Eki 26

“Kerkenez”

“Kerkenez”

 

“Kerkenez’i bizim için ilginç yapan gökyüzünde hiç kıpırdamadan asılı gibi duruyor olması, daha doğrusu öyle görünmesidir. Oysa kerkenez uygun bir hava akımı bularak havada sabit bir görünüm kazanır. Kanatlarını çırparak uygun bir hava akımı yaratmak yerine var olan hava akımından yararlanarak sadece kanatlarını açarak hiç yorulmadan uçmuş olur. Yani rüzgâra göre uçar.  Yere göre sabit durur.

Kerkenez havada asılı gibi durduğu sırada kafasını gövdesinin içine doğru gömerek keskin gözlerle avına kilitlenir. Avından emin olduğu anda hızla dalarak kuvvetli pençelerini avının sırtına geçirip havalanır.

Havada sabit duruyor izlenimi yaratması sebebiyle çok kurnaz bir kuş olduğu sanılır. İşte kerkenezin en zayıf noktası da budur.

Havada görece sabit durduğu ve bütün dikkatini avına yönelttiği sırada kendisinden daha yüksekte uçan daha büyük ve yırtıcı kuşların hedefi olur. Yani en büyük üstünlüğü en büyük zaafıdır.

Argoda kerkenez, maddiyata fazla düşkün olanlar için kullanılır.

Argodaki anlamına rağmen kerkenezin en büyük özelliği akıllı geçinen ahmak bir kuş olması; ava giderken avlanmasıdır.

Türkiye, siyaset dünyasındaki kendi kerkenezlerini konuşuyor. Siyasetteki, yargıdaki, emniyetteki, basındaki kerkenezleri…

Bütün dikkatini kaldıracağı avına yönelten bizim kerkenezler kendilerinden o kadar emin şekilde hareketsiz kalmışlar ki kendilerini dikkatle izleyen başka yırtıcı kuşlar tarafından bir anda avlanıverdiler.

Bizdeki kerkenezlerin çoğunu, Amerikan kartalı kaptı. Kerkenezler hem av oldu hem de sonradan yemek üzere istifledikleri avları, koydukları ayakkabı kutularında, para kasalarında yakalandı.

Şimdi siyasi kerkenezler daha önce avladıklarından, ya da avlamaya hazırlandıklarından yardım dileniyor. Hâkim rüzgârlara kendini bırakıp av peşine düşen kerkenezler bu rüzgârların bir gün esmeyeceğini ya da tersine döneceğini öğrendi mi? Türk halkı bu olaylardan ders çıkartıp kerkenezlerin hedefi olmamayı da kartallara yem olmamayı da öğrenecektir.”

 

Alıntı: Lütfü Kıvrakoğlu,

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | “Kerkenez” için yorumlar kapalı
Eki 25

FİDEİZM

FİDEİZM

Fideizm’in Türkçe karşılığı: “imancılık ya da inancılık“tır. Batı dünyasında ilgi görmüş benimsenmiş, savunulmuş bir düşünce akımıdır.

Rasyonalizm (akılcılık)’e karşı tez olarak doğmuştur. Gerçeğe varma konusunda aklı değil sezgileri ve inancı temel alır. Kanıt aramadan imanı ister fideizm. Fideistlere göre, Tanrısal bir bilgi kaynağı olarak inanç, akıl ve bilimden üstündür; gerçekler ve inancın temelini oluşturan vahiyler; akıl yoluyla kanıtlanamaz, yalnızca iman yoluyla kabul edilebilir.

Bu akımın en ünlü temsilcisi Tertullan’dır ya da Tertullianus, M.S. 160-220 yılları arasında yaşamış bir Kilise Babası. Kartaca’da eğitim almış. Afrika kilisesinin önde gelenlerinden biri olmuş. Kendisini 20 yıl boyunca yazmaya adamış. Bu yazıları arasında vaftiz üzerine yazılmış ilk Hristiyanlık kitabı olan “De baptismo” da var.

Tertullan’a göre, akıl imana düşmandır, bundan dolayı da “Körü körüne iman etmek gerek, hatta aklın aksine olsa bile…”

Tertullan mücadeleci fideizmin sloganını da bulmuştu: “İman ediyorum, çünkü çok saçma!”

Hristiyanlık inancı tin’e verdiği mitolojik içeriğin kabullenilmesini ve aklın sınırlandırılmasını istiyordu, bu alanda akıl susmalıdır diyordu.

Fideizmin diğer savunucularını da sayalım: Kierkegaard, John Hick, Richard Swinburne… Blaise Pascal ”Ey beceriksiz akıl, zavallılığını anla. Ey budala doğa, sus, Tanrı’nın varlığını, kanıt ve tanıtlarla değil inanca varmakla elde edebilirsin” sözleriyle fideist olduğunu açıkça ilan eder.

Bu düşüncenin “mücadeleci” ve “ölçülü” diye adlandırılan iki tarzı var; ölçülüsü, akla da yer veriyor az da olsa.

Fideizmin İslam dünyasındaki karşılığı ise bize göre İmam Gazali‘dir. Çünkü o, felsefi düşüncelere karşı çıkmıştır, İslam’da “Aklın” değil “Naklin” esas olduğunu vurgulamıştır; sorgulayan, eleştirenlerin değil, boyun eğen ve teslim olanların mümin sayılacağını söylemiştir.

Peki ya bizim fideistler?

Necip Fazıl, Yahya Kemal, Ahmet H. Tanpınar ve Nurettin Topçu… Bunlar bu akımın etkisi altında kalmışlardır, birçok düşüncelerinde bu açıkça sırıtır.

Necip Fazıl’ın “iman” başlıklı iki dizelik şu şiirinde, fideizm açıkça kendini belli etmektedir:

“Yum gözünü, kalbine her ân yokluğunu üfür

Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür”.

Kimi yandaşları “Hayır o fideist değil mistikti” deseler de Topçu’nun şu sözleri bizim yukarıdaki savımızı doğrular içeriktedir: “Dinin özüne dalmak için aklı feda şarttır. Mevlana ‘Mustafa’nın önünde aklı kurban et!’ diyor. (…) Kendisinin varlık denizini aşk ile geçişini şöyle anlatmaktadır Mevlana: ‘Mızrak kalkanı nasıl delip geçerse, gecelerle gündüzlerden öyle geçtim. Bu yüzden bütün şeriatlar, dinler bence bir. Yüz binlerce yıllar bir an'”

“Ee, peki deizmle farkı ne, bu fideizmin?” diye soracak olursanız, derim ki, hiçbir deist körü körüne bir imandan yana değildir, aklı reddetmez, aklı imanın önüne kor. Tam burada Faik Bulut’un bir kitabından aldığım bir söze yer vereyim: “Mutezile, aklı imandan üstün, iradeyi kaderden aşkın bir güç olarak kabul ediyor.”

Evet, İslam’da bilim, aklı esas alan Mutezile ile yükselmiştir,

 

Alıntı Yeniçağ: Cazim GÜRBÜZ

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , | FİDEİZM için yorumlar kapalı
Eki 24

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Sevginin ölçüsü, ölçüsüz sevmektir” Baruch Spinoza                                                                                      

* “Anlatılmayan hikâyeler için bir dinleyici bulmaya, doğuştan bizim olan hikâyeleri anlatma iznine ihtiyaç duyarız. Yoksa durumumuz ormanda düşen ağacınkine benzer. Yani “kim olduğunuzu dinleyen biri yoksa anlatamazsınız” Keen ve Fox   

* “Dolayısıyla anlatabileceği sayısız hikâye sessizce yıpranarak ölür. Ne yazık ki “büyük hikâyeler hiçbir zaman anlatılmaz: Mezarlık taşlarının altında yatarlar veya toz ya da kuma dönüşmüşlerdir” Surmelian                                                                                                                                                           

* “Var olmak, kendini aldatmadan kök salmaktır.” Hauerwas                                                                                   

* “Her laf cevap istemez” Cenap Şahabettin                                                                                                       

* “Hayat bir tiyatrodur, hepimiz birbirimize karşı performans sergileriz!” Erving Goffman                              

* “Mutlaka kusurlarınızı yüzünüze söyleyebilecek arkadaşlar bulun”  Nicolas Boileau                                     

* “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurları taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini en burhanlı ve müşkül anlarda

zulümden, felaket ve musibetlerden ve düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmış isen, Cumhuriyet’in bugünkü feyizli devrinde de, askerlik tekniğinin bütün modern

silah ve vasıtalarıyla mücehhez olduğun halde, vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur.       

Türk vatanının ve Türk camiasının şan ve şerefini, dahili ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve

büyük ulusumuzun tam inanç ve itimadımız vardır.” Mustafa Kemal Atatürk

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Eki 23

638 YILLIK OSMANLI DÖNEMİ;

638 YILLIK OSMANLI DÖNEMİ;
215 Sadrazamdan;
78 i Türk,
137 si Ermeni- Rum- Sırp vesaire.

161 Kaptan-ı Deryadan;
48 i Türk,
118 i dönme ve devşirme.

166 Baş Defterdardan (Mâliye Bakanı)
24 ü Türk,
142 si Ermeni- Rum vesaire.

NE BÜYÜK BİR GAFLETTİR Kİ;
1453 den sonra ki 469 yıl dönmelerin devridir.

TÜRK KELİMESİ AŞAĞILIK SIFATI İDİ.
Atatürk’ün ”Ne Mutlu Türk’üm Diyene” sözünü söylemesine kadar ki geçen zaman süresince, Osmanlıyı kuran milletin adı olan Türk kelimesi, imparatorluğa sızan dönme- devşirmeler ve şımaran azınlıklarca ”AŞAĞILIK SIFATI” olarak kabul ediliyordu.

TÜRKLERE REVA GÖRÜLEN AŞAĞILIK SIFATLARI;
Pis Türk- Kokar Türk- Hırsız Türk- Namussuz Türk- Beyinsiz Türk- Akılsız Türk.

Şimdi anladınız mı ”Ne Mutlu Türk’üm Diyene” sözünü dağlardan taşlardan, kitaplardan silmeye kalkanların soylarını cibilliyet ve ne denli hain olduklarını?

ELİN GAVURU VE İÇİMİZDE Kİ HAİNLER!
Sözlerime önce, ünlü bir Alman Düşünürünün şu sözleriyle başlamak istiyorum;
‘’Şu Türkler keşke Almanya’yı da alsalardı, ancak bu sayede insanca bir hayat yaşayabilirdik’’

Bugün üzerinde yaşamış olduğumuz Anadolu coğrafyasından gelip geçmiş olan irili ufaklı kavimlerin hayatlarını en ince teferruatlarına kadar anlatan ‘’ANADOLU KAVİMLER TARİHİ’’ yazılarak bir kitap hâlinde okumamız için elimize verilseydi; inanıyorum ki daha kapağını açar açmaz etrafa yayılacak olan iğrenç ve ağır ceset kokularından burnumuzun direği kırılır, şiddetli mide bulantısından mütevellit kusabilmek için en yakınımızda bulunan lavaboya koşar, kitabı da kazdığımız derince bir çukura gömüp üzerini kapatmayla da kalmayıp, bolca da kireç dökerdik….

Çünkü okumak için elimize aldığımız bu kitap; sayfa araları irili ufaklı onlarca millet, devlet ve kabile cesetleriyle dolu olan bir milletler kabristanlığından farksızdır….

İrili ufaklı bir ‘’KAVİMLER KABRİSTANLIĞINDAN’’ ibaret olan Anadolu coğrafyasında huzura hasret bir şekilde yaşayan, çeşitli dilleri konuşan ve farklı soylara mensup olan halk tabakaları, Türklerin Selçuklular olarak Anadolu’ya gelmelerine kadar geçen çok uzun seneler içerisinde; kan, gözyaşı ve tarifi imkânsız acılarla kıvranarak çok büyük işkencelere katlanmışlardır…

Önce Selçuklu, daha sonraları Osmanlı Türkü’nün hâkimiyet sahasına dâhil olan Anadolu toprakları asırlar süren Türk hâkimiyetinin sonucunda, daha önceleri büyük acılar içinde kıvranan gayr-i Müslim kavimler için bile sulh ve sükun içinde, MAL, CAN ve NAMUS EMNİYETİ SAĞLANMIŞ OLARAK insan haysiyet ve onuruna yakışır bir hayat sürmeye müsait ve müstesna bir ortama dönüştürülmüştür…

Böylesine âdil ve merhamet ehli bir millete, bu milletin devletine, kimliğine, tarihi ve kültürüne düşman olabilmenin tek bir sebebi vardır ki bu sebep de iman fukaralığı, alçaklık ve soysuzluktur!

Hiç kimseden;
Nimetini,
Şefkatini,
Merhametini,
Ve de adâletini esirgememiş böylesine asil ve soylu bir milletin kurmuş olduğu, Selçukluyu da içine alan Osmanlı’nın devamı niteliğindeki Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve bu devleti kuran başta Atatürk ve bütün Komutanlarına düşman olan, kin ve husumet besleyen kişilerin damarlarında mutlaka başka bir milletin necis kanı, gönlünde ise İslâm’dan başka bir dine iman vardır.

TÜRK’ÜN EN BÜYÜK HATASI;
Türk’ün halen daha devam eden en büyük hatası ki bu aynı zamanda Türk’ün kendi kendine de ihanetidir; gayri millileri ve gayri Müslimleri devletin içine sokmalarıydı. Gayri milli ve gayri İslâmi olanlara adâletinin, merhametinin, nimetinin dışında devlet içinde en küçük bir görevi dahi vermemeliydi.

Osmanlı Türk İmparatorluğ’unu işte bu hatası yıkmıştır.
Osmanlıyı çökerten bu hata Atatürk ile son bulmasına rağmen, Atatürk’ten sonra Osmanlının bu hatasını işlemeye devam ettik.
Yusuf Halaçoğlu’nun tespitleri bunun en güzel delilidir.
Halaçoğlu, zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün makamına çıkarak kendisine ”Bakanlar Kurulunda TÜRK OLAN sadece iki kişi mevcut” demişti.                                                                                                      

Daha söylenecek söz mü kaldı ki?
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Osmanlıcılık gibi bahanelerle tasfiye etmek isteyenlerin her biri, dün koca Osmanlıyı çökerten gayri milli çetelerin gayri mili ve gayri insani torunlarındır.

Ey Allah’ın dini İslâm’a iman edenler!
Ey haysiyet ve şeref sahibi olduğunu söyleyenler!
Ey vatanını sevip, karısının- kızının ırzını ve namusunu düşünenler!
Türkiye Cumhuriyeti Devlet’inin de, Osmanlı Türk İmparatorluğu gibi gayr i milli hainler tarafından çökertilmesine dur demek için tek çaren var!

O çare;
Mili birlik ve beraberlik şuuru ile kenetlenerek, başına geçireceğin insanların kanlarının Türk kanı olmasına dikkat etmendir.

 

Alıntı ORHAN KILIÇOĞLU

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , | 638 YILLIK OSMANLI DÖNEMİ; için yorumlar kapalı
Eki 22

KAHRAMANLARA.. KENDİSİ DÜŞSE DE DÜŞÜRMEZ YERE!

KAHRAMANLARA…

KENDİSİ DÜŞSE DE DÜŞÜRMEZ YERE!

 

Benden selam olsun yiğit erlere

Korkusuzca dalar tüm siperlere

Candan aziz bilir şanlı bayrağı

Kendisi düşse de düşürmez yere

 

Her yanı sarsa da örümcek ağı

Asla hiçbir şeyin olmaz tutsağı

Ata yadigârı bilir sancağı

Kendisi düşse de düşürmez yere

 

Bir Kızıl Elmadır göğsünde atan

Düşmanıdır her dem ırkına çatan

Namustur al bayrak, namustur vatan

Kendisi düşse de düşürmez yere

 

Vatana adamış her bir anını

Seve seve verir asil kanını

Canı pahasına Türk’ün şanını

Kendisi düşse de düşürmez yere

 

Bakışı andırır kurşunu, oku

Yaşamıştır bilir yokluğu, yoku

Kanıyla canıyla hakkı, hukuku

Kendisi düşse de düşürmez yere

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , | KAHRAMANLARA.. KENDİSİ DÜŞSE DE DÜŞÜRMEZ YERE! için yorumlar kapalı
Eki 21

“Tek Parti”nin yıktığı camiler!

“Tek Parti”nin yıktığı camiler!

İstanbul Gaziosmanpaşa’nın sembollerindendi… Şirin mi şirin, derli toplu bir mimarisi vardı. Cuma vakitlerinde yetersiz olsa da cemaat bir şekilde namazını eda ediyordu. Hayırseverler tarafından devlet desteği olmadan yapılmıştı.

Çifte Minareli Cami, “Daha güzelini yapacağız” denilerek 2014 yılında yıkıldı. Cemaatin tepkisinin önüne geçilmesi adına da şantiye alanına “Yeni cami inşaatımız başlamıştır” yazısı asıldı. Aradan bir süre geçtikten sonra anlaşıldı ki caminin yerine içinde Fin hamamından, SPA merkezine kadar kapsamlı bir rezidans dikilecekti.

Cami gitti yerine rezidans geldi.

Gaziosmanpaşa Belediyesi AK Partiliydi…

***

Beykoz Paşamandıra Camisi, köyde yaşayan 40 haneye rahatlıkla yetiyordu. Taş örme duvarlarıyla ziyaretçilerin ilgi odağıydı.

Devreye cami derneği girdi, “Yenisinin yapılması gerekiyor” talebinde bulundular.

AKP’li Belediye Başkanı tepki gösterdi “40 hanelik bir köye o cami (yüz kişilik) yeterlidir. Bu sefer bana da cenazelerde yer kalmıyor diyorlar. Bu da köylünün bileceği bir iştir. Ben ona karışmam. Ama şunu da söyleyeyim. Caminin yıkımını biz belediye olarak yapmıyoruz. Ben cami yıkan bir belediye başkanı olarak anılmak istemiyorum.” dedi.

Bu açıklamadan kısa bir süre sonra cami yıkıldı. Yerine başlanan cami inşaatı hâlâ devam ediyor.

Beykoz Belediyesi AK Partiliydi…

***

Kayseri’nin eski yapılarından Sahabiye Camisi… Belediye’nin “Kentsel dönüşüme sokacağız” kararıyla yerle bir edildi.

Mahalleli, “Keşke bu camiyi yıkmasalardı da restore etselerdi. On dakika içerisinde camiyi yıkıp yerle bir ettiler. Camiden hiçbir eser kalmadı.” sözleriyle şaşkınlığını dile getiriyordu.

Kayseri’de sadece Sahabiye değil, Eski Terminal Camisi, Serçeönü Camisi ve Kalemkırdı Mescidi de yıkılmıştı.

Yıkan belediyeler AK Partiliydi…

***

İzmit’in en önemli camilerinden biriydi… Yıllarca ayakta kalmıştı… Halk arasında Çınarlı Cami olarak bilinen Baç Urgancı Ahmet Çelebi Camisi restore ediliyordu. Bu arada nasıl olduysa cami derneği “yıkılsın yenisi yapılsın” diye Anıtlar Kurulu’na başvurdu.

Anıtlar Kurulu, bu kadar değerli bir camiyi ayakta tutmak yerine yıkılmasına onay verdi.

Caminin ilk yapımı 1800’lü yıllara dayanıyordu. Tamamı ahşap olan cami, Cumhuriyet’in ilk yıllarında çıkan yangında kül olmuştu. 1933 yılında yani Mustafa Kemal Atatürk döneminde cami en baştan yapılacaktı.

Tüm bu tarihi arka plana rağmen, restorasyona ödenen paralar boşa gitti ve cami yıkıldı, geriye bir toz bulutu kaldı.

Yıkıma onay veren Anıtlar Kurulu’nun üyeleri AK Parti tarafından atanmıştı.

***

Batman’ın en merkezi yerindeki yarım asırlık Yıldız Camisi, yerine daha büyüğü yapılacağı gerekçesiyle yıkıldı.

Yeni yapılacak caminin milyonlarca liralık projesini de nedense AK Partili Üsküdar Belediyesi üstlenmişti.

5 milyon TL’ye mâl olacak camiyle ilgili para bile toplanmamıştı. Cami derneği “Herkes elinde en varsa versin, bu camiyi bitirelim” diye açıklama yaptı.

Yıldız Camisi’nin yıkılmasına vatandaşlar tepki gösterdi, “Bu israftır, sapasağlam camiydi” dediler. Dinleyen olmadı.

Batman Belediyesi, AK Parti tarafından atanan kayyumca yönetiliyor.

***

Orta Cami, Rize’nin sembollerindendi. Kent merkezinin tam ortasında duruşuyla, varlığıyla Rizelilerin gönlünde ayrı bir yeri vardı.

Belediyenin 4 şeritli yol projesi tam da caminin bulunduğu yerden geçiyordu.

Atatürk büstünü kamyonlarla taşıyarak yerinden söken belediye, “Yol daha önemli”  diyerek Orta Cami’yi de yıktı. Yerine yenisi de yapılmadı, asfaltlar döküldü.

Camiyi yıkan Rize Belediyesi AK Partiliydi.

***

Son olarak Üsküdar Kirazlıtepe’deki Esentepe Camisi’ne göz konulmuştu. “Kentsel dönüşüm, çürük” derken camiyi yıkma kararı çıktı.

Caminin imamı yaşananlara isyan etti; “Bu caminin tarihi değeri vardır, çürük değildir, yazık etmeyin.”

Dinleyen olmadı. Belediyenin buldozerleri harekete geçince cami imamı mesleğinden atılmayı göze alarak cemaate “direnelim” dedi. Mahalleli ve cemaat direndi. Ama nafile.

TOMA’lar ve biber gazı müdahalesi geldi. Tarihi Esentepe Camisi, sabaha karşı tuzla buz edildi.

Camiyi yıkan Üsküdar Belediyesi AK Partiliydi.

 

 

Alıntı Yeniçağ: Batuhan Çolak

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , | “Tek Parti”nin yıktığı camiler! için yorumlar kapalı
Eki 20

KABAĞIN SAHİBİ

KABAĞIN  SAHİBİ
Vaktiyle bir derviş berbere gider. Berberden saçını dibinden kazımasını, sakal ve bıyığını kısaltmasını ister. Tereddütsüz bir şekilde berber koltuğuna oturan derviş:
– “Vur usturayı berber efendi!” der.
Berber, dervişin saçlarını kazı maya başlar. Derviş de aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
– “Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım!” diye kükrer.
Dervişlik bu… Sövene dilsiz, vurana elsiz olmak gerek. Ses çıkarmaz, biraz çaresiz, biraz mütevekkil usulca kalkar yerinden.
Berber, bu gariban müşterisine karşı mahcup olmakla beraber kabadayının pervâsızlığından da korkmuştur. Ses çıkaramaz.
Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa baslar. Fakat küstah kabadayı, tıraş esnasında da boş durmaz; sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
– “Kabak aşağı, kabak yukarı!..”
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası, yokuştan aşağı hızla kabadayının üzerine doğru gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir, kabadayının karnına batıverir. Kaşla göz arasında babayiğit kabadayı oracığa yığılır kalır, ölmüştür. Herkes bir anda olup biten bu olayın hayret ve şaşkınlığı içindedir. Berber de şok olmuştur; bir manzaraya, bir dervişe bakar ve dervişin beddua ettiğini düşünerek gayr-i ihtiyarî sorar:
– “Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?”
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
– “Vallâhi gücenmedim ona. Hakkımı da helâl etmiştim. Gel gör ki, kabağın bir de sâhibi var. O gücenmiş olmalı!

 

Ne güzel Söylemiş Yunus Emre
‘’Olsun be aldırma yaradan yardır. Sanma ki zalimin ettiği kârdır.
Mazlumun ahı indirir şâhı, Her şeyin bir vakti vardır.’’

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , , , | KABAĞIN SAHİBİ için yorumlar kapalı
Eki 19

GAFLET VE DALALET!

GAFLET VE DALALET!

Gaflet ve dalalet içindekilere karşı yılmadan mücadele edeceğiz. İşte bir Yunan küstahlığı daha;

Mülkiyeti Türkiye’de olan ve gayriaskeri statüdeki Taşoz Adası’nda 14 Mart 2017’de seferberlik tatbikatı yapan Yunanistan 06 Ekim 2018‘de de atışlı arazi tatbikatı yaptı. Türk Adası Taşoz‘da, PARMENION-2018 Müşterek Tatbikatı çerçevesinde icra edilen AGRYPNOS FROUROS Atışlı Arazi Tatbikatı’na, Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Alkiviadis Stefanis de katıldı. Tatbikatla ilgili haber ve resimler Yunan Kara Kuvvetleri Komutanlığı resmî internet sitesinde yayımlandı. Korgeneral Stefanis’in seyir çadırından izlediği tatbikatta gerçek mermiler ve sis bombaları kullanıldı.

Tatbikatta 12,7 mm.lik uçaksavar silahları, uçaksavar taretleri ve MG3 makinalı tüfekleri de kullanıldı.Tatbikata Yunan SAT Komandoları ile Taşoz Adası’nda yaşayan Yunan vatandaşlarından teşkil edilen milis kuvvetlerinin de katılması dikkat çekti.

Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, “Yunanistan, altı büyük devlet kararı ile Lozan Antlaşması’nı açık bir şekilde ihlal ediyor” dedi. Yunanistan ve İsrail’in, Taşoz Adası Türk kara sularındaki petrolümüzü çalmaya devam ettiğine dikkat çeken Yalım, “Günde 3 bin 823 varil petrolümüz çalınıyor. Erdoğan ve AKP Hükümetleri, Taşoz Adası bölgesinde bulunan 111 milyon varil petrol rezervini Yunanistan ve İsrail’e alenen teslim etti” diye konuştu. Ümit Yalım, R. Erdoğan ve damat Berat Albayrak’a bir kez daha sordu;

“Yunan-İsrail ortaklığı Energean Şirketi’ne, Türk kara sularında petrol arama ve Türk petrolünü çalma ruhsatını, yani hırsızlık ruhsatını kim verdi?

Türk petrolünü çalan Energean Şirketi’nden komisyon ve/veya bağış adı altında ücret alan AKP’li var mı?”

“Bir kez daha hatırlatalım!.. Kuzey Ege adaları Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir” diye haykıran Yalım, şöyle konuştu;

“İkinci Balkan Savaşı’ndan sonra Londra’da düzenlenen Süfera Konferansı’nda büyük devletlerin Londra Büyükelçileri, Ege adaları konusunda karar vermek üzere toplandılar. Süfera Konferansı’nda temsil edilen altı büyük devlet (Almanya, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya), Ege adaları konusundaki ortak kararlarını, 13 Şubat 1914‘te Yunanistan’a ve 14 Şubat 1914‘te de Türkiye’ye birer nota ile bildirdiler.

Karara göre, Gökçeada, Bozcaada ve Meis Adası Türkiye’ye iade edildi, Yunan işgalindeki diğer Ege adaları ise silahlandırılmamak ve askerî amaçlarla kullanmamak şartıyla Yunanistan’a verildi. Yunanistan’a, adaların egemenliği değil, sadece kullanma hakkı yani zilyetlik (possession) hakkı verildi. Taşoz, Semadirek, Limni, Bozbaba, Midilli, İpsara, Sakız, Sisam ve Ahikerya adalarının mülkiyeti Türkiye’ye aittir. Anılan 9 ada, Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümranlığında olan adalardır.”

Alıntı Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | GAFLET VE DALALET! için yorumlar kapalı
Eki 18

Alamancı ailenin başına gelenler

Alamancı ailenin başına gelenler

Adamcağız PTT emeklisi. Üç oğlu vardı. İkisi Almanya’da çalışıyordu. İçlerinden en büyük olan evlat babasını yasa dışı yollarla çalıştığı şehre götürdü. Baba bir süre sonra vefat etmez mi? İki gurbetçi evlat kara kara düşünmeye başladılar: “Cenazeyi Türkiye’ye nasıl götüreceğiz?” Sonunda formül bulundu. Arabanın üzerine bagaj demirleri monte ettiler. Babalarını büyük bir halıya sardılar. İlk hedef İtalya’ya Ancona’ya gitmekti. Öyle veya böyle, biraz da rüşvet vererek ulaştılar. Ertesi sabah kalkacak feribota bilet alındı. Geceyi küçük bir otelde geçirmeyi planladılar. Araç bu yerin hemen önüne park edildi. Uykuları gelene kadar kontrol edip durdular. Sabah, kalkıp camdan bakınca şoka uğradılar. Otonun üstündeki halı yoktu. Tabii ona sarılı babaları da! İtalya’nın eli uzunları halıyı götürürken babayı da yok etmişlerdi. Denize mi attılar, yoksa yakma makinesi mi kullandılar. Olay hâlâ çözülmüş değil.

 

Gömülemedi                                                                                                                                                                                                                                                              Fazla uzatmayayım, İtalyan hırsızlar halıyı beğenmiş olmalılar. Dramatik olan adamcağızın defni mümkün olmadı. Yani mezarı yok. Evlatları senelerce gözyaşı döktüler.

Bu işin fikir babası büyük oğul da birkaç yıl önce vefat etti.

 

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , | Alamancı ailenin başına gelenler için yorumlar kapalı
Eki 17

“Ya ülkücüler devlet olacak, ya da devlet ülkücü olacak”

“Ya ülkücüler devlet olacak, ya da devlet ülkücü olacak”

 

Hey gidi milliyetçilik hey!..

Şerefin ve namusun hiç bu kadar pespaye olmamıştı. Kepazeliğin erdem ve fazilet olduğunu, kılcal damarlarımıza kadar enjekte edildiği başka bir dönemi daha hatırlayıp bileniniz var mı?

Önce partinizin kuruluş ilkelerini ve ülkelerine sırtınızı döneceksiniz sonra koskoca şerefli bir maziyi Siyasal İslamcıların kirli emellerine alet edeceksiniz.

Utanıp sıkılmadan bunun adına devletin bekası diyeceksiniz. Katakulli siyasetle belki siyasi menfaatler elde edebilirsiniz, ancak Çin sarayını basan Kürşad ve 40 arkadaşının gösterdiği kahramanlık ve asaletin zerresine bile nail olamazsınız.

Milliyetçilik kendi tarih ve kültüründen beslenen yabancı her türlü akımı elinin tersiyle iten özüne bağlı fikir ve düşünce sistemidir. Başbuğ Alparslan Türkeş “Ya ülkücüler devlet olacak, ya da devlet ülkücü olacak” derken işte bu hassasiyete dikkat çekmiştir.

Milliyetçilik her şeyden önce inandığınız fikirden vazgeçmemek ve zorluklar karşısında asla pes etmemektir. Son nefer ve son nefese kadar dediğimiz realite, tarihe mührünü vurmuş serdengeçtilerin amentüsü olmuştur.

Siyaset artık Türkiye’de halka hizmet Hakk’a hizmet düsturundan uzaklaşmış makam ve koltukları korumak, şahsi çıkarları ön planda tutmak olarak tecelli etmiştir.

Kibir ve egoyu soracak olursanız Everest tepesinden hiç aşağıya doğru bakmamış, büyük dağları kendisinin yarattığını zannetmiştir..

Hak vaki olduğunda musalla taşından mezara doğru yolculuk yaparken, üzerinde sadece kefen bezi olacağını keşke hatırlayabilseler…

Alıntı Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | “Ya ülkücüler devlet olacak, ya da devlet ülkücü olacak” için yorumlar kapalı