TARSUS’UN KURTULUŞU’NUN 93. YILI KUTLU OLSUN (27 Aralık 1921)

TARSUS’UN KURTULUŞU’NUN 93. YILI KUTLU OLSUN (27 Aralık 1921)

KARBOĞAZI ZAFERİ (28 Mayıs 1920)                                                     Osmanlı İmparatorluğuI. Dünya Savaşı‘nı kaybetmiş, ordusu Mondros Ateşkes Antlaşması‘yla silahsız bırakılmıştı. Osmanlı askerleri terhis edildi fakat Anadolu‘da işgale karşı direnmek için Kuvâ-yi Milliye birlikleri oluştu. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan 47 gün sonra Fransızlar antlaşmayı ihlal ederek 17 Aralık 1918 tarihinde Mersin‘i, Güneybatı tarafını ise İtalyanlar işgal etti.

Fransızlar Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz ile bağlantısını kesmek amacıyla Türk kuvvetlerinin yardım yolu olan Gülek Boğazı‘nı ilhak etmeye başladı. Gülek Boğazı’nın kontrol edilmeye çalışıldığını gören Kuvâ-yi Milliye kuvvetleri ve Fransızlar arasında çatışmalar başladı.

              Fransızlar Toros dağlarından geçen demiryolunu denetlemek için Pozantı‘da bir birlik konuşlandırmışlardı. ‘Pozantı Fransız Garnizon Komutanı’ “Verdün kahramanı” Binbaşı Menil’di. Bir bacağını Verdün’de kaybetmişti. Yardımcısı Georges Journois’di. (Journois daha sonra generalliğe kadar yükselecek ve İkinci Dünya savaşında çarpışacaktır.) Komutan Menil’in eşi ise Başhemşire olarak Pozantı güneyindeki Belemedik köyünde kurulmuş olan küçük sahra hastanesini yönetiyordu. Ancak Kuvai Milliye Pozantı’yı güneye bağlayan demiryolunu ele geçirince, Menil kuvvetleri kuşatılmış oldu ve Fransız kuvvetleri Adana Komutanı General Dufreux (Düfyo) emriyle uçaktan atılan pusulalarla Gülek Boğazı’nın tehlikeli olduğu, fakat Yayla Çukuru (Gülek), Namrun, Gözne üzerinden Mersin’e geçmesini, oradan Fransız gemilere alacaklarını bildirdiler. Bu emir üzerine Menil Pozantı’yı boşaltarak çekilmeye karar verdi. Sürpriz bir kaçış planlamıştı. Kaçış için 26 Mayıs 1920’yi 27 Mayıs 1920’ye bağlayan geceyi seçti. Fransız Taburu 9 subay, 696 er, 1 yaralı subay, 8 yaralı er, 4 süvari, 44 Rum ve Ermeni sivil, 39 Türk esirleri ile 10 ağır yaralıları olduğu halde Pozantı’dan ayrıldılar. Fransız taburunun bu yürüyüşü hızlı, sessiz gerçekleşiyordu Yanlarına Türkçe bilen Ermeni kılavuzları ile şoseyi takip ederek Tekir’e geldiler. Buradan Elmalı Boğazına doğru ilerlediler. Fakat yöredeki çobanlarla karşılaştılar. Bilgi almak, yol bulmak için yardım istediler. Binbaşı Menil’in aldığı bütün önlemlere boşa çıkmıştı. Çobanlık eden Kumcu Veli ve Yanık Hacca Güleklilere haber ulaştırmayı başardı. Genellikle Güleklilerden oluşan 44 kişiden 10 kişi artçı, geriye kalan 34 kişinin yarısı Kar Boğazı’nın Delmeli Mezarlık vadisinin batı kısmına, diğer yarısı doğu kısmına pusuya yattılar.

               28 Mayıs sabahı erken saatlerde pusuya yattıkları yerde sabırla Fransız kuvvetlerin gelmesini beklediler. Tamamı ateş hattına girmeden hiç kimse ateş etmedi. Bir atış sonrası çapraz ateş altına alınan yorgun Fransız kuvvetleri neye uğradıklarını şaşırdılar. Ağır silahlarını katırlara yükledikleri için ürken katırlar kaçınca hafif silahlarıyla kaldılar. Fransız kuvvetleri ağır kayıplar verdiler. Gülekliler Fransız kuvvetlerine teslim olma çağrısı yaptı. Türkçe bilen Ermeni tercüman Artin “Kumandan teslim olmayı kabul ediyor. Görüşme yapmak için içinizden rütbeli birisini ister” diye seslendi. O anda ateş kesildi.  Gülekli Kemal, yanında Fransızca bilen Albayrak müfrezesinden Besim Bey olduğu halde Fransızların yanına kadar geldiler. Binbaşı Menil, yenilmişliğin ağırlığı acısıyla birlikte heyecanlı ve soğuk terler döküyordu.  Bir an için ayağa kalkarak “Olanları kabul ediyorum, içinizden rütbeli bir subay ile görüşmek, şartlarda anlaşmak isterim” dedi.  Kemal Bey, isteği kabul etti. Ancak rütbeli kumandanın Panzin Çukurunda (Yayla Çukuru-Gülek) olduğunu orada görüşme yapılacağı üzerinde anlaşıldı. Gece saat 12.00’de (28 Mayıs’ı 29 Mayıs’a bağlayan gece yarısı)  Panzın Çukurunda bir köy evinde kilimlerle düzenlenmiş bir salonda Fransız Binbaşı Menil, yanında Yüzbaşı Jousse ve tercümanı Artin olduğu halde  buluştular. Gelgez’deki pınar başında Türk’ün alicenaplığı ve hoşgörüsü ile karşılandılar. Sonra yer sofrası hazırlandı. Bulgur pilavı ayran, turşu ikramı yapıldı. Fransızlar zehirleniriz korkusuyla isteksiz davranınca önce     

             Güleklilerle birlikte komutanlar yemekten yediler. Bunu gören Fransız esirler de yemeklerden yemeğe başladılar.

            Daha sonra Çamalan Jandarma Komutanı Mehmet Tevfik ve Merkez Süvari Takım Komutanı Kemal ile aşağıdaki 10 maddeden oluşan anlaşmayı kabul ettiler.            

            1-Esirlerin hayatı ve bütün malları güvenlik altında bulundurulacak:

            2-Esirlerin iaşesi Türk hükümetine sağlanacak

            3-Esirlerin aileleri ile yapacakları mektuplaşmalara sansüre tabi tutulacak

            4-Esirlerin memleketlerinden gönderilen koliler muayeneden sonra esirlere verilecek

            5-Subaylar arasında milletler arası hukuka göre muamele yapılacak

            6-Hasta ve yaralılar Türk hastanelerinde tedavi altına alınacak

            7-Daha önce Belemedik’te esir alınan ve halen orada bulunan Bayan Menil, Fransız komutanına teslim edilecek

            8-Türk vatandaşı olduğu halde Fransızlarla işbirliği yapan Ermenilere kanunun emrettiği şekilde muamele yapılacak

            9-Binbaşı Menil’in kılıcı kendisinde bırakılacak

            10-Silah ve teçhizat teslimi yapıldıktan sonra tabur eratı kendisine gösterilen yerde istirahat edecek ve daha sonra hükümetçe gösterilen kamplara gönderilecek.

            Menil, özellikle bu protokol kabul ettikten sonra Menil askerlerine hitaben şu konuşmayı yaptı:

“Fransız hükümetinin, bizim Pozantı’da mahsur bulunduğumuz sırada iki defa Kavaklı han şosesini bir defa da şimendifer hattını takiben göndermek istediği imdat kuvvetlerinin, Pozantı’ya ilerlemek için yaptığı taarruz muvaffak olamadı. Tayyare vasıtası ile gönderdikleri talimatta, Bizim kurtulabilmemizi kendi idaremize terk ederek,  Pozantı’dan huruç hareketi yapmamızı, gönderdikleri krokide gösterdikleri yolu takiben  Gülek, Namrun (Çamlıyayla), Gözne istikametine hareketle Mersin civarına varmamızı, Mersin civarına vardığımızda deniz toplarının himayesinde bizi içeri yani Mersin’e alabileceklerini ve şose yolunu katiyen takip etmememizi, çünkü Kavaklı han ile Çamalan arasında 15.000 kişilik Türk kuvvetleri bulunduğunu bildiriyordu. Biz de pusuya düşürüldüğümüz zamana kadar vazifemizi tamamen ve harfiyen yaptık. Ne yapalım ki talih bize yardım etmedi. Vazifenizi çok iyi ifa ettiğinizden dolayı hepinizin ellerinden sıkmak isterim. Fakat şimdi buna ne sizin ne de benim vaktim müsait değil. Yine de şerefli Türk ordusuna teslim olduğumuzdan dolayı müteselliyim. Hayatımız taht-ı emniyete alınmıştır.”

Ayrıca “Savaş hatırası kılıcımı almayın, askerlerimin de silahlarına dokunmayın” diyordu.  

Kılıcının kendisinde kalması ancak askerlerin savaş kuralları gereğince silahlarının alınacağı, güvenliklerinin sağlanacağı hususunda anlaşıldı. Hazırlanan anlaşma şartlarını belirten yazılı kâğıt üzerine imzalar atıldı. 29 Ağustos 1920 Cumartesi günü Binbaşı Menil ve Fransız esirlerin silahlar teslim alındı.

             Karboğazı Baskını, Çukurova’nın kurtuluşunda bir dönüm noktasıdır. Ankara Anlaşması‘nın temelini oluşturması yönüyle çok önemlidir. Kesin Türk zaferiyle sonuçlanan çatışmada, Fransız kuvvetleri 200’ün üzerinde kayıp verdiler. 100’ü yaralı olmak üzere 650 er ve 1 Binbaşı 23 subay esir alındı. Fransız esirleri Bucaklı Hasan Ağa Bucak köyüne götürdü. Bu önemli başarılarının ardından olayın kahramanlarına Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Devamlı başarılarınızı tebrik eder, size ve kahraman Kuvâ-yi Milliyemize selam ve teşekkür ederim. ” telgrafı iletildi ve Karboğazı kahramanı Gülekliler tebrik edildi.

KARBOĞAZI SAVAŞINA KATILANLAR KAHRAMANLAR 
Karaisalı Jandarma Komutanı Üsteğmen Hasan Akıncı (Kara Afet)

Çamalan Jandarma Komutanı Mehmet Tevfik
Merkez Süvari Takım Komutanı Kemal

Jandarma Çavuşu Cevdet
Aydınlı aşiretinden bir grup

Kenzinli Bodur Ali
Kenzinli Karaca Mehmet

KAHRAMAN GÜLEKLİLER

Abbak Fakir
Alışlı Hasan

Deli Hasan

Dubaracı Mehmet

Kumcu Veli                                                         
Demirci Mehmet

Er Fettah

Güngör Reşit

Hacı Hüseyin

Hamit Hoca

Işıl Süleyman
Karahacı Ahmet

Keçeli Recep

Kelle Mustafa
Konur Ali

Kör Emin

Köse Mehmet (Halil)

Lütfi Hoca

Muhtar Cin Osman

Musduk Mustafa

Ötebaş İbrahim

Piyade Ali

Reşid Ali
Rıza Çavuş

Süren Kamber

Şahbaz Yusuf

Tırlık Molla Mehmet

Tingil Fatma  

Yanık Hacca

KIRKDÖRT YİĞİT

Tam kırkdört yiğit,

Kırkdördü de birbirinden yiğit

Kırkdördü de birbirinden yürekli

Kırkdördü de birbirinden Gülek’li

     Alpaslan’ın yiğitleri gibi kahraman

     Alpaslan’ın yiğitleri gibi korkusuz

Karboğazı’nda o gün

Fransız’ın aklı şaştı

Kırkdört yiğidi görünce

Dağlar bile uysallaştı

     Yıldırım oldu, şimşek oldu yiğitler

     Vatanla, bayrakla doldu yiğitler

Karboğazı’nda o gün

Hürriyet en büyük haktı

Kırkdört yiğidi görünce

Vatan ayağa kalktı

      Hepsi bir bayraktı, vatandı o gün!

      Vatanı özünde tutandı o gün!

Tam kırkdört yiğit,

Kırkdördü de birbirinden yiğit

Kırkdördü de birbirinden yürekli

Kırkdördü de birbirinden Gülek’li

      Alpaslan’ın yiğitleri gibi kahraman

      Alpaslan’ın yiğitleri gibi korkusuz

Kenan ŞAHBAZ

* * *

ŞEHİT MOLLA KERİM (Kerim Çeliktaş)

Molla Kerim, Karabucak köyünden Abdurrahman Kahya’nın oğludur. Çok küçük yaşında Kuran öğrenmiş hafız olmuştu. Çifcilikle uğraşırdı. Boş zamanlarında çocuklara gençlere Kuran-ı kerim öğretirdi. Geniş omuzlu, uzun boylu idi. Çok gür sesi ile erişilmez bir imana sahipti. Okuduğu Kuranla insanlara ayrı bir huşu verirdi. Fransızların ve Ermenilerin zulmü içini kemiren bir yara olmuştu. Yara daha da derinleşiyordu, bu yara ya onu bitirecekti ya da o bu yarayı… Bir gece içindeki heyecanla, elinde tüfeği, belinde fişeği, birde yanına aldığı azık bohçasını yanına aldı ve çocuklarına, karısına, anasına ve babası Abdurrahman Kahya’ya veda ederek yola çıktı. Kısa zamanda Molla Kerim birçok köye ulaştı. Molla Kerimi tanıyanlar, onunla beraber oluyor, milli mücadelenin hazırlıklarına başlıyorlardı.

Molla Kerim asker değildi. Ne komutanlık yapmış ne de bir bölüğü eğitmişti. Fakat içindeki azim ve vatan sevgisi her türlü fedakarlığa hazır bir komutan yapmıştı. Diğer Kuvayı Milliyeciler ile haberleşmeye başladılar. Adını değiştirdi, Molla Kerim değil artık “Fettah” yani “Yol açan” anlamına gelen takma adı kullanacaktı. Grubu ile birlikte Tarsus bağlarına, Fransızların karakollarına, zapt edilen çiftliklere saldırılarda bulundular. Fransızları rahatsız etmeye başladılar. Kısa sürede Molla Kerim’in hizmetleri duyuldu ve grubu büyüdükçe büyüdü.

Milli Kuvvetler Komutanı Sinan Tekelioğlu, Fettah’ın mücadelesini duymuştu. O ve grubu ile birlikte hareket etme karar aldı. 31 Mart 1920 de Çamalan yolu üzerindeki düşmanı temizlemek için harekete geçti. Çetin mücadelelerden sonra, düşman askerlerinin çoğu orada öldü. On sekiz saat boyunca mücadele vermek zorunda kaldılar. (Bu mücadele sırasında Şıhlı köyünden genç Abdurrahman şehit düştü.) Pek geniş alanda düşmanla karşı karşıya kalan Molla Kerim’i, Sinan Tekelioğlu Tarsus Grup Komutanı yaptı. İlerleyen dönemlerde Çeliktaş Müfreze Komutanlığı yaptı.

Tarsus düşman işgali altında inliyordu. Pozantı düşman işgalinden kurtulmuştu. Kırk dört Gülekli mücahit Karboğazı baskını ile Fransız Binbaşı Menil’in taburunu esir etmişti… Sıra Tarsus’un kurtuluşunda idi…

İlerleyen günlerde Tarsus’ta mahsur kalan Fransızları kurtarmak için iki binden fazla kuvvetle Fransızlar, 27 Temmuz günü hareket ettiler. Tarsus grubunun en kuvvetli müfrezesi olan Molla Kerim’in Çeliktaş Müfrezesi toplandı. Molla Kerim ‘Ya Tarsus kurtarılacak ya da namus uğruna şehit düşünceye dek dövüşecek’ parolasıyla hazırlıklar başlansın, ‘Fransız görsün bakalım nasıl dövüşülürmüş’ diyordu. Tarsus çayına doğru hareket ettiler. Gelen düşman bölüğü ile karşı karşıya geldiklerinde hâkim olmak çok zordu. Cephane tükeniyordu ve bir ara Fransızlar durdurdular. Molla Kerim abluka altına alındıklarını anladı, çekile bilirlerdi ama çekilmeyi Türklük gururuna yediremedi. “Savaş bu ölmekte var kalmakta” dedi. Teslim olmaktan başka çare de yoktu. Teslim olan Molla Kerim ve müfrezesini esir alan Fransızlar, onları önlerine kattılar. Ellerini kollarına bağladılar, yanlarına Ermeni nöbetçiler koydular.

Müfrezenin esir düştüğünü öğrenen Milli Kuvvetler ise yapılacak tek şeyin BAC Köprüsü (Justınyanus) geçen kafileyi top atışlarına tutmak olduğuna karar verdiler. BAC Köprüsüne doğru yaklaşan kamyondaki esir mücahitlere Ermeniler, Molla Kerim’i sordular. “Tanımıyoruz, görmedik, bilmiyoruz” gibi cevap verdiler. Bunun üzerine hepinizi diri diri yakacağız. Gelsin sizi Molla Kerim kurtarsın” dedi. Bu sırada Ermeni Çavuş onu tanıdı; ‘Bu Molla Kerim’dir, demek ölmemiş’ dedi ve üzerine atladı. Ellerini kollarını ve ayaklarını sıkı sıkıya bağladı.

Ermenilerde Molla Kerim’in başına toplandılar ve ‘Pis Türk. Seni gökte ararken yerde bulduk. Demek kahraman Molla Kerim sensin’ dediler. Tam bu sırada kafile BAC Köprüsünden geçiyordu. Birdenbire her yan top sesleriyle inlemeye başladı. Milli kuvvetlerin atışları başlamıştı. Atılan top güllelerinden biri Molla Kerim’in içinde bulunduğu kamyona tam isabet etti.

Ne yapacağını şaşıran Ermeniler yaylım ateşine başladılar. Bu sırada ani bir hareketle ellerini ve kollarını çözebilen mücahitlerin çoğu kendini köprüden dereye attı. Molla Kerim ise elleri, kolları sıkı sıkı bağlı olduğundan yerinden kıpırdayamadı. Ermenilerin açtığı yaylım ateşi sonucu tüm vücudu delik deşik oldu. Orada can Verdi. Birçok esir Mücahit ise o kargaşa sırasında kaçmaya başlamışlardı.

Molla Kerim, öz yurdunda, kendi vatanının namus ve hürriyeti için silaha sarılan bir kahramandı. Molla Kerim’in şehit düştüğü Tarsus’ta bir anda çınlamaktaydı. “Molla Kerim, şehit düştü…” (28 Temmuz1921)

Molla Kerim, Ermenilerin şu günde soykırım diye bahsettikleri günlerde Ermeni faaliyetlerinin ve özellikle şehrimize verdiği tahribatlarının bir göstergesinden bir parçadır. Molla Kerim’i Tarsus o çınlama sesinden sonra hiç unutmadı. BAC köprüsünden geçip her otogara gidişte Molla Kerim’in şehitlik destanı düşünülür, bazen adının bir okula verildiğinden tanımayanlar Kerim Çeliktaş’ da kim derler, Cetvel de Molla Kerim Anıtında ona bakarken onun bizler için fedakârlıklarını düşünürler…

Molla Kerim’in Çeliktaş Müfrezesinde onunla birlikte birçok zorluğa katlanan, esir düşen kişilerin arasında şu isimler de yer almaktaydı: Güllü Fakı Mehmet Efendi, (Kösebalcı köyü) Hasan Çakır, (Kürtmusa köyü)

TARSUS’UN KURTULUŞUNDA ŞEHİT DÜŞENLER

Şehit Mustafa 22 yaşında, Şehit İshak 60 yaşında Tarsus’u Düşmanlardan kurtarmak için şehit düştüler…

Eshab-ı Kehf Şehitler Abidesi unutulmamalı!

Fransızlara karşı Tarsus Müdafa-i Hukuk Cemiyetini 10 Mart 1920 günü Soğucak köyünde kuran Belenkeşlikli Hacı İshak Ağa Fransızlarla yapılan Tarsus Bağlar Harbinde 19 Temmuz 1920 gecesi 60 yaşında, Mustafa Nail 22 yaşında beraber yan yana Eshabı Kehf te şehit düştüler.

1 Mart 1920 günü Mersin Arslanköy’e gelerek ilk örgütlenmeyi yapan, İlk Kuvayı Milliye’yi Soğucak Köyünde Tarsus Müdafa-i Hukuk Cemiyetini kuran, Tarsus Demirbaş Müfrezesi komutanı 1898 Adana Saimbeyli Yardibi köyü doğumlu Adana Darulmuallimin mezunu öğretmen 22 yaşındaki Mustafa Nail, Mersin Subendi, Mezitli Kale Köyü Başnalar, Hacı Talip, Gudubes Tırmıl savaşlarına müfrezesiyle katıldı… Mustafa Nail kendisi gibi öğretmen olan Mitat Toroğlu ile 20 Haziran 1920 gecesi Köle Musalı Nacarlı köyündeki Hacı Talip Ağa’nın çiftliğine baskın düzenleyerek çiftliği Fransızlardan geri alarak 100 Fransız askerini esir aldı…. Tarsus Bağlar Harbinde 60 yaşındaki Soğucaklı Hacı İshak Ağa ile yan yana beraber şehit düştü…

BÜTÜN ŞEHİTLERİMİZE VE GAZİLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET DİLERİM. MEKANLARI CENNET OLSUN. IŞIKLAR İÇİNDE OLSUNLAR.

This entry was posted in Yazılarım and tagged , , , , , , . Bookmark the permalink.

Comments are closed.