Oca 31

KAÇIRDIĞIN TERAVİH

KAÇIRDIĞIN TERAVİH

İstanbul’un âdetlerini pek bilmeyen Anadolulu bir fakir iftar vaktine doğru aç susuz çarşıda dolaşırken bir de bakar ki iki kanadı da ardına kadar açık bir konak… Sofralar hazır, insanlar akın akın girip sofralara oturuyorlar. Bizimki de kendini toparlayıp dalıyor içeriye. Top atılır atılmaz herkes gibi o da iftariyelere saldırır. Sıra çorbaya gelir, onu da içer. Derken “sallî” diye bir ses yankılanır. Kalkarlar, akşam namazını kılarlar.

Bakar ki namazdan sonra kimse dağılmıyor. Anlaşılan diş kirası dağıtılacak. Midesi gibi cebini de doldurur. Derken bir ses daha: Sallî… Hep birlikte teravihe kalkarlar. İmam teravihi hatimle kıldırıyormuş. Adam perişan olur. Hoca selamı verir vermez kendini dışarı atıp bir kahvehane köşesine ilişir ve bir taraftan kendi kendine:

-Bilmediğin yere niye girersin be adam diye homurdanıyor, diğer taraftan da etrafta konuşanları dinliyormuş. Birisi demiş ki:

-Hiçbir şeye yanmıyorum, kaza da edemedim ona yanıyorum.

-Hayrola…

-Geçen yıl bir teravih kaçırmıştım da…

Bizimki dayanamaz ve lafa karışır:

-Amca, ne yan, ne de kaza et. Senin geçen yıl kaçırdığın teravih bugün beni yakaladı…”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , | KAÇIRDIĞIN TERAVİH için yorumlar kapalı
Oca 30

“KANAL İSTANBUL” ÇILGIN(LIĞI) PROJESİ

“KANAL İSTANBUL” ÇILGIN(LIĞI) PROJESİ

ABD askeri ve ekonomik, AB ise siyasi baskıyla, Türkiye’yi federe devletlere bölmeye çalışıyor. AB çevrelerinin öngörüsüne göre kurulması öngörülen federe devletlerin adları şöyledir: Trakya, Bitinya, Misiya, Lidya, Karya, Likya, Pamfilya, Firikya, Kilikya, Kapadokya, Galatya, Paflagonya, Pont, Ermeniya, Antakya, Mezopotamya!

***

ABD, İstanbul’daki “NATO’ya tahsis edilmiş” 3. Kolordu’nun Afganistan’a gönderilmesini istemiş, 1 Mart tezkeresi ile de İstanbul’daki Sabiha Gökcen Havaalanı’na yerleşmeye çalışmıştı. 

2003 Nisan ayında Akşam muhabiri Ercan Yavuz‘un haberine göre, Kamu Yönetimi Reformu için İsviçre Kanton Modeli ile İtalyan Birlik Modeli örnek alınmıştı.

Buna göre, İstanbul’un iki yakası, birbirinden bağımsız, iki süper başkan tarafından yönetilecekti. Avrupa yakası için “Rumeli Başkanı” Anadolu yakası için de “Anadolu Başkanı” sıfatı düşünülüyordu!

***

Bir de AKP iktidarının desteğiyle hazırlanan “Türkiye Markası Projesi” adıyla hazırlanan sözde turizm projesi vardı.

Proje çerçevesinde, “İstanbul Markası” incelenirken Napolyon’un “Bir dünya imparatorluğu kurulsa başkenti İstanbul olurdu” sözü hatırlatıldıktan sonra, “Matematiksel modellemelerle dünya merkezi olabilecek şehirlerin belirlenmesi amacıyla yapılan bir araştırmada İstanbul, Tel Aviv ve Kahire ile birlikte ‘dünya merkezi olabilecek bir şehir’ olarak belirlenmiştir” deniliyordu.

Sanki ABD’nin İstinye’deki Başkonsolosluk binası da bu türde bir hazırlığın eseriydi.

Projenin “İstanbul markası” bölümünde, “İstanbul, Müslümanlık Türklük gibi negatif çağrışımları olan kavramlardan soyutlanarak ele alınabilecek bir değerdir” deniliyor ve Ayasofya ön planda tutuluyordu.

Bu proje Yeni Şafak gazetesinde sürmanşetten “Tanıtımda devrim” diye duyurulmuştu…

Sertap Erener de Eurovision şarkısında, arkasındaki Ayasofya siluetini kullanıyor ve Avrupa’ya, İngilizce olarak Harem dairesinden “Filmi başa saralım” diye sesleniyordu!

Rum kökenli olduğu anlaşılan bir şair de İstanbul’un fethinin 550’nci yılında Gülhane’deki edebiyat buluşmasında Bizans’ın dirileceğine dair sayıklamalarını paylaşıyordu.

***

Türkiye coğrafyasını Rio Tinto şirketi ile stratejik işbirliği yaparak paylaşan AMDL adlı şirketin raporunda ise “Türkiye Federal Devleti” deniliyordu.

Eski BM Genel Sekreteri Butros Gali ise İstanbul’daki Habitat Toplantısı’nda, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yanıbaşındayken “Türkiye Federal Cumhuriyeti” ve “İstanbul Federe Devleti” gibi ifadeler kullanmıştı.

İşte AKP’ye uygulatılmak istenen kanton modeli, böyle bir planın ürünüydü ve Erdoğan’a 2001 yılında gönderilen gizli memorandum da bunun açık belgelerinden biriydi… Memorandumda, “Ankara, merkezi hükümetin yetkilerini yerel yönetimlere devretmek zorundadır.” deniliyordu.

***

Büyük Ortadoğu Devleti’nin başkenti olarak düşünülen İstanbul, turizm projesinde ise 3 dinin kutsal mekânı olarak gösteriliyordu!

Yahudilerin yeni bir yorumuna göre, vaad edilmiş topraklar; Tevrat’taki gibi Nil’den Fırat’a kadar uzanan bölgeyi değil, Nil Nehri ile İstanbul Boğazı arasındaki bölgeyi kapsıyordu.

Ve Aytunç Altındal‘ın dikkat çektiği bir belge vardı:

1909 yılında ABD, İngiltere ve Fransa’nın üzerinde mutabakata vardığı bir istihbarat belgesine göre İstanbul bir dünya devleti yapılacaktı. Bu veriler ışığında diyebiliriz ki Kanal İstanbul, çok daha büyük bir projenin ilk adımıdır!

 

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | “KANAL İSTANBUL” ÇILGIN(LIĞI) PROJESİ için yorumlar kapalı
Oca 29

“HAN ve TÖRE”

“HAN ve TÖRE”

Han’ın birisi ava çıkar. Bir geyiği ayağından vurur ve can havliyle koşup duran geyiğin ardına düşer.

Geyik orada konaklamış olan bir obanın bey çadırından içeri dalar ve yer sofrasının üstünden atlayarak karşıya geçip soluk soluğa durur.

Han da ardından içeri…

“Bu benim olcamdır (avımdır), ver bana!” diye haykırır.

O ailenin aksakalı ayağa kalkar, saygıyla selamlar Han’ı ve derki:

“Elbette senin olcan’dır. Ama burası sofradır, sen bu sofrayı atlayıp karşıya geçip onu alamazsın, ben de vermem bana sığınanı… Töre budur!”   

Han, hiçbir şey demeden çıkıp gider…

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | “HAN ve TÖRE” için yorumlar kapalı
Oca 28

KERKÜK TÜRK’TÜR, TÜRK KALACAK!

KERKÜK TÜRK’TÜR, TÜRK KALACAK!

– ABD işgalini takiben, Kerkük’teki tapu ve nüfus kayıtları yakılıp, yok edildiğinde sustunuz,

– “Değişen dünya şartlarında ülkelerin kırmızı çizgileri olmaz” deyip, “Kerkük’teki bütün etnik gruplara eşit mesafede olduğumuzu” açıklayarak Türkmen katillerini cesaretlendirdiniz,

– Irak Türkmen Cephesi’nin basılmasını “Kerkük’ün kurtuluşu” diye kutlayan Barzani’ye,  peşmergenin maaşlarını ödesin diye 2 milyar dolar kredi vererek ve “Türkiye, seninle gurur duyuyor” nidalarıyla attırmayacaktınız.

–  “Ankara Kerkük’ü gündeme getirirse, Diyarbakır defteri açılır” tehditleri savuran, “Kerkük, Kürtlerin kucağına dönene kadar mücadeleye devam edeceklerini” ilan eden Talabani, Irak’ın ABD kuklası Cumhurbaşkanı olabilsin diye çırpınmayacaktınız,

– Kerkük’ü “Türkmenlerin DE” yaşadığı bir şehir kabul edip, Türk kimliğini inkâr etmeden, şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merd-i kıpti gibi “O topraklar sadece Kürtlere ait değil. Türkmen’i de var, Arap’ı da var” diyerek aslında Kerkük’ün “Kürtlere DE” ait olduğuna rıza göstermeyecektiniz,

– Kerkük, Türkmen düşmanı Kürt valinin insafına terk etmey<Aecektiniz,

– Kerkük, Barzani’nin “mahalli anayasası”nda “Kürdistan Bölgesi’nin Başkenti” olarak damgalanmasını itiraz edecektiniz,

Başkonsolosluğu açmış olsaydık da önce Saddam, sonra ABD, ardından PKK ve Barzani, en sonunda da IŞİD terörüne maruz kalan Türkmenler bunca yıldır kendilerini bu kadar yalnız hissetmeseydiler daha iyi olmaz mıydı?

Hiçbir şey yapamıyorsak, göçe zorlandıklarında, itilip, kakıldıklarında en azından bir sığınak, dayanak olabilirdik soydaşlarımıza.

Bir not: Umarım geçen yıl verdikleri “Kerkük Başkonsolosluğu” müjdesi gibi lafta kalmaz bu yıl verdikleri “Kerkük Başkonsolosluğu” müjdesi

Alıntı

– ABD işgalini takiben, Kerkük’teki tapu ve nüfus kayıtları yakılıp, yok edildiğinde sustunuz,

“Değişen dünya şartlarında ülkelerin kırmızı çizgileri olmaz” deyip, “Kerkük’teki bütün etnik gruplara eşit mesafede olduğumuzu” açıklayarak Türkmen katillerini cesaretlendirdiniz,

– Irak Türkmen Cephesi’nin basılmasını “Kerkük’ün kurtuluşu” diye kutlayan Barzani’ye,  peşmergenin maaşlarını ödesin diye 2 milyar dolar kredi vererek ve “Türkiye, seninle gurur duyuyor” nidalarıyla attırmayacaktınız.

–  “Ankara Kerkük’ü gündeme getirirse, Diyarbakır defteri açılır” tehditleri savuran, “Kerkük, Kürtlerin kucağına dönene kadar mücadeleye devam edeceklerini” ilan eden Talabani, Irak’ın ABD kuklası Cumhurbaşkanı olabilsin diye çırpınmayacaktınız,

– Kerkük’ü “Türkmenlerin DE” yaşadığı bir şehir kabul edip, Türk kimliğini inkâr etmeden, şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merd-i kıpti gibi “O topraklar sadece Kürtlere ait değil. Türkmen’i de var, Arap’ı da var” diyerek aslında Kerkük’ün “Kürtlere DE” ait olduğuna rıza göstermeyecektiniz,

– Kerkük, Türkmen düşmanı Kürt valinin insafına terk etmey<Aecektiniz,

– Kerkük, Barzani’nin “mahalli anayasası”nda “Kürdistan Bölgesi’nin Başkenti” olarak damgalanmasını itiraz edecektiniz,

Başkonsolosluğu açmış olsaydık da önce Saddam, sonra ABD, ardından PKK ve Barzani, en sonunda da IŞİD terörüne maruz kalan Türkmenler bunca yıldır kendilerini bu kadar yalnız hissetmeseydiler daha iyi olmaz mıydı?

Hiçbir şey yapamıyorsak, göçe zorlandıklarında, itilip, kakıldıklarında en azından bir sığınak, dayanak olabilirdik soydaşlarımıza.

Bir not: Umarım geçen yıl verdikleri “Kerkük Başkonsolosluğu” müjdesi gibi lafta kalmaz bu yıl verdikleri “Kerkük Başkonsolosluğu” müjdesi

Alıntı

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | KERKÜK TÜRK’TÜR, TÜRK KALACAK! için yorumlar kapalı
Oca 27

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

 

* “Bir hükümdar üç durumda askerin başını derde sokar…

1- Askerin ilerleyemeyeceğini bilmeden ilerlemesini söylemesi, askerin geri çekilmeyeceğini bilmeden geri çekilmesini söylemesi, askeri dizginlemesi.

2- Ordunun düzenini bilmeden askerin iç işlerine karışması, askerin kafasını karıştırması.

3- Ordunun hiyerarşik sistemini bilmeden orduyu yönetmesi, askerin kuşku duymasına neden olması.” “Savaş Sanatı” Sun Tzu

* “Bilge, kendi kaderini kendi yaratır.” Plautus

* “Bencil nereye giderse gitsin yalnızdır.” George Sand

* “Hayırsız ot tez büyür.” Carlo Goldoni

* “Yeryüzünün en büyük imparatoru menfaattir.” Montesquieu

* “Etrafında hiç kimse kalmazsa fişekliklerimi çapraz döşerim, Elmadağ’a çıkarım, gelir beni orada vururlar ama son fişeğime kadara savaşırım’ diyor.” M.Kemal Atatürk

* “Hedef yaklaştıkça, zorluklar artar.” Goethe

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Oca 26

BOĞAZLARDA TÜRK’ÜN EĞEMENLİĞİNE SON VERME GİRİŞİMİ

BOĞAZLARDA TÜRK’ÜN EĞEMENLİĞİNE SON VERME GİRİŞİMİ

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Doğan Kantarcı, projenin asıl sahibinin, ABD olduğunu söyledi ve 1950 yılında çizilen İstanbul kanalı haritası ile şimdiki Kanal İstanbul haritasını Birgün gazetesinde yayınladı. İki harita, birbirinin aynısı!

Bu haritayı çizdiren ABD’nin, Çanakkale Boğazı’nın Marmara girişinde, Gelibolu yarımadasından Saros Körfezi’ne doğru bir kanal haritası projesi hazırladığı da ortaya çıktı!

Bu durumda, “İstanbul’u çalan, kılıfını da hazırlar” veya “Karadeniz’e savaş gemilerini sokmak isteyen, ABD Kanal İstanbul’u da Kanal Çanakkale’yi de dayatır” diyebiliriz değil mi?

Üzücü olan, Erdoğan‘ın, bir Amerikan projesi olan Kanal İstanbul’u Necip Fazıl‘ın şiirini de kullanarak savunabilmesidir.

Kanal İstanbul, Boğazlar’da Türk egemenliğine son vermek girişiminin başlangıcıdır.

 

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | BOĞAZLARDA TÜRK’ÜN EĞEMENLİĞİNE SON VERME GİRİŞİMİ için yorumlar kapalı
Oca 25

NE İSTERSİN?

NE İSTERSİN?

 

Sev dedin de sevmedim mi?

Öv dedin de övmedim mi?

Hayatımı vermedim mi?

Daha benden ne istersin?

 

Ömrümü yedin, bitirdin

Aşk değil zulüm getirdin

Candaki canı yitirdin

Daha benden ne istersin?

 

Gizli kin var gözlerinde

Tıpkı zehir sözlerin de

Ben yokum ki özlerinde

Daha benden ne istersin?

 

İçtin beni kana kana

Zulüm ettin kutsal cana

Kurtuluştur ölüm bana

Daha benden ne istersin?

 

Cahildim çabuk aldandım

Şeytanmışsın melek sandım

Bu canımdan ben usandım

Daha benden ne istersin?

 

Kenan ŞAHBAZ

 

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | NE İSTERSİN? için yorumlar kapalı
Oca 24

“CAN DOLAŞIMI”

“CAN DOLAŞIMI”

Dr. Nimetullah Reşidi

Reşidi, 2004 yılında Avustralya’da düzenlenen Dünya Akupunktur Konferansı’nda akupunktur tedavi yönteminin sanıldığının aksine, Çinlilerin değil, Uygurların buluşu olduğunu, Zeki Velidi Togan ve Reşit Rahmeti Arat gibi büyük Türk tarihçilerinin eserlerine de dayanarak anlatan bir kişi.

Reşidi, akupunkturun Türk icadı olduğunu söylediği için 2002 yılında İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Akupunktur Kongresi’ne konuşmacı olarak kabul edilmemişti.

1947 yılında Kaşgar’da doğan Nimetullah Reşidi, tıp eğitimini 1969’da, fizyoloji ihtisasını da 1982’de Çin’de tamamladı. 1985’te Türkiye’ye iltica etti ve 1988’de Türk vatandaşlığına geçti. 1989’da ise Sağlık Bakanlığı tarafından doktorluğa kabul edildi. “Akupunktur Tedavisi Uygulama Yetki Belgesi”ne sahip bulunuyor.

Reşidi’nin “Pratik Bilgisayarlı Akupunktur”, “HBM Manyetik Akupunktur Kupası Kullanım Rehberi”, “Akupunktur Çörküsü” adlı eserleri var. Reşidi’nin, “Pratik Bilgisayarlı Akupunktur” isimli Çince’den çeviri olan eserini zamanın Başbakan Yardımcısı ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Çin Halk Cumhuriyeti’ni ziyareti sırasında Çin Devlet Başkanı’na hediye etmişti.

***

Reşidi’ye, bana hediye ettiği son kitabına neden “Çin’ce akupunktur” adını verdiğini sordum. “Her ne kadar akupunktur tedavisi Uygur buluşu olsa da bu yöntem Çin’de geleneksel olarak uygulanmakta ve eğitimi verilmektedir. Uygur dilinde ‘Çin’ce’, ‘Çin tarzı’ demektir. Türkiye’de akupunktur çok yanlış biliniyor sadece sigara bıraktırmak için kullanılan bir yöntem zannedenler bile var. Oysa binyıllar içinde gelişmiş bir tıp anlayışı var. Halen Çin’de uygulanan akupunkturu Türkiye doğru tanısın diye bu kitabı yazdım” dedi.

Reşidi, özellikle tıbbı terimlerin Uygurca’da karşılığı bulunduğunu kitaba eklediği bir bölümde de anlattı ve dünyada tıp dilinin Latince olmasının bir dayatma olduğunu yazdı.

***

Uygur ve Çin tıbbının “can” kavramına dayalı olduğunu anlatan, Reşidi, doğumdan önceki özün, temiz havanın ve hayat boyu alınan gıdaların canı oluşturduğunu, Batı tıbbında bunun “madde ve enerji metabolizması” olarak adlandırıldığını ve yağ, şeker ve proteine dayandırıldığını anlattı.

Reşidi, hastalıkları, herkesin kendine özgü biyolojik saatini,  biyolojik saat çarkını da kullanarak teşhis ediyor.

“Peki Türkiye’nin biyolojik saatine göre hastalığı nedir ki bunca sorun yaşıyor?” diye sordum.

“Türkiye’nin genetik yapısında, oksijen kaynağı olan havasında ve suyunda ve yediklerinde içtiklerinde bozulma var. Türkiye’nin can dolaşımı bozuk. Tedavi de bu alanlardaki sorunu gidermekle mümkündür” diye cevap verdi.

Dr. Reşidi, biri Çin kökenli üç Amerikalı doktorun, 2017 yılında biyolojik saat tespitine dayalı tedaviyle Nobel tıp ödülünü kazandığını, kendisinin ise 20 yıldır bu yöntemi Türkiye’de uyguladığını anlattı…

Türkiye, kendi insanına değer verseydi can dolaşımı bozulur muydu?

 

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | “CAN DOLAŞIMI” için yorumlar kapalı
Oca 23

KIBRISLI EMMİ

KIBRISLI EMMİ

Bu hikaye Kıbrıs’ta geçmis gerçek bir olay; yaşlı bir emmi, eşeğinin üzerinde karayolunda seyretmektedir.

Bunu gören trafik polisleri, emmiye takilmak isterler ve durdururlar. 

Polis: Be emmi, neçin dakman golani? 

(golan: emniyet kemeri.)

Emmi: Dakmam be işte!

Polis: E bak gördün mü, şimdi ceza keseceyik.

Emmi: Kes bakalim ne keseceysan da gidecem, acele isim var. 

Polis: peki emmi, cezayı sana mı yazalım yogsam eseğe mi?

Emmi: ???

Polis: Yani cezayı sana yazarsak beş milyon ödeycen, eşeğe üç milyon ödeycen.

Emmi: Bana kes o zaman. 

Polis: Neden sana keseyon emmi?

Emmi: Onun sicili temiz kalsın, polis yapcez onu!

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , | KIBRISLI EMMİ için yorumlar kapalı
Oca 22

“BENİ YANLIŞ ANLADINIZ SENDROMU!”

BENİ YANLIŞ ANLADINIZ SENDROMU!”

Dünyada olmayan bir şey bizde var:

“Beni yanlış anladınız sendromu!”

Buna semptom da diyebiliriz.

**

(İki kavram genellikle aynı anlamda kullanılsa da SENDROM, tıp dilinde “belirge, belirti, bulgu“, mecazi anlamda ise “sıkıntı” demektir. Birbirleriyle bağlantısız gibi algılanır ama birlikte değerlendirildiklerinde aslında “tek bir olgudur.” Bunlar ya genetiktir ya da sonradan edinilir. SEMPTOM da “belirtidir” ama daha çok hasta tarafından “farkında olunan” bedensel ya da zihinsel bozukluktur. Özetle, sendromumuzu “biz” fark edemeyiz, ama semptom kendisini gizleyemez, hepimiz fark ederiz.)

**

Gelelim tekrar konumuza.

Dünyada genellikle Türk politikacılara özgü olan bu hastalığın, “Beni yanlış anladınız sendromu”nun sayısız örnekleri vardır.

Bunlar her gün tekrarlanmaya devam eder.

**

Kusura bakmazlarsa şöyle söyleyelim.

Patavatsız ve cüretkâr politikacılar, yöneticiler, güçlü iş insanları vb. bir açıklama yaparak pot kırdıklarında “Beni yanlış anladınız” sözüne sığınırlar.

Oysa hiç kimse hiçbir şeyi yanlış anlamamıştır.

Onlar yanlış söylemiştir, ama suçu kabul etmeyecek kadar narsisist olduklarından, kendi “benliklerine tapındıklarından” başkalarını suçlarlar.

**

Bu kişilerin kırdıkları potların nedeni “yanlışlıkla söylemek” olduğu gibi, bilinçdışında sakladıkları gerçeklerin su yüzüne çıkması, sakladıkları gerçek düşüncelerinin zihinlerinden kaçıp kurtulmasıdır da.

 

 

Alıntı: H. Cevizoğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | “BENİ YANLIŞ ANLADINIZ SENDROMU!” için yorumlar kapalı