Eki 01

HÂTEM-İ TÂÎ

HÂTEM-İ TÂÎ

Hâtem-i Tâî ismini duymuşsunuzdur. Doğu edebiyatında cömertlik sembolü bir zat… Kendisine yöneltilen “Dünyada gıpta ettiğin, onun yerinde olmak istediğin birisi oldu mu?” şeklindeki bir soruya şu cevabı vermiştir:

“Bir gün kırk deve kestirerek halka büyük bir ziyafet vermiştim. İnsanlar yiyip içip eğleniyorlardı. Biz de kabile reisleriyle sahranın ilerisinde dolaşıyorduk. Orada, çalı çırpı toplayan birisi dikkatimi çekti. Ne yaptığını sordum. ‘Gördüğün gibi kırgı topluyorum. Bunları şehre götürüp satacağım. Sonra da bu parayla ekmek alıp yiyeceğim’ dedi. ‘Görmüyor musun, Hâtem-i Tâî’nin ziyafeti var, herkes yiyip içip eğleniyor, sen de git, karnını doyur. Niye bu sıkıntıyı çekiyorsun?’ dediğimde oduncu bana şu cevabı verdi: ‘Her kim kendi alın teriyle yer içerse Hâtem-i Tâî’nin minnetini çekmez’. Ben bu zatı himmet ve şerefini koruma hususunda kendimden daha yüksek gördüm ve onun yerinde olmak istedim.”

 

Alıntı

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | HÂTEM-İ TÂÎ için yorumlar kapalı
Eyl 30

SURİYELİ SEVİCİ MEDYAYA KANMAYIN!

SURİYELİ SEVİCİ MEDYAYA KANMAYIN!

 

İlahiyatçı yazar Hidayet Şefkatli Tuksal; “İlk önce yapılması gereken devlet nezdinde Suriyeli Mültecilerin kalıcı olacağının kabulüdür.Burası da Allah’ın arzı” (Aydın Üniversitesi-Geçici koruma Altındaki Suriyeliler Çalıştayı 10.05.2018 )

Altınbaş üniversitesi Çift Diplomalı Türk-Alman Hukuk Lisansı Programı Direktör Yardımcısı Ayşegül Altınbaş;

“Suriyeli mültecileri hayatımızın her alanına dahil etmeliyiz.” Klara Miran İpek; “Vatandaşlığa geçiş imkanı entegrasyona yol açabilir” (30.11.2018- Mülteci Entegrasyonu Üzerine Düşünceler Paneli)

Hürriyet Gazetesinden İpek Özbey’in, Arap Akademisyenler Derneği Onursal Başkanı, Samir Hafez ile yaptığı röportajda Hafez: “Toplum Araplaştırılıyor demiştiniz ya, hayır bence tam tersi. İlkel kültür medenileştiriliyor. Suriyeliler Türkleştiriliyor” (07.01.2019 Hürriyet)

Hürriyet Gazetesinin sürmanşeti; “ Suriye’yi bilmem Ben Türk’üm- Ülkemizde dünyaya gelen 410 bin bebekle birlikte 1.6 milyon Suriyeli çocuk yaşıyor. Kendi ülkelerini hiç hatırlamayan bu çocuklar artık kendilerini Türk hissettiklerini söylüyorlar” (20.01.2019, Hürriyet)

Sedat Ergin; “Kendini Türkiyeli gören Suriyeliler kuşağı geliyor.” (31.01.2019 Hürriyet Gazetesi)

Koç üniversitesi Göç Araştırmaları merkezi-Doç. Şebnem Köşer Akçapınar; “Bir an önce entegrasyon modellerinin geliştirilmesi gerekiyor. Yoksa okullardan tutun, iş hayatına, iletişime kadar farklı alanlarda daha fazla sosyal sorun yaşayabiliriz” (01.02.2019 Hürriyet)

Hürriyet Gazetesinin sürmanşeti; “Sıfırdan 100’e Çıkan Hayat-Suriyeli Muhammed, üç yıl önce tek başına Türkiye’ye geldi. Hiç bilmediği dilimizi kendi kendine öğrenerek girdiği okulda şimdi birinci ve edebiyatı dersinde bile 100 alıyor.” (26.02.2019 Hürriyet)

Suriyeli mültecilerin yol hikâyesini anlatan MİSAFİR filminin oyuncusu Şebnem Dönmez; “Suriyeli vatandaşların sayısı fazlalaştı. Artık bizim hayatlarımızın bir parçası haline geldiler. Nereli olursa olsun, dünya hepimizin ve hepimizin eşit yaşamaya hakkımız var. Ötekileştirmeye hakkımız yok.” (29.03.2019 Hürriyet)
Cosarinsky Campos -Breadwinners ( Ekmek Parası Kazananlar) Başkanı:
“Yaptıklarınız inanılmaz. Mülteciler gittikleri ülkeye bazı riskler getirirken aynı zamanda inanılmaz yetenekler de kazandırabilir. Türkiye için şu anda sorun olarak bazı konularda mülteciler gelecekte çok önemli avantajlar sunabilir” (09.05.2019 Hürriyet)

Yeni Şafak Aktüel; “ Suriyelilere nefreti kardeşlik söndürür” manşetiyle tam sayfaya yayılan haberin alt başlığında; “Suriye savaşının sekizinci yılına girdiğimiz şu günlerde ülkemizde onlara yönelik nefret söylemi giderek artıyor. Son olarak Mudanya’da Suriyelilerin denize girmesinin yasaklanması büyük tartışma yarattı. Tam da bu tartışmaların gölgesinde İstanbul Üniversitesi önemli bir atölyeye imza attı.8.yılında Suriyeliler atölyesi ile mültecilerin sorunları konuşuldu. Haber ve sosyal medya ile körüklenen nefretin önüne ancak kardeşlik duygusu ile aşılacağına vurgu yapıldı” yazıyor. (16.06.2019 Yeni Şafak)

Göç İdaresi Genel Müdür Yardımcısı Gökçe Ok; “Sadece kendi gönül coğrafyamızda değil, dünyanın herhangi bir yerindeki mazlumun ve mağdurun yüzünü düşürmedik, başını eğdirmedik.192 farklı ülkeden 5 milyon insana ev sahipliği yapıyoruz” (28.06.2019 Akit)

Hürriyet Pazar Eki Sürmanşeti: “Suriye ve Türkiye Halkına Faydalı Bir Bilim İnsanı Olmak İstiyorum -15 yaşındaki Muhammed ve ailesiyle Suriye sınırında yaşadıkları Kilis’te buluştuk. “Başarı, kişinin başlangıç noktasıyla ulaştığı yer arasındaki farktır” diyor. Başlangıç noktası 8 yaşındayken tek kelime Türkçe bilmeden ailesiyle savaştan kaçtığı Azez… Ulaştığı yer, sınavda yüz binlerce yaşıtını geride bırakarak kazandığı Türkiye birinciliği… Hedefi fizik mühendisi olup ileride uçaklarla ilgili çalışmak…” (Hürriyet Pazar Eki 30.06.2019)

Hürriyet Gündem; “Duygulandıran görüntüler: “Türk’sünüz dedi, para almak istemedi. Suriye’nin Azez kentinde bir tatlıcının, Sakarya’nın Geyve ilçesinden açtıkları dersliği ziyaret için bölgeye giden bir grup esnafın Türk olduğunu öğrenince kendilerinden yedikleri tatlının parasını almak istememesine ait görüntüler sosyal medyada ilgi çekti.” (02.07.2019 Hürriyet)

Yeni Şafak; “ İnsanlık Sınavını Aylan’la kazanacağız. Suriye’deki savaştan kaçarken bindikleri botun batması sonucu cansız bedeni Bodrum’da kıyıya vuran Aylan’ın yaşadıkları film oluyor. Ömer Sarıkaya, senaryosunu yazdığı ve yönettiği Aylan Bebek filmi ile ilgili “Sadece Aylan’ın değil birbirinden farklı mültecilerin hayatlarını da anlattık. Bebeğin ailesi filmin adı Alan Kurdi olsun istiyor. Ben bunu kabul etmiyorum. Bu filmde kimlik değil insanlık anlatılıyor. İnsanlık sınavını Aylan’la kazanacağımıza inanıyorum” diyor” (07.07.2019, Yeni Şafak)

Hürriyet; “Suriyeli ve Türk çocuklar eğitimle kaynaşıyor” (14.07.2019 Hürriyet)

Milliyet; “ Lavanta çiçekleri barış kokuyor” manşetinin alt başlığına bakalım: “ Kızılay’ın Toplum Merkezi Projesi kapsamında tarım eğitimi alan Suriyeli ve Türk kursiyerler, yetiştirdikleri lavanta bahçesinin ilk hasadını gerçekleştirdi. Kızılay Başkanı Kını, “Lavanta çiçekleri, Mezopotamya’dan dünyaya barış mesajı olacak” dedi. (28.07.2019)

Hürriyet’in; “Sefaköy’den Suriye’ye” sürmanşetiyle verdiği haberin ayrıntılarından, Katar’ın finanse ettiği Suriye TV’nin İstanbul Sefaköy’den Avrupa, Ortadoğu ve Balkanlar’a yayın yaptığını, Suriye’de Esad bölgesinden bile takip edilebildiğini öğreniyoruz. Gazetenin aynı tarihli Pazar ekinin 9. Sayfasının konukları iki genç Suriyeli. “Onların gözünden Türkiye’de Yaşamak” başlıklı röportajın giriş bölümü verilmek istenen mesajın, yaratılmak istenen algının özeti olmuş: “Muhammed ve Sena… Onlar Türkiye’de yaşayan 4 milyona yakın Suriyeliden ikisi. Ülkelerinden ayrıldıklarında yaşları çok küçüktü. Suriye’yi hayal meyal hatırlıyorlar. Hayallerini, altı yıldır yaşadıkları İstanbul üzerine kuruyorlar. Çok iyi Türkçe konuşan bu iki gençle Türkiye’de Suriyeli olmayı, ülkelerine dönüp dönmeyecekleri ve sosyal medyadaki tartışmaların onlara ne hissettirdiğini konuştuk.”

Aynı tarihli Hürriyet’te Ahmet Hakan’ın; “Zenci sevici / Suriyeli sevici” başlıklı yazısında Suriyeli karşıtı söylem sahipleri ABD’deki zenci karşıtı Klu Klux Klan’lara benzetiliyor.

Hiç kuşkusuz topluma yönelik sistematik algı mühendisliği verilen örneklerden ibaret değildir. Fakat bu kısa seçki bile Türk halkının bilinçaltı direncini yok etmeye yönelik psikolojik harekâtın boyutlarını göstermeye yeterlidir. Cuma hutbeleriyle Ensarlığa, ırkçı nefret karşıtlığı söylemiyle insan hakları aktivistliğine özendirilen kitlelerde Suriyelilerle birlikte yaşama arzusu yaratma çabasının nasıl sonuç vereceğini hiç kuşkusuz zaman gösterecektir. Türk halkının sağduyusunu ve milli duyarlılığını devreden çıkarmaya yönelik psikolojik harekât, milletin gözünün içine baka baka pervasızca sürdürülmektedir.

Tarihsel deneyimlerin, ortak acıların, birlikte atlatılan badirelerin bilinçaltı tortusu olan Türk Milletinin kolektif sezgi ve sağduyusuna yönelik laboratuvar müdahalesinin de sonuç vermeyen nafile çabalar olarak tarihe kaydedileceğini, işi kurgulayan ve piyasaya süren toplum mühendislerine peşinen söylemiş olalım.

 

Kaynak Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | SURİYELİ SEVİCİ MEDYAYA KANMAYIN! için yorumlar kapalı
Eyl 29

İTİKAD İMAMLARI VE İTİLAFLARI

İTİKAD İMAMLARI VE İTİLAFLARI

Ebu Mansur Muhammed bin Muhammed bin Mahmud el-Matüridî, Semerkant şehrinin Matürid Köyü’nde doğdu. Hicri 238 (M. 853)’de doğduğu kabul edilen Matüridi’nin ölüm tarihi 333 (M. 944)’tür.   

Ehl-i sünnet vel-cemaatın kelâm ilmindeki reisleri iki zattır. Bunlardan birisi Hanefi, diğeri Şafiî’dir. Hanefi olanı, Ebu Mensur Matürîdî, Şafiî olanı ise Ebü’l Hasen el-Eş’ari’dir.

İmam Matüridi, İmam-ı Azam Ebu Hanife’den naklen gelen inanç ve itikat bilgilerini ispat etti

Matüridî, Eş’ari ile birlikte ehl-i sünneti temsil etmesi ve temel fikirlerinde paralellik olmasına rağmen, aralarında ilmi bazı ihtilâflar mevcuttur.  

Bu ihtilâfların başlıcaları şunlardır: 

1) Cüz’î irade: Eş’arilere göre cüz’î iradede meyletme gücü vardır ve bunu Allah yaratır. Fakat bu meyletme işindeki tasarruf yok hükmünde bir varsayımdır. Bu açıdan tasarruf kula verilebilir. Matüridîlere göre ise cüz’î iradede meyletme gücü yok hükmünde bir varsayımdan ibarettir. Dolayısıyla yaratılmış değildir. Çünkü gerçek bir varlığı yoktur. Allah, kul irade etmeden de yaratır; fakat Allah ihtiyarî olan işleri yaratmaya, kulların iradelerini sebep kılmıştır. İrademizin sebep olması da Allah’ın iradesi iledir. 

 Bediüzzaman Hazretleri bu meyletme gücü ile tasarrufu aynı çerçevede ele alarak Maturidilerle Eş’arileri birleştirmiştir. 

2) Allah’ı tanıma: Eş’ariler, Allah’ı tanımanın dinen vacip olduğunu söylerler. Matüridîler ise Allah’ı tanımanın aklen vacip olduğu fikrindedirler. Yani hiçbir peygamber gelmese de herkes aklıyla Allah’ı bulmakla mükelleftir. 

3) Tekvin (Kâinatı var etme): Eş’ariler tekvini fiil sıfatlarından saymışlardır. Matüridîler ise bu sıfatı, sübuti sıfatlardan saymışlardır. 

4) İlliyet ve hikmet: Eş’ariler ‘Allah’ın fiilleri için sebep aranamaz’ der. Onun fiilleri hikmet ile bağlı da değildir. Çünkü Allah yaptığından sorumlu değildir. Sorumlu olan kullardır. Matüridîlere göre Allah abesten münezzehtir. Allah yaptıklarından elbette sorumlu değildir. Fakat Allah’ın fiilleri hikmeti icabı meydana gelir.

5) Eş’arilere göre peygamberlik için erkeklik şart değildir, kadınlar da nebi olabilirler. Nitekim Hz. Meryem, Hz. Asiye, Hz. Sare, Hz. Hacer, Hz. Havva ve Hz. Musa’nın annesi nebidirler.  

Matüridîlere göre ise peygamberliğin şartlarından birisi erkek olmaktır. Kadınlar nebi olamazlar. Hz. Meryem, Hz. Asiye, Hz. Sare, Hz. Hacer, Hz. Havva ve Hz. Musa’nın annesine vahiy gelmiştir; fakat nebi değildirler. 

 6) İbadetin ifası: Eş’arilere göre Müslüman olmayanlar da ibadetle mükelleftirler. Matüridîlere göre ise, Müslüman olmayanlar ibadet ile mükellef değildirler. Onlar öncelikle Allah’a iman etmekle mükelleftirler. 

 

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | İTİKAD İMAMLARI VE İTİLAFLARI için yorumlar kapalı
Eyl 28

BİR SAVAŞ SİLAHI OLARAK TASARLANAN GÖÇ GERÇEĞİ…

BİR SAVAŞ SİLAHI OLARAK TASARLANAN GÖÇ GERÇEĞİ…

Banu Avar’ın “Zemberek” adlı kitabında yer verdiği, son haftalarda yoğunluk kazanan Suriyeliler tartışmasına ışık tutması amacıyla güncellediği yazısından… 

2016 yılında yayınlanan kitapta, Angelina Jolie‘nin Hatay’daki sığınmacı kamplarına yaptığı ziyaretleri kastederek “Ünlü yıldızların, siyasi aktörlerin, gazetecilerin ziyaret ettiği mülteci kampları niye var? Çünkü bir anda savaşın içine sokulan ülkeler var. Timsah gözyaşları dökenler, bu ülkelerde yıllarca kaosu örgütlerken mülteci akını olacağını bilmiyorlar mıydı? Kan tacirleri ortalık kan gölüne dönünce halkın komşu devletlere akacağını hesaplamamışlar mıydı?” ifadesini kullanan Avar şöyle devam ediyordu:

“Kamplarda, 3 milyona yakın sığınmacının arasına gizlenmiş bol sayıda istihbarat elemanı, terörist, uyuşturucu, kimyasal madde, silah, organ kaçakçılığıyla uğraşan çete mensubu vardır. Bu kamplar sınırların delik deşik olmasında önemli bir rol oynar. Demografik yapıyı değiştirir. Kaçakçılara serbest bölge açar. Bölgedeki terör guruplarına liman olur. Teröristlerin ve istihbarat görevlilerine ‘uluslararası toplum’ denilen çete ile gizli temas için mükemmel bir ortam sağlar. Sınırlar arasında ‘cepler’ yaratır.

Harvard üniversitesinde yapılan ‘Bir savaş Silahı olarak tasarlanan göç olgusu’ (Strategic Engineered Migration as a Weapon of War) başlıklı araştırmada, ‘Mülteciler olgusunun hedef ülkelerde savaş ve barış zamanlarında stratejik bir silah olarak kullanılabileceği ve bunu kontrol eden devlete yararlar sağlayacağı’ tespiti yapılıyor…

Mülteciler konusunda en çok fikir beyan eden ABD ülkesine genel olarak mülteci kabul etmiyor. Ama 1519 kişilik bir gruba bu hak tanınıyor. Kim onlar? ABD Yönetiminin, 2014 yılında vatandaşlık ve göçmenlik statüsü verme, ikamet hakkı tanıma ve Hükümetin koruması altında yaşama garantisi verdiği 1519 kişinin tümü diğer ülkelerin teröristleri ya da terörle yakından bağlantılı olanlar!

Sonuç olarak toplum, ekranlarda gördüğü mülteci ölümleri, bebek cesetleriyle kahrolurken, Washington’da birileri, kendi yarattıkları mülteci krizinin stratejik silâh olarak kullanımıyla keyifleniyor…”

 

 

Alıntı

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | BİR SAVAŞ SİLAHI OLARAK TASARLANAN GÖÇ GERÇEĞİ… için yorumlar kapalı
Eyl 27

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Sağ elinin verdiğini, sol elin görmesin.” Türk Atasözü                                                                                            

* “Söyledim; duydu anlamına gelmez. Duydu; doğru anladı anlamına gelmez. Anladı; hak verdi anlamına gelmez. Hak verdi; inandı anlamına gelmez.

İnandı; uyguladı anlamına gelmez. Uyguladı; sürdürecek anlamına gelmez.” Yönetim biliminden bir felsefi yaklaşım     

* “Menfaat, insan toplumunun çimentosudur.” Cenap Şahabettin                                                                     

* “Uyuyan bir köle gördüğünüzde, sakın uyandırmayın. “Belki özgürlüğü düşlüyordur” derler. Ben ise o köleyi mutlaka uyandırır, nasıl özgür

olabileceğini anlatırım.” Halil Cibran                                                   

* “İnsanlar ileri sürdüğünüz nedenlere, içtenliğinize, çektiğiniz acıların ağırlığına ancak siz öldükten sonra inanırlar. Yaşadığınız sürece durumunuz

şüphelidir. Çok çok sizden şüphe ederler, ancak bu kadarına hak kazanabilirsiniz.” İbn-i Sina                                                                                                                  

* “Neysek oyuz. Çünkü geçmişte de neysek oyduk.” Sigmund Freud                                                                    

* “Bir anne evladı için her kapıyı çalar.. Ancak DEVLET O KAPIYA GİDİP AĞLAMAZ.. Çözüm adresi olarak o kapıyı göstermez.. Çözüm adresi devlettir.. Çözümü o kapıda ararsanız, o kapıyı devlet yerine koymuş olursunuz” Meral Akşener                                                                                                      

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Eyl 19

ENVER PAŞA GERÇEĞİ HERGELE BASIN VE PUŞT TARİHÇİLER!

ENVER PAŞA GERÇEĞİ HERGELE BASIN VE PUŞT TARİHÇİLER!


(Lütfen sonuna kadar okuduktan sonra kaydedip, belge olarak çocuklarınıza bırakınız)
Yeni yetişen nesillerimiz, tarihimizi, soyu bozuk, sütü pis, kanı necis olan Türk düşmanı tarihçi müsveddelerinden dinleyip okuduğu sürece, kahramanlarımızı hain belleyip, onlara karşı gereken ihtimamı ve saygıyı göstermeyeceklerdir.

Tarih, bir milletin yaşayan hafızasıdır ki bir takım alçaklar bu hafızayı silmek için tarihi kahramanlarımıza (Atatürk- Enver Paşa gibi) karşı alçakça saldırmaktadırlar!

ENVER PAŞA’NIN TORUNU OSMAN MAYATEPEK DİYOR Kİ;
En acıklı olan nokta, temcit pilavı gibi pişirilip sürekli karşımıza çıkarılan ‘’90 bin askerimiz donarak öldü’’ yalanıdır. Sarıkamış tamamen bir vatan müdafaasıdır ve kaçınılmazdır. Enver Paşa’nın emir ve tâlimatları yerine getirilmiş olsaydı Rus Ordusu perişan olup darmadağın olacaktı.

90 bin şehit yalanını ortaya atarak, kendi başarısızlığını Enver Paşa’ya yüklemek isteyen kişi 9. Kolordu Kurmay Başkanı Şerif Bey’dir.


“SARIKAMIŞ TAMAMEN BİR ‘VATAN MÜDAFAASIDIR’ VE KAÇINILMAZDIR”
Sarıkamış Harekatı, Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından, Rusları sürpriz bir karşı hücum ile mağlup etmeye yönelik bir teşebbüstür.

Maalesef kirlenmiş ve kiralanmış basın, ciddi araştırmalar yapmadan ”İHANET” havasında tarihi çarpıtıp Türk milletinin kahraman evlâtlarını karalamanın aşağılık gayreti içindeler. Çünkü ne Türk ne de Müslümanlar. Moda tâbirle NE MİLLİLER, NE DE YERLİLER!

İlk Rus saldırıları 1914 Kasım’da Köprüköy ve Azap muhabereleriyle başlamıştır. Burada 3. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa büyük bir hata yapıyor ve Rusları yenmesine rağmen takip edip son darbeyi vurmak yerine, orduyu 15 km geriye çekiyor. Yani savaşı kazanan taraf kaçan düşmanı kovalayamıyor, geri çekiliyor. Rusları takip etse Sarıkamış’a ihtiyaç kalmayacaktı.

Milli ruhtan mahrum, Türk’ün TURAN FİKRİNE düşman olan bir takım hergele ve soysuz çevreler, 1914 ün Aralık ayında çok çetin geçen kış şartları yüzünden 3. Ordu birliklerinin Kars- Sarıkamış dağlarında donarak şehit olmalarını bahane ederek, sahipsiz buldukları Enver Paşa’ya karşı insafsızca saldırır ve her türlü hakareti yapmaktan çekinmezler. 23 bin olan asker kaybımızı, kasten ve art niyetli olarak ısrarla 90 Bin olarak gösterirler. Hafız Hakkı Paşa, beceriksizliği yüzünden kaybettiği askerlerinin ölüm sebebini dahi Enver Paşaya yüklemeye çalışır.

Şerefsiz, alçak ve kanı pis Enver Paşa düşmanları, Sarıkamış Harekâtı sırasında Enver Paşa’nın da eksi 9 derece soğukta bizzat Sarıkamış Dağlarında askerinle beraber olduğunu görmezden gelirler. Sanırsınız ki Enver Paşa İstanbul’da oturuyor ve oturduğu yerden cepheye emirler yağdırıyordu…

Bugün Enver Paşa, Enver Paşa muhalifi olan Hafız Hakkı Paşa ve Rusya’da üç yıl esir kalan Köprülü İlden Paşa ve daha birçok muhalif subayın yazmış oldukları maksatlı, yalan ve yanlış hatıralar esas alınarak anlatılmaktadır.

Hafız Hakkı Paşa, beceriksizliği yüzünden kaybettiği askerlerinin günahını, yazmış olduğu hatıralarında Enver Paşaya yüklemiştir. Kumandanlardan Köprülü İlden ise aşırı Enver Paşa düşmanıydı, bu yüzden hatıralarında Enver paşaya iftira ve kinini kusmuştur.

ANLAYACAĞINIZ O Kİ;
Sahipsiz buldukları büyük Türk evlâdı, cesur ve yürekli Kumandan Enver Paşayı Sarıkamış’ın günah keçisi yaptılar. Ama ne var ki Enver Paşanın arkasında ÜLKÜCÜ BOZKURTLAR var. Ülkücü bozkurtlar var olduğu müddetçe, Enver Paşa düşmanı soysuz köpeklere hak ettikleri cevaplar en sert bir şekilde verilecektir. Bundan kimsenin en küçük bir şüphesi olmasın!

ENVER PAŞA VE TÜRKİSTAN
1920’de kurulan Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Osman Hoca’nın oğlu Sayın Timur Kocaoğlu katıldığı bir TV programında Enver Paşayı anlatır ve der ki;
‘’Enver Paşa’ya yanlış bilgiler verip oralara çağıran, Teşkilât-ı Mahsusa’nın başı Eşref Sencer Kuşçubaşı’nın kardeşi Hacı Sami, kastı mahsus olarak Enver Paşa’nın sonunu hazırladı. Enver Paşa, cesur ve yüreği her daim Türklük ve vatan için çarpan eşsiz bir büyük kumandandı…

Türkmen aşireti reisi İbrahim Lakay, Ruslara karşı savaşan Enver Paşa’yı, bir süre tutuklar. İş işten geçtikten sonra da pişman olup serbest bırakır ve kendisi de savaşa katılır. Bu olay, gerçekten Türkler için bir ibret belgesidir, Şayet İbrahim Lakay, Enver Paşayı tutuklamamış olsaydı, tarihin seyri değişirdi…”

Timur Kocaoğlu, programda, Enver Paşa’nın eşi Naciye Sultan’a yazdığı yürekleri dağlayan mektupları anlatır ve de Osman Hoca’nın Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya gönderdiği altınlardan bahseder (Bazıları ise, bu altınları Moskof’un gönderdiğini iddia ederler)

İMPARATORLUK BAŞKOMUTANI ENVER PAŞA DERKİ;
“Uzun zamanlardan beri Türkistan Türklüğü ile Osmanlı Türklüğü arasındaki irtibat kopmuştur.
Ben, Osmanlı ordularının başkomutanı ve İslâm Halifesinin damadı olarak oraya gelir ve Türkistan’ın bağımsızlığı uğruna orada ölürsem, bu köprüyü kurmuş oluruz.”

ORHAN KILIÇOĞLU

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | ENVER PAŞA GERÇEĞİ HERGELE BASIN VE PUŞT TARİHÇİLER! için yorumlar kapalı
Eyl 18

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

Bütün Türk dünyasındaki millî uyanış hareketlerinin büyük öncülerinde Türkçü Kırımlı İsmail Gaspıralı’dan

* “Dilde, fikirde, işte birlik.”
* “Milletine hizmet etmek istiyorsan bildiğin işten başla.”
* “Sönmüş kalpleri ne ile yandırmalı? Basireti kesmiş perdeleri ne ile kötermeli (kaldırmalı)?”
* “Gaflet sahrasında serilip kalmış koca bir milleti ne ile ayağa turguzmalı(kaldırmalı)?”
* “Bineceğiniz gemiler, Karadeniz’in coşkun merhametsiz dalgalarını zor aşacaktır. Karşılaşacağınız hastalıklar ve zorluklara, bulacağınız çareler ehemmiyetsiz kalacaktır.” * “Gideceğiniz yerlerin tabiat ve iklim şartları başka olacaktır. Oralardaki hazırlıklar kifayetsiz kalacaktır.”
* “Aziz kardeşler! Satmak kolay, almak zordur. Gitmek kolay, dönmek zordur. Yıkılmak kolay, kalkmak zordur”
* “İnsanoğlu hakikati ve saadeti hiç bulamaz, velâkin bu hakikat ve saadet yolunda yürümeye yardımcı bir şey vardır. Bu karanlıkta fenere benzer, buna maarif, bilgi denir. Maarif insanın fikrini çok eder, aklını keskin eder, zekâsını çoğaltır.”
* “Koca bir milleti ayağa kaldırmak için her şeyden önce fikir lazımdır. Millet fikri uyanmadıkça ilerleyemez ve zihniyeti değişmedikçe medenileşmek ve yükselmek yoluna giremez.” * “Milletin haline aşina olmadıkça, millete hizmet mümkün olamaz.
* “Her sanatın iyi yönlerini ve uygunsuz hallerini görüp, öğrenip milli zaafın neden ibaret ve milletin neye muhtaç olduğunu anlamak gerekir.”
* “Milletin derdine aşina olmadan millete hizmet mümkün olamaz.”

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Eyl 17

ESİR TÜRK ASKERLERİ!…

https://www.facebook.com/sahaliyasar/videos/2397904320478681/

ESİR TÜRK ASKERLERİ

 

İzleyeceğiniz görüntüler yabancı arşivlerden alınmıştır ve tamamen gerçektir. 1.Dünya savaşında Arap yarımadasında/güney cephelerde yokluk içinde cansiper savaşmış, sırtından hançerlenircesine gördüğü ihanetler yüzünden İngilizlere ve onların kışkırttığı Araplara esir düşmüş Türk Askerlerini göstermektedir. Günlerce aç, susuz, yaralı ve hasta yürütülen Türk Askerleri uzak ülkelerdeki ölüm kamplarına götürülmektedir.

Tarih konusunda uzman ve akademik kariyere sahip değerli hocalarımızın hoşgörüsüne sığınarak yerli ve yabancı kaynak kitaplardan edindiğim bazı bilgileri siz dostlar ile paylaşmak istedim.

1.Dünya savaşı başladığı günde (Cihad-ı Mukaddes ilanı 14 Kasım 1914) Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı güne kadar 2.850.000 asker mevcudunun 941.480 şehit, 990.000 yaralı ve hasta gazi 358.520 esir ve kayıp olmak üzere 2.290.000 kişi savaş dışı kalmıştı.

Tarihçilerin ortak fikir ve tespitine gore, kayıt ve arşiv yetersizliğinden dolayı esirlerin net sayısı bilinmemekle beraber, kayıplar dikkate alınmadığında, sadece esir kamplarında fiilen yaşayan/bulunan Türk Askerlerinin sayısı kesinlikle 200.000 üzerindedir.

Türk Askerleri en çok güney cephesinde (Arap yarımadasında) İngilizlere ve onların işbirlikçilerine (Avustralya, Hindistan ve Araplar vs.) esir düşmüşlerdir. Belgelere gore, Osmanlı devletinin elinde, itilaf devletlerinden toplam 21.506 asker esir bulunmaktaydı.

Güney Cephelerde (Irak, Sina, Filistin, Hicaz, Yemen vs.) Esir düşen Türk Askerleri, çok farklı sayıda kamplara götürülmüştür. Bunlar, Hindistan Kampları (Superpur Kampı, Ahmet Nagar Kampı, Belgaum Kampı, Bellary Kampı, Kalküta İstasyon kampı, Kataphar Kampı, Tongnung Kampı, Thatmyo Kampı, Schwebo Nekahet Kampı, Meiktila Kampı, Rangoon Karantina Kampı) Mısır Esir Kampları (Heliopolis Kampı, Abbassiah Hastanesi/Kampı, Maadi Kampı, Mısır Hilal-i Ahmer Hastanesi/Kampı, Kahire Kalesi Kampı, Ras-el-tin Kampı, Seydibeşir Kampı, Bilbeis Kampı, Kasrı Nil Kışlası/Kampı), Kıbrıs Adası Esir Kampları, Malta Adası Esir Kampı, Man Adası Esir Kampı, Yunanistan Esir Kampları, Irak Esir Kampları (Basra, Bağdat-Geçici Toplanma Kampları) ve Burma Esir Kamplarıdır. (Kızılhaç Arşivleri)

(Doğu Cephesinde esir olan Türk Askerleri ise Rusların denetiminde olan Erzurum, Kars gibi toplanma yerlerinden sonra, Tiflis Esir Kampları, Bakü/Nargin Adası Esir Kampları, Moskova Esir Kampları ve Sibirya Esir Kamplarına gönderiliyordu.)

Esir Türk Askerlerinin büyük çoğunluğu bu esir kamplarında planlı şekilde imha edilmiş ve malaria (sıtma), diarrhoea (ishal), trohom, yaralanma, zehirlenme başta olmak üzere, zihinsel ve sinirsel(dikenli tel hastalığı) rahatsızlıklar gibi çeşitli hastlalıklar da vesile kılınarak katliama maruz kalmıştır. Hayatta kalabilen çok az sayıdaki Türk Askerleri ancak 1924 yılından sonra Anadolu’ya dönebilmişlerdir.

Bunların arasında, en acımasız ve en insafsız zulüm, işkence ve vahşetler Mısır Esir Kamplarında yaşanmıştır. Bu kampta, esir Türk Askerlerine zorunlu yemek olarak ölmüş ve kokmuş beygir ve katır etleri yedirilmiştir. Türk Askerlerinin çoğunluğu bu sebeple dizanteriye ve “pellagra” denilen uyuzdan daha beter illet bir hastalığa tutulmuş ve acılar içinde şehit düşmüşlerdir.

Güneş altında perişan olan, kavurucu kumlardan kan çanağına dönen Esir Türk Askerlerinin gözleri, hususi götürüldükleri Abbassiah hastanesinde, bu sefer cellat doktorlar tarafından (Arap ve Ermeni oldukları belirtiliyor) bağırta bağırta oyulmuşlardır. Yıkanma bahanesiyle asitli havuzlara süngü ve dipçik zoruyla sokulan Türk Askerleri kör edilmiştir. Kamplarda ve hastanelerde kör edilmiş Türk Askerleri, ancak birbirlerinin ceketlerinden tutunup sürüne sürüne tuvaletlere gidebilmiş ve normal ihtiyaçlarını giderebilmişlerdir. Mısır Kamplarından çok azı hayatta kalabilen esir Türk Askerleri Anadolu’ya gözleri kör ve yardıma muhtaç olarak geri gelebilmiştir.

Asitli havuzlara basılarak ve canice davranılarak, yaklaşık 15.000 Esir Türk Askerlerinin gözlerinin kör edilmesi konusu, Edirne Mebusu Şeref ve Faik Beyler tarafından 1921 yılında TBMM gündeme getirilmiş, konuşulmuştur, Zabıt Ceridesinde kayıtlıdır. Ancak henüz kuruluş aşamalarını tamamlayamamış yeni bir devletin dış devletlere yaptırım gücü elbette düşünülemez.

İngiliz ve Fransız Devletleri, 1.Dünya savaşı bitmesine rağmen(1918), kamplarda sağ kalan esirlerin Anadolu’da başlayan Milli Mücadelede yer alabileceği ihtimalini düşünerek özellikle salınmasını istememişlerdir.

Nitekim, kamplarda kurtulabilmiş veya bir şekilde kaçabilmiş Türk Askerleri (Er ve komutan), döndükleri gibi Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında Kurtuluş savaşına aktif katılmışlardır. Ve hatta kimi Türk Askerleri ikinci defa esaret hayatı yaşamışlardır.

Bugün, hatıraları karşısında saygıyla ve minnetle eğildiğimiz, acıyla ve hüzünle andığımız, bir dönemin kayıp kuşağı sayılan esir Türk Askerleri, ölüm kamplarında bile düşmana karşı onurlu ve cesur duruşlarını sergilemişler, vatan uğruna kendilerini feda etmekten çekinmemişlerdir.

Atalarımızın şerefli mazisine layık olmak, emanetleri cumhuriyete sahip çıkmak, ilke ve değerlerini korumak, her Türk’ün asli görevidir.

Geçmişlerimizin ruhları şad olsun…

 

(Şah Ali Yaşar)

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , | ESİR TÜRK ASKERLERİ!… için yorumlar kapalı
Eyl 16

EY GÖNÜL!

EY GÖNÜL!

 

Hesapsız kitapsız gönül işiyle

Her dem kuşatıldın, çevrildin gönül

Bir güzel bakışı, bir gülüşüyle

Nasıl da çam gibi devrildin gönül

 

Sen yanmayı göze almıştın amma

Derin hülyalara dalmıştın amma

Sevgi çığlıkları salmıştın amma

Bir aşk ateşinde kavruldun gönül

 

Gönül işlerinde pazarlık olmaz

Hasetle yaşayan gönül durulmaz

Fethe çıkan aşka adres sorulmaz

Nasıl bileylendin sivrildin gönül?

 

Niçin açmıyorsun gönül gözünü?

Bir an dinlemedin akıl sözünü

Böyle bulamazsın aşkın özünü

Tutuldun bir aşka savruldun gönül

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , | EY GÖNÜL! için yorumlar kapalı
Eyl 15

FETVA KURULU

FETVA KURULU

 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Din İşleri Yüksek Kurulu” vatandaşların sorularına gerek web sayfasından gerekse “Alo 190” hattından “fetva” veriyordu.

“Alimler ve Medreseler Birliği”de Diyanet İşleri Başkanlığına rakip olarak her konuda yönetilen sorulara “fetva” veriyor.

Örnek vermek gerekirse, “Bankanın Alışverişlerde Tanıdığı Vade Farkı Faiz midir?” şeklindeki bir soruya da şöyle “fetva” verilmiş:

“Bankanın “kredi” adı altında müşteriye verdiği para, açıktan faizdir. Bu durum birçok kişinin yaptığı yüklü alışveriş neticesinden bankanın kendisine mobil üzerinden gönderdiği “vade farkı” mesajlarıyla aynıdır. Şöyle ki; banka gönderdiği mesajda “satın aldığınız ürünü şu kadar farkla taksite bağlamak istiyor musunuz” diyerek müşteriye faizli kredi teklifinde bulunuyor ki bu haramdır.”

“Tüyleri aldırmak için epilasyon merkezlerine gitme” konusunda verilen fetva ise şöyle:

“Birbirlerine yabancı olan kadın ve erkeklerin kendi cinslerine karşı avret sınırları diz ile göbek arasıdır. Tedavi vb. zaruri ihtiyaçlar hariç bu tür yerlere bakmak ve dokunmak haramdır.”

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’a da soralım:

“Alimler ve Medreseler Birliği-İttihad-ul Ulema” adlı kuruluşa verdiğiniz yasal izinler var mı?

 

 

Alınrı : O. UĞUROĞLU

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | FETVA KURULU için yorumlar kapalı