Oca 17

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Atatürk’ü Samsun’a çıktıktan 20 gün sonra görevden alan, 50 gün sonra rütbelerini söken. Bir yıl sonra idama mahkûm eden, fermanında katli vaciptir yazan. İngilizlerle işbirliği yapan, sonunda da İngiliz gemisiyle kaçan Vahdettin haindir. Bu günde, onu rahmetle anmak düşmanlıktır.” Türker Ertürk-Emekli Amiral

* “Birleşik Krallık, ufuklarını genişletmeli ve Türkiye dâhil tüm dünyada ki dostlarımızla bağlarımızı güçlendirmeli. Küresel Britanya budur, Türkiye Birleşik Krallık’ın vazgeçilmez bir ortağıdır. Karşı karşıya olduğumuz en ciddi sorunların ön saflarında, Türkiye var.” Boris Johnson

* “Bir şeyi iyi bilen onu basit şekilde anlatabilendir.” Anarchasis

* “Evde ekmek olmazdı, komşuya giderdim. Çocuk köfte istiyor, biraz bayat ekmek varsa alabilir miyim diye. Hâlbuki evde yiyeceğimiz bir lokma ekmeğimiz olmazdı.” Adile Naşit
* “Korumakla görevli olanların yıkmaya karar verdikleri bir devleti kimse kurtaramaz.” Platon

* “Nazlı Ilıcak Yunanlılar, İzmir’i işgal ettiği zaman. Sizin dedenizin, hükümet konağı’ndan Türk Bayrağı’nı indiren Yunanlı Subay’ın yanında ne işi vardı ?” Uğur Mumcu

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Oca 16

ADINI DEĞİŞTİRMEYEN TEK TÜRK

ADINI DEĞİŞTİRMEYEN TEK TÜRK

 

Türk kadınının onurlu ve şerefli duruşunun simgesi, 1984’de Bulgaristan’da Türklerin isimlerinin değiştirilmesine karşı çıkan, tankların üstüne çıkarak kalabalığa seslenerek insanları cesaretlendiren, “Adını değiştirmeyen tek Türk” Hüsniye Emin Atasoy’u (24.4.1946-11.12.2004) aramızdan ayrılışının 16. yılında saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz.

Kırcaali Mestanlı’dan Hüsniye Emin Atasoy, 27.12.1984’te tutuklanarak önce Belene Kampına gönderilir. Belene’de kadınlara ait koğuş olmadığı için Plevne cezaevinde 5 ay kalır. (Ваксберг, Т., Технология на злото I, II, Belgesel 2001)

Orada kaldığı süre boyunca ailesinden hiç kimse nerede olduğunu bilmez, bin bir türlü zulüm ve işkencelere maruz kalır (derin dondurucuya atılır, öldüğü var sayılarak morga gönderilir). “Bir isim için bunca uğraşılır mı? Bunca baskılara, işkence ve yokluklara katlanılır mı? Ver adını, bitsin, gitsin!” denir ama isim değiştirme dilekçesini imzalamaz. Ve adını vermeyen tek Türk olur…

İlk sınır dışı edilenler arasındadır. Bursa’ya yerleşir. Bursa, ona kucak açar! Hemşerilerinin saygı ve sevgisini zaten çoktan kazanmıştır. Ona sıcak bir yuva da bağışlarlar…

6 Kasım 1998 günü Bulgaristan Başbakanı İvan Kostov Bursa’da Hüsniye teyzeye yaklaşıp, eğilip elini öper. ‘Başınıza gelenlerden dolayı Bulgaristan halkı adına sizlerden özür dilerim!’ der… 2004 yılında, 58 yaşında aramızdan ayrılır…

Bulgaristan topraklarında yüzyıldan fazla süren zorunlu asimilasyona karşı verilen çetin mücadelede Türk-Müslüman kadınları bazen ön saflarda, bazen erkeklerle yan yana yer almış, bazen de eşlerinin, babalarının, kardeşlerinin en önemli destekçileri ve koruyucuları olmuştur. Eşsiz, babasız, kardeşsiz kalan kadınlar ailelerine sahip çıkabilmek, çocuklarını iyi yetiştirebilmek ve onlara Türklük bilincini aşılayabilmek için çok zor şartlarda ve gözetim altında var güçleriyle çalışmışlardır.

Direniş sırasında hayatını feda eden, hapis ve sürgünle cezalandırıldığı halde boyun eğmeyen kahraman kadınlarımızın ve kız çocuklarımızın sayısı az değildir…

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , | ADINI DEĞİŞTİRMEYEN TEK TÜRK için yorumlar kapalı
Oca 15

NİÇİN KAÇIYORSUN?

NİÇİN KAÇIYORSUN?

Afrika’da ormanda filleri topluyorlarmış. Diğer bütün hayvanlar kaçmaya başlamışlar.

Tavşan da kaçanlar arasındaymış. Tavşan’a “Bütün filleri topluyorlar” diğer hayvanlarla birlikte sen niçin kaçıyorsun diye sormuşlar

Tavşan, koşmaya devam ederken “Bütün filleri topladıklarını!”  ben de biliyorum demiş.

Kaçmana gerek yok “Senin fille ne ilgin var?” diye sormuşlar.

Tavşan, “Ben de biliyorum bir ilgim olmadığını ama diğer kaçan hayvanlar gibi fil olmadığımı ispat etmem çok zor…” diye cevap vermiş.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , | NİÇİN KAÇIYORSUN? için yorumlar kapalı
Oca 14

SİBİRYA’DA BİR TÜRK CUMHURİYETİ TUVA

SİBİRYA’DA BİR TÜRK CUMHURİYETİ TUVA

Tuva Güney Sibirya’da özerk bir Türk cumhuriyetidir. Tuva cumhuriyeti, adını, Türk halklarından biri olan Tuvalardan alır. Tuva Cumhuriyeti olarak da Türkiye Türkçesinde kullanımı vardır.
Yüzölçümü 170.500 kilometre karedir. Nüfusu 313.612 kişidir. 
Tuva, kuzeybatısında Hakas Özerk Cumhuriyeti, batısında Altay Özerk Cumhuriyeti, güneyinde Moğolistan, doğusunda Buryat Özerk Cumhuriyeti çevrelenmiştir.
Eski devirlerde de Tuva, Toba, Tuba gibi adların Türk dilinin Küçük ünlü uyumundan dolayı halk ağzında Tıva olması gerekmektedir.
Zaten günümüz Tuva Türkleri kendilerine bu ses uyumundan dolayı Tıva derler.
Orijinal şeklinin Toba olduğu düşünülmektedir. Toba, toplum anlamına geldiği sanılır.
Yenisey akarsuyunun eski adının Toba olduğu ve Toba akarsuyu çevresindeki Türk yerleşimcilere Toba dendiği söylentisi bulunmaktadır.
Tuo-ba Türkleri içinde Hun, Dingling, Kırgız, Jujuan, Wuhuan ve doğu Siyanpileri gibi 31 topluluk bulunuyor.

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , | SİBİRYA’DA BİR TÜRK CUMHURİYETİ TUVA için yorumlar kapalı
Oca 13

OSMANLI’DA MEDRESE (ÜNİVERSİTE) EĞİTİMİ

OSMANLI’DA MEDRESE (ÜNİVERSİTE) EĞİTİMİ

Koca Osmanlı nasıl çökmüştü? Medrese (Üniversite) sisteminde akli ilimlerin çıkartılıp, nakli ilimlerin gelmesi ile denge bozulmuştu. Medreselerde hak etmeyenler hoca yapılmış, böylece hem müfredatı hem hocası zayıf bu kurumlar bilim ve teknoloji üretememiş, bunun sonunda Osmanlı batı ile girdiği ekonomik ve askeri yarışta geri kalarak, önce batıdan aldığı borçlarla onun mali kölesi olmuş, sonra da toprakları tek tek elinden alınarak parçalanmıştı.

Osmanlıdaki bu kötü gidişi görüp uyarılar yapanlar da olmuştu tabi. Gelibolulu Mustafa Âlî’nin (1541-1600) ünlü eseri Künhü’l Ahbâr (1591-1598) bunlardan birisidir. Burada Osmanlı’nın eğitim  sistemindeki yozlaşmanın nasıl başladığına dair önemli saptamalar bulunur.

“Mustafa Âlî, müderrisliklerin ve kadılıkların rüşvet ile alınıp satılır hale geldiğini, bu makamlara geçmekten amacın “mal mülk biriktirmek, siyasî otoriteye hoş görünüp kendi çıkarlarını gerçekleştirmek” olduğunu söyler. Devlet, lâyık ve hakkı olana değil, rüşvet verene ve koruyucusu olanlara müderrislik, yani öğretim üyeliği ve kadılık görevlerini vermektedir. Bilenle bilmeyen, erdemli olanla olmayanlar ayırt edilmemekte, aksine, bilenler ve bir bilimsel makama getirilmesi gerekenler kıyıya köşeye itilmektedirler. (1)”

Osmanlıda konuyla ilgili önemli bir tespitte Koçi Bey’in IV. Murat’a sunduğu 1631 tarihli Risale’sinde görülür. Burada ‘Medrese Sistemi’nin nasıl bozulduğunu anlatır. Önerilerde bulunur:

“Koçi Beye göre de, medreselerin başlıca bozulma nedenleri, “cahil ile âlim arasında fark gözetilmeden müderrisliklerin para ve hatır gönül yoluyla lâyık olmayanlara verilmesi, başka deyişle mülâzemet yolunun bozulmasıdır.”

Ayrıca, ‘mülâzemetlerin çok verilmesi’ de sayıca fazla, fakat yeteneksiz müderrisin türemesine yol açmıştır. Oysa, müderris tayininde para, hatır gönül, kıdem, yaş, soy-sop değil, yalnızca adayın ‘bilimsel gerçekleri ortaya çıkarabilme gücü’ dikkate alınmalıdır.

 

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | OSMANLI’DA MEDRESE (ÜNİVERSİTE) EĞİTİMİ için yorumlar kapalı
Oca 12

(Bugünkü Osmancılılar onların soyu mu acaba?)

(Bugünkü Osmancılılar onların soyu mu acaba?)

Prof. İnalcık der ki:

“Tanzimat’tan sonra TÜRK aydınları azınlık liderlerine yalvarırdı. ‘Gelin Ermeni, Kürt, Arnavut, Rum Yerine Osmanlı’yız’ diyelim diye. Kabul ettiremediler.

TÜRK hariç hepsi etnikçilik yaptı.

Ne zaman ki Cumhuriyet kurulup ATATÜRK ‘Büyük TÜRK MİLLETİ’ Diye Ortaya Çıktı

“Hepsi Ağız Değiştirip ‘Osmanlıcı’ Kesildiler.”

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | (Bugünkü Osmancılılar onların soyu mu acaba?) için yorumlar kapalı
Oca 11

GİDİYOR

GİDİYOR

 

Öyle bir yağdı ki gönül dünyama

Aklımı, ruhumu aldı gidiyor..

Eskiden bir kalbim var derdim amma

O peri kalbimi çaldı gidiyor..

 

Damarda kanımı coşturan güzel

Gönlümü peşinden koşturan güzel

Ruhumda sevgiyi açtıran güzel

Sevgi denizime daldı gidiyor..

 

Her mevsim sevginin cemresiydi o

Gönül dünyasının umresiydi o

Kalbimin eşsiz bir zümresiydi o

Dünya peteğimdi, baldı, gidiyor..

 

Sevgin nefes nefes içime doldu

Çölleşen gönlüme can suyu oldu

İçimde nefretin zakkumu soldu

Bir sevgi tılsımı saldı gidiyor..

 

Ölmeden öldürdü bedeni,canı

Doldurdu gönlüme şafağı, tanı

Beni esir etti sevgi sultanı

Hayaldi, rüyaydı, faldı gidiyor..

 

Sevgiyle bu yürek mahlandı yine

Beden ile ruhum mıhlandı yine

Sevginin özlemi şahlandı yine

Sevgi kısrağıma naldı gidiyor…

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , | GİDİYOR için yorumlar kapalı
Oca 10

Graham Fuller haksız mı?

Graham Fuller haksız mı?

İsrail/ABD, “Yüzyılın Sözleşmesiyle” gelinen aşamada, tehditin Arap ülkeleri yönünden istikametinin değiştiğini var gücüyle kanıtlamaya çalışmaktadır. Mossad’ın Başkanı Yossi Cohen, daha 2018’de İran’ın İsrail için öncelikli bir mesele olduğunu söylemişti. Aynı Cohen, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’nin yetkililerini “İran’ın gücü kırılgan,” “asıl tehditin Türkiye.” olduğu konusunda onları ikna etmiştir.

Cohen’e göre, “İran’ın varoluşsal bir tehdit olmaktan çıkması değil, daha çok yaptırımlar, ambargolar, istihbarat paylaşımı ve gizli baskınlar yoluyla kontrol altına alınabileceği” mümkündür. “Fakat Türkiye’nin Orta Doğu’da risk alma süreciyle başlayan zorlayıcı diplomasisi, Doğu Akdeniz’de başta İsrail ve Arap diktatörlerinin stratejik istikrarı için farklı bir tehdit oluşturmaktadır.”

Mossad başkanının, Türkiye’yi İran’dan daha büyük bir tehdit olarak tanımlaması, bölgedeki ülkelerin jeopolitik konumlanmasını tamamen değiştirecektir. Dahası AB ve ABD bir istikrar gücü olarak gördükleri İsrail’i tehdit altında görürlerse onlar da bu süreçte taraf haline geleceklerdir ve gelmişlerdir.

CIA’nın eski istasyon şefi Graham Fuller’in Türkiye’yle ilgili değerlendirmesini bu bağlamda ele almak gerekir.

Fuller, “Bugün Ortadoğu’daki iki büyük İslami rakip, uzmanların söylediği gibi İran ve Suudi Arabistan değil, Türkiye ve Suudi Arabistan’dır. Ankara, Riyad’a ezici bir çoğunlukla güçlü bir jeopolitik rakiptir” diye yazmıştır.

Suudi Arabistan’ın Türkiye karşıtı cephede yer alması, Türk mallarına boykot uygulaması ve Türkiye’ye karşı cephe oluşturmaya çalışmasının arkasında bu anlayışı vardır.

Fuller’in Türkiye’ye yönelik olarak yaptığı analizde “Avrupa ve ABD’nin politik çevreleri Türkiye’nin kontrolden çıktığı konusunda fikir birliğine varmış görünüyorlar ama bu doğru değil “Hayır…Türkiye kontrolden çıkmamıştır” diyor.

Fuller ‘Türkiye’nin henüz kontrolden çıkmadığını’, Türkiye’yi kontrolde tutabilmek için yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğuna’ vurgu yapmaktadır. Onun değerlendirmesine göre, kontrol altında tutabilme açısından Türkiye; NATO, AB ve hatta Rusya ve Çin’i de hüsrana uğratabilir. Zira gidişat, dünyanın karmaşık bir bölgesinde kendi belirlediği yeni ve gelişmekte olan kimliğini ve özgüvenini keşfederken güç gösteren bir Türkiye’ye işaret ediyor.

Graham Fuller, bu bağlamda ABD’yi uyararak aynen şunları yazıyor: “ABD; Türkiye’yi, NATO’yu, AB’yi hatta Rusya ve Çin’i kontrol etmede yetersiz kaldığı için hayal kırıklığı içinde olabilir. Ama esas neden o değil. Dünyanın bu karmaşık bölgesinde başka bir Türkiye var. Kendi belirlediği yeni ve gelişen kimliğinin ve özgüveninin sınırlarını keşfeden, kaslarını gerdiren bir Türkiye. İşte bu gidişatın nedeni o”.

Jeopolitiğindeki küresel oyunda Türkiye “ben de varım” deyince İsrail, ABD ve AB’nin başat ülkeleri tarafından “kontrol dışına çıkmış…ahenk bozan…öngörülemez ülke” ilan edilmiştir.

Anadolu tabiriyle “köpeksiz köyde değneksiz gezmeye” alışmış olan İsrail ve ABD tarafından İran’dan daha büyük “asıl tehdit” olarak Türkiye’yi ilan etmiştir.

Fuller, Türkiye’nin gücünü tarihten aldığını şöyle ifade ediyor: “yedi yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu, diğer herhangi bir Müslüman İmparatorluğundan daha büyük bir coğrafi alana hükmetti. Türk hükümdarlarının tarihsel hafızası, geniş jeopolitik hamleler yapılmasına imkân tanıyor“. Bu durumun Türkiye’yi “bir Avrupa gücü, bir Balkan gücü, bir Ortadoğu gücü, bir kuzey Afrika ve hatta sınırlı bir Afrika gücü, bir Kafkas gücü, bir Orta Asya gücü” haline getiriyor.

Yine Fuller, “Türkiye teknik olarak Avrupa’nın bir parçasıdır. Sonunda Avrupa, bağımsız bir Türkiye’yi dışarı atmaktansa, Türkiye’nin artan kaldıraç etkisini daha fazla kaybetmekten uzak bir noktada tutmayı tercih edecektir.” diyor. Öyle de oluyor. 

Yüzyıl sonra Kafkasya’da ve Brüksel’de olan bitenle Bakü’deki törenleri izleyenler “Fuller haksız mı?” diye soracaklardır.

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | Graham Fuller haksız mı? için yorumlar kapalı
Oca 09

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “En çok zoruma giden de filmde zengin fabrikatörü oynadıktan sonra, durakta otobüs beklemek oluyordu.” Hulusi Kentmen

* “Becerinin arandığı yerde kuvvetin işi yoktur.” Herodot 

* “Bir hatayı iki defa tekrarlamayan en mükemmel insandır.” Albert Einstein

* “Talihsizlikler, meziyetleri imtihan eder.” Arap özdeyişi

* “Bazen öyle konuşacaksın ki karşındaki cevap veremeyecek.

Bazen de öyle susacaksın ki karşındaki konuşmaya cesaret edemeyecek.”   Gabriel Garcia Marquez

* “Fenalıklar, örnek alındıkları örneği bile geçer”  F. Fguicciardini

* “Süngü ile belki her şeyi yapabilirsiniz, yalnız bir şeyi yapamazsınız: Onun üstüne oturamazsınız!” Bismarck

* “Büyük insanlar şikayetsiz tüm acılara katlanırlar.” F. Schiller

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Oca 08

İSLAM AKIL DİNİDİR

 İSLAM AKIL DİNİDİR

Memlüklülerde başlayan, Hz. Ali soyundan gelen İmam İsmail’in adını kullanan bir grup, kendilerine İslami bir anlayış, bir tür itikat, bir çeşit mezhep veya yol üretti. İşte onlar, başta Türkmenler olmak üzere Anadolu ve İran içlerinde bunu yaymak için gizli bir örgüt kurdular. Bu örgütün en büyük siyasi düşmanı da  Selçuklulardı.

Medrese kurdular.

Ticarete el attılar.

Saraya sızdılar.

Hem sapık dini anlayışlarını yaydılar ve hem de gözünü kırpmadan davası uğruna ölecek fedailer yetiştirdiler. Selçuklu bu düşmanın politikalarına karşı Sünni İslam yolunu seçti.

Peki, tarihsel arka planda başka neler var?

Selçuklular, İsmailiye gibi dinin sapık kolları olarak gördüğü akımlara karşı tıpkı onların yaptığı gibi medreseler kurdu. İşte mesele tam buradan başlar.

Nizamiye medreseleri Bağdat’tan Anadolu’ya her yerde varlık gösterdi.

Ancak her şey düz bir çizgide yürümedi. İlk kurulduğunda Sünni dünya da da birbirine benzemez dini anlayışlar vardı. O dönemde üç önemli hoca etkiliydi. Taftazanî, Şirazî ve Güveyni.

İslam dünyasında Abbasi halifesi Memun’la başlayan bilim, sarayda mutezilenin (akılcıların) hâkim olduğu dönemde filizlendi. İbn-i Sina, Farabî gibi filozof teologlar bu dönemde yetişti. Daha sonra mutezile yerine Eş’ariciler hakim olunca devletin bilim politikalarının bakışı da değişti ve 12. Asrın ikinci yarısından sonra bilim Batı’ya doğru göç etmeye başladı.

Selçuklu Nizamiye medreselerinde de benzer durum yaşandı. Az çok nakilcilerin dışında kalan ve medreselerde ders veren hocalar gitti, yerine Güveynî’nin öğrencisi Gazalî’nin etkili olduğu süreç başladı.

Osmanlılar kurulduğunda Hanefilik çok önemliydi. Akıl (Maturidi bakış), nakilci ve tekrarcı anlayışın önünde gitmekteydi. Fatih’ten sonra, devran döndü. Medrese, akılcılığı bırakıp nakilciliğe (eş’aricilik) yöneldi.

Zihinler kapandı.

İslami katı kurallar, özgürlüklere kapalı bir din yorumu benimsedi. Hadis vahyin önüne geçti. İnsan yorumu, Allah’ın buyruklarından daha önemliymiş gibi önem kazandı.

İşte bu büyük dönüşüm, kapalı din anlayışını insanların zihinlerine kazıdıkça toplumsal akıl büzüldü, büzüldükçe ve daraldıkça Osmanlı geriledi, sonunda yıkıldı.

 

 

 

Alıntı

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , | İSLAM AKIL DİNİDİR için yorumlar kapalı