Kas 15

“Evrakları Suud Konsolosluğundan alacaksın..”

“Evrakları Suud Konsolosluğundan alacaksın..”

 

Araplar arasında bu ara meşhur olan bir fıkra:

Suudlu bir adam eşinden ikinci evlilik için izin istemiş…

Kadın tek bir şartla kabul etmiş;

“-Evlilikle ilgili evrakları Türkiye’deki Suud Konsolosluğundan alacaksın…”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , | “Evrakları Suud Konsolosluğundan alacaksın..” için yorumlar kapalı
Kas 14

Gerçek inanan olsaydınız;

Gerçek inanan olsaydınız;

 

* Gazzeli kardeşlerinize bomba yağdırıp, vatandaşlarınızı uluslararası kara sularında öldüren İsrail’e göstermelik tepki verip oy toplamaz, gerçekten mesafe koyardınız. Daha düne kadar gazetelerinizle, televizyonlarınızla, köşe yazarlarınızla İsrail’e demediğinizi bırakmayıp, şimdi de “Bölgede güçlü olabilmek için İsrail ile barışmamız şart” diye yorumlar yapmazdınız.

* Sizin dışınızdaki siyasi partilerin iç işlerine devlet eliyle müdahale edip, iradelerini engellemez, kul hakkı yemezdiniz. Süreci durdurmak için tüm mahkemeleri seferber edip, bir de üzerine elinizdeki tüm gazetelere, “Mevcut MHP yönetimi desteklenecek, genel başkan adayları karalanacak” diye talimat göndermezdiniz.

* Camiyi onardıktan sonra yolda kurulan pusu sonucunda şehit olan subaylarınızın görev arkadaşlarını “Ergenekon-Balyoz” gibi operasyonlarla içeri atmaz, ailelerini perişan etmezdiniz.

Gerçek inanan olsaydınız;

* Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez kumarı (İddia) devlet eliyle yasalaştırıp, ilköğretim çocuklarının oynamasına, devletin şans oyunlarından tarihi gelirler elde etmesine müsaade etmezdiniz.

* Kur’an’ın ayetleriyle dalga geçip, rüşvetleri kamera kayıtlarıyla bile kanıtlanmış adamları hâlâ içinizde barındırmazdınız. Zinayı serbest etmezdiniz. Milletin çoluğuna, çocuğuna karışıp, kendi çocuklarınızı Singapur’daki kumar salonlarında unutmazdınız!

*Televizyonlardaki evlendirme rezaletlerine ve türevi yozlaştırma programlarına müsaade etmez, kitle iletişim araçlarını kullanarak vatandaşı aptal yerine koyanlara “Bu kadar da olmaz” derdiniz.

Gerçek inanan olsaydınız;

* Ölmüş insanların ardından hakaret edip, kitlelere hedef göstermek yerine geleceğe bakardınız. “Bugün ben ne yapıyorum” diye kendinizi sorgulardınız. İslam’ın bayraktarlığını yapan Türklüğü yeni icat ettiğiniz “modern ümmetçilik” adı altında ayaklar altına almaz, Türkleri düşman görmezdiniz!

* Türkmeneli’ndeki Türkmenlere, Doğu Türkistan’daki soydaşlarınıza kapılarınızı sonuna kadar açardınız. Servet Avcı Ağabey’in de yazdığı gibi Ankara’nın orta yerinde onları perişan etmezdiniz. Çin’e gittiğinizde, Doğu Türkistan’ı “Sincan Özerk Bölgesi” olarak tanımlamaz, soydaşlarınızın sadece İslam inancı taşıdıkları için öldürülmesine tepki gösterirdiniz. Hepsinden de ötesi Doğu Türkistan’daki hareketleri “terör olayları” olarak tanımlamazdınız.

* Gösterişten, şatafattan, lüksten, abartılı harcamalardan, onlarca araçlık koruma konvoylarından kaçınırdınız. Arap şeyhlerine özenmek yerine, kendi kültürel kimliğinize özenirdiniz. Atalarınızı “eski Türkiye’nin karanlık insanları” olarak tanımlamaz, tarihinizle alay etmezdiniz.

Gerçek inanan olsaydınız;

* Meydanlarda Rabia diye oy toplayıp, darbecilerle anlaşma yoluna gitmezdiniz. Eğer anlaşmak zorundaysanız da Rabia diye oy toplamazdınız.

* Soma’da insanlar daha göçük altındayken “Bu işin fıtratında ölmek var” demek yerine, ihmalleri aylar öncesinden ortaya çıkan maden sahipleri için “Hepsinden hesabını soracağız, her canın hesabı için yargılanacaklar, hesap verecekler” derdiniz.

* Taciz ve tecavüz merkezlerine dönüşmüş vakıfları, dernekleri soruşturur, sanki kendi evladınızın başına gelmiş gibi olayların üzerine gider, hesap sorardınız.

O yüzden sizler “Gerçek inanan olamazsınız. Ne mutlu ki biz sizden değiliz, olmayacağız!

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | Gerçek inanan olsaydınız; için yorumlar kapalı
Kas 13

Büyük Türk düşünürü ve Türk Milliyetçisi Ziya Gökalp

Büyük Türk düşünürü ve Türk Milliyetçisi Ziya Gökalp

 

Büyük Türk düşünürü ve Türk Milliyetçisi Ziya Gökalp, 1876 yılında Diyarbakır’da doğdu. Asıl adı Mehmet Ziya, babası Müftüzade Tevfik Efendi, annesi Pirinçcizade Zeliha Hanım‘dır.

Ziya Gökalp aydın bir babanın evlâdı. Babası Diyarbakır’da önemli devlet görevlerinde bulunuyordu. Evrak, Matbaa, Nüfus Müdürlüğü gibi… Okuyan yazan birisiydi; Diyarbakır Vilâyetinin resmi gazetesi hüviyetinde olan “Diyerbekir“i çıkartıyor; başyazarlığını yapıyordu. Vatanseverdi; Namık Kemal hayranıydı. Kuşkusuz böyle bir babanın evladı olmakla ancak Ziya Gökalp olunabilirdi.

Ziya Gökalp‘in atak karakterinin vatan ve millet sevgisinin, araştırmacı özelliğinin temelinde, babasının koyduğu harçlar vardı.

Diyarbakır Askeri Rüştiyesini bitirdikten sonra Mülkiye İdadisi’ne devam etti. İdadi sıralarında “Millet” aşkı ile dolmaya başladı. Milleti padişahtan üstün tutma düşüncesini daha okul sıralarındayken eyleme dönüştürdü. Devlet geleneği, okul törenlerinde “Padişah’ım çok yaşa!” yerine “Milletim çok yaşa!” dedi. Düşüncesinin çilesini daha genç yaştayken çekmeye başladı.

Kendi kendine Fransızca öğrendi. Amcasından Arapça ve Farsça dersleri aldı. İslam tarihi ve Tasavvuf konularında incelemelerde bulundu.

Yoğun zihni faaliyetler genç Ziya Gökalp’i bunalttı. Bir ara intihar girişiminde bulundu. Daha sonra yine hayata yeniden sarıldı. Yüksek öğrenim yapmak üzere İstanbul’a geldi. Parasız yatılı olduğu için “Baytar Mekteb-i Alisi“ne yani Yüksek Veteriner Okuluna girdi. Bu okulda Abdülhamid Han‘ın yönetimine karşı oluşturulan gizli cemiyetle ilişki kurdu. Okuldan çıkarıldı. Mahkûm oldu. Diyarbakır’a sürgüne gönderildi.

1899’dan 1908 yılına kadar Diyarbakır’da okumakla araştırmakla ve gençleri aydınlatmakla meşgul oldu. “Dicle” adlı bir gazete yayımladı. “İttihat ve Terakki Fırkası“nın Diyarbakır Şubesi’ni kurdu. 1909’da partisinin çağırması üzerine Selanik’e gitti. Kongrede Genel Merkez Üyeliği’ne seçildi. 1911 yılında Selanik’te yayımlanmaya başlayan “Genç Kalemler” Dergisinde düşüncelerini yaymaya başladı. Bu dergilerde:

Vatan ne Türkiyedir Türklere ne Türkistan

Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Türklere Turan!

sözleriyle, biten yazılarıyla, Türk gönüllerde, büyük bir heyecan ve etki yarattı. Osmanlılık ruhu gibi, yamalı bir bohça içinde unutulmaya yüz tutmuş Türklüğü ve onun bulunduğu büyük coğrafyayı, şiir diliyle açıkça anlattı.

Bezgin ruhlara bir canlılık, bir tazelik verdi. Türk Sanat ve Edebiyatında olduğu kadar, Türk düşünce hayatında da, yeni bir yön belirledi.

Sürekli yazdı…

Makaleleri ile olgun bir fikri yapıya sahip bulunduğunu gösterdi. Yazılarına çoğunlukla “Tevfik Sedat” imzası atıyor, bazen de “Demirtaş” adını kullanıyordu.

Bir gün derginin yönetiminde bulunan Ali Canip Yöntem dergiye ulaşan Ziya’nın yazısını Gökalp imzası ile yayımladı. Böylece bu ad Türk Edebiyatı, Türk düşüncesi ve Türk Milliyetçiliği tarihinde ebedileşmiş oldu.

Seviyeli bir şekilde sürekli olarak politikanın içinde bulundu. Bir fikir adamının, bir büyük ülkü adamının siyaset içinde bulunması ilk bakışta yadırganabilir. Bu konuda Ziya Gökalp’in siyasete bakış açısı önemlidir.

İttihat ve Terakki Fırkasının genel merkezi İstanbul’a taşınınca, Ziya Gökalp’de İstanbul’a geldi. İstanbul Üniversitesi’nde Sosyoloji Kürsüsü ‘nü kurdu. Türkiye’de Sosyoloji Bilimi’ni başlattı.

Ziya Gökalp, mensubu olduğu partide, sürekli fiikri önderlik yaptı Osmanlı Devleti içinde Türk olmayan gayrimüslim unsurların, “Osmanlılık” fikriyatı içinde tutulamayacağını, böyle bir düşüncenin Türklerin aleyhine olacağını ifade etti.

“Türk Yurdu” dergisinde 20 Mart 1913 tarihinden itibaren tefrika edilmeye başlayan ve daha sonra kitap haline getirilen “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” konulu yazılar zinciri ile kültürel ve politik doğruları ortaya koydu.

Ziya Gökalp şöyle diyordu: “Türk olmak” veya kedilerimi samimi olarak “Türk bilmek” ve bununla da “gurur duymak” durumunda olmalıdırlar. Osmanlıcılık düşüncesinde olanlar devleti yönetmemeli! Türk olmakla gurur duyanlar devleti yönetmeli.

Ziya Gökalp, Türk Ocakları çatısı altında toplanan o zamanki gençliğin fikri önderliğini yaptı. Türk Yurdu Dergisi’nde tarihimize ait değerli incelemeler, ulus aşkı ve heyecanı taşıyan şiirler yayınladı. 12 Temmuz 1917 yılında çıkardığı “Yeni Mecmua“da Türk Milliyetçiliğinin yollarını gösterdi; programını hazırladı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü. Dönüşünde Diyarbakır’da “Küçük Mecmua” adı ile bir dergi yayınlamaya başladı. Bu dergide yine vatan sevgisin, Türklük aşkını işledi. Milli Mücadele’yi destekledi. Mustafa Kemal hareketini savundu.

1923 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Telif ve Tercüme Başkanı sıfatıyla Ankara’ya geldi. İkinci Büyük Millet Meclisi’nde Diyarbakır Milletvekili olarak bulundu. Milletvekili olmasından kısa bir süre sonra 25 Ekim 1924 tarihinde sonsuzluğa göçtü.

Başlıca eserleri şunlardır: Türk İçtimaiyat Tarihi, Türk Töresi, Türkçülüğün Esasları, Yeni Hayat, Kızıl Elma, Altın Işık, Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak, Malta Mektupları, Türk Medeniyet Tarihi…

 

Alıntı Yeniçağ: Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

 

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | Büyük Türk düşünürü ve Türk Milliyetçisi Ziya Gökalp için yorumlar kapalı
Kas 12

BU “PROVOKATÖRLÜKTÜR!”

BU “PROVOKATÖRLÜKTÜR!”

10 Kasım’da M. Kemal Atatürk anılırken, Diyanet İşleri Başkanı, kercine (inadına, aksine. Yozgat ağzı), İstiklâl Marşı’nın şairi Mehmet Akif‘e, Atatürk‘e ağız dolusu … diyen, Şeyh Said‘i öven, “Keşke Yunan galip gelseydi.” diye hayıflanan insanı “normal” bir mütefekkirmiş gibi ziyaret ediyor ve “Geçmiş olsun!” dileklerini iletiyor, bir plaket mi, bir şey de veriyor. Prof. Dr. Ali Erbaş, bu tavrının M. Kemal Atatürk‘e karşı olmadığını kimseyi inandıramaz. Cesareti kimden alıyor?

Malûm zattan. O malûm zat Kadir Mısıroğlu‘nu daha önce hastahanede ziyaret etmişti.

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | BU “PROVOKATÖRLÜKTÜR!” için yorumlar kapalı
Kas 11

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

 

* “Başarının sırrı, amaçtaki ısrardır.” B. Disraeli

* “İnatçı olmak fena şey değil. Lakin iyiye inat etmeli.” Kemal Tahir

* “Ben Katolik geçinerek Vendee savaşını kazandım; Müslüman geçinerek Mısır’a yerleştim; Papacı geçinerek İtalya’da yürekleri kazandım. Bir Yahudi halkını yönetecek

olsam, Süleyman’ın tapınağını yeniden kurardım.” Napolyon                                                                                                                                 

* “Totaliter örgütlerin üst yönetiminde herkes şefin yalan söylediğini bilir. Ama şef kaybederse hepsi kaybedeceğinden susarlar. İlke, şefin yanılmazlığı değil yenilmezliğidir;

buna olan inanç biterse totalitarizmin hayal dünyası bir anda çökecek ve gerçek kazanacaktır.

    Herkes sürekli yalan söylediği zaman sonuçta buna inanmazsınız ama hiç kimse de hiçbir şeye inanmaz. Böyle bir toplum, hiçbir konuda fikir sahibi olamaz. Giderek

düşünme, yargılama ve eylem yetisini kaybeder. Böyle bir topluma her istediklerini yaptırabilirler.

     Diktatörlerin o kadar göz göre göre yalan söylemelerinin sebebi, tabanlarının ahlâkını bozmak ve suç ortağı haline getirmektir. Biliyorlar ki ertesi gün o yalanın tam tersini

söyleyecekler ve taban bunu ‘ne büyük taktik deha’ diyerek bir kez daha alkışlayacak.”  Hannah Arendt

* “Uluslararası ilişkiler hukukun değil, gücün ilişkisidir; güç hükmeder ve hukuk hükmedeni meşru kılar” George Soros

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Kas 10

YÜZYILIN DEHASI BUNLARI YAPTI, SİZ SATTINIZ…

YÜZYILIN DEHASI BUNLARI YAPTI

SİZ SATTINIZ…

 

19 Mayıs 1919’da başlayan Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk bakın hangi devrimlere imza attı:

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Devrimleri:

– Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulması 23 Nisan 1920

– Büyük Taarruz 30 Ağustos 1922

– Cumhuriyetin ilanı 29 Ekim 1923

Siyasal Devrimleri

– Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)

– Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

Hukuk Devrimleri

– Teşkilatı Esasiye Kanunu (1921)

– 1924 Anayasası

– Şeriyye Mahkemelerinin Kapatılması (1924)

– Medeni Kanunun Kabulü (1926)

– Türk Ceza Kanunu (1926)

– Mecellenin Kaldırılması (1924-1937)

Eğitim ve Kültür Devrimleri

– Millet Mekteplerinin Açılması (1928)

– Öğretimin Birleştirilmesi (1924)

– Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun (1926)

– Medreselerin Kapatılması (1926)

– Güzel Sanatlarda Yapılan Yenilikler (1928)

– Harf Devrimi (1928)

– Türk Tarih Kurumu’nun Kurulması (1931)

– Türk Dil Kurumu’nun Kurulması (1932)

– Üniversite Reformu (1933)

Ekonomik Devrimleri

– İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat 1923)

– Aşar (Öşür) Vergisinin Kaldırılması (17 Şubat 1925)

– Çiftçinin Özendirilmesi(1925)

– Örnek Çiftliklerin Kurulması (1925)

– Tarım Kredi Kooperatiflerinin Kurulması (1925)

– Kabotaj Kanunu (1 Temmuz 1926)

– Sanayi Teşvik Kanunu (28 Mayıs 1927)

– I. ve II. Kalkınma Planları (1933, 1937)

– Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün Kurulması (1933)

– Ticaret ve Sanayi Odalarının Kurulması (1935)

– Sağlık Hizmetleri Alanında Yapılan reformlar

Toplumsal Devrimleri

– Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması (30 Kasım1925)

– Kılık ve Kıyafette Değişiklik (1925-1934)

– Takvim, Saat ve Ölçülerde Yapılan Değişiklikler (1925-1935)

– Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)

– Türk Kadınının Medeni ve Siyasi Haklarına kavuşması (1926-1934)

– Şapka kanunu (25 Kasım 1925)

Ve Devrimlerini Büyük Türk Milletine emanet ettiği tarih: 10 Kasım 1938

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | YÜZYILIN DEHASI BUNLARI YAPTI, SİZ SATTINIZ… için yorumlar kapalı
Kas 09

EBEDİ YAŞAYACAK BİR ÖMÜRDÜR TÜRKİYE’M *

EBEDİ YAŞAYACAK BİR ÖMÜRDÜR TÜRKİYE’M *

 

Gök bakışlı kurtarıcı

İlkelerin sığmaz bu dünya dar

 

Zihinlere yazılmalı fikirlerin

Sonsuza kadar…

 

Şehitlerle, gazilerle

Kalplerdedir, gönüllerdedir yerin

 

Sana saygı, sana sevgi

Sana özlem duymaktayız en derin

 

Yalnız senin düşünce seherinde

Mutlu, hürdür TÜRKİYE’M

 

Ve adınla AY YILDIZ

EBEDİ YAŞAYACAK BİR ÖMÜRDÜR TÜRKİYE’M *

 

(*)Devlet ve İmparatorluk ömrü kastedilmektedir.

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | EBEDİ YAŞAYACAK BİR ÖMÜRDÜR TÜRKİYE’M * için yorumlar kapalı
Kas 08

TÜRKİYE OYALANIYOR

TÜRKİYE OYALANIYOR..

 

Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Menbiç’te Türk-Amerikan askeri unsurlarının birlikte yapacakları birleşik devriye faaliyetinin başlaması söz konusu. Bunun için ön hazırlık gerekiyor, eğitim süreci gerekiyor. Bu eğitim de 9 Ekim’de başladı. Bu süreç şu anda Gaziantep’te devam etmekte…” dedi. Akar, “Türkiye’nin güvenliğini, milletimizin rahatını, huzurunu tehdit edecek, risk ve tehdit teşkil edecek herhangi bir terör koridoruna asla müsaade etmeyeceğiz.” diye konuştu.

Peki ama Türkiye’nin güvenliğini tehdit edecek olan terör koridoru, kimin organizasyonu ile kurulmaya çalışılıyor? ABD’nin değil mi? Öyleyse ABD’nin, terör koridoru kurmak için desteklediği hatta ordu kurdurduğu PKK/PYD’ye karşı Türkiye ile iş birliği yapması mümkün müdür?

Bunun mümkün olmadığını elbette Hulusi Akar da bilir. O halde neden böyle konuşuyor? Menbiç konusunda ABD’nin Türkiye ile dalga geçtiğini bile bile neden bu tür açıklamalar yapıyor?

Amerikalılar Menbiç konusunda Türkiye’yi oyalıyor. Türkiye’nin Millî Savunma Bakanı ise ortada bir aldatma olduğunu bile bile ortak eğitimin devam ettiğinden terör koridoruna izin verilmeyeceğinden bahsediyor.

Yine Akar, “İdlib’de 15-20 kilometrelik koridorda, ağır silahlar ve radikal unsurların büyük bölümü çekildi. Ateşkes ihlalleri yüzde 90 oranında azaldı.” dedi.

İyi de bu teröristler, ağır silahlarıyla nereye doğru çekildiler? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gözetim noktalarının bulunduğu İdlib’in iç kesimlerine yani Türkiye sınırına doğru çekildiler… Sonra bu teröristler ne olacak?

Türkiye “siviller ölür” gerekçesiyle itiraz etmese, Rusya ve Suriye teröristlerin tamamını ortadan kaldıracaktı.

Teröristlerin içeri çekilmesini sağlamak, yani onların hayatını kurtarmakla Türkiye’nin eline ne geçti? Anlayan var mı? Kimse sivillerin hayatının da kurtulduğu gerekçesine sığınmasın. Çünkü oradaki örgütlerin bir kısmını zaten Türkiye eğitmiş ve donatmıştır. Maaşları Suudi Arabistan ve Katar’dan gönderilmiş, Türkiye tarafından ödenmiştir. Radikal unsur denilen El Nusra’nın Batılı militanları da Türkiye üzerinden bölgeye geçmiştir.

Alıntı Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | TÜRKİYE OYALANIYOR için yorumlar kapalı
Kas 07

‘Mağara Alegorisi’

‘Mağara Alegorisi’

Platon’un, adalet, gerçeklik ve güzellik kavramlarını incelediği ‘Devlet’ adlı eserinin ‘Mağara Alegorisi kitabından:

Doğumlarından itibaren bir mağaraya kapatılan ve mağaranın girişini göremeyecekleri şekilde zincirlenen tutsakların, zamanla mağaranın önünden geçen insanlar ve başka başka şeylerin mağara duvarına yansıyan gölgelerinin gerçek olduğuna inanıyorlar, çünkü gerçek dünyayı bilmiyorlar. Bir gün tutsaklardan birisi serbest bırakılıyor, fakat dışarıda etrafındaki her şeyin gerçek, gölgelerin ise yansıma olduğuna inanamıyor. Zamanla gözleri ışığa alışıyor ve gölgelerin gerçek olmadığını anlıyor. Ve bu gerçeği mağaradaki diğer iki tutsakla da paylaşmak istiyor, mağaraya geri dönüyor. Gözleri ışığa alıştığından gölgeleri eskisi gibi net göremiyor. Mağaradaki iki tutsak, dışarıya çıkıp gelenin gözlerinin dışarıda kör olduğunu düşünüyor ve kendilerinin de salıverilmesine şiddetle karşı çıkıyorlar, yani yansımaların gerçek olduğuna inanıyorlar…

Platon bu durumu filozofların halkı eğitme çabasına benzetiyor:

“Çoğu insan cehâlet içinde yalnızca mutlu olmakla kalmıyor, aynı zamanda bu cehaleti dile getirenlere de düşmanlık besliyor”

 

Alıntı

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | ‘Mağara Alegorisi’ için yorumlar kapalı
Kas 06

“HAİN VE SİNSİ BİR PROJE”

“HAİN VE SİNSİ BİR PROJE”

 

“Andımız”Sorunun temelinde, bölücü örgüt propagandaları dışında, AKP’nin ideolojik olarak millî kimliğe karşı olması yatmaktadır. Bugün Ömer Çelik, “Bütün etnik kimlikler büyük Türk Milleti’nin parçasıdır” diyor ama AKP’nin bütün söylemleri ve icraatları Türk kimliğini etnik kimliklerden biri saymak üzerine kurgulanmıştır. Liderleri Tayyip Erdoğan da yakın zamana kadar “Türk kimliği” yerine “Türkiye kimliği” önerirdi.

Son Anayasa değişikliğini hazırlayan ekipten Cumhurbaşkanı baş danışmanı Mehmet Uçum da “Yeni siyasal perspektif yeni Anayasa ile başlayacak bir hukuk reformu sürecini zorunlu kılıyor. Ancak bu reform süreci, ‘Türkiye milletinin inşa süreci’ni tamamlayıp güvence altına alınabilir. Yani ‘dışlayıcı ve baskıcı Türk milleti’nden ‘kapsayıcı ve özgürleştirici Türkiye milleti’ne geçiş sürecinde Kürt sorununun kalıcı çözümünün gerçekleşeceği bir siyasal realite söz konusudur.” demişti.

Neymiş baş danışmana göre Türk kimliği? Dışlayıcı ve baskıcı imiş!

Aslında Ömer Çelik de “Türk’üm, doğruyum” diye ant içilmesini, çay kaşığını etnik unsurların gözüne sokmak olarak nitelendirdiğine göre aynı görüştedir. Millî kimliğin kapsayıcı ve kuşatıcı olduğunu da söylüyor ama burada bir çelişkiye düşüyor. Aslında bu çelişkiye düşecek bir kişi değildir ama AKP’nin her seçimde kullandığı “tek millet, tek devlet, tak vatan” sloganına aykırı düşmemek için böyle konuştuğunu kendisi de ifade ediyor zaten. Yoksa bu kimlik tartışması yüzünden oy kaybedeceklerini biliyor!

***

TBMM Başkanı Binali Yıldırım ise “FETÖ terör örgütü son zamanlarda karşı karşıya kaldığımız hain ve sinsi planın bir sonucudur. Bu hain yapının 15 Temmuz’da yaptıklarını hepimiz hatırlıyoruz. Türk tarihinde eşine az rastlanan bu ihanetin hedefi Türkiye’yi kaosa sürüklemek, kardeş kavgasını körüklemek ve dış kaynaklı sinsi planları uygulamaya koymaktı ama başaramadılar” dedi.

Yıldırım’ın “Türk tarihinde eşine az rastlanan ihanet” tespitinde mutabıkız.

Fakat bu ihanete kimin yol verdiği de bellidir! Kaldı ki, “Andımız”dan rahatsız olanlar, asıl olarak ABD ve Avrupa’nın istihbarat örgütleriyle bölücülerdir. “Andımız”, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözleri “dağlardan, taşlardan” silinirken kaldırılmıştır.

Bu da “hain ve sinsi bir proje”nin sonucu değil midir?

 

AlıntıYeniçağ: Arslan BULUT

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | “HAİN VE SİNSİ BİR PROJE” için yorumlar kapalı