Ağu 26

KURULMA HİLENİN ALTIN TAHTINA

KURULMA HİLENİN ALTIN TAHTINA

 

Akıl vermek haddim değil velakin

Kurulma hilenin altın tahtına

 

Haksızlık zulümdür iki cihanda

Bir düşün, ne çıkar arsız bahtına

 

Gözlerin görmüyor vicdanına sor

Çarpılırsın bir gün mazlum ‘ah’dına

 

Bir irfan güneşi doğmaya görsün

Palan vurur övündüğün sırtına

 

Haktan ve hukuktan değilse gücün

Bir bela tufanı gelir orduna

 

Varlık gücün sona erdiği anda

Sırtlan sürüleri dolar yurduna

 

Doğduğuna pişman ederler seni

Bağlı kalmadıysan hukuk şartına

 

Geç kalmadan akıl dağına sığın

Varırsın hukukun, hakkın farkına

 

Keser döner, sap döner, hesap döner

Yazılır idamlık diye kartına

 

Kurtaramaz seni dalkavukların

Lanetler dökülür bir, bir ardına

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | KURULMA HİLENİN ALTIN TAHTINA için yorumlar kapalı
Ağu 25

SAKARYA MEYDAN SAVAŞI VE SONUÇLARI

SAKARYA MEYDAN SAVAŞI VE SONUÇLARI

Sakarya Meydan Muharebesi’nin 99. yılında şehitler ve gaziler minnetle anılıyor. 23 Ağustos 1921’de başlayan ve Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından olan savaş, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ile kahraman Türk askerlerinin Yunanlılara karşı büyük mücadelesi sonucu Türk ordusu zaferle çıkmıştır.

Sakarya Savaşı 22 gün 22 gece sürmüş 23 Ağustos 1921 tarihinde başlamış ve 13 Eylül 1921 tarihinde sona ermiştir.

5 ağustos 1921’de Kanun ile birlikte Mustafa Kemal’e Başkomutanlık yetkisi süresiz uzatılmıştır.

– Kurtuluş Savaşı’nın son savunma savaşı olarak bilinir.

– İtalyanlar Sakarya Savaşı’ndan sonra Anadolu topraklarını tamamen boşaltmışlardır.

– Rusya aracılığı ile Kafkas cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması imzalanmış ve doğu sınırı belirlenmiştir.

– İngiltere ile esir mübadelesi anlaşması imzalanmış ve Malta’daki Türk Esirler serbest bırakılmıştır. Fransa ile Ankara Antlaşması imzalanmıştır.

– Ukrayna ile dostluk Antlaşması imzalanmıştır.

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | SAKARYA MEYDAN SAVAŞI VE SONUÇLARI için yorumlar kapalı
Ağu 24

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* Selçuklu Hükümdarı Sultan Sencer Karahitaylar’a esir düştüğünde;

“Biz büyük işleri küçük adamlara küçük işleri büyük adanlara mamur kıldık, küçük adamlar büyük işleri kaldıramadı büyük adamlarda küçük işlere tenezül etmedi ve battık demiştir.”

* “Uluslararası ilişkiler hukukun değil gücün ilişkisidir. Güç hükmeder ve hukuk hükmedeni meşru kılar.” George Soros

* “Çamur yapmayan tarla hamur da yapmaz.” İbrahim Olcaytu

* “Gazete her gün herkesin ayağına giden ve herkesin anlayabileceği dersleri okutan canlı bir okuldur.” Ziya Gökalp

* “Kimseyi kırmayayım diyorum, bir de bakıyorum kendim paramparçayım.” İlhan Berk

* “El/kılıç yarası onulur, dil yarası onulmaz.” Türk Atasözü

* “Yenileceğinden korkan, daima yenilir.” Yıldırım Beyazıd

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Ağu 23

DİKTATÖRLER

DİKTATÖRLER

20.Asra en fazla damgasını vuran ve insanlığa en büyük zararı veren 4 diktatör olmuştur. Faşist Hitler ve Mussolini, Komünist Stalin ve Mao.

Diktatörlerin çoğunun beyin kimyası farklı çalışıyor olabilir ve fakat bunları iktidara getirenler de yine halktır. Söz gelimi Hitleri Alman halkı seçti.

Bu diktatörler genel olarak eğitimini yarı bırakmış ve yaşadıkları geçmişleri ile adeta insanlığa düşman olmuş insanlardır.

Hitler Avusturyalıdır. 1925-1932 vatandaşsız bir  statüdedir. Lisede sınıf tekrarı yaptı. Maddi sorunlar nedeniyle okuluna devam etmedi.1907 Viyana güzel sanatlar akademisine kabul edilmedi.1909’da evsizler yurduna yerleşti. Diktatörlüğünde 6 milyon Yahudi katletti. Savaş nedeniyle 11.5 milyon insanların ölümüne neden oldu.

Mussolini, ilk ve orta okulda, disiplinsizlik ve saldırganlık gerekçesi ile 2 defa okuldan atıldı. 8 yaşında annesinin gittiği kilisede insanlara taş attığı için, kiliseden kovuldu. Yatılı okulda arkadaşını yaraladı. Öğretmenine mürekkep hokkası fırlattı. 11 yaşında okuldan atıldı. Sonradan mezun oldu. Askerlikten kaçmak için İsviçre’ye gitti. Orada yakalandı ve bir gece hapiste kaldıktan sonra sınır dışı edildi.

Stalin 7 yaşında çiçek hastalığı geçirdi, yüzünde çiçek izleri kaldı. 12 yaşında araba kazası geçirdi sol kolu yaralandı ve ölünceye kadar sakat kaldı. Ortadoks rahip okuluna gitti ve huzursuzluk çıkardığı için ayrıldı.

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce, Stalin rejimi altında öldürülen insan sayısını hesaplayan araştırmacılara göre; 799.455 kişinin infaz kararını Stalin vermiştir. Yaklaşık 1.7 milyon kişi Gulag’da, 390 bin kişi ise zorunlu göç sırasında öldü. Bu kategorilerde stalinin neden olduğu toplam 2.9 milyon resmi kurban var.

20 yüzyılda daha çok diktatör var, ancak bunlar içinde en çok insan ölümüne Çin’de Mao Zedung neden olmuştur. Fiilen katlettiği, açlık ve 100 çiçek hareketi nedeniyle ölenlerin toplamı 50 milyon olarak tahmin ediliyor.

Japonya’nın kırkıncı Başbakanı Hideko Tojo, Çin ve Güney Sayada 5 milyon insan soykırımı yaptı.

Saddam Hüseyin 2 milyon insanın ölümüne neden oldu.

Kuzey Kore Kim il-Sung, idam ve suikast işle 1.6 milyon insan öldürdü.

Özetle diktatörler kan üstünde ancak diktatör olarak kalmışlardır. Ne varki Hitler, Mussoli’nin ölümünde olduğu gibi, hepsinin de sonu aynı kan üstünde son bulmuştur.

 

Alıntı

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , | DİKTATÖRLER için yorumlar kapalı
Ağu 22

DEMİRCİNİN İTİNE NE OLUYOR Kİ?

DEMİRCİNİN İTİNE NE OLUYOR Kİ?..
“Kurt kış günü dağda yiyecek bulamayınca kasabaya iner; fırından ekmek, kasaptan et, ağıldan koyun kapar karnını doyururmuş.
Yine bir gün kasabaya inmek zorunda kalmış. Çobanın köpeği, kasabın köpeği, fırıncının köpeği ve demircinin köpeği kurdun arkasından ürmeye başlamış…
Kurt kendi kendine demiş ki:
– Ağıldan koyun kaptım. Çobanın köpeği bana saldırabilir. Fırından ekmek yedim. Fırıncının köpeği saldırabilir. Kasaptan et yedim. Kasabın köpeği de saldırabilir… Yahu ben demircinin dükkânına girmedim, bir şeyini yemedim. Demircinin itine ne oluyor ki?..”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | DEMİRCİNİN İTİNE NE OLUYOR Kİ? için yorumlar kapalı
Ağu 21

OĞUZ’ DA ER TÜKENMEZ!

OĞUZ’ DA ER TÜKENMEZ!

Geçen hafta bir gece yarısı 16 üniversiteye yeni rektör ataması yapıldı… Gözler yine Türk milliyetçilerini aradı… Yine kimsecikler yoktu…

“Kamuda artık milliyetçiler söz sahibi” isimli şehir efsanesi bir kere daha çöktü… Çoğunlukla partili isimler tercih edilmişti ama koalisyonun büyük partisine mensup isimler!..

Aslında bu yeni bir durum değildi… Daha önceleri üniversitelerde seçim vardı ve seçim sonuçlarına göre YÖK, belirlediği üç ismi Cumhurbaşkanlığı’na gönderiyordu… Cumhurbaşkanı da içlerinden birini rektör olarak atıyordu…

Sonra sistem değişti, seçim kaldırıldı, Cumhurbaşkanı’na doğrudan atama yetkisi verildi… Daha önce temsilde zorlanan milliyetçi adaylar için kader pek değişmedi… Özellikle de büyük illerin büyük üniversitelerinde…

***

Milliyetçilerin kaderine Gazi Üniversitesi iyi bir örnekti… 2004’te Kadri Yamaç, 2012’de Süleyman Büyükberber ve 2016’da İbrahim Uslan…

Üçü de Gazi Üniversitesi’ne rektör olarak atandı… Söz konusu seçimlerde üçü de Türk milliyetçisi olarak tanınan adayların sandıkta çok çok gerisinde kalmış olmalarına rağmen o koltuğa oturtuldu…

Kadri Yamaç’ı rektör olarak atayan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’di… Süleyman Büyükberber’i rektör olarak atayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dü… İbrahim Uslan’ı rektör olarak atayan ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan…

Türk milliyetçilerine tercih edilen Kadri Yamaç ‘karışık ilişki’ durumundan gitti… Sandıktan beşinci sırada çıkmasına rağmen YÖK’ün ve Abdullah Gül’ün ‘tılsımlı dokunuş’uyla rektör olan Süleyman Küçükberber kelepçeyle gitti… Yine sandıktan dördüncü sıradakiyle eşit oy alarak çıkan ve ilk iki sıradaki ülkücü adaya tercih edilen Uslan da çok hoş gönderilmedi…

***

O vakit not düşmüştüm: Belli ki ülkücüler bu toprakların en sahipsiz, en yalnız ve en garip topluğu… Sanki sadece ülkenin ‘güvenlik doktrini’nin içinde bir yerleri var… ‘Savunmak’ ve ‘ölmek’ söz konusu olduğunda gözler hemen onları arıyor “Nerede bu ülkücüler?” diye… Oysa ‘yönetmek’ ve ‘imkânı adil paylaşmak’ denilince bir anda ‘en alttakiler’e dönüştürülüyorlar…

15 Temmuz akşamı Gölbaşı’nda Özel Harekât darbeci katillerce vuruldu… Mesleğin tabiatı gereği oradakiler milliyetçiydi elbette ve şehitlerin büyük çoğunluğu aynı zamanda ülkücüydü… Şehadet yine ülkücüye düşmüştü…

Farklı açıdan bakalım: O gün darbeciler, parayla, ekonomiyle, enerjiyle, imarla veya benzeriyle ilgili bir yeri vurmuş olsalardı, aynı oranda ülkücü şehit çıkar mıydı? Çıkmazdı elbette, çünkü ülkücüler ‘mevsime göre’ güvenlik ve adliye teşkilatında makbuldü ve oralarda değerlendirilmeliydi!.. Şehadete koşa koşa giden bir anlayışın ne işi olurdu ‘yönetme’yle, ekonomiyle, enerjiyle, imarla!..

Neden yüksek meblağlı işlere bakan bir üst kurul üyesinin cenazesinde ‘bozkurt’ işaretine rastlanmaz da, o işaret bir uzman çavuşun cenazesine düşer? Neden? Neden? Neden?

Ölmeye gelince aranır ülkücüler, yönetmeye gelince değil… İsterler ki, Türk milliyetçiliği hep ‘operasyonel’ olsun, hep orada kalsın… Hep ‘külfet‘i taşısın… Ölüm riski, diğerlerine göre yüksek olan mesleklere nasıl da kabul ediyorlar ülkücüleri değil mi? Hem de adaletli, adaletli!..

***

Yeni rektör atamaları bir şeyi değiştirmedi, o yarayı depreştirdi sadece… Gerçeği tekrar tescilledi, “Artık biz söz sahibiyiz” şeklindeki şehir efsanesine bir darbe daha vurdu…

Türk milliyetçiliğinin gerçekten söz gücünün arttığına inanan varsa “Âlemde şer, Oğuz’da er tükenmez” sözündeki ikinci bölümü “Oğuz’da saf tükenmez” şeklinde değiştirmemiz gerekecek bu gidişle…

 

Alıntı:  Servet AVCI

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | OĞUZ’ DA ER TÜKENMEZ! için yorumlar kapalı
Ağu 20

ALIM VE ARIF ARASINDAKİ FARK!

ALIM VE ARIF ARASINDAKİ FARK!

YA DA

BAZI INSAN’LARDAKI MUHAKEME EKSIKLIĞI

Ham insan, ilk akla geldiği gibi, fikri olgunluğa ulaşmamış eğitimsiz insan demek değildir..Ham’lık, eğitimli insanlar arasında da oldukça yaygındır.Bunların normal insalardan farkı, sorgulama mekanizmalarının  olmayışındandır..Doğru’yu yanlıştan ayırt  edemezler..Başkasının desteği olmadan kendi özgür iradeleri ile doğru bilgiyi öğrenmeleri mümkün değildir. Nakilci’dirler.Tabii oldukları yada Itimat ettikleri şahısların paketleyip draje hap haline getirdikleri yalan yanlış bilgileri afiyetle yutarlar..Hafızaları uzun cümleleri taşımaya müsait değildir.Ezberleri de, söylemleri de da kısa sloganlar halindedir..Inandıkları şeyh’in müridi, tuttukları partinin en fanatik taraftarı olurlar..Dini-dar kesimde oldukça yaygındırlar.Bunların en eğitimli alim’lerinin, politikacılarının, hatta  prof.larının hergün medya’ya yansıyan hezeyanlarını duydukça hayretten ağzımız açık kalıyor.Siyasete dönük mantıksız laflarına bakıp, “Yalan söylüyorlar, buna da kendi itikâtlarınca “Takiy’ye” yapıyorlar!” diyebiliriz ama, aynı hezeyanları siyaset dışında da yapıyorlar. Bunlar bu kadar yalancı olamazlar. Başka bir eksiklik, yada henüz adı tıbben konulmamış bir başka maraz’ları var bunların;

-Bir dini-dar prof.çıkıyor, “Nuh Aleyhisselam tufan esnasında oğluyla cep telefonu ile konuştu” diyor.

-Bir başka Dini-dar Prof, “1926 da Medeni Kanunla Sübyan evlilik yasaklandı, Elazığ depremi bu sebeple oldu” diyebiliyor.

-Bİr Dini-dar Prof..”Kristof Kolomb Amerikan Kıtasına ayak bastığında, Cami görmüş, ezan sesi duymuş diyor, En tepelerdeki dini-dar siyasetci de buna inanıp, Amerika kıta’sını ilk Islam alimleri keşfeti” diyebiliyor.

-Lozan Anlaşması’nın gizli maddeleri varmış, diyeninden, Kuvayi Milliye’ye muhalif olan birkaç aile’den dolayı M.Kemal Yozgat il’ini toptan cezalandırdı.Fabrika kurulmasını yasakladı” vs..daha neler, neler..Her gün medya’da şahit olduğumuz bu dini-dar’lardan eğitim ve makam seviyeleriyle ters orantılı yüzlerce uyduruk laflar.

Bunlar okuyup alim de olsalar, seçilip büyük makamlara da gelseler, ham’lıktan, cehaletten kurtulamıyorlar.

Bir yerde okumuştum..Ömer Seyfettin’den nakledilen bir gerçek hikaye;

-Birinci Dünya Harbi’nin devam ettiği seferberlik ve kıtlık yıllarında, ekmek karneyle dağıtılmakta, şeker ise piyasada yoktur..Ömer Seyfettin Istanbul Karaköy Lisesinde öğretmendir.Bir toplantıda Öğretmenler arasında, Alim’lik ve Arif’lik hakkında fikri tartışma çıkar.Ömer Seyfettin, “Ilim başka, irfan baska’dır.Alim başka, Arif başka”dır. “Ikisi aynı şeyler değildir” Dese de, tüm öğretmenler Alim’lerin(okumuş’ların)aynı zamanda Arif(irfan sahibi) olduklarını ısrarla iddia ederler..Ömer Seyfettin bu iddiasını ispatlamak amacıyla kafasından bir seneryo kurgular. Ertesi gün sabahı okula geldiğinde, kurduğu seneryo’yu icra eder.Öğretmenler odasında toplanmış öğretmenlere hitaben, “Arkadaşlar, Karaköy rıhtımına bir Avusturya şilebi yanaşmış, herkese koli’lerle bedava şeker dağıtıyor!” der..Tüm öğretmenler bu yalan habere inanıp, bedava şeker almak için rıhtıma koştururlar..Ama haberi duymasına rağmen okulun müstahdemi gitmez..Ömer Seyfettin Müstahdem’e, “Sen niye gitmiyorsun? diye sorduğunda, Müstahdem ,”Beyim, bende  duydum ama inanmadım.Savaş’taki Avusturyalı’lar kendi halk’ı dururken,Türkiye’ye niye şeker yardımı yapsınlar ki” der… Biraz’dan bedava şeker yalanına inanıp rıhtımdan elleri boş dönen öğretmenlere hitaben Ömer Seyfettin,” Gördünüz mü arkadaşlar, Alim’le, Arif arasındaki farkı? Siz alim’siniz ama duyduğunuz yalan haberi sorgulamadan inandınız, Ama okuma yazma bilmeyen müstahdem ise, duyduğuna inanmadı. Onu zihninde sorguladı, yalan bir haber olduğuna karar verdi.Işte Alim’le, Arif arasındaki fark budur.” Demiş..Bizim Dinî- dar okumuşlarda da eksik olan, irfan ve Arif’lik sanırım.

 

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | ALIM VE ARIF ARASINDAKİ FARK! için yorumlar kapalı
Ağu 19

YİNE Mİ “KANDIRILDIK”?

YİNE Mİ “KANDIRILDIK”?

9 Şubat 2016’daki tarihi değere sahip sorusunu TBMM’nin resmi tutanaklarından açıklayayım:

Bülent Kuşoğlu (Ankara) – “Sayın Bakan, konuşmamda belirttim; enerji zor bir konu, Türkiye için daha da zor.

Tabii dış politikayla da bağlantılı…

Dış politikayla bu kadar bağlantılı ve dışarıya da bu kadar enerji konusunda bağlıysak büyük sıkıntılar var demektir.

Ben özellikle Kıbrıs’taki bu doğal gaz meselesini sormak istiyorum.

Biz onu ihmal ettik senelerden beri…

Hâlbuki Türkmenistan’dan sonra galiba en büyük doğal gaz kaynakları o civarda var.

Onları İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanlılar ve Mısır birlikte işletmeye çalışıyorlar, biz devre dışı kaldık uzun zamandan beri.

Önemlidir, orada bir pay sahipliğimizin olması lazım.

Orada nasıl bir stratejiniz var?

Ben şimdiye kadar sizden önceki Sayın Bakana hep sorardım bunu, hiç cevap alamadım; bu konuda bir stratejimiz, bir politikamız sanki hiç yokmuş gibi davrandı.

Nasıl bir politikamız olacak bu konuyla ilgili çünkü dış politikayı da ilgilendiren çok önemli bir konu.”

Değerli okurlarım

Kuşoğlu, AKP’li eski enerji bakanlarına sorduğu ve yanıt alamadığı soruyu bu kez 4,5 yıl önce Berat Albayrak’a soruyor.

Şu cümleye şu uyarıya dikkat eder misiniz?

İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanlılar ve Mısır birlikte işletmeye çalışıyorlar, biz devre dışı kaldık uzun zamandan beri…”

Muhalefet daha ne yapsın? Türkiye’nin karşısında Doğu Akdeniz’in doğal kaynaklarının işletilmesi için 4 ülkenin işbirliği yaptığını söylüyor.

Devrin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın cevabını TBMM resmi tutanaklarından sunuyorum:

“Bülent Bey, zannediyorum siz demiştiniz “Ciddi bir rezerv var” diye. Orada çok ciddi bir rezerv şu an itibarıyla yok.  Büyük bir ihtimalle, henüz, birden fazla farklı resmî otoritenin onayladığı büyük bir rezervden bahsedilmiyor. Muhtemelen, birçok farklı kaynağın şu an itibarıyla ortaya koyduğu rezerv miktarı 1 trilyon metreküpün altında. Dünyada 4 büyük gaz üreticisi ve rezerve sahip ülkeden bahsediyorsak İran, Rusya, Türkmenistan ve Katar’dan bahsediyoruz. Yani, bu gaz rezervi çok önemli mi?”

Bülent Kuşoğlu: – Dünyada 2’nci büyük rezerv olduğu söylendi bir ara.

Berat Albayrak  (İstanbul) – “Söylenenler var ama ispatlanan, onaylanan uluslararası kriterde bir rakam yok ama ciddi bir gaz var mıdır, bu, Türkiye’ye bir alternatif midir, pazar oluşturabilir mi, Avrupa arz güvenliğiyle ilgili değerlendirilmesi gereken bir kaynak mıdır bilinmiyor…”

Değerli okurlarım,

Albayrak maalesef farkında değil, “… Birden fazla farklı resmî otoritenin onayladığı…” diye bir bilgi veriyor. AKP iktidarını, “Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz yok” diye anlaşılan kandırmışlar.

Değerli okurlarım,

Albayrak, 27 Kasım 2019 tarihinde Hazine ve Maliye Bakanlığının 2020 yılı bütçesini sundu. TBMM resmi tutanaklarından sunuyorum:

“Size güzel bir haber vereceğim: 2020’lerde inşallah. Türkiye -birileri de üzülüyor ya bundan- gerek Doğu Akdeniz’de gerek Karadeniz’de kendi gemileriyle, kendi sismik datalarıyla, bunları yorumlayacak kendi yerli mühendisleriyle çok etkin ve güçlü bir saha çalışması içerisinde, inşallah. Çok net şunu ifade ediyorum: Türkiye, 2020’lerde bu anlamda da çok güzel haberlere uyanacak.”

CHP İzmir Milletvekili Bedri Serter, “Dalga geçiyor…” diye konuşunca, Albayrak özetle şunları söyledi:

“Ha, bu iş biraz biliyorsunuz matematik ve istatistik ama o istatistiğin, “probability”nin ihtimal oranı arttırdıkça ihtimal noktası da artıyor çünkü yüzde 100 diye bir husus yok. Datayı inceliyorsunuz, bir kuyu kazıyorsunuz, yanına şu bu; 1’inci kuyu, 2’nci kuyu, 10’uncu kuyu, 20’nci kuyu…

Türkiye bu noktada istikrarlı arama çalışmalarıyla gerek off-shore denizde gerek on-shore karada, 2 denizimizde de bu dönemdeki etkin süreçte ekonomisindeki bu güçlü iyileşmenin üzerine bir de inşallah bu pozitif neticeleri aldığında Allah’ın izniyle çok daha iyi bir noktaya gidecek.

İşin ekonomik ayağı ne kadar içinde, ne kadar dışında? Ben bu detaya çok girmeyeceğim…”

Değerli okurlarım,

Atı alan Üsküdar’ı geçti. Berat Bey, İnşallah, Maşallah politikasıyla görüş açıklıyor, “Yüzde 100 diye bir husus yok…” diyor “Güzel bir bilgi” diyor…

–   Kim kandırılıyor?

–   Kim devletin çıkarlarını ısrarla savunuyor?

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | YİNE Mİ “KANDIRILDIK”? için yorumlar kapalı
Ağu 18

KIZIYORUM!

KIZIYORUM!

 

Cennet gibi dünyayı bitirdik hep birlikte

O korkunç kıyameti getirdik hep birlikte

Ar, edebi, hayâyı yitirdik hep birlikte

Bunca zehirli tavrı derene kızıyorum!

 

Nasıl kızmayayım ki söyle ben bu âleme

Ham söz gelse de dile gelmiyor ki kaleme

Kinle dolmuş yürekler yakışmıyor âdeme

Zalimlerle bir olup durana kızıyorum!

 

Her aşa nane olup açmayın hiç yaremi

Dünyada canlıların elbet vardır haremi

Arsızlıkla savaştım, bulamadım çaremi

Bir kapıdan destursuz girene kızıyorum!

 

Mucize yaratılış kurumasın bu pınar

Bir insanlık yarası durmaksızın hep kanar

Akıl hazinesinden cimrilik eden yanar

Bu hayatı tersinden görene kızıyorum!

 

Çok sabırlıyım amma aslında her hususta

Şeytandan belge almış birileri bir kursta

Her konuyu bilen var, her konuda çok usta

Şanlı orduma kumpas kurana kızıyorum!

 

Ne olmuş bu insana her biri haddi aşmış?

Daha tavuk olmadan takalara ulaşmış

Şerefli mahlûk iken her pisliğe bulaşmış

Haine bu fırsatı verene kızıyorum!

 

Göz ve kulak ikidir iyi aylansın diye

Ağız birdir, dil birdir, bir kez söylensin diye

Rabbim nimetler vermiş insan soylansın diye

İtikadı, imanı yerene kızıyorum

 

Bu kadar haksızlığı Hak terazisi almaz

İnsan olan bir insan gaflete asla dalmaz

Saygısızlık ödülü verilse ödül kalmaz

Yanlışa doludizgin varana kızıyorum

 

Kötülüğe ram olup her yanını bürütmüş

Adaletten kaçarak hayatını çürütmüş

Şeytanca yaşayarak ne bulursa yürütmüş

İnsanları canice vurana kızıyorum

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , | KIZIYORUM! için yorumlar kapalı
Ağu 17

Başkasının Benliği ve Kimliğiyle Var Olmak!

Başkasının Benliği ve Kimliğiyle Var Olmak!

İnsanlar yaşam boyunca onaylanma ve sahiplenilme arzusu içindedirler.

*

Bu davranış bilinçli olabildiği gibi bilinç dışı da gelişir.

Bu kişiler, içinde bulundukları “yalnızlık” ve “önemsizlik” korkularından “benliklerini başkasına sunarak”  kurtulacakları yanılsamasını yaşarlar.

*

Bir bilinçaltı korku biçimindeki yalnızlık, güçsüzlük ve önemsizlik duygularının “sahipsizlik” ve “koruyucu bir güçten yoksunluk” ile de eş anlamlı olduğunu düşünüyorum.

*

Bu durumdaki insanlar fiziki ya da sosyal varlığını yok ederken, sahiplenildiklerini ve kendisinden daha büyük bir güç tarafından “kabul edildiklerini“, “tanındıklarını” ve “onaylandıklarını” sanırlar.

*

Rumen deneme yazarı ve ahlakçısı Cioran, Çürümenin Kitabı‘nda, insanların, kendilerini telef edenlere karşı tutumlarını ayrıntılı biçimde incelemektedir.

Cioran, Varlığının haklılığını kanıtlama” duygusunun, kitlelerde, şiddetli bir otoriteye uyma ihtiyacı doğurduğunu söyler.

Başkasının Benliği ve Kimliğiyle Var Olmak!

Hayatta, herhangi bir bilginin, kültürün, eserin, teknolojinin üreticisi olamayan insanlar, başkalarının esiri olmaya mahkûmdur.

Bu tür insanlar, yukarıdaki psikolojiyle “tabi olmaya” can atarlar.

*

Çünkü, dilleriyle ifade etme bilincinde (ve cesaretinde) olmasalar da, kendilerini gereksiz hissederler.

Heidegger’in “dasein” (okunuşu: dazayn) sözcüğüyle kavramsallaştırdığı “varoluş” çabasına girerler.

Varolmak, dünyada haklı bir yer işgal etmek anlamına gelmektedir.

*

“İnsanın onay arayışı”, benliğini (ruhunu) satıp köleleşmekle de sonuçlanabiliyor. “Kendini aldatan insanın” temel yanılgılarından biri köleliği özgürlük olarak algılamasıdır.

Sonuçta, kendiliğinden varolamayanlar, başkasının benliği ve kimliği altında, ona tabi olarak varolmaya çalışıyor.

*

Fromm’un deyişiyle, “Korkmuş birey, kendisini bağlayacak bir kimse ya da bir şey arar; artık kendi bireysel beni olmaya dayanamaz ve panik içinde ondan kurtulmaya, bu yükü, yani benliğini yok ederek yeniden güven duymaya çabalar.”

 

Alıntı: H.Cevizoğlu

Posted in Gündem | Tagged , , | Başkasının Benliği ve Kimliğiyle Var Olmak! için yorumlar kapalı