Ara 25

Asıl hedef “Büyük İsrail”

Asıl hedef “Büyük İsrail

 

2010 yılında Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve beraberindeki sekiz hâkim ve savcı ABD Adalet Bakanlığı’nın davetlisi olarak önce Washington sonra da Colarado ve Arizona gibi bazı eyaletleri dolaşmış, eyalet sistemini incelemişti. Bir haftalık gezinin masrafları da Amerikan Adalet Bakanlığı’ndan karşılanmıştı.

“Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu”nun, yakın zamanda bir milyon 150 bin Avro bütçe ayırarak yeni bir çözüm süreci başlatması ve İngiltere’deki Demokratik Gelişim Enstitüsü koordinasyonuyla Oslo’da sözde akil adamları toplamasını hatırlayalım ve buna AKP milletvekili Ravza Kavakçı Kan‘ın Almanya’da “AKP Genel Merkez Heyeti”yle birlikte yaptığı federal yapı inceleme ve görüşmelerini de ekleyelim! MİT’in de bu temaslardan bilgisi vardır herhalde.

Proje ne peki?

Proje, önce Abdullah Öcalan’ın dillendirdiği “Orta Doğu kimliği”nde birleştirilecek, “Türk-Arap-Kürt konfederasyonu”dur.

Önce Irak sonra Suriye’nin parçalanması, ikisinde de ABD, İngiltere ve İsrail güdümlü sözde Kürt ama gerçekte “Orta İsrail devletçikleri” kurulması ve Türkiye’ye milyonlarca Suriyeli doldurulmasının sebebi budur! Türk kimliğine saldırmalarının ana sebebi budur. Konfederasyonun geçici adı Orta Doğu Birleşik Devletleri olarak planlandı. Asıl hedefleri Büyük İsrail‘dir.

***

“Ağacın kurdu içinde olur” demişler. ABD, Türk Milleti’nin kefenini Türkiye Cumhuriyeti’ne biçtirmek istiyor. Bu konularda halkı bilgilendirecek ve uyaracak bir devlet yetkilisi var mı? Siyasi partiler ne iş yapar?

 

Alıntı : Arslan BULUT

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | Asıl hedef “Büyük İsrail” için yorumlar kapalı
Ara 24

Sünnettir…

Sünnettir…

 

Nasreddin Hoca’nın evine bir gün üç molla misafirliğe gelir.

Üçü de birbirinden obur şeylermiş. Hoca ne yemek çıkarmışsa silip süpürmüşler.

O kadar ki sahanlarda yemek bitince, bunu da “sünnettir” diye ekmekle iyice sıyırıvermişler.

Bu sırada odaya Hoca’nın oğlu girmiş.

Mollalar Hoca’yı memnun etmek için: -Aman ne güzel çocuk…

Adı ne bunun? diye sormuşlar. -Adı Farzdır, demiş. Mollalar şaşırıp birbirlerine bakmışlar:

-Bu ne biçim isim Hoca Efendi? demişler.

Şimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamıştık.

Hoca hemen taşı gediğine koymuş:

-Yahu, sünnet diyeyim de onu da mı yiyin?

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | Sünnettir… için yorumlar kapalı
Ara 23

Türk profesörün eşi nasıl rehin?…

Türk profesörün eşi nasıl rehin?…

 

Prof. Dr. Erhan Aydın eşi Mihriban Tursun Hanım bir Uygur Türk’ü ve Çin Vatandaşı… Yaklaşık 5 yıldır her iki ülkenin resmi yasalarına göre evliler. Mihriban Hanım, annesinin rahatsızlığını haber alır almaz Urumçi’ye gidiyor. Annesine yetişiyor, görüşüyorlar. Buraya kadar her şey normal… Ama geri dönüş yolunda Çin Devleti “Türkiye’ye gitmene izin vermiyorum” diyerek, Mihriban Hanım’ı alıkoyuyor.

Prof. Aydın haberi alır almaz ne yapacağını şaşırıyor. Hemen konsolosluk, büyükelçilik, Dışişleri derken her yere haber salıyor, durumu izah ediyor, yazılar yazıyor, dilekçeler veriyor. Ancak değişen hiçbir şey olmuyor.

Mihriban Tursun tam 8 aydır, eşinin yanına Türkiye’ye dönemiyor.

Her ikisi de perişan durumda.

Konuyla ilgili olarak Prof. Dr. Erhan Aydın ile bir süredir iletişim halindeyiz. Dün attığı son mesajında çarpıcı ifadeler kullanıyor, “Eşim Mihriban Tursun, annesinin rahatsızlığı nedeniyle 9 Nisan 2018’de, Çin Halk Cumhuriyeti, Xinjiang Uygur Özerk bölgesinin başkenti Ürümçi’ye gitmek zorunda kalmıştı. Ürümçi’deki resmî makamlar, eşimin tekrar evine dönmesine izin vermedi. O günden bugüne çok mücadele ettim. Hem Türkiye’deki Çin Büyükelçiliğinden hem de Pekin’de bulunan Türk Büyükelçiliğinden yardım istedim. Bugün 8 ay olmak üzere ve Çin makamları hâlâ bugün yarın demek suretiyle oyalamaktadır. Eşim ile birlikte; Çin aleyhinde herhangi bir siyasî olaya karışmadığımızı, Çin-Türkiye ilişkilerine zarar verecek herhangi bir girişimde bulunmadığımızı, Pekin’de bulunan ve 2 yıl görev yaptığım Minzu University of China’da konuk öğretim üyeliği yaptığım sırada Çin-Türkiye ilişkilerinin daha da güçlenmesi için elimizden geleni yaptığımızı da eklemek istiyorum. Evliliğimiz 5 yıl önce hem Çin makamları hem de Türkiye makamları huzurunda gerçekleşmiş resmi bir evliliktir.”

İşte bir Türk aydının, bir profesörümüzün çektiği eziyet.

Çin istemiyor diye onlarca Uygur Türk’ünü havalimanından içeri almayan Türkiye, kendi vatandaşı için neden harekete geçmiyor?

Prof. Dr. Erhan Aydın sahipsiz midir? Türk Devleti ve makamlarını Prof. Dr. Erhan Aydın’a sahip çıkmaya ve eşinin bir an önce Türkiye’ye getirilmesi için harekete geçmeye davet ediyorum.

“Keşke Yunan galip gelseydi” diyenleri ziyaret eden zihniyet; vatanına, milletine bağlı ve Türklük için çalışan, çabalayan akademisyenine, gerçek bir Türk aydınına sahip çıkmıyorsa, bulundukları makamları işgal etmesin!

 

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | Türk profesörün eşi nasıl rehin?… için yorumlar kapalı
Ara 22

Büyük Türk Kahramanı Mustafa Ertuğrul!

Büyük Türk Kahramanı Mustafa Ertuğrul!

 

Mustafa Ertuğrul, 1893 yılında Girit’te doğdu. Babası bando subayı, Ahmet Nuri Bey, Annesi Beyza Hanım’dır. Selanik lisesini bitirdikten sonra Harp Okulu’na girdi. 1914 yılında topçu subay olarak mezun oldu. 1915’te Çanakkale’de Seddülbahir ve Kerevizdere muharebelerine katıldı. Muharebelerin başından sonuna kadar kahramanca savaştı. Bu kahramanlığı dolayısıyla madalya aldı. Bir torpidoyu hasara uğrattı. Birçok yelkenli gemiyi batırdı.

13 Aralık 1917’de Üsteğmen rütbesindeyken Kemer limanında, Fransızlara ait, “Paris II” adlı gemiyi top atışlarıyla batırdı. 8 Mart 1918’de yine Fransızlara ait “Aleksandra” gemisi, bir kayığa yerleştirilen dinamitlerin patlatılmasıyla batırıldı. Bu başarıları için de madalya aldı.

Mustafa Ertuğrul, Birinci Dünya Savaşı sonrasında İstiklâl Savaşına katıldı. Batı Cephesinde görev aldı. Aydın bölgesinde muharebe esnasında ağır yaralandı. İyileştikten sonra tekrar birliğinin başına dönerek savaşmaya devam etti. 1 Ekim 1920 tarihinden itibaren Antalya bölgesinde görevlendirildi.

Gerek 1. Dünya Savaşı içinde, gerekse İstiklâl Savaşı esnasında düşman birliklerinin Antalya’da başarılı olamamalarında büyük bir rolü ve etkisi oldu. Ve İstiklâl Madalyası‘yla ödüllendirildi.

Savaştan sonra çeşitli yerlerde görev yaptı. Özellikle Atatürk‘ün emri ve özel bir önem verdiği havacılık hususundaki yönlendirmeleri ile bir süre havacılık konularında görev yaptı. 1927 yılında Antalya Hava Rasat İstasyonu Müdürlüğü görevinde bulundu.

Çanakkale Savaşı kahramanlarından ve İstiklal Savaşında Antalya ve Havalisi Komutanlarından Alb. M. Şefik AKER‘in kızı ile evlendi. Üç çocuğu oldu. Bir kızı hâlen hayattadır.

12 Temmuz 1930 tarihinde emekli oldu. Emekli olduktan sonra Antalya’ya yerleşti. Emeklilik döneminde 2. Dünya Savaşı içinde göreve çağrıldı. Uluborlu Askerlik Şube Başkanlığı yaptı. Ömrünün sonuna kadar Antalya’da yaşadı. Aynı zamanda iyi bir ressam olan Mustafa Ertuğrul, gerek muharebeleri gerekse Antalya’nın doğal güzelliklerini tablolara yansıttı. Antalya’da kendi kurduğu çiftliğinde ve serasında Antalya tarımına ve üretimine katkıda bulundu. Alçak gönüllü ve mütevazı kişiliği ile Antalyalılar tarafından çok sevildi.

5 Kasım 1968’de Antalya’da vefat etti. Antalya-Andızlı Mezarlığına defnedildi. Kemer ve Antalya’da çeşitli yerlere ismi anı olarak konuldu; heykelleri yapıldı. Hakkında çeşitli kitaplar yazıldı. Bunlardan en başta geleni Mustafa Aydemir tarafından yazılmış olan “Ben bir Türk zabitiyim” adlı kitaptır…

 

 

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , | Büyük Türk Kahramanı Mustafa Ertuğrul! için yorumlar kapalı
Ara 21

SOYDAŞINI UNUTANLAR ÜMMETİ KURTARAMAZLAR!

SOYDAŞINI UNUTANLAR ÜMMETİ KURTARAMAZLAR!

 

*Geçtiğimiz yıllarda 360 Uygur Türk’ü Çin mezaliminden kaçıp Türkiye’ye sığınmak isterken Tayland’da yakalanmışlar ve kafeslere konulmuşlardı. Günlerce Türkiye’ye çağrıda bulunmalarına rağmen, Çin’e iade edildiler. Akıbetleri bilinmiyor,

*Doğu Türkistan Türklerinin sözcülerinden ve uzun yıllar Çin hapishanelerinde kalmış Rabia Kadir, Türkiye’ye gelmek istemiş, ama Atatürk Havalimanı‘ndan geri döndürülmüştü,

*2014 yılında yine Çin’den kaçıp Türkiye’ye sığınan aralarında çocukların da bulunduğu 30 Uygur Türk’ü günlerce havalimanında tutulup, ardından Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne götürülmüştü, onların da akıbeti meçhul,

*Şu anda da benzer bir hadise yaşanıyor. Çin’den kaçan 11 Uygur Türk’ü günlerdir Atatürk Havalimanı‘ndan tutuluyor. Kamuoyunun konuyu unutmasının ardından, Çin’e iade edilmeleri söz konusu…

Türkiye’deki siyasi iktidarın konuyla ilgili tutumu çok açık; görme, duyma, konuşma!

5 milyona yakın Suriyeliyi hiçbir denetime tabi tutmadan ülkeye alanlar, “Çin ile ilişkilerimiz bozulmamalı” bahanesiyle Uygur Türklerini ülkeye kabul etmiyor.

Ancak siyasiler de son derece ilgisizler. Atatürk Havalimanı‘ndaki hadiseyle ilgili sadece İYİ Parti’den bir açıklama ve eylem geldi. Diğer partilerden, STK’lardan tek bir kelime duyulmadı. Oysa bu Türklerin, yani hepimizin meselesi değil mi?

Geçtiğimiz Cumartesi günü Ankara Millî Kütüphane’de bir panel vardı. Türk Ocakları Genel Merkezi tarafından düzenlenen “Doğu Türkistan’da insan hakları” başlıklı panelde anlatılanlar tarihî öneme sahip.

AA, DHA ve İHA gibi haber ajansları konuyu görmezden geldi.

Etkinlikle ilgili tek haberi Kırım Haber Ajansı’nda (QHA) bulabildim.

Panelin ilk konuşmacısı bir turizmci… Adı Ömürbek Bekali… Doğu Türkistan’daki Çin kampından “Kazakistan vatandaşı” olduğu için çıkabiliyor. Anlattıkları korkunç.

Bekali, kampta yaşadıklarına dikkat çekebilmek için kürsüye elleri ve ayakları zincirlenmiş olarak çıkıyor ve şunları anlatıyor:

“Ben bir turizmciyim. Bir Doğu Türkistanlıyım. Kazak vatandaşıyım. Dedemi görmek için gittiğim Şark-ı Türkistan’da 8 ay tutuklu kaldım. Kazakistan vatandaşı olduğum halde kamplara alındım. Orada Türk olmanız, Müslüman olmanız tutuklanmanız için yeterlidir. Ben bugün Şark-ı Türkistan’daki 30 milyon Uygur Türkünün durumunu, yaşadığı zulmü anlatmak için geldim, bunun için çok gururluyum.

Kamplarda bize, ‘Siz Suriye’deki teröristlere yardım ediyorsunuz terörü buraya da taşıyacaksınız’ diye aşağılıyorlardı. Bir öğün yemek için, Çin liderlerini, devlet başkanını, komünist parti başkanlarını metheden şarkılar söylemeniz gerekiyordu. Buraya zincirlerle çıktım çünkü kampa ilk geleni bu şekilde tutuyorlar. Hiçbir yere gidemiyorsunuz tüm ihtiyaçlarınızı orada gidermek zorundasınız. Yerinize yeni biri gelene kadar. Böyle bir zulüm ve baskı var. Çin, yakın zamana kadar varlığını bile inkâr ettiği kampları dünyaya “eğitim kampları” olarak göstermeye çalışıyor. Orası eğitim kampı falan değil! Benim eğitime ihtiyacım mı var? Ailemde kamplara alınan akademisyenler, eğitimciler var bunların eğitime ihtiyacı olabilir mi? O kamplardan ben Kazakistan vatandaşı olduğum için çıkabildim. Başka türlü çıkma ihtimaliniz yok. Ancak ölünüz çıkar. Nitekim geçen ay (18 Eylül’de) kampta olan babamın ölüm haberini aldım. Bu haberi de kardeşim Doğu Türkistan’dan kendini tehlikeye atarak bana iletti. Muhtemelen bu haberi verdiği için onu da kampa aldılar. Zulüm bu seviyede.

Ben bir Hun evladı ve Türk soylu biri olarak, oradaki kardeşlerimin halini dünyaya anlatmayı kendime bir vazife olarak görüyorum. Ömrümün sonuna kadar, Şarki Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele vereceğim. Doğu Türkistan’da Türk, Türkiye dediğiniz zaman oradaki insanlar için akan sular durur. Türkiye’yi çok severler. Ancak Türkiye’nin bizim yaşadığımız duruma tepki vermemesi bizi çok üzüyor.

Son olarak, bize Türk diyorlar. Böyle doğduk böyle öleceğiz.”

 

 

Alıntı: Batuhan ÇOLAK

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , | SOYDAŞINI UNUTANLAR ÜMMETİ KURTARAMAZLAR! için yorumlar kapalı
Ara 20

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

 

* “İki şey insanın ahmaklığını gösterir: Konuşacak yerde susmak, susacak yerde konuşmak.” Sadi       

*  “Söz gümüşse sükût altındır.” Türk Atasözü                                                                                                         

* “Dilini tutan başını kurtarır.” Türk Atasözü                                                                                           

* “Bülbülün çektiği dilinin belâsıdır.” Türk Atasözü                                                                                                             

* “Dik dur eğilme. Papaz da konsolos da kaçtı yeminle!” İbrahim Ormancı                                                                  

* “Baş, dille tartılır” Türk Atasözü                                                                                                                              

* “İnsan, dilinin altında gizlidir” Hz.Ali                                                                                                           

* “Cumhuriyeti ve onun gereklerini yüksek sesle anlatınız. Bunu yüreklere yerleştirmek için elverişli olan hiçbir durumu kaçırmayınız.” M.Kemal Atatürk                                                                                                                

* “İnsanın serveti, kendi kişiliğinde olmalı.” M. Kemal Atatürk

* “Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” M. Kemal Atatürk                                                                 

* “Lafla demokrasi gemisi yürümez.” İbrahim Ormancı              

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Ara 19

Cumhuriyet Düşmanları…

Cumhuriyet Düşmanları…

 

Harran Üniversitesi rektörünün TV programındaki sözlerini hatırlayın; 

“İslami olarak Cumhurbaşkanı’na itaat etmek farz-ı ayındır. Karşı gelmek ise harpten kaçmak manasında haramdır!”

Tepkiler üzerine istifa etti rektör…  İstifa gerekçesini; “Cumhurbaşkanlığı makamını yıpratmamak için gördüğüm lüzum üzerine…” diye bir cümle ile açıkladı…

 Saray mesajı almıştır… Yakında ballı maaşı ile “vefa gösterilecekler” kadrosunda yerini alır…

 Rektörümüz böyle… 

** 

Seçim döneminde sözde bir din adamı yine bir tv programında “AKP’ye oy vermek dinin gereğidir” manasında konuşmadı mı? 

“Müslümanım diyen AKP’ye oy versin” diyen ilahiyat profesörlerini gördük.. 

İlahiyatçımız böyle… 

**

“Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor” diyen adamı YÖK’e atadılar… 

Sabahattin Zaim Üniversitesi rektör yardımcısıydı, istifa edince terfi aldı… 

Unvanı Profesör… Prof’larımız böyle…

**

“Böylelerin” isimlerini yazmaya “gerek” görmedim ama sıradakinin adı hatırlanacak cinsten; 

“Bizim milletimiz tarihte hiç satıcı olmadı. Ta ki Abdülaziz’e kadar… 10 yılda Osmanlı’yı tarumar ettiler, yıktılar.  1923’te koskoca 650 yıllık çınara darbe yaptılar. Cumhuriyet kuruldu…”

Osmanlı İmparatorluğu’nu emperyalizm değil de Mustafa Kemal Atatürk yıkmış gibi konuşan bu adamın adı Necmi Kadıoğlu. Esenyurt’u yönetiyor.

 Belediye Başkanımız da bu…

 **

Cumhuriyet’e “90 yıllık reklam arası bitti” diyen, “Bizans dostu kahpe İnönü” diye paylaşımlarda bulunan milletvekilimiz var… Üstelik Cumhuriyet’in özgür kıldığı ve Cumhuriyet sayesinde vekil olabilmiş bir kadındı… Tülay Babuşçu.

Vekillerimiz böyle…

 **

Medyadaki maymunları, akademisyenleri, sözde Sivil Toplum Liderlerini ve yalaka işadamlarını geçiyorum…

 **

Fotoğrafları görünce önce kıyafet balosu sandım…

 Sözcü Gazetesi’ndeydi haber. Uganda’nın Başkenti Kampala’daki Kadın Büyükelçimiz Sedef Yavuzalp, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için resepsiyon vermiş.

Sedef Hanım’ın üzerinde Truva Filmi’nden hatırlayacağınız kraliçe Helen’in kıyafeti var…

Katibinin durumu ise daha trajikomikti,

Başında zeytin dalı ile Yunan Tanrısı Zeus olmuştu… 

Davetliler de bu görüntüye şaşırmış…

Cumhuriyet düşmanlarının vekil olduğu, rektör olduğu, medya yönettiği, Meclis’e girdiği ülkemizde bir Büyükelçimiz Ugandalı Helen olmuş çok mu?!

 

 

Alıntı: Tuncay Mollaveisoğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | Cumhuriyet Düşmanları… için yorumlar kapalı
Ara 18

BİR YÂRİM VAR

BİR YÂRİM VAR

 

Bir yârim var, görmez, yürümez, duymaz

Her hali güzeldir hiç gönül koymaz

Sevdikçe sevilir sevgiye doymaz

Cennete çevirir dünyamı benim

 

Güneşler doğmadan ufkuma doğar

Sinsi tuzakları aşk ile boğar

Bir bereket olur yağdıkça yağar

Cennete çevirir dünyamı benim

 

Maziyi atiyi karartmıyor hiç

Gülün kokusunu aratmıyor hiç

Hüzün, kaygı, keder yaşatmıyor hiç

Cennete çevirir dünyamı benim

 

Ruhum kanmış ona hisseder, tanır

Girse gülistana güller kıskanır

Bütün hücrelerim huri var sanır

Cennete çevirir dünyamı benim

 

Kovan, kovan bal saklıdır özünde

Aşktan başka istek yoktur sözünde

Ayın şavkı parlar o gül yüzünde

Cennete çevirir dünyamı benim

 

Dillere destandır güzellikleri

Saymakla bitmez ki özellikleri

Yaklaştırmaz asla rezillikleri

Cennete çevirir dünyamı benim

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , | BİR YÂRİM VAR için yorumlar kapalı
Ara 17

TÜRK’ÜN İKİ CELLÂDI!

TÜRK’ÜN İKİ CELLÂDI!
Bu millete kıyan iki cellattan biri, Hakkı ve gerçek İslâm’ı kasten ve bilerek anlatmayıp, sadece menfaat ve İslam’ı tahribat gayreti içindeki İlâhiyatçılar ve Türk- İslâmla bağı olmayan soy ve iman özürlü tarihçilerdir.

Ey sahte ilâhiyatçılar!
Ey merdiven altı tarihçileri!
Sizler, tarihte yıkılan ve yok olan devletlerin hemen hepsinin ahlaksızları sebebiyle yıkıldıklarını bilmez misiniz?

Ey sahte ilâhiyatçılar!
Ey soy ve iman özürlü tarihçiler!
Ahlâksızlık ve sapkınlıkları sebebiyle, Allah’ın gazabı neticesinde helâk olan LÛT- SEMUD- AD gibi kavimlerin, POMPEİ gibi şehirlerin durumlarını gayet iyi bildiğiniz halde, bugün ahlâki yozlaşma içinde batışa doğru sürüklenen toplumumuza bunları anlatarak ikaz, tebliğ ve irşatta bulunmak yerine, kin, nifak, tezvirat, siyâsi şarlatanlık peşindesiniz ve de sizler bir yerlerin sözcülüğünü yapan kirli insanlarısınız!

İnsanlık var olalı beri her milletin diğerler milletlerden üstün özellikleri ve başarılı oldukları sahaları vardır.
Eski Yunan estetikte,
Fransızlar edebiyatta,
Almanlar felsefe ve müzikte,
İngilizler ekonomi, puştluk ve ince siyâsette,
Yahudiler dini taassup ve gaddarlıkta üstündürler.

TÜRK MİLLETİ İSE;
Yiğitlik, namus, ahlâk, dürüstlük, adâlet, hakkaniyet, merhamette vb. diğer dünya milletlerinin çok çok üstündedir.

Yukarıda okumuş olduğunuz bu iddialar bize ait olmayıp, Avrupalı otoritelerin tespitleridir. En az 20 örnek verebilir.

 

Alıntı: Orhan Kılıçoğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | TÜRK’ÜN İKİ CELLÂDI! için yorumlar kapalı
Ara 16

‘Fırlama hürriyeti’

‘Fırlama hürriyeti’

 

‘Fırlama hürriyeti’ İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de yer almış en temel hürriyetlerden biridir… Ona daima sahip çıkmalı ve daha yükseklere fırlamak suretiyle geliştirmelisin…

Oturduğun koltuğu bir füze rampası gibi değerlendirmen, sadece ayakların ve popo kaslarınla bu kadar yükseğe fırlayabilmen, tesis yeterli olsa arşa bile çıkacak azme sahip olduğunu göstermen harika bir şey… Üstelik fırlarken alkışlıyor olman ve aynı anda iki işi birden yapabildiğini göstermen her türlü takdirin üzerinde…

Olimpiyatlarda ‘popo kaslarıyla yükseğe fırlama’ gibi bir dal olsa, eminim rakiplerine tur bindirip, milletçe göğsümüzü kabartacaksın…

***

Fırlama özelliğin bir tarafa, seni esas farklı kılan ve daha çok sevdiren ne biliyor musun?

Sende gurur yok, kibir yok, inat yok… Kınanmaktan korkmuyorsun, çekinmiyorsun… Dün fırlıyordun ama bugün duyduklarının tam tersi sözleri duyunca da roket gibi fırlıyorsun… Sözler aksi yönde seyretse de senin alkışlama ve fırlama özelliğin hiç değişmiyor… Tam bir istikrar abidesisin…

Kürsüdeki sözler 180 derece değişse bile senin dâvâ ateşin 40 derecenin altına inmiyor maşallah… Gurur murur hak getire… “Dün dündür, bugün bugündür” gerçeğini dilinle yalaya yalaya dağa taşa yazıyorsun…

Yarın, şimdi duyduklarının tersini duysan, eminim onun için de alkışlar eşliğinde fırlayıp tavanı deleceksin… Çünkü bu senin için hayat tarzı… Bir nevi garanti…

***

Bir şeyi o anda öğreniyorsun, şaşkınlığını ışık hızıyla atıyorsun ve derhal yeni ortama uyum sağlıyorsun… Sen bunun için bulundun zaten, kolay değil, iradeyi temsil ediyorsun…

Az bir özellik değil bu… Canlılar âleminde zıplama konusunda rakiplerin kimler diye küçük bir araştırma yaptım… Onları geçmek için tanımak lâzım…

Yabanî Himalaya koyunu var mesela… Fakat o, yükseğe zıplama konusunda değil, iki uçurum arasında atlama konusunda uzman…

Tavşanlar ve kangurular da öyle… Atlamaları için önce belli bir hıza ulaşmaları gerekiyor… Bu biraz zahmetli tabii…

Burada örnek canlı antilop… Kendi yüksekliğinin 10 katına kadar zıplayabiliyor… Haaa, “Beni antilop kesmez, daha çok zıplayabilmeliyim” diyorsan sana çekirgeyi tavsiye edebilirim… O, beden uzunluğunun 20 katına çıkabiliyor…

“O da yetmez, daha yok mu?” diye sorarsan, uzunluğunun 45 katına kadar sıçrayabilen keseli fare, 100 katına kadar sıçrayabilen örümcek, 150 katına kadar sıçrayabilen ağaç kurbağası var…

Rekor ise pirede… Beden uzunluğunun 220 katına “Bana mısın?” demiyor…

***

Daha büyük başarılarını bekliyoruz… Bunu için daha çok çalışmalısın… Ayrıca fırlarken daha büyük dereceler elde etmek istiyorsan, önceden ağırlıkları vücuttan çıkarmalısın…

Biliyorum şahsiyeti çıkarıyorsun yükü hafifletmek için ama o yetmez… Her daim lâzım olduğu için mide ve bağırsak kalsın kalmasına da, beyin gibi çok gerekli olmayan organları çıkarıp yükü iyice hafifletmek gerekiyor…

İşte o zaman popo kasları insanı daha yükseğe fırlatabilir…

Seni takip edip, yeni başarıların için dua edeceğim… Sen de zıplarken, bir gözünle lideri, diğer gözünle de kameraları kesmeyi ihmal etme sakın…

Yeni not: A partisi, B partisi, C partisi fark etmez… Sakın kendini bitirme… Yarın yeni çarklar meydana gelme ihtimaline karşı, şevk ile bir daha zıplayabilmek için kendinde uygun miktar enerji bırak ki tavanı delesin…

 

Alıntı

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , | ‘Fırlama hürriyeti’ için yorumlar kapalı