Yalancının Mumu…(2)
Tizhoş ve Hazım, ortak çalışan iki tüccardı. Tizhoş, Hazım’ın aksine oldukça kurnaz, işini bilen ve çıkarcı biriydi. Bir gün mal alıp satmak için birlikte yola çıktılar. Giderken yolda bir küp altın buldular.
Aslında çalışmayı pek sevmeyen Tizhoş bir teklifte bulundu:
– Gel, ticaret yapmaktan vazgeçelim. Bulduğumuz bu hazineyi kârımız olarak görüp dönelim.
Hazım, Tizhoş’un önerisini kabul etti ve iki arkadaş, memleketlerine geri döndüler.
Hazım:
– Haydi, paylaşalım altınları, dedi.
Tizhoş’un kafasında başka bir düşünce vardı.
-Benim ilginç bir fikrim var. Yıllardır birlikte ticaret yapıyoruz. Birbirimize güvenimiz sonsuz. Hem kardeş sayılırız, altınları bir yere gömelim. İhtiyacımız olduğunda gelip çıkarırız, ne dersin?
Hazım, arkadaşının düşüncesinde herhangi bir art niyet olmadığını umarak kabullendi bu fikri. Kendilerine gereken kadarını alıkoydular. Gerisini götürüp şehrin çıkışındaki ulu bir ağacın dibine gömdüler. Aradan günler geçti. Hazım’ın parası bitmişti. Arkadaşına:
– Benim hiç param kalmadı, biraz altın çıkaralım mı? diye sordu.
Tizhoş:
– Tabi, dedi. Bana da gerekiyordu para.
Gittiler küpü koydukları yeri kazdılar. Fakat o da ne! Altının yerinde yeller esiyordu.
Tizhoş kuşkulu kuşkulu baktı arkadaşına:
– Demek, dedi. Sen benden habersiz gelip açtın altını.
Hazım neye uğradığını şaşırmıştı. Tizhoş, boğazına sarılmış, gırtlağını sıkıyor bir yandan da bağırarak suçluyordu onu. Ne yaptılarsa olmadı. Çareyi kadıya gitmekte buldular.
– Kadı Efendi, diye başladı Tizhoş, durum böyle böyle…
Kadı, eliyle sakalını kaşıdı. Bir ona baktı, bir diğerine. Doluya koydu olmadı, boşa koydu dolmadı. Şaşırtıcı bir öneride bulundu:
– Tek çıkar yol, gidip ağaca sormak. Onun tanıklığına göre hüküm vereceğim.
Ertesi gün gidilecekti. Tizhoş, o gece ihtiyar babasını sıkıştırdı:
– Ağacın gövdesi oldukça geniş. Sen içine girip Kadı’nın sorusuna, “Altınları Hazım çıkardı.” Diye cevap vereceksin.
Adamcağız, “Oğlum yapma etme, ben şimdiye dek kimsenin hakkını yemedim, haksızlık yapmadım, yalan söylemedim. Bir ayağım çukurdayken beni böyle çirkin bir işe alet etme.” dediyse de ona engel olamadı. Sonunda kabul etmek zorunda kaldı.
Ertesi gün, erkenden gidip ağaca gizlendi adam. Kadı, yanında Tizhoş ve Hazım olmak üzere gelip ağaca sordu:
– Ey ağaç altınları kim çıkardı?
Ağaçtan ses geldi:
– Hazım çıkardı.
Hazım neredeyse küçük dilini yutacaktı. Sapsarı kesildi. Dizlerinin bağı çözüldü. Düşüp bayılıverdi oracıkta. Tizhoş’un sevinçten içi içine sığmıyordu. Kadı Efendi, göründüğü kadar saf değildi. Ağacın bu konuda şahitlik edemeyeceğini bilmeyecek kadar da bilgisiz değildi. İşin içinde bir gariplik olduğunu anlamıştı. Tizhoş, Kadı’nın bir şeylerden kuşkulandığını görünce telaşa kapıldı. Kadı, bir ateş yakılmasını emretti.
Ağacın dibinde ateş yakılınca içeride dumandan boğulmak üzere olan yaşlı adam kendisini güç bela dışarı attı. Olup bitenleri bir bir anlattı. Tizhoş’a da gereken ceza verildi.
*Kelile ve Dimme
This entry was posted in
Hikayeler. Bookmark the
permalink.