Haz 16

“BİZ BİR YERE GİTMEYİZ”

“BİZ BİR YERE GİTMEYİZ”

Meclis-i Mebusan’dan TBMM.’e geçen Milletvekili Ahmet Hilmi (Kalaç) Bey’den Meclis’in Kayseri’ye taşınmayla ilgili anısı:

“Sakarya Savaşı sıralarındaydı. Hükümetin geçici Kayseri’ye taşınmasına karar verildi. Meclis İdare amirlerinden Konya Milletvekili Hacı Bekir Efendi bu işe memur edildi. Kayseri Lise binası Meclis için hazırlandı. Kürsüler yapıldı. Aileler, memurlar ve Meclis arşivleri Kayseri’ye taşındı. Sıra Meclis ve Milletvekillerine gelmişti. Bu gizli oturumda Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa Meclise gelerek, Hükümetin taşınma işini hazırladığını, Hükümetin bu kararı almasının uygun bulmadığını belirterek kararın Meclis’çe verilmesinin uygun olacağımı ifade etti. Erzurum Milletvekili Durak Bey söz aldı, şu kısa konuşmayı yaptı:

-‘Biz geriye gitmeyiz. Hatta cepheye giderek ordunun arkasında çadır kurarak vazifemizi yaparız’ dedi.

Durak Bey’in bu sözü övgüyle karşılandı. Milletvekilleri Ankara’da kalarak çalışmasına devam etti.”

324 milletvekili ile kurulan “Türkiye Büyük Millet Meclisi” açılıyor ama bazı milletvekilleri memleketlerine dönmek istiyorlar.
Mustafa Kemal kürsüden şunları söylüyor:
– “İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış.
– Ben kimseyi zorla Milli Meclis’e davet etmedim. Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler.
– Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim.
– Hatta hepiniz gidebilirsiniz.
– Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’ına çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum.
– Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm.
– Ben buna and içtim!…

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | “BİZ BİR YERE GİTMEYİZ” için yorumlar kapalı
Haz 15

“Dini, hurâfe, menkıbe ve İsrâiliyat’a boğdular”

“Dini, hurâfe, menkıbe ve İsrâiliyat’a boğdular”

 Hırsız Abbas
Hz. Peygamberimiz zamanında bir hırsız vardı. Adı Abbas’tı. Her gece hırsızlık yapardı. Peygamberimiz ona ve onunla konuşana lanet ederdi. Hırsız Abbas on yıl bu işi sürdürdü. Sonunda ölünce kabilesi onu götürüp bir kuyuya attılar. Derhal Cebrail aleyhisselam gelip Hz. Peygambere “Ya Muhammet, Rabbin sana selam eyledi ve buyurdu ki benim has kullarımdan bir velî kulum vefat eyledi, onu kuyuya attılar. Var onu çıkar, ashapla namazını kıl. Her kim onun (Hırsız Abbas) namazını kılarsa cennet ehli olur.”
Peygamberimiz, on yıldır bu adama lanet ediyordum, bundaki hikmet nedir, diye şaştı. Sonra ölüyü kuyudan çıkarıp yıkadı, kefenledi ve namazını kıldırmaya hazırlandı. Ashap baktı ki Peygamberimiz ayaklarının başparmakları üzerinde duruyor. Ya Resûlallah, niye ayaklarınızı düz basmıyorsunuz, diye sorduklarında Resûl-i Ekrem “Gökten o kadar çok melek indi ki ayağımı basacak yer bulamadım” dedi. Defin işleminden sonra Peygamberimiz Hırsız Abbas’ın kızını buldurup babasının durumunu sordu. Kız: “Babam malum, bir hırsızdı. Lakin son zamanlarda şu duayı okuyordu” diyerek sandıktan çıkardığını söylediği bir duayı Peygamberimize verdi. Peygamberimiz duayı okudu, yüzüne sürdü ve “Acaba, Hırsız Abbas bu duayı nereden buldu” diye hayret etti. Derken Cebrail gelip Peygamberimize şöyle dedi: “Hırsız Abbas, hırsızlık için bir zahidin evine girmişti, sandığın içinde mücevher ararken bu duayı buldu. Sabah ve yatsı namazlarından sonra okumaya başladı ve artık hırsızlığı bıraktı.”
C. Hak, Peygamberimize şöyle buyurdu: “Ya Muhammet! Senin ümmetinden bir kimse bu duayı okusa ve beraberinde taşısa o kuluma yerler ve gökler ağırlığınca ve göklerdeki melekler ve yeryüzündeki mahlûkat sayısınca ve denizdeki damlalar kadar sevap yazarım. Cennette nice köşkler, saraylar veririm. Ve kumlar sayısınca günahı olsa bağışlarım.”
Eğer bir kişi bu duayı yazdırıp kefenine koydursa kabir azabından ve münker-nekir sualinden emin olur. Ve kabrine cennet pencereleri açılır. Huriler yoldaşı olur.
Bu dua yazılıp okunmalı. Her kim bu duadan şüphe ederse kâfir olur. Peygamberimiz emretti, bütün sahabe bu duayı yazdı. Yine Peygamberimiz “Bu duayı yazdırana, okuyana, bir şehirden bir şehre götürene yarın kıyamet gününde şefaat ederim” dedi. Her kim bu duayı okusa, bir melek ona “Müjde, Allah senin günahlarını bağışladı” der.
Hırsız Abbas duası:
“Allahümme innî estağfiruke min-külli mâ-tübtü anhü ileyh…” ilâ-âhirih.

İşte “Din adına anlatılanların çoğu hurâfe, menkıbe ve İsrâiliyat” derken işaret etmeye çalıştığımız manzara bu… Maalesef bu tip hurâfeleri yazan yazıyor, anlatan anlatıyor, inanan da inanıyor.
Bize göre televizyon vâizlerinin din adına anlattıkları da “Hırsız Abbas” hikâyesinden pek farklı değil. İşin daha vahim tarafı bu adamlar itibar görüyor, para-pul, makam-mevki ile taltif ediliyor. Programları reyting rekorları kırıyor.

Alıntı: Ahmet Sevgi

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | “Dini, hurâfe, menkıbe ve İsrâiliyat’a boğdular” için yorumlar kapalı
Haz 14

Foseptik temizliği için organik yöntem

Foseptik temizliği için organik yöntem

 

Anadolu köylerinin daha kanalizasyon şebekesiyle tanışmadığı, evin dışında bulunan tuvaletlerde biriken pislik taşınca, küreklerle boşaltılıp atılmak durumunda kalındığı dönemlerde…

Çalışmak için gittikleri yurt dışından birkaç haftalık izinlerini geçirmek üzere memleketlerine gelen gurbetçi vatandaşlarımız, tuvaletlerin hâlâ dışarıda olduğu o köy evlerine döndüklerinde hela çukurlarını boşaltmakla uğraşmamak için ilginç bir temizlik metodu uygularmış.

İzinlerinin bitiminde bu amaçla, okkalı bir ciğer parçasını tam o tuvalet deliğinin üzerine gelecek şekilde asıp kurtlanmaya bırakarak Avrupa’daki işlerinin başına dönmek için yola çıkarlarmış.

Bir süre sonra bozulan, kokan, kurt basan ciğerle birlikte asıldığı ip de çürüyünce, kımıl kımıl kurt topağı haline gelen kütle olduğu gibi tuvalet deliğini boylarmış.

Önce ciğeri yiyen kurtlar, sonra düştükleri delikteki pisliği, en son da birbirlerini yerlermiş…

Gurbetçiler seneye yeniden memleketlerine izine gelene kadar pislikten eser kalmaz; Avrupa’ya giderken taşmak üzere bıraktıkları, kokusu her yeri saran o tuvaleti tertemiz bulurlarmış…

 

Alıntı

 

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , | Foseptik temizliği için organik yöntem için yorumlar kapalı
Haz 13

TÜRK’ÜN DOSTU TÜRK’TÜR.

TÜRK’ÜN DOSTU TÜRK’TÜR.

 

Türk’üm diyemeyen ülkeye yüktür

Türk’üm diyebilen her an büyüktür

Türk’üm demeyene çekmeli s.ktir

Türk’ün dostu yalnız elbette Türk’tür!

 

Oyun kursalar da genin üstüne

Yoktur, şahinlikte senin üstüne

İşlenmiş yiğitlik tenin üstüne

Türk’ün dostu yalnız elbette Türk’tür!

 

Kıyamete kadar al bayrak inmez

Kıyamet kopsa da bu ezan dinmez

Hürriyet ışığı sönmedi, sönmez

Türk’ün dostu yalnız elbette Türk’tür!

 

Kahramanlık, mertlik geni var sende

İnsanlık adalet dini var sende

Misliyle öç almak kini var sende

Türk’ün dostu yalnız elbette Türk’tür!

 

Yavuz’lukta senin üstüne yoktur

Her tavrın zalime ateşten oktur

Bu yalan dünyada düşmanın çoktur

Türk’ün dostu yalnız elbette Türk’tür!

 

Hak, hukuk, adalet genetik huyun

İradenle biter her sinsi oyun

Bilir, tanır dünya Bozkurttur soyun

Türk’ün dostu yalnız elbette Türk’tür!

 

Kernan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , | TÜRK’ÜN DOSTU TÜRK’TÜR. için yorumlar kapalı
Haz 12

“ÜMMET BİLİNCİ” VE “İBRAHİM MİLLETİ”

“ÜMMET BİLİNCİ” VE “İBRAHİM  MİLLETİ”

 

Yapılan dönüşüm hamlelerinin temelinde “ümmet olma bilinci” var! Türk Milleti’nin bugünkü nesilleri, ümmet olma halini, “Türk Milleti’ndenim, İslam ümmetindenim” diye öğrenmiştir. Dolayısıyla Ramazan ortamında olsa bile TRT’nin bir dini programında, millet olma bilinci bir kenara bırakılırken “ümmet olma bilinci“nin oluşturulmasından bahsedilmesi masum bir girişim değildir.
Yine camilerin okul olarak görülmeye başlanması ve yetişecek çocuklara ümmet bilinci verilmesinin ana program haline getirilmesi, İslami bir çabanın eseri değildir!
***
Savunduklarıyla ve yaptıklarıyla, camileri, Millî Eğitim’e bağlı okullara alternatif hale getirmeye çalışıyorlar. Kıbrıs’taki krizin sebebi de budur. Kur’an kurslarında yetişen çocukları yakından incelerseniz, çoğunlukla Allah’a kul, Hz. Peygambere ümmet olarak değil, tarikatın kurucusuna kul, şimdiki önderine ümmet haline geldiklerini tespit edersiniz. Tarikatlar, cemaatler, ruhban sınıfı haline gelmiş durumdadır. İslam’da ruhbanlık taslamak, kendi yolunu Allah’a giden yol olarak göstermek, Allah’a şirk koşmak demektir. Zira İslam’da Kur’an’ı anlayarak okumak esas olduğu gibi, Allah ile kul arasında hiçbir aracı kabul edilemez. İslam’a göre peygamberlerin görevi de sadece tebliğ idi…
Bir de uzun zamandan beri ülkeyi yöneten siyasi kadronun veya muhalefetin içinden birilerinin “Andımız”dan yani “Türk’üm, doğruyum”dan rahatsız oldukları, hem aldıkları kararlarla hem de söylemlerle sabittir!
AKP’nin bir dönem İstanbul İl Başkanlığı’nı yapmış, sonra da milletvekilliğine terfi ettirilmiş zat, “AKP sayesinde, hepimiz Türk olmaktan kurtulduk” diyebilmişti.
Esasen bu zihniyetin temelinde, etnik ırkçılık vardır. Dünyaya ırk penceresinden baktıkları için bir milletin ferdi olma durumunu içine sindirememişlerdir. Yani, 72 milletten veya ırktan oluşan ABD halkı “Amerikan milleti” olmayı şerefle kabul ediyor ama bizim etnikçiler, Türklüğü bir dayatma olarak görüyor! Türklüğe karşı savaş açamadığı zaman da “ümmet bilinci“ne veya “İbrahim milleti” çatısına kaçıyor!

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | “ÜMMET BİLİNCİ” VE “İBRAHİM MİLLETİ” için yorumlar kapalı
Haz 11

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “ İlim bir kuyu, tartışma ise onun kovasıdır.” İbni Haldun

* “Oysa kendimizi yönetecek insanların, toplum ortalamasını yansıtması değil, o ortalamanın mümkün olduğu kadar üstünde olmasını talep etmeliyiz. Ancak toplumun ortalama IQ’sunun üzerindeki yöneticiler toplumu yukarıya çekebilir. Kendimize benzedikleri için sempati duyduklarımızı değil bizden üstün olduklarına inandıklarımızı, bize bazen itici gelseler bile yönetici olarak görmek istemeliyiz.” Prof.Dr. Celal Şengör
* “İnsan bir fikre, mezhebe taraftarlıkla karışırsa kendisine söylenen her şeyi doğru kabul eder. Yalanı doğrudan ayıramadığı için de davranışları yalanlarla şekillenir.” İbni Haldun                                                                                                                                                                                              * “Akıllı insan problemin çözümüyle ilgilidir, aptal ise kendi kafasındaki herhangi bir fikri, çözüm diye dayatmak ister.” Prof.Dr. Celal Şengör
* “Cahil ve aptal her türlü eleştiriden korkar, zira bellediği yolun dışında bir yolun varlığını bilmez, olabileceğini düşünemez ve kendisine gösterilse bile değerlendiremez. Bu durumda yapabileceği tek şey, bugün Türkiye’de olduğu gibi toplumsal terör, yani korku yaratmaktan ibaret olur.” Prof.Dr. Celal Şengör
*  “Ancak tabiat, cahili ve aptalı affetmez.” Prof.Dr. Celal Şengör                                                                                                                                              * “Büyük beyinler fikirleri tartışır, orta halliler olayları, küçük beyinler ise insanları” tartışır.” Eleanor Roosevelt

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Haz 10

MEŞVERET YA DA İSTİŞARE

MEŞVERET YA DA İSTİŞARE

 

Tarihte ve günümüzde pek çok devlet ricali istişareden peyderpey uzaklaşmış olsa da ilim adamları meşveretin gerekliliğini anlatmaya bıkmadan devam etmişlerdir.

Bu konuda Yusuf Has Hâcib (XI. a.) “Kutadgu Bilig” adlı eserinde bakın ne diyor:

“Her işi bilerek ve danışarak yapmalıdır; danışmayan herkes işinde zarar görmüş ve sonunda pişman olup inlemiştir.

Dinle Tanrı’dan insanlara haber getiren Peygamber ne der: ‘Her yapılacak işe meşveret ile çare bulunur.’

İnsan her işinde yakınına danışmalıdır; her türlü iş danışma yolu ile halledilir.

İnsan, işinde ancak danışmak suretiyle muvaffak olur; danışmayan kişi sonunda pişman olur.”

Mevlânâ da (ö. 1273) “Mesnevî”de şöyle der:

“Aklı bir dostun aklına dost et de ‘Onların işi danışmaktır’ âyetini oku, ona göre iş yap.

İyi kişilerle meşveret et. Peygamber ‘İşlerini meşveretle yapar onlar’ dedi, bunu böyle bil.”

Sünbülzade Vehbî (ö. 1809) “Lütfiyye”sinde meseleyi biraz daha geniş ele almıştır. İşte “Lütfiyye”den birkaç beyit:

“Lîk pek akla da mağrûr olma//Meşveret eylemeden dûr olma//Beğenip aklın olanlar hodbîn//Kaldılar künc-i nedâmetde hazîn// Kalbi vahyile olan maşrık-ı nûr//Oldu ‘şâvirhüm’ ile çün memûr.” (Aklına güvenip meşveretten uzak kalma. Kendini beğenenler sonra pişman olurlar. Kalbi vahiyle aydınlanan Peygamber “Onlara danış” emrine muhatap oldu.)

Hâsılı kelam; atalarımızın da dediği gibi bin bilsek de bir bilene danışmalıyız. Başarının temelinde istişare yatar. Özellikle devlet yönetiminde istişare ihmâl edilmemelidir. Tek aklın vereceği kararla ortak aklın vereceği karar hiç bir olur mu?..

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | MEŞVERET YA DA İSTİŞARE için yorumlar kapalı
Haz 09

ALIŞIR, YOL OLUR

ALIŞIR, YOL OLUR

Bir gece uyurken Nasreddin Hoca’nın sakalının üzerinden bir fare geçer. Hoca hemen eşine seslenir: Hanım, Hanım! Kalk, sakalımın üzerinden bir fare geçti, onu yakalayalım. Hanımı “Bu karanlıkta fareyi nasıl yakalayacağız? Hem sonra ne olmuş sakalının üzerinden fare geçtiyse?” deyince Nasreddin Hoca şöyle mukabelede bulunur: Öyle deme Hanım, alışır, yol olur, her gece geçmeye kalkar.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | ALIŞIR, YOL OLUR için yorumlar kapalı
Haz 08

“AKP HANEDAN ANONİM ŞİRKETİ”

“AKP HANEDAN ANONİM ŞİRKETİ”

 

AKP kurucusu olan ve 20 ve 21. dönem milletvekilliği yapan Kemal Albayrak, “Aslında AK Parti’nin yeni bir açılım yapması lazım. Bu açılım da “AK Parti Anonim Şirketi” kurup patent de alarak olur. Çünkü partide siyaset anlayışı şirkete kâr eden AKP’lilere dönüştü” dedi.

Ticaret Bakanı’nın kendi şirketinden bakanlığa dezenfektan satarak ticaret yaptığını vurgulayan Albayrak, “Ruhsar Pekcan’ın yaptığı Yüce Divan’lık bir suçtur. Birçok bakanın kendi ticari ilişkileri de devam ediyor. Dünyanın hiç bir yerinde bunlar olmaz” dedi.

Albayrak “bir dokun bin ah işit” derler ya tam da bu şekilde eleştirilerini şöyle sıraladı:

“Vakıflar ise gayrimeşru işleri meşru hale getirme alanı oldu. Çünkü vergi yok. Güçten dolayı yüksek miktarda bağışlarla bir nevi havuz kuruldu.

Osmanlı’da hırsız paşalar vardı;

– Fehim Paşa demir yolu yolsuzluğu

– Hasan Hüsnü Paşa emlak zengini

– Hacı Ali Paşa soyguncu…

Onlar da cami ve benzer yapılar yaparlardı ki çaldıklarını kamufle ederek milleti aldatmak isterlerdi.

Bugün aynısı oluyor. Bunlar yapılırken kanun tüzük hak getire.

Kamuda imtiyazlı bir kesim ciddi oranda çok farklı yerlerden inanılmaz maaş alıyor. Söylediklerinin anlamı şudur;

– Bu maaşları biz almıyoruz ki hanedanın belirlediği fona gidiyor…

Ben de şahidim ama isim vermek de olmuyor, çünkü bir kişi değil onlarca kişi bu durumda.

Ak Parti devleti dini gruplarla birlikte ele geçirdi. Bütün kirli işleri kamu gücüyle yapıyor. Kamu gücü adeta intikam ve tehdit aracı olarak kullanıyor.

VİP çeteleri oluşturdular. Kendi aralarında da kamu kaynaklarını kullanarak güç çatışması yaşıyor..

Çivisi çıkmış bir Türkiye inşa edildi.

Kabile devletine dönüştü.

Toplum fakirleştirilerek kamu kaynağına muhtaç hale getirildi.

Diğeri de din ile ilgili…

Dini ahlak dışında her alanda kullandılar.

Tabii bunları destekleyenler de bahşişçiler.

Uğur Mumcu rahmetli ‘haklıdan değil de güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar. Güç merkezi değiştikçe de döner, sonunda fırıldak olurlar’ derdi.

Yancıları da aynen böyle…

İleride bunlar da itirafçı olurlar.

Sırlar ülkesi olduk.

Hiçbir şey araştırılmıyor çünkü tüm kirli işlerin altından siyaset ve kamu gücü çıkıyor.

Reza Zarrab adlı bir şarlatan devleti yerlerde süründürdü.

Üzüldüğüm de, Türk Bayrağı altında sözde hayırsever oldu birçok vakfa, bakana para yağdırdı.

Şimdi ise tam tersi oldu ortak rüşveti peşin alan VİP imtiyazlı sınıf oluşturuldu…

Milleti 2 milyar dolar dolandıran şahsın devlet ricalindeki herkesle boy boy resimleri var.

Keza çiftlik vurguncusu, o da devletin gücü olmadan olmaz.

Bugün kripto para vurguncusu da öyle. Resimleri Dışişleri Bakanı ve İçişleri Bakanı ile, yani devletin zirvesiyle birlikte.

Bu fotoğrafları sosyal medya hesaplarında gören vatandaşlar güven duyarak paralarını bu VİP imtiyazlı kişilere verdiler.

Böyle olunca ülke çıkarları korunamaz.

Kanunsuz bir devlet olmaz, devleti çökerttiler. Alınan gayrimeşru paylar güç sırasına göre dağıtılmakta. Niçin bunlar araştırılmaz.

.Kişisel çıkar dış politikada eli zayıflattı.

Başarısızlık temelinde defolu oluş yatıyor.

Kalabalıkta efelen gizli görüşmede ‘ne dersen yaparım’ politikası uygula.”

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | “AKP HANEDAN ANONİM ŞİRKETİ” için yorumlar kapalı
Haz 07

600 YIL ÖNCEDEN BU GÜNÜ GÖRMEK

600 YIL ÖNCEDEN BU GÜNÜ GÖRMEK

 

Modern sosyoloji ve ekonominin öncüsü olan İbn Haldun Eseri Mukaddime’de der ki;

Giderek lüks ve konfora dalınır, israf artar.

Devlet asabiyet mensupları arasında pay edilir.

Devletin her bir köşesi asabiyet (burada hanedan) mensuplarının şahsi çiftliklerine dönüşür.

Milletin devleti temellükü ve temerküzü (kamusal ruh) kaybolur.

Devlet, bir gurubun kendi arasında dönüp dolaşan ayrıcılıklı bir kulübe dönüşür.

Makam, mansıp, şan, rütbe ve terfiden başka hiç bir şeyi gözü görmeyen bir asalaklar topluluğu ürer.

Devletin manevi temeli ganimetçiliğe kayar.

Hanedan, sülale, aile veya bir gurup azınlığın menfaatleri “Devletin ali menfaatleri” olur.

Devletin bütün enerjisi bu ayrıcalıklı sınıfların çıkarını koruma ve kollamaya yönelir.

Artık devlet milletten ontolojik olarak kopmuştur.

Millet, bu asalaklar topluluğunu doyurmak için elinde avucunda ne varsa verir. Vergi, mahsul, ürün vs. hepsini doymaz bir iştahla bu asalaklar yer yutar.

Devletin kasası açıldıkça açılır. Açıkları kapatmak için bir taraftan yeni vergiler konulur, diğer taraftan borçlanmaya gidilir.

Devlet, bir gurup azınlığın “har vurup harman savurduğu” (israf ve terbiz) bir çiftliğe dönüşmüştür.

Bu durumda devleti elinde tutan topluluk acze düşer, dışardan veya içerden yeni asabiyet dalgaları yükselir.

Buna karşı koyamayınca artık o devlet için sonun başlangıcı (mahv, zeval) gelmiş demektir.

 

 

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , | 600 YIL ÖNCEDEN BU GÜNÜ GÖRMEK için yorumlar kapalı