’a 19 Mayıs 1919’da çıkan Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi’nin toplanması için zemin hazırlayan Kazım Karabekir ile temasa geçti. Erzurum Kongresi’nin toplanma kararını öğrenen Mustafa Kemal Paşa, bunu takdir ettiğini Kazım Karabekir’e telgraf ile bildirdi ve 22 Haziran’da Amasya Genelgesi’ni yayınlayarak kongrenin toplanacağını yurdun dört bir yanına duyurdu.

Mustafa Kemal’in Anadolu’daki eylemlerinden çekinen İstanbul Hükümeti, Paşa’yı İstanbul’a çağırdı. Emre karşı çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın tutuklanması için Kazım Karabekir Paşa görevlendirildi. Bu emir üzerine Karabekir, Mustafa Kemal’i komutanı olarak kabul ettiğini bildirdi.

10 Temmuz’da toplanan Erzurum Kongresi’nin Temsil Heyeti’ne seçilen Kazım Karabekir, Sivas Kongresi çalışmalarını da yakından takip etti ve kongrenin aldığı kararları destekledi.

Karabekir, Milli Mücadele hareketi boyunca, Edirne Milletvekili ve Doğu Cephesi Komutanı olarak görev yaptı.

1920’de Ermenilerce işgal edilen doğu illerini geri aldıktan sonra 31 Ekim 1920’de korgeneralliğe yükseltilen Karabekir, 2 Aralık 1920’de Ermenilerle Gümrü Anlaşması’nı imzaladı. Karabekir, Rus ve Kafkasya hükümetleri ile yapılan Kars Antlaşması’na ait görüşmeleri Ankara Hükümeti Murahhas Heyeti Başkanı olarak başarıyla sonuçlandırdı.

Karabekir, Doğu’daki başarının ardından emrindeki ordunun büyük kısmını Batı Anadolu’daki ordularını desteklemek üzere sevk etti.

Savaş süresince gösterdiği kahramanlıkların yanında Kazım Karabekir, merhametiyle de yetim kalan çocuklara kol kanat gerdi. Karabekir, Erzurum, Kars’ta kurduğu yetimhanelerle 6 bininin üzerinde şehit çocuğunu, barınma ve eğitim imkanına kavuşturdu.

21 Kasım 1923’te “Milli Mücadelemizde Siyasi ve Savaş Yararlılığı” görülenlere verilen İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Karabekir, Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı yıllarında özellikle Doğu Anadolu’da gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla “Şark Fatihi” unvanı ile anıldı.

 

Alıntı: Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | SARAY TUTUKLANMASINI EMRETTİ için yorumlar kapalı
Ağu 04

“ARABANIZA KÖPEK KOYDUM.” “AL ELİMİ”

“ARABANIZA KÖPEK KOYDUM.”

Fıkra bu ya; bir siyasi partinin genel başkanı milletvekillerine halk ile ilişkilerini güçlendirmelerini

söyler. Kayseri yöresine giderken bir çobana rastlayan vekiller, bilgiç bir eda ile çobana;                                                                                                           -“ Süründe kaç koyun olduğunu bilirsek bize, ne verirsin,” derler. Çoban;                                                                                                                                -“Koyunlarımdan en iyisini veririm,” der. Vekiller telefon ederek uydu kanalıyla koyun sayısını öğrenirler ve çobana bildirirler. Çoban;                                -“Ben koyunları sabah, akşam saymama rağmen bu sayıyı bulamadım. Koyunu hak ettiniz,” der. Milletvekillerinin arabalarından birine oradan kaptığı gibi bir hayvanı koyar. Vekiller:                                                                                                                                                                                              -“Senin bize hakkın geçti. Hakkını helal et;” derler. Çoban;                                                                                                                                                    -“Size ne hakkım varsa helal olsun,” der ve devam eder.                                                                                                                                                        -“Sizlerin parlamenter olduğunuz belli” der. Vekiller nasıl anladığını sorarlar. Çoban;                                                                                                            -“Arabanıza bir koyun değil, köpek koydum, hiç anlamadınız” der.

 

“AL ELİMİ”

Bir Kayserili boğulmak üzeredir. Onu kurtarmak isteyenler “elini ver” derler. Kayserili vermeyi sevmez ve elini vermez. Kayseriliyi kurtarmak isteyen diğer biri ona “al elimi” der. Kayserili adamın elini alır ve kendini kurtarır.

Kayserili vermeye alışık değildir.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , | “ARABANIZA KÖPEK KOYDUM.” “AL ELİMİ” için yorumlar kapalı
Ağu 03

TARİKAT, CEMAAT, TEKKE VE ZAVİYELER… (2)

TARİKAT, CEMAAT, TEKKE VE ZAVİYELER… (2)

 

“Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet (uygarlık) tarikatıdır.” (Atatürk, 30 Ağustos 1925, Kastamonu)  K.Ş.

 

Afganistan’ın Taliban yönetimi Şeyh için başsağlığı diledi. Ellerindeki silah hariç, giyimlerine, davranışlarına, kadınlar hakkındaki düşüncelerine bakınca, acaba Talibancılar, İsmail Ağa medreselerinde mi yetiştirildiler? Birbirlerini takip ettikleri muhakkak.

“Mahmud Efendi Hazretleri’nden Duyulan Hikmetli Sözler” ve “Mahmud Efendi Hazretleri’nden Hanımlara Nasihatler” kitaplarına göz atmanız yeter. Şeyh’in sözleriyle Taliban’ın uygulamaları bire bir örtüşüyor. Birkaçını hatırlatacağım:

“Ben kadınların dükkân açmasını helal görmüyorum”, “Kadınlar memur olmaz, kadından subay olmaz, kadınlar mektebe gitmez. Duymadık demeyin!”, “Bu düzende kızını doktor yapmak Allah’a harp açmaktır”, “Bir hanım yalnız başına bir taksiye binip bir yere gidemez”, “Kız çocuğunun orta mektepte lisede işi yoktur. Beniisrail’in ilk yıkılışı kadınlar yüzünden oldu”, “Alışveriş, hemşirelik, subaylık karı işi değildir”

Siyasîler, çıkar hesapları olduğu için övgüler düzebilirler. DİB Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, bir insan olarak başsağlığı dileyebilir ama onun İslam’daki yerini belirlerken duraklaması gerekmez mi? “İslam’ın inanç, ibadet, ahlak ve muamelâta dair emir ve nehiylerinin öğrenilmesi ve yaşanması için ilim ve irfan yolunda bir asra yakın mücadele yürüten…” diyor.

Diyanet’in tarikatlara dair bir raporu var. Zamanında ele almıştık. Orada İsmail Ağa Cemaati’ne ayrı yer ayrılmış:

“…tasavvufi söylemin ağırlıklı olduğu bir yapıya sahiptir. Bu yapıya göre, tasavvuf ve bir şeyhe intisap etmek zorunludur. / Giyim-kuşam tarzı itibarıyla kendileri gibi giyinmeyenleri, özellikle kadınların modern giyim tarzlarını eleştiren bir anlayışa sahiptirler. Alâmet-i farika denilebilecek görünümleri; erkek üye­lerin uzun sakallı, cübbeli, sarıklı ve şalvarlı; kadınların da siyah renkli çarşaflı olmalarıdır. / Cemaatin, dini görüş ve fetvaları genellikle Diyanet İşleri Baş­kanlığı ile uyum arzeder. Bazı konularda farklı görüş ve fetvaları da vardır. (…) Giyim-kuşam baş­ta olmak üzere kendi bazı özel tercihlerini İslam’ın vazgeçilmez uygulamaları gibi sunmaktadırlar. Böyle bir yaklaşım Hz. Pey­gamber’in sünnetini şekilciliğe indirgemek gibi bir imaj ortaya koymaktadır. Bu tür indirgemeci tercihler Müslümanları ayrıştır­ma riski taşımakta; birlik, beraberlik ve kardeşliğini de olumsuz etkileyebilmektedir…”

Cemaatleri/tarikatları öne çıkarmak şeyhlere dokunulmazlık zırhı giydirmek İslam’la ne derece bağdaşır?

Diyanet, kitleleri yönlendiren bir zatın din anlayışını Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye ışığında masaya yatıracak mı?

 

Alıntı: Arslan Tekin

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | TARİKAT, CEMAAT, TEKKE VE ZAVİYELER… (2) için yorumlar kapalı
Ağu 01

HÜLAGU HAN İLE GENÇ ALİM

         HÜLAGU HAN İLE GENÇ ALİM

 

Hülagu Han; (1201- 1265) Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu Cengiz Han’ın torunudur. 1256‘dan itibaren 9  yıl hükümdarlık yapmıştır. Tarihteki en acımasız hükümdarlardandır. Kafkaslar, orta ve doğu Anadolu, doğu Karadeniz bölgesi, İran, Irak, Filistin’e kadar Suriye topraklarına hâkim olup, İlhanlı Devletini kurmuştur. (1256 -1335) Budist dinine mensuptu. 1258’de, teslim olmayı reddeden Bağdat’a zorla girince, Halifeyi öldürtmüş, 250 bin (400 bin diyen de var) Bayatlı’yı kılıçtan geçirmiş, bilim ve kültür merkezi olan bu şehirde, kırk gün süreyle her şey yağmalanmış, her şey; ibadethaneler, türbe ve kabristanlar, milyonlara varan dini ilmi eserin bulunduğu kütüphaneler, hastaneler, saraylar, tüm evler… Yakılıp yıkılmış, İslam âleminin bilimsel gerileme döneminin başlamasına sebep olunmuştur.

Osmanlı’nın meşhur Divan Şairi Nedim (1681 – 1730) bir gazelinde, Hulagu Han’ın tahribatına şöyle bir gönderme yapmıştır;

Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kâfir

Aman dünyayı yakdın ateş-i suzan mısın kâfir

Nedim-i zarı bir kâfir esir etmiş işitmişdim

Sen ol cellad-ı din düşmen-i iman mısın kâfir.

***

Hülagu Han ‘ın komutasında Bağdat’a girildiğinde yapılan yağma, yıkım ve katliam… Hülagu ’ya bile tiksinti verdiğinden, karargahını şehrin dışında bir yere kurmuştur. Bir gün, o karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bu haber karşısında âlimler korku ve endişeye kapılırlar. Öldürülmek endişesiyle kimse bu davete icabet etmek istemez. Ancak Kadıhan isimli, ufak tefek daha sakalı bile bitmemiş genç bir âlim daveti kabul ettiğini söyleyerek Hülagu ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister.
Kadıhan’ın bu cesareti, Hülagu’nun şerrinden korkan ulema sınıfını rahatlatır. Genç âlimin istekleri hemen karşılanır.
Kadıhan, hayvanlarla birlikte Hulagu Han’ın çadırına varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer, kendisini tanıtır ve kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler.
Hülagu Han genci tepeden tırnağa süzer, hiç de beklediği âlim tipine benzetemez. Ve, biraz da asabi şekilde; “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı?” diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!” der.
Hülagu Han, genç âlimin bu sözlerinden etkilenir, karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve “şöyle otur bakalım” diyerek ilk sorusunu yöneltir.

“-Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” Kadıhan gayet sakin bir şekilde;

“-Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der. Hülagu Han bu sefer ikinci sorusunu sorar;

“-Peki, beni buradan kim gönderebilir?” Genç âlimin cevabı yine çok kapsamlı ve ibretliktir;

“O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın”

 

“Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir.” (NisaS./79)

 

“Bana benden olur her ne olursa

Başım huzur bulur dilim durursa.” Atasözü

 

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , , | HÜLAGU HAN İLE GENÇ ALİM için yorumlar kapalı
Tem 31

TARİKAT, CEMAAT, TEKKE VE ZAVİYELER…(1)

TARİKAT, CEMAAT, TEKKE VE ZAVİYELER…(1)

 

“Doğrusu bizlerden doğru dürüst olanlar vardır, bizden bunun dışında olanlar da. Biz, dilim dilim tarikatler olmuşuz” Cin Suresi 11. Ayet.

“Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet (uygarlık) tarikatıdır.” (Atatürk, 30 Ağustos 1925, Kastamonu)  K.Ş.

 

Mahmut Ustaosmanoğlu, bizzat işittim, bir vaazında kravattan “yular” diye bahsetmişti. Yular hayvanlara takılır. Bu durumda “Müslüman yular takmamalı.” demeye getiriyor.

Mahmut Hoca‘nın ve muhiplerinin giyimleri malum. İslam’ın çıkış merkezi Hicaz. Oradaki giyim şekilleri belli. Evvel zamandan beri değişmemiş. İsmail Ağacılar, kendi giyimlerini “İslam’ın şartı” gösteriyorlar neredeyse… Şart aranacaksa, Hz. Peygamber’in giyimi esas alınmalı. İsmail Ağacıların giyimi Hz. Peygamber’e de uymuyor. Kendilerine göre bir şekil belirlemişler. Kadınlar kara bürük (çarşaf), erkekler, sarık, cübbe, şalvar giyecekler. Ayak giyiminde şartları var mıydı, bilemedim!

Şekilde ısrar İslam’la bağdaşır mı? Kravat takmak günahtır, diyebilir miyiz?

Levent Gültekin“İslâmcı” kanattan gelme. Mahmut Hoca‘nın ardında o da namız kılmış. Vaazını dinleyebilmek için geceyi camide geçirmiş. Kulaklarıyla duyduklarını yazıyor:

‘Mahmut Hoca’ kürsüye çıktı ve vaazına başladı. Vaazda, müritlerinden birinin gördüğü bir rüyayı anlattı…

Söz konusu mürit rüyasında öldüğünü görüyor. Ahirete gittiğinde cehennem kapısında zebaniler, kolundan tuttuğu herkesi cehenneme atıyor. Mürit, sıra kendisine gelince, ‘Ben Nakşibendi tarikatının Halidi kolundanım’ diyor. Bunun üzerine cehennem zebanileri büyük bir hürmet gösteriyor ve ‘Öyle mi, o zaman sen cennete geç’ diyor.

Bir anda büyük bir şaşkınlık yaşamıştım. / Çünkü belli ki kendi tarikatından olmayan hiçbir Müslümanı cennete layık görmüyordu ‘Mahmut Hoca’. / Üstelik cennete, mensubu olduğu Nakşibendi tarikatının tamamını da değil, sadece liderliğini yaptığı Halidi kolunu layık görüyordu. / Ona göre ben dahil onun tarikatına dahil olmayan herkes cehennemlikti.”

Levent Gültekin, aynı yazısında “Gözümde büyüttüğüm insanın bu kadar sığ ve yüzeysel olabileceğine inanamamış, ‘Herhalde yanlış duydum’ ya da ‘Bir yanlışlık var’ diyerek kendimden şüphe etmiştim.”

Sonra aynı rüya üzerinde yorumu tekrar dinlemiş. Şöyle diyor: “Anlayacağımı anlamıştım. / Hastalıklı bir din yorumu ve açık bir din tüccarlığı vardı. Bunu da öyle gizli saklı yapmıyorlardı. / Cemaatine taraftar toplamak için insanları cehennemle tehdit ediyor, kendinden olmayanları Müslüman bile kabul etmiyorlardı.” (Levent Gültekin, “Tarikat lideri ve ikiyüzlü siyaset”, Diken, 25 Haziran 2022)

Çok ağır bir itham. Birileri çıkıp: “Bu zat yanlış biliyor. Hocamız böyle bir şey söylemedi.” diyebilecek mi?

Ve asıl Diyanet, Mahmut Hoca‘nın İslam’ın en büyük temsilcisi gösterilmesine bir yorum getirecek mi?

 

 

Alıntı: Arslan Tekin

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | TARİKAT, CEMAAT, TEKKE VE ZAVİYELER…(1) için yorumlar kapalı
Tem 30

ZİYA PAŞA’DAN TERCÎ-İ BEND (10)

ZİYA PAŞA’DAN TERCÎ-İ BEND  (10)

 

Sen düşersen kimseler gelmez senin imdâdına

Destek olduklarım hattâ yetişmez dâdma

 

Hande eylerler uzakdan cümlesi feryadına

Dikkat etmez kimse istihkak u isti’dâdma

 

Kendin etme sa’y ü himmet kendinin berbâdma

Senden evvel sa’y eden eslâf gdsün yâdına

 

Yoksa rahmm kendine bâri acı evlâdına

Var ise akim eger mecnûn dedirme adma

 

Derde uğrar kim sadâkat etse elbet Devlet’e

İstikâmet mahz-ı cinnetdir bu mülk û millete

 

 

Sen düşecek olursan, -doğruluğun yüzünden- kimseler senin yardımına gelmez; hattâ elinden tutup yükselttiklerin bile feryadına, sızlanmana, yanıp yakılmana koşmaz.

 

Hepsi uzaktan senin ağlayıp, inlemene, acı çekmene gülerler; kimse hakkına, hukukuna ve kâbiliyetine değer vermez, -devlet ve millet hayatına yaptığın işleri dikkate almaz.

 

Kısacası, hele düşmeye gör; yaptığm bütün güzel, hasarlı işler bir anda unutulur.. -Onun için- kendin, kendini berbat etmeye uğraşma; bu hususta, senden önce büyük gayret gösteren atalarını hatırla; onlardan ders, ibret al!

 

Kendine acımıyorsan, bâri çocuklarına acı ve eğer aklın varsa, -doğruluk göstererek- kendine deli dedirtme!

 

Çünki: Her kim Devlet’e doğrulukla bağlılık gösterirse, hizmet ederse O’nun başı derde girer; bu Devlet’e ve Millet’e karşı doğru hareket etmek, hâlis cinnettir, yani düpedüz deliliktir!

 

 

Devam edecek

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , | ZİYA PAŞA’DAN TERCÎ-İ BEND (10) için yorumlar kapalı
Tem 29

SİYASET, TARİKAT, CEMAAT TEZGÂHI

SİYASET, TARİKAT, CEMAAT TEZGÂHI

 

Mehmet Özcan anlatıyor:

“Cemaat ve tarikatlar 1970’li yılların ortalarında şirketleşip sanayici oldular. Her devirde sağ hükümetlerin devlet desteklerinden yararlanarak devasa holdingler haline geldiler…

Türkiye’nin önemli iş insanları kuruluşu olan TÜSİAD’a üye olmayıp farklı adlar altında örgütlendiler.

FETÖ’ye bağlı TUSKON isimli iş insanları kuruluşu, 55 bin iş adamı ile 140 bin şirketi temsil ediyordu,

MÜSİAD: 7 bini aşan üyesi ve 35 bin işletmesi vardı,

TÜMSİAD: Menzil grubu ağırlıklı ve üye sayısı 15 bin,

ASKON: 3 bin üye, 15 bin şirketi vardı…

Bu sivil toplum örgütlerine üye olan ve birbiriyle dayanışma halinde olan bu şirketlerin Türkiye ekonomisi üzerindeki payını siz hesap edin.

2002 yılında AKP muhtelif cemaatlere ait işte böylesi büyük bir sanayi alt yapısı üzerine kurulup iktidar oldu…

2002 yılından beri son 20 yılda bu cenaha daha ne kadar kaynak aktarıldı onu da varın siz hesap edin.

Peki, Türkiye’nin her tarafına yayılmış her sektörle faaliyet gösteren bu devasa şirketler devlete acaba ne kadar vergi ödediler ve ödüyorlar hiç merak ettiniz mi?

Bunlar ya da hükümete yakın Limak, Cengiz, Kolin, Kalyon ve MNG gibi holdingler arasında hiç vergi rekortmeni çıkmış mıdır?

Duyan bilen var mıdır acep? Ben duymadım.

Yeminli Mali Müşavir arkadaşlara sorunca bir gerçeği daha öğrendim. Onlar, Türkiye Cumhuriyeti’ne vergi de ödemiyorlarmış meğer.

Yani vergi kaçırmıyorlar, kanun önünde suçlu duruma düşmüyorlar ama, “Vergide Bağış Sistemi” adı altında vergiden muaf oluyorlarmış…

İnternette bu konuda çok detaylı bilgiler var ama biz, Gazi Üniversitesi hocalarından Prof. Deniz Büyükkılınç’ın bir raporundan aktaralım.

Şöyle ki;

AKP Hükümeti, 02.01.2004 tarihinde Vergi Usul Kanununda 40/10 madde eklemişler.

Bu maddeye göre Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri vergilerini isterlerse devlete ödemez, bünyesinde “Gıda Bankacılığı” bulunan dernek ve vakıflara verirlermiş.

İçişleri Bakanlığı’nca bünyelerinde “Gıda Bankacılığı” yapmasına müsaade edilen 22 adet cemaat ve tarikatlarla bağlantılı dernek var.

 İnternette bunların isimleri ve “Gıda Bankacılığı” yaptıklarına dair ilanları da var.

Bu dernekler örneğin 100 milyar vergi borcu olan şirkete diyor ki,

‘Arkadaş bizim derneğe 50 milyar liralık bağış yap. Bizde sana 100 milyar liralık kömür, erzak, giyim ve temizlik malzemesi gibi fatura verelim. Bu faturayı götür Maliyeye ver. Vergi borcunu kapatmış olursun. Yanına kalan 50 milyar senin kârın olacak. Bizim derneğe verdiğin 50 milyar lira ile de malzeme alıp valiliğe, kaymakamlığa vereceğiz. Onlar da ihtiyaç sahibi fakir fukaraya verecekler. Bu da senin zekatın olacak!.. Böylece bu kâfir devlete vergi vermeyeceksin…’

Ama bir vergi mükellefi örneğin okul ya da hastane yaptırsa ya da Mehmetçik Vakfı’na, Çocuk Esirgeme Kurumu’na, Kızılay’a yaptığı yardımın sadece 5 milyon lirasını vergiden düşebiliyormuş.

İşte bu ülkenin rejimi ödenmeyen vergi paraları ile böyle değiştirilmeye çalışılıyor!..

Şimdi de Hazine tamtakır, acımasız vergi ve zamlarla hazineye kaynak bulmaya çalışıyorlar.

Kuzuların derisini yüzmekteler, koçları kırkmak akıllarından bile geçmiyor.

 

KAYNAK:

Metin Eren: Fakirlere Yardım Etmek Amacıyla Kurulan Gıda Bankacılığının Vergisel Boyutu.(Mali Çözüm Dergisi, Ağustos 2012)

Akın E. Gıda Bankacılığı Faaliyetinde Bulunan Dernek ve Vakıflara Yapılan Bağışlar. (E-Yaklaşım.2012)

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , | SİYASET, TARİKAT, CEMAAT TEZGÂHI için yorumlar kapalı
Tem 28

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Cehennem; insan yüreğinde sevginin bittiği yerdir.” Dostoyevski

* “Ey millet!.. İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz” M. Kemal Atatürk

* “İllet tüzelmigiçe millet tüzelmez” ( İllet düzelmeden millet düzelmez) Uygur Atasözü

* “Partilerde ülkü yoktur. İktidara geçmek ve orada kalmak için en aşırı tavizlerden çekinmezler.” H. Nihal Atsız

* “Eğer bir hak başkalarına helal, size haram ise; bilin o din Allah’ın dini değil, sömürgecilerin dinidir.” MalcomX

*”Dostlar sıkıntı anında tanınırlar. Çünkü rahatlık anında herkes dosttur. Dostların en kötüsü, dostlarını ihtiyaç ve sıkıntı anında terk edenlerdir.” İbn-i Haldun

* “Geleceği görebilmek için tarih bilmek çok önemlidir. Birey için hafıza, neyse, bir ulus içinde tarih odur. Tarihini çarpıtan bir toplum nörotik bir kişi; tarihini bilmeyen toplum ise hafızasını kaybetmiş bir insan gibidir” Bernard Lewis

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Tem 27

BU NASIL YERLİLİK, BU NASIL MİLLÎLİK?

BU NASIL YERLİLİK, BU NASIL MİLLÎLİK?

Bu güzelim ülkeye temiz bir yönetim lazımdır.

Muhafazakâr söz cambazlarından bıktık. Bu ülkeye, samimi vatansever, milliyetçi, ülkesini ve milletini lâfta değil, yaptığı işle seven ve bunu başarısıyla ortaya koyan iş cambazları lazım.

Bunun için de en başta da hepimize yeniden güveni hissettirecek hukuk düzeni gerekli. Tek başına sistem veya düzen iş görmüyor. Nihayetinde onu insan yönetiyor. Bu durumda nitelikli ve kişilik yapısı sağlam, karakteri düzgün, adalet duygusu yüksek yöneticiler arıyoruz demektir.

Vatanseverliğin göstergesi, doğruluk, dürüstlük, halk ve ülke için hukuk düzenine sadakat ve iş başarısıdır. Vatan, millet, Sakarya edebiyatı, din iman menkıbeleri anlatmak değil.

Servet kaçıran, İngiltere vatandaşı olmak için var gücüyle çalışan iktidar zenginlerine buyurun soralım: Hani, yerliydiniz, hani millîydiniz?

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | BU NASIL YERLİLİK, BU NASIL MİLLÎLİK? için yorumlar kapalı