Saldırı, geldiği yerden defedilir!

Saldırı, geldiği yerden defedilir!

2003 yılında hazırlanışına benim de katkıda bulunduğum bir bildiri vardı. O günlerde “50 yıldır sinsice fakat son yıllarda açıkça uygulanan Türkiye’yi işgal operasyonu tamamlanmak üzeredir. Mevcut hükümet programları, Damat Ferit Hükümeti’nin işgalcilere tanıdığı imtiyazlardan çok daha ağır sonuçlar doğuracaktır. Zira canımızdan aziz bildiğimiz vatanımız, bizzat hükümetler tarafından parti disiplinleri adına, bir halı gibi süratle altımızdan çekilmektedir.” diyorduk.

***

Özetle görüşüm şöyleydi:

“19 Mayıs 1919 öncesi, silahla geldiler. Vatan, namus ve din tehlikedeydi. Ve geldikleri gibi gitmeye mecbur kaldılar. Zaten, saldırı ancak geldiği yerden ve geldiği yöntemle defedilebilirdi. Bugün ise silahsız kuvvetlerle; sermaye, bilim, teknoloji ve medya ordularıyla geldiler. Bunlar yetmediği için, misyonerlerini, ajanlarını Türkiye’ye gönderdiler.

Bunlar da yetmediği için, bütün milli kurumlara sızdılar ve her alanda işbirlikçiler bularak, karar mekanizmalarını ele geçirdiler.

Bugün, daha tehlikeli durumdayız. Çünkü bu defa saldırıyı, milli, dini ve çağdaş değerler adına ortaya çıkanlara yaptırıyorlar!

Halk olarak, bu yapılanmalar içinde bölük-pörçük halde bulunduğumuz, fakat bizleri yöneten kişilerin kanlarındaki ve vicdanlarındaki asli cevheri tespit etmediğimiz için, Atatürk’ün vasiyetini tutmadığımız için, soylu oğullarımızı köle, kızlarımızı cariye haline getirmek üzeredirler.

Bu arada hepimiz, ülkemiz altımızdan çekilirken, sahte gündemlerle; bizi birbirimize düşürmekten başka hiçbir işe yaramayan tartışmalarla meşgul ediliyoruz.

Dolayısıyla, bugünkü işgal kuvvetlerini de geldikleri yöntemlerle mağlup etmek durumundayız.

Türk Milleti’nin üzerine, bu defa Türkiye’yi teslim ettikleri taşeronların marifetiyle geldiler, o halde bu taşeronların hepsi gitmelidir!

Atatürk diyor ki, ‘Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmezse ve iktidarı düşürmez ise bütün bu kusur ve kabahatlere katılmış demektir.’

Büyük Türk Milleti’nin her evladı durumdan vazife çıkarmalı, vatanın her karış toprağı gibi bulunduğu noktayı bir kale gibi görerek, enerjisini, kendisi için, çocukları ve torunları için, milletin istiklali ve istikbali için harcamak üzere gücünü kendisi gibi düşünen insanlarla birleştirmelidir.

Bütün mesele, bu bilinçle milli iradeyi, siyasi kadro ve irade haline getirebilmek; o andan itibaren de temeli adalet olan, varlığının hikmetini büyük Türk Milleti’nde arayan, güçlü bir devlet yapılanmasını kurmaktır.”

***

Türk Milleti’nin, milliyetçi zannederek, dindar zannederek veya çağdaş zannederek oy verdiği siyasi partiler, milli egemenliği ortadan kaldırmak için hep birlikte Yeni Anayasa yapmaya soyunmuştur.

Oysa egemenlik, oylamayla kazanılmadı ki can pahasına, kan pahasına kazanıldı…

Atatürk’ün belirttiği gibi “Egemenlik, hiçbir mâna, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve işarette ortaklık kabul etmez.

Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması ancak ve ancak tam ve kat’î anlamıyla millî egemenliğin kurulmuş bulunmasına bağlıdır. Bundan ötürü hürriyetin de eşitliğin de adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir. Toplumumuzda, devletimizde hürriyet sonsuzdur. Ancak onun hududu, onu sonsuz yapan esasın korunmasıyla mevcut ve çevrilidir.

Hiç şüphe yok, devletimizin ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmesi için, milletimizin refah ve mutluluğu için hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için ve bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle millî egemenliğimizi muhafaza ve müdafaa edeceğiz.

Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir.

Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.

Kuvvet birdir ve o milletindir.

Bir millet, varlığı ve hukuku için bütün kuvvetiyle, bütün fikri ve maddî güçleriyle alâkadar olmazsa, bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse şunun, bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz.”

***

O halde önce siyasi partileri, emperyalizme uşaklık eden özel olarak yetiştirilmiş kadrolardan kurtarmak gerekir. Millet, kendi kaderini kurtarmak, yani Türkiye’yi işgalden kurtarmak istiyorsa, önce siyasi partileri işgalden kurtarmalıdır.

Kaynak: Arslan Bulut

This entry was posted in Gündem. Bookmark the permalink.

Comments are closed.