Eki 21

RUH HIRSIZI

RUH HIRSIZI

 

Bir ömür nefesinde, gözlerinde ferdeyim

Aşkla gönül ufkuma doğduğun seherdeyim

Hafızamda anılar canlandı birer birer

Seni hep yüreğimle kokladığım yerdeyim

 

Aşk ile bakışına kandığım günler var ya!

Bir ömür seninleyim sandığım günler var ya!

Şimdi hepsi bir hançer saplanır yüreğime

Aşkınla alev, alev yandığım günler var ya!

 

Safça, hatta ahmakça dedim ömür çiçeğim

Seni şu hafızamdan kazıyıp sileceğim

Geç de olsa anladım ruh hırsızı ey kadın!

Ruhumu aldın benden ruhsuz mu öleceğim?

 

Nasıl bir yaratıksın imandan, dinden ettin

Gök kuşağı renginde dünyamı zindan ettin

İrademi, kanımı sömürdün sülük gibi

Başardın en sonunda Şahbaz’ı candan ettin

 

Kenan Şahbaz

 

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | RUH HIRSIZI için yorumlar kapalı
Eki 20

Egemenlik, DSÖ’ye böyle devredildi!

Egemenlik, DSÖ’ye böyle devredildi!

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013 yılında Türkiye’de yapılan 63’üncü Avrupa toplantısında, “İnsani ve Sağlık Acil Durumlarına Hazırlıklılık” alanında faaliyet gösterecek bir ofisin İstanbul’da kurulması kararlaştırıldı. “Hazırlıklılık” ne demekse… Anlaşma, 2 Mayıs 2017’de Ankara’da imzalandı.

Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ‘ın imzaladığı anlaşma, iki yıl sonra 18 Mayıs 2019’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından onaylanmak üzere TBMM’ye sunuldu. 21 Ağustos 2020’de onaylandı ve Resmi Gazete’de yayınlandı. Ofis, 10 Eylül 2020’de Mecidiyeköy’de açıldı.

***

Anlaşma metninde İstanbul Ofisi için “Coğrafi Ayrık Ofis” deniliyor! “Ayrık otu”nu akla getirdiğini hiç kimse düşünmemiş!

Anlaşmanın 3’üncü maddesinin birinci fıkrasına göre ofisin, tamamen DSÖ Anayasası ve kurallarına göre çalışacağı belirtildi.

4’üncü fıkrada çalışanların görevlendirilmesinin, DSÖ yetkisinde olduğu, beşinci fıkrada bütün çalışanların DSÖ personeli olarak kabul edileceği ve anlaşmanın 10’uncu maddesindeki imtiyaz ve muafiyetlerden yararlanacakları ifade edildi.

4’üncü maddede“Hükümet, ofisin Türkiye’nin herhangi bir yerinde tartışma ve karar alma özgürlüğü bulunduğunu kabul eder” denildi.

5’inci maddede aynen “Hükümet, DSÖ kontrolünde olacak İstanbul Ofisi mahalinin ve dokunulmazlığını kabul eder” ifadesi kullanıldı! Cümle düşük, imla bozuk ama ifade bu!

Aynı maddenin ikinci fıkrasında, “İdari, adli, askeri veya polis olmak üzere hiçbir Hükümet memuru veya Türkiye içinde kamu yetkisi kullanan diğer şahıs, DSÖ Avrupa Direktörü veya İstanbul Ofisi başkanının onayı dışında İstanbul Ofisi mahaline girmeyecektir.” denildi!

6’ncı maddede“Hükümet, İstanbul Ofisi’nin her türlü işgal veya hasardan ve huzurunu ve saygınlığını bozacak eylemlerden korunması için tüm önlemleri alacaktır.” denildi.

7’nci maddenin fıkralarında“DSÖ mülkleri ve varlıkları her nerede bulunursa bulunsun her türlü yasal işlemden muaftır, her türlü idari ve adli işlemden muaftır. İstanbul Ofisi’nin arşivi ve belgeleri bulunduğu yerde dokunulmaz olacaktır. İstanbul Ofisi, ithal veya ihraç edilen eşyalar veya her türlü yayınlarda vergiden muaftır.” hükümleri var!

8’inci maddede İstanbul Ofisi’ne her türlü altın, döviz veya menkul kıymet bulundurma, transfer etme yetkisi tanındı.

9’uncu maddede ofis görevlilerine diplomatik misyonlara tanınan ayrıcalıklar ve diplomatik kurye ve torbalara verilen imtiyaz ve muafiyetler de tanındı. İstanbul Ofisi memurlarının haberleşmesine sansür uygulanamayacağı kabul edildi!

***

10’uncu maddede, İstanbul Ofisi görevlilerinin dokunulmazlıklarının görevleri bittikten sonra da devam edeceği, sosyal güvenlik ödemelerinden muaf oldukları, yabancı memurlar için göçmenlik kısıtlamaları uygulanamayacağı veya yabancı tescilinden de muaf oldukları, İstanbul Ofisi Başkanı’na Uluslararası Örgüt Başkanı statüsü tanınacağı ve bu unvanın Türk uyruklulara veya devamlı Türkiye’de ikamet edenlere verilemeyeceği,

13’üncü maddede, İstanbul Ofisi’nin alanı, binası ve donatılmasından kırtasiye masrafına kadar her türlü ihtiyacından hükümetin sorumlu olacağı belirtildi.

***

İnanılır gibi değil ama devlet içinde devlet kuran ve egemenlik devreden bu maddeler, Meclis zabıtlarına yazı olarak değil fotoğraf olarak konulan anlaşma metninden alınmıştır ve uygulanıyor! Milletvekilleri, bu anlaşmayı okuyup da mı onayladı acaba?

 

Kaynak: Yeniçağ Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , | Egemenlik, DSÖ’ye böyle devredildi! için yorumlar kapalı
Eki 19

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “İnsan kendisine uygun haberleri kabul eder, bir fikre, bir mezhebe taraftarlık ederse yalanı gerçek zannetmeye başlar.” İbni Haldun

* “Eğer bir millet büyükse kendisini tanımakla daha büyük olur.” Mustafa Kemal Atatürk

* “Kimseyle alay etme, asla kimseyi küçük düşürme. Kalbinin en ücra köşesinde bile yapma bunu, insan yaşamı alaya alınmayacak kadar hüzünlü ve ciddidir.” Fernando Pessoa

* “Sen, herkesi kör. Âlemi, sersem mi sanırsın?” Ziya Paşa

* “Hiç bir şey, zekâyı seyahat etmek kadar geliştiremez.” Emile Zola

* “Emek karşılığını bulamayınca üretim azalır, yetenekli kişiler iş yapmak istemez.” İbni Haldun

* “Yoksulluk, işlemediğimiz bir suçun cezasını çekmektir.” Eli Kamarov

* “Muhtaç bırakıp yardım etmek, planlanmış bir cinayettir.” Ernesto Che Guevara

 

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Eki 18

Meclis Eski Başkanı İsmail Kahraman “Dindar bir anayasa yapalım, İlk dört madde değişebilir” demiş.

Meclis Eski Başkanı İsmail Kahraman “Dindar bir anayasa yapalım, İlk dört madde değişebilir” demiş.

 

Yeni anayasada “Dindar devlet” yazacakmış. Meclis Eski Başkanı İsmail Kahraman: “Dindar bir anayasa yapalım. İlk 4 madde değişebilir” buyurmuş.

Unutuyor galiba.

İlk anayasamız dindardı ve onu bir yıl içinde doğar doğmaz boğup yerle yeksan eden padişahımız efendimiz de İslamcılığı ile bilinen II. Abdülhamit’ti.

Mesele devletin dindarlığı veya dindar devlet ise o daha feci.

İlk İslam devleti Emeviler katildi.

Önce Hz. Peygamberin torunlarını, “oğlum” dediği Hz. Ali’nin katlini gerçekleştirdi.

Öyle ki, Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in kafasını kestirip Yezit denen halifenin önüne koydu.

Daha sayayım mı?

Dindar, Müslüman devlet, aynı şekilde Peygamberin öbür torunu Hasan’ı karısına zehirleterek öldürttü.

Senin dindar dediğin devlet, katil olarak doğdu. Öyle ki sen bile halen daha insanları o olayların etkisiyle Alici (Alevi) Sünni olarak ayırıyorsun. O katliamların açtığı yara ile Ümmet birliği paramparça oldu ve asırlardır bir daha bütün haline gelemiyor.

Anayasa yapacaklarmış da anayasaya “dindar devlet” yazacaklarmış.

Her iki laftan birini Osmanlı’ya bağlayıp, Osmanlı Osmanlı diyorsunuz da katledilen padişahları, başbakanları (sadrazamları) söylemiyorsunuz. Onların hepsi dindar devlet sürecinde yaşandı.

Tarih size hiçbir şey anlatmıyor.

Hiçbir ders vermiyor.

1876’da, içinde II. Abdülhamit’in de olduğu bir grup tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin ilk anayasası olan Kanun-u Esasi, hem dindardı ve hem de etnik yapıları bir arada tutmayı amaçlıyordu.

Ne oldu?

Tutamadı.

Demek ki neymiş?

Anayasanın veya devletin dindarı olmazmış. Olursa da işe yaramazmış

Peki, esas olan neymiş?

İnsan!

Yani yönetenler ve onun zihniyeti…

Nitekim 19 yıldır süren AKP iktidarları, sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda muhafazakârlığın iflasıyla sonuçlanıyor.

Halinize bakın.

Güya hepiniz dindarsınız. Öyle değilseniz niye dindar anayasa istiyorsunuz değil mi?

Dindarsınız ama ülkeyi pislik götürüyor.

Yolsuzluklar diz boyunu geçti. Bizzat devletin raporlarına yansıyor.

Adaletsizlikten, haksızlıktan, millet açken üç-beş maaş alanlardan dert yanmayan var mı?

Sadece Sezgin Baran Korkmaz dosyaları bile arşı alaya kalktı da sizden gık çıkmadı.

17-25 Aralık yolsuzluk dosyaları dindarların hükmettiği Meclis’teki milletvekillerinin oyları ile Yüce Divan’dan kurtulmadı mı?

Köprülerden, hastanelerden büyük ihalelerden, offshore hesaplarını yurt dışına kaçıranlardan, Man Adası’nın hikâyesinden bahsetmiyorum…

Anayasayı dindar yapınca düğmeye basmışsınız gibi hırsızlar dürüst, hâkimler adil, torpilciler hakkaniyetli oluyor mu?

Olmuyor.

Sorun anayasada değil ki…

Sorun; zihniyetiyle, ideolojisiyle, tüm inanç ve değer sistemleriyle bizzat insanlarda.

İşte, “Muhafazakâr demokrat” olduğunu söyleyerek iş başına gelmiş AKP iktidarları ve onların yönettiği ülke olan Türkiye’nin durumu ortada.

Anayasayı değiştirelim ülke düzelsin diyenlere: Bırakın anayasayı, siz kendinizi düzeltin.

İslam Dinini, İsmail Kahraman gibi yüzlerce bürokratın, milletvekilinin, devlet ve siyaset adamının beynine yükledik, hepsine öğrettik ve ellerine de diploma verdik de ne oldu? İktidara geldiklerinde ülkeyi soyup soğana çevirdiler, haksızlık ve adaletsizliğin kitabını yazdılar.

Şimdi tutturmuşlar, “Anayasayı dindar yapalım” diye. Sizi dindar yaptık halimiz ortada. Anayasayı yapsak, bütün sesleri din adına kısarsınız. Anayasayı dindar yapmayacağız ki dinimiz oyuncağınız olmasın.

 

Kaynak: Ahmet Gürsoy

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | Meclis Eski Başkanı İsmail Kahraman “Dindar bir anayasa yapalım, İlk dört madde değişebilir” demiş. için yorumlar kapalı
Eki 17

CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI

CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI

 

Çağdaş müziği tanıtma amacıyla bir zamanlar Bayburt İline Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası götürülür. Bayburtlulara Mozart’tan, Çarskovski’den, Bethoven’dan eserler seslendirilir. Herkes koltuklarında sessiz bir şekilde dinlemişlerdir. Konser bittikten sonra Bayburtlulara nasıl buldukları sorulur. Bayburtlular:

“Biz Fransız’ı da, Ermeni’yi de gördük ama bu günkü kadar zulüm gördüğümüzü hatırlamıyoruz,” derler.

 

 

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | CUMHURBAŞKANLIĞI SENFONİ ORKESTRASI için yorumlar kapalı
Eki 16

SİZ BİZİ NİYE SATTINIZ?

SİZ BİZİ NİYE SATTINIZ?

 

Hani; Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi’nin, Söğüt te Şeyh Edebali’nin, Derya da yunusun, Anadolu’da Mevlana’nın, yoluna Başbuğ Alpaslan TÜRKEŞ’in açtığı çığırdan gidip Milliyetçi Türkiye’yi kuracaktık, Turan’a varacaktık, Hani <Aleme Nizam> verecektik, Başımız dik, karnımız tok, daima izzetli ve şerefli olacaktık, ADALET bizden sorulacaktı… Ne oldu da kervanımız basıldı-dağıtıldı?

Ne oldu, neler oldu da ON paraya satıldık….?

1967 den beri ortaokul, lise, üniversite çağımızda kurduğumuz hayallerimizi sattınız?!… Üniversite çağımızda yavuklumuzla birlikte gezmek varken, karakollarda geçirdiğimiz geceleri… Avukatsız girdiğimiz davaları sattınız

Hastanelerde yaralı arkadaşımızın başucunda döktüğümüz gözyaşlarını…

Ettiğimiz yemini, dökülen kanlarımızı… Gardaşımız dediğimiz arkadaşlarımızla aramızdaki Hukuku kaça sattınız?…

Siz bizim ciğerden attığımız “KANIMIZ AKŞADA ZAFER İSLAMIN, HAK HUKUK ADALET MİLLİYETÇİ HAREKET, REHBER KURAN HEDEF TURAN, NE ABD NE RUSYA NE ÇİN HER ŞEY TÜRKE GÖRE TÜRK İÇİN, ÜLKÜCÜ HAREKET ENGELLENEMEZ, ÖLMEZ BU HAREKET ÖLMEZ BU DAVA, VB. Sloganlarla kısılan sesimizi, soluğumuzu, yüreğimizi sattınız…

Nerede ettiğiniz ÜLKÜCÜ YEMİNİ?

Yağmur altında direklere çıkarak astığımız bayrakları sattınız…

Siz bizim elli yılımızı, ömrümüzü, bizi sattınız…

Sahi siz bizi niye, niçin, ne pahasına sattınız???

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | SİZ BİZİ NİYE SATTINIZ? için yorumlar kapalı
Eki 15

ECEVİTE SELAM GÖNDERMEK

ECEVİTE SELAM GÖNDERMEK

 

Siyasi yönü tartışılır elbet ama güler yüzlü ve Engin hoşgörülüydü Allah rahmet eylesin…

Demirel bir mitingde elinde “Ecevit” afişi olan bir çocuk görür ve “ Bu afiş ile ne yapacaksın?” diye sorar.

Çocuk “Ecevit’e selam göndermek istiyorum” der.

Bunun üzerine Demirel, mikrofonu çocuğa verir ve selamı göndermesini sağlar..

Ardından, bu hatıra fotoğrafı çekilir…

Hadi şimdi görelim bu davranışı mümkün mü?.

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | ECEVİTE SELAM GÖNDERMEK için yorumlar kapalı
Eki 14

ÖZÜR DİLERİM…

ÖZÜR DİLERİM…

 

Cumhurbaşkanımız olan Recep Tayyip Erdoğan zamanında, “Biz bu millete efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik” diyordu…

Hâlâ sözündeyse; ben efendiyim, Erdoğan ise hizmetkârım…

Hakkımda yeni bir dava açılmış…

Davacı Sayın Erdoğan…

Erdoğan’ın isminin karşısında, “mağdur” yazıyor… Mağdur etmişim…

Benim sayın Erdoğan’ı mağdur edebileceğime, benden yargıya sığınarak korunacağına, şu ülkede bir Allah’ın kulu inanıyor mu…?

Benim, “sayın” diye hitap ettiğim Erdoğan, yaptığım bir şeyden hoşlanmayıp, bana laf söylese, en makul cümlesi, “gazeteci bozuntusu” veya “Gazeteci müsveddesi” olurdu…

Bana silah çekseler, “Cumhurbaşkanı bozuntusu” diye yazdıramazlar mesela…

Ama o rahatlıkla bu tür kelimeleri hatta daha ağırlarını söyleyebiliyor…

Hızını alamazsa, hain ilan etmeye kadar gidebilir…

Hatta “İsrail dölü” diyebilir…

Şaka etmiyorum, Soma faciası sonrası Erdoğan Soma’da, çok büyük bir kalabalık tarafından protesto edilince, kendisini protesto eden bir gencin peşine düşmüş, bir markette kıstırmış, ensesinden tutup, “Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?” diye hakaret etmişti…

Bir gence rahatlıkla, “İsrail dölü” diyebilen bir Cumhurbaşkanını hangi sözümle nasıl mağdur etmiş olabilirim acaba?

Savcılar benim gibi gazeteciler olunca hakaretten harekete geçiyor madem; milyonların gözü önünde söylenen, “İsrail dölü” sözü üzerine neden harekete geçmediler…?

Orasını fazla karıştırmayalım değil mi..?

Mesela; Erdoğan’ın bir kadın gazeteciye, “Haddini bil edepsiz kadın” demesi… ve bir şey olmaması…

Peki biz kendisine, “haddini bil edepsiz adam” diyebilir miyiz…?

Diyemeyiz…

Bir gazeteciye, “edepsiz” demekten rahatsız olmayan cumhurbaşkanına, bir gazeteci olarak ben, edepsizden daha ağır ne söyleyerek rahatsız veya mağdur etmiş olabilirim…?

Ben yine de Sayın Erdoğan’ı mağdur etmişsem özür dilerim…

Özür dilemek bir erdemdir…

Dileyebiliyorsa; Erdoğan’da tüm mağdur ettiklerinden tek-tek özür dilesin…

Ona benden daha çok yakışır… Ki; ondan özür bekleyen milyonlar var…

Şimdi başlasa özür dilemeye, 3-5 yıla kadar bitirebilir diye düşünüyorum…

 

Kaynak: Kemal Vanlı

www.kenansahbaz.com

Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | ÖZÜR DİLERİM… için yorumlar kapalı
Eki 13

MEVSİM SONBAHAR

MEVSİM SONBAHAR

 

Gamlı, yaslı, hırçın, ürkek gönüller

Suskun hoyrat diller, mevsim Sonbahar

Bir hüzün şarkısı söyler bülbüller

Küskün bütün güller mevsim Sonbahar

 

Kan kırmızı gülüm soluyor artık

Yüreklere keder doluyor artık

Ağaç yaprağını yoluyor artık

Küskün bütün dallar mevsim Sonbahar

 

Duygular, sevgiler kuruyor şu an

Dünya yalnızlığa duruyor şu an

Bu mevsim kalpleri vuruyor şu an

Küskün bütün haller mevsim Sonbahar

 

Çileden mi püskül verir darılar?

Yeşilliğe düşman oldu sarılar

Kurudu çiçekler balsız arılar

Küskün bütün ballar mevsim Sonbahar

 

Gökler bile durmaz gürler, bağırır

Eli kulağında kışı çağırır

Öyle bir mevsim ki hasret yoğurur

Küskün bütün yollar mevsim Sonbahar

 

Koşturuyor kışa doğru zamanlar

Arttıkça artıyor öfler, amanlar

Her yanı kaplıyor kara dumanlar

Küskün bütün eller mevsim Sonbahar

 

Kenan ŞAHBAZ

www.kenansahbaz.com

Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | MEVSİM SONBAHAR için yorumlar kapalı
Eki 12

‘KARADENİZ’İN ÖTE YAKASINA’

‘KARADENİZ’İN ÖTE YAKASINA’

Ukrayna ve Kırım Silahlı Kuvvetler Komutanı Frunze’nin “Komünist” gazetesinde Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı anlatan ‘Karadeniz’in Öte Yakasına’ isimli makalesi.
Frunze yazısında Türk Kurtuluş Savaşı’nı övüyor ve okuyucudan Rusya’nın güneyinde olup bitenlerden haberdar olmasını istiyor.
Makaleden alıntılar/
Bizler kendiişlerimize öylesine dalmışız ki, dikkatlerimizi bir an olsun bizim dışımızda olup biten olaylara çevirmeyi akıl edemiyoruz.
En yakın güney komşumuz olan, TÜRKİYE özellikle önemlidir bizim için.
Orada da emperyalistlerle yapılan savaşın hemen ardından halk yeniden silâha sarılmak zorunda kaldı.
Yıllardır süregelen savaşlardan yorgun düşen ülkenin bezginliğine rağmen, Türk ulusunun büyük çoğunluğu istilâcılarla açıktan açığa savaşa girişti.
İstanbul’da İngiliz Fransız süngüsünün «kibirli» himayesi altında oturan resmî Türk yönetimi, anlaşılmaz bir vurdumduymazlıkla bütün bu hareketlere duygusuz kalıyordu.
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan hoşnut olmayanların başında gözde Türk Generallerinden biri bulunuyordu: Mustafa Kemal Paşa.
Savaş onun önderliğinde, «Türkiye’nin Ulusal Kurtuluşu» adı altında düzenlendi.
Bu hareket çok çabuk genişledi ve tüm Küçük Asya’yı sardı.
Anadolu’nun ortasında, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantıya çağrıldı.
Böylece Mustafa Kemal’in bu çağrısı yeni devrimci Türk yönetimini oluşturuyordu.
Eğer biz bu devrimci hareketin sosyal sınıfsal içeriği açısından değerlendirmesini yapmak istersek şunu önceden bilmeliyiz ki, burada bizim bildiğimiz, devrim deyince aklımıza gelen, bizim verdiğimiz savaşın deneylerinden çıkanlara benzer bir durum göremeyiz.
Bu hareket açık bir ulusal anlam taşır ve yabancı istilâcılara karşı girişilen bir harekettir.
Bu hareketin dayanağı önemli bir çoğunlukla Türk subayları, memurları ve köy ile kentlerin emekçi kitlesi olmuştur.
Daha bu yılın ilkbaharında Yunanlarca Türk Cephesini yarma denemesi yapılmış, başlangıçta birtakım başarılar da elde edilmiş, ama Yunan ordusu büyük bir bozguna uğramıştı.
Yunan ordusunun moral durumu, Kemalistlerin coşkun fikirlerinin yanında çok düşüktü.

 

Kaynak: gungunkurtulus – ınstagram

www.kenansahbaz.com

Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , | ‘KARADENİZ’İN ÖTE YAKASINA’ için yorumlar kapalı