Şimdi yapılması gereken, Türk milliyetçilerinin Cumhuriyet’in kurucu ayarlarıyla ilişkisini yeniden kurması olacaktır. Bu ilişkiyi kurabilen herkesle birlikte devletimize ve egemenliğimize sahip çıkmaktır
Azerbaycan ve Ermenistan’ın, ABD’de attıkları imza büyük bir jeopolitik değişimin başlangıcı. Bölgeden Rusya’nın çıkmış olması elbette tarihî öneme sahip. Fakat bu sefer de ABD devreye giriyor. Zengezur koridoru Amerikan şirketi tarafından yönetilecek. Halbuki doğrusu herhangi bir başka ülke olmadan Güney Kafkasya devletleri kendileri halletmeliydiler. Türkiye bu konuda önemli bir fırsatı heba etti. Çünkü bu ancak Türkiye’nin öncülüğüyle başarılabilirdi. Ama 25 yıldır izlenen vahim yanlışlarla dolu iç ve dış politikalar Türkiye’yi çok ağır baskı altına aldı.
Bu durumdan sadece Türkiye değil bütün Türk dünyası etkilenecek. Hatta Türk devletlerinin son dönemde dış politikada aldıkları kararlara da bunun üzerinden bakmakta fayda vardır. Çünkü Asya Türklerinin denize çıkışı daha zor hâle gelmiştir. Bu imzadan önce Azerbaycan ve Türkiye üzerinden denizlere açılabilme ihtimâli varken, şimdi ABD devreye girmektedir.
Ve bununla Türkiye, Karadeniz hariç ABD tarafından sarmalanmış durumdadır.
Türkiye, kurulduktan Atatürk’ün vefatına kadar büyük atılımlar yaptı. Nüfuz alanını, Adriyatik Denizi ve Tuna kıyılarından Afganistan’a kadar genişletmişti. Avrupa ortalarında yani çekildiğimiz coğrafyada yeniden büyük etki sahibi olmuştuk. Bunu da sadece diplomasiyle, savaşsız başarmıştık. Ama bugün kendi coğrafyasında tutunmaya çalışır duruma geldi.
Bu durum “ben geliyorum” diye bağıra çağıra oluştu. Türkiye’yi yönetenler bu sesleri hiç dinlemediler. Şimdi vahim yanlışlarının üzerine başka bir yanlışla tüy dikiyorlar. TBMM’de “Terörsüz Türkiye” paravanı arkasında milletin ve devletin kimliğini değiştirmeye, başkalaştırmaya çalışıyorlar.
Dış politikada meselelerin tek başına ele alınması daha doğru denebilir. Daha faydalı da olacaktır. Ama bütün meseleler içeriyle de doğrudan ilgili. İçerideki birlik ve devletin temel sütunlarındaki bozulma dünyanın her tarafından görülüyor. Bu görüntü de emperyalizmin ekmeğine yağ sürüyor.
Tam bir kulampara sarması. Ve bundan kurtulmanın yolu da bu değil.
Yollar yapılırken
Bir önceki yazımı, “CHP Cumhuriyet’in kurucu ayarlarıyla yeniden buluşmalıdır.” diyerek bitirmiştim. Peki, kurucu ayarlarla yeniden iletişim kuracaklar sadece CHP ve CHP’liler mi olmalı? Elbette değil. Değerli Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’in ifadesiyle, “herkesin kendini yeni baştan inşa etmek zorunda olduğunu kabul etme zamanı. Yeniden büyük yenilenme çağı. (X hesabı, 19 Temmuz 2025)”
Hoca haklı. Herkes kendini hesaba çekmeli. Türk milliyetçileri de kendilerini hesaba çekmeli. Çünkü bu devletin kurucu fikri milliyetçilik, Türk milliyetçiliği. Devleti kuranlar da Türk milliyetçileri.
Öncelikle doğru bilinen bir yanlışı ifade etmek lazım. Milliyetçi dendiğinde Milliyetçi Hareket Partili milliyetçilerin akla gelmesinden vazgeçilmelidir. Çünkü milliyetçilik bir camia meselesi değil, fikir meselesidir. Ama Türk milliyetçileri de Cumhuriyet’in kurucu ayarlarıyla yeniden ilişki kurmalıdır. Hadi toptan olmasın, önemli bir kısmı diyelim.
Bunun sebeplerinden birisi de Atatürk sonrasındaki siyasi seyirdir. Merhum Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün 19 Mayıs Nutku (1944) çok önemli bir kırılma ânıdır*. Konuşmada İnönü Türkiye için, “milliyetçi Türkiye” ya da “millî ülküler üzerine kurulmuş bir devlet” der. Ama “Irkçılık ve Turancılık” suçlamasıyla “Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağız.” da der.
Siyasi rekabet bütün haşmetiyle ortaya çıkmıştır artık.
Sonra 1969’da MHP kurulur. Irkçılıkla suçlanan ama beraat edenler artık siyaset sahnesindedir. İlk programında, “Devlet Anlayışımız” başlığı altında, “Milletin bölünmezliği, vatanın parçalanması ülküsünü temsil eden Türk Devletinin ‘Millîliği’ vasfından asla vazgeçilemez. (M 2)[i]” demektedir.
Bugün de aynısı var. “Parti programında Türkiye Cumhuriyeti devletinin; ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü korumak, üniter millî devleti ilelebet baki kılmak” deniyor.
Daha önceki PKK açılımı yeniden ama başka isimle gündemde. “Terörsüz Türkiye” deniyor. 28 Şubat 2015’teki Dolmabahçe açıklamasında bölücü başının mesajını Sırrı Süreyya Önder okumuştu.
Açıklamada, “… asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yı bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum.” cümleleri vardı.
Arkasından 21 Mart 2015’te, Nevruz’da, Diyarbakır’da bebek katilinin mektubu okutturuldu. Orada da “Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte … kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim … Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp Parlamento üyeleri ve İzleme Heyetinden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme komisyonundan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumun yaşarız.” denmişti.
Bugün ilkelerde anlaştıklarını açıkladılar. O gün de bugün de anlaştıkları da nedir, bilinmiyor. O günkü “Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu” şimdi, önce “Terörsüz Türkiye” iken sonra “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” oldu.
2015’te neler ve nasıl olduysa bugün de aynısı oluyor. Ama o sefer vazgeçildiğinde, hendeklerde, bine yakın şehit, binlerce gazimiz oldu.
Anlayacağınız bölücü teröristler hedeflerinden hiç sapmamışlar ve vazgeçmemişler. İktidar da aynı. AKP iktidar, Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı. Bu sefer ortağı MHP ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli. Yani “Millî devlet” temel hedefimiz diyenler.
Bir yol bulmak ya da yapmak
15 Temmuz ihanetini başımıza bela eden aynı menzilin yolcularıyla birlikte yürümek, devletin yönetilemez hâle getiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini getirmek, devleti tarikat ve cemaatlerle birlikte yönetenlere destek olmak, teröre ve terörizme teslim olmak neyin nesidir?
Eğer, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında yeniden seçime gidilmesinin önü açılmasaydı bütün bunlar yaşanmayacaktı. 2015’ten bu yana koskoca 10 yıl kaybedildi. Eğer proje ortaklığı değilse Türk tarihinin en vahim hatası olarak anılacak. Bedeli de etrafından çevrilmiş, Türk Dünyasıyla ilişkisi emperyalizmin kontrolü altına girmek üzere olan, güneyinde terörün kurmak üzere olduğu devlet, Akdeniz ve Ege Denizi’nde meseleleri büyüyen, millî egemenliği tehdit altındaki Türkiye oldu.
Bir bölücünün sosyal medyadaki, “Türkiye, büyük Kürdistan’ın özerk bir bölgesi olsun.” paylaşımı, geldiğimiz aşamayı gösteriyor.
Şimdi yapılması gereken, Türk milliyetçilerinin Cumhuriyet’in kurucu ayarlarıyla ilişkisini yeniden kurması olacaktır. Bu ilişkiyi kurabilen herkesle birlikte devletimize ve egemenliğimize sahip çıkmaktır. Aksi, Türk milletinin geleceğinin büyük oranda kaybedilmesi anlamına gelir.
* Daha geniş değerlendirme için 21 Eylül 2021tarihli “Türk’süz Atatürkçülük ve Atatürk’süz Türkçülük” ( https://millidusunce.com/turksuz-ataturkculuk-ve-ataturksuz-turkculuk/ ), 31 Temmuz 2023 tarihli “Milliyetçilerde ve devlette eksen kayması” ( https://millidusunce.com/milliyetcilerde-ve-devlette-eksen-kaymasi/ ), 23 Ekim 2023 tarihli “Milliyetçilik suç değildir!” ( https://millidusunce.com/milliyetcilik-suc-degildir/ ) yazıma bakınız lütfen.
Yazar: Hakan Paksoy Millî Düşünce Merkezi