May 19

AHMET YESEVİ KÜLTÜRÜ (2)

AHMET YESEVİ KÜLTÜRÜ (2)

Hoca Ahmed Yesevî’nin Orta Asya’daki Türkler arasında başlattığı bu tasavvufî hareketin bir benzeri yaklaşık bir asır sonra Anadolu’da ortaya çıkmıştır. Yesevi Kültünü benimseyen Yunus Emre, Yesevî’nin izinden giderek Anadolu halkı arasında ortak bir tasavvufî anlayışın oluşmasına saf, arı, temiz Türk Dili’ni ustaca kullanarak öncülük etmiştir. Türk tasavvuf şiirinin oluşumuna büyük katkı koyan Yunus Emre önemli ölçüde Ahmet Yesevi’den etkilenmiş bu etki, Ahmet Yesevî’nin, kimi dörtlükleri:

Hâlikımnı izler min / Tür kün cihan içinde

Tört yanımdan yol indi / Kevn ü mekân içinde, biçiminde olan hikmet ağırlıklı deyişleri

Yunus Emre’de:

Adım adım ileri / Bu âlemden içerü

On sekiz bin âlemi / Geçdüm bir tağ içinde, rastlayışımız kusursuz bir nazire örneği olarak karşımıza çıkmakta ve bu etkinin önemli kanıtlarından biri olarak görülmektedir.

Ahmet Yesevî’den önemli ölçüde etkilenen Yunus Emre, anlamı ‘Onları cehennem köprüsüne doğru götürün’ ayetine telmih olan kıldan ince kılıçtan keskincedir ifadesi ile başta Yesevî olmak üzere Hâkim Ata, Muhyî, Sıdki Baba ve Kaygusuz Abdal gibi söyleyerek:

Sırat kıldan incedir / Kılıçtan keskincedir

Varıp anın üstüne / Evler yapasım gelir, biçiminde dile getirmiştir.

Ahmet Yesevî’nin Doğu Türkçesi ile söylediği:

Hâce Ahmed minim atım tüni küni yanar otım

İki cihanda ümîdim minge sin ok kirek sin, biçimindeki deyişi Yunus Emre’de:

Yunus durur benim adum gün geldükçe artar odum

İki cihanda maksudum bana seni gerek seni biçiminde söylenmiştir.

Yunus Emre, Ahmet Yesevi kültüne sahip çıkıp Anadolu’da Yesevilikten gelen dört kapı öğretisini kırk makamla donatarak Bektaşilik felsefesini oluşturan Hacı Bektaş Velî’nin öğretilerinden, hikmetli sözlerinden ve özgün deyişlerinden önemli ölçüde etkilenmiştir.

Yunus Emre Hacı Bektaş Velî’nin gönül üzerine söylediği:

“Gönül, cennete benzer.”

“Gönül Kâbe’den daha üstündür, çünkü gönül, Tanrı’nın nazargâhıdır.”

“Tanrı ile bütün nesneler arasında perde vardır; fakat gönülle Tanrı arasında perde yoktur.” biçimindeki sözlerini kendine özgü şiir potasında yoğuran Yunus Emre:

Duruş kazan ye yedir / Bir gönül ele getir

Bin Kâbe’den yeğrektir / Bir gönül ziyareti.

Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet bile / Elin, yüzün yumaz değil, biçimindeki deyişlerle Yesevi Kültünün Hacı Bektaş felsefesini yönlendiren ve kendisine sirayet eden etkiyi Yunus’ça dile getirmiştir.

 

 

Alıntı: M Yardımcı

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | AHMET YESEVİ KÜLTÜRÜ (2) için yorumlar kapalı
May 18

ZİYA PAŞA’DAN TERCÎ-İ BEND (7)

ZİYA PAŞA’DAN  TERCÎ-İ BEND (7)

 

Îmtizâc ü akl da olsan dahi reşk-i melek

Çünki sâdıksın ya huysuzdur adın yâhud eşek

 

Mûsta’ldlikle çıkar nâmın uyarsan halka pek

Mümtezic derler eger töhmetde olsan müşterek

 

Doğruluk derdile akim var ise çekme emek

İstesen de çünki imkânsızdır icrâ eylemek

 

Gelmej^ce elden ıslâhı varup üzme yürek

Hoş geçürmek ist^^en vaktin bunu bilmek gerek

 

Derde uğrar kim sadâkat etse elbet Devlefe

İstikâmet mahz-ı cinnetdir bu mülk ü millete

 

Güzel huylu, akıllı bir kimse de olsan ve hattâ, melekleri bile kıskandıracak durumda bulunsan: raâdemki -devletine,milletine karşı- sâdıksın, namuslusun, doğrusun, dürüstsün; o hâlde adın ya huysuz, ya da eşektir!

 

Halkın gidişine tam ayak uydurursan becerikli, anlayışlı diye tanınırsm; kabahat, suç hususunda da onlarla aynı görüşü paylaşırsan, uysal tabiatlı, uyumlu derler.

 

Şayet aklın var ise, doğruluk derdine (!) düşerek, sakın -boşuna- emek çekme; çünki, sen istesen de herkesi düzeltmek, doğruluğu her tarafta uygulamak mümkün değildir.

 

İşleri düzeltmek elinden gelmeyince kalbini üzme, gönlünü sıkma; vaktini, ömrünü hoş, rahat, kaygısız geçirmek isteyen bir kimse, bunu iyi bilmelidir.

 

Çürki: Her kim Devlet’e doğrulukla bağlılık gösterirse, hizmet ederse O’nun başı derde girer; bu Devlet’e ve Millet’e karşı doğru hareket etmek, hâlis cinnettir, yani düpedüz deliliktir!

 

 

 

 

 

Devam edecek

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | ZİYA PAŞA’DAN TERCÎ-İ BEND (7) için yorumlar kapalı
May 17

Ramazan’da beş milyon eve kim girdi?

Ramazan’da beş milyon eve kim girdi?

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan, Samsun İl Başkanlığınca düzenlenen bayramlaşma programında önemli veriler açıkladı. AK Parti olarak her zaman vatandaşların yanında olduklarını vurgulayan Karaaslan“Ramazanda 5 milyon haneye girdik Türkiye’de, 10 bin 40 mahallede iftar sofraları kurduk. Aklınızda canlandırmanız için şöyle söyleyeyim, Türkiye’de 32 bin mahalle var, 32 bin mahallenin 10 bininde biz vatandaşlarımızla iftarlarda buluştuk.” diye bilgi verdi.

AK Parti teşkilat mensuplarının Ramazan ayı boyunca tüm Türkiye’de kapı kapı, mahalle mahalle gezerek vatandaşın yanında olduğuna işaret eden Karaaslan, emeklerinden dolayı tüm teşkilat mensuplarına teşekkür etti.

***

AK Parti teşkilat mensupları, Ramazan’da kapı kapı dolaşıp ne dağıttı? Ramazan kolisi mi yoksa koli bedeli kadar nakit para yüklü kart mı? Koli veya kart bedeli ne kadardır? Bugün kuru gıdalardan ve sıvı veya katı yağlardan oluşan bir koliye “Ramazan kolisi” diyebilmek için an az bin lira harcamak gerekir… 5 milyon koli, beş milyar lira eder… 10 bin 40 mahallede verilen iftarlar için de bu kadar para harcansa toplamı en fazla 10 milyar lira eder. Yani 673 milyon dolar…

Peki bu para, yirmi yılda devletin 2.5 trilyon dolarını harcayan bir parti için ne anlam ifade eder? Veya kendi zengin sınıfını oluşturmuş bir iktidar partisi için ne anlam ifade eder…

673 milyon dolar, devletten ihale alanların ödediği komisyonlardan bile küçük bir rakamdır…

Rakam küçüktür ama Ramazan boyunca beş milyon eve girmiştir!

Bu kolilerin, yardımların veya iftarların parası, devletin kesesinden çıkmamış gibi görünebilir ama, faturaların, il başkanları tarafından, salma yöntemiyle AK Parti kontrolündeki projelerden veya alımlardan ihale alan iş adamlarına ödetildiği düşünülürse, sonuçta paranın yine halkın cebinden çıktığı anlaşılır.

Bu uygulama bir İslam ülkesi için uygun mudur peki?

***

İslâm dini açısından konu incelenecek olursa, Kur’an’da “serveti zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet haline getirmeyin” denildiğine göre, zekâtı devlet vergi olarak toplayacak, asgari standartları tutturamayan vatandaşına o standarda erişecek kadar para yardımı yapacaktır. Bu miktarı da kamu bankaları aracılığıyla her vatandaşın hesabına yatıracaktır… Böylece, kapı kapı dolaşıp kimsenin evine, üzerinde parti amblemi bulunan koliler bırakmayacaktır. Hiçbir vatandaşın gururu kırılmayacaktır… “Çalışıyorum ama kazancım yetmediği için farkı devlet karşılıyor” diye düşünecektir. Almanya’daki uygulama budur… Hiçbir parti, bu kuralı çiğneyemez ve devletin genel bütçeden karşıladığı bu yardımları parti yardımı gibi gösteremez ve ne kadar Hristiyan olduğunu göstermek için de yardımları kullanamaz!

Sonra da isteyen, vergilendirilmiş kazancıyla ziyafet verir, ona kimse karışamaz…

Peki hangi uygulama İslâm dinine de uygundur; Türkiye’nin mi yoksa Almanya’nın uygulaması mı?

Hangi uygulama insan haysiyetine uygundur?

***

Sahi, Ramazan’da beş milyon eve gerçekte kim girdi, kimin parasıyla girdi? Devletin ihale verdiği iş adamlarına salma salarak düzenlenen iftar, iftar mı olur? Böyle değilse, beş milyon eve yapılan yardımların ve 10 bin 40 mahalledeki iftarların parasını kimin verdiği liste olarak açıklansın!

 

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | Ramazan’da beş milyon eve kim girdi? için yorumlar kapalı
May 16

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.” M. Kemal Atatürk

* “Eceli gelmeyene ok değmez” Yusuf Has Hacib

* “Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ın

berisinden, kimimiz kimimizi rabler edinmesin!’ Eğer yüz çevirirlerse şöyle söyle: ‘Tanık olun, Biz Müslümanlarız/ Allah’a teslim olanlarız!” Ali İmran 64

* “Dünya barışını dünya nimetlerini paylaşanlar düşünsün…” Dündar Taşer

* “Bizans’ı alan Türkler korkarım orada durmayacaklar” Vatikan’ın başı * “Kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Eliyle değiştiremezse diliyle

değiştirsin. Diliyle de değiştirmeye gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin ki bu imanın en zayıf derecesidir” Hz. Muhammed (sav)

* “Artık iktidardayız ve Rusya’nın bütün alçakları bizimle beraber!” Lenin

* “Cesur bir insanın atacağı en basit adım, bir yalanın parçası olmamaktır. Gerçeğin bir kelimesi bile tüm dünyaya bedeldir…” Soljenitsin

 

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
May 15

KÜLTÜR VE SANAT

KÜLTÜR VE SANAT

 “Sanatkâr, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ışığı ilk duyan insandır.”

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Uygarlık doruğunun merdiveni sanattır.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk

“Fikirler ve devrimler sanatla yayılır.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kanlan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk

“İlim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder.” İbn-i Sina (980-1037)

Kültür; “Toplumsal yaşam süreci içinde yaratılan ve bir topluma niteliklerini veren maddi ve manevi değerler bütünü” olarak tanımlanmakta.

Sanat; “Bir duygunun, bir düşüncenin, bir tasarının, bir olayın ya da güzelliğin beceri ve düş gücüyle anlatımına dayanan yaratıcı insan etkinliği” olarak ifade edilmekte.

Sanat felsefesi; Sanatın etkinliğini inceleyen ve sanatı tüm yönleriyle ele alan felsefi bir disiplindir. Estetik, sanat felsefesinde öne çıkar, insanı ve toplumu yüceltir.

T.C. Anayasası: Madde 27- Herkes bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.

Düşünce, tasarım, beceri, düş gücü özgürce etkinliğini gösterdikçe, sanat ve sanat ürünü özgün olmaya devam eder.

Sanatçı her türlü baskı, tehdit, yönlendirme, korku ve baskıdan uzak oldukça ürettikçe zirveye tırmanır. Bu durum esere ve sanat tarihine yansır ve özgün eser olarak sanat tarihinde yerini alır.

Toplumsal varlık olarak, toplumla birlikte kendini yeniden üretme ve varlığının bilincine varma sürecinde, zihinsel olarak ürettiklerinin bütünü olan kültür, işlevselliği açıdan maddi ve manevi kültür olarak değerlendirilmektedir.

Kültürde ağırlık sanatta olup, sanatı içermeyen bir kültür düşünülemez.

Kültürel kalkınma olmadan ekonomik kalkınma olmaz…

Yüzlerce tanımı yapılan kültürün, anlatılması için sözcükler, yazılar, kitaplar yetersiz kalmaktadır. Ucu açık, sonsuz, insanlıkla özdeş, tarihsel derinlikleri ve genişliği olan uygarlıklar simgesi kültür ve sanat, insanlık tarihinin temel taşıdır.

Atatürk’ün, “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak” hedefine ulaşmak için zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir.

 

Bir toplantı sırasında; “Efendim, sanatçı misafirlerimiz müsaadelerinizle elinizi öpüp ayrılmak istiyorlar” diyen yaverine Gazi Mustafa Kemal Atatürk şu cevabı verir:

“Ne münasebet! Olur mu öyle şey?!  Sanatçı el öpmez! Bilakis, sanatçının eli öpülür!”

 

 

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | KÜLTÜR VE SANAT için yorumlar kapalı
May 14

AHMAKLAR!

 

 

AHMAKLAR!

İki general konuşuyorlarmış. Biri ‘bende bir er var çok ahmak!’ demiş. Diğeriyse Hayır! Bende bir er var, o daha da ahmaktır!’ demiş. Tartışma çok büyümeden kimin askerinin daha ahmak olduğunu anlamak için yarışma gibi bir davranışa karar vermişler. İlk general askerini yanına çağırıp ‘Oğlum! Git bana bu 5 dolarla bir Mercedes al, gel!’ demiş. İkinci general de askerini çağırıp ‘Git bak oğlum, ben ordu evinde miyim?’ demiş. İki asker çarşıda karşılaşmışlar. İlki ‘Yahu benim general çok ahmak! Bu günün Pazar olduğunu bildiği halde beni araba aldırmaya gönderdi!’ demiş. İkincisi atılmış: ‘Benim generalim daha ahmak! Yanında telefonu dururken beni  ben ordu evinde miyim diye ordu evine gönderdi!’

 

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | AHMAKLAR! için yorumlar kapalı
May 13

“Mahkeme değil mezbahane”

“Mahkeme değil mezbahane”

 

Her şeyi ile “Amerikanvari” bir operasyondu Ergenekon… Ardından Balyoz, Askeri Casusluk ve diğer kumpaslar. Öyle ki Mustafa Dönmez’e “Zir Vadisi Araması” kumpasında polisler kamera kaydında sesin açık olduğunu fark etmeden “Amerikalı Hocaların bize anlattığı gibi” cümlesini sarf ediyordu. En basitinden Amerikalı telsize “Radyo”der… Kumpasların iddianamesinde, ek klasörlerinde aynı sözcük vardır. Amerikalı bizin Vanlılar gibi “Deniz” demezler. Kıyıları Okyanus olduğu için, Okyanus kelimesini kullanır. Lakin bizdeki Amerikancılar da Akdeniz, Ege, Karadeniz ve Marmara Denizlerine “Okyanus” diyerek ABD’ye bağlılıklarını tescil etmişlerdir.

“Kutlu Doğum Haftası” diye bir şey uydurdular. ABD’den ithal. Sözde emperyalizme karşı olan “İslamcılar” sazan gibi atladı. Diyanet yıllarca bu ihanete yol verdi. Giyim-kuşamları da birbirine benzer bu Fetöcülerin. Pantolon ve kemerlerine dikkat edin. Ses tonları genellikle efeminedir. Hocalarını, abilerini, ablalarını taklit ederler. Yürüyüşlerinden tanırım bu çeteyi. Tornadan çıkmış gibidir çoğu.

Silivri’de yasalara aykırı cezaevi yerleşkesi içinde kurulan mahkeme salonunda tanıdım hâkim ve savcılarını. Hukuksuz tutuklama kararlarını açıklarken gereksiz gülümseyişlerine mim koymuştum. Dünyanın hiçbir coğrafyasında bulunmayan duruşma salonuna “Onlarca mikrofon sarkıtma operasyonu”nda aklım, hafızam yok oluyordu. Öksürsek kayda alınıyor, “Hadi ya!” deyince: “Mahkeme heyetine hakaretten” suç duyurusunda bulunuyorlardı.

Altına özel zırhlı araç tahsis edilip; “Heykeli dikilecek savcı” dedikleri zatın askerlikten obezite sebebi ile yırttığını ima ettik diye ağır cezada yargılandık çok şükür! “Tutun kapıları kaçacaklar” uyarımıza rağmen “Yol verildi…” alenen. Ünlü “Ergenekon Kumpası Davası”nın kıdemli hâkimi Köksal Şengün’e etmediklerini bırakmadılar. Yanına monte ettikleri hâkim ve savcılar şimdi ya kaçak ya da tutuklu. Zanlıların aile mahremiyetine, hukuksuz telefon kayıtlarına girerek şantaj bile yaptılar. “Özel yetkili” adıyla her türlü hukuksuzluğu, sahte delil üreterek kamuoyunu yanılttılar. Aldıkları medya desteği ile oluşturdukları “Algı operasyonları” sonucunda canım memleketimin önemli bölümünü “Cami bombalayacaklardı” yalanına inandırdılar.

Az değildir bu Amerikan taşeronu Fetöcüler… Suçüstü yakalanınca tekmili birden “İtirafçı” olur. Önüne gelene “Kara çalıp” yüzlerce isim verip, tahliye olurlar. Hapisten yırtmak için milyonları saçıp “Borsa”ya gelir sağlarlar. Dahası utanmadan, arlanmadan, intikam almak istediklerine “O da bizden di” yaftasını yapıştırırlar. Hiç unutmuyorum… Unutursam da kanım kurusun… 11 Şubat 2011 tarihinde Silivri sözde hâkimler 163 komutan için tutuklama kararı verdi. 98’i muvazzaf yani görevde olan 134 subay mahkeme salonunun kapıları kilitlenerek tutuklandı. 29’u için ise yakalama kararı çıkarıldı.

Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz emekli Korgeneral Metin Yavuz Yalçın, o karadan hemen önce: “Yavuz, aslanım şu heyetin yüzlerine iyi bak. Maymunlar zina ediyor bakışlarında. Bunlar bizi tutuklayacak. Bizde paşa paşa yatacağız” demişti. “Olamaz” sandığım tarihi tutuklamanın şoku ile “Mahkeme değil, Mezbahane!” demiştim. Sonra bu sütunlardan “Mahkeme değil mezbahane” tespitim tarihe geçmiş oldu. Televizyonlarda aynı tabiri kullandım.

Aradan yıllar geçti. Yöntem aynı. Fetö’nün usulü…

 

Alıntı: Yavuz Selim Demirağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | “Mahkeme değil mezbahane” için yorumlar kapalı
May 12

AHMET YESEVİ KÜLTÜRÜ (1)

AHMET YESEVİ KÜLTÜRÜ (1)

Yunus’ta ustaca işlenen Dört Kapı Kırk Makam olgusu Ahmet Yesevî ve Hacı Bektaş-ı Veli sevgisi yanında Yunus Emre etkisi ile geleneğe dönüşmüş, pek çok âşık, Yunus tarzı şiirler yazmıştır.                                                                                                                          Bunlardan:

Ela gözlü pirim geldi / Duyan gelsin işte meydan

Dört kapıyı kırk makamı / Bilen gelsin işte meydan diyen Hatayi;

Evvel başta Muhammed’e selavat / Ârif isen bu manâyı ver imdi                                                            

Şeriattir, tarikattir, marifet / Hakikatten bize haber ver imdi diyen Balım Sultan;

Şeriat tarikat ikisi birdir / Marifete ermez hakikat sırdır

Hak ehli kardaşlar irehber pirdir / Dini saklı gerek dinin içinde diyen Teslim Abdal;

Şeriat şart imiş şartını bildim / Tarikat terk imiş terkini bildim Marifet söz imiş anı söyledim / Hakikat bağına ummana geldim diyen Muhyiddin Abdal en çok tanınanlarıdır.

Yunus Emre’nin pek çok şiirinde Dört Kapı, Kırk Makam olgusunun ustaca işlendiği görülür. İlk kapı olan şeriat bu dört mertebenin temeli ve en alt derecesi olup hakîkate açılan ilk kapıdır. Şeriatla ilgili:

Şerîat şîrîn olur işidene hoş gelür / Ne kim dilerse kılur ol şerîat içinde biçimindeki dizelerinden başka Yunus Emre felsefesinde asıl bilinmesi gereken insanın kendini bilmesi gereğini vurgulayan:

İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır deyişiyle şeriat kapısının ikinci makamı olan ilim öğrenme ilkesine vurgu yapmıştır.

Dört Kapı Kırk Makam ilkelerinde hakikate ulaşmanın yolu tarikat kurallarına uymaktan, kötülüğe iyilikle cevap vermekten geçtiğini işaret eden Yunus’un:

Tarîkat cân yoldaşı cân ile olur işi / Tarîkata giren kişi dün-gün ibret içinde gibi ve; Her kim bize taş atarsa güller nîsar olsun ana biçimindeki deyişlerinde görüldüğü gibi Tarîkat ehlinin gönlünde kibir ve kin olmaz ve o dedikodu yapmaz.

Yunus Emre’nin kişiliğinin oluşmasında İslâm kültürünün geniş etkisi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Yunus Emre’den önceki Anadolu’nun manevi ve edebî yaşamını etkileyen Ahmet Yesevî felsefesi de Yunus üzerinde çok büyük etki yapmıştır. Yesevî’nin, aşk ve insan sevgisi temasını dile getirdiği hikmetleri ve birlik beraberliğin simgesi ‘Bir olalım, iri olalım, diri olalım’ sözü Yunus Emre şiir dünyasını etkileyen deyişlerdir. Yunus Emre’nin tasavvuf anlayışının temelinde Ahmet Yesevî yolunu takip eden Taptuk Emre gibi önemli bir sufiden ilham alması yatar. Bir deyişinde:

Taptuk’un tapısında / Kul olduk kapısında

Yunus miskin çiğ idik / Piştik elhamdülillâh sözü kanıtlamaktadır.

 

Devam edecek

Alıntı: M. Yardımcı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , | AHMET YESEVİ KÜLTÜRÜ (1) için yorumlar kapalı
May 11

BİZ NE YAPTIK?

BİZ NE YAPTIK?

Basiret ve ferasetinden şüphesi olan herkes üzerine alınabilir.

Ve dahi, yüzde yüz haklı olduğu bir davada, elinde yığınla somut/resmî bilgi, belge, tanık varken, hiçbir kanıta dayanmayan iftiralarla sanık sandalyesine oturmayı sindirebilen, o sandalyeden kalkmak yeteneği ve özgüvenine sahip olmayanlar da aynı şekilde!..

*

Ermenistan;

Talat Paşa’yı katleden Soghomon Tehlerian’ı “millî kahraman” ilan etti.

İttihat ve Terakki liderlerinden Bahattin Şakir ve Trabzon Valisi Cemal Azmi’yi katleden Aram Yergenian’ı “millî kahraman” ilan etti.

Eski Sadrazam Said Halim Paşa’yı katleden Arshavir Shiragian’ı “millî kahraman” ilan etti.

Doğu Anadolu’da yaşayan Türklere yapılan ve insanlık tarihinin görüp görebileceği en hunhar işkencelerin banisi, engizisyonla yarışır vahşete imza atan Antranik’i “millî kahraman” ilan etti.

Hocalı’nın eli kanlı katillerini, katliama fiilen katılmış canileri “Cumhurbaşkanı” yaptı.

Biz ne yaptık?

Bu devletin bir memuru olarak vazifesini yerine getirmekten, ha bir de vatanına sonsuz sadakatle bağlı olmaktan başka suçu günahı olmayan Kaymakam Kemal Bey‘i astık!

Nusret Bey‘i astık!

Dr. Reşit Bey‘i asmaya azmettik; onuruna yediremediğinden intiharına yol açtık!

*

İftiracılar;

ABD’de “soykırım” anıtı dikti.

Fransa’da “soykırım” anıtı dikti.

Lübnan’da “soykırım” anıtı dikti.

Suriye’de “soykırım” anıtı dikti.

Kanada’da “soykırım” anıtı dikti.

Uruguay’da “soykırım” anıtı dikti.

Hollanda’da “soykırım” anıtı dikti.

İran’da “soykırım” anıtı dikti.

Biz “müdafaacılar” ne yaptık?

Yeryüzünde var olan her bir vicdandan görülebilecek dev bir utanç anıtına layık Akdamar’da, tecavüz adasındaki kiliseyi onarıp ayin yaptırdık; iman tazelesinler diye herhalde!!!

 

 

Alıntı: Selcan Taşçı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | BİZ NE YAPTIK? için yorumlar kapalı
May 10

RUHUMDA DEPREMİ YAŞATTIN BANA

RUHUMDA DEPREMİ YAŞATTIN BANA

 

Seninle kavlimiz birdi bir zaman

Şeytanca fikirler girdi bir zaman

İşte böyle bulduk derdi bir zaman

Ruhumda depremi yaşattın bana…

 

Sevgiden yana hiç sözün kalmamış

Çürümüş, kokuşmuş özün kalmamış

Yüzüme bakacak yüzün kalmamış

Ruhumda depremi yaşattın bana…

 

Gönlüm mutluluğu sağmadı o gün

Bir sevgi yağmuru yağmadı o gün

O sevgi güneşi doğmadı o gün

Ruhumda depremi yaşattın bana…

 

Sevgimizin ömrü doldu her halde

Sadakate nazar oldu her halde

Bu felaket beni buldu her halde

Ruhumda depremi yaşattın bana…

 

Mahşere kadardı sözümüz bizim

Hani birdi alın yazımız bizim

Kırıldı, o gönül sazımız bizim

Ruhumda depremi yaşattın bana…

 

Sevgilim zannettim darbeyi vurdun

Seninim dedikçe kırdın ha kırdın!

Şımardın, şaşırdın, aklı kaçırdın

Ruhumda depremi yaşattın bana…

 

Belalar seninle yağdı başıma

Sen her vakit zehir kattın aşıma

Yazılsın mutlaka mezar taşıma

Ruhumda depremi yaşattın bana…

 

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | RUHUMDA DEPREMİ YAŞATTIN BANA için yorumlar kapalı